Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.BÖLÜM "HASTA"

@gizzemasllan

Merhaba <3

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum.

Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡

Keyifli okumalar!

.

.

.

8. BÖLÜM "HASTA"

Cihangir'in önünde diz çökmüş bir şekilde duran babamı görünce korkuyla koşarak yanlarına gittim.

"Baba," diye haykırdım acıyla, babamın korku dolu gözleri beni buldu.

"Cemre!" diye bağırdı acıyla. "Yardım et bana!" Yanına ulaşınca babamın önünde, Cihangir'in karşısında durdum.

Cihangir "Cemre çekil!" diye bağırdı, başımı olumsuz anlamda salladım.

"Asla çekilmem! Bunu yapmana, babamı öldürmene izin veremem," dedim gözyaşları içinde.

"Senin baban şerefsizin teki! Sana bir gün onu bulacağımı ve öldüreceğimi söylemiştim," dedi dümdüz bir ses tonuyla. Gözlerinde en ufak bir acıma duygusu bile yoktu.

"Yalan söylüyor kızım, ben kimseye bilerek kötü bir şey yapmadım!" diye araya girdi babam, başımı arkaya çevirip ona baktım.

"Biliyorum," dedim gözlerim dolu dolu ve yine Cihangir'in ela gözlerini içine baktım.

"Sana söyledim, en başından beri söylüyorum ama anlamıyorsun beni! Babam kimseye bilerek zarar vermez," dedim, bakışları sertleşti.

"Hâlâ bu şerefsize mi inanıyorsun?"

"Babama inanıyorum!" dedim anında ve çok büyük bir öfkeyle, o da gözlerimin içine öfkeyle baktı.

Gözlerini benden çekmeden "Fırat!" diye bağırdı. Fırat koşarak Cihangir'in yanına geldi.

"Buyur abi."

Cihangir gözlerimin içine bakarak "Uzaklaştır Cemre'yi," dedi, eş zamanlı olarak Fırat bana doğru geldi, geri adım attım.

"Sakın," dedim. "Sakın dokunma bana!" diye bağırdım ve geri çekildim.

"Fırat, uzaklaştır dedim sana!" Cihangir'in öfkeyle bağırmasıyla Fırat kolumdan tuttu ve çekiştirmeye başladı. Beni onlardan epey bir uzağa götürdü, sıkı sıkı tutmaya ve yeniden yanlara dönmeme engel oldu.

"Ben yapmadım kızım!" diye bağıran babama bakarak ağlamaya başladım. O an Cihangir belinden silahını çıkararak babama doğrulttu.

Son bir umut "Cihangir yapma!" diye bağırdım, gözleri beni buldu Cihangir'in. Yüzünde hâlâ alaylı bir ifade varken bir de güldü hâlimize ve o an ona engel olamayacağımı anladım.

"Yalvarırım yapma!" diye bağırdım yine de ama umurunda bile olmadım ve gözlerini babama çevirdi. Gözyaşlarım daha da hızlandı.

"Cemre yardım et!" diye bağırdı babam, Fırat'ın elinden kurtulmaya çalıştım ama başaramadım ve gözyaşlarına boğuldum.

"Cihangir n'olur yapma!" diye bağırmaya devam ettim ama duyuramadım ona kendimi, dinletemedim ve elindeki silahın tetiğini çekti, ve babamı başından vurdu.

"Baba!" diye haykırdım acıyla ve eş zamanlı olarak sıçrayarak uyandım.

Göğsüm yaşadığım korkuyla hızla inip kalkarken rüya gördüğümü anladım. Hızlı hızlı nefes almaya devam ederken etrafıma baktım ve bir hastane odasında olduğumu gördüm. Üzerimde de hasta kıyafeti vardı ve kolum düzgün bir şekilde sarılmıştı. Buraya nasıl geldiğimi anlayamadım. En son hatırladığım şey dün gece Cihangir'in odasında uyuyor olmamdı.

Şaşkın bir şekilde yataktan çıkacakken başımın dönmesiyle tekrar yatağa girdim. Midemde bulantı vardı. Bunların sebebini merak ederken odanın kapısı açıldı ve Cihangir içeriye girdi.

"Uyanmışsın," dedi, gidip ilerideki koltuğa oturdu.

"Neden buradayım?" diye sordum mantıklı bir açıklama duymayı bekleyerek.

"İnadın yüzünden," dedi, anlamsızca baktım yüzüne. Üzerimdeki bu anlamsızlığı fark etmiş olacak ki açıkladı.

"Sabah odaya girdiğimde baygın bir şekilde uyuyordun. Ateşin vardı, çünkü dün geceki küçük kaçma girişiminde o soğukta ıslandın ve sana saçlarını kurut dediğim hâlde sırf inat olsun diye kurutmadan uyudun. Sonuç olarak da buradayız işte," dedi.

"Önemli bir şeyin yokmuş, ben de gelmişken koluna baktırdım. Bir iki saate de çıkarız," dedi, öyle bir konuşuyordu ki düşüncelerinin hâlâ değişmediğini anlamak zor olmadı.

"Hâlâ beni bırakmayı düşünmüyor musun?"

"Hayır, çünkü hâlâ babanı bulamadım," dedi ve arkasına yaslandı.

"Sana onun yerini bilmediğimi söyledim Cihangir, neden inanmıyorsun bana?" Çaresizce sordum bunu, artık çok yorulmuştum çünkü.

"İnanıyorum sana."

"Hâlâ neden bırakmıyorsun o zaman beni? Ne istiyorsun benden?"

"Sen babanın yerini bilmesen de baban senin yerini biliyor ve seni kurtarmak isteyecektir. Anlayacağın hâlâ işime yarıyorsun," dedi ve ayağa kalktı.

"Yeter artık Cemre," dedi o da yorgun bir tavırla. "Aynı şeyleri konuşup durmaktan çok sıkıldım. Babanı bulana kadar, yanımda kalacaksın. Sonra istediğin yere gidersin, umurumda bile değil," deyip odanın kapısına doğru yürüdü. Çıkmadan önce durdu, yeniden bana baktı.

"Doktor son kez kontrol ettikten sonra eve geri döneceğiz," dedi ve çıktı odadan.

O çıkınca yatağa yeniden uzandım. Kaçmak istiyordum ama odanın kapısının önünde adamlar olacağını bildiğim için denemedim bile. Çünkü bu odadan onlara görünmeden çıkmam imkansızdı.

Bir süre tek başıma oturdum. Daha sonra odanın kapısı açılarak içeriye birisi girdi. Kim olduğuna baktığımda doktorun geldiğini gördüm. Elindeki dosyaya bakarak konuştu.

"Merhaba Cemre Hanım, nasıl hissediyorsunuz kendinizi?" diye sordu, başını dosyadan kaldırdı ve bana baktı. Uzun boylu, sarışın bir adamdı.

"Daha iyiyim," dedim, yanıma geldi ve ateşimi ateşimi ölçtü.

"Çok güzel, ateşiniz düşmüş," deyip gülümsedi ve devam etti.

"Artık evinize gidebilirsiniz, hemşire arkadaşlar çıkış işlemleri için size yardımcı olacaklardır," dedi, gidecek gibi olduğunda kolundan tuttum ve durdurdum. Şaşkınca bana bakıyordu.

"Bir sorun mu var?"

"N'olur bana yardım edin." dedim yalvarırcasına gözlerine bakarak.

"Hangi konuda?"

"Beni buraya getiren adam, evinde beni zorla tutuyor. Babamı öldürecek n'olur yardım edin!"

"Cihangir bey mi?"

"Evet o," dedim anında, usulca kolunu çekti benden.

"Size yardımcı olamam."

"Ne demek yardımcı olamam? En azından polise haber verin ya da telefonunuzu verin ben arayayım," dedim gözlerim dolarken.

"Bunu yapamam," dedi doktor mahcup bir tavırla.

"Neden?"

"Bakın Cihangir Bey'i çok iyi tanıyorum. Onun gibi birini karşıma alamam," dedi, sinirle baktım yüzüne. Bu adamdan neden herkes bu kadar korkuyor ki?

"Hiç değilse bana yardım edebilecek bir başkasını gönderin n'olur!" dedim ağlamamak için kendimi zor tutarak.

"Sanırım bilmiyorsunuz," dedi, kaşlarımı çattım.

"Neyi?"

"Cihangir Bey bu hastanenin sahibi, onu buradaki herkes çok iyi tanır. Kısacası sana bu hastanede yardım edebilecek tek bir kişi bile yok," dedi ve odadan çıkıp gitti. İnsanların yardıma ihtiyacı olan insanları bu şekilde görmezden gelmesi beni sinirlendiriyordu.

Doktor odadan çıkınca ayağa kalktım ve odada dolanmaya başladım. Buradan kaçamayacağımı anlamıştım. Bir süre sonra içeriye tekrar Cihangir girdi ve bana yaklaştı.

"Doktor hiçbir şeyin olmadığını söyledi," dedi, elindeki çantayı uzattı ve konuşmaya devam etti.

"İçinde giyecek bir şeyler var. Hemen giyin üstünü, gidiyoruz," dedi, uzattığı çantayı alarak kenara bıraktım.

"Kapının önünde bekliyorum," dedi ve tekrar odadan çıktı.

Cihangir odadan çıkınca üzerimi değiştirdim. Kolum yüzünden yavaşça hareket ediyordum. Üzerimi değiştirince kapıyı açtım. Cihangir Söylediği gibi kapıda bekliyordu, yanında Fırat ve birkaç adam daha vardı. Beni görünce yanıma geldi.

"Gidelim," dedi, cevap vermedim. Bunu yadırgamadı ve yürümeye başladı, ben de onu takip ettim. Diğer adamlar da benim tam arkamdaydı. Belki arabaya gidene kadar bir fırsatını bulur ve kaçardım.

Asansörün önüne gelince Cihangir düğmesine bastı daha sonra ise arkamda duran adamlara baktı.

"Siz diğeriyle inin," dedi, adamlar hemen diğer tarafa geçtiler. Bir süre sonra da bizim beklediğimiz asansör geldi ve kapıları açıldı, hemen bindim. Bizden başka kimse yoktu.

"Doktordan yardım istemişsin," dedi, bunu öğrendiğine hiç şaşırmadım.

"Öğrendin demek," dedim umursamazca.

"Öğrenmememi mi isterdin?"

"Umurumda bile değil," dedim.

"Hâlâ anlamadın değil mi benden kaçamayacağını?" diye sordu kibirle.

"Anlamadım, anlamayacağım da! Daha önce de dediğim gibi; arkanı döndüğün her an kaçmaya çalışacağım! Asla sana boyu eğmem," dedim, kaşlarını çattı.

"Ancak çalışırsın zaten, kaçamazsın!" dedi, göz devirdim ve önüme döndüm. O sırada asansör de durmuştu. Hızlıca indim asansörden, çıkışa doğru yürüdüm. Cihangir de tam yanımdaydı. Hastaneden çıkar çıkmaz kolumdan tuttu.

"Bırak kolumu," dedim, kolumu çekmeye çalıştım ama başarılı olamadım.

"Şimdi kaçarsın falan bir de senin peşinden koşamam," dedi, bezgince ofladım ve sessiz kaldım.

Birlikte arabaya bindik, ikimiz de arkada otururken Fırat şoför koltuğundaydı. "Eve," dedi Cihangir kapısını kapatırken. Fırat da arabayı çalıştırdı ve eve doğru yola çıktık.

Sessiz bir yolculuğun ardından yine o eve ulaştık. Çaresizce eve bakarken Cihangir arabadan indi, benim olduğum tarafa geldi ve kapıyı açtı. Öfkeyle baktım gözlerinin içine.

"İn hadi." dedi, ofladım ve indim arabadan. Yine dönüp dolaşıp bu eve gelmek gururumu kırıyordu. Bunun siniriyle eve bakınırken Cihangir'in kız kardeşi Yaren'i en üst kattan bize bakarken gördüm. Bana bakıyor ve gülümsüyordu. Cihangir gibi somurtkan birinin böyle bir kız kardeşi nasıl olur anlamıyorum gerçekten.

"Hadi içeriye," diyerek araya girdi Cihangir. Tam o sırada gözlerim Fırat'a takıldı. O da üst kata bakıyor ve gülüyordu. Bu durumdan şüphelendim. Yine de üzerinde fazla düşünmeden evden içeriye girdim. Cihangir de benimle beraber geliyordu.

İçeriye girince durdum ve Cihangir'e baktım. Yavaş adımlarla yanıma geldi, tam bir şey söyleyecekken başka bir ses araya girdi ve ikimiz de salona baktık.

"Cihangir?" Karşımda gayet şık giyinmiş, benim yaşlarımda, sarışın bir kız duruyordu.

"Senin ne işin var burada Begüm?" diye sordu Cihangir ve kızın yanına gitti.

"Sadece seni görmek için gelmiştim," dedi kız ve gözleri beni buldu.

"Sen kimsin?" Ters bir tavırla sordu, kaşlarımı çattım. Yine de cevap verecekken Cihangir araya girdi.

"Boş ver onu sen. Ben sana benim haberim olmadan bu eve gelme demedim mi?"

"Neden bu kadar kızıyorsun anlamıyorum, hem seni hem de Yaren'i özlediğim için geldim. Biraz önce de onun yanındaydım." Bu kadının kim olduğunu merak etmeye başladım. Bu yüzden dikkatle ona bakarken fark ettiğim şeyle dudaklarım yana kıvrıldı. Kim olduğunu bilmiyorum belki ama Cihangir'e karşı olan bakışlarından derdinin ne olduğu çok belliydi. Bu kız beni buradan kurtarabilirdi.

"Gelmeden önce haber ver bundan sonra yoksa kapıdan dönmek zorunda kalırsın."

"Peki tamam," dedi kadın ve gülümsedi, yanıma geldi. "Seninle tanışmadık."

"Cemre odaya," diyerek araya girdi Cihangir yine. Kızla konuşmama engel olmaya çalışıyordu ama kız onu umursamadan konuşmaya devam etti.

"Demek adın Cemre, ben de Begüm." dedi, elini uzatacak gibi oldu ama o daha bunu yapamadan Cihangir yanımıza geldi, kolumdan tuttu.

"Sana odaya dedim," dedi, öfkeyle gözlerinin içine bakarken Yaren'in sesini duydum.

"Abi!" diye bağırdı bir anda, Cihangir telaşla kolumu bıraktı.

"Yaren!" diye bağırdı Cihangir ve telaşla üst kata doğru koştu. Cihangir gözden kaybolunca hemen Begüm'e baktım.

"Bu adam beni kaçırdı, burada zorla tutuyor. N'olur yardım et," dedim, kız şaşkınca kaldı karşımda.

"Anlamadım, ne kaçırması?"

"Neyini anlamadın? Cihangir beni burada zorla tutuyor, lütfen yardım et," dedim, yüzünde alaylı bir ifade oluştu.

"Neden sana yardım edip boş yere Cihangir'le aramı bozayım ki?" dedi dalga geçerek. Bu yüzden şaşkınca ona bakarken gidecek gibi oldu, kolundan tuttum ve durdurdum.

"Çünkü ondan hoşlanıyorsun," dedim açıkca, şaşkınca kaldı karşımda.

"Ne saçmalıyorsun be sen?"

"Saçmalamıyorum, gerçekleri söylüyorum sadece. Ondan hoşlandığını açıkça belli ediyorsun." Kolunu çekip kurtardı.

"Yanlış anlamışsın."

"Yanlış anlamadım, hatta benden bile sırf bu yüzden hoşlanmadın. Çünkü onun başka biriyle aynı evde kalacak olması fikri seni rahatsız etti." Başını olumsuz anlamda salladı.

"Evet, rahatsız etti ama sana yardım edemem. Buna gücüm yetmez."

"Biliyorum, beni bu evden çıkaramazsın ama telefonunu verebilirsin. Ben de ailemi arar ve yardım isterim." Düşünür gibi oldu.

"Lütfen," dedim, iç çekti ve elini çantasına attı. Onu ikna ettiğimi anlayınca keyfim yerine geldi. Bir an önce telefonu versin diye bekledim.

"Cemre!" Cihangir'in sesiyle merdivenlere doğru baktım. Aşağıya geldiğini görünce telaşla Begüm'e döndüm, telefonunu çıkarmış, elinde tutuyordu.

"Sen hâlâ niye buradasın ben sana odaya çık demedim mi?"

"Ben senin her dediğini yapmak zorunda değilim," dedim sırf biraz olsun vakit kazanmak için.

"Yine başlama, hadi çık odaya."

"Çıkmıyorum," dedim inatla ve yeniden Begüm'e baktım. Vermeyeceğim dercesine başını olumsuz anlamda salladı ve tekrar telefonunu çantasına attı. Gözlerime hüzün çöktü, Cihangir'e çevirdim bakışlarımı ve yanına gittim.

"Senden kurtulacağım günü iple çekiyorum," dedim dişlerimi sıkarak.

"Ben de," dedi, öfkeli gözlerimi ondan çektim ve dediğini yapıp odaya çıktım.

Cihangir'in anlatımıyla

Karşımda duran Begüm'ün gözlerinin içine baktım, hâlâ neden burada olduğunu anlamış değildim. Burada olması için bir nedeni yoktu. Yaren'i görmek istemiş, görmüş ve artık gitmeliydi. Fakat hiç de gitmeye niyeti yoktu.

"Niye hâlâ buradasın?" diye sordum açıkça.

"Bu kızı zorla mı tutuyorsun burada?" Bunu nereden öğrendiğine tahmin etmek hiç de zor olmadı. Cemre gerçekten de dediğini yapıyor ve arkamı döndüğüm her an kaçmaya çalıyordu.

"Kendisi mi söyledi?" diye sordum.

"Ne önemi var?"

"Begüm uzatma, hadi evine," dedim, yanından uzaklaşmak istedim. Fakat kolumdan tuttu, gitmeme izin vermedi.

"Neden benden her şeyi saklıyorsun artık?"

"Çok basit çünkü bilmen gerekmiyor."

"Cihangir yapma böyle, ben senin arkadaşınım. Bana her şeyi anlatabilirsin." Bezgince nefesimi dışarıya verdim.

"Begüm git," dedim, salona doğru yürüdüm.

"Kaçmasına yardım etmemi istedi," dedi, tam koltuğa oturacakken duyduğum şeyle duraksadım ve gözlerimi yeniden ona çevirdim.

"Hâlâ kimsenin ona yardım edemeyeceğini anlamadı demek ki, bu evden çıkamayacağını sen de çok iyi biliyorsun."

"Evet, biliyorum hatta o da biliyor," dedi, tek kaşımı kaldırdım.

"Nasıl yani?"

"Onu bu evden çıkarmamı istemedi, sadece telefonumu istedi," deyince telaşla yanına gittim yeniden.

"Bana sakın telefonu verdiğini söyleme."

"Saçmalama Cihangir, tabii ki vermedim," dedi, rahat bir nefes aldım.

"İyi."

"Ne kadar bu kızı burada zorla tutacaksın?" Sordu, daha fazla tahammül edemedim.

"Sana ne Begüm?" diye bağırdım.

"Bana doğru dürüst cevap ver Cihangir," dedi, sanki bunu yapmaya mecburmuşum gibi davranıp sinirimi bozdu.

"Evine git ve bir daha haber vermeden gelme," dedim, tam o sırada eve giren Kerem'i gördüm.

"Ne oluyor burada?" diye sorarak yanımıza geldi.

"Bir sen eksiktin," diye kendi kendime mırıldandım ve Kerem'e baktım.

"Bir şey olduğu yok."

"Cihangir kız kaçırmış," diyen Begüm'e baktım.

"Kız mı kaçırmış, kimi kaçırdın lan?" diye sordu Kerem şaşkınca, kısaca açıkladım;

"Cemre'yi gördü."

"Öyle desenize bende başka bir şey zannettim," dedi gayet rahat bir şekilde, Begüm şaşkınca araya girdi.

"Sen de mi biliyordun?"

"Evet," dedi Kerem.

"Gerçekten sizi anlamıyorum," dedi Begüm ve evden sinirle çıkıp gitti. Onu umursamadan salona geçerek koltuğa oturdum.

"Begüm'ün burada ne işi vardı?" diye sordu Kerem yanıma gelirken.

"Ne bileyim ben? Biz evde yokken gelmiş."

"Anladım, arkadaşın sonuçta gelebilir," dedi imayla, kaşlarımı çattım.

"Benim arkadaşım falan değil, senin arkadaşın. Ne diye gelip gidiyor ben de anlamıyorum," dedim.

"Her neyse boş ver sen şimdi onu. Kıza n'oldu söyledi mi babasının yerini?" diye sordu merakla.

"Hayır, bilmiyor zaten," dedim.

"Bilmiyor mu?"

"Evet, bilmiyor. Babasının burada kalabileceği bir adres olmadığını söyledi."

"Ya yalan söylüyorsa?"

"Yalan falan değil, sonuçta yıllardır Türkiye'ye gelmemiş, normal bir şey," dedim.

"Eee şimdi ne yapmayı düşünüyorsun o zaman?"

"Babasının yerini bilmiyor ama öğrenecek," dedim kendimden emin bir şekilde.

"Öğrense bile sana söylemez, neden söylesin ki?" diye sordu, arkama yaslandım.

"O söylemeyecek zaten onu da oyuna getireceğiz."

"Nasıl olacak o iş?" diye sordu merakla, ona aklımdaki planı anlattıktan sonra bu plan doğrultusunda bir telefon ayarlamasını istedim. O da bir bilgisayar istedi, Fırat'tan çalışma odasından getirmesini istedim ben de. Bilgisayar gelince Kerem başına oturdu, bir şeyler yapmaya başladı. Yaklaşık 45 dakika kadar sonra telefondaki kabloyu çekti, bana uzattı.

"Hazır," dedi.

"Şimdi bu telefonla konuşulan her şeyi kendi telefonundan dinleyebilirsin," diye açıkladı.

"Emin misin, bir sorun çıkmaz değil mi?" diye sordum emin olmak için.

"Çıkmaz, merak etme."

"Güzel, bekle o zaman biraz. Halledip geliyorum," dedim ve üst kata çıktım. Üst kata ulaşınca hemen kendi odamdan içeriye girdim. İçeriye girince Cemre'yi yatakta uzanmış bir şekilde gördüm. Beni görünce hemen kalktı.

"Niye geldin?" diye sordu, cevap vermeyip yatağın sağında kalan koltuğa oturdum.

"Kolun nasıl?"

"Sana ne?" deyip tersledi anında, elimdeki telefonu koltuğun üzerine bıraktıktan sonra konuşmaya devam ettim.

"Sana iyilik yaramıyor gerçekten," dedim.

"Senden gelecek iyiliği bile istemiyorum, senden nefret ediyorum," dedi dişlerini sıkarak.

"İyi, sen nefret etmeye devam et o zaman," dedim ve odadan çıktım. Zaten amacıma ulaşmış ve telefonu bırakmıştım. O da unuttuğumu ya da fark etmediğimi düşünecek ve babasını arayacaktı.

Salona inince hemen Kerem'in yanına gittim.

"Bıraktın mı?" diye sordu heyecanla, başımla onaylayarak koltuğa oturdum ve cebimden kendi telefonumu çıkararak Kerem'e uzattım.

"Hallet hadi şunu," dedim, hemen elimden telefonu aldı ve bir süre bir şeyler yaparak ortadaki sehpanın üzerine bıraktı.

"Geriye bir tek kızın telefonu fark etmesi ve arama yapması kaldı," dedi, arkama yaslandım ve beklemeye koyuldum.

Uzun bir süre bekledim, fakat hiçbir şey olmadı. Ortada duran telefondan ses gelmedi, yine de beklemeye devam ettim. Vakit biraz daha geçti, buna rağmen hiçbir şey olmazken daha fazla dayanamayıp sordum.

"N'oldu şimdi, niye bir şey olmuyor?" diye sordum.

"Kız fark etmedi demek ki telefonu," dedi Kerem rahat bir tavırla.

"Kaçmak için fırsat kolluyor kız, odadaki telefonu mu fark etmeyecek?" deyip ayağa kalktım ve salonda volta atmaya başladım.

"Cihangir telefon çalıyor!" dedi Kerem bir anda, hızla koltuğa tekrar oturdum ve telefonu dinlemeye başladım.

"Umarım babasını arıyordur," diye mırıldandı Kerem.

"Başka kimseyi aramaz o kız, merak etme," dedim ben de.

"Alo." Telefondan duyduğum erkek sesiyle dikkatle dinlemeye başladım.

"Baba ben Cemre." Ve Cemre'nin sesi de duyuldu, tam da tahmin ettiğim gibi babasını aramıştı.

"Kızım iyi misin? Bir şey yaptı mı o adamlar sana?" Ellerimi yumruk yaptım ve sakin kalmaya çalışarak dinlemeye devam ettim.

"Hayır baba, hiçbir şey yapmadı ama beni burada tutuyor. Çok korkuyorum baba, n'olur kurtar beni." Bizzat bana olmasa da sonunda benden korktuğunu itiraf etmişti.

"Kızım ben..." Adamın ne söyleyeceğimi merakla bekliyordum ama Cemre babasının konuşmasına izin vermeden tekrar konuştu.

"Baba ben buranın adresini biliyorum, seni gördüğüm o gece buraya gelirken öğrendim ama dikkatli olman lazım buraya gelirken. Bu adamlar çok tehlikeli." Tam da istediğim gibi babasını buraya çağırdı, benim de beklediğim şey tam olarak buydu zaten. O adamın buraya polislerle gelmesine bile razıyım.

"Cemre ben gelemem kızım," dedi şerefsiz bir anda, ben bile şaşkınca kaldım.

"Biliyorum baba, gelemezsin ama yardım edersin bana. Polislere haber verirsin, kurtarırsın sen beni," dedi Cemre.

"Bunu yapamam Cemre, beni nasıl kurtardıysan sen de öyle kurtul oradan." Söylediği şeyle şoke oldum, ciddi miydi bu piç?

"Baba ne diyorsun sen, ben buradan nasıl kurtulabilirim?" Cemre'nin sesi titredi, ağlayacak gibiydi.

"Özür dilerim Cemre, çok özür dilerim."

"Sen benim babamsın, nasıl böyle şeyler söylersin? Senin bana yardım etmen gerekiyor." Sanırım bunları söylerken de ağlamıştı.

"Özür dilerim kızım."

"Baba yapma, kurtar beni buradan n'olur," dedi Cemre, konuşurken bile zorlanacak kadar çok ağlamaya başlamıştı.

"Affet beni kızım."

"Hayır kapatma, sakın kapatma! Bana yardım etmen lazım! Böyle yapamazsın, ben senin kızınım!" Cemre bunları bağırarak söylerken telefon kapandı.

"Şerefsiz!" diye kendi kendime mırıldandım ve Kerem'e baktım. Onun da şaşkın olduğu yüz ifadesinden anlaşılıyordu.

"Bu nasıl adam lan? Kendi kızından vazgeçti resmen," dedi, cevap vermedim.

"Şimdi ne olacak?" diye sordu, arkama yaslandım.

"Bilmiyorum," dedim sadece.

"Kız işine yaramaz artık, baksana adamın umurunda bile değil kız," dedi.

"Bu çok saçma, kim kızından bu kadar çabuk vazgeçebilir?" diye sorarken ayağa kalktım.

"Bırakacak mısın kızı? Sonuçta babası gelmeyecek o kızın burada olması için bir sebep kalmadı," dedi, düşüncelere daldım.

Haklıydı, Cemre artık bana yardım edemezdi ama baba dediği o şerefsizi bir türlü bulamıyordum. Arkasında ondan daha güçlü birileri olduğundan emindim. O kişi her kimse bu adama yardım ediyordu ve sürekli benden saklanmasını sağlıyordu ama hiç kimse benim karşımda durabilecek kadar güçlü değildi. Elbet bir gün o adamı bulacak ve gecikmiş olan adaleti sağlayacağım.

"Ne düşünüyorsun?" diye soran Kerem'e baktım.

"Cemre bize yardım edecek," dedim.

"Anlamadım, nasıl yani?"

"Artık kendini ve diğerlerini kurtarmak için bizimle iş birliği yapacak, elimize düştü," dedim.

"Hiç zannetmiyorum," deyip ayağa kalktı ve yanıma geldi.

"Ben zannediyorum," dedim ben de.

"Ya yapmazsa?"

"Yapacak," dedim kendimden emin bir şekilde ve Cemre'nin polisi aramasına karşılık hızla üst kata çıktım, oyalanmadan içeriye girdim.

İçeriye girince Cemre'yi yatağın önünde dizlerini karnına kadar çekmiş bir şekilde otururken gördüm. Biraz daha yaklaşınca ağladığını fark ettim. Birkaç adım daha atınca başını kaldırdı ve bana baktı.

Gözlerinin içi kıpkırmızı olmuştu. Hiçbir şey söylemeden ben de yanına oturdum şimdi de şaşkınca bana bakıyordu.

"Babana iftira atmadığıma inanmışsındır artık, sırf ona yapacaklarımdan korktuğu için senden bile vazgeçti," dedim, kaşlarını çattı.

"Sen nereden biliyorsun bunu?"

"O telefonu unuttuğumu düşünmedin herhalde değil mi? Ben bıraktım onu, odaya konuştuğun her şeyi de kelimesi kelimesine dinledim."

"Neden yaptın böyle bir şeyi?"

"Babanı ararsan nerede olduğunu öğrenebilirim diye ama hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım," dedim, cevap vermedi.

"Sana en başından beri söylediğim şey hâlâ geçerli. Baban gelmeden sen gidemezsin ve artık benim sabrım kalmadı," diyerek ayağa kalktım ve konuşmaya devam ettim.

"Şimdi sana iki seçenek veriyorum Cemre; ya benimle iş birliği yapar bu evden ve benden kurtulursun ya da..." Konuşmama izin vermeden ayağa kalktı.

"Ya da ne?" diyerek karşımda durdu, gözlerimin içine baktı.

"Ya da ben birisi bana onun yerini söyleyene kadar ailendeki herkesi tek tek gözümü kırpmadan öldürürüm! Bir düşün derim; o şerefsizin yaşaması için bu kadar kişinin ölmesini göze almaya değer mi?" Öfkesi daha da arttı.

"Hiçbir şey yapamazsın," dedi yine dişlerini sıka sıka.

"Yapar mıyım yapamaz mıyım zamanı geldiğinde görürsün," dedim, yine sessiz kaldı.

"Sana sadece 24 saat veriyorum Cemre iyice düşün ve kararını ver benimle iş birliği yapacak mısın? Yapmayacak mısın?" diye sordum ve düşünmesi için onu yalnız bırakıp odadan çıktım.

Umarım işler istediğim gibi gider ve benimle iş birliği yapardı. Çünkü artık bir gün bile bekleyecek sabrım kalmamıştı.

Bölüm Sonu!

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Oy verip yorum yaparak bana destek olabilirsiniz.♡

Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın.

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasslan

Twitter: gizzemasslan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%