Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.BÖLÜM GERİ DÖNÜŞ

@gizzemasllan

Merhaba <3

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum.

Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡

Keyifli okumalar!

.

.

.

9. BÖLÜM GERİ DÖNÜŞ

Cemre'nin anlatımıyla

Cihangir odadan çıkınca korkuyla sağa sola gitmeye başladım. Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Babamın neden bana öyle davrandığını bir türlü anlayamıyorum. Eğer onu biraz olsun tanıyorsam bana bunu asla yapmazdı. Yani ya ben babamı gerçekten tanımıyordum ya da babamın başka bir planı vardı ve bana öyle davranmıştı.

Bu yüzden babamla yüz yüze görüşmeden asla Cihangir'in dediklerini yapmayacağım ama eğer yapmazsam da ailemdeki diğer insanların ölümüne sebep olacağım. Kendimi çok çaresiz hissediyorum.

Bir süre daha odada sağa sola gidip durdum, bir şeyler yapmalıydım. Bu yüzden harekete geçtim ve odadan çıktım. Odadan çıkar çıkmaz hemen salona indim. Merdivenden inerken Cihangir'i kapının orada gördüm. Sanırım dışarıya çıkıyordu. Hızlı bir şekilde yanına gittim ve kolundan çekerek bana bakmasını sağladım.

"Ne oluyor?" diye sorup şaşkınca bakınca hiç oyalanmadan konuştum.

"Neden bu kadar çok nefret ediyorsun babamdan?"

"Nereden çıktı şimdi bu?"

"Nereden mi çıktı, yaşadığımız her şeyin sebebi bu nefret değil mi? Benim burada olmamın sebebi o nefret değil mi?" Derin bir nefes aldı.

"Ne istiyorsun Cemre?"

"Bilmek istiyorum. Bu nefretinin sebebini bilmek istiyorum!"

"Sana söyleyecek hiçbir şeyim yok, bilmen gerekmiyor!" deyip kolunu çekti.

"Ne demek yok? Anlatacaksın bana, neden babamdan bu kadar nefret ediyorsun? Anlatmak zorundasın!"

"Anlatmayacağım!"

"Neden?"

"Çünkü canım anlatmak istemiyor! Sen de benim canım ne zaman isterse o zaman öğrenirsin nedenini," deyip kapıya yöneldi, daha fazla dayanamadım ve aklımdan geçirdiğim şeyi söyledim ona.

"Kardeşinin yürüyememesinin sebebi babam mı? Bu yüzden mi nefret ediyorsun ondan?" Durdu, sabırla cevap vermesini bekledim ama hiçbir şey söylemeden evden çıktı ve gitti.

"Anlatmazsan anlatma ben de kardeşinden öğrenirim," deyip tekrar üst kata çıktım. Kendi kaldığım odanın olduğu kata gelince hiç durmadan bir kat daha çıktım ve Yaren'in odasının olduğu kata ulaştım.

Yaren'in odasının önüne gelince durarak cesaretimi topladım. Öğreneceğim şeyden ne kadar korksam da artık öğrenmek istiyordum. Derin bir nefes aldım ve odadan içeriye girdim.

Odadan içeriye girince Yaren'i elindeki telefon ile oynarken gördüm. Beni görünce hemen telefonu saklamıştı.

"Korkma elinden zorla alacak değilim," dedim, neden sakladığını çok iyi biliyordum. Yüzünde anında mahcup bir ifade oluştu.

"Kusura bakma, abim beni o kadar çok uyardı ki bu konuda o yüzden öyle şey ettim," deyince ona cevap vermeden içeriye girdim ve yanına oturdum.

"Hani senden bana bir şeyler anlatmanı istemiştim ya?" diye sordum.

"Evet, istemiş ve sonra da beni dinlemeden kaçmıştın."

"Şimdi kaçmayacağım ve öğrenmek istiyorum," dedim kendimden emin bir şekilde.

"Bana her şeyi anlatır mısın?" diye de sordum, öylece kaldı karşımda. Uzun uzun düşündü gözlerimin içine bakarak, sabırla konuşmasını beklerken başını olumsuz anlamda salladı.

"Anlatamam," deyince şaşkınca kaldım.

"Neden?"

"Anlatmak istemiyorum," dedi ve başını öne eğdi. Ne olduğunu anlamak zor olmadı.

"Abin böyle istedi değil mi?" diye sordum, başını kaldırdı ve gözlerime baktı.

"Evet, o isted. Sana hiçbir şey anlatmamamı söyledi, onun sözünden çıkamam," deyince elini tuttum.

"Yaren lütfen, gerçekleri bilmeye hakkım var."

"Yapamam," dedi ve elini çekti.

"Bak abin benden babamı ona vermemi istiyor, adaleti sağlayacağım deyip duruyor. Ne yapacağımı bilmiyorum. Belki de haklı belki de yapacağı her şeyi hak etmiştir babam ama hiçbir şey bilmeden ona yardım edemem ve eğer ona yardım etmezsem ailemden geriye kalan herkesi öldürecek abin. Ya bana gerçekleri anlat ve düzgün bir karar vermeme yardım et ya da abine engel ol," dedim yalvararıcasına çıkan sesine.

"Ben hiçbir şey yapamam Cemre. Ne abimin sözünü çiğneyip sana bir şeyler anlatırım ne de ona engel olabilirim. Çünkü abim beni dinlemez."

"Senin için yapıyor her şeyi, seni çok seviyor Yaren. Ne demek dinlemez? Tabii ki dinler," dedim.

"Evet, benim için yapıyor ve beni de seviyor ama işlerine karışırsam çok sinirlenir ve gözü beni bile görmez," deyince hiçbir şey diyemedim, sessiz kaldım. Bu sefer o elimi tutarak konuştu.

"Eğer abimin dediğini yapmaz, ona yardım etmezsen o dediğini yapar ve herkesi öldürür. Ben abimi çok iyi tanıyorum," deyince elimi çektim ve ayağa kalktım.

"Böyle bir şeyin olmasına asla izin vermeyeceğim. Bugün babamın size, daha doğrusu sana, bir kötülük yaptığına inandım ama her ne yapmış olursa olsun o benden vazgeçmiş bile olsa ben ondan vazgeçmeyeceğim," deyip odadan çıktım ve hemen Cihangir'in odasına girdim.

Odaya girince düşünmeye başladım. Öyle bir şey yapmalıydım ki hem kendimi buradan kurtarmalıydım hem de Cihangir'in aileme zarar vermesine engel olmalıydım.

Uzun bir süre düşündüm, aklıma bir şey gelmiyordu ama en kısa sürede bir şeyler bulmalıydım ve hemen harekete geçmeliydim. Yoksa hiç istemediğim şeyler olacaktı.

Düşünürken zaman akıp gitti, vakit geçti. Buna rağmen durmayıp odada volta atmaya, ne yapacağımı düşünmeye devam ettim. O sırada bir araba sesi duydum, pencereye gidip bahçeye baktım. O kadar zaman geçmişti ki Cihangir her nereye gittiyse geriye dönmüştü. Onun geldiğini gördüğüm an odadan çıktım, salona indim. Ben inene kadar o eve girmiş, kapıda karşılamış gibi olmuştum onu.

Beni görünce sıkıntılı bir nefes alıp "Ne oldu yine Cemre?" diye sordu.

"Bana her şeyi anlatman lazım yoksa sana yardım etmem," dedim, alayla güldü.

"Etme o zaman, sana neler yapacağımı söyledim. Eğer onların ölümünü göze alabiliyorsan etmezsin olur biter, benim için bir sıkıntı yok." deyip yanımdan geçti ve merdivenlere yöneldi.

"Benim de bilmeye hakkım var," dedim çaresizce, durdurmayı başardım onu. Biraz öyle durduktan sonra yavaş bir şekilde bana doğru döndü.

"Evet var," dedi, birkaç adımda yanına ulaştım.

"Söyle o zaman."

"Hakkın var ama bu benim umurumda değil. Çünkü canım sana anlatmak istemiyor." deyip kolundaki saatte baktı.

"Son 20 saatin var ,kararını çabuk versen iyi olur." dedi ve üst kata çıktı.

"Manyak," diye mırıldandım ve sıkıntıyla ofladım. Tam koltuğa doğru gidecekken vazgeçtim ve Cihangir'in peşinden üst kata çıktım.

Odanın önüne gelince hiç oyalanmadan içeriye girdim. İçeriye girince Cihangir'i üzerindeki gömleği çıkarmış ve elinde dolaptan aldığı bir kazakla bana bakarken gördüm.

"Hi!" diye iç çekip hemen arkamı döndüm, güldüğünü duydum.

"Hi mi?" diye sorunca tekrar ona baktım. Üzerini giyinmiş ve hâlâ gülüyordu.

"Ne gülüyorsun komik mi?"

"Değil mi?" diye sordu, kaşlarımı çattım.

"Değil!"

"Tamam gülmüyorum, niye geldin yine peşimden?" diye sordu bezgince.

"Canım istemiyor deyip işin içinden çıkamazsın, bana her şeyi anlatacaksın!"

"Ya anlatmazsam?"

"Anlatmazsan şey olur," dedim, söyleyecek bir şey bulamadım.

"Ne olur?" dedi ve bir adım atarak bana yaklaştı. Hemen bende bir adım geri giderek konuştum.

"Kötü olur," dememle güldü.

"Ne yaparsın mesela?" deyip bir adım daha yaklaşınca ben yine geri gittim.

"Ne yapacağımı o zaman görürsün."

"Ya şimdi görmek istiyorsam," deyip yine bir adım yaklaşınca geri gittim ama sırtım duvarla temas edince gidecek yerimin kalmadığının da farkına vardım.

"Korkmuyorum senden!" dedim, dudakları muzip bir tavırla yana kıvrıldı.

"Benden korktuğunu söylemedim ki?" deyip bir adım daha yaklaştı. Duvarla onun arasında kalınca kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı.

"Uzak dur benden!" dedim ve iki elimle onu ittim ama yerinden hareket bile etmemiş ve biraz daha yaklaşmıştı.

"Uzak dur dedim sana!" deyince yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdı ve kulağıma doğru eğildi, kalbimin sesi kulaklarıma gelirken fısıldadı.

"Son 19 saat," deyip geri çekildi ve uzaklaştı benden.

"Nefes al Cemre," deyince bir süredir tuttuğum nefesimi bıraktım, ardından da derin bir nefes aldım ve kendimi toparlayarak konuştum.

"Hiçbir şey yapamazsın! Beni korkutarak bana zorla bir şeyler yaptırmaya çalışıyorsun ama korkmuyorum senden, korkmayacağım da." deyip odadan çıkmak için kapıya doğru yürüdüm.

"Çok korkuyorum baba, n'olur beni kurtar baba," dediği an durdum ve yeniden ona baktım.

"Ne diyorsun sen?" diye çıkıştım, yüzünde alaylı bir ifade oluştu.

"Babana benden korktuğunu söylediğini duydum," dedi, hemen yanına gitti.

"Ben öyle bir şey söylemedim."

"İstediğin kadar inkar et, ben ne duyduğumu çok iyi biliyorum," dedi fazlasıyla keyifli bir şekilde.

"Yanlış duymuşsun," dedim dişlerimi sıkarak, yüzündeki alaylı ifade giderek arttı. Fakat buna rağmen hiçbir şey söylemedi ve yanımdan geçti, kapıya doğru yürüdü. Arkasından öylece bakarken çıkmadan hemen önce durdu ve yeniden bana baktı.

"Sadece 18 saatin kaldı," dedi, dalga mı geçiyordu bu benimle? Bu zaman nasıl geçiyordu böyle?

"Ne demek 18 saat? Daha 10 dakika önce 19 saatti? Ne oldu şimdi?"

"Benim saatim böyle işliyor, sen de akşam olmadan kararını versen iyi olur," dedi ve odadan çıktı. Arkasından şaşkınca bakmaktan başka hiçbir şey yapamadım.

Bir süre ayakta durduktan sonra yatağın kenarına oturdum ve düşünmeye başladım. Sanırım şimdilik onun dediklerini yapmaktan başka şansım yoktu. Bu yüzden en doğrusu onunla iş birliği yapmaktı. Cihangir'e babamı bulması için ona yardım edeceğimi söyleyecek ve bu evden kurtulacağım. Bu evden kurtulduktan sonra ise hem kendimi hem babamı kurtarmak için bir şeyler düşünür ve Cihangir'den tamamen kurtulurdum. Yapabilirdim değil mi? Hiç bilmiyorum ama denemekte fayda vardı.

Bu düşünceler arasında çok uzun süre odada oyalandım. Hava artık kararmış ve akşam olmuştu ama saattin kaç olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Yine de zamanın geldiğini düşünerek oturduğum yerden kalktım ve odadan çıktım. Yavaş adımlarla alt kata indim.

Salona inince Cihangir'i koltukta uyurken görmüştüm. Yanına yaklaştım ve yüzüne baktım. Acaba uyandırsam kızar mıydı?

"Cihangir," dedim ama bir tepki vermedi.

"Cihangir," diye tekrar seslendim ama yine uyanmadı. Sanırım derin bir uykuya dalmıştı. Diğer tarafa geçerek koluna dokundum.

"Cihangir," dedim bir kez daha, eş zamanlı olarak kolumdan tuttu ve koltuğa düşürdü. Daha sonra ise belinden silahı çıkararak başıma dayadı. Korkuyla çığlık atıp gözlerimi kapadım.

"Cemre?" Sesini duyunca korkuyla gözlerimi açtım, şaşkınca bana bakıyordu. Hemen silahı ortadaki sehpanın üzerine bıraktı.

"Ne yapıyorsun sen?" diye sordu, korkudan tuttuğum nefesimi bıraktım.

"B-ben seninle konuşmak için gelmiştim," diye kekeledim, bir kez daha dudakları yana kıvrıldı. Öfkeyle göğsüne vurdum.

"Kalk üstümden!" deyip ittim ama tabii ki hareket bile etmedi.

"Kalksana!" deyince kaşlarını hayır anlamında kaldırdı ve konuştu.

"Bana emir verilmesinden hiç hoşlanmam!"

"Cihangir kalk!" deyince başını olumsuz anlamda salladı. Ondan rica etmemi bekliyordu ama daha çok beklerdi.

"Kalk dedim sana," dedim ve tüm gücümle ittim. Bu yüzden de hem yaralı olan ve hâlâ tam olarak iyileşmemiş olan kolum acımıştı hem de yine başarısız olmuştum.

"Abi adamlar..." diyen ve bahçe kapısından içeriye giren Fırat'a baktım. Bizi görünce şaşkınca kaldı, telaşla Cihangir'e çevirdim. Hiçbir şey söylemeden kaşlarını çatmış bir şekilde Fırat'a bakıyordu.

"Özür dilerim abi!" deyip dışarıya çıktı Fırat, tekrar vurdum Cihangir'in göğsüne.

"Kalk üstümden, rezil oldum senin yüzünden," diyerek itince yine kaşlarını kaldırdı.

"Ya kalksana!"diye bağırdım bu kez, yine bir tepki vermedi.

En sonunda pes ederek "Cihangir lütfen üzerimden kalkar mısın?" diye sordum fazlasıyla kibar bir şekilde.

"Duyamadım," dedi, sinirlendim. Ani bir hareketle kolunu tutarak sert bir şekilde ısırdım ve gözümün ucuyla yüzüne baktım. Acıdığını biliyordum ama sırf onunla dalga geçmeyeyim diye belli etmiyordu.

"Ne geçti eline şimdi?" diye sordu, kolunu çekip kurtardı ve sonunda üzerimden kalktı ve koltuğun diğer ucuna oturdu. Hemen ardından da ben de doğruldum, gözlerime baktı.

"Dinliyorum, ne söyleyeceksen söyle," dedi, anlamsızca baktım yüzüne.

"Konuşmak için geldim demedin mi?" diye sordu, dağılan aklımı toparladım ve neden geldiğimi hatırlayıp doğrudan konuya girdim.

"Ben düşündüm," dedim, geriye doğru yaslandı ve rahat bir şekilde sordu.

"Sonuç?"

"Senden kurtulmak istiyorum," dedim anında.

"İş birliği yapmayı kabul ediyorsun yani!" Başımı aşağı yukarı salladım.

"Kabul ediyorum," dedim, tek kaşını kaldırdı.

"İnandırıcı gelmedi," dedi şüpheli bir tavırla.

"Ne demek inandırıcı gelmedi?" diye sordum içten içe korkarak.

"Sanki bir oyun çeviriyormuşsun gibi geldi bana."

"Oyun falan yok, kabul ediyorum işte! Daha ne istiyorsun benden?" Öfkeyle sordum bunu.

"Hiçbir şey," dedi ve şüpheyle devam etti. "Ama bu kadar kolay kabul etmen bana şüpheli geldi."

"Şüphelerin beni değil, seni ilgilendirir. Sen bana iki seçenek sundun ben de birini seçtim," dedim onun şüpheli tavrının aksine gayet rahat bir şekilde.

"Tamam öyle olsun, bu gece bitirelim o zaman bu işi," dedi, afalladım. Bu kadar çabuk beklemiyordum ki.

"Bu gece mi?"

"Evet, bu akşam." Sadece başımı sallamakla yetindim. Sonunda bu evden kurtulacağım ama Cihangir'den kurtulmam için biraz daha sabretmem gerekiyordu. İçimdeki sevinci belli etmemeye çalışarak ayağa kalktım.

"Nereye?" diye sordu anında.

"Senden kurtulmam için son birkaç saat kaldı, bu süre içinde seni ne kadar az görsem o kadar iyi," deyip merdivenlere doğru yürüdüm.

"Eğer en ufak bir oyun bile çevirdiğini fark edersem..." dedi ve sustu, ayağa kalkarak yanıma geldi. Merakla ne söyleyeceğini bekledim.

"Fark edersen ne?" Yavaş adımlarla yanıma yaklaştı ve konuştu.

"İşte o zaman babanı yakalasam bile senin peşini bırakmam Cemre ve eminim ne sen ne de ben böyle bir şey olmasını hiç istemeyiz," dedi ve yanımdan uzaklaşıp evden çıktı.

Onu umursamayarak üst kata çıktım ve odadan içeriye girdim. Buradan kurtulduktan sonra babama ulaşacak ve annemi de alıp kaçmasını söyleyeceğim. Daha sonra da amcamları da bu adamlara karşı uyardıktan ve onları da güvene aldıktan sonra beni hiçbir zaman bulamayacağı bir yere saklanacak ve Cihangir'den hayatımın sonuna kadar kurtulacağım.

Şimdilik planım bu yöndeydi, başarılı olmaktan başka da şansım yoktu. Çünkü eğer başarılı olamazsam her şey mahvolacaktı.

Yine uzun süre odada tek başıma vakit geçirdim. Bir an bile olsun oturmadım. Bir sağa bir sola gidip volta attım ve vaktin gelmesini bekledim. Beklerken de yapacaklarımın üzerinden bir bir geçtim, hesaba katmadığım bir şey olmadığından emin oldum. Fakat buna rağmen düşünmene devam ederken kapı açıldı, Cihangir odaya girdi.

"Gidiyoruz," dedi içeriye girer girmez, kaşlarımı çattım.

"Gidiyoruz derken?" diye sordum, cevap vermeden dolaba yaklaştı ve içinden bir ceket alarak üzerine geçirdi. Daha sonra ise yanıma geldi.

"Sen ne zannetmiştin?"

"Beni bırakacağını söyledin, şimdi de peşimden geliyorsun," dedim.

"Seni bırakacağımı söylemedim, babanı aldıktan sonra seni bırakacağımı söyledim," deyip yanımdan geçti ve kapıya doğru yürüdü.

"Gel benimle!" dedi ve odadan çıktı. Dediğini yaparak ben de peşinden odadan çıkarak salona indim.

Salona inince Cihangir'le Fırat'ı gördüm ve hemen yanlarına gittim. Yanlarına gider gitmez Cihangir konuşmaya başladı.

"Amcanlar burada olduğunu bilmiyorlar," dedi, şaşkınca kaldım. 1 haftadan fazla süredir buradaydım. Bilmiyor olmaları imkansızdı.

"Ne demek bilmiyorlar?"

"Seni babanın yanına gittin zannediyorlar, kuzenin de hiçbir şey söylememiş," dedi,

"Öğrenmeyecekler de!" dedi tehditkâr bir şekilde.

"Anlattıklarından hiçbir şey anlamıyorum," dedim, daha açık konuşmak çok mu zordu?

"Seni amcanın evine götüreceğiz, onlara gerçekten babanın yanında olduğunu söyleyecek ve bizden bahsetmeyeceksin. Sonra da babanı arayıp benden kurtulduğunu ve onunla konuşman gerektiğini, buradan kaçıp gitmeniz gerektiğini söyleyip yerini öğreneceksin ya da bir yere çağıracaksın."

"Siz de orada olacak ve babamı yakalayacaksınız," dedim anladığım şeyle.

"Aynen öyle," dedi ve devam etti.

"Annenin yerini biliyorum Cemre, peşinde adamlarım var. Amcamların zaten peşinde adamlar olduğunu biliyorsun. Bu yüzden sakın bana oyun oynamaya kalkma," diye uyardı, sessiz kaldım. Elini cebine atıp telefon çıkardı ve uzattı.

"Babanla bu telefonla konuşacaksın. İçinde benim numaram var, olan biten her şeyi bana anlatacaksın ve aradığım zaman açacaksın!" Telefonu elinden aldım ve üzerimdeki ceketin cebine koydum.

"Tamam."

"Gölgen kadar yakın olacağım sana, eğer benden bir şey saklamaya çalışırsan sonuçlarına katlanırsın." Uyarmaya devam etti, sıkıntıyla ofladıktan sonra konuştum.

"Her şeyden haberin olacak, senden hiçbir şey saklamayacağım ve sözümü tutup babamı sana bulacağım eğer yapmazsam beni bulacaksın ve pişman edeceksin. Bunları anladım artık sürekli tekrar edip durma," dedim bezgince.

"Güzel, anlamışsın gidelim o zaman," dedi ve birlikte evden çıktık, arabaya binip amcamların evine doğru yola çıktık.

*****

Arabanın içinden ileride duran evime baktım. Burayı ne kadar çok özlediğimi ancak yeniden görünce fark etmiştim. İçinde annem babam olmasa da oraya evim diyorum çünkü orada büyüdüm ben, evim olarak başka bir yeri bilmedim ki hiç.

"Sakın anlaşmayı bozmaya kalkma," diyen Cihangir'in sesiyle gözlerimi evden çektim ve ona baktım.

"Bozmayacağım." Bana doğru eğildi ve oturduğum tarafın kapısını açtı.

"Gidebilirsin." Hiç oyalanmadan arabadan inecekken bir anda kolumdan tuttu.

"Ne oldu?" diye sordum, gözlerimin içine baktı.

"Burada seni bekliyorum Cemre! Her arkanı döndüğünde beni göreceksin, babanı bana verene kadar bu böyle devam edecek." Kolumu ondan çektim ve hiçbir şey söylemeden arabadan inerek hızlı adımlarla evin kapısının önüne gittim.

Kapının önüne gelince hızla zile basarak açmalarını bekledim. Başımı çevirip indiğim arabaya baktım. Cihangir içinden beni izliyordu. Kapının açılma sesiyle gözlerimi ondan çektim ve açan kişiye baktım.

"Cemre?" deyip bana şaşkınca bakan yengemi gördüğüm an gözlerim doldu.

"Yenge," dedim, sımsıkı sarıldı hemen bana.

"S-sen neredeydin kızım? Biz çok korktuk." Dolu gözlerimden bir damla yaş aktı, hemen onu sildim ve geri çekilip gözlerinin içine baktım.

"Anlatacağım." Kolumu tuttu ve beni içeriye çekti.

"Gel hadi," dediğinde içeriye girmiştik. Evin kapısını kapatmadan önce son kez Cihangir'e doğru baktım. Onunla göz göze gelince de hemen içeriye geçtim ve kapıyı kapattım. Yengemle beraber içeriye girince amcamı salonda otururken gördüm.

"Kenan?" dedi yengem, amcam bize doğru baktı. Beni görünce epey bir şaşırdı, bunu belli etmekten hiç çekinmezken ayağa kalktı.

"Cemre kızım," deyip yanıma geldi ve o da sımsıkı sarıldı.

"Anne kim geldi?" diye soran Damla'nın sesini duydum, ona doğru baktım ve göz göze geldik.

"C-cemre?" derken yüzünde mahcup bir ifade oluştu. O sırada amcam benden uzaklaştı.

"Neden haber vermeden gittin kızım?" diye sordu amcam, Cihangir'in amcamların babamın yanında olduğumu zannettiklerini söylediği geldi aklıma.

"Anlatacağım amca," dedim, amcam başını salladı ve gözlerini Damla'ya çevirdi.

"Niye öyle uzakta duruyorsun kızım? Gelip sarılsana Cemre'ye." Amcamın söylediği şeyle Damla yavaş adımlarla yanıma geldi ve gözlerimin içine baktı. Gözleri dolmuştu ve mahçup ifadesi daha da artmıştı. Sanırım vereceğim tepkiden korktuğu için benim ona sarılmamı bekliyordu. Amcamlar şüphelenmesin istedim, beklediği şeyi yaptım ve ben ona sarıldım.

"Nasıl kurtuldun?" diyerek fısıldadı kulağıma.

"Sonra konuşacağız."

"Özür dilerim," dedi ve geri çekildi. Yengem tekrar yanıma gelerek yine kolumdan tuttu ve beni koltuğa oturttu.

"Gel kızım gel," diyerek kendi de yanıma oturdu. Amcam da diğer yanıma oturunca yengem konuşmaya devam etti.

"Anlat hadi kızım, neden hiçbir şeyini almadan daha da önemlisi neden bize haber vermeden gittin?" Tekrar Damla'ya baktım. Karşı koltuğa oturmuş ve merakla vereceğim cevabı bekliyordu. Sanırım yaptıklarını anlatmamdan korkuyordu ama kapıda bekleyen Cihangir'den haberi yoktu.

"Babam aradı beni o gece," diye girdim konuya, merakla dinlemeye başladılar.

"Türkiye'ye geldiğini ve benimle acil konuşması gerektiğini söyledi."

"Bize niye haber vermedin peki?" Bunu soran amcam oldu.

"Ben şey size söyleyecektim ama vakit çok geçmişti, uyandırmak istemedim. Hem zaten ben sadece konuşup geri geleceğim zannediyordum, bu yüzden de yanıma hiçbir şey almadım ama sonradan babam yanında kalmamı isteyince böyle oldu işte."

"Sonradan da haber verebilirdin. Biz ne kadar merak ettik biliyor musun sen? Polise bile gittik," dedi amcam sitem edercesine.

"Telefonum kırıldı, o yüzden arayamadım. Babam da arayıp haber verdiğini söylemişti bana," dedim.

"Evet, aradı baban. Seni aramamamızı, iyi olduğunu söyledi ama biz yine de merak ettik işte." Amcamın sözleri karşısında şaşkınca kaldım. Ben konuyu kapatmak için öyle söylemiştim ama babam demek ki gerçekten de arayıp böyle bir şeyi söylemişti. Nasıl yapar bunu? Kendisinin aramadığı ve yardım etmediği yetmezmiş gibi bir de yardım etmek isteyenlere de engel olmuş nefese.

"Peki ya baban o nerede şimdi?" diye sordu amcam, düşüncelerimden sıyrılıp ona odaklandım yeniden.

"Babam şeyde..." diyerek sustum, ne söyleyeceğimi bilemedim. Bu yüzden aklıma gelen ilk yalanı söyledim.

"Babam bir işi olduğunu söylediği için başka bir yere gitti, ben de buraya döndüm," deyip aklıma gelen ilk yalanı uydurdum, amcam aldığı cevapla tekrardan sıkıca sarıldı bana.

"O senin baban, tabii ki onun yanına gidecek ve yanında kalacaksın ama bundan sonra ne zaman olursa olsun, saat kaç olursa olsun bize haber ver tamam mı?"

"Tamam," dedim gülümseyerek, amcam uzaklaştı benden.

"Karnın aç mı kızım?" diye sordu yengem.

"Hayır, aç değilim ama biraz yorgunum dinlenmek istiyorum," dedim.

"Hadi o zaman, odana git sen. Dinlen biraz, yarın sabah yine konuşuruz," dedi yengem, minnet dolu bakışlar atıp ayağa kalktım. Odama doğru gidecekken aklıma gelen şeyle durdum, Damla'ya baktım.

"Damla?" Gözleri hemen beni buldu.

"Efendim?"

"Benimle gelir misin?"

"Tabii geliyorum," dedi ve ayağa kalktı. Yanıma gelince odamdan içeriye girdik. Odadan içeriye girer girmez Damla bana sıkıca sarıldı.

"Ben çok özür dilerim, yemin ederim böyle olsun istemedim." Sesi titredi, hızla ayrıldım ondan.

"Boş ver şimdi bunları," dedim, vaktimiz yoktu çünkü. "Bana yardım etmelisin."

"Ne yardımı?" Kolundan tuttum ve pencerenin kenarına götürerek dışarıyı gösterdim.

"Kurtulamadım onlardan," dedim, şaşkınca kaldı.

"Ne demek kurtulamadım Cemre, nasıl bıraktılar seni o zaman? Hem kim bu adamlar? Amcamla ne işleri var?" Bir kez daha kolundan tuttum ve yatağa oturtarak anlatmaya başladım.

"Damla bak bu adam babamın onun kardeşine zarar verdiğini ve babamı öldüreceğini söylüyor," dedim.

"Ne?" diye bağırdı, hızla ağzını kapattım.

"Bağırma, amcamlar duyacaklar," dedim, başını sallayınca elimi çektim.

"Bu adamlar amcamı mı öldürecekler?"

"Evet, ama biz buna izin veremeyiz. Bu yüzden bana yardım etmen lazım."

"Cemre saçmalama, biz bu adamlara hiçbir şey yapamayız polise gidelim," dedi yine titreyen sesiyle.

"Polis olmaz Damla, hepimizin peşinde ayrı ayrı adamlar var. Anlarlarsa hepimizi öldürürler." Gözlerini korku esir aldı.

"Ne yapacağız peki?"

"Benim bir planım var," dedim telaşla.

"Neymiş o?"

"Telefonunu ver," deyip elimi uzattım.

"Ne yapacaksın?"

"Sen ver," Telefonu cebinden çıkardı ve şifresini yazarak bana uzattı. Hemen telefondan annemin numarasını buldum ve aradım. Birkaç çalıştan sonra açılmıştı.

"Anne," dedim telefon açılır açılmaz.

"Cemre sen misin kızım?"

"Benim anne," dedim, eş zamanlı olarak annem ağlamaya başladı.

"İyi misin kızım?" diye sordu ağlamasının arasında.

"Ben iyiyim, merak etme anne. Hem ağlama şimdi, konuşmamız gereken bir şey var," dedim yine telaşla, vaktimiz yoktu çünkü.

"S-sen nasıl kurtuldun onlardan?" diye sordu kekeleyerek.

"Sonra anlatacağım anne, şimdi senden bir şey istemek için aradım."

"Dinliyorum," dedi hâlâ ağlarken.

"Babam yanında mı?"

"Hayır değil," dedi, şaşkınca kaldım. Bir arada değiller miydi?

"Ne demek değil, sen neredesin?"

"Ben şimdi bir oteldeyim, Türkiye'ye geldiğimizden beri babanla sadece telefonla konuşuyoruz. O her yerde seni arıyordu. Beni de tehlikeye atmak istemediğini söylediği için yanıma gelmiyor." Aklım tamamen karışmış olsa da sorgulamadım ve hemen konuya girdim.

"Anne senin de peşinde adamlar var," dedim.

"Ne?" diye bağırdı korkuyla.

"Sakin ol lütfen."

"Ne demek adamlar var, kızım kim bunlar?" Korkuyla sordu.

"Anne sana sonra anlatacağım her şeyi ama önce buradan gitmen lazım," dedim.

"Gitmem mi lazım, ben nereye gidebilirim Cemre?"

"Bilmiyorum anne ama yurt dışına gitmelisin. Bu adamlardan kurtulmak için başka şansımız yok."

"Peki siz ne olacaksınız? Babanla sen ne olacaksınız?" Endişeyle sordu.

"Ben babamla beraber geleceğim anne ama önce sen gitmelisin buradan, sen kendini güvene al," dedim.

"Tamam kızım, sen beni merak etme. Ben başımın çaresine bakarım, sen kendine dikkat et kızım," dedi.

"Anne bak çok dikkatli olmalısın tamam mı? Seni kimsenin takip etmediğine emin olduktan sonra bin uçağa," diye uyardım, ona bir şey olursa kendimi asla affetmezdim.

"Tamam kızım," dedi yine ağlayarak.

"Ben seni yine arayacağım, şimdi kapatmam lazım," dedim.

"Tamam kızım, çok dikkatli ol tamam mı?"

"Seni çok seviyorum anne," dedim ve telaştan karşılık vermesini bile beklemeden kapıyı kapattım ve Damla'ya baktım. Olanlara anlam verememiş gibiydi.

"Ne yapmayı düşünüyorsun Cemre?" diye sordu merakla.

"Aklımda bir plan var, annemin ve sizin gittiğinizde emin olduktan sonra bir şeyler yapacağım," dedim.

"Biz mi? Biz nereye gidiyoruz?" Şaşkınca sordu.

"Tatile," dedim, kaşlarını çattı.

"Tatil mi?"

"Evet, amcamları tatile gitmek istediğini söyleyecek ve onları ikna edeceksin. Bir süre buradan uzak durmanız lazım."

"Saçmalama Cemre, ne kadar kaçabiliriz böyle?"

"Çok değil, yalnızca birkaç gün amcamları buradan uzaklaştır yeter. Sonra zaten bizim peşimize düşemeyecek ve her şey eskisi gibi olacak," dedim kendimden emin bir şekilde ama o hiç de emin değil gibiydi.

"Emin misin?" diye sordu bu yüzden.

"Eminim," dedim anında.

"Peki tamam ama babam seni burada yalnız bırakıp asla tatile gitmez, senin de gelmeni isteyecektir," dedi, işte bu konuda çok haklıydı.

"Biliyorum, onu da düşündüm. Gel hadi benimle," diyerek odadan çıktım. Damla da peşimden geliyordu. Salona ulaşınca hızlı adımlarla amcamın yanına giderek oturdum.

"Cemre?" dedi amcam, yanına oturdum.

"Siz niye uyumadınız hâlâ?" diye sordu, gülümsedim. Damla da gelip diğer tarafa oturunca kaşlarını çattı.

"Ne isteyeceksiniz siz benden?" diye sorunca güldüm, bizi çok iyi tanıyordu.

"Biz şey diyecektik..." deyip sustum.

"Ne diyecektiz?"

"Tatile gitmek istiyoruz," dedim bir nefeste, amcam şaşkınca önce bana sonra da Damla'ya bakarak konuştu.

"Bu da nereden çıktı şimdi?"

"Bizim Damla'yla ortak arkadaşlarımız var, onlar böyle toplanmış gidiyorlar bizi de çağırdılar gidebilir miyiz?" Damla bana şaşkınca bakıyordu. Sanırım ne yapmaya çalıştığımı anlamamıştı.

"Asla olmaz, öyle yalnız başınıza hiçbir yere gidemezsiniz!" dedi amcam kararlı bir ses tonuyla.

"Ama lütfen," deyip şirinlik yapmaya çalıştım.

"Hiç öyle bakmayın bana olmaz."

"Tamam o zaman, siz de bizimle gelin. Hem siz de tatil yapmış olursunuz olmaz mı?" diye sordum, biraz düşündü.

"Nereden çıktı bu tatil şimdi anlamıyorum ki!" dedi sıkıntıyla, yalvaran gözlerle baktım ona.

"Tamam tamam gideriz," dediği an elimden geldiği kadar sevinmiş gibi yaptım.

"Teşekkür ederim amca," deyip sarıldım ona, o sırada Damla bana ne oluyor der gibi bakıyordu. Ona belli etmemesini işaret ettim ve amcamdan ayrılarak ayağa kalktım.

"Biz o zaman uçak biletlerini ayarlayalım, hadi gel Damla." diyerek Damla'nın kolundan tuttum ve ayağa kaldırarak odama götürdüm. Odaya girince durumu Damla'ya açıklamaya başladım.

"Bak şimdi yarın sabah ben amcama beni babamın çağırdığını ve sizinle gelemeyeceğimi söyleyeceğim."

"Sonra?"

"Sonra sen amcamları alıp buradan gideceksin. Ben de Cihangir'den hem kendini hem sizi hem de babamı kurtaracağım," dedim yine kendime çok fazla güvenerek.

"Cemre o adamlara tek başına baş edebilecek misin?" diye sordu Damla, buna inanmadığı çok belliydi.

"Merak etme, yalnız olmayacağım. Hadi sen git, yarın için bilet ayarla. Sabah ne kadar erken giderseniz o kadar iyi olur," dedim, başını sallayarak onayladı beni.

"Tamam." dedi ve odadan çıktı. Damla odadan çıkınca penceremin kenarına gittim ve perdenin arkasından dışarıya baktım. Cihangir söylediği gibi gitmemiş ve beni bekliyordu.

Geri çekilerek dolabıma gittim. Tam eşofmanlarımı alacakken yatağın üzerinde unuttuğum telefon çalmaya başladı. Hızlı bir şekilde telefonu aldım ve Cihangir'in aradığını gördüm, hemen açtım.

"Ben sana ne zaman ararsan açacaksın demedim mi?" Kaşlarımı çattım, delirdi mi bu? Açmıştık işte!

"Açtım ya işte," dedim şaşkınca.

"3. Aramam da açtın Cemre!" dedi, dışarıya çıktığımızda aradığını anladım.

"Odada unutmuşum," diye açıkladım.

"Ne olduğu beni hiç ilgilendirmez!" Kızdı, ellerimi yumruk yaptım. Biraz daha sabretmem gerekiyordu, sonra bu adamdan sonsuza kadar kurtulacağım.

"Tamam, bir daha olmaz," dedim.

"Anlat şimdi; buldun mu babanı?"

"Hayır," dedim.

"Ne yaptın bu kadar zaman?"

"Senin yüzünden herkese yalan söyledim. Amcamları inandırmak kolay mı zannediyorsun? Onlarla uğraşıyordum."

"Acele etsen iyi olur, yarın bitsin bu iş." dedi, göz devirdim ve daha fazla dayanamayıp cevap vermeden telefonu kapattım, yatağın üzerine attım. En kısa sürede bu adamdan kurtulmam lazımdı.

Söylene söylene dolabıma gittim. Üzerimdekilerden kurtulup pijamalarımı giydim. Bugünlük elimden daha fazla bir şey gelmez, yarını beklemek zorundaydım. O zamana kadar da biraz uyumalı, kendime gelmeliydim.

Bu yüzden olanları düşünmemeye çalıştım, gözlerimi kapattım. Yarın başarılı olmaktan başka şansım yoktu. Bu yüzden düşünmek istemesem de düşündüm ve bunun gerginliğiyle uykuya daldım.

*****

Yatakta dönerken elimin birine çarpmasıyla gözlerimi açtım. Eş zamanlı olarak yanımda birinin olduğunu fark ettim, korkuyla bağırmak istedim ama elini ağzıma bastırıp buna engel oldu.

Korkuyla derin derin nefes alırken karanlıktan dolayı başta fark edemediğim şeyi fark ettim. Bu, Cihangir'di. Onun olduğunu anladığım an ellerimi göğsüne koydum, ittim ama yine de kendimi ondan kurtaramadım. Bir eliyle ağzıma bastırmaya devam ederken diğer eliyle sessiz olmamı işaret etti. Ben de başımı salladım. Bağırmayacağımdan emin olmuş olacak ki usulca elini çekti ve sonunda nefes alabildim.

"Nasıl girdin sen buraya?" diye sordum fısıldayarak.

"Kapıdan," dedi fazlasıyla rahat bir tavırla. "Çok kolay oldu," diye ekledi.

"Defol git buradan, hem niye geldin sen?" Öfkeyle sordum.

"Bir daha sakın o telefonu yüzüme kapatma!" dedi bir de ciddi ciddi, göz devirdim.

"Bunun için mi geldin?"

"Evet," dedi, bir kez daha onu üzerimden itmeye çalıştım.

"Cihangir git buradan."

"Ya gitmezsem?"

"Kalk üzerimden!" deyip omzuna vurdum ama ne bir şey söyledi ne de kalktı.

"Kalksana!" Sesim biraz yüksek çıkmıştı bu kez.

"Biraz daha bağırırsan duyacaklar."

"Duysunlar, umurunda değil! Kalk üzerimden!" dedim, sesim yine yüksek çıktı ama umrumda olmadı.

"Cemre?" Dışarıdan gelen amcamın sesini duyduğum an ise rahatlığım yok oldu, telaşlandım. Bu telaşımı fark eden Cihangir'in yüzünde alaylı bir ifade oluştu.

"Bir dakika amca!" diye seslendim kapıya doğru bakarak ve gözlerimi yeniden Cihangir'e çevirdim.

"Lütfen kalk," dedim sakince. "Bak yakalanmamız ikimiz için de iyi olmaz, senin de bütün planın mahvolur."

"Hani umurunda değildi?" diye sordu, amcamın her an odaya girebileceğini düşünerek aceleyle konuştum.

"Yalan söyledim, umurumda! Kalk hadi, yakalanacağız şimdi," dememle üzerimden kalktı, sonra da ayağa kalktı. Ben de hemen ardından kalktım, Cihangir'i kolundan tutarak kapının arkasına götürdüm. Daha sonra ise kapıyı açmaya çalıştım ama açılmadı.

"Kilitli," dedi kapıyı açmadığımı fark eden Cihangir ve anahtarı uzattı. Sinirle anahtarı aldım, kapıyı yarım bir şekilde açarak amcama baktım.

"Efendim amca?"

"Odandan ses geldi de bir şey mi oldu diye merak ettim."

"Yok, ben sadece su içmek için kalkmıştım ama karanlıkta ayağımı yatağın kenarına vurdum. Canım acıyınca da biraz ses oldu."

"Tamam o zaman, ben yatmaya gidiyorum iyi geceler."

"İyi geceler," dedim, amcam odasına doğru yürüdü. Ben de hiç oyalanmadan tekrar odama girmek istedim, fakat amcam durup yeniden bana bakınca giremedim.

"Sen su içmeyecek miydin?"

"Aaa şey içecektim uykuluyum ya unutmuşum." diyerek odadan çıktım ve kapıyı kapattım. Daha sonra ise hemen mutfağa giderek bir bardak su aldım ve aceleylr tekrar odaya girerek hâlâ ayakta duran Cihangir'e baktım.

"Senin yüzünden tüm hayatım boyunca söylemediğim kadar çok yalan söyledim bugün!" Bana cevap vermeden elimdeki suyu aldı ve bir kere de içerek tekrar bardağı bana uzattı.

"Teşekkür ederim." Sinirle elinden bardağı aldım ve masanın üzerine bırakarak ona baktım.

"Git artık." Bana cevap vermeden kapıyı açtı. Hemen onu durdurarak kapıyı tekrar örttüm.

"Ne yapıyorsun sen?"

"Git demedin mi? Gidiyorum işte."

"Amcam daha uyanık!"

"Yani?"

"Yanisi şimdi çıkarsan yakalanırsın!" Aslında yakalanması işime gelirdi, ondan kurtulurdum ama tabi bu uzun sürmez ve kendimle beraber amcamları da tehlikeye atardım. Ben ise yarın ondan hayatımın sonuna kadar kurtulmayı düşünüyorum.

"Sen niye benim yakalanmamla bu kadar çok ilgileniyorsun?" diye sordu şüpheyle.

"Sen umurumda bile değilsin ama amcamların senin gibi biriyle karşılaşmalarını hiç istemem!" deyip güzelce kıvırdım.

"Sebep sadece bu mu yani?"

"Evet, başka ne olabilir ki?"

"Bilmem, altından başka şeyler çıkmasın da," dedi, konu uzamasın diye sessiz kaldım. O da bir şey söylememi beklemedi ve etrafa bakındı.

"Eee ne yapacağız şimdi?" diye sordu.

"Biraz bekle,namcam uyusun gidersin," dedim.

"Bana uyar," dedi ve yatağıma gitti. Üzerindeki ceketi çıkartıp yatağın kenarına bıraktıktan sonra uzanarak elini başının altına koydu.

"Niye ayakta duruyorsun?" diye sordu bir de ve "Otursana bir yere," diye ekledi, yanına gittim.

"Kalk yatağımdan!"

"Neden?"

"Kalk dedim sana," deyip kolundan tuttum ve kaldırmaya çalıştım.

"Eğer beni rahatsız etmeye devam edersen amcanı falan dinlemem, şimdi giderim," dedi, öfkeyle gözlerine baktım ve el mecbur kolunu bıraktım. Ardından da gidip çalışma masamın önündeki sandalyeye oturdum.

"Benim yatağımda yattığın günlere sayarsın," dedi, sessiz kalmaya devam ettim. O ise yatağa biraz daha yerleşti.

"Yatağın rahatmış bu arada."

"Geri zekalı," dedim, gözlerini açtı ve hafifçe başını kaldırdı.

"Bir şey mi dedin?"

"Yok bir şey." deyince tekrar başını yastığa koydu, gözlerini kapattı. Ben de başımı masaya koyarak biraz zaman geçmesini bekledim.

Uzun bir süre bekledim, emin olmak için bir saat falan bekledim hatta ve en sonunda artık uyumuştur amcam diye düşünüp Cihangir'e baktım. Fazlasıyla rahattı ve bu rahatlık tamamen sinirlerimi bozuyordu. Yine de elimden geldiği kadar sakin kalmaya çalışıp yanına gittim.

"Kalk hadi," dedim, gözlerini açtı hemen.

"Ne oldu?"

"Kalk git hadi," dedim, uzatmadan ayağa kalktı ve biraz önce çıkardığı ceketi tekrar giydi. Bunu yaparken bir yandan da konuştu.

"Yarın bu iş bitsin artık," diyerek kapıya doğru yürüyünce hemen önüne geçerek kapıyı ben açtım ve salona doğru baktım. Kimsenin olmadığını görünce kapıyı tamamen açtım.

"Çık hadi," dedim, hiçbir şey demeden çıktı odadan. Hemen ben de peşinden çıkarak onu kolundan çekiştirdim ve hızlıca kapıya doğru götürdüm. Daha sonra ise hızlı bir şekilde kapıyı açtım ve onu dışarı ittim.

"Bir daha sakın gelme!"

"Düşünürüm," dedi, göz devirdim ve hiçbir şey söylemeden kapıyı yüzüne kapattım. Yine sinirlendi muhtemelen ama umurumda değildi.

Tekrar hızlı bir şekilde odaya döndüm ve içeriye girdim. Kapıyı kapatınca ise yatağa doğru yürüdüm ama vazgeçerek tekrar kapının yanına gittim. Ne olur ne olmaz diye kapıyı kilitledim. Bu gece 1 dakikada daha Cihangir'le uğraşmak istemiyordum çünkü.

"Kendisine çok meraklıymışım gibi burnumun dibinde bitiyor," diye söylenerek yatağa girdim ve gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım.

*****

Yataktan hızlı bir şekilde kalktım ve telefonu alarak saatte baktım. Saat daha sabahın 6'sıydı. Telefonu bırakmayarak pencerenin kenarına gittim ve dışarıya baktım. Dün indiğim araba hâlâ kapının önüne duruyordu. Tam geri çekilecekken elimdeki telefon çalmıştı. Ekrana baktığımda yine Cihangir'in aradığını gördüm. Oyalanmadan hemen açtım ve ilk onun konuşmasını bekledim.

"Uyanmışsın, uyanır uyanmaz da aklına ilk ben geldim galiba," dedi, beni pencerede gördüğünü anladım.

"Ya, ne demezsin hiç aklımdan çıkmıyorsun! Hatta rüyalarıma bile giriyorsun," dedim alay ederek.

"İnsanlar üzerinde öyle bir etki bıraktığım söylenir."

"İnsanların kabusu olmak hobim diyorsun yani?"

"Süren doluyor ama daha hiçbir şey yapmadın diyorum."

"Biraz daha bekle en kısa zamanda haber vereceğim," dedim.

"Biliyor musun? Nedense sana hiç güvenmiyorum."

"Ben de sana güvenmiyorum ama seninle iş birliği yaptım!" dedim, bana güvenmesine hiç gerek yoktu. Biraz daha zaman tanıması yeterli olacaktı.

"Mecbur olduğun için yaptın. Ayrıca hem gerçekten benimle iş birliği yaptın mı yoksa bana oyun mu oynuyorsun daha doğrusu oynamaya çalışıyorsun bilmiyorum," dedi.

"Oyun oynadığım yok! Sen istedin ben de yapıyorum. Sadece her şey senin beklediğin gibi hızlı olmuyor hepsi bu," dedim biraz daha zaman kazanmak için.

"Hızlandırsan iyi olur o zaman!" dedi ve telefonu kapattı. Umursamayıp telefonu masanın üzerine bıraktım ve hızlıca üzerimi değiştirdim. Hemen gidip Damla'yı uyandırmam gerekiyor diye içimden geçirdim ama buna geren kalmadı, çünkü Damla kendisi girdi odaya.

"Uyanmışın," dedi.

"Hiç uyuyamadım ki," deyip sıkıntıyla ofladım.

"Ben de," diyerek yanıma geldi. "Eee ne yapıyoruz şimdi?"

"Amcamlar uyandı mı?"

"Evet, annem kışın ortasında ne tatili diye söylene söylene valiz hazırlıyor. Haksız da değil." Ona cevap veremedim. Sanki her şey kendisinin yüzünden bu hâle gelmemiş gibi konuşuyordu.

"Bekle beni burada," diyerek odadan çıktım ve amcamla yengemin yatak odasının önüne gittim. Odanın önüne gelince kapıyı çaldım ve gel sesini duyunca içeriye girdim.

"Cemre siz Damla'yla kahvaltıyı hazırlayın kızım. Bir şeyler yiyip öyle çıkalım." diyen yengeme cevap vermeden amcamın yanına gittim.

"Amca sana bir şey söylemem gerekiyor."

"Dinliyorum," derken bana bakmak yerine önündeki valizi kapatmaya çalışıyordu.

"Ben gelemiyorum," dedim, işte o an gözleri beni buldu.

"Ne demek gelemiyorum?"

"Şey beni bu sabah babam aradı da annem de buraya gelmiş, beraber olalım istiyor. Ben de hayır diyemedim. " Yengem de elindeki işi bırakmış ve beni dinliyordu.

"O zaman bizbde gitmeyelim, sonra yine beraber gideriz," dedi amcam.

"Hayır!" dedim telaşla."Yani şey Damla çok heveslendi, dün geceden beri hazırlık yapıyor. Hem bir de o kadar bilet falan da aldık, yanmasın şimdi. Ayrıca duyduğuma göre bir hafta kalacakmışsınız, siz gidin ben de birkaç gün sonra gelirim, Damla üzülmesin," dedim, amcam yengeme baktıktan sonra gözleri yeniden beni buldu.

"Emin misin? Senin de arkadaşların orada olacak," dedi.

"Eminim, siz gidin lütfen. Ben sonra geleceğim," dedim.

"Dur, ben yine de bir babanı arayayım," diyerek telefonu aldı, telaşlandım.

"Olmaz!" diye bağırdım, şaşkınca kaldılar karşımda. Hemen durumu toparlamaya çalıştım.

"Yani şey babam bana çok önemli bir toplantıya gireceğim dedi, şimdi arayıp rahatsız etmeyelim boşuna," dedim.

"Peki, ben sonra ararım onu," deyip telefonu bıraktı, rahat bir nefes dim.

"Anlaştığımıza göre ben gidip Damla'ya yardım edeyim." diyerek daha fazla soru sormalarına müsaade etmeden odadan çıktım ve hemen kendi odama gittim. Damla hâlâ beni bekliyordu.

"Ne oldu?"

"Hallettim, siz gidiyorsunuz ben kalıyorum," dedim.

"Nasıl ikna ettin babamı?"

"Sen boş ver o kadarını, sadece amcamın babamı aramasına birkaç gün engel ol yeter," dedim, başını salladı.

"Tamam, sen merak etme. O iş bende her şey halloldu yani öyle mi?"

"Hayır, bir sorunumuz daha var," dedim, ofladı.

"Neymiş o?" diye sordu sıkıntıyla.

"Valizler."

"Valizler mi?"

"Evet, valizler," dedim. "Eğer siz evden elinizde o valizlerle çıkarsanız daha siz kapının önündeyken hepimiz yakalanırız."

"Cemre o valizler olmadan biz nasıl gideceğiz peki? Tamam yani şu an ki durum valizlerden önemli ama bu durumu annemlere nasıl anlatacağız?"

"Benim bir planım var," dedim yine.

"Senin zaten hep bir planın var! Anlat hadi, yapalım da bir an önce bitsin," derken bu işten sıkılmış gibiydi.

"Bak şimdi ben onları kısa bir süreliğine oyalayacağım, sen de o arada kimse görmeden valizleri arabaya yerleştireceksin," dedim.

"Nasıl oyalayacaksın?"

"Ben yaparım bir şeyler, hadi başlayalım," dedim, odadan çıkacakken kolumdan tutarak beni durdurdu.

"Cemre sana bir şey soracağım," dedi Damla.

"Sor."

"Bu adam, yani Cihangir bu kadar salak mı?" Böyle bir soru beklemediğimden afalladım.

"Anlamadım.?"

"Yani diyorum biz bu kadar şey yaparken o hiçbir şey yapmadan sadece izleyecek mi? Bu adam bizi fark etmeyecek mi?"

"Salak değil, sadece kendine çok güveniyor," dedim, oysa ben de kendime çok güveniyordum.

"Anlamadım?"

"Yani beni korkuttuğunu ve istediği her şeyi yaptığımı zannediyor. Ben de onun yanında beni nasıl görmek istiyorsa öyle davranıyorum. Hem yaptığımız şeyi fark etmemesi için uğraşıyoruz ya işte! Başka şansımız mı var?"

"Yok değil mi?" diye sorunca başımı olumsuz anlamda salladım.

"Yok."

"Gerçekten korkmuyor musun ondan?" diye sordu.

"Çok korkuyorum," deyip itiraf ettim, yalan söylemeye gerek yoktu. Korkuyordum, hem de hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmadığım kadar çok korkuyorum.

Damla çaresizce "Gidelim," dedi, odadan çıktık. Çıkar çıkmaz da amcamın valizleri çıkarmaya çalıştığını gördüm.

"Amca dur!" Bir anda bana döndü, bağırdığım için şoke olmuş gibiydi.

"Cemre kızım sen iyi misin? Ne bağırıp duruyorsun sabahtan beri?" Hemen yanına gittim.

"Valizleri kaldırıyorsun çünkü," dedim. "Belin ağrıyacak şimdi. Sen bırak, biz yaparız. Değil mi Damla?" diye sordum, Damla'ya baktım. Hemen yanımıza geldi ve amcamın elindeki valizi aldı.

"Aynen, biz yaparız. Sonra tüm tatil boyunca belim ağrıyor deyip duracaksın baba."

"Siz nasıl kaldıracaksınız bunları? Çok ağırlar," dedi amcam.

"Ya amca sen onu bize bırak gel sen." diyerek kolundan tuttum ve salona götürdüm. Hemen koltuğa oturtarak eline kumandayı verdim.

"Sen biz valizleri çıkarıp, kahvaltıyı hazırlayana kadar televizyon izle." deyince güldü.

"İyi tamam ama siz de acele edin. Yoksa biz uçağı kaçıracağız sen de babanın yanına gitmek için geç kalacaksın." Onu başımla onayladım ve tekrar Damla'nın yanına gittim.

"Ben arabaya bindiğimde sen amcamı ya da yengemi bir bahaneyle dışarıya çıkar, gerisini ben halledeceğim."

"Tamam, merak etme sen," dedi, tam ayakkabımı giyecekken aklıma gelen şeyle mutfağa gittim.

"Cemre nereye?" diye sordu arkamdan Damla.

"Bekle bir dakika," deyip mutfağa girdim ve hemen bir kap bularak yengemin yaptığı böreklerden içine bolca koydum ve tekrar Damla'nın yanına gittim.

"Bu ne kızım?" diyerek elimdekileri gösterince konuştum.

"Yanlarına gitmek için bir sebep lazımdı." deyince güldü.

"Hadi ben gidiyorum." deyip ayakkabımı giydim ve evden çıktım. Hızlı adımlarla Cihangir'in içinde olduğu arabaya giderek hemen bindim. Şaşkınca bana bakıyordu.

"Hayırdır?" Elimdekileri uzattım.

"Size getirdim." Önce elimdekilere sonra da bana şaşkınca baktı.

"Anlamadım?"

"Yiyin diye size getirdim, acıkmışsınızdır."

"Ne zamandan beri bizi düşünür oldun?"

"Ben sizin gibi kötü değilim, bana ya da aileme her ne yapmış ya da yapacak olursanız olun ben yine de size iyilik yaparım." Dünden beri kendimi yalanda iyi geliştirmiştim. Aslında bu işten bir çıkarım olmasa değil Cihangir'e börek getirmek o böreklerle bunu boğardım ama şimdi işler farklıydı işte.

"İçine zehir falan mı koydun yoksa?" diye sordu alayla, sinirlenmiş gibi yaptım ve elinden tekrar aldım.

"Yemezsen yeme, iyilik de yaramıyor," diyerek inecekken kolumdan tuttu ve kabı tekrar aldı.

"Tamam tamam bir şey demedim," dedi, tekrar oturdum yerime. Zaten ineceğim derken blöf yapmıştım. Cihangir'e bakarken bir gözümde evin kapısındaydı. Bir süre sonra Damla yengem ile dışarıya çıkınca rol yapmaya başladım. Hemen başımı eğdim.

"Ne yapıyorsun sen?" diye sordu Cihangir anlamsızca.

"Çabuk arabayı çalıştırın," diyerek öndeki şoföre vurdum ve Cihangir'e baktım.

"Yengem çıktı, görürse yakalanırız." Gözlerini benden çekti ve dışarıya baktı, dışarıya çıkan yengemi o da gördü ve gözlerini yeniden bana çevirdi.

"Arabanın içi görünmez, rahat ol," deyince ne diyeceğimi bilemedim. Bu durumu hesaba katmadığım için aklıma gelen ilk yalanı söyledim.

"Haber vermeden çıktım evden, beni bulmadan girmezler içeriye. Onlar kapının önündeyken arabadan inemem."

"Uzaklaşırlar şimdi ya da girerler içeriye." Başımı kaldırdım ve Cihangir'e baktım.

"Dün Damla'nın telefonuyla babamla konuştum. Bugün beni arayıp bana yerini söyleyecekti. Telefonu içeride unuttum, eğer ararsa ve açmazsam kim bilir bir daha ne zaman ulaşırım ona. Benim için bir sıkıntı yok ama senin acelen var. Hem ben senden bir an önce kurtulmak istiyorum," dedim, bakışları sertleşti.

"Bu kadar şey oldu ve sen bana haber vermedin öyle mi?"

"Yerini öğrenince bir kere de söylerim dedim."

"Sen bir işler çeviriyorsun Cemre," dedi öfkeyle, yine ne diyeceğimi bilemeyip sustum.

"Emin ol arkamdan çevireceğin en ufak oyunu ben izin verdiğim için, ne yapacağını merak ettiğim için çevirebiliyorsun ve dikkatli ol o oyun ayağına dolanmasın. Çünkü eğer dolanırsa seni düşüren ben olacağım." Söylediği şeyler korkmama neden olurken bunu asla belli etmedim.

"Oyun falan çevirdiğim yok, hem çevirsem bile sen bana hiçbir şey yapamazsın."

"Yaparım Cemre, seni öyle bir düşürürüm ki ne kendi başına yerden kalkabilirsin ne de sana yardım edebilecek tek bir kişi bulabilirsin." Boğazım düğüm düğüm oldu, korku içimi sardı. Yine de geri adım atmaya niyetim yokken korktuğumu düşünsün istemedim.

"Birincisi; senden hiç korkmuyorum. İkincisi; inanmak istemiyorsan inanma! Ben sadece bu iş bir an önce bitsin ve senden kurtulayım istiyorum."

"Bu işin sonunda babası ölecek bir kız için sence de çok rahat değil misin?"

"Babam beni bıraktı. Kendi canı için benden vazgeçti, bunu sen de çok iyi biliyorsun. Şimdi ben de kendi canım daha doğrusu hem kendi hem de ailemin canı için ondan vazgeçiyorum."

"Umarım öyledir, çünkü eğer öyle değilse bu işin sonu ne senin ne de ailen için hiç iyi bitmeyecek," dedi, sessiz kalmaya devam ettim.

"Yine de sana inanmayı tercih ediyorum ve ne yapacağını sabırla bekliyorum."

"Beklemeye devam et o zaman," dedim bir şey çevirdiğimi belli etmemeye çalışarak, Cihangir şoföre baktı.

"Sür," dedi, içten içe bundan memnun olurken hiç sesimi çıkarmadım.

Birkaç dakika içinde arka sokağa geçtik, araba durdu. Şu an inmem gerekiyordu ama Damla'ya biraz daha zaman kazandırmam lazımdı. Çünkü hemen peşimden eski yerlerine geleceklerini biliyordum.

"İn hadi," diyen Cihangir'e baktım.

"Ben de sana güvenmiyorum," dedim vakit kazanmak için.

"Yani, ne yapabilirim?" diye sordu.

"Sadece beni kullanmadığından emin olmak istiyorum. Nereden bileceğim babamı sana verdikten sonra beni bırakmaktan vazgeçeceğini?" diye sordum.

"Bırakmayıp da ne yapacağım seni, nikahıma mı alacağım?" diye alay edince sinirlendim.

"Senin gibi birinden her şey beklenir, belki de kandırıyorsun beni belki de her şey bittikten sonra beni de korumaya çalıştığım ailemi de öldüreceksin," dedim, bence yeterince vakit kazanıyordum şu an.

"Öldürmeyeceğim dedimse öldürmeyeceğim Cemre. Bana inanman için söylemem yeterli, inanmazsan da benim sorunum değil. Zaten umurumda da değil," dedi, yine sessiz kaldım. Sanırım Damla'ya yeteri kadar vakit kazandırmıştım, daha fazla kalmaya hiç gerek yoktu. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden arabadan indim, tam kapıyı kapatacakken Cihangir'in sesiyle durdum.

"Bu arada börek için teşekkürler." Bunu bile alaylı bir ifadeyle söylemişti.

"Afiyet olsun." deyip kapıyı sertçe kapattım.

"İnşallah boğazında kalır." diye mırıldandım kendi kendime ve eve doğru yürüdüm. Hızlıca evin önüne ulaştım, Damla kapıda beni bekliyordu.

"Hallettin mi?" diye sordum hemen.

"Evet yerleştirdim valizleri, onlar neredeler?"

"Gelirler şimdi," dedim, tam o sıradan yanımızdan arabayla geçmiş ve yine aynı yerde durmuşlardı.

"Bak geldiler bile."

"Cemre bak hâlâ geç değil, polise haber verebiliriz," dedi Damla, sıkıntıyla ofladım.

Dayanamadım ve öfkeyle "Damla ne diyeceğiz polise?" diye sordum.

"Ne demek ne diyeceğiz? Olanları anlatacağız."

"Sonra ne olacak peki?"

"İşte yakalayacaklar bunları," dedi gerçekten buna inanarak.

"O kadar basit mi sence bu? Ben sana ne olacağını söyleyeyim mi? Biz polise gidip şikayet edeceğiz, onlar da tutuklayacaklar bunları. Sonra bu adamın avukatları o karakolu dolduracak ve bir yolunu bulup Cihangir'i çıkaracaklar," dedim, Damla hiçbir şey söyleyemedi.

"Daha sonra bu buraya gelip bizi bulup sence bize ne yapar hiç düşündün mü?" diye sordum, gözlerini korku esir alırken soruma cevap verdi.

"Öldürür."

"Evet öldürür! İşte bu yüzden şimdilik polis falan yok. Ben gerektiği zaman polise haber vereceğim. Simdi siz sadece buradan gideceksiniz ben de Cihangir'den kurtulacağım."

"Peki öyle olsun, sen bilirsin," diyerek eve girdi. Ben de hemen peşinden girdim ve kapıyı kapattım. Damla hemen mutfağa gitmiş ve bir şeyler hazırlamaya başlamıştı. Ben de amcamın yanına gidip, yanına oturdum.

"Amca?" Gözlerini televizyondan çekti ve bana baktı.

"Efendim kızım."

"Bugünlerde hiç babamla konuştun mu?"

"Neden?"

"Hiç öylesine sordum," dedim, biraz düşündükten sonra cevap verdi.

"En son senin kendisinin yanına olduğunu söylemek için aramıştı, bir daha da konuşmadık," dedi, merakla sormaya devam ettim.

"Bir şey söyledi mi peki sana?"

"Ne gibi bir şey?"

"Bilmem, bugünlerde biraz tuhaf davranıyor da bir derdi mi var merak ettim. Belki sana söylemiştir," deyip yeni bir yalan daha söylemiş oldum ama mecburdum, bir şeyler öğrenmem gerekiyordu. Belki de babam amcama bir şeyler anlatmıştır.

"Yok, bana hiçbir şey söylemedi ama merak etme işle ilgili bir sıkıntısı vardır. Elbet düzelir yakında," dedi.

"Peki tamam." dedim ve hemen ayağa kalkarak Damla'nın yanına mutfağa gittim.

"Sen her şeyi ayarladın değil mi?" Elindeki işi bırakıp bana çevirdi bakışlarını.

"Merak etme, ayrı ayrı bir çok otelden yer ayırttım. Sen de biliyorsun babam otelde kalmaz. Mutlaka günlük evlerden kiralayacaktır. Yani anlayacağın eğer bizi ararlarsa kayıt yaptırdığım otellere bakacaklardır ama biz orada olmayacağız, bulamazlar yani."

"Peki ya uçak, onu hallettin mi?" diye sordum.

"Ben biletleri aldıktan sonra uçakta dört kişilik boş yer kaldı, onları da aldım. Yani bizi havaalanına kadar takip etseler bile uçağa binemezler."

"Umarım öyle olur." deyip ona yardım ettim ve hızlı bir şekilde kahvaltıyı hazırladık. Daha sonra ise amcam ve yengemi çağırarak masaya oturduk.

"Sabah yaptığım böreğin yarısı nerede?" diyen yengeme baktım. Daha sonra da Damlaya baktım. Aniden gelen bu soruya ne cevap vereceğimi bilememiştim.

"Ben şey yaptım onu," diyerek atıldı Damla, hepimiz ona baktık.

"Ne yaptın?" diye sordu yengem.

"Dışarıdaki çocuklara verdim," dedi, yengemin kaşları çatıldı.

"Neden?"

"Biz şimdi hepsini yiyemeyiz, bir hafta da evde olmayacağız ya hani? Ben de dağıttım," dedi, güzel uydurmuştu.

"İyi yapmışsın," dedi yengem, konunun uzamamış olmasından dolayı rahat bir nefes aldım. Bunu da atlatmıştık.

Kahvaltının ardından masayı hızlıca topladık, geri kalan her şeyi toparladık. Yapılacak hiçbir şey kalmadı, amcamların da daha fazla oyalanmasına izin vermedik, ayaklanmalarını sağladık. Şimdi de onlar gidiyor, ben de yolcu ediyordum.

"Cemre seni de babanın yanına bırakalım mı?" diye soran amcama baktım.

"Gerek yok amca, babam işi bitince beni buradan almaya gelecek."

"Tamam kızım," dedi ve ayakkabısını giyip doğruldu.

"Sen de geleceksin değil mi peşimizden?" diye sordu.

"Evet, birkaç gün sonra geleceğim inşallah," dedim, o sırada Damla yanıma geldi ve bana sarıldı. Sonra ise amcamların duymayacağı bir şekilde konuştu.

"Çok dikkatli ol Cemre."

"Sen beni merak etme, asıl siz dikkatli olun. O uçağa bu adamlara yakalanmadan mutlaka binin ve uzaklaşın buradan. Sonra da benden mesaj bekle ve söylediğim şeyi yap tamam mı?"

"Halledeceğim," dedi ve geri çekilerek tekrar konuştu.

"Hadi görüşürüz o zaman," deyip o da ayakkabısını giydi.

"Bakıyorum da aranızdan hiç su sızmıyor," diyen yengeme gülümsedim.

Ayakkabılarını giydikten sonra evden çıktılar. Hemen odama gittim ve pencereden baktım. Amcamlar arabaya binip uzaklaşınca arkalarından bir araba da gitmişti. Umarım yakalanmadan o uçağa binerlerdi. Amcamlar uzaklaşınca hemen ev telefonun yanına giderek babamın numarasını yazdım. Artık bitiyordu. Bugün son gündü ve ben sonunda Cihangir'den tamamen kurtulacaktım.

Bölüm Sonu!

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Oy verip yorum yaparak bana destek olabilirsiniz.♡

Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın.

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%