@gizzemasllan
|
Selam :) Yeniden bir aradayız, bölüme başlamadan önce yıldıza dokunarak bana destek olabilirsiniz. Buraya ben de sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar.♡ Instagram: gizzemasllan . . . 28. BÖLÜM "YÜZLEŞMEK" Dakikalardır yaptığım tek şey elimdeki kağıda uzun uzun bakmak ve gözyaşlarımı sessizce akıtmaktı. Gerçek apaçık ortada olsa da buna inanmak istemiyor, inanmamak için büyük bir çaba sarf ediyordum. Gözyaşlarım hızlanırken başımı önüme eğdim, başımın döndüğünü hissettiğimde gözlerimi kapatıp biraz olsun iyi hissetmeye çalıştım ama olmuyordu, yapamıyordum. Öylece oturmaya, ağlamaya devam ederken bahçeye duran arabanın sesini duydum, birinin geldiğini anladım. O an ne yapacağımı bilemedim, neyin doğru olduğuna karar veremedim. Hemen karşılarına çıkıp elimdeki bu kağıdın hesabını sormalı mıydım? Yoksa bir şeyler düşünmeli miydim? Aklım giderek karışırken sakin ve mantıklı olmaya karar verdim. Bu zamana kadar hep hata yapmıştım ama artık hata yapamazdım, artık böyle bir şansım yoktu. Bu yüzden biraz güçlü olmalıydım, hiç değilse bu konuda en doğru olanı yapmam gerekiyordu. Aldığım bu kararla gözyaşlarımı sildim, kağıdı katlayıp cebime koydum ve kendime çeki düzen verdim. Kendimi harap edene kadar ağlamaya devam etmek isteyecek kadar canım çok yansa da elimden geldiği kadar iyi göründüm çünkü artık ağlamaya değil, bir şeyler yapmaya ihtiyacım vardı. Bu olanlara bir dur demenin vakti gelmiş, geçiyordu. Kapı açıldığında düşüncelerimden sıyrılıp ayağa kalktım ve kapıya gittim. Eve giren babamı gördüm, kapıyı kapatırken babamla göz göze geldim. Onu gördüğüm an canım biraz daha yandı, göğsüme acı çöktü. Bu acıyla baş edemezken ağlama isteğim körüklendi, boğazım düğümlendi ama ağlamadım, kendime engel olmayı başardım. "İyi misin kızım?" diye sordu babam şüpheyle, elimden geldiği kadar her şey yolundaymış gibi davranıp tebessüm ettim. "İyiyim," dedim, sesimin düzgün çıkması işime geldi ama konuşmak daha da çok ağlamak istememe neden olmuştu fakat bu kez duygularıma hâkim olmayı başardım. "Emin misin?" diye sordu ve yaklaştı bana. "Yüzün bembeyaz olmuş," derken büyük bir endişeyle bakıyordu bana. "Hava soğuk ya, ondan," dedim ve devam ettim. "Bahçedeydim, üşüdüm herhalde." Başını salladı ama hala yüzünde şüpheli bir ifade vardı. O an istemsizce gözlerim doldu, bunu fark etsin istemedim ve aklıma gelen tek şeyi yapıp sımsıkı sarıldım ona. "Baba," dedim sarılırken de. "Ayliz," dedi o da, sesi çok şaşkın çıkarken biraz daha sıkı sarıldım ona. Ya gerçekten babam değilse? Ya onu kaybedersem? Böyle düşünmekten kendimi alamazken canım hiç olmadığı kadar çok yakıyor, onu kaybetmekten delicesine korkuyordum ve gördüğüm şeye rağmen bu gerçeği hâlâ kabul edemiyordum. "Seni çok seviyorum," dedim, yeterince sıkı sarılmıyormuş gibi biraz daha sıkı sarıldım ona. "Ben de seni çok seviyorum kızım," dedi, saçlarımı okşadı. "Ama biraz daha sıkarsan kemiklerimi kıracaksın," deyip güldü, benim de dudaklarımda buruk bir tebessüm oluştu. "Olsun," dedim ve yanağından öptüm. "Sen bir şey olmadığından emin misin?" Şüpheyle sordu, hâlâ ona sarılmaya devam ediyordum. "Seni özledim sadece," dedim, aklıma bir bu gelmişti. "Bir günde mi?" Hâliyle sordu, giderek şüphe çektiğimi fark edince ve ağlamayacağımdan emin olunca geri çekildim, gözlerine baktım. "Bir günde özleyemez miyim?" diye sordum ve tek kaşımı kaldırdım. "Sen özlemedin mi yoksa?" Bu sorum onu güldürdü. "Özledim özledim," dedi, gözlerimi kıstım. "Yalancı," dedim, bir kez daha güldürdüm onu ve o gülerken benim içimdeki korku biraz daha arttı, bir kez daha kendime ya onu kaybedersem diye sordum. Bu soru, kalbimdeki hüznü günyüzüne çıkartırken bir an için şu ana kadar aklıma gelmeyen bir ihtimal zihnimde yer edindi. Ya onun da şu an bir şeyden haberi yoksa ve o da o kadının yaptığı DNA testiyle her şeyi öğrenecekse? Fakat bu çok saçma olmaz mıydı? Evlatlık almış olsa bilmez miydi? Fakat biliyorsa neden bir test yaptırma ihtiyacı duysun ki? Aklım daha da karışırken olanlar giderek bana çok saçma gelmeye başlamıştı. Bu olayda eksik bir şeyler vardı ve o eksik bir şeyler ortaya çıkmadan benim zihnimdeki sorular cevaplanmayacak gibiydi. "Ayliz?" Babamın sesiyle kendime geldim, gözlerimi ona çevirdim. "Ne düşünüyorsun öyle kara kara?" Omuz silktim. "Hiç," deyip uzunca bir nefes aldım. "Aklıma küçük bir şey takıldı sadece." Babam, bir kez daha şüpheyle bakarken devam ettim. "Bir elbisem vardı benim, ne zamandır görmüyorum. Bayağı da pahalı bir şeydi," dedim, sanki bunu düşünüyormuş gibi davrandım. Babam karşımda şaşkınca kalırken de "Ben bir dolabıma bakayım, aklıma takıldı," diye ekledim. "Bunu mu düşünüyorsun gerçekten?" diye sordu gülerek, ben de içimden gelmediği hâlde güldüm. "Tabii bunu düşünüyorum, benim başka ne derdim olsun?" diye sordum ve sanki acelem varmış gibi yanından ayrıldım. Odama çıkıp da içeriye girdiğimde volta atıp düşünmeye başladım. Bu işin içinde bir şey olduğundan artık emindim ve bunu bir an önce çözmem gerekiyordu. Evlatlık olmam söz konusu değildi, eğer öyle olsaydım DNA testi yaptırmaya gerek duymazlardı. Hem ayrıca hadi diyelim ki babam böyle bir şeye gerek duydu, bunu neden birkaç gündür tanıdığı bir kadına yaptırsın ki? Dönüp durmaktan sıkılıp yatağın kenarına oturdum. Ne yapacağımı bilmezken derin derin nefes aldım, sakin kalmaya çalıştım. Düşündükçe aklımın daha da karışması sinirimi bozarken cesur olmaya karar verdim. Aptal gibi burada oturup düşünmenin, kendi kendimi yemenin bir anlamı yoktu. Aldığım kararla ayağa kalktım. Bir şey yapacak değildim, zaten şimdilik bir şey yapmak da doğru değildi. Çünkü çok belliydi bir şeyler döndüğü ve Ayşin'in de bunun içinde olduğu. Hatta belki tüm bu olanlar onun başının altından da çıkıyor olabilirdi ve bu işi çözmenin tek bir yolu vardı. "Hadi bakalım, madem herkes oyun oynuyor, şimdi sıra bende," dedim ve telefonumu buldum, yaptığım şeyi bir an bile olsun sorgulamadan Pars'ı aradım. Sabırla açmasını beklerken birkaç çalıştan sonra yanıt verdi telefona. "Ayliz?" dedi açar açmaz. "Neredesin?" diye sordum ben de hemen. "İşim var, ne oldu, bir sorun mu var?" Sesi endişeli çıktı, ona cevap verecekken bir anda Ayşin'in sesini duydum, o da yanındaydı. Bu sinirlerimi bozsa da devam ettim. "Bir şey söyleyecektim de müsait misin?" "Söyle, dinliyorum," dedi. Yatağın kenarına oturdum. "Akşam bize gelir misin?" "Neden?" "Nedenini geldiğinde öğrenirsin," dedim, eğer merak uyandırırsam dayanamayıp mutlaka gelirdi. "Ayliz söylesene." Ve bu tepkisiyle başarılı olduğumu anladım, meraklanmıştı. "Olmaz, akşam gelmelisin," dedim ve konuşmasına fırsat vermeden devam ettim. "Ayşin'in de sesi geliyor, birliktesiniz sanırım. O da gelsin mutlaka." "İşimiz vardı birlikte, onun için uğraşıyoruz." Dudaklarım istemsizce yana kıvrıldı, açıklama yapma ihtiyacı hissetmesi hoşuma gitti. "Hem senin onunla ne işin var? Onu niye çağırıyorsun?" diye merakla sormaya devam etti. "Bir işim yok, getir ama yine de sen, hatta mutlaka gelsin," dedim ve daha da merak uyandırmak için "Emin olun çok önemli bir şey," diye ekledim. "Tamam, madem öyle akşam görüşürüz. Şu çok önemli şey neymiş öğreniriz." İçten içe rahat bir nefes aldım, ikna etmek kolay olmuştu. "Tamam bekliyorum, görüşürüz," dedim ve sinsice gülümsedim. Pars, o kadını da alıp buraya geldiğinde o pisliğin gerçek yüzünü ortaya çıkaracak ve köşeme geçip keyifle olanları seyredecektim. Bu düşünceler arasındayken telefonu kulağımdan indirdim, tam kapatacakken Pars bir anda "Ayliz," dedi, duraksadım ve telefonu yeniden kulağıma götürdüm. "Efendim?" "Savcım geldi mi?" diye sordu. "Evet, az önce geldi." "İyi," dedi ve sustu, başka bir şey demedi. Benim de diyecek bir şeyim olmadığından ben de sustum, onun konuşmasını bekledim ama konuşmadı. Bu garip gelince dayanamayıp sessizliği bozdum. "Başka bir şey yoksa kapatıyorum," dedim. "Sen iyi misin?" diye sordu bu kez de anında, istemsizce tebessüm ettim. Onun benimle ilgilenmesi hoşuma giderken aklıma gelen o test yüzünden bunun mutluluğunu yaşayamadım bile ve canım sıkıldı, keyfim kaçtı. "İyiyim," dedim yine de, sesimin hüzünlü çıkmasına engel olamadım. "Senin niye kötü geliyor o zaman?" diye sordu anında, yutkunup kendimi biraz iyi hissettikten sonra cevap verdim ona. "Sana öyle gelmiş," dedim, maalesef kendimi toparladığım hâlde sesim kötü çıktı. "Emin misin?" diye sordu ve cevap vermemi beklemeden devam etti. "Eğer istersen şimdi de gelebilirim yanına," dediğinde buruk da olsa tebessüm ettim. "İşim var demiştin," dedim. "Hiçbir iş senin 'Gel,' diyecek olmandan önemli değil," dediğinde yüzümdeki tebessüm büyüdü. Aslında hemen gelmesi işime gelirdi ama eğer hemen gelirse her ne işleri varsa Ayşin'i onunla ilgilenmesi için getirmezdi fakat Ayşin'in de burada olması gerekiyordu. Bu yüzden "Ben iyiyim gerçekten," dedim ve devam ettin. "Sen işine bak lütfen, akşam geldiğinde konuşuruz." "Peki, sen nasıl istersen," dediğinde rahat bir nefes aldım. "Akşam görüşürüz o zaman," dedim bir kez daha. "Görüşürüz," dediğinde de bu kez telefonu kapattım ve bir kez daha derin bir nefes aldım. Akşam için kendimi hazırlamalıydım, kolay bir akşam olmayacaktı çünkü. Gözlerimi saate çevirdim ve öğlenin 3'ü olduğunu gördüm. Bir duş alıp rahatlamak isteyip cebimden DNA testini çıkardım ve çekmeceme koyup banyoya girdim. Duştan sonra saçlarımı kuruladım, sıradan bir pantolon ve gömlek giydim. Kuruduğu için kabaran saçlarımı yaptım, diğer bütün işlerimi de hallettim ve yeniden saate baktım, bu kez de 4 buçuk olduğunu gördüm. Gerginliğim yüzünden yerimde duramazken tekli koltuğa oturdum, biraz olsun zaman geçirmeye çalıştım fakat en fazla yarım saat dayanabildim, saat 5 gibi koltuktan kalktım ve gidip çekmecemden DNA testini aldım. Sonra da sanki gördüğüm şey değişecekmiş gibi açıp bir daha okudum. Bu testin doğru olmasından delicesine korkarken kağıdı katlayıp yeniden cebime koydum ve daha fazla dayanamayıp odadan çıktım, salona indim. Salona indiğimde babamı kitap okurken gördüm, gidip karşısına oturdum. Beni fark edince başını kitaptan kaldırdı, bana odaklandı. Bir şey mi söyleyecek diye düşünürken tek kaşını kaldırdı. "Ne yapıyorsun odada saatlerdir?" diye sordu, omuz silktim. "Duş falan aldım," deyip geçiştirici bir cevap verdim ve arkama yaslandım. Aslında şu an onun bana sorması gereken çok başka bir şey vardı, örneğin annemle neler olduğunu sorması ve anlattırması gerekiyordu ama o bu konuda tek kelime etmiyordu. Hadi bunu geçtim, tüm gece Pars'la neredeydiniz bile diye sormuyordu. Onun bu sessizliğine daha fazla dayanamayıp "Sormayacak mısın?" diye sorup konuyu açan ben oldum. "Neyi?" Bir de bilmemezlikten geliyordu. "Annemle olanları," dedim, arkasına yaslandı ve derin bir nefes aldı. "Sormayacağım," dedi, sessiz kaldım. "Zaten güzel geçmiş olsaydı daha farklı bir durumda olurduk," diye ekledi ve iç geçirdi. "Sanırım güzel bir görüşme değildi." Başımı salladım. "Değildi." Derin bir nefes aldı. "Denedim ama olmuyor baba," dedim çaresizce ve devam ettim. "Kızgınlık ya da nefret değil benimki, hatta kırgınlık bile değil. Hiçbir şey hissetmiyorum ona karşı, annem gibi hissetmiyorum. Onu sevmek, onunla konuşmak, görüşmek içimden gelmiyor. Bunları yapmak için uğraşıyorum ama uğraştıkça kendimi çok kötü hissediyorum." Sözlerim karşısında sessizdi, devam ettim bu yüzden. "O hayatımda yokken daha mutluyum, yokluğuna alıştım çünkü." Derin bir nefes aldı babam ve mahçup bir ifadeyle baktı gözlerime. "Özür dilerim," dedi bir anda, şaşırdım. "Bunları başta anlamalıydım, seni zorlamamalıydım." Sessiz kaldım. "Bundan sonra böyle bir şey olmayacak, söz veriyorum." Tebessüm ettim. "Olur da bir gün gelip baba onu görmek istiyorum diyene kadar bir daha bu konuyu açmayacağım." Tebessümüm büyüdü, ayağa kalktım ve yanına gidip sımsıkı sarıldım ona. Ona sarılmak, bir anlığına da unuttuğum o testi yeniden aklıma getirdi ve yine gözlerim doldu. O kağıdın gerçek olmasından ölesiye korkuyordum fakat bu akşamı bozmak istemediğimden tüm o duygularımı bastırdım, kirpiklerimi kırpıştırıp akmak isteyen gözyaşlarıma engel oldum ve ondan ayrıldım, gülümseyerek baktım gözlerinin içine. "Bu arada bu akşam misafirimiz var." Kaşlarını çattı. "Kimmiş onlar?" "Yabancı değiller, Pars ve Ayşin," dedim, şaşırdı. "Pars bugünlerde ne çok gelir oldu buraya?" diye sordu imayla, omuz silktim. "Ben çağırdım," dedim ve devam ettim. "Gelmek istemedi ama çok ısrar ettim, hayır diyemedi. Ayşin'i de alıp gelecek akşam." "Neden çağırdın?" "Sizinle konuşmam gereken bir şey var çünkü," dediğimde meraklandı. "Neymiş o?" Merakla sordu, ayağa kalktım. "Akşam öğrenirsin artık," dedim, merakı daha da arttı. "Bak şimdi daha çok merak ettim." Omuz silktim ve inatla "Akşam," dedim, bahçeye doğru yürüdüm. "Bahçedeyim ben, biraz hava alacağım," deyip bir şey sormasına fırsat vermeden bahçeye çıktım ve derin bir nefes alıp iyi hissetmeye çalıştım. Fakat çok da başarılı olamadım, çünkü aklım akşam olacaklardaydı ve olacaklar beni gerçekten çok korkutuyordu. Aslında akşam tam olarak ne yapacağımı ben de bilmiyorum. Her şey nasıl gelişirse öyle ilerleyecekti ve neler olacak, hep beraber görecektik. Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. Ne olacaksa olacaktı, bildiğim tek şey şu an bulunduğumdan daha iyi bir durumda olacağımdı. Hiç değilse elimde bir kağıtla günlerce kendimi yiyip bitirmeyecektim ama tabii o kağıdın doğru çıkma ihtimali ve her şeyin mahvolma ihtimali de vardı. İçim, sıkıntıyla dolarken gözlerimi kapattım. Babamı kaybetmekten, bu işin sonunda benden gitmesinden o kadar çok korkuyorum ki bu düşünce yüzünden bile saatlerce ağlayabilirdim fakat bunu da yapamıyordum. Bu sıkıntıyla epey bir vakit geçirdim. Üşümeye başladığımda ise bahçede daha fazla oyalanmadın, eve girdim. Eve girdiğimde saat çoktan 6 olmuştu. Pars ve Ayşin gelmek üzeredir diye içimden geçirip salondaki koltuğa oturdum, burada beklemeye devam ettim. Çok geçmeden babam da salona geldi. "Hani seninkiler neden hâlâ gelmediler?" diye sordu karşıma otururken. "Gelirler herhalde birazdan," dedim, ben daha bunu derken bir araba sesi duydum. "Sanırım geldiler," dedi babam o da sesi duymuş olacak ki... Korkum, daha da arttı. Sona yaklaştığımı hissediyordum. Heyecanım yüzünden kalbim hızla atarken Pars ve Ayşin salona girdiler, babam onları karşıladı. Aralarında geçen hoş geldin muhabbetinden hemen sonra hepsi yanıma geldi, koltuklara oturdu ve dikkatle bana bakmaya başladılar. Hepsi bir an önce ne için toplandıklarını bilmek istiyor gibiydiler. "Ee söyle hadi," diye konuya giren Pars oldu. "Neden topladın bizi buraya?" Bir an için kendimi çok kötü hissetmeye başladığımı fark ettim ve çok geç olmasına rağmen yaptığım şeyin doğru olup olmadığını sorguladım. Sonra da bir kez daha başka çarem olmadığına karar verdim. Sonuçta hayatımın sonuna kadar bunu düşünüp duracak hâlim yoktu, ortaya çıkacak bir şey varsa çıkmalıydı. Ben bu düşünceler arasındayken hepsi hâlâ dikkatle bana bakıyor, cevap bekliyorlardı. Daha fazla oyalanmadan konuşmaya karar verip Ayşin'in gözlerinin içine baktım. Gözlerinde küçük de olsa endişe ve korku vardı. Sanki başına bir şey geleceğini anlamış gibiydi. Bu beni biraz olsun rahatlatırken "Bugün bir şey oldu," diye konuya girdim, sanki biraz daha meraklanmış gibiydiler. "Ben de işin içinden çıkamayınca sizi bir araya getirip sormak istedim." Hepsi birbirlerine baktılar, yine ilk konuşan Pars oldu. "Ne oldu?" diye sordu, gözümün ucuyla ona baktıktan sonra bakışlarımı yeniden Ayşin'e çevirdim. "Seni buraya bilerek çağırdım," dedim, gözlerindeki o endişe biraz daha artarken kendimden emin bir şekilde devam ettim. "Çünkü en çok açıklama yapması gereken sensin." "Kızım," diye araya girdi babam. "Ne oldu, bir şey söylesene artık," dedi sabırsızlıkla, bir an bile olsun tereddüt etmeden elimi cebime atıp DNA testini çıkardım. O esnada gözlerimi bir an bile olsun Ayşin'den çekmiyordum ve gözlerindeki korkuyu görmemek mümkün değildi. Çıkardığım kağıdı uzanıp orta sehpaya bıraktım, arkama yaslandım. "Bu kağıdı buldum," dedim, gözlerim babam ve Pars arasında gidip gelirken de devam ettim. "Tek sorun bu kağıt, siz de alıp bakarsanız ne olduğunu anlayacaksınız," dediğim an Pars uzanıp kağıdı aldı, açtı ve okudu. Sadece birkaç saniye sonra yüzünde şok olmuş bir ifade oluştu, şaşkınlığını gizlemeye hiç gerek duymadan başını kaldırdı ve bana baktı. Tek kelime etmedim, onun bir yorum yapmasını bekledim ama sustu, hiçbir şey diyemedi. "Ne yazıyormuş kağıtta?" diye sordu babam, Pars kağıdı ona uzattı. Bu kez de kağıt babamın eline geçti ve o da okudu. Tıpkı Pars gibi o da şok olurken telaşla başını kaldırdı ve gözlerime baktı, ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. "Ben bu kağıda bir anlam veremedim," dedim onların konuşmasını beklemek yerine ve devam ettim. "Bir yanım inanmak istemedi orada yazılanlara," deyip sustum ve o an kendimi hiç olmadığım kadar güçlü hissettim. Sanki şu an dünyanın en doğru şeyini yapıyormuş gibiydim. Bu histen cesaret alıp devam ettim. "Fakat tabii hâliyle yok da sayamadım. Bu yüzden sizi bir araya getirdim ki bana bunu açıklayın, ben de bu işin içinden çıkabileyim artık," deyip sustum ve onların bir şeyler söylemesini bekledim ama hâlâ hepsi sessizdi. Bu sessizliğe dayanamayıp Pars'a bakarak devam ettim konuşmaya. "Aslında bunu sadece babamla da konuşabilirdim ama yine de sizi çağırdım, çünkü sizi de ilgilendiren şeyler var bu konuda," dedim, hâlâ sessizken büyük bir merakla bana bakmaya devam etti. Bir an önce konuşmamı ister gibiydi. Bu yüzden hiç tereddüt etmeden konuşmaya devam ettim. "Ben bugün sana gelen mesajı gördüm," dedim, kaşlarını çattı anında. "En yakınındaki adam sana o gece bana saldıran adamın kim olduğunu bulduklarını ve o adamın benim öz babam olduğunu yazmıştı. Senin de bana bu mesajı açıklaman gerekiyor," dedim, Pars sessizliğini sürdürmeye devam ederken gözlerimi bu kez de Ayşin'e çevirdim. "Sen zaten seni ilgilendiren kısmın ne olduğunu çok iyi biliyorsun bence," dedim, gerginliği yüzünden okunurken sanki gerçekten neyden bahsettiğimi anlamamış gibi yüzünde anlamsız bir ifade oluştu. "Anlayamadım," dedi bir de karşıma geçip utanmadan. "Anlayamayacağın bir şey yok." Sesimin nefret dolu çıkmasına engel olamadım. "Evde kimse yokken saçma sapan bir şeyi bahane edip buraya geldin, sonra da kahve içmek için oturdun ama benimle alay eder gibi konuştun. Ben de bunu dile getirince arkana bile bakmadan kaçtın, kaçarken de arkanda bu kağıdı bıraktın," dedim, telaşla araya girdi. "Benim böyle bir kağıttan haberim yok, benim böyle bir şeyle ne ilgim olabilir ki zaten?" Tam da beklediğim gibi kabul etmek yerine inkâr etti. "Ne ilgin olduğunu bilmiyorum ama bir ilgin olduğu kesin, bu kağıdı buraya sen getirdin," deyip arkama yaslandım ve hepsine bir bir baktıktan sonra "Ben her şeyi anlattım, sıra sizde. siz de her şeyi anlatın, dinliyorum," diye ekleyip son cümlemi de kurmuş oldum. Bir şeyler söylemek yerine bir kez daha birbirlerine baktılar, hiçbiri tek kelime etmedi. Sessizlikleri içimdeki korkuyu arttırdı. Tüm bunlar doğru olduğu için mi konuşmuyorlardı yoksa? Bu düşünce beni mahvetti ve elimden geldiği kadar bunu belli etmemeye çalıştım. O sırada Pars, Ayşin'e bakarak babamın elindeki kağıdı gösterdi. "Ne bu?" diye sordu, işte o an biraz olsun rahat bir nefes alabildim. Bu soruyu sorduğuna göre demek ki DNA testinin yapıldığından haberleri yoktu. "Benim bununla hiç ilgim yok," dedi Ayşin telaşla. "Bu test nereden çıktı o zaman?" diye sordu Pars fazla öfkeli ve ters bir tavırla. O sırada babam hâlâ elinde olan kağıdı orta sehpanın üzerine fırlattı. "Bu saçmalıktan başka bir şey değil!" diye bağırdı ve aynı ses tonuyla devam etti. "Doğru değil bu!" Onun öfkeli hâlinin aksine gayet sakin bir tavırla onu izlerken gözleri beni buldu. "Buna inanmadın değil mi?" diye sordu. "Başta da dediğim gibi inanmak istemedim fakat yok da sayamadım ve size anlattım işte," deyip Ayşin'e baktım. Pars da hâlâ ona bakıyor ve bir açıklama yapmasını bekliyordu. "Bakmayın bana öyle!" diye çıkıştı Ayşin bir anda. "Ben buraya seni görmek için geldim ama Ayliz burada olmadığını söyledi," dedi ve devamında olanları da bir bir anlattı. Konuşması bittikten sonra da "Buradan çıkar çıkmaz da hemen seni arayıp yanına geldim zaten, bunlarla benim ne ilgim olsun Pars?" deyip kendini savunmaya devam etti. "Ayliz her şeyi yanlış anlamış, test sonucunu benden sonra bulmuş olabilir ama bu testi buraya getiren ben değilim. Ya bir kere ben neden böyle bir test yaptırayım? Çok saçma bu," deyip bana baktı. "Sen gerçekten her şeyi yanlış anlamışsın ve şu an beni çok zor durumda bırakıyorsun," dediğinde ayağa kalktım. "Ben hiç kimseyi suçlamadım, sadece olanları anlattım. Olanlar yüzünden zor durumda kalıyorsan da bu benim suçum değil," deyip babama baktım. "Bir şey söylemeyecek misin?" diye sorduğumda bakışları beni buldu. "Bu kağıt saçmalıktan ve büyük bir yalandan başka hiçbir şey değil kızım, bunu bilsen yeter." İşte duymak istediğim tek cümle buydu ve bu cümleyle rahat bir nefes alıp Pars'a baktım. "Sen bir şey söylemeyecek misin? Gelen o mesajı açıklamayacak mısın?" Yeşilleri anında beni buldu, o yalan söyleyecek bir adam olmadığı için ağzından çıkacak olan her şeye şimdiden kendimi inandırmıştım bile. "Haklısın, bana öyle bir mesaj geldi," dedi ve devam etti. "Ben de görünce başta şaşırdım, seni bıraktıktan sonra da gidip ne olduğunu anlamaya çalıştım ve anladım. Neler olduğunu sana uzun uzun anlatmaya gerek duymuyorum." Kaşlarımı çattım, bu cevap beni hiç tatmin etmezken devam etti. "Bilmen gereken tek şey o mesajın doğru olmadığı, bir yanlışlık olduğunu çözmüş olmam ve sana yemin ederim yalan söylemiyorum. Bu test ya da o mesaj doğru olsaydı eğer babana rağmen bunu senden saklayacak son kişi bile değilim," deyip kendini savundu, sessiz kaldım. "Başka bir şey söylememe gerek var mı?" diye sordu, anında başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır," dedim, detayları bilmeme gerek yoktu gerçekten de. Benim için sonuç önemliydi ve o sonucu bana açıkça söyleyip kendini de anlatmıştı. Daha fazla uzatmaya gerek yoktu. "Ben sizi buraya hesap sormak için çağırmadım, sadece olanları anlatmak için topladım," deyip orta sehpanın üzerindeki kağıdı gösterdim. "Bu testi yalan kabul ediyorum, o mesajın doğru olmadığını ve ortada büyük bir saçmalık olduğunu da kabul ediyorum," dedim, gözlerimi babam ve Pars arasında gezdirdim. "Ama siz de kabul edin ki araştırmanız gereken bir şeyler var, herhalde biri gelip de buraya şaka olsun diye bu testi bırakmadı," dedim, hepsi merakla bana bakıyorlardı. Ben ise Ayşin'e bakarak devam ettim. "Ayşin'i buraya çağırdım çünkü ben onun bıraktığını düşünüyorum. Ne de olsa o gelip gittikten sonra bu test ortaya çıktı," dedim. Hâlâ hepsi sessizdi. "Bundan sonrası artık sizde, ne de olsa ben cevaplarımı alıp her şeyin bir saçmalık olduğunu öğrendim. Gerisi de beni pek ilgilendirmiyor." Bu son sözlerim onları şaşırtırken omuz silktim. "Artık ne yapacağınız tamamen size kalmış," dedim ve ellerimi göğsümün altında birleştirdim. "Buyurun gerçekleri ortaya çıkarın, mümkünse çıkardığınızda bana da anlatın ki aklımdaki diğer soru işaretleri de kaybolsun." Hâlâ hepsi sessizdi, bu sessizlik biraz olsun gerilmeme neden olsa da üzerinde çok da durmadım. Ne de olsa şu an hepsi fazla şaşkın ve ne yapacaklarını bilmez bir hâldeydiler. Biraz olanları sindirmeleri gerekiyordu. "Benim söyleyeceklerim bu kadardı, şimdi hepinize iyi akşamlar, ben odamdayım," deyip yanlarından ayrıldım, hepsini şaşkınlıklarıyla baş başa bırakıp gayet rahat bir tavırla üst kata çıktım fakat onlara söylediğim gibi odama gitmedim, merdivenlerin başında durup aşağıyı dinledim. Bir yanım o sonucun da o mesajın da yanlış olduğunu öğrenmenin büyük mutluluğunu yaşarken diğer yanım fazlasıyla meraklıydı. Şimdilik ise meraklı olan yanım ağır geliyor, dikkatle aşağıyı dinliyordum. "Bu testi kim soktu bu eve?" diye bağırdı babam. "Kimin yaptığını anlamak zor değil," dedi Pars, kaşlarımı çattım. "Tabii ya başka kim olabilir ki zaten?" dedi babam da, kimden bahsediyordu bunlar? "Sorun o testin bu eve girmesi değil, kimin aracılığıyla girdiği," dedi Pars, işte sonunda takılmaları gereken tek şeye takılmışlardı. "Lütfen benden şüphelendiğinizi söylemeyin," dedi Ayşin, göz devirdim. "Ya neden böyle bir şey yapayım ben? Ben de ilk günden beri sizinle bu işin içindeyim. Ayliz bir şeyleri yanlış anlamış işte." Sinirle ellerimi yumruk yaptım, hâlâ aynı şeyi söyleyip duruyordu. Şeytan diyor ki in aşağıya yol şunun saçını başını, rahatla ama elimden bir şey gelmiyordu işte. "Aslında onu da suçlamıyorum, böyle bir şeyle karşılaştığında mantıklı düşünememesi çok normal." Bir kez daha göz devirdim, kendini çok güzel savunuyor orada ama ben bunu onun yaptığından emindim ve kim ne derse desin bu düşüncem değişmeyecekti. "Pars, bana inanıyorsun değil mi?" diye sordu Ayşin, nefesimi tuttum ve Pars'ın vereceği cevabı bekledim. Dudaklarından dökülecek kelimeler benim için çok önemliydi. Sabırla Pars'ın cevabını duymayı beklerken Ayşin "Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu. "Ayşin git," dedi Pars, şaşkınca kaldım. Bu neydi şimdi? Bu cevaptan Ayşin'in bile bir şey anlamadığına yemin edebilirdim. "Anlamadım," deyip Ayşin düşündüğüm şeyi desteklediğinde Pars devam etti. "Git bu kâğıdın bu eve kimin aracılığıyla girdiğini öğren, bunu yapabilecek bir kadınsın ne de olsa." Ellerimi yumruk yaptım, onun yaptığına inanmıyor muydu yani? "Peki," dedi Ayşin bozulmuş bir tavırla. "Yapacağım, o zaman siz de anlayacaksınız suçsuz olduğumu." Öfkeyle etrafa vurmamak için kendimi çok zor tuttum. Hâlâ ona güveniyor olmasını aklım almıyordu. Her şeyden önce Pars böyle bir adam değildi ki... Bu kadar tedbirsiz, düşüncesiz, vurdumduymaz davranmazdı. Benim tanıdığım Pars, asla böyle bir şeyi görmezden gelmezdi. Benim haksız olduğumu düşünse bile sırf haksız olduğumu anlayayım diye elinden geleni yapardı ama şimdi sanki kendini tamamen o kadına teslim etmiş gibiydi ve ben artık bu durumdan garip bir şekilde şüphe etmeye başlamıştım. Bilmediğim bir şeyler dönüyordu ve maalesef bunu döndüren Pars olduğu sürece hiçbir şey öğrenemezdim. "Aklım almıyor! Nasıl böyle bir şeye cesaret edebilirler?" Babam bunu öfkeyle sorduğunda sessizce de olsa ofladım. Her ne oluyor bilmiyorum ama ne oluyorsa bir an önce son bulmasını istiyorum. Bu durumdan artık çok sıkılmaya başlamıştım çünkü. "Neyse ki Ayliz saçma sapan şeyleri düşünüp kendi başına iş yapmak yerine gelip bunları bize anlattı," dedi Pars, bundan fazlasıyla memnun olmuş gibiydi. Hiç değilse bu kez takdir edecekleri bir şey yapmıştım. Yanlış şeyler yapmaya o kadar alışmıştım ki 'Sen manyak mısın, böyle şeyler böyle mi konuşulur? Bizi neden bunun için topladın,' diye kızacak olmalarını bile düşünmüş, hatta bunu göze almıştım. "Bak o konuda çok haklısın, benim tanıdığım Ayliz bunu asla yapmazdı," diye onayladı babam da onu, her şey bir yana sanırım artık değişme çabamı da fark etmeye başlamışlardı. "Ama ben kızımı tanıyorum, muhtemelen onun aklı hala karışıktır ve illaki bir şeyler yapacaktır." Babamın kurduğu bu cümleyle dudaklarım yana kıvrıldı. O da bu konuda çok haklıydı çünkü hâlâ aklımı kurcalayan sorular vardı. Tabii Pars'ın hâlâ o kadına güvenmesi de ayrı bir sorundu çünkü adım kadar eminim ki o kadın kendini bu işin içinden sıyırmak için binbir türlü yol denerdi ve biri ona engel olmazsa bir şekilde başarılı da olur, bu geceki her şey boşa giderdi. Bu yüzden bu konuda da bir şeyler yapıp o kadının bu işin içinden kolaylıkla sıyrılmasına engel olmam gerekiyordu gerekiyordu. Yoksa başıma çok fena iş açacaktı. "Pars, sen bir Ayliz'le konuş," dedi babam, telaşlandım. "Ben konuşursam bana numara yapabilir ama sen konuşursan sana sinirlenip bir şeyleri belli eder." Daha fazla dinleyemedim, sessiz adımlarla odama gittim ve yatağın kenarına oturdum. Uzun zamandır odadaymış gibi davranmaya çalışırken odanın kapısına vuruldu, Pars içeriye girdi. Sanki onu beklemiyormuş gibi davrandım, ayağa kalktım. Yanıma geldi ve karşımda durdu. Ne söyleyecek diye merakla ona bakarken "Bizi dinlediğini biliyorum," dedi, afalladım. "Tıpkı telefonumu karıştırdığını bildiğim gibi. Hiç bozuntuya vermedim. "Bunu aşağıda itiraf eden ben oldum." "Sence öncesinden fark etmedim mi?" diye sordu. Yüzümde alaylı bir ifade oluştu. "Fark etseydin asla görmezden gelmez, burnumdan getirene kadar söylenirdin," dedim. "Ayliz," dedi sakince. "Mesaj geldikten hemen sonra o adam hakkında bir sürü soru sordun, konuyu bir şekilde hep oraya getirmeye çalıştın ve ben bunun tesadüf olmayacağını bilecek kadar tanıyorum seni." "Neden belli etmedin o zaman? Niye fark etmemiş gibi davrandın?" Dudağının bir kısmı hafifçe yana kıvrıldı. "İşime gelmedi diyelim." Kaşlarımı çattım. "Ne demek şimdi bu?" "Sana verebilecek bir cevabım yoktu," dedi, anlamsızca ona bakarken de devam etti. "Eğer gördüğünü bildiğimi belli etseydim sen de o mesaj gerçek mi diye soracaktın ve benim gerçekten sana verecek cevabım yoktu." Sessiz kaldım, o ise devam etti. "Ne hayır gerçek değil diyebilirdim ne de evet gerçek, bu yüzden fark etmemiş gibi davrandım ve döndüğümüzde ilk işim sana verebilecek bir cevap aramak oldu." "Peki ben bu konuyu hiç açmasaydım ne olacaktı? Bildiğimin farkında değilmiş gibi davranmaya devam mı edecektin?" "Sana bunu yapacak son kişi bile değilim," dedi anında. "Sen konuyu açmasaydın bile bugün karşına çıkıp her şeyi bildiğimi de o mesajın büyük bir saçmalıktan ibaret olduğunu da söyleyecektim sana." Tebessüm ettim. "Teşekkür ederim o zaman," dedim samimi ve minnettar bir tavırla. O ise sanki bunu duymamış gibi bir anda "Bana güveniyor musun?" diye sordu. Bu sorunun neden geldiğini anlayamasam da "Güveniyorum," dedim tereddüt etmeden. "O zaman bundan sonra her şeyi bana bırak, halledeceğim." Sessiz kaldım, halledecekmiş! Daha o kadından bile şüphelenmiyordu, nasıl halledecekti acaba? "Hâlâ Ayşin'e güveniyorsun," dedim ne tepki vereceğini umursamadan. "Seni dinlediğimi biliyorsun zaten ve evet dinledim, senin Ayşin'e git suçsuz olduğunu kanıtla dediğini duydum. Onun suçlu olduğunu düşünsen böyle yapmazdın ama yemin ederim sana..." Devam etmeme izin vermeyip araya girdi. "Ayliz," dedi yine sakince. "Ayşin'i de diğer herkesi de boş ver. Onların ne yaptıklarıyla ya da ne yapacaklarıyla ilgilenme. Sadece bana güven, beni dinle ve eğer bundan sonra bu tarz bir şey olursa ilk bana gel olur mu?" Sözleri karşısında derin bir nefes aldım ve sessiz kaldım. Sanırım gerçekten de her şeye rağmen ona bu konuda da güvenmeliydim. O kadından şüphe etmiyor olabilirdi ama o zeki ve tecrübeli bir adamdı. Beni tehlikeye atacak bir şey yapmaz, bu işin peşini bırakmazdı ve bir gün er ya da geç o kadının bu işin içinde olduğunu öğrenir, bana hak verirdi. Hatta belki başka bir planı bile olabilirdi. Böyle düşünüp kendimi biraz olsun rahatlattıktan sonra başımı sallayıp "Tamam," dedim ve devam ettim. "Hem aşağıda da dediğim gibi, bundan sonra her şey size kaldı, ben üstüme düşeni yaptım, zaten elimden başka da bir şey gelmez," dedim ve tebessüm edip gözlerinin içine baktım. "Hem ben gerçekten sana güveniyorum, sen halledersin," dedim. Sözlerim fazlasıyla hoşuna gitti, bunu da belli etmekten hiç çekinmedi. Ben de o an içimden gelen şeyi yaptım ve ona doğru bir adım atıp yaklaştım, boynuna sarıldım. Elleri, hemen belimi bulduğunda yüzünün saçlarımda olduğunu hissettim. Bu his, bana tebessüm ettirirken kalbim yerinden çıkacakmış gibi hızlandı ve ben ona dakikalarca sarılmak istediğim hâlde sırf o kalbimin sesini duymasın diye ayrıldım fakat uzaklaşamadım, başımı göğsünden kaldırıp çenesinin altından yüzüne bakmakla yetindim. "Ayliz," diye fısıldadı, eli hâlâ belimdeydi ve sanki uzaklaşmak istesem buna engel olacak gibiydi. "Efendim," dedim ben de, o an hareket eden âdemelmasını gördüm, yutkunduğunu anladım. Hemen ardından gözleri ağır ağır dudaklarıma kaydı, bir bakışıyla altüst oldum. Pars'ın, bir eli belimdeyken diğer eli bir anda yüzümü buldu ve yüzüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bu hareketiyle kalp atışım biraz daha hızlanırken dizlerim de titremeye başladı. Sanki o beni tutmasa yerle bir olacaktım. "Ben," dedi, bir kez daha yutkundu. Aldığı nefesi dudaklarımda hissedecek kadar yakındık. Bu yüzden tüm bedenim, onun kollarının arasında heyecandan tir tir titriyordu ve onun bunu fark etmemesi mümkün değildi. "Sen ne?" diye sordum dayanamayarak, gözleri bir kez daha dudaklarımı bulurken yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Neler olacağını anlarken nefes bile alamadım heyecandan. Biraz daha yaklaştı, dudakları hafifçe dudaklarıma temas etti. Bir kez daha beni o öptüğü o gece kalbimde oluşan fırtına yine günyüzüne çıkıp da beni oradan oraya savururken gözlerimi usulca kapattım. Eli, hâlâ yüzümdeyken dudaklarının varlığını biraz daha hissettim. Artık tamamen beni öpmesini, o gece yaşanan şeyin bir kez daha yaşanmasını beklerken bir anda odanın kapısına vuruldu ve eşzamanlı olarak Pars hızla benden uzaklaştı. Zaten onun uzaklaşmasıyla, kapının açılması ve babamın odaya girmesi bir oldu. Yine olmamıştı ve bu başlarda hoşuma giderken şimdi en az Pars kadar sinirimi bozmaya başlamıştı. "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu babam sanki Pars'ı buraya benimle konuşması için göndermemiş gibi ve ikimize de baktı. Kalbim, hâlâ delicesine çarparken gözümün ucuyla Pars'a baktım. O bile gerilmiş, telaş yapmış gibiydi. "Konuşuyorduk öyle," deyiverdim bir anda. "Bir sorun yok değil mi?" diye sordu babam, gülümseyip başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, Pars aşağıda olanlar hakkında bir şeyler söyledi, bize bırak falan dedi işte. Dedim ya konuşuyorduk öyle," dedim. Düşüp bayılacak kadar heyecanlı hissediyordum kendimi. "Peki," deyip Pars'a baktı babam. "Konuşmanız bittiyse benimle çalışma odasına kadar gelsene, bakman gereken birkaç dosya var," dedi, Pars başını sallayarak onu onayladığında da kapıya doğru yürüdü. Pars da peşinden gitti, önden babam çıktı odadan. Ardından da Pars. Odanın ortasında öylece durmuş onlara bakarken babam gözden kayboldu, Pars ise uzaklaşmak yerine durdu ve bana baktı. Az önce yaşadığımız şeyi diğerlerinin aksine görmezden gelmesini istemeyip gelip benimle konuşmasını ve sürekli olan bu şeye artık açıklık getirmesini isterken bir anda dudağının sağ kısmı yana kıvrıldı ve hemen ardından göz kırptı. Bu yaptığıyla yüzümde kocaman bir gülümseme oluşurken kapıyı çekti ve muhtemelen babamın peşinden gitti. O gider gitmez kendimi sırtüstü yatağa attım, gözlerim odanın tavanındayken yüzümde kocaman bir tebessüm vardı. Az önce olanları düşünürken elim, istemsizce dudaklarıma gitti. Yüzümdeki gülümseme giderek büyürken derin bir iç çektim. Artık hislerimin karşılıksız olmadığından emindim. Az önce ve daha önce birkaç kez yaşanan şeyden sonra bundan şüphe etmem zaten saçmalık olurdu. O da bana karşı bir şey hissediyordu, hissetmeseydi bunlar yaşanır mıydı hiç? Sanırım artık benim de buna göre davranmamın vakti gelmişti. İçimden bir ses bundan sonra her şey çok daha güzel olacak diyordu. Bölüm Sonu! Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum♡ Bölüm tamamen konuşma metinleriyle geçtiği için muhtemelen kısa diyeceksiniz alıştım artık buna asdfghjklşsdfghjk ama kısa değildi, 5 bin kelimeyi aştık bu bölümde de ve bu bölüme istinaden yorum sınırını biraz aşağıya çektim ki daha çabuk dolsun, çünkü ben diğer bölümü yazmaya başladım bile <3 Şİmdi gelelim bölüm sorularımıza :) Ayliz'in her şeyi böyle açıkça söylemesini bekliyor muydunuz? Sizce Ayliz Ayşin konusunda yanılıyor olabilir mi? Pars Ayşin'e neden bu kadar güveniyor dersiniz? İlk kitabımızı tamamlamaya artık sadece 2 bölümümüz kaldı, 30. bölüm ilk kitabımızı final yapacağız ve tahmin edersiniz ki tabii ki 2. kitabımız da olacak <3 İlk kitap ve ikinci kitabımız arasında bir ara olacak ama endişe etmeyin arayı çok uzun tutmayı düşünmüyorum. 2 ya da 3 aylık bir ara olur diye tahmin ediyorum. Zamanla zaten size daha da net tarihler verebilirim <3 Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın. ♡ Duyuru ve alıntılar için; Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan Sizi Çok Seviyorum! |
0% |