@gizzemasllan
|
Merhaba <3 Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum. Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡ Keyifli okumalar! . . . 7. BÖLÜM "SİLAH" Kolumdaki acının şiddetti fazlasıyla artmıştı. Yataktan kalkarak oturur pozisyona geldim ve kolumu tuttum. Yüzümü buruşturarak dişlerimi sıktım ama fayda etmiyordu. Tam o anda odanın kapısı açılınca hemen kolumu bıraktım ve acımıyormuş gibi yaptım. "İyi misin?" diyerek yavaş adımlarla içeriye girdi ve karşıma oturdu. "İyiyim." deyince güldü. "Ne gülüyorsun, komik bir şey mi var?" "Gerçekten çok inatçısın, canın yanıyor ama sırf bana söylediklerin yüzünden sesini çıkarmıyorsun." "Canım falan yanmıyor." deyince yüzündeki o alaylı ifade daha da arttı. Bir süre sonra pantolonun cebinden ilaç çıkararak bana gösterdi. "İstersen verebilirim." "İstemez." dedim, tek kaşını kaldırdı. "Emin misin?" Sordu, düşündüm. Şu an gurur yapmanın hiç sırası değildi. Çünkü canım çok yanıyordu. Hiçbir şey söylemeden sadece elimi uzatarak vermesini bekledim. Önce güldü sonra ilacı tekrar cebine koyunca sinirle konuştum. "Dalga mı geçiyorsun benimle? Versene!" dedim, başını olumsuz anlamda salladı. "Önce yemek." "Ne?" "Önce yemek yiyeceksin sonra ilaç içersin." "Yemek falan istemiyorum. Vereceksen ver şunu vermeyeceksen de çık git." "Beni kendi odamdan mı kovuyorsun?" "Kendim gidebilme seçeneğim olsaydı emin ol giderdim." dedim, ayağa kalktı. "Eğer ilacı almak istiyorsan peşimden gel." deyip yavaş adımlarla odadan çıktı. Ne kadar istemesem de ayağa kalkarak peşinden ben de odadan çıktım ve onun gibi ben de merdivenlere yönelerek aşağıya indim. Salona indiğimde yemek masasında oturduğunu gördüm. Yavaş bir şekilde yanına doğru giderek ayakta durdum. "Otur." dedi, göz devirdim ve dediğini yaparak diğer sandalyeye de ben oturdum. "Ye!" Emir verdi, eline çatal bıçak aldı ve kendi yemeğini yemeye başladı. "Yemek yemek istemediğimi söylemiştim." "Ben de sana yemek yemeden o ilacı içemeyeceğini söylemiştim." deyip yemeğine devam etti. Ben ise hiç hareket etmeden oturmaya devam ettim. Bir anda elindeki çatal ve bıçağı sesli bir şekilde masaya bırakarak konuştu. "Yemeyeceksen tekrar yukarıya çık, seni buraya otur diye getirmedim." dedi, öfkeyle gözlerinin içine baktım ama elimden hiçbir şey gelmedi ve el mecbur önüme döndüm, çatalı alıp az da olsa bir şeyler yedim. Her dediğini yaptığım için içten içe bana güldüğünü biliyordum. Fakat bu çok da umurumda olmadı ve zorlamaya devam edemeyeceği kadar bir şeyler yedikten sonra ayağa kalktım. "Ver artık şu ilacı." Gözünün ucuyla tabağıma baktı, derin bir nefes aldı ve hiçbir şey söylemeden ilacı cebinden çıkarıp masanın üzerine bıraktı. Ben de onun gibi hiçbir şey söylemeyerek ilacı aldım ve merdivenlere yöneldim. "Neden Yaren'in anlatmasına izin vermedin?" Duyduğum şeyle durarak tekrar ona döndüm. "Yaren'den her şeyi anlatmasını istemişsin ama o tam anlatacakken bir anda vazgeçmiş ve odadan çıkmışsın." dedi, ne cevap vereceğimi bilememiştim. "Sana ne?" Sadece bunu söyleyerek hızlı bir şekilde merdivenlerden yukarıya çıktım. Üst kata çıkınca tekrar odaya girdim ve hemen ilacı masanın üzerinde duran suyla beraber içtim. Daha sonra ise yatağa uzanarak kolumdaki acının geçmesini bekledim. Bir süre sonra kolumdaki ağrı geçmiş ve rahatlamıştım. Uyumaya çalışıyordum ama uykum yoktu. Yapacak başka bir şeyde yoktu. Yatakta oturur pozisyona gelerek etrafıma baktım ve ofladım. Bilmediğim bir evde tanımadığım insanların arasında kalmıştım ve bu durumdan da gerçekten çok nefret ediyordum. Yatmaktan sıkılarak ayağa kalktım ve sıkılmış bir şekilde etrafa baktım. Bu evden kurtulmanın bir yolu olmalıydı ama ben hiçbir şey yapamıyordum. Pencerenin kenarına doğru yürüyerek dışarıya baktım. Dışarısı adamlar ile doluydu ve bu evden kaçmam imkansız gibi bir şeydi. Tekrar geri çekilerek odadaki eşyaları incelemeye başladım. Sıkıntıdan ne yapacağımı bilmiyordum. Odada olan birkaç çekmeceyi tek tek açarak içlerine baktım. Bir şey aradığım yoktu amaçsızca sadece bakıyordum. Son çekmeceyi açtığımda içinde hiç görmeyi beklemediğim bir şey gördüm ve şaşkınca kalakaldım. Çünkü şu an çekmecede bir silah duruyordu. Dudaklarımı ısırdım, burada unutmuş olabilir miydi? Belki de boş olduğu için önemsemedi ya da çalışmıyordur. Silaha doğru uzandım, daha önce elime hiç almadığım için biraz korksam da silahı çekmeceden aldım. Tam o esnada kapı açıldı ve Cihangir içeriye girdi. Telaşla silahı arkama sakladım. "Ne yapıyorsun sen orada?" "Hiç... Hiçbir şey öyle etrafa bakıyorum." Şüpheyle bana baktı. "Ne saklıyorsun arkanda?" "Ne saklayacağım ya? Bir şey saklamıyorum." "Çıkar o zaman ellerini öne." dedi, silahı tek elimle tuttum ve diğerini çıkararak Cihangir'e gösterdim. "İkisini de Cemre!" Olumsuz anlamda başımı sallayınca üzerime doğru geldi. Bu silah benim bu evden çıkış biletim olabilirdi ama şimdi bu silahı kullanmazsam Cihangir elimden alacaktı ve belki de son şansımı kaybedecektim. Cihangir bana yaklaşmışken cesaretimi topladım ve hızla birkaç adım geri giderek silahı ona doğrulttum. "Yaklaşma." dedim, silahı gördüğü an şaşkınca kalakaldı karşımda. "İndir onu." deyip bir adım yaklaşınca bağırdım. "Yaklaşma dedim!" Bağırdım ve bu onu sinirlendirdi. "Tamam, sakin ol." deyip olduğu yerde durdu. Bu kadar telaşlanmasından silahın dolu olduğunu anlamıştım. "Geri git." dedim, çünkü şu an çok yakınımda duruyordu ve ani bir hareketle silahı elimden alabilirdi. Bu riski göze alamazdım. "Cemre indir şu silahı." "Sana geri git dedim!" Derin bir nefes aldığını fark ettim. "Gitmiyorum, vur hadi beni." dedi, öfkelendim. "Vuramayacağımı mı düşünüyorsun?" "Muhtemelen öyle olacak daha önce eline silah bile almadığına eminim." "Her şeyin bir ilki vardır ve emin ol buradan kurtulmak için her şeyi yapabilirim." "Hadi diyelim bir cesaret elindeki o silahla beni vurdun, bu evden nasıl çıkmayı düşünüyorsun? Dışarıdaki adamlar senin buradan sağ çıkmana izin verir mi zannediyorsun?" Haklı olduğunun farkındaydım, bu şekilde olmayacağını anlayınca son kozumu oynadım ve silahı kendi başıma dayadım. "Ben de sağ çıkmam o zaman." Tabii ki kendimi vuracak değildim ama küçük bir oyundan kimseye zarar gelmezdi. "Cemre, saçmalama! İndir şunu elinden, bir kaza çıkacak şimdi!" Bağırdı, bir adım daha geri gidip uzaklaştım ondan. "Bu evden kurtulmak için her şeyi yapabileceğimi söylemiştim." "Sana indir şunu dedim!" diye bağırmaya devam edince ben de bağırdım. "Uzak dur benden!" Birkaç adım geri gitti ve konuştu. "Vur hadi kendini!" dedi, şaşkınca kalırken o konuşmaya devam etti. "Hadi vursana!" Yine bağırdı. "Ben ölürsem babama karşı kullanabileceğin hiçbir şey kalmayacak." "Doğru, kalmayacak ama ben sen ölsen de ölmesen de yine o babanı bulacağım ve öldüreceğim." "Ben ölürsem onu yakalayamazsın." Alayla güldü. "Yakalayamam öyle mi? Seni sadece işler hızlansın diye kullanıyorum, sen olmasan da babanı yakalayacağım ama şimdi o silah patlar ve kendine zarar verirsen sana yemin ederim öldürdüğüm kişi sadece baban olmaz." Söylediği şeyle korkuyla ona bakarken devam etti. "Babanı, anneni, amcanı, yengeni ve kuzenini de senin peşinden gönderirim." "Yapamazsın." "Emin misin?" "Onları öldürmen için hiçbir sebep yok." "Haklısın yok ama eğer elindeki o silah bugün bu odada patlarsa sen bana bir sebep vermiş olacaksın." dedi, sessiz kaldım. "Şimdi bana o silahı veriyor musun vermiyor musun?" diye sordu, kendimden emin bir şekilde cevap verdim ona. "Vermiyorum." "Peki" dedi ve telefonunu çıkardı. Ne yapacak diye merakla ona bakıyordum. Onu vuramıyordum çünkü hem buna cesaretim yoktu hem de onun da dediği gibi onu vurusam bu evden sağ çıkmam imkansızdı. "Alo?" dedi, merakla onu dinlemeye başladım. "Hâlâ evin önünde misiniz?" Hangi evden bahsettigini anlayazken devam etti. "O şerefsiz geldi mi?" Gözlerime bakarak söylediği için babamdan bahsettiğini anlamıştım ama hâlâ ne olduğunu anlayamamıştım. "İyi, içeriye girin üçünü de öldürün." Göz bebeklerim büyüdü, amcamlardan bahsettiğini anladım. Hızla silahı indirerek bağırdım. "Tamam, tamam indiriyorum!" deyip silahı yere atıp yanına gittim. "Bak indirdim ne olur dokunma onlara." dedim ama umurunda bile olmadı, kolunu tuttum. "Yalvarırım durdur adamları bir daha böyle bir şey yapmayacağım sana yemin ederim yapmayacağım." diyerek ağlamaya başladım. Telefonda ki adama bir şey söylemesini beklerken hiçbir şey söylemeden telefonu cebine koydu. "Durdursana adamları, öldürecekler!" diyerek bağırsam da bana cevap vermeyerek yere attığım silahı aldı ve beline yerleştirerek bana baktı. "Adam falan yok, telefon kapalıydı." dedi, öfkeyle kaşlarımı çattım. Aynı zamanda gözyaşlarımı sildim. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" "Küçük bir oyun oynadım diyelim." dedi, kendime engel olamadım ve elimi kaldırıp yüzüne sert bir tokat indirdim. Fakat bu tokatı atar atmaz tüm cesaretim yok oldu, Cihangir eş zamanlı olarak kolundan tutup beni yanına çekti. Yaralı olan kolumu tuttuğu için canım acımıştı. "Ah!" deyip yüzümü buruşturunca elini gevşetti. Sanırım o da yaralı kolumu tuttuğunu fark etmemişti. "Bir daha sakın." dedi dişlerini sıkarak ve devam etti. "Sakın böyle bir şeye cesaret etme, sonu senin için hiç iyi olmaz! Şimdi salak salak şeyler yapıp saçmalamayı bırak ve geç şu yatakta sessizce yat" diyerek kolumu bıraktı ve odadan çıktı. Kapıyı sert bir şekilde çarparak büyük bir gürültü çıkarmıştı. Arkasından öfkeyle baktım, sinirle yatağın kenarına vurdum ve oturup başımı ellerimin arasına aldım. Aradan çok uzun zaman geçmiş ve artık hava kararmıştı. Odada saat olmadığı için saatti bilmiyordum. Cihangir öğlen odadan sinirle çıkınca bir daha gelmemişti. Ben ise tüm gün odada boş boş oturmuştum. Şimdi ise yatakta uzanıyordum zaten yapacak başka bir şey de yoktu. Sıkılmış bir şekilde oturmaya devam ederken odadan içeriye Cihangir girdi. Yüzünden bana olan sinirinin geçtiğini anlamıştım. Zaten geçmese de umurunda değildi. "Yine niye geldin acaba?" diye mırıldandım kendi kendime. Neyse ki beni duymamıştı. "Bakıyorum da sakinleşmişsin" dedi, cevap vermedim. Benden cevap alamayacağını anlamış olacak ki odadaki dolabını açarak içinden bir şeyler alıp geri kapattıktan sonra bana baktı. "Salondayım ben." dedi, orada yatacağını anlamıştım. "Bana ne." Bana döndü ve derin bir nefes alarak dolabını gösterdi. "İstersen kıyafetlerimi kullanabilirsin." "Gerek yok." "Yaren'in kıyafetlerinden de verebilirim." "İstemiyorum." "Sen bilirsin." deyip odadan çıktı. Kalkar kalkmaz pencerenin kenarına gittim ve bahçeye baktım. Bahçenin her yeri adamlarla doluydu, kaçmam biraz zordu ama yine de şansımı deneyecektim. Pencerenin kenarından çekilerek düşünmeye başladım. İlk önce salonda uyuyan Cihangir'i atlatmam sonra da bahçedeki adamları atlatarak bu evden çıkmam gerekiyordu. Cesaretimi toplayarak odanın kapısına doğru yürüdüm ve sessizce kapıyı açtım. Kapı kilitli değildi. Yine aynı sessizlikle odadan dışarıya çıktım ve merdivenlere yöneldim. Birkaç merdiveni yavaşça indikten sonra salona baktım. Cihangir salondaki koltukta oturmuş ve telefonda bir şeylere bakıyordu. O uyanıkken kaçamayacağımı bildiğim için tekrar odaya döndüm ve beklemeye başladım. Çok uzun bir süre bekledim. Saattin kaç olduğunu bilmiyordum ama çoktan gece yarısı olduğuna emindim. Cihangir'in uyumuş olacağını düşünerek hemen oturduğum koltukta ayağa kalktım ve tekrar odadan çıktım. Merdivenlere geldiğimde yine birkaç tanesini inerek salona baktım. Cihangir telefonu bırakmıştı ve gözleri kapalıydı. Sanırım uyumuştu. Çok sessiz olmaya dikkat ederek merdivenlerden indim ve salona gittim. Daha önce bu salonda Cihangir ile Fırat'ın konuşmasını dinlerken salonda bahçeye açılan kapıyı görmüştüm ve şimdi o kapıdan çıkacaktım. Yavaş adımlarla kapıya doğru gidiyordum. Bir gözümde sürekli Cihangir'deydi. Tam kapıya yaklaşmışken Cihangir'in hareket etmesi ile hemen koltuğun arkasına saklandım. Cihangir'in sadece uykunun arasında döndüğünü fark edince rahat bir nefes almıştım. Daha fazla oyalanmayarak koltuğun arkasından çıktım ve kapıyı sessizce açarak dışarıya baktım. Adamların hepsi kapının sağ tarafında duruyorlardı. Bu yüzden ben sol taraftan kaçacaktım. Adamların hiçbirinin bu tarafa bakmadığından emin olunca hemen dışarıya çıkarak sol tarafa doğru koştum ve evin arka tarafına geçtim. Burada kimse yoktu. Geriye bir tek bu bahçenin duvarından diğer tarafa geçmem kalmıştı. Hiç oyalanmadan duvara doğru gittim ve tüm gücüm ile atlayarak duvarın üzerinden tutunmaya çalıştım. Duvarın üst kısmını tutabilmiştim ama yaralı kolum acıyınca hemen bırakmak zorunda kalmıştım. Duvarı bırakınca yere düşmüştüm. Hemen hâlâ üzerimde olan erkek ceketini çıkararak koluma baktım ve kanadığını gördüm. Yine de pes edemezdim. Tekrar ayağa kalkarak birkaç kere daha denedim ama maalesef ki her seferinde başarısız oldum. Son bir kez birkaç adım geri gittim ve derin bir nefes alarak tüm gücümle bir kez daha zıpladım. Bu kez duvara tutunabilmiştim, yine kolum acıyordu ama bu sefer pes etmeyecektim. Kendimi zorlayarak duvarın üstüne doğru çıkmaya çalıştım. Tam kendimi duvarın üzerine atacakken bir köpek sesi duydum. Sesin geldiği yöne baktığımda bahçenin diğer ucundan bir köpeğin bana doğru geldiğini fark ettim. Aceleyle duvarın diğer tarafına geçmeye çalıştım ama olmuyordu. Köpek sesi yaklaşınca ise pes ederek duvarı bıraktım ve ön bahçeye doğru koşmaya başladım. Köpek de havlayarak beni kovalıyordu. "Gelme!" Vağırdım ama tabii ki hayvan beni anlamadığı için kovalamaya devam ediyordu. "İmdat!" diyerek ön bahçeye doğru koştum. Adamların hepsi bana şaşkınca bakıyorlardı. Köpek hâlâ arkamdan havlayarak geliyordu. Bahçedeki havuzun orada bana bakan Fırat'ı görünce onun yanına doğru koştum. "N'olur yardım et yiyecek bu beni." diyerek arkasına saklandım ve ceketini tuttum. "Senin ne işin var dışarıda?" diyen Fırat'a korkudan cevap veremedim. Çünkü köpek tam onun önünde bana havlayarak bakıyordu. Bana dönmek için hareket ettiğinde ceketinden tuttuğum için bende onunla beraber hareket ediyordum. "Cemre bırak beni." dese de bırakmadım, çünkü köpek hâlâ havlıyordu. "Tamam bırak, ısırmaz o." dese de bırakamadım. Köpek bir anda daha çok havlamaya başlayıp bana doğru gelince kendimi hemen yandaki havuza attım. Tabii Fırat'ı da kendimle beraber çektiğim için ikimiz de havuza düşmüş olduk. Suya düşünce kolum birden yanmaya başladı, aynı zamanda da çok da acıyordu. Yine de kendimi zorlayarak suyun yüzüne çıktım. Fırat da çoktan çıkmıştı ve bana öfkeyle bakıyordu. Kendimi biraz daha zorlayarak havuzun kenarından tutundum ve yukarıya çıkarak oraya oturdum. Soğuktan donmak üzereydim. Fırat'a baktığımda saçlarını düzelttiğini gördüm. Saçıyla işi bitince yine öfkeyle bana baktı. "Ne bakıyorsun?" "Rahat dursan olmuyor değil mi?" "Olmuyor." dedim ve tam önüme dönecekken evden çıktığım kapının önünde ellerini göğsünün altında birleştirmiş ve bana bakan Cihangir'i gördüm. "Fırat!" diye bağırdı, Fırat hemen ayağa kalktı. "Buyur abi!" "Git üzerini değiştir." Cihangir'in söylediği şey ile Fırat hemen uzaklaşmıştı. Cihangir'e baktığımda onun da bana baktığını gördüm. Yüz ifadesinden sinirli mi değil mi anlayamamıştım ama muhtemelen sinirliydi. "Sen de gel benimle." dedi, başka çarem olmadığından yavaşça ayağa kalktım ve peşinden gittim. Hava çok soğuktu ve ıslak olduğum için titriyordum. Daha fazla üşümemek için hızlı bir şekilde yürüdüm ve evden içeriye girdim. Cihangir salonun ortasında ayakta duruyordu. "Otur." dedi, bir şey söylemek için ağzını açtım ama bağırdı. "Otur dedim!" Korkuyla hemen koltuğa oturdum. Çok soğuktu ve donmak üzereydim. "Sen kendini çok mu zeki görüyorsun? Yoksa beni salak mı zannediyorsun?" dedi, başımı kaldırarak yüzüne bakınca devam etti. "Bu evden gerçekten kaçabileceğini mi düşünüyorsun?" "Evet, neden olmasın?" "O zaman biraz daha zekice planlar yapmalısın." "O köpek olmasaydı çoktan kaçmıştım, hiçbirinizin ruhu bile duymayacaktı." Alayla güldü. "Saat 10 gibi odadan çıktın ve merdivene kadar indin ama benim uyanık olduğumu görünce tekrar odaya gittin. Sonra saat 1 de tekrar çıktın odadan ve bu sefer uyuduğumu düşünerek salona kadar indin. Hatta bir ara uyandığımı düşündüğün için koltuğun arkasına saklandın ama bir süre sonra koltuğun arkasından çıkarak bahçeye çıktın ve hemen arkaya doğru koştun. Arkaya gittiğinde tam 8 kez duvara tutunmak için zıpladın 4'ünde tutundun ama kolun acıdığı için tekrar bırakmak zorunda kaldın. En sonuncu da kendini zorlayarak duvarı geçmeye çalıştın ama bu seferde köpeğe yakalandın." dedi, şaşkınca kaldım karşısında. "Sen nereden biliyorsun bunların hepsini?" Sordum, elindeki telefonu gösterdi. Ona anlamsızca bakarken durumu açıkladı. "Odalar hariç evin her yerinde kamera var ve ben bunu telefondan rahatlıkla takip edebiliyorum." dedi, göz devirdim. Meğerse ben merdivende onu izlerken o da telefonundan beni izliyormuş. "Niye dışarıya kadar çıkmama izin verdin o zaman, sonuçta köpek gelmeseydi kaçıyordum." "Birincisi; o köpeği zaten oraya ben gönderdim. İkincisi; nereye kadar yakalanamadan gidebileceğini merak ettim." dedi, yine sessiz kaldım. "Bundan sonra bu evden kaçmaya sakın çalışma çünkü eğer bir kere daha yakalanırsan seninle işim bitene kadar o odada tek başına günlerce kilitli kalırsın." deyip yine içinde sadece tek bir koltuk olan odayı gösterdi. "Arkanı her döndüğünde kaçacağımdan ya da kaçmaya çalışacağımdan emin olabilirsin." dedim ben de, ne zannediyordu ki? Uslu uslu oturacak mıydım? İç çekti, sabır dilercesine baktı yüzüme. Ardından da birkaç adım atarak yaklaştı ve yanıma oturdu. Şaşkınca ona bakarken üzerimdeki ceketin fermuarına elini atınca hemen geri çekildim. "Ne yapıyorsun sen?" deyip kaşlarımı çattım ama bana cevap vermeden ceketimi çıkardı. Korkuyla koltukta geri geri gittim ama beni kolumdan tutarak kendine çekti ve konuştu. "Kanıyor." derken koluma bakıyordu. Soğuktan ve korkudan onun acısını unutmuştum. Hemen ben de koluma baktım ve gerçekten çok fazla kanadığını gördüm. "Sana ne?" deyip kolumu çekecekken daha sıkı tuttu. "Bırak kolumu." diyerek yine çektim ama o yine bırakmamıştı. "Bırakayım da ağrısından bayıl değil mi?" "Ya sana ne?" dedim, bir anda kolumu bırakarak ayağa kalktı ve merdivenlere doğru yürüdü. Ben de tam ayağa kalkıp peşinden gidecekken bağırdı. "Kalkma!" Korkuyla yeniden yerime oturdum. Cihangir ise bana hiç bakmadan merdivenlerden çıktı. Bir süre salonda oturdum. Hem çok üşüyordum hem de kolum çok acıyordu. Biraz daha bekledikten sonra merdivenlerden duyduğum sesler ile Cihangir'in tekrar salona geldigini anlamıştım. Yavaş adımlarla bana doğru yaklaştı ve elindeki kıyafetleri bana fırlattı. "Kalk üzerini değiştir." Sinirle kucağıma düşen kıyafetleri yan tarafa attım. "Gerek yok." "İnat etme, kalk değiştir şu üzerini." "Gerek yok dedim, giymeyeceğim." Derin bir nefes aldı. "Kalk, değiştir şu üzerini! Bir de hasta olursan seninle uğraşamam." "Uğraş diyen yok zaten." "Cemre bak seni bu hâlinle koyarım bahçeye sonra içeriye girmene de izin vermem kalırsın bu soğukta sabaha kadar orada." dedi, umursamadan omuz silktim. Bir anda ayağa kalktı ve kolumdan tutarak bahçe kapısına doğru götürdü. Yapamaz zannetmiştim ama sanırım yapacak ve beni bu soğukta ıslak bir şekilde bahçeye bırakacaktı. Tam kapının önüne gelince durdu. "Son kez soruyorum üzerini değiştiriyor musun yoksa bahçeye gitmeyi mi tercih ediyorsun?" "Tamam, bırak değiştireceğim." "Duyamadım?" dedi, kolumu sertçe çekerek ondan kurtardım. "Değiştireceğim dedim." diyerek tekrar koltuğa doğru yürüdüm. Bıraktığım kıyafetleri alarak buraya ilk gün geldigimde kaldığım odaya girdim, kapıyı örttüm. Kolumdaki acıyı unutmaya çalışarak hızlı bir şekilde üzerindekileri çıkardım ve temiz kıyafetleri giydim. Bunlar da erkek kıyafetiydi ve kime ait olduğunu anlamak hiç zor değildi. Üzerimi değiştirince hemen odadan çıkarak tekrar salona gittim. Salona geldiğimde Cihangir'i koltukta otururken görmüştüm. "Yanıma gel" diyerek başını kaldırdı ve bana baktı. "Neden?" "Cemre yanıma gel." dedi, istemeyerek de olsa dediğini yaptım ve yanına yürüdüm. Tam önüne gelmiş ayakta duruyorken bir anda beni kolumdan tuttu ve hızlı bir şekilde yanına oturttu. Daha sonra ise yan taraftaki koltuğa uzanarak biraz önce kendi üzerinde olan battaniyeyi aldı ve omuzlarıma bıraktı. Hemen üzerimden attım. "Sırf inandın yüzünden hasta olacaksın." dedi, battaniyeyi yeniden omzuma bıraktı. Bu kez atmadım. "Ne istiyorsun yine?" diye sordum sabırla, cevap vermeden masanın üzerindeki ilk yardım çantasının içinden bir şeyler alarak bana döndü ve kolumu tuttu. Hızlı bir şekilde kolumu ondan çektim. "Gerek yok ben hallederim." "Derdin ne senin?" diye sordu sıkılmış bir tavırla. "Anlamadım?" "Derdin ne diyorum, neyini anlamadın? Sana yardım etmeye çalıyorum farkında değil misin?" Sinirle güldüm. "Yardım mı etmeye çalışıyorsun? Ya zaten bu hâlde olmamın sebebi sensin bana iyilik yapıyormuş gibi konuşma." "Bu hâlde olmanın sebebi ben değilim, eğer kaçmaya çalışmasaydın bunların hiçbiri olmayacaktı." "Asıl beni kaçırarak buraya zorla getirmesiydin bunların hiçbiri olmayacaktı." Ağzının içinden bir şeyler söyledikten sonra hiçbir şey demeden kolumu tuttu ve engel olmama izin vermeden yarayı temizledi. Yaranın üzerine bir şey dökmesiyle kolum yanmıştı. Hemen üflledim, ona baktığımda onun da yavaş bir şekilde üflediğini gördüm. Bir süre sonra yaranın üzerini sardı. "Kurşun sıyırdığı için kısa zamanda iyileşirsin." Ona cevap vermeyince tekrar konuştu. "Şimdi kalk odaya çık, düzgünce uyu salak gibi kaçmaya çalışma." "Düzgün konuş benimle." "Doğruları söylüyorum ben." Öfkeyle ayağa kalktım. "Sensin salak!" dedim, merdivenlere doğru yürüdüm. "Banyoda saç kurutma makinesi var kurut o saçlarını." dedi, durdum ve ona baktım. "Sana ne benim saçımdan?" deyip üst kata çıktım. Üst kata gelince odadan içeriye girdim ve yatağa uzandım. Pes etmeyeceğim ne olursa olsun her seferinde bu evden kaçmaya çalışacağım ve babamı kurtardığım gibi buradan kendimi de kurtaracağım. Babamı Cihangir'den bir süreliğine kurtarmıştım ama şu an nasıl olduğunu ve neden hâlâ beni buradan kurtarmak için bir şey yapmadığını merak ediyordum. Yine de babamı beklemek yerine buradan kendim kurtulmam gerekiyordu. Bu yüzden yarın yine kaçmaya çalışacağım. Bu sefer başarılı olacağıma dair kendime güveniyorum ve bunun için önce dinlenmem gerekiyordu. Aldığım kararla gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım. Yarın benim için yeni bir gün olacaktı... Bölüm Sonu! Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum. Oy verip yorum yaparak bana destek olabilirsiniz.♡ Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın. Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡ Instagram: gizzemasslan Twitter: gizzemasslan |
0% |