Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Arslan Efsunkâr

@geceninhanimii

 

♠️💫♣️

 

Ben, Arslan Efsunkâr. Ruhunda binlerce ayna barındıran bir adamım. Her aynada benim suretim, her suretimin ardında ayrı bir yaşanmışlık taşıyorum. Onlarca duyguya gebe olan benliğimi yıllar önce o aynalardan birine hapsettim. Sonra elime, gaddarlığın süslediği bir taş alarak olağanca gücümle o aynayı kırdım.

 

İşte çocukluğumu böyle katlettim.

 

Çocuk yaşında çocuk doğuran annemi hiçbir zaman tam olarak sevemedim. Bana göre o, aciz bir kadındı. Beni doğurmasının bir önemi yoktu. Mesela sokaklarda koşarken düşüp kanattığım dizimi öpmek yerine kıyafetimi yırttığım için bana bağıran bir anneye çocuk yaşımda dahi ihtiyacım yoktu. Ya da oyun oynarken çok ses çıkarıyorum diye beni kapı önüne atıp da eve geri almayı unutan bir babaya da ihtiyacım yoktu. Onlar, bana külfetten başka hiçbir şey olamamışlardı.

 

Yapacak bir şey yoktu zira bazı insanların yoklukları şükür nedeniydi.

 

Bunu onbeş yaşımda evden kaçıp da sokaklarda yaşamaya başladığım zaman anlamıştım. Artık acılarım; büyümenin sorumluluğunu alamamış, merhamet kavramını kendi zihinlerinde istedikleri gibi şekillendirmiş olan cahil anne ve babama değil bana aitlerdi.

 

İşte asıl özgürlük buydu; acılarının başkalarına değil de sadece sana ait olması.

 

"Baba?" Kucağıma sığınmış yüzüme merakla bakan oğluma çevirdim bakışlarımı. Bu dünyada bana ait olan tek servet o'ydu. Şuursuz bir gecenin bana getirdiği gelecekti Kandemir Arslan Efsunkâr. En karanlık gecemin şafağı, tüm gaddarlığımın tek merhametiydi. Her düştüğünde kanayan yerini öptüm. Korktuğunda göğsüme sakladım. Her gece kollarımda uyuttum. Kısacası ona külfet değil de ev olabilmek için kendimi paraladım.

 

"Efendim oğlum."

 

"Leyla... Bahsettiğin kadar güzelmiş." Yüzüme gülümseyerek bakan oğlumun gözlerinde dünyam saklıydı. Çok sevimliydi kerata. Hani bir laf var ya uğruna kurşun atar kurşun yerim diye. Uğruna can alınır can verilirdi.

 

"Leyla değil Kandemir, Leyla abla."

 

"Leyla abla değil de Leyla anne desem olmaz mı?"

 

"O nereden çıktı?"

 

"Hani şimdi biz onun zamanı dolmadan istediği her şeyi yapmaya çalışacağız ya. İşte anne olmayı da istemez miydi?" Derin bir nefes alarak bakışlarımı odanın camından görünen gökyüzüne çevirdim. Sahi Leyla anne olmayı da isterdi değil mi? Demek boşuna dememişlerdi bazı düşünceler insanı ipe götürür diye. Leyla'yı düşündükçe kendimi darağacında buluyordum. Yıllar önce verdiğim söz dönüp dolaşıp boğazıma bir pranga misali yapışmıştı.

 

Ali Efsunkâr. Leyla'nın öz benim ise manevi babam.

 

Evden kaçtıktan sonra geldiğim bu büyük şehirde boğulmamı önleyen insan şuan sahip olduğum kumarhanenin asıl sahibiydi. Büyük adamdı vesselam. Bu camiada Külhanlı Ali olarak anılır, saygı duyulurdu. Parmaklarında nice insanın kanını, göğsünde bir yangını,sırtında ise mazlumların hayır duasını taşırdı. Kimse öldüremedi onu, kendinden başka.

 

Leyla 6 yaşındayken öğrendi Külhanlı, onun kızı olduğunu. Bir mektup geldi, o gece yandı Kühanlı Ali'nin yüreği. Bir yanında ben diğer yanında öz oğlu, Leyla'nın ağabeyi Kandemir. Üçümüz bir hışımla çıktık kumarhaneden gittik hastaneye.

 

Leyla, Külhanlı'nın kızı çıktı da asla bir babanın kızı olamadı. DNA testinden sonra kızını sarıp sarmalamaya giden Külhanlı kızının yaşı kadar kurşunu yedi fani bedenine. Tam altı kurşunla ruhunu semaya yükselttiler. Koskocaman Külhanlı Ali'ye önce kızını verdiler sonra bir kez kokusunu duymasına izin vermeden kızının yaşı kadar kurşunu sıraladılar.

 

Son nefesini verirken Külhanlı, Kandemir ve bana bakarak son cümlelerini kurmuştu. ''Kızıma sahip çıkın ama asla yanınıza almayın. Benim gibi öldürürler onu da. Kimse bilmesin, kimse bilmesin onun bir Efsunkâr olduğunu.''

 

İşte Leyla böyle kimsesiz kaldı.

 

''Yanlış bir şey mi söyledim?'' Geçmişin ruhundan sıyrılıp kucağımda cevap bekleyen oğluma çevirdim bakışlarımı. Onun hikayesi ise bambaşkaydı.

 

Ali Efsunkâr öldükten sonra işlerin başına oğlu Kandemir Efsunkâr geçmişti. Babası gibi yiğit bir adamdı Kandemir. Mazlumun üstünden merhametini zalimin ensesinden gaddarlığını çekmezdi. Babasının lakabını verdiler ona, Külhanlı Kandemir dediler. Babadan oğula geçen bu saltanatın sonu da aynı bitti, tarih tekerrür etti. Gönlünden vurdular Kandemir'i, gönlüne aldığı kadın sonu oldu. Bilmeden aynı kadını aldık koynumuza, kardeşi kardeşe kırdırtmaya çalıştılar. Nereden bilebilirdim ki şuursuz bir gecede koynuma giren kadının aslında Kandemir'in hiç görmediğim sevdiği olduğunu. Aylarca benim yatağımdan çıkıp da kardeşimin koynuna girdiğini nereden bilebilirdik ki.

 

Ruhumu sıkan bir gecede aldım Külhanlı Kandemir Efsunkâr'ın ölüm haberini. Hastaneye girdiğimde önce kardeşimin cesedini verdiler kollarıma sonra da yeni doğmuş bir bebeği. Meğer öğrenmiş Kandemir her şeyi. Yanındaki kadınla benim yanıma gelirken araba yoldan çıkıp son hız çarpmış bariyerlere. İki can alınmış orada yeni bir can verilmiş kucağımdaki çocuğuma. Kandemir Arslan'ın kimin çocuğu olduğunu bilmiyordum, bir DNA testi yaptırmamıştım. O, ya benim ya da kardeşimin kanını taşıyordu ama umurumda değildi. O, benim oğlumdu. Kimin kanını taşıdığını ancak mahşerde öğrenebilirdik.

 

''Baba?'' Düşüncelerin puslu melteminde oğlumun meraklı sesi yüzümde bir tebessümü peyda etmişti.

 

''Babam.'' Son nefesimi verir gibi çıktı kelime ağzımdan. Karşımdaki ufacıcık bedene dünyaları sığdırmıştım. Evim bellemiş, her yerine sevgimi sindirmiştim.

 

''Cevap vermiyorsun bana.''

 

''Özür dilerim oğlum sadece sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Ona anne dersen sevinir mi yoksa üzülür mü kestiremiyorum.''

 

''Neden üzülsün ki?'' Alt dudağını büzerek üzgün gözlerle bana bakan oğlumu kendime çekerek göğsüme yasladım. Bu masum zihniyete nasıl anlatabilirdim ki yüreğe düşen yangının ateşini. Leyla, sevgi dolu bir kadındı, elbet severdi Kandemir'i. Ama doğurup da anne olamayacak olmanın hüznü çökmez miydi o yüreğe? Çökerdi elbet, her kadına çökerdi o hüzün.

 

''Efendim, kapıyı çaldım ama ses vermediniz. Müsait misiniz, gelebilir miyim?'' İçeriye giren kadını kafamla onayladım.

 

''Ne oldu Zümrüt?''

 

''Bugün Leyla'nın yanına gitmeyi düşünüyorum. Onu alışverişe götürebilirim.''

 

''Olur, fazla yorma. Her an tetikte ol ve ne olursa olsun bana her yarım saatte bir nerede, nasıl olduğunuzu haber ver.''

 

''Emredersiniz efendim.'' Kafasıyla selam vererek kapıdan çıkan Zümrüt, Leyla'nın yakıştırmasıyla Çalı Kuşu'ydu. Onları bir araya getirmiş ve Leyla'ya çok istediği dostluğu vermekle başlamıştım işe. Ne kadar ararsam arayayım yıllardır Leyla'ya uygun bir kalp bulamamıştım ve tüm bu zaman boyunca bir şey fark etmiştim.

 

Ben babamın ve kardeşimin emanetini yapayalnız bırakmıştım.

 

Şimdi, Leyla daha da ölüme yakınken her şeyi bir kenara bırakarak onu mutlu etmek istiyordum. O'nu seviyordum, gerçekten Leyla'yı çok seviyordum. Yanında olamasam da benim gözlerimin önünde büyümüştü. Kötü olduğu gecelerin şafağını benimle görmüştü. O bilmese de ben her krizinde yanında olup elini tutardım. Bazı geceler Kandemir'le gider tutardık ellerinden. Verdikleri ilaçlar yüzünden bilinci yerinde olmasa da Kandemir saatlerce konuşurdu onunla. Sanırım bu yüzden Leyla'ya anne demek istemişti. Leyla bilmese de Kandemir onun koynunda uykuya dalarak büyümüş, onun kokusuyla sarmalanmıştı.

 

''Ona anne diyeceğim.'' Kulaklarımda uğuldayan hırçın sese döndüm şaşkınlıkla. Kandemir asla hırçın bir çocuk olmamıştı, onda ilk defa böyle hırçın bir bakış görüyordum.

 

''Kandemir?''

 

''Ölecek diyorsun baba! Ölümün ne olduğunu biliyorum, unuttun mu bana ölümün ne olduğunu sen öğretmiştin. Leyla yıllardır bizimle ama biz hiç onunla olamadık. Her zaman ondan saklandık. Daha fazla bunun olmasını istemiyorum. Üzülürse üzülsün, üzülmesi yalnız kalması kadar kötü olamaz.'' Sinirle kucağımdan inerek odadan koşarak çıkan oğlumun arkasından öylece bakakalmıştım. Leyla'ya çok fazla bağlanmıştı. Yıkılacaktı, bir ölüm onun çocukluğunu paramparça edecekti. Derin bir nefes alırken tebessüm ettim. Belki de dedikleri gibi kan kanı çekiyordu. Eğer Kandemir benim oğlumsa Leyla ile aralarında hiçbir kan bağı yoktu ama Kandemir, ağabeyimin oğlu ise o zaman Leyla'da onun halası oluyordu.

 

Ne yazık ki bu sorunun cevabı da mahşere kalmıştı.

 

♠️💫♣️

 

Çok... Çok zor bir bölüm oldu. Şimdi buraya yazacak onlarca şeyim var ve bir o kadar da hiçbir şeyim yok. Benim için kelimelerin kifayetsiz kalacağı bir bölüm oldu.

 

Sizin düşünleriniz neler?

 

 

Loading...
0%