@gizzemasllan
|
Merhaba <3 Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum. Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡ Keyifli okumalar! . . . 4. BÖLÜM "KAÇIŞ PLANI" Ne ara daldığımı bile bilmediğim uykumdan ayıldığımda hâlâ aynı odada, aynı koltuğun üzerinde olduğumu fark edip yaşananların bir rüya olmadığını anladım. Tüm yaşanılanların korkunç bir kabus olması için her şeyimi verirdim ama maalesef ki bulunduğum bu oda gerçeklikti, benim gerçeğim. "Sonunda uyanabildin." Duyduğum ses ile hızlı bir şekilde oturur pozisyona geldim ve sandalyede oturan Cihangir'e baktım. Gözüm pencereye takıldığında havanın aydınlanmış olduğunu gördüm. Amcamların çoktan polise gitmiş olmaları lazımdı. Buradan kurtulmam an meselesiydi. "Demek konuşmuyorsun benimle." deyince tekrar yüzüne baktım ama yine cevap vermedim. Onunla tek kelime bile etmek istemiyordum. "Öyle olsun, konuşma. Ben de sana yiyecek bir şeyler getirmiştim acıkmışsındır diye." diyerek yere bıraktığı tepsiyi gösterdi. "İstemez." deyip önüme döndüm, ısrarla ona bakmamaya çalışıyordum çünkü birileri beni bulup kurtarana kadar bu adamlarla muhattap olmak istemiyorum. Ne yapacakları belli olmuyordu çünkü. "Bence yesen iyi olur, çünkü uzun süre burada kalacak gibi görünüyorsun ve eminim ki aç kalmak istemezsin." Göz devirdim, sessiz kalmaya devam ettim. "Sen bilirsin!" dedi ve ayağa kalkarak kapıya doğru yürüdü. "Benim babam kötü biri değil." dedim pes ederek, durdu ve ağır hareketlerle bana döndü. "Baban olduğu için böyle düşünmen normal." "Sen her ne dersen de ben onu tanıyorum ve biliyorum. O ne sana ne de kardeşine zarar verecek birisi değil." "Zamanı gelince öğrenirsin." deyip odadan çıktı ve son sözü söylemiş oldu. Sinirle koltuğun kenarına vurarak beklemeye başladım. Karnım ne kadar acıkmış olursa olsun onun getirdiği yemeği yemeyeceğim. Ona da asla inanmayacağım. Koltukta oturmaya devam ederken fark ettiğim şeyle hızla ayağa kalkıp kapıya doğru gittim. Anahtar sesi duymamıştım, kilitlememiş olabilirdi kapıyı. Bu düşünceyle kapıya yaklaştığımda kolunu tutarak açmaya çalıştım. İlk denememde açılan kapı kocaman gülümsememi sağladı, tam da tahmin ettiğim gibi kilitlemeyi unutmuştu. Sessiz bir şekilde kapıyı açtım ve dışarıya çıkarak yine aynı sessizlikle kapıyı kapattım. Yavaş adımlarla salona doğru ilerledim. Etrafa baktığımda hiç kimse yoktu. Yine sessiz bir şekilde ilerleyerek salonun ortasında durdum. Kapıdan çıkamayacağımı biliyordum. Çünkü buraya gelirken her ne kadar görmesem de kapıda bekleyen adamlar olduğunu tahmin etmek zor değildi. Bu yüzden kendime başka bir çıkış kapısı bulmam gerekiyordu. Etrafa bakarken tam karşıda mutfak olduğunu gördüm. Belki orada dışarıya açılan bir kapı vardır diye düşünerek oraya doğru ilerledim ama merdivenlerden duyduğum ayak sesleriyle birinin geldiğini anlayıp telaşa kapıldım. Etrafıma baktım ve saklanacak bir yer bulmaya çalıştım. En mantıklısı ve en güvenlisi perdenin arkasına saklanmaktı. Hızlı ve sessiz bir şekilde perdeye doğru koşarak arkasına saklandım. Perdenin önünde tek kişilik bir koltuk olduğu için ayaklarım da görünmüyordu. Perdenin arkasında beklemeye devam ederken ayak sesleri yaklaşmıştı. Hemen elimle ağzımı kapatarak nefes alma sesimin de duyulmasına engel oldum. Elimden geldiği kadar sessiz olmaya çalışırken ayak sesi daha çok yaklaştı ve ufaktan korkmaya başladım. Acaba burada olduğumu fark etmiş de buraya mı geliyordu? Ya yakalanırsam? Zarar verir miydi bana? Bunları düşünmek daha çok korkmama neden olurken tüm bedenim tir tir titriyordu. Duyduğum bir kaç sesten sonra ayak sesleri kesildi. Sanırım şu an biri salonda oturuyordu ve ben burada kapana kısılmıştım. Umarım oturan kişi her kimse bir an önce kalkar da Cihangir odada olmadığımı fark etmeden buradan kaçabilirim diye geçirdim içimden. Sessizce beklemeye devam ettim. Aradan beş dakika geçmişti ama hiçbir hareketlilik yoktu. Merakla perdenin ucundan salona doğru baktım ve gördüğüm şey ile korku ve telaşla hemen perdenin arkasına geri girdim. Çünkü şu an önümdeki tekli koltukta Cihangir oturuyordu. "Fırat!" diyerek bağırdı bir anda, irkildim. Sanırım hayatımın en şanssız günü bugün diye düşünürken gözlerimi kapattım ve sadece sesleri dinlemeye başladım. Duyduğum ilk şey birinin koşma sesi oldu, sanırım Fırat salona gelmişti. "Buyur abi!" Evet, tam da tahmin ettiğim gibi Fırat'tı. "Yaptınız mı dediklerimi?" "Evet abi, videoyu bize verdiğin numaraya attık." Demek video babama ulaşmıştı, acaba korkmuş mudur benim için? Benimki de soru! Tabii ki korkmuştur. "Sonuç?" diye sordu Cihangir, ben de merakla bir cevap duymayı bekledim. "Çok geçmeden adam bizi aradı abi. Biz de ona kızını kaçırdığımızı, istediğimiz parayı vermeden bırakmayacağımızı söyledik. Yani tam da senin istediğin şeyleri söyledik." Şaşkınca kaldım, ne yani bu adamlar beni para için mi kaçırmışlardı? Tamam ama bu çok saçma. Sadece tek bir odayı ve salonu görmüş olmama rağmen saray gibi bir ev olduğu belliydi buranın. Bu kadar zengin olan bir adam para için niye birini kaçırsın? Gerçekten artık aklım almıyordu olanları. "Ne dedi peki?" "Ne kadar isterseniz isteyin parayı vereceğim, sakın Cemre'ye zarar vermeyin dedi." Dudaklarımda buruk bir tebessüm oluştu. Babamın beni buradan kurtaracağına bu adamların eline bırakmayacağına zaten emindim ama içimden bir ses hiçbir şey düşündüğün kadar kolay olmayacak diyordu. Cihangir'in "Şerefsiz." dediğini duyunca ellerimi yumruk yaptım. Perdenin arkasından çıkıp o yumruğu da yüzüne indirmek istedim ama tabii ki yapamadım bunu. "Ona bir buluşma yeri söyledik, parayı da oraya getirmesini istedik. Polise haber verirse kızını öldüreceğiz dedik. O da hemen Türkiye'ye döneceğini ve istediğimiz parayı vereceğini söyledi." Babamın artık her şeyden haberdar olmasını bilmek rahat bir nefes almamı sağladı. Artık korkmama gerek yoktu. O en doğru yolu bulur ve beni bu adamların elinden kurtarırdı. Ona kendimden bile çok güveniyorum. Zaten bu hayatta babama güvenmeyeceğim de başka kime güveneceğim? "Bizimle buluşacağını bilmiyor yani?" "Bilmiyor abi, belki şüphe ediyordur ama yine de gelecek çağırdığımız yere. Başka şansının olmadığını biliyor çünkü." Kaşlarımı çattım, bu da ne demekti şimdi? İşler karışmıştı. "Çok güzel, kızını kaçıran fidyecilerle buluşmaya gideceğini düşünürken kendi ayaklarıyla bana gelecek. Tam da istediğim gibi." Tırnaklarımı avucuma batırdım, dertlerinin para olmadığını zaten anlamıştım. Şimdi de eminim işte ve istediklerinin gerçekleşmemesi için elimden gelen her şeyi yapacağım. Babamı bunların eline bırakmayacağım. Buradan kaçmam lazımdı bu yüzden. Kaçmalı ve babama her şeyi anlatmalıydım. "Buluşma ne zaman?" diye sordu Cihangir. "Bu akşam." "Güzel!" Bu akşam mı? Bu kadar erken miydi? Ben bu kadar kısa bir zamanda bu adamlardan nasıl kurtulacaktım? Hadi diyelim kurtuldum hangi ara babama ulaşacak ve olanları anlatacaktım? Bu kadar şeyi yapmam imkansızdı ama bir şekilde babama yardım etmem lazımdı. Yoksa bu adamlar hiç acımadan babamı öldüreceklerdi. "Sakın Fırat, sakın bu gece o adama bir şey olmasın! Bunu adamlara iyice anlat o adamı canlı istiyorum. Yaren'e yaptığı o kadar şeyin cezasını çekmeden ölmesine izin veremem." Yaren mi? Yaren de kimdi? Acaba bahsettiği kardeşi miydi? Ben kardeşini erkek zannetmiştim oysa ki. Şimdi merakım daha da çok artmıştı. "Sen hiç merak etme abi, adamlar ne yapacaklarını gayet iyi biliyorla. O şerefsizin Yaren'e yaptıklarının hesabını sormadan ölmesine izin vermeyeceğiz." Bu da adamı uyaracağına onu gaza getirip duruyordu. Pislik herif! "Sen yine de adamları bir daha uyar." "Emredersin abi." "Peki ya kızı, o ne olacak?" diye sordu Fırat ve sabırla bir cevap duymayı bekledim. "O da akşam bizimle gelecek, babasını aldığımız an kızı bırakacağız. Ne de olsa kızın bir suçu yok, babasının yaptığı şeyi ona da ödetecek değilim. Sadece o şerefsizi buraya getirebilmek için onu kullandım hepsi bu." Söyledikleri hem beni biraz sakinleştirdi, çünkü bana zarar vermeyeceğine inanmaya başladım hem de çok kızdırdı, çünkü çok basit bir şey yapmış gibi hepsi bu diyordu utanmadan.
"Şimdi git akşam için hazırlık yap, hiçbir aksilik çıkmasın." Cihangir'in sözlerinden sonra "Hemen abi." dediğini duydum Fırat'ın. Ardından da yine ayak sesleri geldi ve salondan ayrıldığını anladım. Bir süre sonra duyduğum başka ayak sesleriyle Cihangir'in de gittiğini düşünüp perdenin ucundan tekrar salona baktım. Cihangir'i merdivenleri çıkarken gördüm. Gittiğinden emin olduktan hemen sonra perdenin arkasından çıktım. Perdenin arkasında bahçeye açılan bir kapı olduğunu fark etmiştim ama kaçmayacaktım. Böyle bir risk alamazdım. Çünkü eğer kaçamaz ve yakalanırsam babama hiçbir yardımım dokunmazdı. Bu yüzden burada kalacak ve akşam babama yardım edecektim. Salonda kimse olmadığından emin olunca hızlı ve sessiz bir şekilde tekrar çıktığım odaya girdim ve kapıyı kapatarak koltuğa oturdum. Koltuğa oturur oturmaz düşünmeye başladım, bir şeyler bulmalıydım. Babama yardım etmek için bir plan kurmalıydım. Bu adamlara karşı yapabileceğim çok bir şey yoktu ama yine de şansımı denemeliydim. Ne olursa olsun babamı bu adamların eline bırakamazdım. Uzun bir süre düşündüm ne yapabileceğimi. Aklıma pek mantıklı şeyler gelmeyince ben de başarılı olma ihtimalimin en yüksek olduğu planı uygulamaya karar verdim. Zaten başka şansım da yoktu. Zaman azalmıştı benim için. Düşünmeye devam ederken yerdeki tepsi dikkatimi çekti. Çok fazla acıkmıştım, o adamın getirdiği şeyleri yemek istemesem de yiyecektim. Çünkü vücudumun dinç olması gerekiyordu. Bu yüzden yerden tepsiyi alıp içindekileri hızlıca yedim. Yedikten sonra da kimse gelmeden tekrar yere bıraktım ve akşam için beklemeye başladım. Yine çok uzun bir süre birilerinin gelmesini bekledim. Ne kadar zaman geçti artık tahmin bile edemiyor, saatin kaç olduğundan bihaberdim. Zaman geçtikçe de belki de beni götürmekten vazgeçti, çoktan babamla buluşmaya gitti diye düşünüp kendimi korkutuyordum. Acaba çıkıp baksa mıydım? Birilerini görebilir miyim? Ben daha çıksam mı çıkmasam mı diye düşünürken sonunda odanın kapısı açıldı ve Cihangir içeriye girdi. Hem gelmiş olmasından hem de beni almadan gitmemiş olmasından dolayı rahat bir nefes aldım. O sırada Cihangir şüpheyle önce odanın kapısına ardından da bana baktı. "Bu kapı neden kilitli değil?" Alayla güldüm. "Bu soruyu gerçekten bana mı soruyorsun?" "Her neyse." deyip yanıma geldi ve karşımdaki sandalyeye oturdu. "Yemek yemişsin." derken yarısı boş olan tepsiyi gösterdi gözleriyle. "Yemedim." dedim, eş zamanlı olarak dudakları yana kıvrıldı ve sinirlerimi bozdu. "Ne gülüyorsun komik mi?" "Evet." deyip arkasına yaslandı. "Nereye gitti o zaman o yemeğin yarısı?" diye sordu, öfkeyle baktım gözlerinin içine. "Nereden bileyim ben nereye gitti? Yemedim ben yemek falan!" "İyi tamam, yememiş ol." Neyse ki uzatmamıştı. "Sana iki haberim var." deyince arkama yaslandım. "İlgilenmiyorum." "Ama seninle ilgili bence bilmek istersin." "İstemiyorum." "Ben yine de söyleyeyim." Karşımda şu an başka birisi olsa kesin gülerdim. "Amcanlar polise gitmişler." İşte bu cümle beni heyecanlandırdı. "Bu kadar heyecanlanma, tam da benim söylediğim gibi olmuş her şey. O kız, kuzenin, bizimle ilgili hiçbir şey anlatmamış. Burada olduğunu bilmiyorlar yani." Tüm heyecanım yok olurken moralim de bozulmuştu. "Diğer haber iyi ama." dedi, ilgilenmiyormuş gibi davranmaya devam ettim. "Akşam kurtuluyorsun benden." diye ekledi, neler olacağını bildiğimden bu cümle ben de pek bir etki yaratmadı ama tabii ki bilmemezlikten gelecektim. "Nasıl kurtuluyorum? Hani babam gelmeden buradan çıkamazdım?" "İşler değişti." "Nasıl değişti?" "Sen o kadarına karışma, hem sebebini niye sorguluyorsun ki? Sebep her ne olursa olsun sonuç olarak benden kurtuluyorsun." Sebep babamı öldürecek olmasıydı ve bir de karşıma geçmiş ne olursa olsun diyordu. Bu nasıl bir adamdı böyle? İnsan bu kadar kötü olabilir miydi? Böyle davranmasına neden olacak ne yapmış olabilirdi babam? "Eğer dediğin gibi beni bırakacaksan haklısın, kurtuluyorum senden." dedim, başıyla onaylarken "Babam kardeşine ne yaptı?" diye sordum bir anda. Birkaç saniye boyunca tepkisiz kaldı, daha sonra yavaşça kaşlarını çattı ve gerildi. Gözlerini yeniden öfke esir alırken korkmadan edemedim. Acaba sormasa mıydım? "Hani baban kimseye bir şey yapmazdı? N'oldu bana inanmaya mı başladın?" diye sordu soruma cevap vermek yerine. "Tamam o zaman, doğru şekilde sorayım; babamın kardeşine ne yaptığını düşünüyorsun?" Gözlerini kıstı. "Neden babanın hiçbir yapmadığına bu kadar eminsin?" "Çünkü ona güveniyorum." "Neden bu kadar çok güveniyorsun ona?" Bu ne saçma soruydu böyle? "Bu çok saçma bir soru." "Neresi saçma?" "Çünkü o benim babam ve bu hayatta koşulsuz şartsız güvenebileceğim iki kişiden birisi." "İki kişi?" diye sorguladı, sanırım buraya geldiğimden beri ilk defa onunla düzgün bir şekilde konuşuyorduk. "Bir diğeri de annem." dedim anında. "Peki onlar sadece senin annen ve baban diye hiç hata yapmayacaklar mı? Ya da kimseye zarar vermeyecekler mi?" İşte bu soruya cevap veremedim. "Bak cevap veremiyorsun bile." Sessiz kalarak onu haklı çıkarmaya niyetim yoktu. "Hiç tanımadığın adamın biri seni kaçırıp 'Senin sayende baban bana gelecek ve ben onun öldüreceğim, çünkü kardeşime zarar verdi.' deyip dursa ve hiçbir şekilde açıklama yapmasa o adama mı inanırdın yoksa babana mı?" diye sordum ve çok zor olsa da ondan empati yapmasını bekledim. O da hiç durmadı ve saniyesinde cevap verdi. "Doğru olana inanırdım." "Ben doğru olan hangisi bilmiyorum ve bu yüzden babama inanıyorum." dedim ben de hiç düşünme gereği duymadan. Yüz ifadesine bakılırsa bu kez bana biraz olsun hak vermiş gibiydi ve bu hoşuma gitti. "Söylemeyecek misin babamın kardeşine ne yaptığını?" diye sorarak bir kez daha şansımı denedim.
"Bilmek istiyorum." dedim hemen, Cihangir derin bir nefes aldı ve cevap vermeden ayağa kalktı. Ardından da kapıya doğru yürüdü ama dışarıya çıkmadan önce durup bana baktı. "Buradan kurtulunca kendine yeni bir hayat kur ve düzgün bir şekilde yaşa. Ben o şerefsizi öldürdüğümde emin ol sadece kendi adaletimi sağlamayacağım, seni de öyle bir insandan kurtaracağım." diyerek odadan çıktı. Bu adamın kendinden bu kadar emin konuşması beni şüpheleniyordu. Belki de doğru söylüyordu ve babam bu insanlara kötü bir şey yapmıştı. Ama ben emin olmadan ne bu adama inanacak ve babamı verecektim ne de koşulsuz şartsız babama güvenecektim. Bundan sonra en doğrusu bu olacaktı sanırım. ***** Çok uzun bir süredir Cihangir'in tekrar odaya gelmesini bekliyordum. Bir an önce bu akşamın bitmesini ve hem buradan kurtulmayı hem de babamı kurtarmayı istiyordum. Başımı koltukta geri yaslayarak beklemeye devam ettim. Sadece bir süre sonra odanın kapısı açıldı ve Cihangir içeriye girdi. Merakla ona bakarken yavaş adımlarla yanıma geldi. Daha öncekinin aksine üzerinde siyah bir kazak, kot pantolon ve ceket vardı. "Kurtuluyorsun benden, kalk hadi gidiyoruz." "Nereye?" "Seni bırakacağımı söylemiştim." "Evet söylemiştin de beraber nereye gidiyoruz onu anlamadım." Israrla sordum, bilmemezlikten gelmem lazımdı çünkü. "Gidince görürsün." "Senin beni bırakacağın falan yok kandırıyorsun sadece. Hiçbir yere gelmiyorum ben seninle!" diye bağırdım, biraz gerçekçi olmak lazımdı. "Birincisi; ben yalan söylemem ve seni gerçekten bırakacağım. İkincisi; sana bir teklif sunmadım. Gidiyoruz dedim ve gidiyoruz, şimdi kalk hadi." dedi ve kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. "Tamam bırak, kendim yürürüm." deyip kolumu ondan kurtardım ve odadan çıktım. Hemen peşimdeydi, sadece bir adım arkamdan yürüyordu. Salona ulaşınca durdum, ona döndüm. "Nereye gideceğiz söylemeyecek misin?" "Nereye gittiğimizin ne önemi var? Gecenin sonunda serbest kalacaksın, bir tek bunu bilsen yeter." dedi, bir şey söylememeyi tercih ederken yavaş adımlarla yanıma geldi. Tam o anda içeriye Fırat girmişti. Cihangir tekrar geri adım atarak Fırat'ın yanına gitti. "Bağla ellerini." diye emir vermesiyle Fırat üzerime gelmeye başladı. Eğer ellerimi bağlarlarsa hiçbir şey yapamazdım. Evden çıkmak için kapıya doğru yürüyen Cihangir'e baktım. "Cihangir." diye seslendim çok sakin bir ses tonuyla. Ağır hareketlerle bana döndü, yüz ifadesine bakılırsa bayağı şaşırmıştı. Sanırım ilk kez ismini kullanmıştım. Fakat şu an bunun pek de bir önemi yoktu. "Efendim." dedi o da fazlasıyla sakin bir sekilde. "Ellerimi bağlamayın, söz veriyorum yanlış bir şey yapmayacağım." deyip Fırat'ın elindekileri gösterdim. "Bunlar ellerimi acıtıyor." Gözünün ucuyla Fırat'ın elindekilere baktıktan sonra gözlerini yeniden bana çevirdi. "Neden sana güveneyim?" "Bana güvenmeye ihtiyacın yok zaten. Size ne yapabilirim ki?" Gözleri birkaç saniye üzerimde oyalandıktan sonra konuştu. "Bağlama." dedi Fırat'a ve bana gözleriyle kapıyı gösterdi. "Gel peşimden." deyip kendisi çıktı. Fırat'la hiç konuşmadan hemen ben de Cihangir'in peşinden evden çıktım. Bir arabanın yanında beni beklediğini görünce yanına gittim. "Bin." dedi ve ön tarafı gösterdi. Hic itiraz etmeden gösterdiği tarafın kapısını açtım.
Bir süre daha Fırat'la konuştuktan sonra arabanın etrafından dolandı, kapıyı açarak şoför koltuğuna oturdu. "Kemerini bağla." Yine emir verdi ben yine itiraz etmeden dediğini yaptım. Çünkü bana sinirlenmemesi gerekiyordu. Kemerimi bağladığımı görünce arabayı çalıştırdı ve hareket etti. Sonunda bu evden kurtuluyordum ve bir daha da asla geri dönmemeyi umuyordum. Çok sessiz geçen bir yolculuğun ardından dakikalar sonra eski depo gibi bir yerde durmuştuk. Biraz etrafa bakınca çok karanlık ve ürkütücü olduğunu fark ettim. Zaten adamın beni kalabalık bir yere getirecek hâli yoktu ya. "Neden geldik buraya?" "İşimiz var." "Ne işi?" "Çok soru soruyorsun." "Sende cevaplamıyorsun." dediğimde başını çevirip gözlerime baktı. "Bilmen gerekmiyor çünkü." dedi sabrının taştığını belli edecek şekilde. Bu yüzden daha fazla soru soramadım ve yine aramızda sessizlik oldu. Bu sessizliği bozan da Cihangir'in telefonu oldu. "Söyle." diyerek açtı telefonu, merakla onu dinlemeye başladım. "Geldiniz mi?" Sanırım adamlarıyla konuşuyordu. "Güzel, adam ne zaman gelecek?" Bahsettiği kişinin babam olduğunu hemen anladım. "Geliyoruz." dedi ve kapattı telefonu. "İn arabadan." deyip kendisi de indi. Hemen dediğini yaparak arabadan indim. Ben daha etrafıma bakarken yanıma gelerek kolumu tuttu. "İçeriye giriyoruz." "Neden?" "Soru sorma." dedi ve beni depo gibi olan yere doğru sürükledi. İçeriye girince etrafa baktım. İçeride hiçbir şey yoktu ve fazlasıyla karanlıktı. "Ne yapacağız burada?" Bana baktı ve derin bir nefes aldı. "Birisini bekliyoruz, o gelsin sen gideceksin." "Peki." diyerek etrafa bakmaya devam ettim. Buradan bir şekilde kaçmalıyım diye içimden geçirirken tam karşı da bir pencere gördüm. Belki oradan kaçabilirdim. Yavaş adımlarla pencereye doğru yürürken içeriye girdiğimiz kapıdan Fırat ve diğer adamlar girdi. "Geldi mi?" diye sordu Cihangir onlara bakarak, olduğum yerde durdum ve konuşmalarını dinledim. "Geliyor abi." Fırat'ın söylediği şeyle kalp atışım hızlandı. Ya hiçbir şey yapamazsam? Ya babama bir şey olursa? O zaman kendimi asla affetmem. "İçeriye girer girmez yakalayın." Bu cümleyle korkum daha da arttı. Ya geç kaldıysam? Hayır hayır geç falan kalmadım, birazdan buradan kaçmış olacağım. Ben daha bunları düşünürken Cihangir'in gözleri beni buldu. "Gitmeye hazır olsan iyi olur." Ona cevap vermedim. Yavaş adımlarla pencereye doğru yaklaştım ve dışarıya baktım. Cihangir'le içeriye girdiğimiz kapının orada adamlar bekliyordu. Oradan çıkamazdım, hemen diğer tarafa baktım. O tarafta kimse yoktu ama orada da duvar vardı. Dikkatle inceleyince kendimi biraz zorlarsam duvarın diğer tarafına geçebileceğime dair kendimi ikna ettim. "Ne yapıyorsun sen orada?" Cihangir'in sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp ona döndüm. "Hiç, öyle bakınıyorum." "Bakınmana gerek yok, birazdan gideceksin buradan zaten." Yine cevap vermeden başımla onayladım ve yanına gittim. Bu sefer de o pencereye doğru yürümüştü. Arkasını dönmesiyle biraz önce gördüğüm sopayı aldım. Pencerenin kenarına gidip dışarıya bakmaya başlayınca yavaş adımlarla ona yaklaştım ve tüm gücümle sopayla kafasına vurarak geri çekildim. Ben geri çekilir çekilmez o yere düştü. Dikkatle baktığımda başının kanadığını gördüm, fakat tam anlamıyla bayılmış gibi bir hâli yoktu. Sadece biraz sersemlemişti.
"Cemre!" dedi dişlerini sıkarak ve acıyla inledi. Sonra da sanırım kendinden geçti ve bayıldı. Fakat anladığım kadarıyla pek de vaktim yoktu. Bu yüzden hızla yanından ayrıldım ve pencerenin önüne gittim, dışarıya baktım. Adamların hepsi tek bir tarafta duruyordu.
Duvarın önüne gelince bir süre diğer tarafa geçmek için uğraştım. Fakat neyse ki sonunda duvarın üzerine çıkmış ve sessizce diğer tarafa atlayıp sonunda depodan çıkabilmiştim. Çıkar çıkmaz da sokağın başına doğru koştum. Sokağın başına gelince duvarın arkasından deponun kapısına doğru baktım. Adamlar hâla orada duruyorlardı ve hiçbir şeyin farkında değillerdi. Beklemekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Tek planım babamı onların yanına gitmeden durdurmak ve onunla beraber buradan gitmekti. Bu yüzden beklemeye devam ettim. Zaten çok beklemeyecektim, Fırat adam gelmek üzere demişti zaten. Ben daha bunu düşünürken gecenin sessizliği bozan bir arabanın sesi oldu. Heyecanla etrafa baktım. Karşı sokaktan gelen bir arabayı gördüm. Araba orada durmuştu. Gelenin babam olduğuna emindim ama yanına doğru gidemezdim çünkü karşı sokağa geçmeye çalıştığım an adamlar beni yakalarlardı. Ben daha ne yapacağımı düşünürken duyduğum ses ile irkildim. "Cemre!" Bu Cihangir'in sesiydi ve öfkeyle bağırıyordu. O bağırınca adamlar da hareketlenmişti. Ne yapacağımı düşünmeyi bırakarak ve sonunu hiç düşünmeden karşı sokağa doğru koştum. "Dur yoksa vururum!" Sese baktığımda deponun önündeki bütün adamların silahı bana doğrulttuklarını gördüm. En ufak bir hatamda beni öldüreceklerine emindim. Biraz dikkatle adamlara bakınca aralarında Cihangir'in olmadığını gördüm. Bu adamların ondan emir almadan beni öldürmeyeceklerini biliyordum. Belki bir şansım daha olabilirdi. Hemen az önceki arabanın durduğu yere baktım ve arabanın içinden inen babamı gördüm. Son kez şansımı deneyecektim ben ölsem bile babamı kurtarabilirdim. Onun benim yüzümden ölmesinden çok daha iyi olurdu. Hiç değilse böyle bir vicdan azabıyla yaşamak zorunda kalmazdım. "Baba kaç, seni öldürecekler!" Avazım çıktığı kadar bağırdım ve az önce saklandığım duvarın oraya koştum. Çünkü şu an en yakın yer orasıydı. "Cemre!" Babam da bağırırken gözlerim doldu. "Baba kaç!" diye bağırdım sesimin çıktığı kadar. Eş zamanlı olarak duyduğum ayak sesleriyle adamların koşarak bu tarafa geldiğini anladım. Babama baktığımda arabaya bindiğini gördüm. Onu kurtardığıma inanarak ters yöne doğru koştum. Köşeyi dönmeden tekrar arkama baktığımda babamın arabayla uzaklaştığını adamların da bazısının babamın bazısının da benim peşimden koştuklarını gördüm. Hiç durmadan köşeyi dönerek koşmaya devam ettim. Babamı kurtarmıştım şimdi sıra kendimdeydi. Bir an önce bu adamlara izimi kaybettirmeliydim ve kendimi de kurtulmalıydım. Bu yüzden de tüm gücümle yakalanmamayı umut ederek sokakların arasında koşmaya devam ettim. Bölüm Sonu! Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum. Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın ♡ Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡ Instagram: gizzemasslan Twitter: gizzemasslan Sizi Çok Seviyorum ♡ |
0% |