Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.BÖLÜM "BİRLİKTE"

@gizzemasllan

Merhaba <3

Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim, bu bölüm için de yorumlarınızı bekliyorum.

Oy vermeyi de unutmayın lütfen♡

Keyifli okumalar!

.

.

.

9.BÖLÜM "BİRLİKTE"

Karan karşımda durmuş bana hayatımın en imkansız şeyinin mümkün olduğunu söylerken büyük bir şaşkınlıkla ona bakıyordum. Ta ki işin aslını hatırlayıp da bunun gerçekten mümkün olmadığının farkına varana kadar.

"Bir şey söylemeyecek misin?" Tutunduğum duvarı bıraktım.

"Annemi buldun demek." Başını salladı.

"Tesadüfen buldum." Derin bir nefes aldım.

Keşke... Keşke gerçek olsaydı...

"Tamam bırak kalsın orada o zaman. Bir daha da bu konuyu açma." Gidecekken kolumdan tuttu.

"Ne demek bu şimdi? Anneni buldum diyorum sen bana bırak orada mı kalsın diyorsun?" Kolumu ondan çektim. Şaşkın bir şekilde konuşmaya devam etti.

"Adamlardan birisi bakmaya gitti. Sarışın mavi gözlü bir kadınmış öyle söylediler." Bıkkınca nefesimi dışarıya verdim.

Sarışın, mavi gözlü bir kadın mı?

Sadece güldüm...

"Karan bak biliyorum iyilik yapmaya çalışıyorsun. Niyetinin iyi olduğunun da farkındayım ama yapma. Bu konulara karışma." Cevap vermemişti.

"Lütfen karışma." Başını salladı.

"Karışmam." Koluna dokundum ve yalandan da olsa gülümsedim.

"Yine de teşekkür ederim." Dokunduğum koluna bakınca elimi tekrar çektim. "Aşağıya inelim." dedim ve arkamı dönerek merdivenlere yürüdüm. Duyduğum ayak seslerinden peşimden geldiğini anladım.

Salona inince herkesin oturduğu masaya doğru yürüdüm ve birkaç gündür oturduğum yere geçtim.

"Günaydın." Herkes karşılık verirken yerime oturmak için sandalyeyi çektim ama Karan'ın sesiyle durmak zorunda kalmıştım.

"Oturma boşuna." Arkamı dönüp ona baktım. Yanıma geldi ama bana bakmadan dedesine bakarak konuştu.

"Biz gidiyoruz." Ona döndüm ve kaşlarımı çattım.

Hani birkaç saat daha buradaydık?

"Ne bu acele? Hiç değilse kahvaltınızı edip öyle çıksaydınız."

"Gemilere uğrayacağım daha dede. Bugün yola çıkacaklar son bir kez kontrol etmem gerekiyor. Bu yüzden erkenden gidelim biz." Haldun dede sadece başını sallamış ve cevap vermeden önüne dönmüştü.

"Selen sen de ne zaman istersen şoförlerden birine söyle getirsin seni. Şimdi bir de senin hazırlanmanı bekleyemem." Karan'ı duyunca Selen'e baktım. Tabağındaki salatalıkları yemeye devam ederek konuştu.

"Tamam tamam gidin siz. Ben sonra geleceğim zaten." Ona bakarken Karan elimi tuttu.

"Hadi." deyip beni çekiştirince ona itiraz etmeden peşinden gittim. Salondan çıkıp bahçeye geçer geçmez elimi bırakmıştı.

"Daha birkaç saat buradayız diyordun ne oldu neden gidiyoruz?" Bana bakmadan yürüyerek cevap verdi.

"Gitmek istemiyor muydun zaten? Neden gittiğimizin ne önemi var? Gidiyoruz işte." Haklıydı. Burada birkaç saat daha kalmayı hiç istemiyordum zaten.

Bahçeden çıkıp kapının önündeki arabaların yanına geldiğimizde Karan durdu ve bana baktı.

"Sen bin." Cevap vermemi beklemeden biraz ileride duran adamların yanına gitti. O, adamlarla konuşmaya başlarken ben de cebimden telefonu çıkararak saatte baktım.

Saattin daha 8 olduğunu görünce sevinmiştim. Bugün buradan erken çıkmamız çok iyi olmuştu. Çünkü yapmam gereken bir çok şey vardı. Hepsini bugün halledemeyeceğimi biliyordum ama bir yerden de başlamam gerekiyordu.

Bu sahte evlilik işi bittikten sonra hayatıma rahat bir şekilde devam edebilmek için, yani geleceğim için, ilk adımları atmam gerekiyordu.

Her zaman planlı ve kontrolü bir şekilde hayatına devam eden birisi olmuştum ve bu zamana kadar böyle yaşadığım için hayatım hakkında kurduğum planlar hep beni kurtarmıştı. Bu yüzden de hiçbir zaman kendimi zor durumlara sokmamış ve risk almamış olmuştum.

Bu zamana kadar böyle yaşamayı başarmıştım. Bundan sonra da böyle yapmaya devam edecek ve bugün geleceği düşünerek ilk adımlarımı atacaktım.

Bir süre arabada yalnız oturduktan sonra Karan da arabaya binmiş ve yola çıkmıştık. Sessizce yolculuk yaparken aramızdaki sessizliği bozan o oldu.

"Önce limana uğrayacağız. Zaten yolumuzun üstünde. Sonra seni eve bırakırım." Ben o kadar plan yapmıştım. Limana gitmekte nereden çıktı şimdi?

"İşin uzun sürer mi?" Bana baktı.

"Neden?"

"Benim de işlerim var." Tek kaşı kalktı ve yola bakarak konuştu.

"Ne işi?" Sana ne demek istesem de demedim.

"Ben sana limanda ne yapacaksın diye soruyor muyum?"

"Sor, sana sorma diyen mi var? Yük gemilerimiz bugün yola çıkacak benim de mürettebatı son bir kez kontrol etmem gerekiyor. Bir şeye ihtiyaçları var mı? Bir sorun var mı diye?" dedi ve tekrar bana döndü.

"Şimdi söyle ne işin var?"

"Merve'yle buluşacağım, beni bekliyor konuşmamız gerekiyormuş." Tekrar yola döndü.

Yalan söylemiştim.

"O kızı benim hiç gözüm tutmadı." Kaşlarımı çattım.

"Neden?" Ellerine baktığımda parmaklarını ritmik bir şekilde direksiyona vurduğunu gördüm.

Gergin ya da sinirliydi.

"Bilmiyorum, bana iyi niyetli birisiymiş gibi gelmedi. Sanki başka bir şeyler var o kızda sen de çok fazla güvenme derim." dedi, tamamen yanılıyordu şu an.

"Onun bana ne kadar yardım ettiğini bilmiyorsun."

"Kendi çıkarları için de yapmış olabilir. Sana yardım etti diye ona güvenmek zorunda değilsin."

"Merak etme ben kime nasıl davranacağımı çok iyi biliyorum." Kısa bir bakış atarak tekrar yola döndü.

"Sen bilirsin ben sadece seni uyarmak istedim. Bu arada merak etme limanda çok kalmayız. Sonra da nereye istersen gidersin." Cevap vermeden pencereden dışarıya baktım.

Uzun bir süre sonra sonra araba durmuştu. Geldiğimiz limana baktım. Köşedeki bir tabelada yazan yazıyı dikkatle okudum.

Haydarpaşa Limanı

Bu isim bana bir yerlerden tanıdık geliyordu. Hem de çok tanıdık geliyordu.

Haydarpaşa Limanı... Haydarpaşa Limanı...

Hatırlamak için kendimi zorlarken aklıma gelen şeyle hemen telefonumu çıkardım ve bugünün tarihine baktım.

10 Haziran Cumartesi

Tam da tahmin ettiğim şey olmuştu.

"Sen burada kal. Sakın inme arabadan ben 15 dakikaya kadar geleceğim." Karan'a baktım. Arabadan inecekken kolundan tutarak onu durdurdum.

"Benim sana söylemem gereken bir şey var." Başını salladı.

"Söyle." Derin bir nefes aldım. Söyleyeceğim şeyden ben bile emin değildim ama en iyisi söylemekti.

"Ya da acelesi yoksa sonra söyle. Beni bekliyorlar içeride."

"Acelesi var." Kaşlarını çattı.

"Söyle o zaman."

"Babam size tuzak kurmuş olabilir." Yüz ifadesi sertleşti. Ellerini yumruk yaptığını fark ettim.

"Ne demek şimdi bu?" Tuttuğum kolunu bırakarak konuştum.

"Seni kurtarmadan 1 hafta önce falandı. Evde konuşurlarken duydum. Bu tarihte bu limandan kalkacak olan bir gemiden bahsediyorlardı. Bir gece önce, yani dün gece gemiye silah saklayacaklarını, gemi yola çıkınca da sahil güvenliğe silah kaçakçılığı yapılıyor diye şikayet edeceklerini konuşuyorlardı." Karan dikkatle beni dinlerken devam ettim.

"Bilmiyorum belki başka bir gemidir ama bugün buradan kalkacak olan bir gemi olduğuna adım kadar eminim." Bir süre düşündü.

"Bugün buradan bizim gemiler dışında hiçbir gemi kalkmayacak." dedi, söylediğim şeyin doğruluğundan emin oldum.

"O zaman sizin gemilerinizden bir tanesine silah sakladılar."

"Bade bak gemilerde sürekli birileri var. Babanın bizim gemilere böyle bir şey yapması imkânsız." Göz devirdim. Bunu söylediğine inanamıyorum.

"O zaman çalışanlarınızdan biri ya da birileri babam için çalışıyor ve size tuzak kurdular. Sen o gemileri iyice kontrol et bence. Emin ol pişman olmazsın." Gözlerindeki öfkeyi görmüştüm.

"Araba kullanmayı biliyor musun?" Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum.

"Hayır." Bir süre düşündükten sonra konuştu.

"İn o zaman arabadan."

"Neden?" Oturduğu tarafın kapısını açarak konuştu.

"İn hadi in." dedi ve kendisi indi. O inince ben de arabanın kapısını açtım ama dışarıya doğru bir adım atacakken durdum.

Her yer çamurdu, ayağımdaki ayakkabılar beyazdı ve en önemlisi ben çamurdan nefret ederdim.

"Bade insene hadi." Benim olduğum tarafa gelen Karan'a baktım ama bir şey söylemedim.

"Niye inmiyorsun sen?" Ayaklarımı tekrar arabanın içine çektim.

"Ne söyleyeceksen burada söyle. Her yer çamur ben aşağıya inemem ayakkabılarım kirlenir." Güldü ve çamuru umursamadan yanıma geldi.

"Sizi hiç anlamıyorum gerçekten. Ayakkabı bu tabii ki kirlenecek." Tekrar yerlere baktım.

"Çamuru sevmiyorum hem..." Tamamlayamamıştım çünkü bir anda bana doğru eğilmiş ve kucağına almıştı.

"Karan ne yapıyorsun?" Dikkatlice arabadan çıkardı. Düşmemek için sıkıca boynuna sarıldım.

"İndir hemen beni!" Durdu ve gülerek yüzüme baktı.

"Çamurun içine mi? Tamam olur." diyerek beni yere indirecekken sıkıca tutundum. Başka giyecek kıyafetim yoktu ve tüm gün çamurlu bir şekilde gezmeyi hiç istemiyordum.

"Tamam tamam indirme." Güldü ve belimden daha sıkı tutarak yürümeye başladı.

Ben limana doğru yürüyecek diye bekledim ama o limanın dışına doğru yürüdü. Limandan çıkınca çamurlu yeri de geçmiş olmuştuk.

Karan beni kucağından indirince kıyafetlerimi düzelttim ve ona baktım.

"Niye geldik buraya?" Bana cevap vermeden caddeye doğru yürüdü ve bir taksi durdurarak tekrar yanıma geldi.

"İşim var diyordun zaten. Bu yüzden sen eve dön. Benim buradaki işim uzayacak gibi çünkü." Gemileri aratacağını ve kimin babam için çalıştığını bulacağını anlamıştım.

"Tamam." deyince cebinden cüzdanını çıkardı ve bir miktar parayı bana uzattı.

"Taksinin parasını ödersin." İtiraz etmeden parayı aldım. Eve dönmem gerekiyordu ve yanımda hiç para yoktu.

"Sağ ol." Sadece başını salladı ve devam etti.

"Telefonun hep açık olsun. Ararsam sana ulaşabileyim. Eve de çok kalma." Güldüm.

"Saat başı arayıp nerede olduğumu da haber vereyim mi?" Biraz düşündü.

"Bence de iyi olur ara." Alayla güldüm.

"Abartma istersen." Derin bir nefes aldı.

"Tamam hadi git acelem var benim." Göz devirerek yanından uzaklaştım ve durdurduğu taksiye bindim. Taksi hareket edince onun da tekrar limana doğru yürüdüğünü gördüm.

Taksiciye Karan'ın evinin adresini verdikten sonra yollara bakmaya başladım. Kendimi çok tuhaf hissediyordum.

Özgürdüm...

İstediğim her yere, istediğim zaman gidebiliyordum. Dört duvar arasında kalmak zorunda değildim.

Özgürdüm işte sadece özgür...

Yapmak istediğim her şeyin başlangıcı tek bir kavramdan geçiyordu zaten;

Özgürlük...

Kafamın içindeki düşünceler yüzünden yolun ne ara bittiğini hangi ara eve geldiğimizi anlamamıştım.

Ta ki taksici birkaç defa üst üste bana seslenene kadar.

Taksinin ücretini Karan'ın verdiği parayla ödedikten sonra eve girdim. Zaten bahçenin her yeri adamlarla dolu olduğu için anahtara falan hiç gerek yoktu, çünkü onlar kapıyı açmışlardı.

Evden içeriye girince hemen üst kata çıktım ve kendi kaldığım odadan içeriye girdim.

Odaya girince duraksadım ve değişen odaya şaşkınca baktım.

Tek kişilik yatak gitmiş yerine çift kişilik büyük bir yatak gelmişti. Küçük dolabın yerini daha büyük başka bir dolap almıştı. Ayrıca yere güzel beyaz bir halı serilmiş ve yeni bir makyaj masası alınmıştı.

Bu kadar şey hangi ara olmuştu, Karan ne ara bunları düşünmüştü ki?

Odaya bakmayı bırakarak içeriye doğru yürüdüm ve etrafa baktım. Yatağın yanında, yerde duran siyah sırt çantamı görünce hemen aldım ve içine baktım. İçinde hiçbir şeyin eksik olmadığını fark edince rahat bir nefes aldım.

Çantanın içinden gerekli olan şeyleri alarak odadan çıktım. Evden çıkmadan önce mutfağa uğrayıp bir şeyler atıştırdıktan sonra hemen evden çıktım.

Evden çıkınca başka bir taksi durdurdum ve taksiciye gideceğimiz yeri söyleyip cebimden telefonu çıkardım.

Telefonu çıkarıp Karan'ın babasının sabah bana mesaj attığı numarayı aradım. Telefon birkaç çalıştan sonra açılmıştı.

"Seninle tekrar konuşacağımızı düşünüyordum ama sen konuşmadan gitmişsin." Sanki suç bendeydi.

"Ben sabah sizin yanınıza geldim ama odada yoktunuz. Hem bana odama gel diye mesaj atıp hem de odada yoktunuz. Bir de sizin yüzünüzden yakalandım."

"Mesajımı görmediğini düşündüm. Halletmem gereken başka bir şey vardı. Bu yüzden odada yoktum."

"Her neyse bana ne söyleyecektiniz, neden beni odanıza çağırdınız?" Sessizlik oldu. Cevap vermedi.

"Telefonda konuşamam." Telefonda söyleyemeyeceği kadar önemli ne söyleyebilirdiki bana?

"Tamam o zaman dışarıda bir yerde buluşalım. Ben sizin yanınıza gelirim."

"Ben evden dışarıya çıkmam." Bu konudan sıkılmaya başlamıştım.

"O zaman biz çiftlik evine tekrar gelene kadar bekleyin. Benim şimdi işlerim var kapatmam lazım."

"Öyle olsun."

"İyi günler." dedim ve telefonu kapattım. Bunlar ailecek tuhaftı.

"Geldik hanımefendi." Taksicinin sesini duyunca hızla ücreti ödeyerek arabadan indim ve önünde durduğum emlakçıdan içeriye girdim.

"Merhaba." Adam başını bilgisayardan kaldırdı ve bana baktı.

"Merhaba, buyurun." deyince içeriye girdim ve masanın önündeki sandalyelerden birine oturdum.

Elimdeki parayla bir apartman satın alacaktım. Apartmandaki evlerden birini kendim için ayıracak ve elimde kalan parayla güzelce düzecektim. Diğer evleri ise kiraya verecek ve bir gelir elde edecektim.

Bu sahte evlilik bittiğinde hem gidecek bir evim olacak hem de hayatıma devam edebilmek için bir gelirim olacak. Bu sayede hiçbir zaman zor durumda kalmamış, kimseye muhtaç olmamış olacaktım.

Emlakçıyla konuştuktan sonra adamla beraber evlere bakmak için yola çıktık. Birkaç evin fiyatı çok uçuk olduğu için en baştan onları elemiş ve alabileceğim fiyattaki evlere bakmıştık.

En sonunda 4 katlı bir apartmanı almaya karar vermiştim. Ev çok büyük ve bakımlıydı. Emlakçının istediği fiyatın biraz daha uygununa anlaştıktan sonra adama yarına kadar gerekli olan şeyleri, evrakları, ayarlamasını yarın parayı hemen ödeyebileceğimi söyleyerek yanından ayrılmış ve evden çıkmıştım.

Evin parasını ödedikten sonra elimde kendi kalacağım evi yaşanabilecek hâle getirmek ve şu an bir AVM'ye gidip kendime giyebilecek bir şeyler alacak kadar param kalmıştı.

Bu yüzden yine bir taksi durdurarak en yakındaki bankaya gitmiştim. Bankadan bir miktar para çekmiş daha sonra ise bir AVM'ye giderek kendime yıllarca yetebilecek kadar kıyafet almıştım.

Uzun bir süre AVM'de gezdikten sonra karnım acıktığı için alışveriş merkezinin içindeki restorant da bir şeyler yemiş ve elimdeki alışveriş poşetlerini zar zor taşıyarak kapanmak üzere olan AVM'den çıkmıştım.

Çıkar çıkmaz hemen bir taksi durdurdum ve elimdeki poşetleri bagaja yerleştirerek arabaya binip Karan'ın evinin adresini verdim. Saatte bakmak için uzun süredir cebimde olan telefonu çıkardığımda kapalı olduğunu gördüm. Açmak için uğraşsam da açamadım. Sanırım şarjım bitmişti.

Telefonu tekrar cebime koyup taksiciden saatin 8 olduğunu öğrendikten sonra eve geç kaldığımı fark ettim. Fakat sonuçta o kadar da geç değildi ve bir sorun çıkacağını hiç zannetmiyordum.

Bir süre sonra sonunda Karan'ın evinin önüne gelmiştim. Taksinin ücretini ödeyerek arabadan indiğimde taksici de benimle beraber arabadan inip bagajı açmıştı. Bagaj açılınca alışveriş poşetlerini almak için harekete geçtim ama bahçedeki adamlardan birisi bunu benim yerime yapmış ve bahçeye girmişti. Yavaş adımlarla ben de peşinden eve girdim fakat girer girmez beni öfkeli bir Karan karşılamıştı.

"Neredesin sen?" Sesi yüksek çıktı. Hızlı adımlarla yanıma geldi ve tam karşımda durdu. "Neden kapalı o telefonun senin? Neredeydin bu saatte kadar?" Bana yardım eden adamın az önce yere bıraktığı alışveriş poşetlerini gösterdim.

"Alışveriş yapıyordum. Kıyafet falan almam gerekiyordu." Yerdeki poşetlere tekme atarak konuştu.

"Sikerim alışverişini de kıyafetini de ben sana telefonun açık olacak, eve de geç kalma demedim mi?" Hâlâ bağırmaya devam ediyordu.

"Bağırma bana!" diyerek onu uyardım.

"Sen niye hiç beni dinlemiyorsun? Niye hep kendi burnunun dikine gidiyorsun?" Şaşkınca ona baktım konuşmaya devam etti. "Bu saatte kadar hiç mi o siktiğimin telefonunu açıp bakmak aklına gelmedi?" Sinirle ona yaklaştım ve omuzuna vurdum.

"Bana bak senin karşında Ezgi yok kendine gel! Bir kere daha bana küfür edersen sonu senin için hiç iyi olmaz!" Öfkeyle bana bakmaya devam etti ama hiçbir şey söylemedi. "Benim nereye gittiğim, gittiğim yerde ne kadar kaldığım seni hiç ilgilendirmez. Sana haber vermek zorunda falan değilim. Bakıyorum da şu saçma evlilik oyununu sen baya ciddiye almışsın."

"Evlilik oyunu ciddiye aldım ben öyle mi?" Başını salladı.

"Öyle."

"İyi o zaman nerede ne halin varsa gör ama bilmen gereken bir şey var ki o da; O çok sevdiğin babanın, seni aradığı." Kaşlarımı çattım. Babamın beni ölü olarak biliyor olması gerekiyordu.

"Ne?"

"Ya böyle şaşırırsın işte." Şaşkınca sordum.

"Babam benim yaşadığımı biliyor mu?"

"Bilmiyor ama öğrenmesi an meselesi. Babanın yanındaki adamlarım haber verdi. Tekrar seni vurdukları o ormana gitmişler. Akıllarınca cesedi yok edeceklerdi ama cesedi bulamadıkları için de ne olduğunu araştırmaya başlamışlar. Yani anlayacağın her an yaşadığını öğrenebilir. Peşine adam takıp seni bir yerde öldürebilir." Güldüm.

"İstediği kadar arasın biz zaten yarın akşam onun karşısına çıkmayacak mıydık? Yarına kadar öğrenmediği sürece sıkıntı yok."

"Sıkıntı yok orası doğru ama daha dikkatli olman lazım. Babanı hepimizden çok sen tanıyorsun. Neler yapabileceğini en iyi sen biliyorsun. Bu yüzden bundan sonra daha dikkatli ol. Dikkatsizliğin yüzünden başına geleceklerden ben sorumlu değilim." Sadece başımı salladım.

"Peki, tamam. Bundan sonra daha çok dikkat ederim." dedim ve yerdeki poşetleri zorlukla da olsa toparlayarak merdivenlere yöneldim.

"Yemek yemeyecek misin?" Durdum ve Karan'a baktım.

"Hayır ben yedim bir şeyler."

"İyi." Arkasını döndü ve salona gitti. Onu umursamadan üst kata çıkarak kendi odamdan içeriye girdim.

Odaya girince elimdekileri odanın bir köşesine bıraktım. Bunları daha sonra yerleştirirdim. Çünkü şimdi çok fazla yorulmuştum.

Aldıklarımın içinden eşofman çıkararak yatağın üzerine bıraktım. Daha sonra yeni aldığım şampuanı ve tarağı da alarak banyoya girdim ve kendimi suyun altına attım.

Uzun süren bir duşun ardından banyodan çıktım ve iyice kurulanarak eşofmanlarımı giydim. Daha sonra saçlarımı hafif nemli bırakacak derece de kuruttum ve örerek odadaki balkona çıktım.

Balkona çıkınca şaşırdım. Ben, küçük bir balkonla karşılaşmayı beklerken fazlasıyla büyük bir balkonla karşılaşmıştım. Yan taraftaki odanın, yani Karan'ın odasının, balkonuyla birleşikti. Yani bu balkondan Karan'ın odasına rahatlıkla geçebilirdim.

Geniş balkonun tam ortasında çift kişilik bir koltuk ve koltuğun önünde bir sehpa vardı. Yavaş adımlarla koltuğa doğru yürüyerek oturdum ve ayaklarımı sehpanın üzerine uzatarak tam karşıya baktım. Görebildiğim tek şey orman olmuştu. Çünkü bu ev ormanlık alanın tam ortasında sessiz sakin bir yerdeydi. Şehire çok fazla olmasa da yine de uzaktı. Etrafta başka bir ev bulmak ise çok zordu. Ormana bakmayı bırakarak başımı koltuğun arkasına yasladım ve gökyüzüne bakmaya başladım.

"Bade ben senin anneni buldum. Şu anda bir bakımevinde kalıyor. İstersen seni ona götürebilirim."

Karan'ın sesi kulaklarımda yankılanınca gözlerimi kapattım.

Keşke... Keşke gerçek olsaydı...

Annem yaşıyor olsaydı. Karan'ın da söylediği gibi istediğim zaman yanına gidebiliyor olsaydım. Belki de bu dünyadaki en mutlu kişi ben olabilirdim o zaman. Ama gerçek çok farklıydı.

Benim annemin yanına gidebileceğim bir mezarı bile yoktu.

Peki ya gerçekten annem yaşasaydı o zaman ne olurdu?

Her şey daha farklı olur muydu?

Ben, bugün burada olur muydum?

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi açarak gökyüzüne bakmaya devam ettim.

Karanlıktı...

Fazlasıyla karanlıktı ama onu aydınlatabilecek yıldızları, doğacak bir güneşi vardı.

"Bade?" Karan'ın sesini duyunca hemen onun odasına doğru döndüm ve balkon kapısının önünde durduğunu gördüm.

"Ne yapıyorsun burada?" Yavaş adımlarla yanıma geldi. Yine her zamanki gibi siyah pantolon ve siyah gömlek giymişti. Bu adamın başka kıyafeti yok muydu acaba? Sanki sürekli aynı şeyleri giriyormuş gibi bir izlenimi vardı.

"Hiç öyle oturuyordum." diyerek önüme döndüm. Bir süre sonra yanıma oturdu.

"Az önce aşağıda sana bağırdığım için..." dedi ve sustu. Ona doğru döndüm ve ellerimi göğsümün altında birleştirerek devam etmesini bekledim. "Yani küfür ettiğim için..." diyerek yine sustu.

Özür dilemeye falan mı çalışıyordu acaba?

Bir süre daha ağzının içinde söyleyeceklerini geveledikten sonra gülerek konuştum.

"Özür dilemeye mi çalışıyorsun?" Bana baktı ve kaşlarını çattı.

"Yoo niye özür dileyeyim senden? Sadece kusura bakma diyecektim. Sinirliydim sana patladım." Güldüm ve önüme döndüm.

"Tamam, bakmam." dedim uzatmak yerine.

"O kadar şeyi alacak parayı nereden buldun?" Bakışlarım tekrar onu buldu. Her zamanki gibi yeşil gözlerini üzerime dikmiş dikkatle bana bakıyordu.

"Sana çok param var demiştim." Tek kaşı kalktı.

"Nereden buldun o kadar parayı? O evden çıkamıyordun bile nasıl çok paran oluyor?" Güldüm ve doğruyu söyledim.

"Çaldım." Kaşlarını çattı.

"Anlamadım?" Rahat bir şekilde konuşmaya devam ettim.

"Hırsızlık yaptım." Güldü.

"Dalga geçmeyi bırak ve doğruyu söyle."

"Ben zaten doğruyu söylüyorum. Ben o parayı 2 yıl önce babamdan çaldım." Sert yüz ifadesinin yerini şaşkınlık aldı.

"Sen ciddi misin?" Başımı salladım.

"Evet, ciddiyim."

"Neden böyle bir şey yaptın?" Önüme döndüm ve derin bir nefes aldım.

"O evden kaçmayı hep düşünüyordum, bu yüzden de bütün hazırlığımı yaptım fakat bir türlü cesaret edemedim. Bir hevesle kaçmaya çalışıp, yakalanıp hayatımın sonuna kadar o eve mahkûm olmaktan korktum. Bu yüzden hep kaçmak için doğru zamanı bekledim." dedim ve yeniden ona döndüm.

"Benim için en doğru zaman da sen oldun. Seni evde tuttuklarını öğrendikten sadece yarım saat sonra yanındaydım."

"Bana neden güvendin bu konuda? Ya çekip gitseydim, ya seni bulmak için uğraşmasaydım, ya o davete hiç gelmeseydim o zaman ne olacaktı?"

"Ben o gece bir kumar oynadım. Hayatımı ortaya koyarak büyük bir kumar oynadım. İki seçeneğim vardı. Ya sen bana minnet duyup bir şekilde karşıma çıkacak ve borcunu ödemek için bir teklifte bulunacaktın ya da senin de dediğin gibi umurunda bile olmayacak ve arkanı dönüp çekip gidecektin." Nefesimi dışarıya vererek konuşmaya devam ettim.

"Anlayacağın büyük risk aldım. Fakat şansım döndü ve sen bana geldin."

"Beni şansın olarak mı görüyorsun?" diye sordu,nellerini göğsünün altında birleştirmiş ve karşıya doğru bakıyordu.

"Özgürlüğün olacağım dememiş miydin?" Bana bakmadan başını salladı.

"Demiştim."

"Tamam işte benim özgürlüğüm en büyük şansım olur zaten."dedim, hiçbir şey söylemedi. Aramızda bir süre sessizlik oldu. Ne o konuşmuştu ne de ben. Sadece öylece durup karşıdaki ormana bakıp durmuştuk.

"Biliyor musun seni anlamak çok zor." Karan'ın söylediği şeyi duyunca güldüm.

"Kadınları anlamak çok zor falan diyerek klasik konulara gireceksen bence hiç konuşma. Yoksa bir bahane uydurup içeriye kaçmak zorunda kalacağım." Güldüğünü duydum.

"Yoo öyle demeyecektim ama seni anlamak gerçekten çok zor." Bana baktığını hissediyordum ama ona dönmedim.

"Nedenmiş o?" Vereceği cevabı çok merak ediyordum.

"Mutlu musun, sinirli misin, üzgün müsün? Hiçbir zaman anlamıyorum. Sanki sürekli ağlayacak gibi duruyorsun. Gözlerin hep dolu ama daha önce ağladığını hiç görmedim. Ne hissettiğini, düşündüğünü anlayamıyorum." Ona doğru döndüm ve dikkatle dinlemeye devam ettim.

"Seni göremiyorum, gerçek seni göremiyorum." dedi gözlerimin içine bakarak.

"Gerçek ben tam karşında duruyor işte." Başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

"Sen kendini saklıyorsun."

"Kendinden bayağı emin konuşuyorsun."

"Çünkü kendimden eminim." Ona kısa bir bakış atarak önüme döndüm. Cevap vermemeyi tercih etmiştim.

"Yarın pazar biliyorsun değil mi?" Sadece başımı salladım. "Davete gidip kendini babana göstermekten hâlâ emin misin?" Hiç düşünmeden cevap verdim.

"Eminim."

"Bugün söylediklerinde haklıymışsın." dedi, anlayamadım ve bunu belli edecek bir bakış atarken silahlardan bahsettiğini fark ettim ve telaşla sordum.

"Silahları buldunuz mu?" Başını sallayarak beni onayladı.

"Bulduk. Hem silahları hem de uyuşturucuları bulduk." Şaşkınca sordum.

"Uyuşturucu mu?"

"Evet uyuşturucu. Sanırım sen konuşmanın sadece bir kısmını duymuşsun. Onlar daha büyük düşünmüşler." Hiçbir şey söylemeden tekrar önüme döndüm. Sadece birkaç hafta önce duyup umursamadığım şeyin bugün işime yarayacağını hiç tahmin etmemiştim doğrusu.

"Selen evde mi?" diye sordum ve konuyu değiştirdim, çünkü onlar hakkında hiçbir şey konuşmak istemiyorum.

"Hayır, yarın sabah dönecekmiş."

"Anladım." dedim ve başımı yine koltuğun arkasına yaslayarak gözlerimi kapattım.

Sessizlik vardı.

Büyük bir sessizlik...

Sadece birkaç gün önce sessizlikten şikayet ederken bu sessizliği ne denli sevdiğimi şimdi fark ediyordum.

Ben bu sessizliğe aşıktım.

Yıllarca çaresizliğimin çığlıklarını bastırmış kendimi bu sessizliğe mahkûm etmiş, şimdi de mahkûmiyetime aşık olmuştum.

Gözlerimi daha sıkı kapattım ve sessizliği dinledim. Ne zaman sessizliği dinlesem kafamın içindeki sesler şimdi olduğu gibi hep buna engel olmuş gerçeği yüzüme bir tokat gibi çarpmıştı.

Hayatımın gerçeği...

"Annen senin yüzünden oldu Bade. Sen öldürdün onu... Şımarıklığın senden anneni aldı. Bir daha da asla geri vermeyecek. Duyuyor musun beni asla!"

Zihnimin içinde yankılanan babamın sesine kulak asmadan sanki bu sesten kurtulmak ister gibi uyumaya çalıştım.

"Annen yok! Bundan sonra sadece ben varım. Sen benim gibi olacaksın! Zamanı geldiğinde sen, ben olacaksın."

O anları sanki tekrar yaşıyormuş gibi her şey gözlerimin önüne gelince daha da sıktım gözlerimi. Sanki bir daha açmayacakmış gibi, gördüklerimi zihnimin içinde öldürmek ister gibi sıktım.

Öldürmeyi gerçekten de isterdim.

Öldürmek ve bir daha asla görmemek isterdim ama olmuyordu işte... Belki de hiçbir zaman olmayacaktı.

Başım yana düşerken daha da sıkı sarıldım yastığıma.

Ta ki birilerinin gülme sesini duyup uykum bölünene kadar açmamıştım gözlerimi.

"Ne oluyor lan sabah sabah?" Karan'ın sesi çok yakından gelmişti. Neden bu kadar yakındı ki?

Kendi isteğim dışında hareket etmem ve belimde hissettiğim eller ile hızla açtım gözlerimi. Açar açmaz onu görmüştüm.

Saçları dağılmış, gözleri kızarmıştı ve yüzündeki şaşkın ifadeyle bana bakıyordu. Aynı ifadenin kendi yüzümde olduğuna da yemin edebilirdim. Çünkü tam da şu an da;

Karan'ın üzerinde uzanıyordum.

Ne yani ben şimdi sabaha kadar yastık diyerek ona mı sarılmıştım?

Erimiş çikolata kokulu yastık...

Şaşkın bir şekilde ona bakmaya devam ederken gözleri yüzümün her yerinde dolandı. Gözleri dudaklarıma gelince utançla ısırdım dudaklarımı. İfadesiz bir şekilde dudaklarıma bakmayı bıraktı ve gözlerime baktı. Gözlerim onun yeşil gözleriyle temas edince bulunduğumuz durumdan dolayı ister istemez utanmıştım.

Dudakları yana kıvrıldı ve yüzünde muzip bir ifade oluştu.

"Yerin rahat herhalde kalkmayı düşünmüyorsun." Utancı iliklerime kadar hissetmiştim. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden dikkatli bir şekilde üzerinden kalkmak için hareket ettim ama belimdeki elleri buna izin vermemişti.

"Bırakırsan kalkacağım." Sanki bana sarıldığını yeni fark ediyormuş gibi şaşırdı ve ellerini belimden çekerek beni serbest bıraktı. Üzerinden kalkıp ayak ucuna otururken o da kendini toparladı ve kalktı.

"Ya keşke birkaç gün daha gelmeseydim eve, balayında olduğunuzu unutmuşum." Karan'ın odasının kapısında duran Selen'e baktım.

Sanki sahte evlilik yaptığımızı bilmiyormuş gibi konuşuyordu.

Yalnız az önceki durumda kimi görseydim ben de aynı şeyi düşünürdüm.

"Biz niye burada uyuduk? Hem de bu şekilde." Karan'ın bakışları beni buldu.

"Hatırlamıyorum uyuyakaldık herhalde." diye cevapladı sorumu, kaşlarımı çattım.

Ona kızamıyordum çünkü sonuçta onunla beraber ben de uyumuş, onun gibi ben de ona sarılmıştım.

"Senin ne işin var sabah sabah burada?" Karan'ın sorusuyla ben de Selen'e baktım.

"Hatırlatırım abi ben de bu evde yaşıyorum ve evime geldim."

"Sana burada, benim odamda, ne işin var dedim. Eve niye geldin diye sormadım." Selen yanımıza doğru geldi.

"Öğlen olmak üzere abi. Siz aşağıya inmeyince merak edip odanıza çıktım ama yoktunuz. En sonda sizi burada buldum ama emin ol sizi böyle bulacağımı bilsem hiç gelip rahatsız etmezdim." Alttan alttan gülüyordu.

"Selen!" Karan uyarır gibi konuşunca Selen bize arkasını döndü.

"Tamam ya gidiyorum bir şey demedim." Selen dediğini yapıp balkondan çıkınca yine onunla yalnız kalmıştık.

"Ben de şey yapayım odama gideyim. Üzerimi değiştireceğim." diyerek hemen ayağa kalktım. O da benimle beraber kalkmıştı.

"Tamam sen değiştir üstünü sonra aşağıya gelirsin kahvaltı için." Başımı salladım ve hiçbir şey söylemeden kendi odamdan içeriye girerek balkon kapısını kapattım. Perdesini de iyice çekerek içerinin görünmesine engel oldum.

"Aptal Bade! Sabaha kadar adamın üzerinde uyumuşsun resmen. Nasıl yaparsın böyle bir şeyi ya?" Kendi kendime söylenerek banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkadım.

Banyodan çıkınca dolabıma yerleştiremediğim ve hâlâ yerde poşetlerin içinde duran kıyafetlerimin arasından aldığım siyah taytla beyaz tişörtümü çıkararak hızla üzerimdeki eşofmanlardan kurtuldum.

Üzerimi değiştirince ise ayağımdaki terliklerle aşağıya inemeyeceğim için yeni aldığım beyaz spor ayakkabılarımı da giydim. Son olarak da dün gece nemli bir şekilde ördüğüm saçlarımı açtım. Ördüğüm için hafif dalgalı bir hâl almışlardı.

Tamamen hazır olunca odadan çıktım ve salona indim. Salona indiğimde Selen ve Karan'ı masaya oturmuş kahvaltı yaparlarken gördüm.

Karan'a dikkatle baktığımda onun da üzerini değiştirdiğini gördüm. Yine siyaha bürünmüştü fakat nasıl bu kadar hızlı üzerini değiştirip salona indiğini anlamamıştım.

Masadaki yerime oturup sessizce kahvaltılıklardan tabağıma aldım. Selen'in bakışlarını üzerimde hissedince başımı kaldırıp 'Ne oldu?' der gibi ona baktım ama sadece gülmüş ve önüne dönmüştü.

Sabah gördüğü manzara için böyle davrandığına emindim ama onu görmezlikten gelmeye çalışarak önüme döndüm ve kahvaltımı yapmaya devam ettim.

"Benim işlerim var birazdan çıkacağım, sen de akşam 8'de hazır ol. Çok beklemeyi sevmem." Kahvaltı yapmayı bırakarak Karan'a döndüm.

"Hazır mı olayım sebep?" O da başını kaldırdı ve bana baktı.

"Unuttun mu gerçekten?"

"Neyi?" Kaşlarını çattı.

"Akşam gideceğimiz yeri." Hatırladığım şeyle öylece durup kaldım. Böyle bir şeyi nasıl unuturdum aklım almıyor.

Sanırım hâlâ ayılamamıştım.

"Hatırladım hatırladım." Heyecanla söylediğim şey yüzünden dudakları yana kıvrıldı. Elindeki çatalı tabağın kenarına bırakarak ayağa kalktı.

"Nereye gidiyorsunuz akşam ya?" Selen'e baktım ama ona benim yerime Karan cevap vermişti.

"Bade'yle akşam balık tutmaya gideceğiz. Sonra da o balığı çiğ çiğ yiyeceğiz." Selen şaşkınca Karan'a bakarken Karan cebinden badem şekeri çıkardı ve ağzına bir tane atarak bana döndü. Ne söyleyecek diye beklerken bana doğru eğildi ve tam önüme bir tane badem şekeri bırakarak konuştu.

"Akşam balık avlamaya hazır ol karıcığım. Bugün, büyük gün." dedi ve arkasını dönüp yanımızdan uzaklaşarak evden çıktı.

Bugün, büyük gün...

Bölüm Sonu!

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Oy verip yorum yaparak bana destek olabilirsiniz.♡

Beni Instagram'dan ve Twitter'dan takip etmeyi unutmayın.

Yeni bir bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%