Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@geceninhanimii

Oturduğum koltuğa biraz daha kurularak Buse'nin dün akşam yaşadıklarıma verdiği tepkilere gülüyordum.

 

"İnanamıyorum Işık! Adam resmen sana şarap gibi kadınsın demiş! Ah ben nasıl kaçırdım bu anı!"

 

"O ara eski sevgilinin kafasında içki şişesi kırıyordun Buse."

 

"Gebersin köpek! Ay çok heyecanlı Işık! Ama en heyecanlı kısmı duvara yazdığı yazı! Neydi o cümle?"

 

"Rakı gibi adamlara şarap gibi kadınlar yakışır."

 

"Tüylerim diken diken oldu. Sen nereden duydun bu cümleyi?"

 

"Hiçbir yerden duymadım. O an aklıma geldi ben de söyledim."

 

"Adam artık nasıl bir afeti devransa iki saniyede şaire döndürmüş seni."

 

"Gerçekten de aşırı karizmatik bir adamdı. Bilirsin genelde fazla dövmeli insanları itici bulurum ama Buse... Adama o kadar yakışıyordu ki dövmeleri."

 

"Seni ilk defa böyle, bu kadar heyecanlı gördüm Işık."

 

"Adamı görseydin neden bu kadar heyecanlandığımı anlardın."

 

"Görelim o zaman." Oturduğu koltukta bana beklentiyle bakan Buse'ye kararsızca baktım.

 

"Yani oraya tekrar gitmekten mi bahsediyorsun?"

 

"Neden olmasın?"

 

"Olmamalı. Buse, orası çok tehlikeli bir yer. Bunu sen de biliyorsun!"

 

"Ne olmuş yani? Tamam orası tehlikeli bir yer biliyorum ama sen de biliyorsun ki oradaki herkes kendi halinde olan insanlar. Kimse kimseye karışmaz, onlar ne yapıyorlarsa kendilerine yapıyorlar."

 

"Emin olamayız. Sarhoşun biri denk gelirse ne yapacağız?"

 

"Yanımıza çakı alalım, iki dürttük mü gider." Umursamaz bir şekilde omuz silken Buse'ye onaylamaz bakışlar attım.

 

"Sen daha ekmek bıçağını düzgün tutup da iki ekmek doğrayamıyorsun."

 

"Öldürdün beni gömmeyi de unutma bari."

 

"Yalan diyemiyorsun ama."

 

"Hadi ama Işık, sen de oraya tekrar gitmek istiyorsun."

 

"Bunu inkar etmiyorum."

 

"O zaman sorun ne!"

 

"Çünkü orada çok kötü insanlar var Buse! Evet, adam aşırı derecede dikkatimi çekti ama aynı zamanda korkuttu da. Onunla öyle konuştum çünkü sıradan bir barmen sanıyordum. Adam bar tezgahının arkasından çıktığında herkes ona yol verdi! O an yaşadığım dehşeti tahmin edemezsin."

 

"Sen böyle anlattıkça daha da merak ediyorum."

 

"Farkındayım."

 

"Hadi ama Işık! Ne olur tekrar gidelim. Bir kez daha gidelim söz veriyorum tekrar gidelim diye ısrar etmeyeceğim. Son bir kez daha!" Bana umutla bakan Buse'ye kararsız bir şekilde bakmaya devam ettim. Kafamı yere eğerek halının desenini incelerken içten içe benim de oraya gitmek istediğime karar verdim. Tehlikenin cezp edici alanına giriş yapmıştım bir kere, içten içe o adamı bir kez daha görme isteği beni yiyip bitiriyordu.

 

"Son bir kez daha." Çığlık atarak koltuktan kalkıp üstüme atlayan Buse'ye gülmeden edemedim.

 

"Harikasın! Eminim çok eğleneceğiz."

 

"Arkadaş insanı rezil de eder vezir de. Bakalım sen beni ne edeceksin."

 

"Hadi be oradan! Sanki bilmiyoruz sen de İz'e gitmek için çıldırıyorsun!"

 

"Evet o bara tekrar gitmek istiyorum ama o semte tekrar giriş yapmak istemiyorum."

 

"Şansına küs bebeğim. İz, Şeytan'ın Eti'ne ait en popüler mekan."

 

"Lanet olsun!" Tepkime kahkaha atan Buse'nin popusuna vurarak üstümden kaldırdım.

 

"Eee ne zaman gideceğiz peki?"

 

"Hemen! Beklemenin anlamı ne Işık? Saat yedi buçuk olmuş, biz hazırlanıp çıkana ve oraya varana kadar çoktan dokuz buçuk, on olur."

 

"Olaylar daha çok yeni biraz zaman geçmesini mi bekleseydik."

 

"Saçmalama da kalk!" Buse'nin kolumdan tutarak beni çekiştirmesiyle birlikte bir of çekerek koltuktan kalktım.

 

"Aman şuna bak! İstemem yan cebime koy havaların bana sökmez Işık hanım, hazırlan da gidelim." Buse'yi onaylayarak mavi kapılı olan odaya girdim.

 

Buse'yle uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz vardı. Bu dostluğu biraz daha açarsam, o benim çocukluğumdu. Altı yaşında babamın tayini yüzünden Buse'lerin yaşadığı evin hemen karşısına taşınmıştık. Beraber oynamış, ilkokul, lise ve üniversiteyi de beraber okumuştuk. Üniversite bitince de ailelerimizi ikna ederek bu şehirde beraber eve çıkmıştık. Annem ve babam onlardan uzak kalmamı istemeseler de 24 yaşında bir kadın olarak ayaklarımın üstünde durma çabamı takdir ediyorlardı.

 

Dolabımın kapağını açtığımda bana göz kırpan elbiseleri es geçerek elime kırmızı dizlerimin iki üç parmak üstünde biten kırmızı deri eteğimi aldım. Altımdaki pijamayı çıkararak dizlerime kadar gelen siyah opak çoraplarımı giydikten sonra eteğimi giydim. Üstümdeki badiyi de çıkardıktan sonra siyah, kolları dirseklerime kadar gelen, omuzları kayık yaka olan kazağımı giydim. Kazağı eteğimin içine koyduktan sonra boy aynasında kendime baktım. Kazağımın kayık yakasından dolayı iki omuzumdaki çiçek dövmelerinin görünmesi beni memnun etmişti. Ayaklarıma bordo 5cm yüksekliğinde olan topuklu ayakkabılarımı giyerek makyaj masama oturdum.

 

Yüzüme nemlendirici sürdükten sonra biraz kurumasını bekledim ve üstüne makyaj gazını sürdüm. Tek kat sürdüğüm fondoteni sabitlemek için biraz da pudra sürdüm. Göz kapaklarıma bordo tonlarında far sürdükten sonra ince bir likit çekerek iki üç kat rimel sürdüm.

 

Zehir yeşili gözlerimin için resmen heyecandan parlıyordu!

 

Gülümseyerek toprak tonlarındaki allığı elmacık kemiklerime sürdükten sonra bordo rujumu da sürerek topuz olan saçlarımı açtım. Dalgalı saçlarımın hoş durduğunu görünce onlara hiç dokunmadan parmağıma birkaç yüzük takarak masadan kalktım. En sevdiğim parfümü elime alarak önce bileklerime sonra boynuma en son da biraz üzerime sıkarak yerine koydum. Son olarak da deri ceketimi giyerek siyah kadife askısız çantamın içine biraz nakit, kredi kartı, peçete ve telefonumu koyarak odamdan çıktım.

 

Benimle aynı anda oradan çıkan Buse'yi dikkatlice süzdüm. Giydiği siyah taytı dolgun kalçalarını sıkıca sarmıştı. Üzerine geçirdiği lila rengi askılı badisi göbeğini açıkta bırakarak göbek deliğinde olan piercingi gözler önüne seriyordu. Dizlerine kadar gelen topuklu çizmeleri ve üzerine geçirdiği tüylü siyah montu ile aşırı iyi duruyordu. O da benim gibi saçlarını açık bırakmış ama benim aksime sarı saçlarını düzleştirmeyi tercih etmişti.

 

"Kızım, yakıyorsun!"

 

"Adamın şarap gibi kadınsın dediği kadar varsın be yavrum!"

 

Aynı anda kurduğumuz cümlelere gülerken zaman kaybetmeden evden çıktık. Allah'tan Buse akıl etmiş ve önceden taksi çağırmıştı.

 

"Nereye gidiyoruz hanım efendi?"

 

"İz'e sürün lütfen." Buse'nin cevabında sonra yutkunarak bize bakmaya devam eden amcaya baktım.

 

"İz? Şeytan'ın Eti olan İz'mi? Emin misiniz?"

 

"Amca biz eminiz de sen bizi götürebileceğinden emin misin?" Buse'yi onaylamak için kafa sallamadan edemedim.

 

"Götürürüm kızım ama semte girmem. Sizi girişte indiririm."

 

"Tamam amca sür sen." Korktuğu bariz bir şekilde belli olan adamı daha fazla germemek için Buse'den önce cevap vermiştim.

 

"Ya Işık, başka taksiye binerdik."

 

"Saçmalama Buse, hatırlamıyor musun dün de aynı şeyi yaşadık. Bu semtteki kimse Şeytan'ın Eti'ne girmek istemiyor. Dün iki saat bekledikten sonra en son üç katı para vereceğiz dedik diye adamın biri bizi götürdü. Bu taksiden insek başka taksi de bizi götürmeyecek."

 

"Tamam haklısın, sustum."

 

"E bir zahmet."

 

"Ayy Işık o kadar heyecanlıyım ki sana laf yetiştiremeyeceğim."

 

"Sen bir de bana sor o heyecanı." Taksi, istikametimiz olan semte yaklaştıkça kalbim, göğüs kafesimi parçalayacak gibi atmaya başlamıştı. Kalbimin hızlı atışından dolayı sıklaşan nefeslerim resmen başımı döndürmüştü.

 

"Geldik." Amcanın uyarısıyla parayı vererek taksiden indik. Semtin girişinde öylece dururken gidip gitmemeyi bir kez daha düşündüm.

 

"Yürü Işık, buraya kadar gelmişken kimse beni geri döndüremez." Buse'ye kafa sallayarak koluna girdim. İkimiz kol kola ilerlerken önünden geçtiğimiz duvarla birlikte adım atmayı bıraktım.

 

"Vaaaay demek meşhur duvarımız bu!" Yüzümdeki gülümsemeyle duvarda yazan yazıyı defalarca okudum.

 

"Rakı gibi adamlara şarap gibi kadınlar yakışır."

 

Duvarın yanında duran siyah sprey kutusu dikkatimi çekerken Buse'nin kolundan çıkarak duvara yaklaştım. Sprey kutusunu elime alarak çalkaladığımda içinin dolu olduğunu anlamakla birlikte dudaklarımı dişleyerek kararsızca duvara baktım.

 

"Ne yapacaksın onunla?"

 

"Sanırım duvara yazı yazacağım."

 

"Yaz kız, vallahi yaz. Şu semtte bizim de bir anımız olsun. Şeytan'ın Eti'nden bir Buse ve Işık geçti!" Heyecanla ellerini çırpan Buse'den cesaret alarak ilerledim ve aklımdaki cümleyi Rakı'nın yazdığı yazının hemen altına yazdım.

 

"Yok artık! Işık sen ciddi ciddi duvara bunu mu yazdın! Kızım sen efsanesin, iyi ki senin arkadaşınım iyi ki iyi ki! İmzanı da at! Işık imzanı da at!" Buse'ye kafa sallayarak son kez duvara yaklaşarak sprey boyayı duvarda gezdirdim ve birkaç adım geri çıkarak önce Rakı'nın yazdığı yazıyı okudum sonra da hemen altında duran kendi yazdığım yazıyı okudum.

 

"Rakı gibi adamlara şarap gibi kadınlar yakışır."

 

"Şarap gibi kadınlara rakı gibi adamlar yakışır. -Şarap"

 

"Ya şuan heyecandan çıldırıyorum Işık!"

 

"Buse, yemin ediyorum elim ayağım titriyor." Buse bana gülerek cevap verecekti ki yan sokaktan gelen birkaç erkek sesiyle tedirgin bir şekilde birbirimize baktık. Elimdeki sprey kutusunu kenara atarak Buse'nin koluna girdim ve ikimiz de hızlı bir şekilde iki sokak ötedeki bara ilerledik. Bara geldiğimizde kapının önünde duran iki korumanın yanından geçerek mekana girdik.

 

Mekan tıklım tıklımdı. İçeride her telden insan mevcuttu. Asyalısından zencisine, lezbiyeninden gayine. Açıkçası İz'in bu tarafı hoşuma gitmişti. Normalde bu kadar zıt karakterde ve konumdaki insanları yan yana görmek neredeyse imkansızdı. Mutlaka bir taraf diğer taraftan rahatsız olurdu. Oysa burada, bu semtte herkes eşitti. Etrafı inceledikçe bunu daha iyi anlayabiliyordum. Bu kadar çok insanın Şeytan'ın Eti'ni sevmesini anlayabiliyordum. Burayı seviyorlardı çünkü çoğunun hor görülmediği, kabul edildiği ve belki de başkası tarafından sevildiği tek yer bu semtti.

 

"Hadi bara gidelim." Buse'yi kafamla onayladım ve insanların yanından geçerek bar tezgahına ulaştık. Ceketimi taburenin arkasına astım ve yüksek tabureye oturarak karşımızda duran barmene baktım. Bu adam dün barmen sandığım adamın arkasından çıkan kişiydi. Buse adamı çağırarak siparişleri verirken ister istemez ben de mekanda gözlerimi gezdirmeye başladım. Gözlerim aradığı kişiyi bulamazken ben inatla insanlara bakıyor ve onu bulmaya çalışıyordum.

 

"Işık."

 

"Efendim?"

 

"Işık, bir bana baksana." Israrla kolumu dürten Buse'ye dönerek tek kaşımı kaldırdım. Bunun üzerine bana gözleriyle önümü işaret edince merakla önüme baktım ve Rakı'yla göz göze geldim. Aradığım adamı bir anda karşımda görmek beni afallatırken önüme konulan şaraba gülümsemeden edemedim.

 

"Arkadaşımın şarap siparişi vermediğinden eminim." Verdiğim cevaba hafifçe tebessüm eden adam bana doğru yaklaştı ve ellerini tezgaha dayayarak gözlerimin içine baktı.

 

"Şarap gibi kadınlara şarap içmek yakışır." Dün bana verdiği cevabın aynısını söylemesi yüzümdeki gülümsemeyi daha da genişletmişti. Gözlerimin içine bakmaya devam ederken bir elini tezgahtan çekerek tezgahın altına götürmüş ve oradan çıkardığı rakı bardağını dün yaptığı gibi hafifçe kadehime vurarak dudaklarına götürmüştü.

 

Bir adamın eline rakı bu kadar mı yakışırdı be!

 

"Baksana şarap, sana bir şey soracağım." Ben öylece adamı seyrederken rakı bardağını dudaklarından çekerek tezgaha yaklaşan adama merakla baktım.

 

"Sor, Rakı." Ona rakı demem hoşuna gitmiş olacak ki kafasını biraz eğerek gülümsemiş ve elindeki rakı bardağını kadehimin yanına koyarak dirseklerini tezgaha dayamıştı. Bu hareket bizi yüz yüze getirirken rakı kokan nefesi yüzüme vuruyordu. Dikkatimi toplamaya çalışarak gözlerimin içine bakan adama odaklanmaya çalıştım.

 

"Hani sen bana dün bir soru sormuştun. Bir rivayete göre rakı gibi adamlara şarap gibi kadınlar yakışırmış."

 

"Evet." Ben merakla ona bakarken o, meraklı halime biraz daha gülmüş ve kafasını hafifçe yana eğerek konuşmuştu.

 

"Ben de bugün bir rivayet duydum Şarap, ne kadar doğru bilmem ama. Demişler ki; Şarap gibi kadınlara Rakı gibi adamlar yakışırmış. Söyle bakalım var mı bu cümlenin aslı astarı."

 

 

Loading...
0%