Yeni Üyelik
27.
Bölüm

İlk kitap final

@geceninhanimii

17 yıl sonra

 

Genç kadın elinde sıkıca tuttuğu kitap ve çiçeklerle mezar taşlarına bakarak boş mezarlıkta ilerliyordu. Gözlerinden akan yaşlar görüşünü her engellediğinde boştaki eliyle sertçe onları siliyordu. En sonunda gelmek istediği yere geldiğinde yan yana duran üç mezara içi giderek baktı. Yavaşça mezarlara yaklaştığında üç mezarın da üzerinde duran onlarca çiçeğe tebessüm ederek baktı. Çoğu kurumuş olsa da hala canlı olanlar mevcuttu. 17 yıl geçse de hala unutulmamışlardı. Ortadaki mezar taşına baktı yutkunarak.

 

Leyla Efsunkâr

 

Elindeki kitaba çevirdi bakışlarını. Mahkum... Bu kitapla tanımıştı onları. Binlerce insan gibi bu kitapla ortak olmuştu Leyla'nın acısına, yalnızlığına. Leyla'nın sağ tarafında duran mezar taşına baktı. Bu, elinde tuttuğu kitabın yazarı Baran'a ait olan mezardı. Sol taraftaki mezar ise Arslan Efsunkâr'a aitti.

 

Ölmüştü. Kitapta yazanlara göre Leyla, Arslan'ın kollarından çıkıp hastaneye gittiği gün kalbi daha fazla dayanamamış ve ölmüştü. Yarım kalmışlardı. Leyla onlarca hayaliyle birlikte mezara girmişti. Arslan Efsunkâr onun mezar taşına hak ettiği soyadı yazdırmıştı. Hiçbir zaman öğrenemediği gerçek ailesinin soyadını.

 

3 yıl... Tam 3 yıl sonra Arslan Efsunkâr onun solunda yerini almıştı. Bir gece hapishanede 15 kere şişlenerek öldürülen Arslan, Leyla'nın yanına gömülmüştü.

 

Tam 4 yıl sonra ise Baran kalp krizi geçirerek hayatını kaybederek Leyla'nın sağ tarafında yerini almıştı. Baran, Leyla'ya olan sözünü tutmuş ve mezarını çiçeksiz bırakmamıştı. Leyla'nın ölümünün 1. Yıldönümünde Mahkum adlı kitabını çıkarmıştı. Leyla'nın hikayesini anlattığı kitap insanlar tarafından aşırı ilgi görmüştü. Onlarca insan Leyla'nın mezarına akın ederek ona çiçekler getirmişti.

 

Mezarlara yaklaşarak elindeki çiçekleri Leyla'nın mezarının üstüne bırakan genç kadın derin bir nefes alarak gözyaşlarını sildi.

 

"Merhaba Leyla abla. Ben Selin Leyla, seninle aynı isme ve hastalığa sahibim. Geçen hafta kalbimde bir sorun olduğunu öğrendim. Doktorlar kalbimi yormamam gerektiğini söylediler. Ameliyat olmam gerekiyormuş ama masada kalma ihtimalim %60 oranındaymış. Sizleri iki gün önce tanıdım. Şans eseri kütüphanede bulduğum kitabı okudum ve soluğu sizin yanınızda aldım. Mezarında hala canlı çiçekler var. Ben... Buna çok sevindim. 17 yıl geçse de hala hatırlanıyorsun. Bak... Hiç tanımadığın insanlar sana çiçek getiriyorlar. Üzülme olur mu abla... Biz... Seni unutmadık. Baran amca seni satırlara yazdı, insanlar zihinlerine kazıdı. İnternette araştırdım abla. İnsanlar hala senin ölüm yıldönümünü hatırlıyorlar. Her yıl onlarca insan o gün sana çiçek getiriyor. Çoğu şehirde senin için hatıra köşeleri var. Seni çok iyi anlıyorum. Ben 25 yaşındayım ve yapmak istediğim onlarca şey var ama ölebilirim. Sen... Yıllarca bu duygularla savaştın. Çok güçlü bir kadınsın. Umarım... Umarım senin kadar güçlü olabilirim."

 

Gözyaşlarını silerek ayağa kalkan kadın son bir kez daha mezar taşlarına bakarak arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Hava kararmak üzere olsa da Efsunkâr'a gitmek istiyordu. Şimdilerde harabeye dönen o meşhur kumarhaneyi görmek istiyordu. İlerlerken tam karşısından gelen adama gözü takıldığında onu incelemeden edemedi. Uzun boylu ve yapılı bir adamdı. Keskin yüz hatları ve yemyeşil gözleri vardı. Giydiği kaban onu daha da heybetli gösteriyordu. Elinde üç demet lale tutuyordu. Biri giderken diğeri geliyordu. Yan yana geldiklerinde göz göze geldiler. Kadının bu yakışıklılık karşısında kalbi tekledi. İkisi birbirinden geçip gittiğinde kadın durdu ve merakla arkasını döndü.

 

Adam ilerledi ve az önce onun kalktığı üç mezarın karşısında durdu. Elindeki lale demetlerini sırayla üç mezarın üstüne bırakarak ayağa kalktığında fazla uzakta olmadığı için adamın kurduğu cümleyi duyabilmişti.

 

"Merhaba baba, merhaba Leyla anne." Gözleri kocaman açılan kadın hızla elindeki kitaba baktı. Gözlerini tekrar adama çevirdiğinde onun kim olduğunu anlamıştı.

 

Kandemir Arslan Efsunkâr.

 

Baran kitabında onun babası öldükten sonra yetimhaneye verildiğini yazmıştı. Genç kadın onu gördüğü için çok şaşırmıştı.

 

"Başardım baba. Ben... Saltanatına istediğin gibi devam ettim. Efsunkâr'a sahip çıktım." Adamın cümlesinden sonra gülümseyerek arkasını dönen kadın mutluydu. Bu hikayede nefes alan tek kişi Kandemir Arslan Efsunkâr'dı ve o iyiydi. Bir şekilde hayatta kalmış, hayatına devam etmişti. Yine de aklına takılmadan edemedi, Efsunkâr'a sahip çıktım derken ne demek istemişti? İnternette araştırdığına göre Arslan'ın ölümünden sonra Efsunkâr'ın kapıları devlet tarafından zincirlenmiş ve bir harabe olmaya terk edilmişti.

 

Mezarlıktan çıkan kadın son bir kez daha arkasına baktı ve onlarca ruhsuz bedene ev sahipliği yapan mezarlığa baktı. Bakışları elindeki kitaba düştüğünde üzerinde yazan yazıya göz gezdirdi.

 

MAHKUM

 

Bazı hikayeler yarım kalmış hissi verse de aslında onların hikayesi o kadardır. Hiçbir hikaye yarım kalmaz, sadece onlara biçilen ömür o kadardır.

 

Gülümseyen kadın daha fazla geç kalmak istemediği için yoldan geçen bir taksiyi durdurdu ve adresi söyledi. Kısa bir süre sonra bakıştığı harabe bina kalbinde ince bir sızıya sebep olmuştu.

 

Efsunkâr... Zamanında herkesin dilinde olan, özel davetiye almadan girilemeyen o kumarhane şimdi tam karşısındaydı. Derin bir nefes aldı ve binaya doğru ilerledi. Kapısı kırık mekana girdiğinde gözleri doldu.

 

Leyla bu koridorda yürümüştü...

 

Kitapta yazan ayrıntıları hatırladığında sağdaki merdivenin özel oyun odalarına, tam karşısında duran kapının ise dans pistine açıldığını ve soldaki merdivenin ise Arslan Efsunkâr'ın odasına gitti düştü zihnine.

 

Dolu gözlerle soldaki merdivenlere ilerledi. Duvarlar soyulmuş olsa da üzerlerinde yazan yazılara tebessüm ederek baktı.

 

Leyla, toprağa değil Arslan'ın kalbine gömüldü.

Unutmadık sizi.

Efsunkâr'ın ruhu burada.

 

Ve buna benzer onlarca yazı Efsunkâr'ın harabe duvarlarını süslüyordu. Merdivenlerden çıkarken parmak uçlarını trabzanlara değdirdi, içi titredi.

 

Leyla bu trabzanlara dokunarak çıkmıştı bu merdivenleri.... Bu merdivenle gitmişti Arslan'a.

 

Üst kata çıktığında tam karşısında gördüğü kırık kapıyla ağlamaya başladı. Yavaş adımlarla ilerledi ve harabe odaya adımını attı. Leyla'nın imrenerek aşağıda kalan insanları izlediği cam kırılmıştı, yerlerde parçaları öylece duruyordu.

 

Çalışma masası sağlam dursa da önündeki koltukları kedi ve köpekler parçalamış olmalıydı. Kadın ilerledi ve çalışma masasının yıpranmış sandalyesine oturdu.

 

Burası Arslan Efsunkâr'a aitti. Onun koltuğuna oturmuş, onun mekanına bakıyordu şimdi. Hayal etmeye çalıştı, bu zamanın pençesine düşen odayı eski ihtişamıyla hayal etmeye çalıştı.

 

Sonra gülümseyerek biraz geri çekilip masanın altına baktı. Leyla, bu masanın altına saklanmıştı.

 

Gözlerindeki yaşları silerek hala masanın üstünde duran isimliğe uzandı ve üzerinde yazan Arslan Efsunkâr ismini okşadı.

 

İsimliği masaya geri bıraktığında merakla masanın çekmecesine uzandı fakat çekmece sıkışmış olmalı ki açılmadı. Zorladı kadın ve biraz uğraş sonrasında çekmece fazla güç uyguladığı için yerinden çıkarak yere düştü. Çekmecenin kendisi bir yana, alt kısmı başka bir yana düşerken yerde gördüğü iki zarfla öylece kalakaldı Selin Leyla.

 

Yere eğilerek önce çekmeceyi aldığında altında iki tane altlık olduğunu gördü ve merakla zarflara baktı. Bu zarflar o boşluğa saklanmış olabilir miydi? Zarfları eline alarak koltuğa geri oturduğunda zarflardan birinde 1 diğerinde 2 yazdığını gördü.

 

Arslan Efsunkâr'ın odasında, onun masasında otururken açtı üzerinde 1 yazan zarfı ve kendisi bilmese de Kandemir Efsunkâr'la aynı kader çizgisine adım atmış oldu.

 

Oğlum, can parçam; Kandemir'im...

 

Biliyorum oğlum, rüyamda gördüm, hissediyorum. Yanında olamayacağım. Büyüdüğünü göremeyeceğim. Ne okula başladığını görebileceğim ne mezuniyetini. Ne ilk aşkını dinleyebileceğim ne de ilk terk edilişini. Ne düğününü görebileceğim ne baba oluşunu.

 

Biliyorum oğlum ben seni çok fazla yalnız ve kimsesiz bırakacağım.

 

Belki yazdığım bu mektubu hiçbir zaman bulamayacaksın ama yazmalıyım oğlum ve sen bu satırları okumalısın. Eğer bu mektubu şuan yabancı biri okuyorsa lütfen.. Lütfen ölü bir adamın son isteğini yerine getir ve bu iki zarfı oğlum Kandemir Arslan Efsunkâr'a ulaştır.

 

Oğlum... Benim geçmişimi öğrenmiş olmalısın. Baran'dan özellikle rica etmiştim kitabında benim Efsunkâr soyadını nasıl aldığımı yazmasını.

 

Ama bu hikayede kimsenin bilmediği bir taraf gizli kaldı. Oğlum... Kardeşi kardeşe kırdırtmaya çalıştılar oğlum. Kandemir ve benim koynuma aynı kadını soktular ve sen doğdun. Oğlum, senin biyolojik olarak kimin oğlu olduğunu bilmiyorum. Bunu sana anlatamazdım, çok küçüksün.

 

Bu yüzden yazmaya karar verdim. Öleceğimi biliyorum çünkü rüya gördüm Kandemir. Leyla beni çağırıyordu oğlum.

 

Hadi Arslan dedi bana. Hadi oğlumuzla vedalaş ve yanıma gel dedi.

 

Soyunu, kim olduğunu bilmelisin oğlum. Leyla'ya kim olduğunu söyleyemedim ama sana bu kötülüğü yapamam. Diğer zarfta DNA testi var. Benim ve senin için yapılan bir test...

 

Ben açıp da o teste hiç bakmadım çünkü sonuç ne çıkarsa çıksın sen her zaman benim oğlumsun.

 

Şunu asla unutma ne olursa olsun sen bir Efsunkâr'sın.

 

Seni çok seven baban Arslan Efsunkâr.

 

Genç kadının elleri titredi elindeki mektubu gözyaşları damlamasın diye masanın üstüne bıraktı. Az önce ellerinde tuttuğu mektup Arslan Efsunkâr'ın oğluna son vedasıydı. Son sözleriydi.

 

Aceleyle yerinden kalkarak kağıdı katlayıp zarfa geri koydu ve açmadığı diğer zarfı da alarak kapıya ilerledi. Bu zarfları ne olursa olsun Kandemir'e ulaştırmalıydı. İlk durağı mezarlık olacaktı, adam hala orada olabilirdi. Değilse de bulacaktı. Ne olursa olsun Kandemir'e babasının isteği üzerine bu zarfları verecekti.

 

Merdivenlerden telaşla indi fakat gördüğü iki kadınla olduğu yerde kalakaldı. Abiye giymiş bu iki kadının bu viranede ne işleri vardı?

 

Kadınlar onu hiç umursamadan gülüşerek Efsunkâr'ın salonuna ilerlerken merakla arkalarından ilerledi. İki kadın harabe pisti geçerek oradaki kapılardan geçti, hemen arkasından da Selin Leyla ilerledi.

 

Üç kadın bodruma ilerledi ve bomboş bir odaya girdiler. Kadınlar hiç duraksamadan odanın sol duvarına ilerlediler ve biri duvarın ortasında bulunan deliğe parmağını soktu. Duvara gizlenmiş kapıyla Selin Leyla nefesini tuttu.

 

Kadınlar açılan kapıdan girdiğinde korksa da arkalarından ilerledi. Tüneli andıran koridorlarda kadınların hemen arkasından ilerlerken öndeki kadınlardan biri arkasını dönerek Selin Leyla'yı inceledi.

 

"Efsunkâr'a bu şekilde mi geleceksin kuzum?" Selin Leyla ister istemez bir onlara bir de kendisine baktı. Üzerinde basit bir tşört ve kot pantolon vardı.

 

Neyse ki kadınlar onu umursamadan ilerlemeye devam ettiler ve en sonunda üç koridor geçtikten sonra karşılarına bir kapı çıktı. Kadın kapının üstünde neon harflerle yazılı tabelaya nefesi kesilerek baktı.

 

Efsunkâr

 

Kapı açıldı ve kadın içeriyi gördü, anladı. Kandemir Efsunkâr'ın mezarlıkta söyledikleri anlam kazandı.

 

Kandemir Efsunkâr babasının saltanatını devam ettirmiş ve harap olmuş Efsunkâr'ın altına bir Efsunkâr daha yapmıştı.

 

Yeni nesil Efsunkâr eski Efsunkâr'ın altında yaşamaya devam ediyordu.

 

****

Açıklama

Merhaba...

 

Öncelikle 2. Seri bu taslak üzerinde devam edecek.

 

Şimdi buraya ne yazsam tam emin de olamadım. İçinizde erken diyenler olacak, bu sonu onlara yakıştırmayanlar olacak ama onlara en uygun gördüğüm son buydu. Emin olun hepinizden daha üzgünüm.

 

Onlar zihnime ilk düştükleri andan beri benimleler. Kaç kez Leyla'yı ağlayarak yazdığımı ben biliyorum. Fakat aklımdaki final en başından beri böyleydi. Mahkum'a gerçekçi bir son yazmak istiyordum ve yazdım da. Binlerce insan uygun kalp ararken Leyla'nın beklediği kalbin ona gelme ihtimali çok düşüktü, gelemedi de.

 

Arslan Efsunkâr... Onlarca düşmanı vardı. İşlettiği kumarhane ve girmiş olduğu ortamlar yüzünden her zaman bıçak altındaydı. Leyla'nın babası ve abisi nasıl düşmanları tarafından öldürüldüyse Arslan'ın da sonu böyle oldu.

 

Ve Baran... Zaten yaşlı olan Baran da bir süre sonra onların yanında yerini aldı.

 

Finalin bu kadar erken olmasını beklemediğinizi biliyorum ama şunu hepimiz biliyoruz değil mi?

 

Ölüm zamansızdır. Hiçbirimiz ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz.

 

Leyla ve Arslan'ın hikayesi biterken Selin Leyla ve Kandemir Arslan'ın hikayesi yeni başlıyor.

 

Ve hepiniz Efsunkâr'ın renkli partilerine ben tarafından özel olarak davetlisiniz!

 

İlk bölümü bekleyin, parti yeni başlıyor.

 

 

Loading...
0%