@geceninhanimii
|
🍷🍷
''Yardım...Et..'' Koltukta, kanlar içinde yatan adamın bana bakarak bir kez daha yardım istemesi üzerine hızla çöküp kaldığım yerden kalkarak adamın yanına gittim. Üzerindeki beyaz gömleğin her yeri kan olmuş ve beyaz, kırmızı rengine bulanmıştı.
''Ne oldu? Bu haliniz ne? Nereniz kanıyor, neden... Ambulans.. Ambulansı aramam lazım!''
''Hayır... Hayır ambulans olmaz, Yavuz'u ara.''
''Ama...''
''Yavuz! Sadece Yavuz.'' Kafa sallayarak salonun girişinde kalan çantama koştum ve telefonumu çıkararak Yavuz'u aradım fakat açan olmadı. Onu beş altı kez aramama rağmen hiçbir şekilde açan olmuyordu.
''Açmıyor! Bakın kan kaybından öleceksiniz.'' Ağlayarak kurduğum cümlenin, karşımda kanlar içinde yatan bu adam için hiçbir değeri yoktu.
''Peki, peki. Bu kadar kan neden peki! Yaranız nerede?''
''Sol omzumda bir kurşun yarası var, kurşun içeride kaldı. Ayrıca sanırım sağ kaburgam çatladı.''
''Pekala ambulansı arıyorum! Geberip gideceksiniz!''
''Eğer o ambulansı ararsan ben ölmem ama emin ol seni öldürürüm! Papağan gibi aynı şeyleri tekrarlayıp durma! Banyoya git, orada cerrahi malzemeler olacaktır. Kurşunu çıkarmamız lazım.''
''Ne? Biz... Burada kurşunu mu çıkaracağız?''
''Öylece ölmeyi bekleyecek değilim ya!''
''Buse... Buse'yi aramalıyım!''
''Yemin ederim geri zekalısın sen. Yavuz çok aramış mı seni?''
''Arkadaşım doktor!'' Bana hakaret eden adamı umursamadan telefonu elime alarak Buse'yi aradım.
''Oooo hanım efendi, siz Rakı Bey'in koynundan çıkıp beni nasıl arayabildiniz?''
''Buse, hemen sana atacağım adrese gel ama hemen!''
''Bismillah, ne oldu kız? Bir şeyin yok değil mi?''
''Benim bir şeyim yok ama lütfen hemen gel.''
''Tamam, tamam kuzum sakin ol hemen geliyorum.'' Telefonu kapatarak Buse'ye konum attım. Koltukta yatan adama döndüğümde onun da dikkatle beni incelediğini gördüm.
''İyi bari bir boka yaradın.'' Kafasını diğer tarafa çevirerek huysuz bir ses tonuyla konuşan adamla sabır çektim. Onu ilk gördüğümde genel olarak tepkisiz olan bu adamın bu kadar huysuz olabileceğini hiç düşünmemiştim.
''Öküz gibi suratıma bakacağına git bir havlu getir de yarama bastırayım. Bir de zırlamayı kes, başım yeterince ağrıyor.'' Alt üst olan sinirlerimle daha çok ağlamaya başladığımda yüzünü buruşturan adamın suratına doğru çığlık atmadan duramadım.
Gerçekten, adamın suratına bakarak çığlık attım.
Yüzünü daha da buruşturarak bana tepkisizce bakan adama arkamı dönerek banyoya doğru ilerledim. Önce hızlıca musluğu açarak yüzümü yıkadım. Daha sonra ise dolap çekmecelerini karıştırarak elime iki üç tane havlu aldım. Alt çekmecede gördüğüm normalden iki kat büyük olan ilk yardım çantasını da aldım ve koşarak salona geri döndüm.
''Gel, kalkmama yardım et de şu gömleği çıkarayım.'' Elimdekileri koltuğa atarak adama yaklaştım ve bana uzattığı elini tutarak kalkması için sırtından destek verdim. Yüz ifadesinden canının yandığını anlasam da hiçbir şekilde gıkı çıkmıyordu. Yavaşça çıkardığımız gömleğin sakladığı yaralar ortaya çıktığında iç geçirmeden edemedim.
Sol omzundaki yaradan ince ince kanlar sızıyordu. Kurşun o kadar derine girmemiş olacak ki ucu görünüyordu. Umarım kemiğe isabet etmemiştir. Çatladığını iddia ettiği sağ kaburgası ise mosmordu. Bildiğin patlıcan moruna boyanan kaburgaları içimi sızlatırken içten içe bu yaştaki bir adama bunu kimin yapacağını sorgulamadan edemedim. Nasıl bir vicdansız 50-55 yaşlarında olan birine bu şekilde davranabilirdi ki?
''Havlulardan birini ver.'' Nefesleri sıklaşan adama korkuyla baktım ve koltuğa fırlattığım havlulardan birini alarak ona verdim. Kendisi yarasına baskı uygularken ben de diğer havluyu alarak yüzünde birikmeye başlayan terleri nazikçe sildim. Bu hareketime karşı bana kaçamak bakışlar atsan da onu umursamadan yattığı koltuğun yanına çöktüm.
''Kim yaptı bunu size?''
''Ne yapacaksın? Gidip dövecek misin?'' Çektiği acıya rağmen hala bana alay eder gibi cevap veren adama anlamsız bakışlar attım. Acaba normalde de bu kadar huysuz bir adam mıydı yoksa canı yandığı için mi bu kadar sinirliydi.
''Yok, o kadar salak değilim. Baksanıza, sizin gibi yaşlı bir adama acımadan vurabilecek kadar cani insanlar. Size bunları yapan bana neler neler yapar.''
''Ah ulan sen bir de karşı tarafı gör...'' Çalan kapıyla hızla ayağa kalktım ve koşarak kapıyı açtım. Kapıda bana tedirginlikle bakan Buse'nin kolundan tuttuğum gibi direkt içeriye soktum ve evin kapısını kilitledim. Buranın güvenli olup olmadığından da emin olamamıştım.
''Işık, ne oluyor?''
''İçeri gir Buse, içeri!'' Buse'yi itekleyerek salona soktuğumda koltukta yatan adamı gören arkadaşımın gözleri, yaşadığı şaşkınlık yüzünden kocaman açılmıştı.
''Oha! Dayı kim yamulttu seni ya?''
''Bunların ikisi de salak çıktı. Ben seni bir yamultacağım şimdi göreceksin, yamulmuşmuşmuşum! Bir de karşı tarafı görün siz!''
''Vallahi dayı, sen böyle isen muhtemelen karşı tarafta tek bir çizik bile yoktur ama yine de sen bilirsin.'' Bu tarz görüntülere mesleğinden dolayı alışkın olan Buse, hiçbir soru sormadan koltuğun üzerinde duran ilk yardım çantasını açarak içini açmıştı. Önce yanımızda duran masanın üstündeki her şeyi yere atmış ve masanın üstünü ilkyardım çantadan çıkardığı su ile silmişti. Aynı şekilde çantadan çıkardığı aletleri de o su ile temizlemiş ve direkt yaralı adamla ilgilenmeye başlamıştı. Aklım o kadar karışıktı ki normalde ismini, ne işe yaradığını az çok bildiğim aletleri geç kendi adımı bile unutacak hale gelmiştim.
''Şanslıymışsın dayı, kurşun kaslara ve kemiğe zarar vermemiş. Belli ki uzak mesafeden ateş edilmiş, bu yüzden kurşun fazla derine girmemiş. ''
''Çok konuşma da işine bak.''
''Ben de burada dansöz oynatmıyorum ya dayı!'' Birbirlerine sürekli laf atan ikiliyi umursamadan telefonumu elime aldım ve yatak odasına ilerleyerek Yavuz'u bir kez daha aradım. Çalan telefondan umudu keseceğim vakit cevaplanan çağrıyla elim ayağım birbirine dolanmıştı.
''Yavuz!''
''Işık, özür dilerim işlerim çok uzadı. Şuan da pek müsait değilim ortalık ka..''
''Baban burada.''
''Ne?''
''Baban burada Yavuz. Eve geldiğimde onu koltukta kanlar içinde yatarken buldum.''
''Ne demek kanlar için!''
''Kolundan vurulmuş. Ambulansı aramamı istemedi, sen telefonu açmadın. Ben, ne yapacağımı bilemedim ve Buse'yi aradım. Buse acil serviste doktorluk yapıyor, o geldi. Şuan kurşunu çıkarıyor.''
''Tamam. Tamam ben hemen geliyorum.'' Telefonu yatağın üzerinde bırakarak salona geri döndüğümde Buse'nin kurşunu çıkardığını ve yarayı dikmekte olduğunu gördüm. Banyoya geri giderek bir havlu aldım ve onu ıslatarak suyunu sıktım. Salona giderek terler akıtan adamın yanı başına oturarak ıslak havluyu yüzünde gezdirdim. Bana kısa bir bakış atarak gözlerini geri kapattığında ne kadar yorgun olduğunu anlamıştım. Ne kadar güçlü durmaya çalışsa da yıkılması an meselesiydi.
''Işık, yardım et de kaburgasını saralım.'' Kafa sallayarak ayağa kalktım ve adamı yavaşça doğrulttum. Morluğun üzerine krem süren Buse hemen ardından sargı bezi ile yarayı sarmaya başladığında elimden geldiğince ona yardımcı olmaya çalıştım.
''Dayı, kurşun yarası sıkıntı değil de kaburgan fena. Çatlak var, ben sarıyorum ama sen yine de en kısa zamanda git bir röntgen çektir. '' Sadece kafa sallayan adama içim acıyarak baktım. Adamın laf atacak dahi hali kalmamıştı. Belini tamamen sardığımızda onu yavaşça geri yatırdık.
''Su getireceğim, birkaç ağrı kesici içmeli yoksa gece çektiği ağrıdan tahtalı köyü boylar bu.''
''Ben seni önden göndereceğim bak bakalım oralarda hava nasıl. Bu, diyor bir de! Eh koca Salih, kurt kocayınca köpeğin maskarası olurmuş. Bilginiz olsun buradaki it sizlersiniz.'' Zar zor da olsa bize laf atmaya çalışan adama hayretler içinde bakakaldım. Ne can varmış sende de be adam.
''He dayı he ondan!'' Ayağa kalkarak mutfağa doğru bir adım atan Buse'yle aynı saniyede patlayan camlarla çığlık atarak kendimizi yere atmıştık. Her yeri kaplayan silah sesleri gözlerimin tekrar dolmasına neden olurken biraz daha doğrularak koltuktan kalkmaya çalışan adamı kendime doğru çektim. İnleyerek yanıma yuvarlanan adamı zar zor sürükleyerek koltuğun arkasına doğru çektim. Bana yardımcı olan Buse'nin daha sonra alnından öpecektim.
"Orospu çocukları nasıl buldular beni!''
''Onu sana sormak lazım dayı, şimdi ne yapacağız?''
''Ne bileyim lan ben, oradan bakınca kendime hayrım var gibi mi duruyor?''
''Yavuz... Yavuz'u aradım, onunla konuştum. O, buraya geliyordu sadece biraz daha dayanamız lazım.''
''Afferin kız, ikinci kez bir boka yaradın. Vallahi gözlerim yaşardı.''
''Ya sen az önce ölüyordun ne ara geri canlandın.'' Ağzımdan çıkanı kulağım idrak ettiği an dişlerimi sıkarak derin nefesler almaya çalıştım. Hiç bekleme yapmadan sıkılan kurşunların ardı arkası kesilmezken bir an aklıma gelen düşünceyle yanımda kıvrılan adama döndüm.
''Siz, bu kurşunları nereden buluyorsunuz? Ben bir kez poligona gitmiştim de 20 tanesine 50-60 lira vermiştim. Bunlar tüm servetlerini kurşuna mı yatırmışlar?'' Suratıma öylece bakakalan adam kafasını yere eğerek alnını iki üç kez parkeye vurdu.
''Allah'ım bu iki salağın yanında öleceğim. Yavuz! Neredeysen duy sesimi çabuk gel be oğlum.''
🍷🍷
Rakı'nın babası Salih Bey siz ne kadar huysuz bir adam çıktınız? Biz sizi pammuuuuk gibi bir adam bekliyorduk?
hikayelere göz atın derim.
Öpüldünüz :*
|
0% |