Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@geceyeasikbirkiz

 

1. BÖLÜM

 

-Kötü Biri Değilim Ben-

 

"Ruhum ve bedenim arasındaki savaş bitecekti..."

Sıradan bir günün, sıradan sabahına uyanmıştım yine. Her sabah olduğu gibi içimdeki sıkıntıyla kalkıp okul için hazırlanmaya başlamıştım. Mecburen giydiğim okul formalarım, kurtulmak ister gibi bana bakıyorlardı aynadan.

Ben Deniz... Deniz Soylu. On yedi yaşında, on birinci sınıf öğrencisiyim. Yaşıma göre hatta herhangi bir insana göre fazla olan kilolarım nedeniyle pek insan yoktu çevremde. Tabii okulumuzun katkısı da bunda epey yüksekti. Kalbi kirlenmiş kötü insanlarla dolu olan 'özel' okulumuz, aşırı disiplinli bir okuldu çünkü(!)

Her yerde olduğu gibi tabii ki okulda da iyi insanlar var, hiç yok değiller ya? Beyza, benim en yakın arkadaşım ve yanımda olan tek kişi. Bazen tartışsak da beni sevdiğine inanıyordum, en azından inanmak istiyordum...

Asıl bomba haberi duymadınız, kemerlerinizi takıp sıkıca tutunun lütfen. Hoşlandığım bir çocuk var. Evet, evet okulun popüler çocuğu. Kalbi karaya bulanmış kişiler listesinin en başında ismi var ama kalbimdeki listede ismi hala ak pak.

Kendimi her sabah olduğu gibi yatıştırarak okula gitmek üzere yola koyuluyordum. Çoğu zaman babam götürse de uzak olmadığından yürümeyi de tercih edebiliyordum.

Çantamın saplarını, avuçlarıma iyice baskılayıp ağır adımlarla okula girdim. İyi ve güzel bir gün olacaktı, zaten ne kalmıştı ki okulun bitmesine değil mi? Düşüncelerimle pozitifleşmeye çalışıyordum ama sanırım günüm daha sabahından batmıştı.

Okulun bahçesine, arabasıyla havalı biçimde giren Savaş aynı şekilde de arabasından iniyordu. Evet doğru bildiniz, Savaş o. Bahçede gezinen bakışları bir süre sonra bana yöneldi. Ne diye ağır hareket ediyorduysam? Olduğum yerde hiç beklemeden okulun içine girmek adına hızlandım. Kaçamak bakışlarımı Savaş'a yönelttiğimde iğrendiğini belli eder bir biçimde beni inceliyordu. Bu çocuk gerçekten gerizekalı olmalıydı.

Onun beni sevmediğini biliyordum -bilmeyen aptaldır farkındayım, susun- ama birini aşağılamak karaktersizliğin en büyük göstergesidir. Evet, Savaş hayatımda tanıdığım en karaktersiz kişiydi ve belki de ona duyduğum bu his de beni o yola doğru sürüklüyordu. Kendimi alıkoyamıyordum, nefret duymak istesem de içimde bir yerler hareketlenmeden duramıyorlardı. Bu his; bazen geceler boyu ağlamama, bazen günlerce doğru düzgün yemek yemememe neden oluyordu. Ama dedim ya, durduramıyordum...

Duraksamadan ilerlettiğim adımlarım nihayet sınıfı bulmuştu. Hoş, sınıfa gelsem çok şey değişecekti sanki? Sınıf öğretmenimizin belirlediği oturma planına uyarak yerime geçtim. Yere otursam daha iyiydi gerçi, en azından hasta falan olurdum.

Yanımda oturan kişi Emre. Emre, Savaş'ın en yakın arkadaşlarından biri ve en az Savaş kadar nefreti hakkeden bir şahıs.

Rahatsızca yerime oturur oturmaz Emre denen, keyfimi kaçıran çocukta sınıfa giriş yapmıştı. Savaş, arka sıramıza o ise yanıma otururken günlük şaklabanlıklarını yapmaya başlamışlardı bile.

Emre, kollarını olabildiğince açarak gereksizce konuşmaya başladı.

"Eğer bana bu kadardan fazla yaklaşırsan seni yakarım, deniz anası!"

Komikmiş gibi üzerine kahkahalar yağdırırken Savaş da kendince bir espri yapıyordu.

"Emre, aman kardeşim sakın yaklaşma. Maazallah üzerine yağ falan fışkırır, sonra uğraşmayalım."

Onaylamayan bakışlarımla onları inceleyip önüme döndüm. Kendimi yorup bir şey anlatsam sanki anlayacaklardı. Emre yeterince zevk almamış gibi bağırarak konuşmaya devam ediyordu.

"Yok be kanka, bunun yağları eğitimli. Yerlerinden bir gram hareket etmiyorlar, etse böyle mi olurdu zaten?"

Daha fazla dayanamayarak hızla ayağa kalktım.

"Benden tam olarak ne istiyorsunuz? Canımı, malımı, aklımı... Hiçbirini istediğinizi sanmıyorum. Belki de sadece benden korkuyorsunuz ha?!"

Emre, alayla "Senden neden korkalım, deli misin be?" diyordu.

"Doğru, haklısın Emre. Benim kalbimde tek bir kötülük yok, kötü biri değilim ve kimseye şu ana kadar herhangi bir zararım da dokunmadı. Kalbimdeki tek kötülük sensin Savaş ve bu benim karakterime oynadığım çok büyük bir oyun!"

Daha fazla dayanamayarak çıkmıştım sınıftan. Bazen sınırlarını hiç olmaması kadar aşıyorlardı ve kimse bunu farkında değildi. Farkında olsalar ne olacaktı sanki? Kalp denen organ onlarda aktif olsaydı yüzlerindeki ifadelerden kurtulurlardı ilk önce.

Nereye gideceğimi bilemeyerek tuvalete attım kendimi. Elimi yüzümü yıkamak belki de ruhumu serpilmiş birkaç damla su gibi olacaktı. Derin nefesler alırken bir yandan da birkaç avuç suyu yüzümle buluşturuyordum. Nihayet kendimi sakinleştirmiş tuvaletten çıkabilmiştim.

Kapıyı açtığımda hiç beklemediğim bir şekilde karşımda Savaş'ı bulmuştum. Tahammülsüzce kafamı iki yana salladım.

"Tuvalette benden başka kız yok, ayrıca kızlar şurada bak." dedim sağ tarafı işaret ederken ve ekledim. "Ve tamam Savaş Bey Efendi İmparator Padişah falan filan... Bir daha herkesin içinde senden hoşlandığımı ima etmem..."

Yapmacık bir gülüş savurarak gitmeye yeltendim ancak tutulan kolum buna engel oluyordu.

"Deniz, dur... Gerçekten kusura bakma, biraz ağır konuştuk sanırım."

Bir adımımı geriye doğru atarak benden on santim yukarıda olan yüzüne odaklandım.

"Demek kusura bakmayayım? Aaaa Savaş, üzüldün mü sen benim için? Ayy kıyamam ama ben sana..."

Sahte bir gülümseme, istemsizce tekrar peyda oluyordu yüzümde. Gülümsemenin yerini iğreti bir ifade alırken yanından ayrılıyordum.

Sınıfa girmeden önce Savaş beni tekrar kolumdan tutuyordu. Sinirle çektim kolumu. Alışkanlık yapmış olmalıydı.

"Ne istiyorsun Savaş? Az evvel yeterince açıklayıcı konuştuğumu düşünmüştüm ama... Aklında oturmayan bir yerler mi var?"

Son cümlelerim, dudaklarımın arasından kurtulurken alayla gülümsemeden edemiyordum.

"Deniz... gerçekten kusura bakma. Yani fazla gereksiz konuştuk ve... ne bileyim işte..."

"Savaş, daha fazla zorlama kendini. Gerçekten önemli değil, diyemeyeceğim. Çünkü önemli, taşıdığım beden önemli. Kırdığın, parçaladığın bir şey de bu kadar kolay toparlanmamalı ayrıca."

Bu sefer adımlarım, başarılı bir biçimde sınıfı bulmuştu. Sınıfa gitmem, orada olduğum anlamına geliyordu sanki de... Tüm gün düşüncelerim, Savaş ve dedikleriyle meşguldü. Okulda ders işlemesek de hocaların muhabbetlerine dahi katılamamıştım. Bu durum canımı oldukça sıkıyordu. Sıkıyordu çünkü onun gibi birinin ne kalbimi ne de zihnimi meşgul etmesi hiç hoşuma gitmiyordu.

Nihayet bir okul günü daha bittiğinde şükürler ederek eve gidiyordum. Adımlarım birbirini takip ederken her zaman olduğu gibi feci derecede terlediğimi hissediyordum. En iğrenç his de buydu sanırım...

Eve vardığımda soğuk bir duş almak, vücudumu sakinleştirmişti. Sakinliğin verdiği huzurla yatağıma uzanıp telefonda gezinmeye başladım, en sevdiğim aktivite...

Videolar, gönderiler birbirlerini takip ederken bir video daha çıkmıştı karşıma. Bu bir zayıflama videosuydu.

Bir kitapta okumuştum, "Hiçbir şey tesadüf değildir, tesadüflere inanmak yalnızca kendini kandırmaktır..." diyordu. Kendime bir şans daha vermeliydim, vermeliydim çünkü bunu hakkeden biriydim.

Videoyu izlemeye koyuldum, devamı başka bir platformda olduğu için hızla devamını izlemek için videonun beni istediği yere sürüklemesine izin verdim.

Video, herkesin bahsettiği klasik silsileler bütününden bahsediyordu. İçimdeki karanlık taraf gün yüzüne çıkmaya başlıyordu bile çoktan. İzlemeye devam ettiğimde ise söylediği tek bir cümle, içimin aydınlanmasına yetiyordu.

"Tüm bu yaptıklarınızı, bir günlük halinde yazarsanız sizin için her şey daha kolay olacaktır. Belki ileride bu yazdığınız günlük, birçok kişiye ilham olur, nereden bilebilirsiniz ki?"

Yazmayı seviyordum ve zayıflamak istiyordum. Tek bir dakika dahi durmam hataydı şu an. Hızla ayağa kalkıp ne diyorsa tek tek uygulamaya başladım.

İnanıyordum, kendime inanıyordum. Bu sefer olacaktı ve bu zulüm bitecekti. Kıyafetlerim benimle dost olacaktı ve ruhumla bedenim de arasındaki savaşı bitirecekti. İçimdeki yaraların ve zayıflığın sebebi inancımla kaybolacaktı. Gitmesinden ve kaybolmasından korktuğum ruhum ve karakterim, hiç gitmemek üzere yeminlerini edip kalacaklardı inancım sayesinde belki de...

 

.

 

.

 

.

 

Herkese tekrardan merhabalar... Bu kurguyu seven ve destekleyenler merak etmesinler. Kurgunun konusu, sonucu, karakterleri vs. hiçbir şey değişmedi. Yalnızca anlatımı ve birkaç küçük kısmı değişti. Artık Savaş, Derin, Berk, Mert ya da Yıldız'ın ağzından bölümler okumayacağız o kadar.

Destekleyen herkese tekrar tekrar teşekkürler.

Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen:)

 

Loading...
0%