Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@geceyeasikbirkiz

 

3. BÖLÜM

 

-Kapıda Gördüğüm Kişiyle Şaşırdım-

 

"Yapayalnızdım, insanların kalpsizliğinden ve vicdansızlığın dolayı. Beni tanımadılar, ondan diye de kandırmak istemiyorum kendimi. Sonuçta kalpsiz birisinin beni tanımaması, hayatımda müthiş bir ilerleme kabul edilebilirdi."

Yan yana geldiğimiz tüm zaman dilimlerimizde bu anı beklemişti Ekin, sesinin her bir santiminden bunun kanıtı akıyordu. Bugüne kadar bana iyi davranmıştı ve belki de az sonra yapacaklarımı yapmasam buna bir süre daha devam edip iyice düşmemi sağlayacaktı.

Sinirlerimi koruma altına almaya çalışarak onlara döndüm, onlar da beni çoktan fark etmişlerdi. Yüzlerinde biraz olsun utanma ya da pişmanlık gibi duygulardan iz yoktu. Oysa benim beklentim biraz olsun yüzlerinde kızarıklık olmasıydı.

"Allah belanızı versin sizin ya!" diyebildim sesimin güçlü çıkmasına yardım ederek. Nefes almak adına bahçeye çeviriyordum adımlarımı ve hızla binadan çıktım. Saçma sapan çocukça oyunlar için uğraşıyorlardı hala. 17 yaşında çocuklardı ama bu şeyler için akılları gayet başlarında değil miydi?

Ekin, "Savaş, kardeşim; o kıza oyun oynayacağız ki daha çok üzülsün." gibi bir şey söylemişti. Tüm olanlara bakılırsa sığınacak kendimden başka kimsem kalmamıştı yine. Yanımda duracak, beni savunacak kimse de yoktu yanımda. Yapayalnızdım, insanların kalpsizliğinden ve vicdansızlığın dolayı. Beni tanımadılar, ondan diye de kandırmak istemiyorum kendimi. Sonuçta kalpsiz birisinin beni tanımaması, hayatımda müthiş bir ilerleme kabul edilebilirdi.

Bahçede kendimi, biraz olsun toparlanmış hissettiğimde geç olmadan sınıfa geçtim. Sırama doğru ilerlerken Ekin, önüme çıkıp beni engelledi. Yüzünde ise alaycı bir ifade dolanıyordu. İnsan olmadıklarının bir kanıtı daha...

"Gerçekten seni seveceğimi mi sandık ezik? Neyse zaten öğrendin, ben de alacağımı aldım." sesindeki kötülük, kalbimi alt üst ederken bir yandan da alaycı bakışlar atıyordum.

"Beni seveceğini değil, aslında insan olabileceğini düşündüm. Ama belli ki bu sınıfta insanlıktan nasibini almış tek bir Allah'ın kulu yok. Yani bu da benim değil, sizin ezikliğinizin kanıtıdır. Ayrıca, benden aldığın hiçbir şey yok Ekin. Yalnızca kendi insanlığını aldın, kendinden." diyerek sırama geçtim.

Söylediklerimi hazmedemezmiş gibiydi tüm vücudunun gösterdiği tepkiler. Hazmetmeye vakti de kalmamıştı, çünkü sınıf öğretmenimiz sınıfa gelmişti. Klişeleşmiş konuşmalardan yapmasının ardından tek tek hepimizin ismini söyledi. Karnelerimizi ve belgelerimizi aldıktan sonra ise tören için bahçeye çıkıyorduk.    

Müdür, "Arkadaşlar, konuşma yapmadan önce tüm sınıfların derece öğrencilerini buraya çağırmak istiyorum." diyordu ve pek ara vermeden devam ediyordu. "9. Sınıflardan Eren Burçak, Yaren Dere, Mehmet Ali; 10. Sınıflardan Ela Safa, Yiğit Karay, Tarık Yıldırım; 11. Sınıflardan Deniz Soylu..."

Müdürün son sözünden sonra onu pek dinlemeyerek tüm okulun kürsü olduğunu düşündüğü, okul girişine çıktım. Yanıma birkaç kişinin daha dizilmesinin üzerine her birimize belgeler verildi. Diğerlerinin aksine bana verilen belge sayısı ikiydi. Müdür, omzumdan tutarak "Okulumuzun örnek öğrencisi Deniz Soylu, Onur Belgesi'ni almaya hak kazanan öğrencimiz." dedi.

Ben, her şeyin bu kadar ani gelişmesine şaşırırken diğer öğrencilerin ardından kendi yerime gittim. Sınıftan gelen garip bakışlar, beni her ne kadar rahatsız etse de umursamayarak törenin biteceği anı bekledim.

Nihayet tören bitmişti ve ben eve gidiyordum yavaş yavaş. Koskoca bir okul yılını, daha doğrusu zorbalık yılını daha geride bırakmıştım. Kulaklığımda çalan şarkı sevdiğim şarkılardan olan Beni Azad Et'ti. Spor yaparken de bunu dinliyordum ve gaza getiren bir şarkı olduğu benim için aşikardı.

Eve gelir gelmez duşa girmiştim. Okuldaki nefret ve alay dolu bakışların vücuduma adeta mühürlendiğini hissediyordum. Duş almak, bu mührü ortadan kaldıran yegane şeydi.

Giyinip aşağı indiğimde Şerife Abla beni bekliyordu. O, evde yardımcımızdı ve hayatımda nadir gördüğüm iyi insanlardandı. Her zamanki gibi güleryüzlülüğüyle konuşmaya başladı. "Kızım, karnın aç mı? Hazırlayayım mı sana bir şeyler?"

"Yok abla ama çay varsa alırım." dedim onun gibi gülümseyerek. Beni onaylayarak koşar adımlarla mutfağa gitti.

Çay, düşündüğümden daha hızlı gelmişti ve bu hızla duraksamadan içmeye başladım. Bunu yaparken bir yandan da düşünüyordum. Neden toplum tarafından rol yapmak zorunda bırakılmıştım ki? Kilolarımla mutlu değildim, çünkü toplum mutlu değildi. Eğer onlar benim bu halimi umursamayıp mutlu olsaydı ben de bu derece üzgün olmak zorunda kalmazdım. Onlar ne kadar benimle alay etse içten içe mutlu olmadıkları için bu yapıyorlardı. Oysaki ne kolay bazı şeyleri umursamamak. Kilom ve insanlar değil, ben onları yenecektim ve buna oldukça kararlıydım.

Vücudumu ve zihnimi biraz olsun rahatlatmak istiyordum. Bunu yapmamın benim için yalnızca birkaç yolu vardı ve bunlardan biri de kitap okumaktı. Kitap okumak, düşünmeyi bilmeyenler için ne kadar altı boş bir iş olsa da zihne yaptığı müthiş terapi ve kültürel süreçlere inanılmaz katkıları göz ardı edilemeyecek kadar fazlaydı.

Masamın üzerinde duran hal-i hazırda devam ettiğim 'Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu' adlı kitabı alıp okumaya başladım. Stefan Zweig'in yazım tarzını beğeniyordum ve bu okumadığım son kitabıydı.

Kitabı epey okumuştum ve bitmesine birkaç sayfa kalmışken annem, kapıyı tıklatarak odaya girdi. "Kızım, gelebilir miyim?" dedi naifçe. Oysa zaten çoktan girmişti. "Tabii anne, gel."

Yanıma oturup saçlarımı okşamaya başladı. "Benim güzel kızımın karnesi nerede bakayım?" dedi hala saçlarımı okşamaya devam ederken. Kalkıp masamın üzerine bıraktığım belgelerimi ve karnemi alıp anneme uzattım. Karnemi inceledikten sonra da belgelerime baktı.

"Aferin benim güzelime, canım kızım benim." dedi saçlarımı ve yanaklarımı öperken. Ben de aynı şekilde onu öptüm. Annem iyi ki vardı gerçekten, çünkü o benim tek arkadaşımdı.

Bir Ay Sonra

Yarın misafirlerimiz gelecekti. Annem daha önce tanışmadığımı söylediğinden daha fazla heyecanlanıyordum, ne de olsa yeni insanlar her zaman iyidir belki de kötü...

Bir ay boyunca çok sıkı bir diyet ve spor yapmıştım ve tam tamına on küçük vermiştim. Bu kilo vücudumda gerçekten fazlasıyla fark yaratmıştı. Bu kilolar giderken çevrem kadar ben de şaşırmıştım çünkü toplam otuz- otuz beş günde bu kadar kilo kolay değildi. Giyim tarzımda dahi değişikler olmuştu ve bu beni oldukça mutlu ediyordu.

Başka bir mutluluğum ise yarından sonra İzmir'in bir ilçesi olan Çeşme'ye gideceğimiz içindi. Aslında Çeşmeliydik ama babamın işleri sebebiyle burada yaşıyorduk, hatta ben burada doğmuştum.

Bavulumu hazırlamamın ardından yarın giyeceğim kıyafetleri seçmeye geçtim. Bugünden ayarlarsam yarın elim ayağım birbirine girmezdi ne de olsa. Siyah, bol paça, askısının arka tarafında fırfırları olan bir tulum seçtim yarın için. Ayakkabılarım ise bileğinden bağlamalı, siyah, kısa topukluydu.

Hızlı bir günün ardından nihayet heyecanlandığım güne geçmiştik. Evde büyük bir telaş vardı ve bu telaşı annem yalnız başına yapıyordu.

"Anneciğim..." dedim merdivenlere yönelen anneme. "Efendim kızım? Çabuk söyle, acelem var." dedi telaşla. "Anne sakin ol, kendini bu kadar yıpratmanın hiçbir anlamı yok."

Annem, aynı telaşıyla devam etti. "Nasıl yok kızım? Birazdan gelecekler, hem de birazdan..."

Annemin şu an gerçekten delirdiğini düşünüyordum ve hiçbir güç bana aksini düşündüremezdi. Salona, babamın yanına gittiğimde annemin aksi bir rahatlık vardı üzerinde. Beni dikkatle süzüp öyle konuştu.

"Kızım, bu ne hal?" dedi, sahte olduğu bariz olan bir sinirle. "Ne varmış halimde?" dedim anlamayarak. O ise gülümsemesini saklamayarak konuşmaya devam etti. "O ailenin bir oğlu var kızım. Şimdi senin bu güzelliğine yan yan bakar falan, kavga çıkar. Bence değiştir üzerini."

Söylediklerinin ardından hala gülerken ayağa kalkıp omzuma elini attı. "Güzel kızım benim..."

Biz aramızda şakalaşmalara devam ederken kapının çalması buna ara vermemize neden oldu. Annem ise sanki dünyanın sonu gelmiş gibi "Çabuk gelin, çabuk. Geldiler, hadi..." diye bağırmaya başladı.

Babamla birbirimize bakarak annem için küçük bir göz devirme işleminin ardından kapıya gittik. Kapı annemin yardımıyla açıldığında tek tek daha önce görmediğim simaları inceliyordum. Ama arkada gördüğüm kişi, şoka girmemi sağladı. Gelenlerden genç olan Savaş'tı ve vücudumun kilitlendiğini hissediyordum o an...

.

 

.

 

.

Loading...
0%