@gizzemasllan
|
Selam canımın içleri ✨ Bölüme başlamadan önce sol alt köşedeki yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫 Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar... **** 2. BÖLÜM "KAÇIŞ" "Şimdi son parayı da ödeyeceğim ve buradan beraber gideceğiz güzelim." Hiçbir şey söyleyemedim. "Bundan sonra birlikteyiz, ayrılmak yok! Asla yok!" dedi ve çıkıp gitti. Arkasından bakmaktan başka hiçbir şey yapamadım. Mutfakta volta atıp sakinleşmeye çalıştım ama yok, olmadı. Kendime hâkim olamayarak mutfaktan çıktım. Tamam, belki söyledikleri asla olmayacak ama yine de bana böyle davranmasını kabul edemem, etmem. Salona geçtim. Semih'in Murat'a deste deste para verdiğini görünce öfkeyle yanlarına gittim. "Siz ne iğrenç insansınız ya? Birisi kız kardeşini satıyor bir diğeri parayla kendisine kadın satın alıyor. Sonra da kendinize adam mı diyorsunuz?" İkisinin de kaşları çatılırken Semih'e baktım. "Senin gibi bir şerefsizle değil evlenmek, yüzüne tükürmeye tenezzül bile etmem." Gözleri öfkeyle yandı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes alırken Murat'a döndüm. "Annem ve babam yaşıyor olsaydı muhtemelen senin gibi bir çocukları olduğu için lanet ederlerdi. Sen benim hayatımda gördüğüm en aciz, en adi pisliksin,” dedim ve birkaç adım geri gittim. "Sizin ikinize insan demek bile gelmiyor içimden. Sokaktaki köpekten bir farkınız yok diyeceğim ama sizin yaptıklarınızı o köpekler bile yapmıyordur." Semih bana doğru bir adım attı ve işaret parmağını kaldırarak tehdit eder gibi konuştu. "O ağzından çıkanlara dikkat et. Yoksa sonu senin için hiç iyi olmaz." Alayla güldüm. "Neden bu kadar sinirlendin? Sana sadece yaptıklarını ve nasıl birisi olduğunu söyledim. Bunlar seni niye sinirlendirdi? Yoksa daha önce birisi karşına geçip nasıl şerefsiz birisi olduğunu söylemeye cesaret edemedi mi?" Cevap vermedi. "Ecem kes, sesini!" diyen Murat'a baktım. "Asıl sen kes sesini! Hayatımı yeterince mahvettin, daha fazlasına izin vereceğimi mi zannediyorsun?" Ona bakarken Semih aniden kolumdan tutup beni kendine çekti. "Bana bak kızım, bana bu ayaklar hiç işlemez. Böyle sakin durduğuma bakma, eğer benimle bu şekilde konuşmaya devam edersen aşk falan dinlemem, susturmasını çok iyi bilirim." Kolumu ondan çektim. "Senin o aşk dediğin iğrenç duyguya lanet olsun. Çok merak ediyorum, gerçekten aşk kelimesinin ne anlama geldiğini biliyor musun?" Sessiz kaldı. "Şimdi hemen defol git bu evden." Semih, Murat'a başlarken Murat hızla yanıma geldi. "Yeter artık! Terbiyesizlik etme." Sinirle güldüm. "Ne yani sizin yaptığınız şey çok terbiyeli benim yaptığım mı terbiyesizlik?" Bu sefer de o kolumu tuttu. Tırnakları etime batarken canımın yandığını belli etmedim. "Bu zamana kadar eğdin o boynunu, bundan sonra da eğeceksin. Ben ne dersem o olur! Bu yüzden evleneceksin!" Ayağına tekme attım ve kolumu ondan da kurtardım. "Ben, bu zamana kadar tek bir kere bile sana boyun eğmedim. Sen salaktın, eğdiğimi düşündün. Hem emin ol birkaç kuruş parayla senin gibi birini kandırmak çok kolay oldu. Yani anlayacağın ben her zaman kendi yolumda yürüdüm. Hâlâ da kendi yolumda yürüyorum, yürümeye de devam edeceğim." Yine sessiz kaldı. İçten içe onlardan korkup Ceyda'nın polislerle ne zaman geleceğini düşünürken Semih yeniden kolumu tuttu. "Çok konuşmaz sus!" dedi ve Murat'a döndü. Kendimi ondan kurtarmaya çalıştım ama olmadı. "Sana haber edeceğim. Birkaç gün içinde nikâh olacak. Sonra sen yoluna, biz yolumuza." Onun söylediği şeylere şaşkınca bakarken Murat gülümsedi. "Tabii Semih Bey, sizden haber bekliyor olacağım." Kolumu yeniden ondan çekmeye çalıştım. "Bırak beni, ya bırak! Kimsen sen, pis sapık!" diye bağırdım amaumrunda olmadı. Beni resmen sürükleyerek evden çıkartırken bağırmaya devam ettim. O kadar çok bağırdım ki artık boğazım acımaya başlamıştı. Evden çıkınca kapının önünde duran adamları gördüm ve korkum daha da arttı. Bu yüzden daha da yüksek bir sesle bağırdım. "İmdat!" Semih. bir anda kolumu bıraktı. "Yeter lan, yeter! Kes artık sesini!" demesiyle yüzüme sert bir tokat indirmesi bir oldu. Gözlerim doldu, yanağımı tuttum. Bağıra bağıra ağlamak istesem de yapmadım. "Canını yakmayı hiç istemiyorum Ecem ama böyle devam edersen daha çok yakarım o canını. Bu yüzden sözümü dinle, bana itaat et! Zaten bundan sonra başka şansın yok. Sen artık benimsin!" "İtaat edeyim öyle mi?" "Aynen öyle,” dediği an tüm gücümü elimde topladım ve tıpkı onun gibi ben de yüzüne sert bir tokat indirdim. Tokatın etkisiyle yüzü sağ tarafa dönerken konuştum. "Bir daha bana vurmaya kalkarsan seni gebertirim,” dedim. Adamlar, attığım tokat yüzünden bu tarafa bakamayıp başlarını öne eğerken Semih'in öfkeli gözleri beni buldu. "Bu yaptığının cezasını ödeyeceksin." Alaylı ifadeyle gözlerinin içine bakmaya devam ettim. "Eve gidince ödeyeceksin!" dediği an bacağının arasına tekme attım ve sokağın bir diğer ucuna doğru koşmaya başladım. Semih, kendini çok çabuk toparlamış olacak ki bağırdı. "Yakalayın şunu!" demesiyle daha da hızlı koştum. Arkamdan bir ordu koşuyormuş gibi ses gelirken polis sirenini duydum. Gücümü toplayıp sesin geldiği yöne doğru koştum. Arkamdaki ayak sesleri kesilirken önümde beliren polis arabalarının önüne kendimi attım. Araba aniden fren yapıp dururken yorgun düşüp yere çöktüm ve saatlerdir tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım. "Hanımefendi iyi misiniz?" Polislerden biri arabadan inip yanıma gelirken ağlamaktan ona cevap veremedim. Gözüm bir anda arkadaki arabaya gidince Sinan'la Ceyda'yı gördüm. "Hanımefendi?" diyen polise cevap veremezken Sinan arabadan inip koşarak yanıma geldi. "Ecem!" deyip yanıma oturdu. "Ecem birtanem iyi misin?" Ona bile cevap veremedim. Sinan kollarını hemen bana dolayıp sımsıkı sarılırken Ceyda da yanımıza oturup destek vermek istercesine koluma dokundu. Bir süre sonra Sinan beni yerden kaldırıp kucağına aldı ve arabaya bindirdi. Arka koltuğa bindirip emniyet kemerimi taktıktan sonra konuştu. "Sen burada otur canım. Sakın korkma tamam mı? Bak, biz geldik yanına. Artık hiçbir şey olmayacak,” deyince sadece başımı salladım. Sinan başka bir şey söylemeden arabanın kapısını kapatıp polislere durumu açıklamaya giderken Ceyda da arabaya, yanıma, bindi ve elimi tuttu. "Her şey geçecek söz veriyorum,” deyince sadece buruk bir şekilde gülümsedim ve başımı arabanın camına yaslayıp sessizce ağlamaya devam ettim. Bir süre sonra polisler gitmiş, Sinan da arabaya binmişti. "Yarın gidip ifade vereceksin. Ben de seninle geleceğim. Hem ayrıca abin hakkında şikâyette de bulunacaksın." "Abi deme şu pisliğe!" "Tamam, sakin ol,” dedi ve gözlerini tekrar benden çekti. Ben de yeniden eski pozisyonuma dönerken tekrar konuştu. "Bu gece ben de kalacaksın." Yalnız kalmak istemediğim için itiraz etmedim. Sinan göz ucuyla Ceyda'ya da baktı. "Eğer sen de istersen..." Ceyda, Sinan'ın devam etmesine izin vermemişti. "Hayır Sinan Hocam, ben evime gitsem daha iyi olacak. Siz beni bir durakta bırakın, ben taksi falan bir şey bulurum." Onların ikisi konuşmaya devam ederken dinlemedim. Şu an başka bir şey düşünecek hâlim yoktu. Gözyaşlarım akmaya devam ederken ağladığım için kendime kızdım. Benim her ne olmuş olursa olsun güçlü olmam gerekiyordu. Ne olursa olsun onlara asla boyun eğmemem gerekiyordu. Sinan ve Ceyda her şeyin sadece abimle ilgili olduğunu düşünüp onun hakkında konuşurlarken o manyak adamı düşündüm. Beni daha önceden tanıdığı belliydi ama nereden? Daha önce onunla tek bir kez konuşmuş olmamama rağmen nasıl bana sana aşağım diyebiliyordu? Yanında bir sürü adamı vardı. Çok güçlü birine benziyordu. Abimden bile kurtulamamışken bu manyak adamdan nasıl kurtulacağım ben? Bıkkınca ofladım ve gözümün önüne düşen saçlarımı geriye attım. Ben artık bu hayattan gerçekten çok yoruldum. Sürekli biriyle savaşmak, sürekli kaçmak ve hayatımı hep yeniden en baştan kurmaya çalışmak çok yorucuydu. Ben artık birazcık da olsa dinlenmek istiyorum. Her insan gibi benim de düzgün bir hayatım olsun istiyorum. Kaçmak da kovalanmakta istemiyorum. Bundan nefret ediyorum! Ellerime baktığımda hâlâ titrediğimi gördüm ve gözlerim yeniden doldu. Ellerimi yumruk yapıp titrediğini fark etmelerini engel oldum. Aynı zamanda gözlerimi de kapatarak akmak isteyen gözyaşlarıma da engel oldum. Gözlerimi bir daha açmadım. Bir süre sonra arabanın durduğunu hissettim. Ceyda ve Sinan konuştuktan sonra arabanın kapısı açılıp kapanmıştı. Sanırım Ceyda arabadan inmişti. Konuşmak ve sorulara cevap vermek istemediğim için uyuyor numarası yapmaya devam ettim. "Ecem?" Sinan'ın sesi kulaklarıma gelirken uyumadığımı fark ettiği için numara yapmayı bırakıp gözlerimi açmadan konuştum. "Efendim." "İstersen durup bir şeyler yiyelim. Eminim hiçbir şey yememişsindir sen." Gözlerimi araladım ve ona doğru baktım. Yola baktığı için beni görmüyordu. "Hayır, canım hiçbir şey yemek istemiyor. Lütfen eve gidelim." İtiraz etmedi ve onaylamak için başını salladı. "Peki, sen bilirsin,” deyince başka bir şey söylemedim. Yalnız kalmak istemediğim için teklifini kabul etmiştim ama ilk defa onun evinde kalacağım ve bu durum biraz da olsa çekinmeme neden oluyordu. Sinan'la aramızda başka bir konuşma geçmeden evine geldik. Arabadan inince gözlerim etrafta gezindi ve şüphe çeken hiçbir şey görmedim. "Ecem, yapma böyle. Senin o abin buraya gelecek kadar cesur değil. Hiçbir şey yapamaz artık,” diyen Sinan'a döndüm. O manyak adamdan haberi olmadığı için rahat rahat konuşuyordu. Ya o adam buraya da gelirse? Ya ona da bir zarar verirse? Bunu ondan sallayarak ona kötülük yapmış olmuyor muyum? "İyi misin sen? Ne düşünüyorsun?" Gözlerim yeniden dolarken konuştum. "Sinan, sorun sadece Murat değil. Bugün onun yanında başka bir adam daha vardı. Böyle karanlık bir tip, mafya gibi bir şey." Sinan'ın kaşları çatıldı. "Mafya mı?" "Yani bilmiyorum öyle birine benziyordu. Silahı falan vardı. Evin önünde bir sürü adam vardı, onu bekliyordu." Sinan cevap vermezken devam ettim. "Murat ondan para aldı karşılığında da...” deyip sustum. Bu o kadar utanç verici bir şey ki hiçbir suçum olmamasına rağmen başımı öne eğmeme neden oldu. "Karşılığında ne?" Gözyaşlarım akarken konuştum. "Beni ona verdi, yani vermeye çalıştı. O iğrenç adam gözümün önünde benim için para verdi Murat'a. Sonra beni bir yere götürmeye çalıştı. Evden çıkınca bir şekilde kaçtım elinden. Sonra sizinle falan karşılaştık işte,” deyip sustum. Başımı kaldırıp Sinan'ın yüzüne baktığımda şaşkın olduğunu gördüm. "Tek sorun Murat değil yani. Belki şu an o adam da peşimdedir. Benim yüzünden senin de başın belaya...” devam etmeme izin vermedi. "Saçmalama Ecem. Sakın o cümleyi tamamlama bile hatta. Ne yapacağım, başım belaya girmesin diye git kendi başının çaresine mi bak diyeceğim sana?" Cevap veremedim. "Sana defalarca ben senin her zaman yanındayım dedim, hâlâ da söylediğim şeyin arkasındayım. Ayrıca o pezevenk kimse kim benim hiç umurumda değil. Burası da dağ başı değil. Hem parasıyla birini satın almaya çalışan bir şerefsizden korkacak değilim,” deyip yüzüme dokundu. "Sen de sakın korkma. Ne sana ne de bana hiçbir şey yapamaz." Başımı salladım. "Hadi o zaman eve girelim sen de dinlen biraz." Gözlerinin içine baktım. "Yanımda olduğun için çok teşekkür ederim. Ben hep kendim mücadele etmeye alışkınım ama...” deyip sustum ve gülümseyerek elini tuttum. "Ama birinin yanımda olduğunu bilmek de çok iyi hissettiriyormuş." O da gülümsedi. "Ben hep yanında olacağım. Asla seni yalnız bırakmam. Ne olursa olsun hep yanındayım, bunu sakın unutma." "Unutmam." "Hadi o zaman,” dedi ve eve doğru yürüdü. Ben de peşinden gittim. Apartman dairesinden içeriye girip ikinci katta çıktık ve Sinan'ın kapısını açtığı eve girdik. "Bir dakika,” deyip Sinan hızlıca içeriye doğru ilerledi. Ben karanlık olduğu için onun aksine yavaş ve dikkatli yürürken salonun ışıklarını açtı. "Gel hadi, durma orada." Ayakkabılarımı çıkarıp salona geçtim. "Hâlâ bir şey yemek istemediğinden emin misin? İstersen birkaç dakikada bir şeyler hazırlarım hemen sana." Yine başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum. "Hayır, gerçekten canım hiçbir şey yemek istemiyor." Israr etmedi. "Peki bir şeyler içer misin?" "Ben sadece biraz dinlenmek istiyorum." "Anladım,” deyip yanıma geldi. "Kız kardeşim, Yeliz, annemlerin yanına Ankara'ya gitti, yani evde değil. Sana onun kıyafetlerinden bir şeyler ayarlayayım. Ben onun odasında uyurum sen de benim odamda rahat rahat uyu." Salondaki koltuğu gösterdim. "Ben burada uyurum, hiç sorun değil. Sen..." "Ecem yapma lütfen. Evde iki yatak varken neden koltukta uyuyacaksın? Ben Yeliz'in odasından rahat edemezsin diye benim odamda uyu dedim." Cevap vermedi. "Geliyorum hemen,” deyip koridorun sonundaki odaya gitti. Birkaç dakika sonra elinde pembe pijamalarla çıkmıştı. Yeniden yanıma dönüp elindekileri uzattı. Gülümseyerek pijamaları aldım. "Teşekkür ederim." Karşıdaki diğer odayı gösterdi. "Orası benim odam. Odada banyo var, istersen duş alabilirsin. Sonra da kendi evindeymiş gibi rahat rahat uyu." Kendime ona karşı çok mahçup hissetmeye başlamıştım. "Sinan ben...” devam edemedim çünkü evin kapısına birkaç defa vuruldu. Korku dolu gözlerim kapıyı bulurken Sinan konuştu. "Kim şimdi bu saatte?" Kapıyı açacağını anlayınca hemen onu durdurdum. "Sakın!" Şaşırdı. "Ecem...” devam etmesine izin vermedim ve ayak seslerime dikkat edip kapıya yaklaştım. Korkuyla delikten baktığımda bu geceki o manyak adamı gördüm ve gözyaşlarım akmaya başladı. "Ecem ne oluyor?" Hızla Sinan'ın yanına döndüm. "Polisi ara, onlar geldi." Kaşlarını çattı. "Kim geldi?" "Sinan işte onlar, sana anlattığım adamlar. Ne olur, hadi polisi ara." "Bir dakika o adam benim kapıma...” deyip kapıya doğru yürüyecekken kolundan tuttum ve hem konuşmasına hem de kapıyı açmasına engel oldum. "Ne oluyor Ecem? Korkma bu kadar!" Söylediği şeye göz devirdim. "İçeride olduğunu biliyorum Ecem!" Semih'in sesi kulaklarıma gelirken Sinan'ı da kendimle beraber sürükleyerek kız kardeşinin odasına girip kapıyı üst üste kilitledim ve Sinan'a döndüm. "Ya hadi polisi arasana!" İtiraz etmeden dediğimi yaparken korkudan ağlamaya başladım. Semih kapıya kıracakmış gibi vurmaya devam ederken ne yapacağımı bilemedim. "Ecem, tamam sakin ol bak on dakika içinde polisler burada olacak." Sinan'ın rahat hâli sinirimi bozarken odaya bir göz attım. Kapının biraz ilerisinde duran çalışma masasının yanına gittim. "Sinan yardım et!" deyip masayı kapıya doğru itmeye çalıştım. "Ecem abartma polisler..." Öfkeli gözlerim onu bulduğu an sustu ve derin bir nefes aldı. "Tamam,” deyip yanıma geldi ve beraber masayı kapının arkasına ittik. Bu onların içeriye girmesine engel olmaz ama bize biraz da olsa vakit kazandırırdı. "Oldu mu istediğin?" diyen Sinan'a baktım. Tam cevap verecekken kapının kırılma sesini duydum. Bu daha çok korkmama neden olsa da Sinan'a cevap verdim. "Oldu, hiç değilse polisler gelene kadar zaman kazanmış olacağız. Şimdi sakın sesini çıkarma!" Başını salladı. "Tamam, çıkarmam yeter ki sen sakin ol, korkma." Ona cevap vermeden kapıya doğru baktım ve tırnaklarımı yemeye başladım. "Ecem, burada olduğunu biliyorum!" O pislik adamın sesi kulaklarıma gelirken ağlamak istedim ama kendimi tuttum. "O şerefsizin de ağzını burnunu kıracağım!" deyince Sinan'a döndüm ve kaşlarının çatık olduğunu gördüm. "Şerefsiz." Sinan kendi kendine mırıldanırken korkum gitgide arttı. Bulunduğumuz odanın kapısının zorlandığını fark edince bu sefer kendimi tutamadım ve ağladım. "Aç şu kapıyı, aç dedim sana!" Hemen Sinan'ın yanına gittim. "Sinan saklan, yalvarırım saklan. Ben ona evde yalnızdım derim. O beni bırakıp gitti falan derim. Bak belki bana bir şey yapmaz ama sana yapar,” daha da öfkelendi. "Ecem saçmalama!" Kapı zorlanmaya devam etti. "Sinan...” devam etmeme izin vermedi. "Ecem sus! Bir şey olmayacak, korkma bu kadar! Şimdiye çoktan apartmandakiler de aramıştır polisi. Biz de aradık, birkaç dakika içinde burada olurlar." Ona cevap verecekken Semih'in kapıyı kırmaya çalıştığını fark ettim. Odanın bir diğer ucuna gidip beklemeye başladım. Odanın kapısı kırıldığı an kapıya koşup masayı tuttum. Sinan da bana yardım edip masayı tutarken Semih'in öfkeli sesini yeniden duydum. "İkiniz de bunun hesabını vereceksiniz!" deyip kapıyı itti. Her ne kadar çabalamış olsak da onlar kalabalık olduğu için kapıyı açtılar. Korkuyla çığlık atıp odanın bir diğer ucuna gittim. Semih'in odaya girdiğini gördüğüm an gözyaşlarım daha hızlı bir şekilde akmaya başladı. Semih içeriye girer girmez Sinan'a yöneldi. Bir hamlede Sinan'ın yakalarından tutup kafa attı ve yere düşürdü. Bu daha çok ağlamama neden olurken bağırdım. "Sinan!" Yerde acı içinde kıvranan Sinan'ın yanına oturacakken Semih bana engel oldu. "Sinan yok, artık ben varım." Sinirle kolumu ondan çektim. "Yoksun, olmayacaksın!" Biraz daha öfkelendi ama onu umursamadım. "Öyle mi?" deyince başımı salladım. "Öyle,” dediğim an belindeki silahı çıkardı. Silahı görünce ondan birkaç adım uzaklaştım. Silahı bana doğrultacak diye düşünürken bir anda ayağa kalkmaya çalışan Sinan'a doğrulttu ve sıktı. Silah sesinden sonra öylece kaldım, hareket bile edemedim. Sinan'ın bağırışını duyunca ona döndüm ve pantolonun kan içinde olduğunu gördüm. Donmuş bir şekilde ona bakarken yardım etmem gerektiğini fark ettim. Ağlayarak yanına oturdum. "Ben, ben çok özür dilerim hepsi benim yüzümden oldu." Hem ağlayıp hem konuşup hem de yarasına bakmaya çalışırken Semih kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. "Bırak, bırak beni pislik!" Bağırmam umurunda olmadı. Odanın dışına doğru çekiştirirken Sinan'a baktım. "Sinan!" Sinan canının acısıyla bayılırken Semih beni odadan çıkardı. Bağırmamı, ona vurmamı, ağlamamı umursamadı. Evden çıkıp merdivenleri resmen sürükleyerek indirdi. Apartmandan çıkınca beni zorla arabasına bindirip kendisi de yanıma bindi. Polis sirenlerini duyarken araba haraket etti. Artık bana yardım edemezlerdi ama hiç değilse Sinan'a yardım edebileceklerdi. Hem Sinan'a hem de bulunduğum duruma ağlarken Semih kolumu tuttu. "Yeter artık kes ağlama!" "Dokunma bana!" dedim ve kolumu ondan çektim. "Midemi bulandırıyorsun." Güldü. "Yakında geçer, geçmek zorunda. Çünkü en kısa zamanda evleneceğiz." "Çok beklersin,beni öldürsen senin gibi biriyle evlenmem." "Büyük konuşma, sonra söylediklerinin altında kalırsın." "Büyük mü konuşuyorum yoksa olacakları mı söylüyorum onu zaman gösterecek." Kendi kendime mırıldandığım şeyi duymuş olacak ki konuştu. "Ne dedin sen?" Yeniden ona döndüm. "Allah belanı versin dedim. Tekrar etmemi ister misin?" Derin bir nefes aldı. "Tekrar etmiş oldun zaten." Cevap vermeden yeniden önüme döndüm. Sinirden delirmek üzereydim. Aklım Sinan'daydı ve şu an ne hâlde olduğunu düşünmek bile istemiyorum. "Kimdi o şerefsiz?" Sesini duydum ama cevap vermedim. "Sana diyorum kimdi o şerefsiz?" "Şerefsiz deyip durma. Emin ol senden daha şerefli birisi o. Hiç değilse kendine parayla kadın satın almaya çalışmıyor." "Abin...” devam etmesine izin vermedim. "Abim değil o benim. Hiçbir zamanda abim falan olmadı." "Tamam, sakin ol bir şey demedim." Etrafıma bakarak konuştum. "Nereye gidiyoruz?" Dudakları yana kıvrıldı. "Evimize." Göz devirdim. "Yanlış oldu herhâlde evin olacaktı." "Yanlışlık yok, evimize gidiyoruz. Sonuçta karım olduktan sonra orası senin de evin olacak." "Ben de senin karın olmayacağıma göre hiçbir sorun yok diye düşünüyorum." "Olacaksın." "Olmayacağım. Adını bile birkaç saat önce öğrendim biriyle asla evlenmem. Özellikle de senin gibi biriyle böyle bir şey imkânsız." "Benim için imkânsız diye bir şey yoktur." Sakin kalmak için derin bir nefes aldım. "Var mı yok mu öğreniriz. Ne zannediyorsun bilmiyorum ama boşa umutlanma sonra çok büyük hayal kırığına uğrarsın." "Sen kimse güveniyorsun? Beş dakika içinde yanından aldığım o doktora mı güveniyorsun? Yoksa polisleri eve kadar getiren o salak arkadaşına mı?" "Ne doktora ne de arkadaşıma değil kendime güveniyorum. Hiçbir kuvvet seninle evlenmemi sağlayamaz." "Emin misin?" "Daha önce hiç olmadığım kadar eminim." "Görüşeceğiz." Kollarımı göğsümün altında birleştirdim. "Görüşelim." Aramızda başka bir konuşma geçmedi. Yarım saat kadar sonra onun evi diye tahmin ettiğim iki katlı lüks bir eve gelmiştik. "İn hadi arabadan,” deyip kendisi inerken ben inmedim. Onunla büyük büyük konuşuyordum ama elinden nasıl kurtulacağıma dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Şimdilik tek umudum Sinan'ın polislere bu olayı bildirmesi ve beni kurtarması olacak ama bunun için de geniş bir zaman dilimi lazım. Çünkü Sinan önce hastaneye gidecek, ameliyat olacak, ameliyattan çıkıp uyanacak ve polise ifade verecek. Keşke her şey bu kadarla bitse iyi. Bir de polislerin bulma süresi var. Sanırım en az yarın akşama kadar buradayım. Yine de birilerinin gelmesini beklemeden buradan kendim kaçmaya çalışacağım. Belki de bu hayattaki en iyi bildiğim şeydir zorla tutulduğum bir yerden kaçmak. Abimin elinden defalarca kez kaçmıştım. Tamam, belki bu adam daha güçlü olabilir ama olsun yine de boş boş oturup kaderime razı geleceğime yine savaşacağım ve buradan kaçacağım. Semih benim olduğum tarafa gelip arabanın kapısını açtı ve kolumdan tutup zorla arabadan indirdi. "Yeter artık bu kadar inat! Ben çok sabırlı bir adam değilimdir, bu yüzden sakın benim sabrımı sınamaya çalışma." "Adam olmadığını biliyordum zaten." Kolumu bıraktı. Elini kaldırdığını gördüğüm an vuracağını anladım ve o tokat yüzüme inmeden durdurdum. "Sakın, sakın bana vurmaya kalkma! Yemin ederim o zaman seni öldürürüm." Sinirle elini yeniden indirirken konuştum. "Ben bu zamana kadar bunun karşısında sessiz kaldım, kalmak zorundaydım çünkü ama bundan sonra asla, asla sessiz kalmam. Sana bunun hesabını çok kötü sorarım." Cevap vermedi ve beni eve doğru çekiştirdi. Eve girince kolumu bıraktı. "Burası bizim evimiz artık." Göz devirdim ve sessiz kaldım. bu adamla tek bir kelime bile konuşmak istemiyorum. Eve bakma gereksiniminde bile bulunmadım. Semih bunu fark etmiş olacak ki yeniden kolumdan tutup üst kata çıkardı. Koridordaki ikinci odaya girince yatak odası olduğunu gördüm ve öfkeyle ona döndüm. "Bana sakın burada beraber...” devam etmeme izin vermedi. "Şimdi değil ama evlendikten sonra beraber kalacağız. Korkma, sana bir şey yapacak değilim. Ayrıca burası bizim odamız değil, bizim odamız karşıdaki. Sen şimdilik burada kalacaksın. Sonra da istersen burayı giyinme odası gibi kullanabilirsin. Sonuçta burası artık senin evin, her şeyi istediğin gibi dizayn edebilirsin." Her ne kadar artık sessiz kalacağım desem de kendimi tutamadım. "Ya sen salak mısın? Tek sorunumuz şu an bu mu? Benim evi nasıl dizayn edeceğim mi? Şu an karşıma geçmiş bunu anlattığına inanmıyorum. Şizofren falan mısın?" Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Canını yakmak istemiyorum ama beni buna zorluyorsun. Ayrıca bundan sonra senin artık tek derdin bu olabilir, başka bir şey olamaz. Bu yüzden alışsan iyi olur. Ben şimdi gidiyorum ama yarın sabah tekrar geleceğim. Hem de çok büyük bir sürprizle,” dedi ve odadan çıktı. O çıkar çıkmaz kapı kilitleme sesi duydum ve sinirle yatağa vurdum. "Sürprizle gelecekmiş. İnşallah geberirsin de bir daha gelemezsin." Kendi kendime söylenerek odada volta atmaya başladım. Bir anda aklıma cebimdeki telefon gelirken içim umutla doldu. Telefonu cebimden çıkarıp açmaya çalıştım ama şarjı bitmiş olacak ki açamadım. "Zaten hep böyle zamanlarda bitersin." Söylenerek telefonu yeniden cebime koydum ve odadaki tüm çekmeceleri karıştırdım. Bir umut belki şarj makinesi bulurum dedim ama bulamadım. Odadan çıkar çıkmaz ilk işim bir şarj makinesi bulmak ve gizli gizli telefonu açmak olacaktı. Sabaha kadar tek bir kez oturmadan bir sağa bir sola odanın içinde volta atıp durdum. Sinan'ın durumunu çok merak ediyordum. Her şey benim yüzümden başına gelmişti. Tabii onun yanı sıra nasıl kaçmam gerektiğini de düşündüm ama evi bilmediğim için bir plan yapamadım. Uykusuzluktan bayılmak, düşünmekten delirmek üzereyken odanın kapısı açıldı. Daha saat çok erkendi. Hava bile yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı. Bu saate ne istiyor benden diye düşünürken içeriye girdi. Bakışları üzerimde gezdikten sonra konuştu. "Sen uyumadın mı?" "Sana ne?" "Hâlâ mı inat ediyorsun?" "Ne yapmamı bekliyorsun kollarına atlamamı falan mı?" "Emin ol bu şimdiki suratsız hâlinden daha çok hoşuma giderdi." "Benim de midemi bulandırırdı." Söylediğim şeyi duymamazlıktan gelerek yanıma geldi. "Neyse uyanık olman iyi oldu. Dün gece sana bir sürprizim var demiştim." "Evet demiştin. Ne oldu intihar etmeye falan mı karar verdin? Benim için en güzel sürpriz bu olurdu çünkü." "Hayır daha güzel bir şey." "Yok, senin ölüm haberin dışında hiçbir haber daha güzel olamaz." Bana doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi iyice kapattı. "Bu da değil." Bu sefer cevap vermedim. "Bugün evleniyoruz,” dediği an karşısında öylece kaldım. "Ne?" "Bu akşam evleniyoruz. Birazdan kahvaltın gelecek. Sonra başka bir eve geçeceğiz. Merak etme, hazırlanmana yardıma gelecekler. Akşam da nikâhımız var. Şimdilik sakinzm, sade bir nikâh olsun sonra güzel bir düğün yaparız." "Sen ne anlatıyorsun ya? Ne evlenmesi? Ben seninle asla evlenmem!" "Sana bu kadar büyük konuşma demiştim,” dedi ve eğilip kulağıma fısıldadı. "Bu gece karım olacaksın." Bölüm Sonu! Herkese tekrardan merhabalar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?💫 Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasslan Twitter: gizzemasslan |
0% |