Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. BÖLÜM "ECEM AKAY"

@gizzemasllan

Buraya okumaya başladığınız tarihi atabilirsiniz.

"Hayat bazen kaybettiğin yerden başlar."⠀

~ESİR~

1. BÖLÜM "ECEM AKAY"

Hayat, her insana adil davranmaz. Bazılarını mutlu ederken bazılarının canını acıtır hem de çok acıtır. Ben, hep ikinci kısımda oldum.

Benim hep canım acıdı.

Hikâyem çok küçükken başladı aslında. Sadece on iki yaşındayken ailemi kaybettim. Büyük bir trafik kazası annemle babamı benden aldı. İşte hayatım tam olarak o gün yolundan çıktı.

Annemle babamın vefatının ardından abimle yalnız kaldık. Aslında onların mezarının başında korkmayın ben yalnız değilim abim var demiştim anne babama. Ona güvenmiş, ona sığınmıştım.

Meğerse var olduğunu zannettiğim, beni koruyacak tek insan olduğunu düşündüğüm abim de yokmuş. Bunu annem ve babamın cenazesinden yalnızca bir hafta sonra yediğim ilk dayakta çok iyi öğrenmiştim.

Abim, beni hep dövdü. Hep canımı acıttı ama ona rağmen pes etmedim. Hayata hep dört elle sarıldım. Beni zorla okuldan alıp içki ve kumar borçlarını ödeyebilmesi için çalışmaya zorladığında on dört yaşındaydım. Liseye gitmeme izin vermemiş olmasına rağmen çalıştığım yerlerden aldığım ve ondan saklayabildiğim paralarla test kitapları almış, geceleri odamda gizli gizli ders çalışmış ve ondan gizli açık öğretimden lise sınavlarına girerek liseyi bitirmiştim.

Daha sonra hiç ara vermeden gecemi günümüze katıp üniversite sınavına hazırlanmıştım. Çalıştığım yerlerde verilen molalarda, öğle aralarında, yemek saatlerinde ve geceleri odamda sabahlara kadar gizli gizli hep ders çalışmış, sonra üniversite sınavına girmiştim.

Çocukluktan beri hayalim doktor olmak olsa da yetersiz eğitimim yüzünden o kadar yüksek bir puan alamamıştım. Fakat yine de hayalime çok yakın olan hemşireliği kazanabilmiştim. Üniversite sınavı sonuçları açıkladığında sevinçten havalara uçmuştum.

Yaptığım, başardığım bu kadar şeyden haberi olmayan abimin ise o yıllarda yaptığı tek şey çalıştığım yerlerden aldığım paraları elimden alıp içki ve kumara vermek olmuştu.

O zamanlar onun bana yaptığı hiçbir şey için sesimi çıkarmadım. Çünkü elbet bir gün ondan kurtulacağımı çok iyi biliyordum.

Abime İstanbul Üniversitesi kafeteryasında daha iyi maaşla iş bulduğumu söyleyip çalıştığım yerden ayrılmış ve üniversiteyi okumaya başlamıştım. Tabii bu sırada aldığım bursları ve çalıştım part time işten kazandığım tüm parayı kendi giderlerime harcamak yerine ona vermiştim.

Bu şekilde üniversitenin ilk iki yılını bitirmiştim, fakat bu yalanım çok fazla uzun sürmemiş ve abim her şeyi öğrenmişti. Başta devam etmeme engel olmaya çalışsa da ona aldığım burslardan dolayı daha çok para verebileceğimi söyleyince ikna olmuştu.

Son iki yılı hem okuyarak hem de bir yandan ona para yetiştirmeye çalışarak geçirmiştim. Mezun olunca ise ilk işim evden kaçmak olmuştu. Evden kaçıp ondan kurtulduktan sonra özel bir hastanede de iş bulmuş ve hayatımı bir düzene sokmaya çalışmıştım ama abim peşimi bırakmamış ve beni bulmuştu.

Onun yüzünden bulduğum işten bir ay sonra ayrılmak zorunda kalmıştım. Beni hep dövmüştü ama ilk büyük dayağı ondan o gün yemiştim. Ondan kaçıp hayatımı düzeltmek istediğim için bayıltana kadar dövmüştü.

Tabii ki bu pes etmeme neden olmadı. İkinci kaçışımda ilk işim polise gitmek olmuştu. Murat, polisler tarafından gözaltına alınıp ifadesi alındıktan sonra tutuklanmıştı. Bu beni mutlu ederken hayatımın artık yoluna girdiğini düşünmeme neden olmuştu ama çıktığı mahkeme tarafından tutuksuz yargılanma karalı verilip serbest bırakılınca her şey yeniden başlamıştı.

Serbest bırakılınca bana yaklaşmasına engel olmak için uzaklaştırma kararı bile çıkarmıştım ama bu bile ona engel olmamış ve beni yeniden bulmuştu.

Her şeye rağmen yine de pes etmemiştim. Bir dahaki sefere başka bir şehire kaçmış, yine aynı şeyleri yaşamış ama yine onun tarafından bulunmuştum. Her seferinde şikâyetçi olmama rağmen ise hiçbir şekilde ceza almamıştı. Daha doğrusu ceza almış, hatta cezaevine bile girmişti ama sürekli serbest kalmış ve her seferinde öfkesi biraz daha arttığı için beni daha çok dövmüştü.

Yine de pes etmedin ve asla etmem. Bir gün ondan sonsuza kadar kurtulacağım ve buna tüm kalbimle inanıyorum.

Bir gün her şey bitecek ve ben de elbet hayatın o ilk kısmına girmeyi başaracak, mutlu olacağım.

"Ecem?"

Birisi beni sarsıp ismimi söylerken düşüncelerimden sıyrıldım ve yanımda oturan Ceyda'ya baktım. "Efendim?"

Güldü. "Kızım âşık mı oldun ne yaptın? Bir saattir sana sesleniyorum, duymuyorsun."

Gülümsedim ve ayağa kalktım. "Çok yoruldum bugün, oturup kalmışım öyle," dedim ve doktorun odasına gitmesi gereken dosyaları elime aldım.

"Şunları bırakmam lazım," deyip gidecekken durdum ve yeniden ona döndüm. "Bu arada sen ne diyecektin?"

Omuz silkti. "Hiç seni öyle dalgın görünce bir sorun var zannettim," dedi ve yanıma geldi. "Yoksa abin ulaştı mı sana?" Sessizce söylemişti.

Gözlerim dolarken başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum. "Hayır ulaşmış olsa burada olamazdım. İki aydır haber yok. Sanırım bu sefer başardım kurtulmayı."

Gülümsedi ve boynuma sarıldı. "Sakın korkma tamam mı? Seni bulsa bile hiçbir şey yapamaz bu sefer," dedi ve benden ayrıldı.

"Sabahları beş dakika bile geç kaldığında polisi aramaya kalkıyorum ben. Ortadan kaybolduğun an İstanbul'u ayağa kaldırırım vallahi. Hiç bırakır mıyım seni onun eline?"

Güldüm. "Bırakmaz mısın?" Kaşlarını hayır anlamında kaldırarak konuştu.

"Tabii ki bırakmam. Hem boks biliyorum ben. Yüzünün ortasına bir tane geçirirsem hayatı boyunca kendisine gelemez o pislik."

Yeniden güldüm ve elimdeki dosyaları göstererek konuştum. "Sinan Hoca çıkmadan şunları bırakıp hemen geliyorum. Bekle beni beraber çıkalım, yemek yeriz."

Başını salladı. "Soyunma odasındayım ben, üzerimi değiştireceğim. Oraya gelirsin."

"Tamam," dedim ve başka bir şey söylemeden yanından ayrılıp koridorun sonundaki odaya doğru yürüdüm. Odanın önüne gelince kapıya birkaç defa vurup içeriye girdim.

Başını yavaşça kaldırdı, ela gözleri beni bulduğunda gülümsedim, yorgun gözüküyordu. Üniversite üçüncü sınıftayken onunla tanışmıştım. O zamanlar o da tıp fakültesi son sınıftaydı. O mezun olduktan sonra bir daha görüşmemiştik ama hayat bizi bu hastanede yeniden bir araya getirmişti. Son birkaç aydır ise en yakınlarımdan birisi olmuştu.

"Hasta dosyalarını getirdim de çıkmadan önce imzalamanız gerekiyor."

Gülümsedi. "Bırakabilirsin."

Birkaç adımda masaya ulaşıp dosyaları düzgünce bıraktım. O sırada yerinden kalkıp yanıma geldi ve masaya yaslanıp ellerini göğsünün altında birleştirerek yüzüme baktı.

"Göremedim tüm gün seni."

Dosyaları bırakıp biraz ondan uzaklaştım. "Bugün buralarda değildim, acilde çalıştım."

"Anlıyorum."

"Ben gideyim o zaman," deyip gidecekken bileğimden tuttu.

Gözlerim yeniden onu bulurken elini hemen geri çekti. "İşlerim bitti yemeğe gidelim mi?"

Gözlerimi ondan kaçırdım. "Başka bir arkadaşıma sözüm var Sinan Hocam."

Derin bir nefes aldı. "Sana yalnız olduğumuz zaman bana hocam demeni istemediğimi söylemiştim."

"Üzgünüm ama böylesi daha doğru."

Bana doğru bir adım attı. "Neden bana bir şans vermiyorsun?"

"Lütfen böyle konuşma," deyip gidecekken bu sefer de önümde durarak bana engel oldu ve ellerimi tuttu.

"Bana bir şans vermeni istiyorum. Benden bu şekilde kaçman hoşuma gitmiyor." Cevap veremedim. Gözlerimin içine bakarak devam etti. "Seni seviyorum."

Ellerimi hemen ondan çektim. "Lütfen böyle yapma. Sana daha öncede söyledim. Sen çok iyi birisin ama ben şimdilik böyle bir ilişkiye hazır değilim. Lütfen, lütfen yapma böyle."

Geri çekildi. "Seni rahatsız ettiysem özür dilerim."

Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum. "Hayır, rahatsız etmedin ama dediğim gibi ben hazır değilim. Belki ileride daha doğru bir zamanda sağlıklı bir ilişkiye başlayabiliriz ama şimdi doğru zaman değil benim için."

"Senin yanında olmaya hep hazırım, bu yüzden hep bekleyeceğim seni."

Ben de gülümsedim. "Sen de yemekte bize katılmak ister misin?"

"Kiminle gidiyorsun?"

"Ceyda."

Bir anda gözleri irileşti ve kendini yeniden koltuğuna attı. "Yok ben almayayım. Zaten tüm gün hastalarla uğraştım. Başım çatlayacak gibi ağrıyor bir de Ceyda'nın konuşmasına dayanamayacağım."

"İyi tamam ısrar etmiyorum ama yarın akşam gidelim yemeğe olur mu?"

Başını salladı. "Olmaz mı hiç? Tabii ki olur. Yarın akşamı iple çekiyorum."

"Neyse ben daha fazla geç kalmayayım, iyi akşamlar sana."

"İyi akşamlar," diye karşılık verince odadan çıktım. Az önce oturduğum yere doğru yürürken hastanenin giriş kapısında gördüğüm kişiyle öylece kaldım.

Abim hastanenin girişinde sağa sola bakıp duruyordu. Gözlerim doldu, kalbim korkuyla atmaya başladı. Yine beni bulmuştu.

Ona bakmayı bırakarak beni fark etmesin diye ona arkamı döndüm ve şüphe çekmemek için sakin bir şekilde hastanenin içine doğru ilerledim.

Hastanenin en arka kısmına gelince adımlarımı hızlandırıp soyunma odasına gittim. Ceyda burada olacağım dediği hâlde yoktu. Oyalanmadan üzerimdeki hemşire kıyafetini çıkarıp kendi kıyafetlerimi giydim ve çantamı aldım. Odadan çıkmadan Ceyda'yı aradım. Birkaç defa üst üste aramama rağmen açmadı. Ondan vazgeçip Sinan'ı aradım ama onun da telefonu kapalıydı.

"Allah kahretsin." Soyunma odasının içinde bir sağa bir sola giderek oyalandım. Tabii bu sırada Ceyda ve Sinan'ı defalarca aradım ama açmadılar.

Odanın kapısını açıp dışarıya doğru baktım ve kimsenin olmadığını gördüm. Bu yüzden cesaretimi toplayarak odadan çıktım. Normal çıkışa yürümek yerine hastanenin aciline gittim ve acil kapısından hastaneden çıktım. Etrafıma bakıp kimsenin olmadığından emin olduktan sonra rahat bir nefes aldım.

Aslında polisten ya da hastane güvenliğinden yardım isteyebilirdim ama o zaman bu hastanede çalıştığımdan emin olacak ve beni bulana kadar gelmeye devam edecekti. Bu yüzden en iyisi burada olmadığımdan emin olup gitmesiydi. O zaman birkaç ay daha rahat edebilirim belki ki.

Durmak yerine eve doğru yürüdüm. Hâlâ buralarda bir yerlerde olabileceği için en iyisi buradan uzaklaşmaktı. Hastaneden biraz uzaklaşınca durdum ve taksi aramaya başladım. Bu sırada defalarca kez haber vermek için Ceyda'yı aradım ama telefonu açmadı.

"Neredesin Ceyda neredesin?" Kendi kendime söylenip hem telefonla uğraşmaya hem de taksi bulmaya çalışırken hiç duymak istemediğim o sesi duydum.

"Sevgili kardeşim?"

Korkuyla donup kaldım. Ağır hareketlerle arkama döndüm ve onu gördüm.

Kahverengi gözleri öfkeyle yanıyordu. Sarhoş olduğu her hâlinden belli oluyordu. Gözleri küçülmüştü ve içtiği alkolün kokusu aramızda bu kadar mesafe olmasına rağmen buraya kadar geliyordu.

"Yine buldum seni."

Birkaç adım geri gittim. Ellerim korkudan titremeye başlamıştı.

"Rahat bırak artık beni! Yaptıklarını yetmedi mi? Hâlâ ne istiyorsun benden?"

Bana doğru birkaç adım attı. "Yetmedi, yetmeyecek. Bana olan borçlarını ödeyeceksin, ödemek zorundasın."

Alayla güldüm. "Ne borcu ya? Neyden bahsediyorsun sen? Karşıma geçmiş bir de utanmadan borcun var diyorsun."

Birkaç adım daha atınca hemen geri gittim.

"Ne borcu olduğunu evde konuşacağız," dedi ve yanımıza duran eski bir arabayı gösterdi. "Bin şimdi şuna."

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Asla! Seninle hiçbir yere gelmem ben!"

Öfkeyle bana bakarken etrafa baktım. Akşam olmuştu ama geç bir vakit değildi. Bu yüzden etraf kalabalıktı. "Ecem bin şuna sinirimi bozma benim."

Gözlerim yeniden onu buldu."Tamam olur, hemen biniyorum," deyip o bana şaşkınca bakarken avazım çıktığı kadar bağırmaya ve koşmaya başladım. "İmdat!"

Uzaklaşmadan yakalandım, elini ağzıma bastırdı. Elini ısırıp ayağına tekme attım ve bir kez daha bağırdım.

"İmdat!" dedim ve yeniden koşmaya başladım. Kendini çok çabuk toparlayıp peşimden gelmeye başladı. O bana yetişemezken az önce bin dediği araba önümde durdu. Arabadan tanımadığım bir kişi inip bana doğru koşunca geriye doğru baktım ve oradan da Murat'ın geldiğini gördüm. ikisinin arasında kalırken bağırmaya devam ettim ama hiç kimse bana yardım etmedi. Murat yanıma gelip bağırmamam için yeniden elini ağzıma bastırdı. Ondan kurtulmak için çırpındım ama arkadaşı da yanımıza gelince beni zorla arabaya bindirdiler.

"Nefret ediyorum senden!" dedim ve yanımda oturan Murat'a baktım.

Alayla güldü. "Umurumda mı zannediyorsun?"

"Senin beni bulmuş olman umurumda mı zannediyorsun? Yine kaçacağım. Sen beni her bulduğunda ben yine kaçıp gideceğim ve kendimi senden kurtaracağım."

Söylediğim şeylere kulak asmadı. O görmeden elimdeki telefonu sessize alıp pantolonumun arasına sıkıştırdım.

"Paran var mı?"

"Yine kime borcun var? Yine hangi adam peşine düştü kumar borçların için? Yoksa arkadaşınla içeceksin de içki mi alacaksın?"

"Sana ne?"

"Yok benim param falan. Ne hâlin varsa gör."

Bir anda saçlarımı tuttu. Bu çığlık atmama neden okurken konuştu. "Benimle düzgün konuş."

Onun nefesini kesecek bir noktaya yumruğumu geçirdim. Bir anda öksürüp geri çekilmek zorunda kaldı. "Uzak dur benden!"

Kendine geldikten sonra yeniden bana vurmak için hareket etti ama öndeki adam ona engel oldu. "Murat yeter!"

Onun söylediği şey vurmasına engel olurken önüme döndüm ve şimdiden bir daha nasıl kaçacağımı düşünmeye başladım.

Uzun süre sonra yine o evin önüne geldik. Bu evde hayatımın sadece ilk on iki yılı güzel geçmişti. Annemle babam benimle buradayken her şey yolundaydı ama onlar gittikten sonra yanımda oturan canavar bu evden bile nefret etmeme neden olmuştu.

"İn!" deyip kendisi inerken el mecbur ben de indim. En fazla bir gün, bir gün evde kalacağım ve sonra yine bir şekilde kaçacağım. Hem bu sefer diğerleri gibi değil. Bu sefer kaçtığım zaman başka bir yere gitmeyeceğim. Yine aynı yere dönmem lazım. Çünkü bu sefer arkamda bıraktığım yerde bu hayatta en yakınım diyebileceğim iki kişi var. Ceyda ve Sinan. Özellikle de Sinan. Ona arkamı dönüp tek bir açıklama bile yapmadan gidemem. Bu yüzden buradan kaçar kaçmaz ilk işim onun yanına gitmek olacaktı.

Pantolonumun arasına sıkıştırdığım telefon titremeye başladı. Kimin aradığını tahmin etmek çok kolay. Ya Ceyda arıyordu ya da Sinan. Başka hiç kimse olamaz.

"Eve gir!" Murat kapıyı açıp sinirle iterken gözlerim dolu dolu evden içeriye girdim. O da hemen peşinden girdi ve evin kapısını büyük bir gürültüyle çarptı.

"Sana benden asla kaçamazsın demiştim. Hatırlıyor musun?"

Sinirle ona döndüm. "Hatırlamıyorum. Genelde senin söylediğin şeyleri hemen unutmayı tercih ediyorum."

Yanıma geldi ve bir anda yüzüme sert bir tokat indirdi. Bu canımı çok acıttı, gözlerim doldu ama ağlamadım. Başımı yeniden ona çevirip konuştum.

"Biliyor musun o kadar acizsin ki artık sana acıyorum. Acınacak hâldesin."

"Asıl acınacak hâlde olan sensin."

"Benim sana bu zamana kadar verdiğim paralar olmasa şimdiye çoktan açlıktan bir yerlerde ölüp kalmıştın ya da peşindeki adamlardan birisi seni öldürmüştü."

Bana doğru bir adım attı. Hâlâ yanağım acıyordu ama bunu belli etmedim.

"Benim sayemde okudun ve o paraları benim sayemde kazanıyorsun. Tabii ki vereceksin."

"Senin sayende mi okudum? Senin benim okuduğumdan haberin bile yoktu be."

"Sana okumak için izin vermem bile yeterli."

"Sorun da bu zaten. Ben okumak için senden izin almadım. Okumak istedim ve senin gibi bir canavara rağmen okudum."

Elini yeniden kaldırdı. Vurmasını beklerken kendini tuttu.

"Şimdi değil," deyip elini yeniden indirdi. "Şimdi sırası değil ama elbet sana bu söylediklerinin hesabını soracağım."

Göz devirdim. "Ne yapacaksın? En fazla döversin. Sonuçta yapmadığın şey değil. Bir kez daha yaparsın."

Bana doğru bir adım daha attı ve iyice yaklaştı. "Aynen öyle yaparım ama şimdi yüzünün gözünün düzgün olması gerekiyor. Git şimdi değiş şu üstünü başını düzgün şeyler giy. Misafir gelecek."

Kaşlarımı çattım. "Ne demek şimdi bu? Kim gelecek?"

"Gelecek işte biri, sen git hazırlan."

Gözlerimi kapatıp sakin kalmaya çalıştım. "Sen yine ne yapıyorsun? Yine hangi manyağı taktın peşine?"

"Ecem sana git hazırlan dedim." Ona cevap vermedim. Bir işler karıştırdığı çok belliydi. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden bu evdeki küçük odama girdim. Hâlâ birkaç ay önce bıraktığım gibi duruyordu. Odaya girer girmez kapıyı kilitledim. Üzerimi değiştirmek yerine odanın bir diğer ucuna gidip pantolomun arasına sıkıştırdığım telefonu çıkarıp Ceyda'yı yeniden aradım. Telefon ilk çalışta açıldı.

"Ecem, canım neredesin sen? İyi misin?" Ceyda'nın endişeli sesi kulaklarıma gelirken sessizce cevap verdim.

"Abim beni buldu."

"Ne?" Bağırdığı için telefonu kulağımdan bir anlığına uzaklaştırdım ama konuşmaya devam ettim.

"Ceyda sana buranın konumunu atacağım. Hemen polise git, durumu anlat ve buraya gönder onları. Sakın tek gelme, polisle birlikte gel."

"Tamam, sen sakin ol ve sakın korkma. Ben en fazla bir saat içinde polisle birlikte olacağım. Şimdi Sinan Hocaya da haber veriyorum. O da..." Devam etmesine izin vermedim.

"Sakın ona hiçbir şey söyleme. Bak o buraya yalnız gelmeye kalkar. Haberi olmasın onun. Sen polisleri al, gel lütfen."

Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

"Ben yola çıktım bile bir saatten önce oradayız. Sen korkma."

"Bekliyorum, şimdi kapatmam lazım. Konum atacağım," dedim ve Ceyda'nın cevap vermesini beklemeden hemen telefonu kapatıp ona evin konumunu attım ve telefonu yeniden aynı yere, pantolonumun arasına sıkıştırdım.

Odadaki dolaba yaklaştım ve içindeki birkaç parça kıyafete baktım. Buradan kaçarken bunları burada bırakmıştım. Bir gün yeniden dönüp giymek zorunda kalacağım aklımın ucundan bile geçmemişti. Dolaptaki tek düzgün elbise olan düz siyah, kısa elbiseyi alıp hemen giydim ve odadaki aynanın karşısına geçtim. Belime kadar uzanan siyah saçlarım vardı. Beyaz bir tenim olsa da az önce yediğim tokat yüzünden yüzümü kızarmıştı. Yüzümde ve vücudumun birkaç yerinde yara izleri vardı. Geçmeleri için çok uğraştığım ama maalesef hepsi kalıcı izlerdi.

Ne zaman aynaya baksam canım bu yüzden bir kez daha yanıyordu. Hayatımın sonuna kadar taşımak zorunda olduğum yara izlerinden de salonda oturan o canavardan da nefret ediyorum. Bu nefretim de hırsımı körüklüyor ve ondan kaçmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum.

Telefonu elbisenin geniş cebine koyup odadan çıktım. Salona geçtiğimde Murat'ın gergin olduğunu gördüm ve hiçbir şey söylemeden ondan uzakta bir yere oturdum. Sadece bir saat onunla iyi anlaşmaya çalışacağım. Sonra zaten polisler gelecek ve yine ondan kurtulacağım. Bu kurtuluşların hep geçici olduğunun farkındayım ama elimden başka hiçbir şey gelmiyor. Kendi kendime ancak bu kadar yapabiliyorum. Başka bir şehire gittiğim hâlde bile beni bulabiliyor ve ben artık bu kaçma işinden çok yoruldum.

"Bana bak!"

Sakin kalmak için kendimi zorlayarak ona döndüm. "Ne?"

Sinirli bir şekilde konuşmaya devam etti. "Bu kadar asi olma. Hiç değilse bu gecelik biraz uysal ol."

"Olmuyorum, olmayacağım." Cevap verecekken evin kapısına birkaç defa vuruldu. Murat hızla oturduğu yerden kalktı. Gergin hâli umurumda olmazken koşar adımlarla kapıya doğru gitti. Onun aksine rahat bir şekilde oturup parmağımı bile hareket ettirmedim. Bir süre sonra yabancı bir adamın sesi gelmeye başladı. Umurumda bile olmadı, arkamı dönüp bakmadım. Kimin geldiği beni hiç ilgilendirmiyordu ne de olsa.

"Merhaba." Adamın bana yönelik konuştuğunu anlasam da duymamış gibi yaptım.

"Ecem, Semih Bey sana diyor." Başımı yavaşça kaldırıp başımda dikilen adama baktım. Yirmili yaşlarının sonunda olduğu belliydi. Kirli sakalları ve biraz uzun saçları vardı. Saçları dağınıktı. Kahverengi gözlerini üzerime dikmiş dikkatle bana bakıyordu.

Ayağa kalktım. "Merhaba," dedim yüzüne bile bakmadan. Onun yüzünden böyle adamlara tanışmaktan da konuşmaktan da nefret ediyorum.

"Semih," deyip elini uzattı.

Uzattığı elini tutmadan konuştum. "Ecem."

Gülümsedi gözleri üzerimde gezerken konuştu. "Biliyorum."

Kaşlarımı çattım. "Nereden biliyorsun?"

Abime baktıktan sonra yeniden bana döndü. "Abin senden çok bahsetti."

Sinirle Murat'a döndüm. Düzgün davran der gibi bana bakarken yeniden Semih'e baktım. "Ona abi demeye bin şahit ister. O benim abim falan değil."

"Biraz sinirliyiz sanırım."

Murat bir anda yanıma gelipbkolumu sımsıkı tuttu. "İşten geldi, biraz yorgun. Bu yüzden böyle davranıyor yoksa normalde çok uyumlu, çok kibardır Ecem."

Kolumu ondan çektim ve yeniden Semih'e döndüm. "Evet çok yorgunum, bu yüzden uyuyacağım," diyerek yanlarından gidecekken kolumdan tuttu. Sinirle hemen yeniden ona baktım.

"Ne yapıyorsun sen? Bırak beni!"

Bırakmadı.

"Bırakır mısın?"

"Sen evine gelen misafire böyle mi davranırsın?

Kolumu kurtarmaya çalıştım ama olmadı. "Burası benim evim değil sen de benim misafirim değilsin."

Elini gevşetince kolumu ondan kurtardım.

"Bir daha sakın bana dokunma."

"Ecem yeter!" diye Murat araya girerken ona döndüm.

"Asıl sana yeter! Senden de hayatındaki bu insanlardan da bıktım!" dedim ve yanlarından uzaklaştım. Odama gitmek yerine mutfağa girip bir bardak su aldım ve saatlerdir kurumuş olan boğazımı ıslattım. Az kalmıştı, birazdan polisler gelecek ve buradan kurtulacaktım.

Elimi alnıma vurup derin derin nefes aldım ve kendimi toparlamaya çalıştım. Tam o sırada arkamda birinin varlığını hissettim. Bu korkuyla irkilmeme neden olurken küçük bir çığlık atıp ona döndüm ve Semih olduğunu gördüm.

"Ne yapıyorsun sen be!" deyip onu itecekken bir anda beni tezgâhla arasına aldı.

"Sakin ol güzelim."

İttim ama hareket bile etmedi. "Uzak dur benden! Yoksa avazım çıktığı kadar bağırırım."

Dudakları yana kıvrıldı. "Bu kimsenin umurunda olmaz sen de biliyorsun."

"Sapık mısın sen? Uzaklaş benden."

"Bak sen söyledin ya hemen uzaklaştım."

Sinirle ona bakarken devam etti.

"Çok güzelsin her zamanki gibi."

"Benim güzelliğim seni ilgilendirmez. Hem her zamanki gibi de ne demek? Sen beni daha önce gördün mü?"

"Daha önce onlarca kez gördüm seni. Her seferinde beni biraz daha kendine âşık ettin." Şaşkınca öylece kalırken devam etti. "Seni seviyorum."

Hiçbir şey söyleyemedim.

"Seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum ve artık uzak durmak istemiyorum. Bu yüzden buradayım, seni alıp götüreceğim."

Boş bir anında tekme atıp onu kendimden uzaklaştırdım.

"Hayırdır sen kimi nereye götürüyorsun? Dağ başı mı burası? Geçmiş karşıma bir de seni seviyorum diyor. Sapık mısın sen beni mi takip ediyorsun?"

"Sen adına her ne dersen de. Seni seviyorum ve yakında benim olacaksın." Şaşkınca ona bakarken yeniden bana yaklaştı ve bir anda belimden tutup beni kendine çekti.

"İnkâr etme senin de hoşuna gidiyor işte."

Onu yine itmeye çalışırken konuştum.

"Ya ne demezsin çok hoşuma gidiyor. Benim zaten hobimdir mutfakta bir sapık tarafından tacize uğramak," dedim ve sonunda elinden kurtulup ondan olabildiğince uzaklaştım.

"Güzelim..." Devam etmesine izin vermedim.

"Güzelim deyip durma bana midemi bulandırıyorsun."

"Şimdi naz yapıyorsun ama uslanacaksın. Hem korkma seni alıp öylece götürecek değilim, evleneceğim seninle."

Sinirle gülmeye başladım. "Allah razı olsun ya. Ben de benimle evlenmezsen hâlim ne olacak diye düşünüyordum. Rahatladım şimdi."

Bir anda kolumu tuttu. O kadar sıktı ki canım fazlasıyla acıdı.

"Ben çok ciddiyim. Bundan sonra benimsin. Hiç kimsenin seni benden almasına izin vermem. Senin de benden kaçmana izin vermem. Abine senin için yeteri kadar para ödedim zaten." Olduğum yerde kalırken devam etti.

"Şimdi son parayı da ödeyeceğim ve buradan beraber gideceğiz güzelim."

Hiçbir şey söyleyemedim.

"Bundan sonra birlikteyiz, ayrılmak yok! Asla yok!" dedi ve çıkıp gitti. Arkasından bakmaktan başka hiçbir şey yapamadım.

Bölüm Sonu!

Dipnot: Başrol Semih değildir, sapık başrol mü olur diye linçlememenizi rica edeceğim aafagajsjaj

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%