Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.BÖLÜM "DAVET"

@gizzemasllan

Merhaba <3

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum.

Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡

Keyifli okumalar!


.

.

.

2. BÖLÜM "DAVET"

Adam gözden kaybolunca pencereyi kapatarak yavaş adımlarla kendi odama geçtim. Odadan içeriye girince küçük masamın üzerinde duran kalın kitabı aldım ve elimdeki silahı düzgünce içine yerleştirdim. Daha sonra odamın penceresini açarak yatağıma uzandım ve gözlerimi kapattım. İçinde silah olan kitabı hâlâ elimde tutuyordum. Çünkü biraz sonra ne olacağını gayet iyi biliyordum.

Babamın bağırma sesleri bahçeden odama kadar geliyordu. Sesindeki çaresizlik, bana huzur veriyordu. Hiçbir şeyin vermediği kadar huzur veriyordu.

"Siz ne bok yiyorsunuz lan eve ateş açılırken?" Bu da Emir'in sesiydi, avazı çıktığı kadar bağırıyodu. Bahçedeki adamlara biraz da olsa acıdım ama çok da umurumda değillerdi. Bahçeden gelen bağırma seslerine gülmeye devam ettim. Duydukları birkaç el silah sesine bile bu kadar sinirlendilerse adamın kaçtığını öğrendiklerinde ne yapacaklarını çok merak ediyordum.

"Biriniz hemen gitsin, aşağıdaki adama baksın!" Beklediğim cümleyi amcam kurmuştu ve bu gecenin en güzel anı gelmişti. Birazdan yaşanacak olanlar şimdiden keyfimi yerine getiriyordu. Kendi kendime gülmeye devam ederken odanın kapısı büyük bir gürültüyle açıldı ve babam içeri girdi. Dikkatle ona baktığımda çok fazla sinirli olduğunu fark ettim. Tam da istediğim gibi.

"Ne yapıyorsun sen burada?"

Oturur pozisyonda geldim. "Bu evde yaptığım her şeyi açıklamak zorunda mıyım? Gerçekten sadece merak ettiğim için soruyorum."

Kaşlarını çattı ve bir iki adım daha atarak yanıma geldi. Üzerindeki siyah takım elbisenin içindeki beyaz gömleğin birkaç düğmesini açmıştı. Bunu sadece çok sinirli olduğunda daha iyi nefes alabilmek için yapardı. Bu evde onunla yaşamamın tek iyi tarafı da buydu zaten. Onu çok iyi tanıyordum. Bir savaşta da en önemli olan şey bu değil midir zaten? Düşmanını tanımak ve her hareketini önceden tahmin edebilmek.

"Kes saçmalamayı!"

Yine her zamanki gibi bağırınca ofladım ve bilmemezlikten geldim. "Yine ne oldu çok merak ediyorum. Yine ne yaptım da sorguya çekiliyorum acaba?"

"Silah seslerini duymadın mı sen?"

Umursamazca davrandım. "Duydum, duymamak mümkün mü?"

Şüpheyle baktı. "Niye bu kadar rahatsın o zaman?"

"Bu evde duyduğum her silah sesinde bir şeyler yapacak olsaydım ya da ses nereden geldi diye pencereye koşacak olsaydım, tüm hayatım bu evde değil de şu küçücük pencerenin önünde geçerdi."

"Adamlar evin çevresinde kimse olmadığını söyledi."

"Yani?"

Sinirle bana doğru birkaç adım daha attı.."Yanisi patlayan o silah evden birine aitti."

"Sende şu an burada olduğuna göre ilk şüpheli de ben oluyorumz değil mi?"

Hiçbir şey söylemeden kıyafet dolabıma doğru gitti ve hızla kapağını açarak bir anda kıyafetleri yere atmaya başladı. Kıyafetlerin altında silahı arıyordu. Gerçekten beni bu kadar salak mı zannediyordu acaba? O kıyafetlerimi yere atmaya devam ederken elimdeki kitabı yatağımın yanındaki komodinin üzerine bırakarak ayağa kalktım. O dolabımda işini bitirip çekmecelere geçerken boy aynamın karşına geçtim ve dağılmış olan saçlarımı düzelttim.

"Acaba saçlarımı sarıya mı boyatsam?" Kendi kendime mırıldanarak şu an siyah ve uzun olan saçlarıma dokundum. "Yok ya bana yakışmaz en iyisi siyah olarak kalmaları." Aniden gelen şaçlarımı sarıya boyatma fikrinden vazgeçerek bileğimdeki tokayla saçlarımı topladım. Babam da o sırada çekmeceler de işini bitirmiş ve yatağımı dağıtıyordu. Onu umursamadan tekrar aynaya döndüm ve kendime baktım.

"Ben kilo mu almışım ya?" deyip aynada belime bakıp kilo alıp almadığımı anlamaya çalışırken babam çoktan yatağımı dağıtmış, şimdi de komodinin çekmecelerine bakıyordu. "Tabii almışım ye, iç, yat. Bu evde başka ne yapıyorum ki?" En kısa zamanda aldığım kiloları tekrar vermeyi aklıma not ederek tekrar babama döndüm. Hiçbir şey bulamamış olmanın sinirliyle yanıma geldi ve kolumdan tuttu.

"Nerede o silah?"

"Hangi silah?" Kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakmaya devam ederken sanki yeni anlamış gibi tekrar konuştum. "Ha şu senin bir saattir deliler gibi odayı bu hâle getirerek aradığın silah mı?"

Kolumdaki elini biraz daha sıktı. "Sana nerede dedim?" Gözlerinin içine baktım. Sadece birkaç saat önce beni odaya kilitlediği için alay ve gurur olan gözlerinin içinde şimdi sadece öfke vardı. Büyük bir öfke. Onu bu hâle getirmek benim için çok büyük bir zevkti.

"Bende silah falan yok. Olsa burada olurdu, sende bu kadar aradıktan sonra bulurdun herhâlde değil mi?"

"Sabrımı taşırıyorsun artık!"

Kolumu ondan çektim ve yatağıma doğru yürüdüm. "Seninle sohbet etmeye devam etmek isterdim." deyip hâlâ komodinin üzerinde duran kitabı aldım ve ona gösterdim. "Fakat sen gelmeden önce çok heyecanlı bir yerinde bıraktım. Bu yüzden kitap okumaya devam edeceğim ama sen istersen arama çalışmalarına devam edebilirsin ben rahatsız olmam." Cevap vermeden yüzüme bakmaya devam edince dağıttığı yatağımın üzerinde duran birkaç parça kıyafeti ve dağılmış olan çarşafı yere attım. Daha sonra yerde duran yastıklarımdan birini aldım ve yatağın üzerine bırakarak yatağa uzandım. Haraketlerimi tüm dikkatiyle izleyen babamı umursamadan kitabın ilk birkaç sayfasını daha önceden okumuş gibi yaparak hızlı hızlı geçtim. Daha sonra ise tesadüfen bir sayfada durarak okuyormuş gibi yaptım.

"Eğer o silah senden çıkarsa, o silahı bu gece sen sıktıysan..." Sustu, kitaptan başımı kaldırdım ve ona baktım. "O zaman ne olur çok iyi biliyorsun değil mi?"

"O silahla beni öldürürsün."

"Beni çok iyi tanıyorsun."

"İnsan düşmanını çok iyi tanımalıdır. Bunu bana sen öğretmiştin." Cevap verecekken odanın kapısı bir anda tekrar yüksek bir sesle açılmış ve Emir içeriye girmişti. Babamla ikimiz ona bakarken o önce şaşkınca dağınık olan odaya sonra da telaşla amcama döndü.

"Adam yok."

Elimdeki kitabı kucağıma bıraktım ve ellerimi göğsümün altında birleştirdim.

"Ne demek yok lan?" Babam bağırdı, işte bu gecenin ikinci bombası da patlamıştı.

"Bilmiyorum amca, ipleri bir şekilde çözüp kaçmış."

"Allah kahretsin!" diye bağırdı babam ve öfkeyle yanında durduğu duvara yumruk atıp ellerini saçlarına geçirdi.

"Duvara bir şey olmasa bari." Kendi kendime mırıldanarak tekrar ona baktım. Korkuyordu, hem de çok korkuyordu. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim ve böyle görmek çok hoşuma gitmişti. Hiçbir şey söylemeden odadan sinirle çıkıp gidince Emir'le yalnız kalmıştık.

"Ne oldu bu odaya böyle?"

Onlarla uğraşmayı çok seviyordum. Bu yüzden etrafıma bakarak hiçbir şey yokmuş gibi konuştum. "Ne olmuş?"

"Ne mi olmuş? Sanki odanın ortasına bir bomba düşmüş gibi."

"Sen benim odamı boş ver de aşağıya in. Çünkü anladığım kadarıyla o bomba benim odama değil, sizin başınıza düştü." Birkaç saniye yüzüme baktı. Daha sonra o da hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Arkasından gülerek kucağımda duran kitabı aldım. "Silah nerede diye soruyor adama kitabı gösteriyorum. Eline alıp bakmıyor, cahil işte." Kendi kendime mırıldanarak yataktan çıktım ve kitabı odadaki kütüphanemdeki eski yerine yerleştirerek odadan çıktım. Aşağıdaki eğlenceyi kaçıracak değildim.

Odadan çıkınca büyük koridorda odaların önünde yavaş adımlarla yürüyerek merdivenler ulaştım.

"Nasıl kaçar lan o adam? Nasıl çözdü elindeki o ipleri?" Babamın bağırma sesleri salondan üst kata kadar geliyordu.

"Üff ne kadar salaksınız ya adam nasıl çözsün o ipleri? Hem iplerin üzerindeki kesik izlerini falan da mı görmediniz?" Yine her zaman ki gibi kendi kendime mırıldanarak salona indim.

"Sana o herifi hemen öldür, başımıza iş açacaksın dedim! Hepimiz senin hırsın yüzünden geberip gideceğiz!" Hâlâ beni görmedikleri için amcamın söylediği şeye rahatlıkta güldüm.

"Ayy hadi inşallah. Sanırım sonunda dualarım kabul olacak ve hayallerim gerçekleşecek." Yine kendi kendime mırıldanarak salondaki koltuğa doğru yürüdüm. Beni görseler de konuşmaya devam ettiler.

"Biz varken hiçbir şey yapamaz baba! Şu heriften bu kadar korkmayın!" diyen Emir'e baktım.

"Bu da kendini bir şey zannediyor, geri zekâlı." Onlar bağırarak konuşmaya devam ederken orta sehpanın üzerinde duran kumandayı aldım ve ayak ayak üstüne atarak televizyonu açtım.

"O herifin oradan tek başına çıkması imkânsız." Babamı duyunca içten içe güldüm. Tabii ki tek başına çıkmadı ben yardım ettim demek istedim ama diyememiştim. Çünkü bunu şimdi değil, zamanı geldiğinde söyleyecektim.

"Ne yani birisi mi yardım etti?"

Çok şükür Emir Bey neler olduğunu anlayabilmişti.

"Büyük bir ihtimal öyle oldu. İçimizde bize ihanet eden birisi var."

Televizyonun sesini biraz kısarak arkamı döndüm ve bunu söyleyen babama baktım. "Ben de öyle düşünüyorum. Adamlardan birisi benim gibi sizi sevmiyor olmalı." Üçü de aynı anda şaşkınca bana bakınca gülerek konuştum. "Niye bu kadar şaşırdınız anlamıyorum. Sizi sevmediğimi zaten biliyordunuz."

"Biz senin düşmanın değiliz." diyen amcama baktım. Biraz babama benziyordu. Onun da aynı babam gibi kahverengi gözleri, uzun boyu ve iri olan vücudundan dolayı heybetli bir görünümü vardı. Saçları hafif kırlaşmıştı, çünkü yaş olarak babamdan büyüktü ama evde en çok babamın sözü geçerdi.

"Hayır amca, siz benim en büyük düşmanlarımsınız."

Kaşlarını çatarak bana doğru birkaç adım attı.

"Seni bu evde tuttuğumuz için bizi sevmiyor olabilirsin ama biz senin aileniz."

Söylediği şeye gülerek ayağa kalktım ve oturduğum koltuğun etrafında dolanarak yanına gittim. "Sadece beni bu evde tuttuğunuz için sizden nefret etmediğini sen de çok iyi biliyorsun amca."

Hiçbir şey söylemeyince babamı göstererek konuşmaya devam ettim. "Onun bana yaptıklarını ne çabuk unuttun?"

"O dediğin senin baban."

Alayla güldüm. "İşte tam da bu yüzden en çok ondan nefret ediyorum ya."

"Yeter, seninle uğraşamayız! Şimdi çık odana!"

Her zamanki gibi bağıran babama baktım. "Siz zaten isteseniz de benimle uğraşamazsınız."

"Bade çık odana!" diyen Emir'e baktım.

"Sana mı soracağım ne yapacağımı?" Sinirle yüzüme baktı. Amcam ve babam olduğunu için hiçbir şey söyleyemediğine emindim.

"Düzgün konuş, birkaç gün sonra kocan olacak o senin!" Babamın söylediği şeye alayla güldüm.

"Pardon unutmuşum," diyerek üzerimdeki siyah ceketi çıkardım ve tişörtümün kolunu biraz daha yukarıya çekerek tırnak izlerini ve morlukları gösterdim. "Bunu yapan kişinin hâlâ kocam olacağına bir türlü alışamadığım için unutmam çok normal bence." Amcam ve babam koluma baktıktan sonra Emir'e dönmüşlerdi ama hiçbir şey söylememişlerdi.

"Ama tabii o benim kocam olacak değil mi bunu da daha fazlasını da yapmaya hakkı var." Üçünden de ses çıkmayınca tişörtümün kolunu tekrar aşağıya indirdim. "İşte tam da bu yüzden değil o adam yüzünden tehlike de olmanız, şuraya gelip gözümün önünde hepinizi tek tek öldürse umurumda olmaz." diyerek cevap vermelerini beklemeden yanında durduğum merdivenlerden üst kata çıktım.

"Bir daha o kıza dokunmayacaksın!" diye bağıran amcam beni şaşırttı.

"O da söz dinlesin o zaman, haddini bilsin!" dedi Emir. "Ayrıca şimdi konumuz Bade mi yoksa nasıl kaçtığını bile bilmediğimiz o Karan şerefsizi mi?" Duyduğum isimle adımlarımı durdurdum.

"Karan." Kendine kendime mırıldandım. "Demek adın Karan," deyip tekrar merdivenleri çıkmaya devam ettim. Üst kata çıkıp az önceki koridordan tekrar geçip odamdan İçeriye girince derin bir nefes aldım.

"Hadi bakalım Karan Bey, umarım bahsettikleri gibi birisindir." Elimdeki ceketi odanın bir köşesine atarak yatağıma girdim. Odada şu an her yer her yerdeydi ama gecenin bu saatinde ve bu kadar uykum varken oda toplamakla uğraşamayacaktım. Hâlâ aşağıdan bağırma sesleri gelirken huzurla gözlerimi kapattım. Şimdiye kadar olduğu gibi yine onların huzursuzluğu benim en büyük huzurum olmuştu.

***

"Bade Hanım, bu akşam davette giyeceğiniz elbise geldi," diyen Merve'ye cevap vermeyerek kahvaltı masasında oturan babamlara baktım.

"Her seferinde beni zorla bu davetlere götürmekten ne zaman vazgeçeceksiniz?" Amcam ve Emir sessiz kalırken babam kahvaltısına devam ederek cevap verdi.

"Her hafta sonu olduğu gibi yine bizimle beraber geleceksin. Boşuna olay çıkarma, çünkü her zaman günün sonunda kaybeden sen oluyorsun."

Elimdeki çatal bıçağı önümdeki tabağın içine bırakarak Merve'ye döndüm. "Odama bırakabilirsin." Merve beni başıyla onaylayıp yanımdan uzaklaşırken devam ettim. "Dün geceden sonra bu hafta sonu davete katılmazsınız diye düşünüyordum."

"Neden ne oldu ki dün gece?"

Babamın umursamaz tavrı şaşırmama neden olurken belli etmemeye çalışarak konuştum. "Gecenin bir yarısı eve ateş açıldı sonra aşağıda tuttuğunuz adam kaçtı." Babam kaşlarını çatmış beni dinlerken amcama dönerek devam ettim. "Amcam o adam bizi gebertecek diyerek sabaha evin içinde bağırdı ama sen hâlâ ne oldu ki diye soruyorsun?"

"Bizim kimseden korkumuz yok. Koskoca Karahanlılarız kimse bize hiçbir şey yapamaz bu yüzden de bu gece o davete gidilecek."

Babama gülümseyerek masadan kalktım. "Peki babacığım sen nasıl istersen." Hepsi bana şaşkınca bakarken Emir'le amcama döndüm ve onlara da gülümsedim. "Ben gidip şimdiden hazırlanmaya başlasam iyi olacak. Sonra geç kalıp da sevgili ailemi bekletmeyi hiç istemem. Hadi hepinize afiyet olsun." Bana çevrilmiş olan şaşkın bakışları umursamadan üst kata çıktım. "Zehir zıkkım olsun mu deseydim acaba?" diye sordum kendime ve üst kata ulaştım. Koridorda odama doğru ilerlerken elbiseyi bırakmış odadan çıkan Merve'yle karşılaştım.

"Elbisenizi yatağınızın üzerine bıraktım Bade Hanım. Odanız da biraz dağılmıştı sabah toparladım." Merve'nin söylediği şey beni güldürdü.

"Biraz mı?" Benim gibi o da güldü. Merve birkaç yıl önce yanımızda işe başlamıştı ve bu evde neredeyse sevdiğim tek kişiydi. Çok iyi niyetli, çok temiz kalpli bir kızdı. Aynı zamanda çok güzel bir kızdı. Doğal Sarı saçları ve bembeyaz teni vardı.

"Tamam, biraz değil epey bir dağılmıştı."

"Babam dün gece odamda küçük bir arama operasyonu yaptı."

Gözleri şaşkınlıkla ayrıldı ve endişeyle konuştu. "Bade Hanım, yoksa telefonu mu buldu?"

Başımı olumsuz anlamda salladı. "Hayır başka bir şey arıyordu. Hem zaten o gelmeden önce ben telefonu yok ettim."

Yine aynı şaşkınlıkla konuştu. "Ne yani şimdi telefonunuz yok mu?"

"Yok."

"Ama siz o telefonun sizin için çok önemli olduğunu söylemiştiniz." Ona cevap verecekken bana doğru biraz daha yaklaştı ve kulağıma eğilerek fısıldadı. "İsterseniz sizin için bir tane daha alabilirim." deyip geri çekilince başımı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır Merve, hiç gerek yok. O telefon bana yeterince yardımcı oldu zaten. Yeni bir tanesine ihtiyacım yok."

"Peki, siz bilirsiniz ama ne zaman isterseniz ben size yardımcı olmaya hazırım."

Ona minnetle gülümsedim. "Teşekkür ederim, bu zamana kadar benim için yaptığın her şey için çok teşekkür ederim."

"Benim için zevkti." diyerek gülünce ben de güldüm.

"Hadi sen in aşağıya şimdi kahve isterler. Ortalarda görünmediğin için sana kızmasınlar." Beni başıyla onaylayarak merdivenlere doğru yürüdü. Odamdan içeriye girecekken durdum ve ona baktım. "Aslında benim için yarın küçük bir şey yapmanı daha isteyeceğim."

Durarak bana doğru döndü. "Ne isterseniz yapmaya hazırım siz hiç merak etmeyin."

"Yarın konuşuruz o zaman." Beni onaylayıp gitmesini beklemiştim ama o gitmek yerine hızlı adımlarla yanıma geldi.

"Size bir şey sorabilir miyim?"

"Tabii ki."

"Emir Bey'le gerçekten evlenecek misiniz?" Ben de onun gibi biraz ona yaklaşarak kulağına doğru eğildim ve fısıldadım.

"Hayır evlenmeyeceğim ama o öyle zannediyor, ben de bozuntuya vermiyorum." Gülerek benden uzaklaştı.

"Çok sevindim, Emir Bey'le evlenirseniz bu evden hiçbir zaman kurtulamazsınız çünkü." dedi, sessiz kaldım. O ise etrafına baktı ve kimsenin olmadığından emin olduktan sonra sessizce "Kaçacak mısınız?" diye sordu, onu sadece başımla onaylamakla yetindim. Gülümseyerek ellerimi tuttu. "Umarım kaçmayı başarır ve bu evden kurtulursunuz. Siz gittikten sonra ben de istifa edip kendime başka bir iş bulmayı düşünüyorum "

"Neden?"

"Babanız, amcamız ve Emir Bey'le çalışmak gerçekten de hiç kolay değil. Burada sizin için kalıyordum. İhtiyacınız olursa size yardım edebilmek için. Siz gittikten sonra benim de burada çalışmama gerek kalmayacak."

Hiçbir şey söylemeden ona sarıldım. "Bana çok iyilik yaptın. Kendimi sana karşı çok borçlu hissediyorum ve nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum."

Benden ayrılarak gülümsedi. "Buradan kurtulduğunuzda kendinize yeni bir hayat kurun ve çok mutlu olun. O zaman yaptıklarım boşa gitmez ve siz de bana borçlarınızı ödemiş olursunuz, anlaştık mı?"

Gülümsedim, başımı salladım. O da gülümsedi ve hiçbir şey söylemeden arkasını dönerek tekrar aşağıya indi. O gidince ben de önünde durduğum odamdan içeriye girdim ve her zamanki gibi yatağıma uzandım.

***


"Bu kapı neden kilitli?" Babamın öfkeli sesinin ardından odanın kapısına birkaç defa vurduğunu duydum ve onu umursamadan aynadaki hâlime baktım. Giymem için getirilen elbise mavi renkte kısa bir elbiseydi. Omuzları düşük, göğsünde taş işlemeleri vardı.

"Neyse, hiç değilse bu sefer ki elbise bir şeye benziyor." Kendi kendime mırıldanarak siyah topuklu ayakkabılarıma baktım. "Bu ayakkabılar oldu mu ya?" diyerek bir kez daha kendimi inceledim.

"Aç şu kapıyı, yoksa kıracağım!"

Yine umursamadan kendime bakmaya devam ettim. "Oldu işte ya çok fazla da abartmaya gerek yok." diyerek dalgalı yaptığım saçlarımı elimle bir kez daha düzelterek son hâlime gülümsedim. "Çok güzelim ben ya! Boyum biraz daha uzun olsaydı daha da güzel olacaktım ama bu sefer de diğer kızlara haksızlık olurdu." Kapı yumruklanmaya başlayınca yavaş adımlarla kapıya doğru giderek açtım ve öfkeli babamla karşılaştım.

"Bu kapı neden kilitli?"

Bağırması umurumda olmazken biraz düşünür gibi yaptıktan sonra konuştum. "Siz içeriye girmeyin diye."

Sinirle kolumdan tuttu. "Sen benimle alay mı ediyorsun?"

"Hayır, doğruları söylüyorum. Sizin kapı çalma gibi bir alışkanlığınız olmadığı için ben de kilitlemek zorunda kalıyorum. Sonuçta üzerimi değiştiriyorum içeride."

Kolumu bıraktı. "Bir daha ben o kapıyı çaldığım zaman açılacak." Ona cevap vermeden yanından geçerek koridora çıktım. "Dur orada!"

Sesiyle tekrar durdum ve ona doğru döndüm. "Yine ne oldu?"

Birkaç adım atarak yanıma geldi. "Eğer yine geçen sefer ki gibi kaçmaya çalışırsan bu sefer canın çok yanar."

Alayla güldüm. "Merak etme babacığım, bu gece eve döndüğün zaman yanında olacağım." Hiçbir şey söylemeden yüzüme bakmaya devam edince ona tekrar arkamı döndüm ve merdivenlere doğru yürüyerek konuştum. "Hadi biraz acele et, geç kalmak istemezsin."

Arkamdan gelen ayak seslerinden peşimden geldiğini anlamıştım. Bu gece çok eğleneceğime emindim. Salona inince koltuğa yaslanmış bir şekilde telefonuyla oynayan Emir'i gördüm. Siyah bir takım giymişti.

"Ünal nerede?" diyerek babam yanıma gelirken Emir telefondan başını kaldırdı ve babama baktı.

"Bahçeye adamları kontrol etmeye çıktı." dediğinde çoktan gözleri beni bulmuştu bile. Bakışları üzerimde gezinirken göz devirdim. Babam Emir'e cevap vermeden evden çıkarken ben de peşinden çıkmak için hareket ettim ama bileğimi tutan bir el buna engel oldu. Babam bahçeye doğru ilerlerken Emir beni tekrar evin içine doğru çekti ve kapıyı kapatarak sırtımı kapıya yasladı.

"Çok güzel olmuşsun." diyerek yüzüme yaklaştı.

"Biliyorum, söylemene gerek yoktu." Alayla güldü ve bana biraz daha yaklaştı. Bir eli yüzüme dokunurken diğer eli belimi tutmuştu bile. Bilerek ve isteyerek ona engel olmadım.

"Karım olacağını, benim olacağını bilmek çok güzel." Öpmek için yüzüme biraz daha yaklaştı. Nefesini yüzümde hissettiğimde burunlarımız çoktan birbirine değmişti. "Artık sen de kabullendin, kaçmıyorsun benden."

Ona cevap vermedim bundan cesaret almış olacak ki beni iyice kendine doğru çekti. Tam öpecekken dizimle bacağının arasına tekme attım. Emir bir anda iki büklüm olurken onu iterek kendimden uzaklaştırdım.

"Seninle evlenmeyeceğim."

Ağzının içinde küfür etti ama hâlâ iki büklümdü. Başını kaldırıp göz ucuyla bana baktı. "Bunu ödeyeceksin, ödeteceğim."

Onu umursamadan hemen yanında durduğum kapıyı açtım ve bahçeye çıktım. Babamla amcam bir arabanın yanında durmuş konuşuyorlardı. Yanlarına gitmek yerine babamın arabasına doğru yürüdüm. Şoför beni görünce kapıyı açmıştı. Tam arabaya binecekken babamın sesiyle durdum.

"Sen benimle gelmiyorsun Bade."

Söylediği şeyi duyunca şaşkınca ona baktım. "Ne demek bu?"

Amcamla beraber yanıma doğru geldiler. Merakla onlara bakarken babam konuştu. "Sen Emir'le gideceksin."

"Sebep?"

"İki gün sonra nikâhınız var. Beraber gitmeniz daha uygun. İnsanlar nikâhta önce sizi yan yana görmek isterler." Babama cevap verecekken belimde hissettiğim elle irkildim.

"Sen hiç merak etme amca. Ben Bade'yi de alıp peşinizden geleceğim."

Sinirle Emir'in belimdeki elini ittim.

"Geç kalmayın." dedikten sonra babam ve amcam kendi arabalarına binmiş ve evden çıkmışlardı.

"Merak etme, içeride yaptığın şeyin hesabını döndüğümüzde soracağım."

Ona doğru dönerek alayla güldüm. "Senden korkmam mı gerekiyor?"

"Şimdilik değil. Ne zaman korkman gerektiğini çok iyi anlayacaksın." Ona cevap vermek yerine biraz ileride duran arabasına doğru yürüdüm ve binerek kemerimi taktım. Bir süre sonra o da arabaya binmişti.

"Ne güzel bir çift olduk değil mi?" Bu soruyla yüzümü buruşturdum.

"O kadar güzel bir çift olduk ki bize baktıkça midem bulanıyor."

Alayla güldü ve hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırdı.

Yaklaşık yarım saat kadar sonra her zamanki balo salonun önündeydik ve arabanın içinde oturmuş, Emir'in saçma sapan uyarılarına maruz kalıyordum.

"Bana bak, içeride sakın beni utandıracak bir şey yapma."

"Vallahi senin zaten insan içine çıkmaktan utanman lazım ama anlamıyorsun işte." Kaşlarını çatmış bana bakarken söyleyeceği şeyi duymak istemediğim için arabadan indim ve onu beklemeden otelden içeriye doğru yürüdüm. Daha birkaç merdiven çıkmışken arkamdan bana yetişmiş ve elimi tutmuştu. Elimi ondan kurtarmaya çalışırken etrafımız bir anda kameralarla doldu.

"Emir bey, kuzeniniz Bade Hanım'la hakkınızda çıkan evlilik haberleri doğru mu?" Bunu soran kıza ters ters bakarken Emir beni çekiştirdi. Otelden içeriye girip kameralardan uzaklaşınca elimi Emir'den çekerek konuştum.

"Hem çok ünlü iş adamları olup hem de kötü adam olmak böyle bir şey sanırım."

"Buna alışsan iyi olur karıcığım. Yakın zamanda herkes seni kuzenim olarak değil, karım olarak tanıyacak."

Biraz ona doğru yaklaşarak sessiz bir şekilde konuştum. "Bence herkes beni çok yakın bir zamanda üçüncü sayfa haberlerinde daha fazla dayanamayarak tüm ailesini katleden kız olarak tanıyacak."

Emir söylediğim şeye gülerken salona girdim. Buraya her hafta sonu geldiğimiz için hiç yabancılık çekmeden içeriye doğru ilerledim. Etraftaki bu insanlar her hafta sonu toplanır, birbirlerinin yaptıkları işleri över, sonra arkalarından güler dağılmadan önce de birine yılın en iyi bir şeyi ödülünü verir geceyi bitirirlerdi. Sadece bir hafta aralıklarla yılın en iyisi seçilmesi de ayrı bir ironiydi. Etrafıma bakıp babamların oturduğu masayı bulmaya çalışırken belimde yine Emir'in elini hissetmiş ve yine sinirle elini itmiştim.

"Bana dokunup durma!"

"Babanın evdeyken ne söylediğini unuttun herhâlde." Ona cevap verecekken arkasında gördüğüm kişiyle sustum.

Oradaydı ve bana bakıyordu. İlk görüşte tanımıştım onu. Zaten tanımamam mümkün değildi. Buraya bu kadar büyük bir heyecanla onun için gelmemiş miydim? Üzerinde siyah bir takım vardı. Yüzünde dün gece gördüğüm yaraların izleri hâlâ duruyordu ve saklama gereği duymamıştı. Yemyeşil gözleriyle bana bakmaya devam ederken Emir'i şüphelendirmemek için gözlerimi ondan çektim ve Emir'e baktım.

"Unutmadım, unutturmuyorsun ama babamın söylediği şey benim umurumda bile değil, sen de bunu unutma." diyerek cevap vermesini beklemeden bana bakan yeşil gözlere son bir kez baktım ve babamların yanına doğru ilerledim. Masadaki yerime otururken bakışlarının benim üstümde olduğunu hissedebiliyordum.

"Karan da burada." Amcamın söylediği şeyle babama baktım. Hiç umurunda değilmiş gibi davranıyordu.

"Burada olması çok normal Ünal. Sen de bu kadar heyecan yapma."

Amcam, babama sinirle bakıyordu.

"Emir!" diyerek gözlerini babamdan çekti ve yanımda oturan Emir'e baktı.

"Efendim baba?"

"Dışarıda ki adamlara söyle, tedbir alsınlar. Amcamın umursamazlığı yüzünden geberip gitmeyelim." Gülmemek için kendimi zor tutarak tekrar ona döndüm.

Yanına gelen bir adamla konuşmaya başlamıştı. 1.80 ya da 1.85 boyu ve simsiyah saçları vardı. Saçlarının üst kısmı uzunken yanları yeterince kısaydı ve çok hoş görünüyordu. Onu incelemeye devam ederken bir anda bana doğru döndü ve tekrar göz göze geldik. Benim ona baktığımı fark edince gülümsedi ama ben hiçbir tepki vermeden önüme döndüm. Bir anda etraf aniden kararıp iş adamlarından birisi konuşma yapmak için sahneye çıkarken ayağa kalktım.

"Nereye?" diyerek soran Emir'e baktım.

"Tuvalete gidiyorum oraya da benimle gelecek misin?" Babam ve amcamın da gözü üzerimizdeydi.

"Çabuk gel!"

"Emrin olur," deyip cevap vermesini beklemeden masadan uzaklaştım. Onun gözlerinin hâlâ üstünde olduğunun farkındayım ama ona dönüp bakmadan salondan çıktım ve otelin lavabosuna doğru ilerledim. Lavabodan içeriye girince birkaç kadın olduğunu gördüm. Sanırım makyajlarını tazeliyorlardı. Onlar makyaj tazelemekle uğraşırken ben hızla ellerimi yıkadım ve biraz da boynumu ıslatarak derin bir nefes aldım. Nedense çok fazla gerilmiştim. Kadınlar işlerini bitirip beni yalnız bırakırlarken aynaya baktım.

"Sakin ol Bade, bu sefer sen kazanacaksın. Çünkü kaybedersen ölmek zorundasın, bu yüzden kazanacaksın."

Kendi kendimi cesaretlendirmeye çalışırken onun sesini duydum.

"Bade Karahanlı." Dudaklarım yana kıvrılırken derin bir nefes aldım ve kapıya doğru baktım. Rahat davranmam gerekiyordu, ona ihtiyacımın olduğunu bilmesine gerek yoktu. Kapıyı yavaşça kapattı ve bana doğru yaklaştı.

"İsmimi bile öğrenmişsin."

Kısacık da olsa güldü ve birkaç adım daha atarak yanıma geldi.

"Öğrenmek zorunda kaldım diyelim." Bende onun gibi güldüm. Biraz daha bana yaklaşınca şaşırmıştım. Ne diye bu kadar yaklaşıyordu ki? O bana yaklaşınca birkaç adım geri gittim ama sırtım tuvaletin soğuk duvarına temas edince durmak zorunda kalmıştım ama o durmadan bana doğru gelmeye devam etti. Ondan kaçmak için sağ tarafa doğru geçecekken duvarı tutarak önümü kapattı. Koluna bakarken boş bir anında sol taraftan kaçacakken bu sefer de diğer koluyla önümü kapattı. Şu an tamamen onunla duvar arasında kalmıştım ve kaçmama izin vermiyordu. Derin bir nefes alıp sırtımı tekrar duvara yasladım ve yemyeşil gözlerinin içine baktım.

"Ne yapıyorsun?"

"Bu kadar çabuk gidemezsin, konuşmamız gereken şeyler var."

"Evet, var ama bunu aramızda mesafe varken de yapabiliriz."

Başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu. "Hayır, yapamayız. Ben böyle konuşmak istiyorum." Ona cevap verecekken gördüğüm şeyle sol gözünün altına düşen kirpiğini nazik bir şekilde aldım.

"Kirpiklerin dökülüyor." Hiçbir şey söylemedi. Sağ yanağında küçük bir gamzesi vardı ve onunla bu kadar yakın olduğumuz için fark edebilmiştim. Elimdeki kirpiğe hafif bir şekilde üfleyerek ona döndüm. "Badem yağı sürebilirsin, çok iyi geliyor." Yüzündeki gülümseme biraz daha büyürken kaçmamı engellemek için tuttuğu duvardan kolunu çekerek elini cebine attı. Merakla ona bakarken elini tekrar cebinden çıkardı ve elindeki badem şekerlerini bana uzattı.

"Yer misin?"

Elindeki bademleri alarak birini ağzıma attım ve diğerlerini elimde tutmaya devam ettim. "Çok severim."

Bana biraz daha yaklaştı ve derin bir nefes aldı. "Badem şekeri gibi kokuyorsun."

Badem şekeri mi demişti o? Ona şaşkınca bakarak elimdeki bademleri kokladım ve güldüm. "Güzel kokuyorlar yalnız."

"Biliyorum." Ona gülerek bakarken kendisi de bir şeker yedi ve devam etti. "O yüzden söyledim zaten."

"Çok cesursun." Yüzüme biraz daha yaklaşarak konuşmaya devam etti.

"Senin gibi." dedi ve biraz geri çekilerek devam etti. "Şimdi söyle neden bana yardım ettin?"

"Bir nedeni olduğuna eminsin yani?"

"Dün gece söylediğin gibi canın sıkıldığı için bir macera aramadıysan bir nedeni olmalı."

"Doğru, bir nedeni var."

Derin bir nefes aldı. Kaçmamam için tuttuğu duvarı hâlâ bırakmamıştı. Zaten benim de kaçmaya niyetim yoktu. "Söyle, ne istiyorsun?"

"Senin için çok basit bir şey."

Ağzına bir şeker daha atınca ben de elimdeki şekerden bir tane ağzıma attım.

"Az çok tahmin edebiliyorum ne isteyeceğini."

"Tahmini duymak istiyorum."

"Zevkle," dedi ve devam etti. "Dışarıdaki o şerefsizle evleneceğini biliyorum."

"Bunu bildiğine göre iyi bir araştırma yapmış olmalısın."

"Hayatımı kurtaran kızı merak ettim diyelim," diyerek bir şeker daha yedi. Ağzına her bir şeker attığında keyifleniyordu. Badem şekerini bu kadar seven bir kişi ilk defa görüyordum. "Dışarıda ona olan tavrını da gördüm. Büyük bir ihtimal zorla evleniyorsun ve benden seni bu evlilikten kurtarmamı isyeceksin."

"Güzel tahmin," dediğimde keyfi biraz daha yerine geldi. "Ama maalesef doğru değil."

İşte buna şaşırdı. "Doğrusu ne o zaman?"

"Evliliği falan boş ver. Ben senin hayatını kurtardım sen de benim hayatımı kurtaracaksın."

Kaşlarını çattı. "Tehlikede misin?"

"Evet, son yirmi iki yıldır."

"Ne?" dedi fazla büyük bir tepki vererek.

"Boş ver. Bilmen gereken tek şey yarın beni öldürmeye çalışacaklar ve senin beni kurtarman gerekiyor."

"Neden öldürmeye çalışacaklar seni?"

"Seni benim kurtardığımı öğrenecekler çünkü."

"Nasıl olacakmış o?"

"Ben anlatacağım."

Şaşırıp kaldı karşımda. "Çok tuhaf bir kızsın, biliyorsun değil mi?"

"Biliyordum ama ilk defa bir başkasından duydum."

"O zaman son bir soru." Onu başımla onaylayınca devam etti. "Neden beni kurtardığını itiraf ediyorsun?"

"O şerefsiz dediğin babam var ya." Hiçbir şey söylemeden beni başıyla onaylayınca konuştum. "Bu hayattaki en büyük zevkim onu sinir etmek. Seni benim oradan çıkardığımı öğrendiği zaman yüzünde oluşacak olan o ifadeyi görmek için sabırsızlanıyorum."

"Neden sevmiyorsun babanı?" Hatırladığım şeyler kalbimi acıtırken ona cevap vermek yerine eğilerek kolunun altından kaçtım ve ondan uzaklaştım.

"Sen o kadarını boş ver."

Ellerini göğsünün altında birleştirerek sırtını duvara yasladı. "Peki ya seni kurtarmazsam?"

Düşünür gibi yaptıktan sonra umursamazca konuştum. "O zaman beni öldürürler."

Elini saçına doğru götürerek saçlarını karıştırdı ve diğer elindeki bademi yiyerek konuştu. "Beni serbest bıraktığını söylemezsen ölmezsin."

"Ama canım çok söylemek istiyor."

Dudakları bir kez daha yana kıvrıldı. "Ne yapalım biz de kurtarırız o zaman seni."

"Bekliyor olacağım."

Dudaklarında ki şekeri yalayarak konuştu. "Bunlara hiç gerek yok aslında. Eğer evlenmek istemiyorsan seni şimdi yine çıkarırım buradan. Babanların ruhu bile duymaz."

Başımı olumsuz anlamda sallayarak kaşlarımı hayır anlamında kaldırdım. "Hayır, olmaz."

"Sebep?"

"Koskoca Bade Karahanlı'ya o evden sessizce ayrılmak hiç yakışmaz."

"Güzel sebep, ben olsam ben de olaylı ayrılmak isterdim. İz bırakmak çok önemli."

Başımı salladım. "Aynen çok önemli, bu yüzden yarın onlara güzel bir iz bırakacağım."

Biraz daha yaklaştı. "Yalnız çok küçük bir sorunumuz var."

"Öyle mi neymiş o?"

"Zamanlama tutmayabilir sonuçta evinizin içini görmüyorum. Erken gelebilirim ya da geç kalabilirim. Belki de eve tam zamanında gelirim ama içeriye girmek uzun sürer. Yani anlayacağın çok riskli, gerçekten ölebilirsin."

Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum. "Beni o evde öldürmeyecekler."

"Ne demek bu?"

"Onlara ihanet ettiğimi öğrendiklerinde öldürmek için beni evden çıkartacaklar."

"Sebep?"

"Bilmem, sanırım eve iş getirmeyi sevmiyorlar. Anlayacağın seni de öldürecek olsalardı o evden çıkacaktın."

Söylediğim şeye cevap vermek yerine bana biraz daha yaklaştı. "Seni sadece beni kurtardığın için kurtaracak olsam da babanları öldüreceğimi biliyorsun değil mi?"

"Evet, biliyorum dün geceden beri o huzurlu, buram buram aile kokan evimizde konuşulan tek konu bu."

Yine güldü. "İz bırakmak önemli demiştim. Babanlara güzel bir iz bırakmışım."

Elimle yüzünü göstererek konuştum. "Yalnız bu arada onlar da sana çok güzel izler bırakmışlar."

Kaşlarını çattı. "Benim ellerim bağlı olmasaydı onlar iz bırakmak neymiş görürlerdi."

"Her neyse, benim gitmem lazım. Daha dışarıda sahte iş adamı olan babamın yanında mutlu aile pozları vermem gerekiyor. Anlayacağın çok işim var." diyerek kapıya doğru yürüdüm.

"Yarın sana küçük bir hediye göndereceğim."

Çıkmadan önce durdum ve ona baktım. "Hediye?" diyerek sorar gibi ona bakınca bir badem daha yiyerek konuştu.

"Evet, hediye ve o hediye senin o evden çıkış biletin olacak." Ne göndereceğini ve nasıl göndereceğini merak etsem de sormadım.

"Merakla bekliyor olacağım."

"Yarın görüşürüz Bade." Ona cevap vermeyerek kapıyı açtım. "Bu arada..." diyerek susunca durdum ve ona baktım. "Sormadın ama ben Karan, Karan Atasoy."

"Biliyorum."

Şaşırdığını fark etmiştim. "Biliyor musun?"

"Öğrenmek zorunda kaldım diyelim." Verdiğim cevap yüzünde muzip bir ifade oluşmasına neden olurken "Görüşürüz Karan," dedim ve yine cevap vermesini beklemeden tuvalatten çıktım.

Kapıda duran birkaç adam bana merakla bakıyorlardı. Sanırım bunlar Karan'ın adamlarıydı ve içeriye başkaları girmesin diye burada bekliyorlardı. Hiçbir söylemeden elimdeki badem şekerini onlara göstererek ağzıma attım. Adamlar bana gülerek bakarlarken yanlarından geçerek salona doğru ilerledim ve arkama baktım. Onun da peşimden çıkıp geldiğini gördüm. Tekrar önüme dönerek kendinle kendime mırıldandım.

"Hadi bakalım, eğlence başlasın."

***

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Oy verip yorum yaparak bana destek olabilirsiniz.♡

Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın.

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasslan

Twitter: gizzemasslan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%