@gecetasi
|
20.12.2020 Naz'ın Anlatımıyla Yanımda oturan Burcu'nun teselli cümleleri kulaklarımda uğulduyordu. Bir elimdeki hamilelik testine birde dışarıda ki ışıl ışıl parlayan güneşe bakıyordum. Testte yan yana gelmiş çift çizgi gerçeği yüzüme vurmak için güneşten aldıkları ışık ile parıldıyordu. Ne yapacağımı bilmiyor, sadece ağlıyordum. Daha 16 yaşımda olduğumu kendime hatırlatmadan duramıyordum. Bu bebeği aldırmaktan başka bir şansım yoktu. Ağlamam şiddetlenirken Burcu bana sarılıp her şeyin geçeceğini hatırlatıyordu. Hiçbir şeyin geçeceği yoktu fakat yine de her şey güzel olacak diye kendimizi avutabilirdik. Burcu kuzeni Eren ile beraber yaşıyordu. Eren'in eve girdiğini ikimizde fark etmemiş olacağız ki hıçkırıklarımı kesen ses Eren'in "Yine mi Kerem'den ayrıldın?" sesi oldu. Yüzüme yayılan tebessüm acının en içinden gülümseyen bebeğin gülümsemesiydi. Acının içindeki tebessümdü. Burcu gözüyle Eren'e gitmesi gerektiğini işaret ediyordu. Eren tam kapıdan dışarı çıkarken arkasını dönüp elimdeki testi görmesi bir oldu. Gözlerini şaşkınlıkla irice açıp "Siktir!" diye bağırması bir oldu. Burcu gözlerini yummuş Eren'in vereceği tepkiden korkuyor gibiydi. Ben ise duyguları alınmış bir insan gibi onlara bakıyordum. Şu an tepki gösterecek bir halim bile yoktu. Telefonumun titremesi ile burnumu çekip telefonu açtım. Kerem'den mesaj gelmişti. Kimden Kerem Sevgilim, akşam yemeğe çıkacağız. Evden 19.00'da alırım. Hiçbir şey yazmadım. Yüzümdeki tebessüm kendini belli ederken Eren'e baktığımda çoktan yanımdaki sandalyeye oturmuş bana bakıyordu. "Gitmeyeceksin değil mi?" Ona gözlerimi devirip yataktan kalktım. Burcu'da benim kalkmam ile kalkıp odadan çıktı. Ben Burcu'nun ardından bakakalmıştım. "İsteyerek mi oldu? Yoksa zorla mı yaptırdı o şerefsiz? Bak zorla ise bana söyleyebilirsin Naz." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Gerçeği duymaya ben bile hazır değildim. "İsteyerek... Lütfen bebeğim ile vedalaşmama müsaade et." Kelimelerim benden habersizce çıkarken 'Bebeğim' kelimesi içime dokunmuştu. Eren sandalyesinden kalktığında dibime dikildi. Ve bir anda bileğimden sıkıca tutup ayağa kaldırdı. Olanlara anlam vermeye çalışırken hiddetle yüzümü avucu içine alıp gözlerimin içine baktı. "Eğer bugün Kerem ile ilişkini bitirmezsen..." İşaret parmağı ile sertçe karnıma bastırdı. "Bu içerideki bebeği herkes bilir." Gözlerimi şaşkınla açmıştım. "Eren saç-..." Cümlemi tamamlamama engel olan şey Eren'den yediğim tokat olmuştu. Hızlıca göğüslerinden onu itip yanağımı kavradım. Gözlerimden yaşlarım akarken Eren gülüyordu. "Lan oğlum sana olan aşkımı görmüyor musun? KAFAYI YEDİM LAN BEN! GÖZÜMÜN ÖNÜNDE ÖPÜŞTÜNÜZ! BEN NE YAŞADIYSAM O ŞEREFSİZDE HEPSİNİ YAŞAYACAK! YOK ÖYLE DÜNYA!" Hıçkırıklarım odada yankılanırken Eren'in bakışları kapıya yönelikti. Kapıdan bizi izleyen Burcu'nun gözleri doluydu. Ve o an anladım ki her şeyden Burcu'nun haberi vardı. Burcu'ya olan sinirim beni ele geçirirken Burcu'ya "Seni affetmeyeceğim."dedim. Ani bir şekilde Eren'e döndüm. Hiçbir şey olmamış gibi sırıtıp 'Ne oldu?' der gibi başını sallıyordu. "Benim ne suçum var?" İşaret parmağımı kalbimin üzerine tuttum. "BU KALP SEVERKEN BANA MI SORUYOR?! BEN Mİ SEÇİYORUM SEVDİĞİM ADAMI!" Hem ağlıyor hem bağırıyordum. Burcu bana sarılmaya çalışıyor onu ittiriyordum. Eren ise tiksinircesine bana bakıyordu. "EĞER BEN MUTSUZSAM SENİN MUTLU OLMAYA HAKKIN YOK NAZ ACAR! BUGÜN BU HİKAYE BİTECEK! YOKSA BEN ÇOK GÜZEL BİTİRİRİM BİLESİN." Sadece yere çömelmiş ağlıyordum. Burcu yanımda durmaya çalışıyordu Eren ise beni izliyordu. Ani bir şekilde gelen sinirle "ÇIKIN GİDİN ODADAN!" diye bağırmam bir oldu. Burcu odadan yavaş yavaş çıkarken Eren "Şaka yapmıyorum güzelim. Sana bol şans." diyerek odadan çıktı. Ben ve bebeğim ise koca dünyada bir başımıza kalmıştık. Yavaş yavaş ayağa kalktığımda Eren hala kapının orada bana bakıyordu. "Sana git dedim." diye fısıldadım. Yorgundum kimseye bağıracak halim kalmamıştı. Ona arkamı dönüp cama yaklaştığımda odadan çıktı ve geriye sadece ben ve bebeğim kaldık. Sandalyeyi pencerenin kenarına taşıyıp dışarıyı izlemeye başladım. Şu an karnımda Kerem'den bir parça vardı. Ve bu gerçek bir hançer gibi bana saplanıyordu. Resmen bizim bir evladımız olacaktı. Bizim bir bebeğimiz vardı. Hep hayalini kurduğumuz şey vardı. Kerem ile Naz'ın bebeği vardı... Ama bunu Kerem'e söyleyecek güç Naz'da yoktu. "Özür dilerim annecim... Ama seni bu dünyaya getirmek için çok küçüğüm. Bunu sana yapamam." Gözlerimden yaşlarım hiddetle akarken karnımı okşuyordum. "N'olur cennete gittiğinde beni affet. Bunu yapmak zorundayım. Eğer seni bu dünyaya getirirsem insanlar beni çok üzer. Üzülürüz. Baban hep yanımda olmaya çalışır ama bunun için yeterli değiliz. Özür dilerim... Ben bunu kaldıramam. Yaptığımız hatanın bedelini sen ödediğin için özür dilerim...Hayatın acımasız olduğunu doğmadan öğrendiğin için özür dilerim. Sana anne olamadığım, sana babanı gösteremediğim ve en çok da sana bir hayat veremediğim için özür dilerim... Umarım anneni affedersin..." Saatlerce camın başında karnımı okşayarak ağladığımı saate baktığımda fark ettim. Yavaşça sandalyeden kalkıp odadan çıktığımda Burcu sesi duyması ile yanıma geldi. "Naz'ım Kerem ile buluşman var yarım saat sonra. Lütfen anlat ona. Gel sana giyecek bir şeyler vereyim." Başımı aşağı yukarı sallayıp peşinden ilerledim. Şu an onunla hiçbir şey tartışmak istemiyordum. Dolabından çeşit çeşit elbise çıkartırken elbise giyecek havada olmadığımın o da farkındaydı. "Bana pantolon tişört versen yeterli Burcu." Siyah pantolon ve beyaz örgülü kazağı bana uzattığında teşekkür edip banyoya girdim. Aynadan yüzüme baktığımda maskaram akmış, berbat bir haldeydim. Göz altı torbalarım ben buradayım diye resmen bağırıyordu. Aynadan gözlerimi çekip üzerimdekileri bir çırpıda çıkarıp Burcu'nun verdiği kıyafetleri giydim. Banyodan çıktığımda Burcu makyaj malzemelerini çıkarmış bana bakıyordu. Tam onu es geçip içeri geçecekken "Naz inat etme. Bakımsız gidersen bir şey olduğunu anlar." Tekrar arkamı döndüğümde gözlerini 'Hadi!' diye yumdu. Derin bir nefes alıp yanına ilerlediğimde kendimden emin değildim. Belki söyleyebilirdim ama vereceği tepkiden korkuyordum. Burcu makyajımı yapıyor ben ise karnımı okşayıp ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Aynadan kendime baktığımda baya toplanmış gözüküyordum Burcu son rütuşları da yaptıktan sonra "İşte hazırsın!" diye neşeli bi şekilde bağırdı. Onun bu haline küçük bir gülümseme ile karşılık verip saate baktığımda saat 18.55 idi. Burcu ile aynı apartmanda olduğumuz için eve dönme sıkıntısı yoktu. Pencereden dışarı bakarken Burcu "Çocuğu bekletme hadi in aşağı." diyerek beni evden kovdu. Merdivenlerden aşağı inerken düşmemek için kendimi zor tutuyordum. Zemin kata geldiğimde bir oh çektim. Kapıdan dışarı çıktığımda Kerem arabadan dışarı çıkıp kapımı açtı. Teşekkür edip arabaya bindiğimde ikimizden de çıt çıkmadı. Arada bir bana bakıp kontrol ediyordu. Bir tuhaflık olduğunun o da farkındaydı. Yol boyunca dışarıyı izliyordum ki telefonuma gelen mesaj sesi arabadaki sessizliği bozdu. Kerem göz ucuyla bana bakarken mesajın Eren'den geldiğini fark ettim. Kimden Eren Hamileliğin ilk Kerem'e sonra annene oradan bütün akrabalarına ailelerine falan? Yok yok kimse istemez ya bunu değil mi güzelim? Sabah odada konuştuklarımızı unutma. Bugün bu işi bitir. Mesaj bir çığ gibi üzerime yıkılırken kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Kerem'in asla bunu öğrenmemesi gerekiyordu ve Eren'de bunu çok iyi biliyordu. Annemden ise hiç bahsetmek istemiyordum. Eren'le sabahki konuşmalarımız ve şimdiki mesajın ağırlığı üzerime geliyordu. Ve ben artık kaldıramıyordum. Eren'in benden istediği şeye mi üzülsem, Keremden ayrılacak olmama mı üzülsem yoksa karnımdaki bebeğin katili olduğuma mı üzülsem bilemiyordum. Aldığım mesajın ağırlığında ezilirken sadece Kerem'e bakıyordum. Bir daha onu göremeyecek olmak beni mahvetse de buna mecbur olduğumu biliyordum. Restauranta vardığımızda arabadan inmedim. Kerem tam kapıya eli uzandığında bana baktı. Bakışlarım gözlerinin en derinine bakarken Kerem elini kapıdan çekti. Ve ellerimi avucu içine aldı. "Bir sorun mu var bebeğim?" Bebeğim kelimesi karnımdaki bebeğimizi hatırlatırken bakışlarım karnıma değdi ardından tekrar Kerem'e baktığımda ellerimi ilk avucundan çektim sonra bakışlarımı dışarı odakladım. "Kerem ben ayrılmak istiyorum. Olmuyor. Senin canından bir parçayı benim canımdan bir parça aldı. Ben hiçbir şey böyle olsun istemezdim ama özür dilerim. Bir gün beni anlayacaksın affet." Cümlelerimi hızlı bir şekilde kurup arabadan indim. Ayrılmak için bahane çok düşünmüştüm birkaç sene önce Kerem'in babası kansere yakalanmıştı ve tedavisi ile ilgilenen doktor babamdı. Fakat Kerem'in babasına yanlış uygulanan tedavi ile babası aramızdan ayrılmıştı. Suçlusunu kendim tutuyordum. Bu olay yüzünden çok kez tartışmıştık fakat ben hep sessiz kalmayı tercih etmiştim ve bugün ayrılırken bir bahane ile ayrılmam gerekiyordu. Bu bahane de bundan başka bir şey olamazdı. Araban inmiş yürürken Kerem ise çoktan arabadan inmişti ve arkamdan "Naz!" diye bağırarak geliyordu. Ben hızlıca yürüyordum o ise resmen koşarak geliyordu. Sabah ki güneşin aksine yağan şiddetli yağmurun altında ondan kaçıyordum. Biz yenilmiştik. Dünyanın bize sunduğu engellerden geçememiştik. Bazı şeyleri değerlendirememiştik. Şimdi bedelini ödemek zorundaydık. Pes etmiştim ben. Hayatın sunduğu zorluklara boyun eğmiştim. Ben aşka yenilmiştim. Ben hayata yenilmiştim. Kazanan hayat olmuştu. Şimdi ise Kerem'e etkisiz bırakmam gerekiyordu. Arkamı hızlıca döndüğümde Kerem duraksadı. Ağzımı açıp tam bir şey söyleyecekken geri kapatıp yutkundum. Hazır değildim. Bunu yapamayacak derece de çok seviyordum. Ama başka yapacak bir şeyim yoktu. Elimden gelen şey buydu. Derin bir nefes alıp kelimeleri ağzımdan dışarı yolluyordum. Her bir sözcük, her bir harf bir bıçak gibi kalbime saplanıyordu. "Gelme! Bitti Kerem bitti. Üzerime gelme. SENİ SEVMİYORUM DEVAM ETTİRMEMİZİN BİR ANLAMI YOK!" Son cümlemi kalbimi söküp atmışlar gibi söylerken Kerem bunu yedirmek istercesine başını sallıyordu. Ona son kez bakıp arkamı dönüp oradan uzaklaştım. Onu terk etmiştim. Ve ikimizde bu sonu hak etmemiştik. Biz sadece bedel ödüyorduk. |
0% |