@gecetasi
|
İnsanlar yaşadıklarından etkilenir miydi? Bir müddetten sonra etkilenmez. Yani artık alışır. 'Ben alıştım ya' der ve kenara atar. Peki bu ileride yaşadıklarım böyle söylememe izin verecek mi? Ya da şöyle söylemeliyim; Bu yaşadıklarım beni değiştirecek mi? *** Küçük bir çocuk düşünün iki aşığın bir meyvesi. Mavi gözleri ve kahve saçları ile bakışları üzerine toplayacak derecede bir kız. Herkesin imreneceği derecede yüz hatları olan küçük çocuk. Her bakımdan kusursuz görünen kız. Kusurlu bir hayata atılıyordu. Gecenin geç saatlerinde yüzüne vuran beyaz ışık ile cama çıkan küçük kız babasının gidişine gözleri ile şahit olmuştu. Annesi ile sarılan babasına uzun uzun baktı. İçinden dedi küçük kız 'Baba yine insanları kurtarıp gelecek.' gelmedi... Babası o gece gittiği bölgede çatışmada beş yerinden kurşun yedi. Delik deşik olmuş bir beden. Cenazesinde herkes ağlarken küçük kız 16 yaşındaydı. Annesi babasının ölümünden hemen sonra evlerine gizlice giren adam genç kızın önünde annesinin kalbine iki kurşun girdirmişti. Kız annesinin cansız bedenine sarılıp ağlarken keskin kan kokusu ciğerine dolmuştu. Şimdi ise önünde tabutların içinde yatan iki insan vardı. Biri annesi biri de babası... Kan çanağı olmuş gözler ile insanları izlerken herkes ona acıyan gözler ile bakıyordu. Teyzesi ile kalacak olan genç kız aslında hala kusurlu bir hayattan çıkmamıştı. Annesinin ve babasının acısı yetmezmiş gibi alkolik eniştesinin tacizleri eklenmişti. Genç kızı sürekli taciz ederdi. Babası tarafından silah kullanmayı bile öğrenen Doğa eniştesine bir şey yapamıyordu. Teyzeme ne derim diye düşünüyordu. Ona bunları anlatmaması gerektiğini düşünen kız ona bir şey yapmıyordu. Olanlara sessiz kalmak zorunda kalıyordu. Adamın unuttuğu bir şey vardı. Her davranışı Doğa'yı canavar haline getiriyordu. Genç kızı sürekli taciz eden adam bir gün oğluna yakalanmıştı. Olanları gören Efe o günden sonra sürekli kızı ondan uzak tutardı. Buna sinirlenen adam Efe'yi döverdi. Sonra da genç kızı taciz ederdi. İleri gitmezdi ama bu bile kızı rahatsız etmeye yeterdi. Birine söylememesi konusunda tehdit ederdi. Bir gün teyzesini döverken genç kız seslerden dolayı evden kaçmıştı. Bir daha da o eve adımını atmadı. Daha 17 yaşındaydı. Lisesinden ayrılıp başka bir okula yerleşmişti. Hiçbir arkadaşı yoktu. Kimse onla konuşmazdı. Oysa ki Doğa'nın yanında dursalar belki biraz neşeli olabilirdi. Yine de o vazgeçmedi annesi ondan hemşire olmasını istemişti ve o da olacaktı. Hemşirelik okuyan kız en yakın zamanda okulunu bitirip iş yerinde işe başlamıştı. Ama davranışları ve yaptıkları kızı kötü gibi göstermişti. Birisi ona dokunduğunda geri çekilirdi. Kandan korkardı. Çünkü annesi ve babası kanlarını boşaltarak can vermişti. Herkes derdi 'Kandan korkuyorsan neden hemşire oldun?'. Haklılardı. Ama annesi istemişti ve o da olmak istemişti. Gördüğü her kan onu biraz daha alıştırıyordu. Şehir genelinde bu huyları herkesin dikkatini çekmişti. Ve genç kızı kimse hastanede istememişti. Buna daha fazla dayanamayan kız çocukken karşı komşusu olan Arzu'nun yakın arkadaşının hastanesinde çalışmaya karar vermişti. Hastane İstanbul'daydı. İstanbul'a gittiğinde çok kez babasının arkadaşlarının bahsettiği çocuklar ile tanışmak istemişti. Ama işte onları bulabileceği hiçbir şey yoktu. Doğa herkese rağmen çok güçlüydü ve bir erkeğe baş kaldırabilirdi. Silah kullanmayı gayet iyi bilirdi. Birileri kavga etmede bile oldukça uzmandır. Kendini koruyabildiği için gözleri üzerine çekmekte ustaydı. *** Doğa Aslan'ın Anlatımıyla Sabahın ilk ışıkları gözüme girerken alarmım yeni çalmaya başlamıştı. Genelde kabuslardan dolayı çok uyuyamazdım. O yüzden alarma ihtiyaç duymam ama yine kurunca kendimi güvende hissediyordum. Yavaş yavaş yatağımdan kalkıp salaş bir kazak ve kot pantolon giydim. Öyle çok bakımlı biri değildim kendime önem göstermiyordum. Gerek olduğunu düşünmüyorum yani. Beyaz spor ayakkabılarımı giyip apartmandan inerken komşum Lale abla bana güzel bakışlarını(!) göndermeyi ihmal etmedi. Kendisi yüzüme bile söylemişti. Evde kalmışım ben! Ne münasebet beh! Güne çok güzel başladın Doğa! Aferin sana aferin böyle devam! Durakta otobüsü beklerken bir anda da saate bakıyordum. Geç kalmamam gerekti sonuçta. Sonunda otobüs geldiğinde içerisi dolu değildi. Birazda olsa içim rahatlamıştı. Akbilimi basıp boş bir koltuğa yerleştim. Otobüs ilerlerken telefonumu biraz kurcaladım. Kahramanmaraş'ta yaşayan arkadaşım Arzu buraya geleceğini söylemişti. Bugün yola çıkacakmış. Eve gidince daha ona bir şeyler hazırlayacaktım. Büyük olmak ne zor iş yahu! Otobüs hastaneye yakın durakta durduğunda benden önce bir adam geçti. Ve cebinden biraz para ve kart düştü. Kart ile parayı yerden alıp beyefendiye seslendim. Ama kendimi duyuramadım. En azından elimizde bir kart vardı. İş çıkışında ya da başka bir gün kartta ki yazan adrese götürürdüm. Şu an gitmem gereken bir işim vardı. Ve ben geç bile kalmıştım! Hızlı adımlarla hastaneye yürürken koşturan insanlar dikkatimi çekmişti. Herkes okula işe yetişme peşindeydi. Ekmek parasını kazanma evini geçindirme çabaları. Aklımın ucundan geçmezdi böyle işe gideceğim ama olmuştu işte. İlk işe başladığım hastanede her şey ters gitmiş ve şehir genelinde adım sakar çıkmıştı. Bunun üzerine sinirle şehir değiştirmiştim.Bütün hayatımı çocukluğumu Kahramanmaraş'ta bırakmıştım. Arzu sağ olsun burada ki hastane müdürü ile yakın arkadaşmış. E tabi kadın da beni işe aldı. İçimden kaç dua okudum bilemezsiniz! Artık bir şeylerin yolunda gitmesine çok ihtiyacım var. Hastanenin kapısından geçerken müdür odasına doğru adımlarımı hızlandırdım. Odaya girip Handan Hanım ile sohbet edip kartımı aldım. Odadan çıktığım anda ki kalp atışlarımı size anlatamam. Kartta önlükle çekilmiş resmim üstünde Doğa Aslan yazıyor. Gerçekten gözlerimi dolmuştu. Soyunma odasını kısa sürede bulup hemen paltomu çıkardım. Ve uzun zaman sonra beyaz önlüğümü üzerime giydim. Uzun uzun aynada kendime baktım. Annem bana hep derdi 'Doktorun yanına birde hemşire lazım. Hep bana yardımcı olmak istemiştin. Eğer bunu gerçekten istiyorsan hemşire olabilirsin.' demişti. Annem kadım doğumcuydu. Gecenin bir vakti hastaneye gitmesi gerekirdi. Anneme hep sorardım 'Anne sana yardımcı olamaz mıyım?' diye. O gün bana kurduğu bu üç cümle beni hemşire olmaya itmişti. Mesleğimden memnundum ve annemin istediği bir meslek olduğumdan da kendimle gurur duyuyordum. Annemin önlüklerini birçok kez giymiştim. Oyuncaklar iğneler alır hemşirecilik oynardım ve şimdi ise karşımda canlı bir hemşire duruyordu. Hemde oyuncak iğneleri olan ya da annesinin önlüğünü giymiş bir hemşire değil. Kendi önlüğü giymiş, gerçek şırıngası olan bir hemşire. Gözümden bir damla akan yaşı elimin tersiyle itip odadan çıkış yaptım. Danışmanın olduğu tarafta 'Hemşireler Odası' diye kendi aralarında adlandırdıkları bir oda bulunuyormuş. O odaya girip diğer hemşireler ile ve birkaç doktor ile kaynaşabileceğimi söylemişti Handan Hanım. Odayı tıktıkladım ve içeriden gelecek sesi bekledim. Hiçbir ses gelmedi bir daha tıktıkladım. Hala çıt çıkmıyordu. İşkillenip kapının kolunu çevirdiğimde kapı kilitliydi. Kulağımı kapıya dayayıp sadece odadakilerin duyacağı şekilde bağırdım. "İçeride biri var mı?" Hiçbir ses gelmedi. Belki de kimse yoktur ve kimse girmesin diye kapıyı kitlemişlerdir. Tam uzaklaşacakken içeriden ses geldi. O arada gözlerim tekrar kapıyı diktiğimde kapı kolu çevrildi. Adımlarımı geri geri atarken içeriden birkaç hemşire gözlerini irice açmış bana bakıyordu."Kimsin?" İki kızın arasından kumral olanı konuşunca yutkunup "Şey ben yeni geldim de Handan Hanım buraya gelip sizinle konuşabileceğimi söylemişti. Ama istemezseniz giderim yani sıkıntı değil." Uzun bir süre gözlerime baktılar onlara gülümseyerek karşılık verdiğimde ikisi bir anda kahkaha attı. Ben anlamsız gözler ile onları izlerken biri omzuma elini attı ve beni içeri çekti. Diğeri ise kapıyı ardımıza kapatıp kitledi. Ve omzu elimde olan kız konuşmaya başladı. "Genelde kahvaltımızı yaparken kapıyı kitleriz ve anahtar sadece hemşirelerde var. E tabi sen kapıyı çalınca da işkillenip ses çıkarmadık. Ama sonra dayanamayıp bakalım dedik. Ayrıca ben Reva." Adının Reva olduğunu öğrendiğim kız açıklamasını yaptı ve diğer kızlarda aynı şekilde kendilerini tanıttı. Toplam beş kişiydik. Reva, Eril, Beren, Ceylin ve ben. Ayrıca iki tane erkek hemşire olduğunu söylediler. Ama onlar genelde gece geliyorlarmış. Onlar ile iş hakkında konuştuk. Sonra birkaç hasta ile ilgilendim derken mesai bitmişti. Soyunma odasından çıkarken arkamdan Eril seslendi. "Doğa yarın Menekşe Cafe'de buluşacağız. Seni de bekleriz." Ona gülümsememi bahşedip elimi tamam der gibi gösterdim ve çantamdan müzik dinlemek için telefonu aldım. Tam o arada elime sabah adamın düşürdüğü kart çarptı. Arzu'nun dediğine göre gelmesine beş saat vardı. Ben de bu arada kartı sahibine verip eve geçebilirdim. Kartı incelediğimde kartonun üzerinde yazan bir adresten farksızdı. Yoldan bir taksi durdurup kartın üzerindeki adresi gösterdim amca cık cıklayıp yoluna devam etti. Anlamsız bakışlarla birkaç saniye amcaya bakıp camdan dışarıyı izlemeye başlamıştım. Amca radyonun sesini açtığında radyoya kulak kesildim. "Son Dakika! Hepimizin bildiği üzere son aylarda birçok suça ortak olan HeartlessBoy kod adlı şahıs birkaç dakika önce sosyal medya hesaplarında bir geri sayım başlattı. Geri sayımın başlığı ise 'Küçük Deprem!' olması hükümeti sarstı. Bütün herkes yetkili kişilerden açıklama bekliyor. Geri sayımın 8 saatlik olması ise insanları düşündürdü. Çünkü hepimizin bildiği üzere iktidar 8 senedir aynı kişiler. Ve bu insanları kuşkuya düşürmeye yetti. Birazdan Vekil Ali Bey ile konuyu tartışacağız. Şimdi bir reklam arası..." Radyoyu son ses dinlerken gözlerim irice açılmıştı. Resmen ülke ile dalga geçiyordu bu mafya adam! Ayrıca biraz cesareti olsa maskeli bir şekilde değil normal yüzü ile karşımıza çıkar. İşte sonra da adamım diye geziyorlar. Kartın üstünde yazan adrese yaklaştığımızda taksici amca durdu. Amca daha gelmedik ki?! "Kızım gittiğimiz yer çok tenha bir yer emin misin?" "Eminim amca." Tamam tırstım yalan yok. Ama çok merak ediyorum ve galiba merakım baskın çıkacak. Amca tekrar başını sağa sola sallayıp cık cıkladı. Yola devam ederken bir yandan da düşünmeden edemiyordum. Yani çok saçma neden bir insan böyle bir yere gelsin? Amca adrese vardığımızda bana olumsuz bakışlar yolladı. Parasını verip onu yollarken etrafa bakındım. İleride inşaat olduğunu gördüğümde yavaş yavaş oraya ilerledim. Hava da kararırken korkuma yenik düşüp telefonumun ışığını açtım. İnşaata girdiğimde ses gelmiyordu. Yavaş sessiz adımlarla merdivenlerden çıktım. İkinci kata geldiğimde kan izleri görmemle geri adım atmam bir oldu. Bu da neyin nesiydi? Kan izlerini takip etmeye başladım. Bir kat çıktım iki kat çıktım ve bitti. İzler bitti. Şu an beş katlı bir inşaatın dördüncü katındaydım. Yavaş yavaş temkinli adımlar ile oda oda gezmeye başladım. Babam küçükken bana karateyi öğretmişti. Kendimi koruyabiliyordum. Yani dövüşebiliyorum diyebiliriz bu yüzden biraz korkusuzum. Ama biraz dedim bu korkusuz olduğum anlamına gelmez. Bir oda, iki oda, üç oda ve son odaya yavaşça girdiğim anda yerde kıvranan bıçaklanmış birini gördüm. Yerde yatan kişinin siması tanıdık gelmişti. Ama şu an onun kim olduğunu teyit edecek vaktim yok. Hızla sırt çantamdaki ilk yardım çantasını çıkardım. İlk önce ceketini çıkardım. Sonra da tişörtünü çıkardım, yerde yatan yabancı boş boş bana bakıyordu. Yaraya baktığımda karnını sıyırmıştı. Gözümü vücudunda gezdirdiğimde kolun alt alta iki sıyrık daha olduğunu gördüm. Sıyırmış olabilirdi. Ama oldukça kan kaybetmiş. Yaralara pansuman yapıp sardım. Ardından çantamdaki su şişesini uzattım. Yabancı beni izlerken suyu içmesi için işaret ettim."Neden yapıyorsun bunu?" Yabancı yavaşça nefes nefes konuştuğunda yutkundum ve zoraki gülümsedim. "İnsanlara yardım etmeyi seviyorum." "Nere-" Yabancı ikinci sorusunu tam bana yönelteceği zaman ona engel oldum. "Sorular sonra şimdi şu suyu içer misin?" Yabancı yavaş yavaş suyu içerken bir an suyu düşürdü. Başı dönmüş olmalı. E tabi döner adam kan kaybetmiş Doğa! Ne yapsın halay mı çeksin?! Derin nefes alıp yabancıya suyu ben içirdim. "Çok kan kaybetmişsin. Yaran derin değil ama üç yerden sıyrığın var. Sağ kolunda alt alta ve karnında. Her ne kadar sıyrık olsa da oldukça kan kaybetmişsin hadi gel hastaneye götüreyim seni." Yabancı gözlerini kaçırıp konuştu. "Ben iyiyim. Ceketimden telefonu mu verir misin?" Başımla onu onaylayıp ceketinde telefonu bulmam uzun sürmedi. Birkaç işlem yapıp birini aradı. Karşıda ki kişinin ne dediğini duyamıyordum. Yabancı da benden dolayı çok net şeyler söylemiyordu. Boş gözlerle onu izlerken sadece bir şey dikkatimi çekti. "Fena sıkıştık Edward. Ayrıca şu hemşire kızı bulmamız gerek." --- |
0% |