@geceninhanimii
|
Hikayeye başlama tarihlerini bu satıra alalım. Mahkum Giriş
* ''Leyla Hanım lütfen böyle yapmayın, şu an sizi taburcu etmem imkansız.'' ''Doktor bey! Neden anlaşamadığımızı anlayamıyorum. Siz bana diyorsunuz ki öleceksiniz, ben de size diyorum ki tamam beni bırakın gideceğim. Yani anlamıyorum! Ha hastanede ölmüşüm ha başka yerde ölmüşüm ne fark edecek? İki şekilde de yolun sonu toprağa çıkmıyor mu?'' ''Leyla Hanım sizi anlıyorum ama...'' ''Demek beni anlıyorsunuz? Beni nasıl anlıyorsunuz doktor bey, sizin de mi kalp yetmezliğiniz var? Size de mi doktorun biri kalbin daha fazla dayanamayacak ve uygun donör bulunamıyor dedi?'' ''Sinirinizi anlayabiliyorum ama lütfen biraz sakin olun, sinir ve stres kalbinizi yoran en büyük etkenlerden biri. Şu an sağlıklı bir konuşma yapamıyoruz, isterseniz biraz dinlenin. Bu konuşmaya daha sonra devam ederiz.'' Cevabımı beklemeden odadan çıkan doktor ve hemşireyle birlikte kendimi daha fazla tutamadım ve gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Hayatım çok kısa sürmüştü. Yaşamakta her daim zorluk çeksem de nefes almayı seviyordum. Yaşamayı seviyordum, yaşadığımız bu dünyadan bu kadar erken ayrılmak istemiyordum. Ölümden korkuyordum. Eskiden yalnızlıktan daha büyük bir korkum yokken aslında en büyük korkunun ne demek olduğunu sonradan öğrenmiştim. Ölüm. Bu kelimenin verdiği dehşeti başka hiçbir şey veremezdi. Bu kelime o kadar net bir sondu ki insanın eli ayağı tutmuyor, harfler dahi bu kelimenin ucunda intihar ediyorlardı. Benim de tüm cümlelerim bu kelimenin soluğunda intihar etmişlerdi. Tek başıma bu hastane odasında ölecektim. Beni hatırlayan kimse olmayacak, bir kişi bile mezarıma gelip de dua okumayacaktı. Bunu istemedim. Bu dünyadan kimsesiz bir şekilde gitmek istemiyordum. Bu aydınlanmanın verdiği dehşetle birlikte yatağımda doğruldum ve yanımda duran küçük masanın üzerinden telefonumu alarak aklıma gelen ilk şeyi yaptım. Bir numara salladım, tutmadı. Bir numara daha salladım, tutmadı. Pes etmedim bir numara daha salladım, bahtım kara ya tutmadı. Beş kez denedim, beşi de tutmadı. On kez denedim, onu da tutmadı. On birinci numara çaldı, meşgule attı. Pes etmedim üç kez aradım üçü de meşgule atıldı. Hırs yaptım dört kez daha aradım, aramam her defasında meşgule atıldı ve en sonunda karşı taraf telefonu kapattı. O an gözyaşlarımı sildim ve numarayı telefonuma kaydettim. Numara başta çıksın diye de isim kısmına sadece ''A'' yazdım. Mesajlaşma uygulamasına girerek kişinin profiline baktığımda profilinde resim olmadığını gördüm, son görülmesini de göremiyordum. Ben de profil resmimi kaldırdım ve derin bir nefes alarak parmaklarımı ekranda gezdirdim.
Leyla: Merhaba. Mesajımın yanında, mesajımın iletilmiş olduğunu gösteren iki tik işareti beni gülümsetirken profilin altında beliren ''çevrimiçi'' yazısıyla birlikte heyecanla gelecek olan cevabı beklemeye başladım. Mesajımın iletilmiş olduğunu gösteren iki tikin rengi mavi oldu ama cevap gelmedi, hemen ardından karşı taraf uygulamadan çıktı. Sinirle kaşlarımı çattım ve parmaklarımı hızlıca ekranda gezdirdim. Leyla: Hey! İnsanları görmezden gelmek çok kaba bir harekettir! Saniyeler içinde çevrimiçi yazısının yerini alan ''yazıyor...'' kelimesi bozuk kalbimin ritmiyle dalga geçerken derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. A: Sen kimsin? Leyla: Şey, aslında beni tanımıyorsunuz. Ben de sizi tanımıyorum. A: O zaman bu konuşmanın amacı ne? Leyla: Ben, sizin numaranızı salladım. A: Bak sen... Leyla: Evet, gün içinde yapacak hiçbir şeyim yok. Bir arkadaşa da sahip değilim, arkadaşı bırak bir çiçeğim bile yok. Bu yüzden ben de aklıma gelen fikri gerçekleştirerek numara salladım. A: İyi. Leyla: Nasıl yani, bu kadar mı? A: Ne bekliyorsun? Leyla: Haklısın, tanımadığın birine karşı böyle tavır alman gayet normal. Peki, tanışmaya ne dersin? A: Hayır, derim. Leyla: Konuşacak kimsem yok. Bir çiçeğim bile yok. A: Çiçeklerle derdin ne senin? Çok çiçek istiyorsan git kendine saksıda çiçek al. Her neyse, benim de konuşacak kimsem yok ama senin gibi zırlamıyorum. Leyla: Çiçeğinde mi yok? A: Çiçeğim de yok manyak karı. Leyla: Karı değil, kadın. Ayrıca kadın olduğumu nereden anladın? A: Hangi erkek konuşacak bir çiçeğim bile yok diye zırlar ki? Leyla: Haklısın, o zaman sen de erkek olmalısın. Neyse, bak senin de konuşacak kimsen yokmuş! Neden birbirimizin mesaj arkadaşı olmuyoruz? A: Mektup arkadaşını duymuştum da mesaj arkadaşını ilk kez durdum. Bir arkadaş aramıyorum. Leyla: Ama ben arıyorum. A: Bu, benim umurumda değil. Leyla: Lütfen... Lütfen benimle konuş. A: Bu kadar aciz olma. Leyla: Ama öyleyim, acizim. A: Aciz olduğunu kabul edebilecek insan sayısı çok azdır. Peki, kimsin sen anlat bakalım. Leyla: Ben, Leyla. 26 yaşında ölümü bekleyen bir kalp hastasıyım. Yaklaşık 3 yıldır evim, kaldığım bu hastane odası oldu. Kimsem yok, ne bir ailem ne bir arkadaşım. Babamın kim olduğunu bilmiyorum, annem ise kafasına göre yaşayan bir kadındı, 5 yıl önce vefat etti. Bir nevi sokaklarda büyümüş bir insanım. Neyse, doktorlar kalbimin daha fazla dayanamayacağını söylüyor, ben de en azından ölümü beklerken yalnız kalmamak için konuşacak birini arıyorum. Yalnız ölmek istemiyorum. Ben öldüğüm zaman en azından bir kişinin mezarımın başına çiçek bırakmasını istiyorum. Peki, sen kimsin? A: Ben, Baran. 34 yaşında bir mahkumum. Yaklaşık beş yıldır evim, kaldığım bu hapishane hücresi oldu. Gerçekten de şanslı bir kadın değilsin, Leyla. O kadar olasılık içinde asla mezarına gelip de bir çiçek bırakamayacak, ölürken elini tutamayacak bir mahkumun numarasını tutturmayı başardın. Üzgünüm ama sen gerçekten de şanssız bir kadınsın.
*GeceninHanimii
|
0% |