Yeni Üyelik
16.
Bölüm
@geceninhanimii

Bu bölüme gelecek tepkileri çok merak ettiğim için dayanamayıp bir bölüm daha atıyorum. Bol bol yorum isterim.

♣️

Ölümün nefesini, nefes aldığım her an ensemde hissederdim. O umutsuzluk her daim baş ucumda beni kollardı. Oysa ki insanoğlu zaten öleceğini bilerek yaşamaz mıydı? Peki neden bu kadar tasasız, hiç ölmeyecek gibi bir hayat yaşıyorlardı? Ben, neden bunu yapamıyordum?

 

Ölüm, neden beni bu kadar çok korkutuyordu?

''Daldın?'' Bana dikkatlice bakan Baran'a tebessüm ettim.

''Düşünüyordum.''

''Neyi düşünüyorsun?''

''Neden ölümden bu kadar çok korktuğumu. Oysa ki herkes bir gün öleceğini biliyor ama buna rağmen dünyaya ölümsüzmüş gibi kafa tutabiliyor. Ben neden bunu yapamıyorum?''

''Çünkü senin ölmeden önce yapmak istediğin çok şey var.''

''Ne alaka?''

''Çok alaka. Herkes ölümden korkar Leyla fakat senin ile onlar arasındaki fark şu; Sen istediklerini yapacak kadar zamanın olmadığını biliyorsun. Onlar ise henüz çok fazla zamanları olacağını düşünüyorlar.''

''Saçmalık! Buna nasıl emin olabilirler ki? Baksana bir gecede onlarca eve ateş düştü. Bir depremle koskocaman şehir yerle bir oldu. Nasıl emin olabilirler Baran, nasıl! Şuradan çıktığım an bir arabanın altında kalıp da ölmeyeceğimden kim emin olabilir?''

 

''Kimse olamaz. Bunu herkes bilir ama idrak etmek istemez. Herkes inandığı hayatı ve doğruları yaşar.'' Derin bir nefes alarak sıkıntıyla yüzümü sıvazladım. Baran, haklıydı. Herkes inandığı hayatı yaşıyordu.

''Ne istiyorsun?''

''Anlamadım. Hangi konuda ne istiyorum?''

''Bu hayatta Leyla... Bu hayatta ne istiyorsun?'' Baran'ın sorusuyla tebessüm ederek arkama yaslandım.

''Bir dostum ya da dostlarım olsun istiyorum. Okuduğum kitaplarda en çok imrendiğim şey bu olurdu. Beraber oturup sohbet edeceğim, dedikodu yapacağım ve eğlenebileceğim kişiler olsun istiyorum. Birilerinin arkamdan beni anmasını istiyorum. Bu hayattan kimsesiz bir şekilde silinip gitmek istemiyorum. Ben, var olmak istiyorum Baran. Ölümden bu kadar çok korkarken yanımda birilerinin olmasını istiyorum.''

''Başka ne istiyorsun?''

''Aşık olmak istiyorum. Hiç tanımadığım birini özlemenin ne demek olduğunu öğrenmek istiyorum. Şu kalbimin hastalıktan değil de bir adamın bakışları yüzünden sızlamasını istiyorum. Bu ellerin geçirdiğim nöberler yüzünden değil de suretine dalıp gittiğim adamın tenine dokunduğum zaman heyecandan titremesini istiyorum. Baran.. Ben, çok şey mi istiyorum?''

''Bilmiyorum Leyla. Sence çok mu şey istiyorsun?''

''Çok şey istiyorum. Olduğum konuma bakarsak ben asla yaşayamayacağım şeylerin peşinden koşarak kendime eziyet ediyorum.''

''İstediğin şeylere biraz bile olsa yaklaşmadın mı?'' Baran'ın sorusuyla dikkatlice ona baktım. Dudaklarında hafif bir tebessüm, suretine yansımış bilmişlik beni düşünmeye itmişti. Aklıma düşenlerle heyecanla ona döndüm.

''Doğru! Bir dostum var!''

''Kimmiş o?''

''Çalıkuşu!''

''Çalıkuşu mu?''

''Evet. Arslan'ın partisinde bir anda yanıma geldi ve sanki benimle kırk yıldır tanışıyormuş gibi sohbet etti. Daha sonra dans ettik ve kumarhane bölümüne giderek oradaki oyunları oynadık. Gecenin sonunda Arslan benim için bir parti daha vereceğine söz verdi ve biz de Çalıkuşu'yla tekrar buluşmak için sözleştik!''

''Demek bir arkadaş edindin, güzel.''

''Şey.. Arkadaş sayılır mıyız ki? Birbirimizi tanımıyoruz.''

''Ama birlikte eğlendiniz ve seni sevmiş olacak ki tüm gece beraber takılmışsınız. Bunun yanı sıra senin için tekrar geleceğini söyledi. Bu arkadaşlık başlangıcıdır.'' Baran'ın kurduğu her cümle gönlümü şenlendiriyordu. Hastalığımdan dolayı balçıkla sıvalı olan şu gönlüm, yıllar sonra ilk defa güneş yüzü görüyordu.

''Doğru. Biz arkadaş sayılırız.''

''Başka?''

''Başka... Şey... Arslan.. O, çok dikkat çekici bir adam. Bana karşı çok nazik ve ilgili. Partide benim için her şeyi düşünmüştü. Gitme zamanım geldiğinde beni bizzat o yolcu etti. Buraya da onun sayesinde geldim.''

''Arslan sana ne hissettiriyor?''

''Şey.. Sanırım en kaba haliyle yüreğimi hoplatıyor.''

''Aşka çeyrek kala desene.'' Baran'ın gülerek kurduğu cümleler beni utandırırken kafamı masaya eğdim ve yüzümü gizlemeye çalıştım fakat ayaklanan adam ile hızla kafamı kaldırarak sandalyeden kalkan Baran'a merakla baktım.

''Nereye?''

'Veda vakti küçük kız. ''

''Bu kadar çabuk mu?''

''Fazla bile.''

''Anladım. Benimle görüşmeyi kabul ettiğin için teşekkür ederim Baran. Aslında az önce fark ettiğim bir şey var. Sen, benim ilk arkadaşımsın. Bir anlık yalnızlıkla salladığım numara bizim kaderlerimizi ortak bir yola soktu ve ben senin sayende Arslan ile tanıştım. Onun sayesinde ise Çalıkuşu'yla. Yaptığım bir eylem diğer olayları tetikledi. Ama sen benimle konuşmak yerine görmezden gelmiş olsaydın ben hala o yalnız kadın olacaktım. Şuan burada olmak yerine hastane odasında yalnızlığımla boğulacaktım. Hani seninle ilk konuşmamızda bana çok şanssız bir kadın olduğumu söylemiştin. 'O kadar insan içinden gelip de mezarına bir çiçek bırakamayacak birine yazdın' demiştin.''

''Evet, demiştim.''

''Baran... Öldüğüm zaman buradan çıkıp da mezarıma bir çiçek koyamayacaksın biliyorum ama ben artık senden mezarıma bir çiçek koymanı istemiyorum.''

''Neden?''

''Çünkü sen o çiçeği benimle konuşmaya devam ederek katranla dolu gönlüme koydun. Benim ilk kimsem oldun. Kimsesiz Leyla'nın ilk dostu oldun. Bana yol gösterdin, çoğu zaman kaba bir insan olsan da yazdığın her mesajda ayrı bir özen vardı. Sırf yalnızlık çekmeyeyim diye bana bir uygulama önerdin ve kalbim kırılmasın diye içindeki insanlar hakkında uyarılarda bulundun. Teşekkür ederim. Yıllardır sıkışıp kaldığın bu soğuk duvarlara rağmen sen bana verebileceğin en güzel şeyi verdin; dostluğunu.''

Kurduğum her bir cümle karşımdaki adamın yüreğine çarptı. Suretine vuran acı ifadesi, duvarlarda yankılanan yutkunma sesi gözlerimin dolmasına neden oldu.

''Bir kızım vardı. Kendi canıma yetemedim de sana mı yettim?'' Kimsesiz duvarların sinesine gizlenen bu cümleler akan gözyaşlarımın izlediği yollarda kayboldu. Ben ağladım, karşımdaki adam ağladı.

''Gel.'' Tek kolunu kaldırarak bana bakan adama dehşetle baktım. Bana sarılmak mı istiyordu? Ben... Ben bu hayatta kimseye sarılmamıştım ki. Kimse bana kollarını açarak gel dememişti ki. Ağlamalarım şiddetlenirken kolunu indirmesinden korkarak hızla iki adım attım ve kollarımı karşımdaki adamın boynuna doladım. Neden? Neden bu adam benim babam olmamıştı? Neden bu hayata onun kızı olarak gelememiştim?

Sarılma, zamana göre çok kısa oldu fakat benim için bir ömre yetti.

Ellerini kollarıma koyarak beni kendinden ayıran Baran gözlerimin içine dikkatle bakarak derin bir nefes aldı.

''Leyla... Sen öleceksin.'' Kim demiş kelimelerin bıçakları olmadığını? Madem yoktu, beni öldüren neydi?

''Biliyorum. Ben, öleceğim.''

''Öleceksin... Ama kimsesiz ölmeyeceksin. Senin ölürken yanında olan dostların olacak. Gönlünde bir adamın aşkının yasıyla öleceksin. Arslan sana bunları verecek. Ben ise... Sana andım olsun Leyla, mezarın çiçeksiz kalmayacak. Belki ben buradan çıkıp da mezarına bir çiçek koyamayacağım ama seni satırlara yazacağım. Kırılan kalemimi yıllar sonra tekrar senin için elime alacak ve seni yazacağım. Okuyan herkes bilecek Leylayı, hepsi senin mezarına gelecek. Yemin ederim kızım, seni yalnız bırakmayacağım. Vasiyetimdir, öldüğüm zaman beni senin yanına gömecekler. Belki sana bir çiçek veremeyeceğim ama verdirteceğim. Belki ölürken yanında olup da elini tutamayacağım ama mezarının yanına mezarımı kazdıracağım.''

Kim demiş kelimelerin bıçakları olduğunu? Madem vardı, beni yaşatan bu cümleler değil miydi?

**

Ben ne yaptım, ne yazdım, nasıl böyle bir bölüm yazdım hiç bilmiyorum.

Şu satıra Baran için bir kalp bırakır mısınız?

 

 

Loading...
0%