@gizzemasllan
|
Buraya okumaya başladığınız tarihi atabilirsiniz.⠀ ⠀ 1. BÖLÜM "HAYAL KIRIKLIĞI" Buraya okumaya başladığınız tarihi atabilirsiniz.⠀ ⠀ 1. BÖLÜM "HAYAL KIRIKLIĞI" Hayal kırıklığı nedir? Bence en güvendiğin yerden vurulmaktır. Ben, bunu bugün bir kez daha anladım. Hayal kırıklığını bugün ilk kez iliklerime kadar hissettim. Gözlerim dolu dolu karşımdaki en büyük hayal kırıklıklarıma bakarken onlar benden bihaber öpüşmeye devam ettiler. "Bahar?" Koluma dokunan kişiye baktım ve arkadaşım Buse'yi gördüm. Bu sesle birlikte dakikalardır izlediğim iğrenç görüntünün baş karakteri olan iki kişinin de gözleri beni buldu. Birisi sevdiğim adam, bir diğeri de en yakın arkadaşım. Beni gördükleri an şaşkınca öylece kaldılar. Daha sonra birbirlerine baktılar. Tuğçe hiçbir şey yapmazken Meriç hızlı adımlarla yanıma geldi. Hiçbir şey söylemeden kahverengi gözlerini üzerime dikti ve öylece bana baktı. Bir süre sustu. Benim bir şey söylememi bekledi ama söylemedim. Aramızdaki sessizliği bozan ise o oldu. "Bahar sen..." Devam etmesine izin vermeden yüzüne sert bir tokat indirdim. "İkinizden de iğreniyorum," deyip Tuğçe'ye baktım. Başını önüne eğmişti. Boyalı sarı saçları gözünün önüne düşmüş, yüzünü görmeme engel oluyordu. "Duydun mu beni? İkiniz de iğrençsiniz! Allah sizin belanızı versin!" deyip odadan çıkacakken Meriç kolumu tuttu. "Bahar, önce bizi bir dinle. Bak sen yanlış anladın biz," dediği an sinirle gülmeye başladım. "Yanlış mı anladım? Gözümün önünde öpüşüyordunuz ya! Neyini yanlış anladım ben bunun?" Tuğçe ağır adımlarla yanımıza gelirken Meriç konuşmaya devam etti. Bahar lütfen sakin ol." Meriç'in hâlâ tutmaya devam ettiği kolumu sinirle ondan çektim. "Emin ol, ben zaten şu an çok sakinim. Sakin olmasaydım ikinizi de şu an bu baloda olan herkese rezil ederdim," deyip Tuğçe'ye döndüm. "Yazıklar olsun sana." Dolu gözleri beni bulurken Meriç'i göstererek konuştum. "Ya hadi onu anladım. Şerefsizin tekiydi aldattı beni! Peki ya sen? Sen nasıl bana böyle bir şey yaparsın? Sen benim yıllardır arkadaşımsın." Gözyaşları akarken konuştu. "Ben, ben..." dedi ve Meriç'e baktı. "Onu sevdim. Yapmamam gerekiyordu biliyorum ama olmadı işte. Kendime engel olamadım. Ben onu seviyorum." Söylediği şeylerle iğrenerek baktım ona. "Sen gerçekten aptalsın. Hiç mi düşünmedin bugün beni seninle aldatan şerefsizin yarın seni bir başkasıyla aldatacak olma ihtimalini?" Cevap veremedi, sadece ağladı. "İkiniz de bir daha sakın karşıma çıkmayın! İkinizden de nefret ediyorum!" dedim ve odadan çıktım. Sinirli, kırgın, üzgün bir şekilde balo salonunun çıkışına doğru koşarak giderken nefes nefese kalan Buse önümde durunca ben de durmak zorunda kaldım. "Bahar, lütfen sakin ol. Bak onlar için değmez. Görmedin mi bir de pişkin pişkin ben seviyordum diyor," deyince kaşlarımı çattım. Her zamanki gibi telaşlı davranıyordu. Şu an aklından binbir türlü senaryo geçtiğine eminim. "Buse, asıl sen sakin ol. Ben zaten sakinim." Şaşırdı. "Sen şimdi bağırıp çağırıp ortalığı ayağa kaldırmayacak mısın?" Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum. "Hayır." Bir kez daha şaşırdı. "Senin şu an ağlaman kendini paralaman falan gerekmiyor mu?" "Bilmem, gerekiyor mu?" "Sanırım gerekiyor." Az önce çıktığım odaya doğru baktım. Tuğçe ve Meriç'in arkamdan baktığını görünce göz devirip yeniden önüme döndüm ve Buse'nin koluna girdim. "Aptal mıyım ben böyle insanlar için ağlayacağım?" dedim ve onunla beraber balo salonuna doğru yürüdüm. Aynı zamanda konuşmaya da devam ettim. "Biraz kalbim kırılmış olabilir ama bu da geçer. Bunlar için tek bir damla gözyaşı akıtmaya gerek yok. Bırak, ne hâlleri varsa görsünler," desem de öfkem içten içe artmaya devam etti. Buse'nin söylediği her şeyi yapmamak için kendimi zor tutuyorum. Mesele şu an oturup hüngür hüngür ağlamak istiyorum. Balo salonuna dönünce herkesin müziğin ritmine kendini kaptırıp dans ettiklerini gördüm. Burada daha fazla kalmak istemedim. "Buse, ben erken çıkacağım." Buse'nin gözleri hemen beni buldu. "Daha partinin başlayalı yarım saat oldu Bahar." Üzgün gözlerle ona bakarken derin bir nefes aldı. "Anladım. Peki o zaman hadi ben de seninle geleyim." Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum. "Sen boşuna geceni mahvetme," dedim ve bizden hemen sonra salona giren Tuğçe'yle Meriç'e baktım. "Şu ikisinin yüzünü bile görmeye tahammülüm yok. Ben gitsem iyi olacak. Sen eğlenmene bak." "Sen nereye gideceksin?" deyince kal gelmiş gibi öylece kaldım. Doğru ya ben nereye gideceğim? Göz ucuyla Tuğçe'ye baktım. Biz onunla aynı evde yaşıyorduk. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi eve mi gideceğim? Tabii ki de hayır. "Ben şey, kalabileceğim daha uygun bir otele giderim bu gece için. Yarın da ilk işim bundan sonra kalacak bir yer bulmak olur. Merak etme ben bir..." Devam etmeme izin vermeden bu sefer o koluma girdi. "Olmaz öyle, hadi bana gidiyoruz." İtiraz edecekken gözlerini hemen bana çevirdi. "Sakın itiraz etme! Ki zaten etsen de bunun benim üzerimde pek bir etkisi olmayacağını çok iyi biliyorsundur," dediğinde çoktan salondan çıkmıştık bile. "Buse, sen benim için geceni..." Yine devam etmeme izin vermedi. "Aman boş ver geceyi falan. Geçen iki yılda geldim yeterince eğlendim. Bu sene burada olmasam da olur. Baksana bir şey yaptıkları yok zaten. Hem daha önümüzde bir yıl var. Seneye mezuniyette sevgililerimizi de kolumuza takar öyle geliriz." Onun söylediği şeyler beni güldürürken bir anda kol kola olduğumuzu fark ettim. O da bunu fark etmiş olacak ki önce birleşik olan kollarımıza sonra da yüzüme baktı ve alaylı bir ifadeyle konuştu. "Üzgünüm, erkeklerden hoşlanıyorum. Seninle ben olmayız," dediği an kendime engel olamayarak büyük bir kahkaha attım. Sanki az önce aldatıldığımı hem de bunu bana en yakın arkadaşımın yaptığını öğrenen ben değilmişim gibi güldüm. "Beni bu hâlde bile güldürdün ya tebrik ederim seni." O da güldü. "Teşekkür ederim canım. Arkadaşlar bugünler içindir," dedi, gülümsedim ona. Otelden çıkıp bir taksi bulduk ve bindik. Buse taksiciye adres verirken başımı cama yasladım ve derin bir nefes aldım. Her ne kadar umursamaz görünsem de şu an da içimde fırtınalar kopuyordu. Tuğçe, onunla üniversitenin ilk yılında tanışmıştım. Önce beraber aynı yurtta kalmış sonra da aynı eve çıkmıştık. Onu o kadar çok seviyor, o kadar çok güveniyordum ki böyle bir şey yapacak olması aklımın ucundan bile geçmemişti. Meriç'ten çok onun bana yaptığı şeyi kabullenemiyorum. Meriç, onunla da üniversite ikinci sınıfın yıl sonu balosunda tanışmıştık. Başta arkadaş olarak bir ilişkiye başlamış olsak da son dört aydır sevgiliydik. Bugün ise üçüncü sınıfın yıl sonu balosunda beni aldattığını hem de en yakın arkadaşımla aldattığını öğrendim. Aman ne güzel! Bir yılım bir pislik yüzünden mahvolup gitti. İşin en kötü tarafı ise henüz mezun olmak için bir yılım daha var ve ben bu bir yıl içinde sürekli onları görmek zorunda kalacağım. Bu düşünce şimdiden karnıma ağrılar girmesine neden oldu bile. "İyi misin?" diye soran Buse'ye döndüm ve gülümsedim. "Ne kadar iyi olabiliyorsam o kadar iyiyim." Onun da yüzünde buruk bir gülümseme peydah oldu. Onunla da ikinci sınıfta tanışmıştım. Neredeyse bir yıldır arkadaşız ve yakınız ama Tuğçe kadar değildi. Benim en yakınım Tuğçe'ydi ve ben hayatımdaki en büyük darbeyi ondan almıştım. Bunu kolay kolay unutup atlatabileceğimi hiç zannetmiyorum. Buse'nin evine gelince taksinin ücretini ortak ödeyip indik ve üçüncü kattaki evine çıktık. Evden içeriye girer girmez ayağımdaki topuklulardan kurtuldum. "Hadi gel, önce üzerimizi değiştirelim. Sonra oturur konuşuruz," diyen Buse'yi başımla onayladım ve peşinden onun odasına gittim. Buse'nin verdiği eşofmanları alıp banyoya girdim ve bu gece için özenle seçmiş olduğum gece mavisi, uzun elbiseyi sinirle üzerimden çıkardım. En nefret ettiğim huyum tam olarak buydu işte. Bir şeye sinirlendiğim zaman tüm sinirimi etrafımdaki eşyalardan çıkartırım. Elbiseden kurtulup eşofmanları giydim ve lavabonun yanına gidip tüm makyajımı yıkadım. Bol suyla temas eden beyaz tenim hemen kızarırken kurulandım. Daha sonra hafif dalgalı olan siyah saçlarımı su yardımıyla dağıtıp rastgele toparladım. Az önceki salon kadını hâlimle şimdiki hâlim arasındaki farka buruk bir şekilde gülerek banyodan çıktım. Buse'nin odada olmadığını görünce oyalanmadan ben de odadan çıktım ve salona geçtim. "Bahar, telefonun çalıyor." Gözlerim bunu söyleyen ve salonda oturan Buse'yi buldu. "Kim arıyor?" diye sordum ve yanına oturup elinden telefonun aldım. Meriç'in aradığını görünce öfke tüm uzuvlarımda dolaşmaya başladı. "Yüzsüz ya yemin ederim yüzsüz. Bir de utanmadan arıyor," deyip meşgule aldım ve telefonu tamamen kapatıp sehpanın üzerine bıraktım. "Kahve yaptım," dedi Buse ve elindeki iki kupa bardaktan birini bana uzattı. Gülümseyerek aldım. "Teşekkür ederim." "İç hadi, biraz sakinleşirsin." Buruk bir gülümsemeden hemen sonra kahveden bir yudum aldım ve kuruyan boğazımı ıslattım. Bu biraz daha iyi hissetmeme neden olurken Buse konuştu. "Aralarında bir şeyler olduğundan hiç şüphelenmedin mi daha önce?" Gözlerim doldu ve başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, nereden bilebilirdim ki zaten böyle bir şey olacağını?" "Sen de haklısın. Neyse, hiç değilse tatile girdik. Uzun süre görmek zorunda değilsin ikisini de." "Öyle." Buse'nin meraklı bakışlarının da beni üzmemek için daha fazla bir şeyler sormadığının da farkındaydım. "Hep beraber gitmiştik otele. Tuğçe lavaboya gideceğim deyip yanımızdan uzaklaştı. Bir süre sonra Meriç de bir arkadaşıma selam vereceğim deyip gitti. Ben de o gitmişken bir makyajımı tazeleyeyim dedim. Lavaboya doğru yürürken onları lobide gördüm. Konuşuyorlardı sadece," dedim ve susup derin bir nefes aldım. Buse bana dikkatle bakarken devam ettim. "Tabii başta yine aptal gibi şüphelenmedim. Karşılaşmış konuşuyorlardır falan dedim ama bir anda Meriç Tuğçe'nin elini tuttu ve rastgele o odaya girdiler. Zaten sen de gördün, temizlik odası gibi bir yerdi. Ben de peşlerinden gittim. Odaya girip bir anda onları öyle görünce..." deyip sustum ve gözyaşlarım akmaya başladı. "Sonrasını biliyorsun zaten. Benim de başka bildiğim bir şey yok. Ne zamandır birlikteler, ne zamandır beni bu şekilde kandırıyorlar hiç bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum," dedim ve yerdeki başımı kaldırıp yüzüne baktım. Buse destek vermek istercesine elimi tutarken elimdeki kahve bardağını bırakıp gözyaşlarımı sildim. "Anlayacağın aynı evi paylaştığım insanla meğerse sevgilimi de paylaşıyormuşum." Her ne kadar gözyaşlarımı silmiş olsam da kurduğum bu cümle canımı acıttı ve ağlamaya başladım. Buse hiçbir şey demeden sarılınca tutmak istediğim gözyaşlarım akmaya başladı. "Nefret ediyorum ikisinden de!" dedim ağlamamın arasında. Gözyaşlarım yanağımdan sel olup akarken kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama olmadı. Gözyaşlarım akmaya devam ederken ondan ayrıldım. Çünkü ne kadar sarılırsam o kadar ağlayacaktım. "Kendime yeni bir ev bulmam lazım. O kızın yüzünü tek bir saniye bile görmeye tahammülüm yok," deyip başımı ellerimin arasına aldım. "Yine her şey mahvoldu. Nasıl toparlayacağım ben bu durumu?" Buse koluma dokundu. "Aslında benim güzel bir fikrim var ama kabul eder misin hiç bilmem." Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Buse dudaklarını ısırarak konuştu. "Bu evin kirasını tek başıma ödeyemiyorum. Sen de biliyorsun ev arkadaşım babası vefat edince okulu dondurup memlekete döndü. Dönmeyi de düşünmüyor. İstersen burada kalabilirsin," deyince bulunduğum eve bir kez daha baktım. "Senin burada kurulu bir düzenin var. Ben şimdi..." Devam etmeme izin vermedi. "Ne düzeni Bahar? Birkaç ay daha ödeyebilirim ancak kirasını. Sonra daha küçük bir eve çıkacağım ya da bir başkasına bu teklifte bulunacağım. Bir başkası olacağına sen ol." Cevap veremedim. "Hem bak staja başlayacaksın. Şimdi bir de evle falan nasıl uğraşacaksın? Gel işte kabul et, kalalım beraber." Derin bir nefes aldım. "Buse?" "Efendim." "Emin ol böyle bir teklife hayır diyecek durumda değilim." Bir anda şaşkınca kaldı. "Kabul ediyor musun yani?" Her ne kadar çok aceleye gelmiş olsa da başımı salladım. "Evet." Bir anda boynuma sarıldı. "Yemin ederim çok sevindim ya. Hem benim için hem de senin için çok iyi oldu," deyip ayrıldı. "Her şey var evde. Yatağın bile hazır. Yapman gereken tek şey gidip o evden eşyalarını almak ve buraya gelmek." Gülümsedim. "Evsiz kaldıktan bir saat sonra yeni bir ev bulan bir tek ben varımdır herhâlde."
Gülerek ona bakarken geriye yaslandı ve ayak ayak üstüne attı. "Bana takıl, hayatı yaşa," dedi, sanki az önce ağlayan ben değilmişim gibi kahkaha attım ama bir anda aklıma yarın gelince yüzümdeki gülümseme söndü. "Hayda! Ne oldu kızım şimdi yine? Niye astın yüzünü?" "Yarın staja başlayacağım. Tüm belgelerim o evde kaldı. İşe giderken üzerime giyecek tek bir kıyafetim bile yok yanımda. Yetmiyormuş gibi o kadar işimin arasında bir de buraya taşınacağım. Kesin yarın geç kalacağım, hem de ilk günden." Kaşlarını çattı. "Bunun için mi üzüldün yani? Aşk olsun, ben ne güne duruyorum?" "Sen ne yapabilirsin ki? Sen yapabileceğin en büyük iyiliği yaptın zaten benim için." "Bak, şimdi yarın erkenden uyanır önce güzel bir kahvaltı yaparız. Sonra beraber eve gidip eşyalarını toplarız. Ben eşyalarını alıp buraya getiririm sen de orada istediğini giyer, belgelerini alıp şirkete gidersin. Akşam geldiğin zaman da yerleşirsin buraya." Her ne kadar çok iyi bir teklif olsa da ona da bu kadar yüklenemezdim ki. "Sen benim yüzümden..." Yine devam etmeme izin vermeden konuştu. "Üf Bahar saçmalama. Yarın tüm gün işim yok. Tabii ki yardım edeceğim sana." "Ama..." Yine ve yine tamamlamama izin vermedi. "Hiç boşuna itiraz etme. Yarın dediğim gibi gider her şeyi hallederiz. Yarın akşam bunlar için canını sıktığına bile gülersin." Cevap veremedim. "Hadi ama yeter ağladığın. Bir saat önce onlar için değmez diyen sen değil miydin? Çok haklısın, o ikisi için hiçbir şeye değmez. Hadi kalk odaya git, güzelce uyu. Yarın senin için çok daha güzel bir gün olacak." Gülümsedim. Buse moralimi yerine getirmek için konuşmaya devam etti. "Türkiye'nin en iyi mimarlık şirketinde staja başlayacaksın. Kızım bak bana hiçbir başvuruma geri dönüş yapılmadı daha. Ne yani şimdi ben de oturup bunun için ağlayayım mı?" deyip önüne döndü. "Hakikaten ya benim başvurularım niye kabul edilmedi? Yemin ederim günlerdir haber bekliyorum kimse aramadı. Ne yapsam ben de ağlasam mı acaba?" dediği an gülmeye başladım ve ayağa kalktım. Onun da elinden tutarak ayağa kaldırdım. "Yok, sen hiç ağlama. İlla bir tanesi geri dönüş yapacaktır. Hem daha çok erken." Morali bir anda yeniden yerine geldi. "Aynen öyle ben zaten biraz dinlenmek istiyorum. İkinci döneme bırakacağım. Hadi yeter, çok konuştuk gece gece. Uykum geliyor benim," dedi ve hemen karşıdaki odayı gösterdi. "Bak senin odan orası. Dolapta temiz çarşaflar var halledersin," dedi, başımı salladım. "Yanında hiçbir şeyin yok. Bu yüzden bir şey lazım olursa mutlaka bana haber ver, yoksa bozuşuruz." "Veririm." Esnedi. "İstersen sen televizyon falan izleyebilirsin ama benim çok uykum var, bu yüzden uyuyacağım." Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, ben de uyuyacağım." Omuz silkti. "Peki sen bilirsin. Hadi ben kaçtım, sabah görüşürüz," dedi ve esneyerek odasına doğru gitti. "Buse," diye seslendim arkasından. Durdu ve bana baktı. "Efendim." "Çok teşekkür ederim, iyi ki varsın." Gülümsedi. "Sen de iyi ki varsın," dedi ve yeniden esnedi. Çok fazla uykusu olduğunu görünce uzatmadım. "Hadi, git uyu sen." Buse başka bir şey söylemeden odasına girerken ben de salonun ışıklarını kapattım ve onun bana gösterdiği odaya girdim. Kendimi yabancı bir yerdeymiş gibi hissediyor olsam da bundan sonra burada kalacaktım ve sanırım buna bir an önce alışmam gerekiyordu. Yatağın üzerindeki çarşafları toparlayıp banyodaki kirli sepetinin içine attım. Daha sonra dolaptan temizlerini alıp serdim ve yatağa uzandım. Gözümün önüne yine o iğrenç manzara gelince her ne kadar ağlamayacağım desem de ağlamaya başladım. Hâlâ bunun bir kâbus olduğuna inanmak istiyorum. İkisinin de gerçek yüzünü bu zamana kadar nasıl göremem? Kim bilir ne zamandır aldatıyorlardı beni. Kesin arkamdan dalga falan da geçmişlerdir. Düşündükçe daha da çok sinirlendiğim için başka bir şeyler düşünmeye çalıştım. Mesela yarın başlayacağım işi. Buse'nin de dediği gibi Türkiye'nin en iyi mimarlık şirketinde staja başlayacaktım. Ayrıca şirkette işleyen sisteme göre performans olarak beğenilirsem son dönemimde part time iş verecek ve mezun olur olmaz şirkette mimar olarak ise başlayacaktım. Bu şirket, kariyerim için çok önemliydi ve benim mutlaka kendimi beğendirmem, sevdirmem gerekiyordy. Eğer orada kalıcı olmayı başarabilirsem tüm hayatım kurtulacaktı. İşte tam da bu yüzden bu gece olanları bir an önce unutmam ve kendimi tamamen bu işe vermem gerekiyor. O ikisini düşünüp kendimi üzüp de depresyona girerek bu işi kaçıracak kadar aptal değilim. Alarm kurmak için telefonumu yeniden açtım. Ekranda Meriç'ten gelen onlarca aramayı göz ardı edip üst üste birçok alarm kurup gözlerimi sımsıkı kapattım ve uykuya dalmaya çalıştım. ***
Sanırım onunla yaşamaya çok çabuk alışmıştım. Beraber kahvaltı yaptıktan sonra onun kıyafetlerinden kendime bir şeyler ayarlayıp üzerimi değiştirdim. O da hazırlandıktan sonra evden çıkıp otobüse bindik ve daha birkaç gün önce evim dediğim yere gittik. Sabah sabah Tuğçe'yi görmek istemesem de eşyalarımı almam ve burayı tamamen terk etmem gerekiyordu. Evin yakınlarıbdaki bir durakta indik, geri kalan yolu yürüyerek eve ulaştık. Apartmana girip hemen ilk kattaki evin kapısını açtım. Buse'yle beraber eve girerken Tuğçe'nin evde olmamasını umut ettim ama bu umudum salondaki Tuğçe'yi görünce yok olup gitmişti. "Bahar?" deyip mahçup bir şekilde yüzüme bakarken gözlerimi ondan çektim. "Eşyalarımı alıp gideceğim," diye kısa bir açıklama yaptım ve odama yöneldim. "Bahar, bir konuşalım önce," deyip önümde durunca kaşlarımı çattım. "Utanmadan bir de konuşalım diyorsun karşıma geçmiş. Ne konuşacaksın? İlişkinizin ne zaman başladığını anlatıp beni aptal yerine nasıl koyduğunuzu mu anlatacaksın?" Koluma dokundu. "Bahar lütfen..." Hızla kolumu çektim. "Dokunma bana! Bir daha senin yüzünü bile görmek istemiyorum. Şimdi çekil önümden eşyalarımı toplayıp gideceğim." "Saçmalama,nböyle bir zamanda yeni bir ev bulmak kolay mı zannediyorsun? Paran bile..." Bu sefer konuşmasına engel olan Buse oldu. "Ev buldu bile. Benimle birlikte kalacak. Sen de artık ne hâlin varsa gör." Tuğçe'nin sinirli gözleri anında beni buldu. "Sana güvenerek ayrıldım ben yurttan. Şimdi tek başıma bu evin kirasını nasıl ödeyeceğim?" "Kızım salak mısın sen? Bir de geçmiş karşıma hesap soruyor. İstersen sokakta kal, umurumda bile değilsin. Onu bana bunu yapmadan önce düşünecektin. Ne zannediyorsun bu evde kalmaya devam edeceğimi mi?" Cevap vermedi. "Hadi Buse," deyip odama girdim. Busende benimle birlikte girince odanın kapısını kilitleyip Tuğçe'nin odaya girmesine engel oldum. "Bu kız bayağı salakmış be! Bir de evin kirasını nasıl ödeyeceğim diye soruyor. Ortadaki tek sorun buymuş gibi," diyen Buse'ye bakıp güldüm. Onun yardımıyla odadaki tüm eşyalarımı on beş dakika kadar kısa bir sürede toparladıktan sonra bugün iş için daha önceden ayarladığım kıyafetlerimi giydim ve iş için belgelerimi toparladığım dosyayı, yanıma alacağım çantamın içine koydum. Valizlerden birini ben alınca bir diğerini de Buse aldı ve odadan çıktık. Salona geçince Tuğçe'nin solanda bir sağa bir sola volta attığını gördüm. Elimdeki anahtarı koltuğun üzerine doğru atarak konuştum. "Bu ayın sonundayız. Birkaç gün içinde kira verilecek. Her zamanki gibi kiranın kendi payıma düşenini ve faturaların yarısını ödeyeceğim. Bir sonraki ay kendi başının çaresine bakarsın, beni hiç ilgilendirmiyor." Cevap vermedi. Başka bir şey söylemeden Buse'ye döndüm. "Gidelim." Beni başıyla onayladı. Beraber evden çıktık ve bu kez bir taksi durdurduk. Buse iki valizi de alıp eve götürmek için yola çıkarken saate baktım. Şirkete ulaşmak için kırk beş dakikam kalmıştı. Paramı idareli kullanmam gerektiğini bilsem de metrobüse binersem yetişemeyeceğimi bildiğim için el mecbur başka bir taksi durdurdum ve şirketin adresini verdim. Yarım saat kadar bir sürede şirkete yetiştiğim için sevinip taksinin ücretini ödedim ve hızlıca arabadan indim. Koşarak şirkete girip güvenlik kontrolünden geçtim ve asansöre bindim. Daha önce geldiğim için çıkacağım katı biliyordum. Hem baş mimar olan hem de şirketin sahibi olan kişiyle henüz tanışmamış olsam da sekreteriyle defalarca kez görüşmüştük. Asansör durunca hemen indim ve koşarak sekreterin yanına gittim. Defterine bir şeyler yazan kumral kız beni fark etmezken konuştum. "Merhaba." Başını kaldırdı. Beni görür görmez ayağa kalktı. "Bir an geç kalacaksın zannettim. Diğer stajyerler geldi. Araf Bey'in yanına girmek için seni bekliyorlar." Geç kalmamış olmama sevindim. "Küçük bir aksilik oldu ama yetiştim yine de." "Belgeleri getirdin mi? Muhasebe kaydını yapacak." "Tabii ki getirdim," deyip çantamdan dosyayı çıkardım. "Nereye bırakacağım?" Elimden aldı. "Ben hallederim bunu." Gülümsedim. "Çok teşekkür ederim." O da gülümsedi ve arkamdaki üç kişiye baktı. "Araf Bey sizi bekliyor." Hepsi ayağa kalkıp yanıma geldiler. Beni bekledikleri için biraz mahçup olsam da bu kısa sürdü, çünkü sonuçta bana verilen saatten önce burada olmuştum. İkisi erkek biri kız olan diğer stajyerlerle tanıştıktan sonra sekreterin, Melis'in, bizi yönlendirdiği odaya gittik. Odanın önüne gidince Melis kapıya birkaç defa vurup içeriye girdi. Hepimiz onun peşi sıra odaya girdik. "Araf Bey, yeni stajyerler geldi. Şirketteki çalışma alanlarını siz belirleyecektiniz." Gözlerimi Melis'ten çektim ve hayallerimdeki şirketin sahibi olan adama baktım. İşte o an gördüğüm kişiyle gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. Hayır hayır, Araf Bey bu olamaz. Allah'ım ne olur bu olmasın diye içimden geçirirken adam "Bir dakika," dedi ve gözlerini önündeki çizimden bir saniye bile olsa ayırmadı. Allah'ım ne olur ne olur beni tanımasın. Belki de ben yanlış hatırlıyorumdur, belki de düşündüğüm kişi değil de ona çok benzeyen biridir. Tırnaklarımı yiyip içten içe kendimi teselli etmeye çalışırken adam başını kaldırdı. Dikkatle yüzüne baktım. Esmerdi ve ela gözleri vardı. Kahverengiye yakın saç rengi, uzun kirpikleri vardı. Adamın kim olduğunu unutup kirpiklerine hayran hayran bakarken bir anda ela gözleri beni buldu. Yutkundum. Beni görünce gözlerini kıstı ve baştan aşağıya inceledi. Ne olur tanıma ne olur. Gözleri yeniden gözlerimi bulduğunda kaşlarının çatık ve tıpkı benim gibi biraz da şaşkın olduğunu gördüm. Odadaki hiç kimseye değil de bir tek bana bakarken beni tanıdığını anladım. Sanırım kariyerim tam olarak burada bitmişti. Yüzünde verilen o hafif şaşkın ifade silinir silinme ağır hareketlerle ayağa kalktı. Masanın arkasından öne geçti. Gözleri hâlâ üzerimdeyken gözlerine bakamadım. "Demek yeni stajyerler sizsiniz?" Sesi alaylı çıktı. Diğer üç kişi cevap verirken ben sessizliğimi korudum. "Güzel, çok güzel. Bugün daha güzel bir haber alamazdım." Başımı yavaşça kaldırıp yüzüne baktığımda hâlâ bana baktığını gördüm. Ona yaptığım şeyden sonra burada çalışmama izin vermeyeceğini çok iyi biliyorum ama umarım hiç değilse kimse yokken kovardı. Yoksa çok kötü rezil olacağım. Ben o gün bu adamın Türkiye'nin en iyi mimarlık şirketinin sahibi olduğunu bilseydim öyle bir şeyi hiç yapmazdım ki. Dün geceden sonra kader bir kez daha bana haddimi çok iyi bildirdi. "Sen tasarım ekibinde çalışacaksın," deyip odadaki diğer sarışın kıza baktı. O aldığı işle mutlu olurken odadaki iki genç adama baktı. "Siz de benim çizimlerimin taslaklarını hazırlayan ekip A'da çalışacaksın. Çizimlerini bizzat kontrol edeceğim." "Peki Araf Bey," deyip onu onaylarlarken bana baktı. "Ve sen..." deyip sustu. Yüzünde muzip bir ifade oluşurken devam etti. "Sen benim yanımda çalışacaksın. Benim çizimlerime yardım edeceksin." Şaşkınca karşısında öylece kaldım. Ben adamın beni kovmasını beklerken o bana diğerlerinden çok daha iyi bir konumda iş vermişti. "Araf Bey emin misiniz? Daha önce hiçbir stajyeri yanınızda istememiştiniz." Araf, Melis'e döndü. "İşler yoğun, bazen işi bilen birinin yardımına ihtiyacım olabiliyor. Her konuda bana yardım edecek birisi lazım," dedi ve odadaki diğerlerini gösterdi.."Arkadaşlara çalışacakları yerleri göster." Melis Araf'ı onayladı ve diğer üç stajyerle odadan çıktı. Adamla yalnız kalırken korkuyu ilk defa bu kadar net hissettim. Yerdeki başımı kaldırdım ve adamın öfkeyle yanan ela gözlerine baktım. "Beni tanıdınız galiba." Başını salladı. "Tanımaz olur muyum? Tabii ki tanıdım." Gözlerimi yeniden kaçırdım. "Beni burada istemeyeceğinizin farkındayım ama..." "Yoo istiyorum. İstemesem çoktan kovulmuş olurdun." Cevap vermedim. "Staj başvurun kabul edildi. Burada staj göreceğin bildirildi ve tüm resmi işlemler halledildi." Başımı salladım. "Biliyorum." "On beş günün sonunda senin için bir not vermemi isteyecekler." İmayla söylediği şeyle yeniden gözlerine baktım. "O notu almayı hak etmen lazım." "Hak etmeye çalışacağım." Yüzünde alaylı bir ifade oluştu. Bir şeyler döndüğünü anlamıştım ama hiçbir şey diyemedim. Şu an istediğim tek şey kendimi bu odadan dışarıya atmak. "O zaman..." deyip sustu. Ne yapacak diye beklerken aramızdaki mesafeyi kapatıp bana doğru eğildi ve sanki bir sır veriyormuş gibi fısıldadı. "Aramıza hoş geldin Stajyer, başına geleceklere şimdiden hazır olsan çok iyi olur." Bölüm Sonu! Sanki ilk defa kitap yazıyormuş gibi heyecanlandım bölümü yazarken. :) Umarım siz de beğenmişsinizdir.♡ Her hafta düzenli bir şekilde bölüm gelecektir. Yeni bölüm için sizi bekletmeyeceğimden emin olabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı ve karakterler hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz. ♡ Bölüm alıntılarını okumak, duyurulardan haberdar olmak ve okuyucularla yaptığımız sohbet etkinliklerine katılmak için beni Instagram'dan da takip edebilirsiniz. Yeni bölüme kadar kendinize iyi bakın, görüşmek üzere. ♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡ Hayal kırıklığı nedir? Bence en güvendiğin yerden vurulmaktır. Ben, bunu bugün bir kez daha anladım. Hayal kırıklığını bugün ilk kez iliklerime kadar hissettim. Gözlerim dolu dolu karşımdaki en büyük hayal kırıklıklarıma bakarken onlar benden bihaber öpüşmeye devam ettiler. "Bahar?" Koluma dokunan kişiye baktım ve arkadaşım Buse'yi gördüm. Bu sesle birlikte dakikalardır izlediğim iğrenç görüntünün baş karakteri olan iki kişinin de gözleri beni buldu. Birisi sevdiğim adam, bir diğeri de en yakın arkadaşım. Beni gördükleri an şaşkınca öylece kaldılar. Daha sonra birbirlerine baktılar. Tuğçe hiçbir şey yapmazken Meriç hızlı adımlarla yanıma geldi. Hiçbir şey söylemeden kahverengi gözlerini üzerime dikti ve öylece bana baktı. Bir süre sustu. Benim bir şey söylememi bekledi ama söylemedim. Aramızdaki sessizliği bozan ise o oldu. "Bahar sen..." Devam etmesine izin vermeden yüzüne sert bir tokat indirdim. "İkinizden de iğreniyorum," deyip Tuğçe'ye baktım. Başını önüne eğmişti. Boyalı sarı saçları gözünün önüne düşmüş, yüzünü görmeme engel oluyordu. "Duydun mu beni? İkiniz de iğrençsiniz! Allah sizin belanızı versin!" deyip odadan çıkacakken Meriç kolumu tuttu. "Bahar, önce bizi bir dinle. Bak sen yanlış anladın biz," dediği an sinirle gülmeye başladım. "Yanlış mı anladım? Gözümün önünde öpüşüyordunuz ya! Neyini yanlış anladım ben bunun?" Tuğçe ağır adımlarla yanımıza gelirken Meriç konuşmaya devam etti. Bahar lütfen sakin ol." Meriç'in hâlâ tutmaya devam ettiği kolumu sinirle ondan çektim. "Emin ol, ben zaten şu an çok sakinim. Sakin olmasaydım ikinizi de şu an bu baloda olan herkese rezil ederdim," deyip Tuğçe'ye döndüm. "Yazıklar olsun sana." Dolu gözleri beni bulurken Meriç'i göstererek konuştum. "Ya hadi onu anladım. Şerefsizin tekiydi aldattı beni! Peki ya sen? Sen nasıl bana böyle bir şey yaparsın? Sen benim yıllardır arkadaşımsın." Gözyaşları akarken konuştu. "Ben, ben..." dedi ve Meriç'e baktı. "Onu sevdim. Yapmamam gerekiyordu biliyorum ama olmadı işte. Kendime engel olamadım. Ben onu seviyorum." Söylediği şeylerle iğrenerek baktım ona. "Sen gerçekten aptalsın. Hiç mi düşünmedin bugün beni seninle aldatan şerefsizin yarın seni bir başkasıyla aldatacak olma ihtimalini?" Cevap veremedi, sadece ağladı. "İkiniz de bir daha sakın karşıma çıkmayın! İkinizden de nefret ediyorum!" dedim ve odadan çıktım. Sinirli, kırgın, üzgün bir şekilde balo salonunun çıkışına doğru koşarak giderken nefes nefese kalan Buse önümde durunca ben de durmak zorunda kaldım. "Bahar, lütfen sakin ol. Bak onlar için değmez. Görmedin mi bir de pişkin pişkin ben seviyordum diyor," deyince kaşlarımı çattım. Her zamanki gibi telaşlı davranıyordu. Şu an aklından binbir türlü senaryo geçtiğine eminim. "Buse, asıl sen sakin ol. Ben zaten sakinim." Şaşırdı. "Sen şimdi bağırıp çağırıp ortalığı ayağa kaldırmayacak mısın?" Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum. "Hayır." Bir kez daha şaşırdı. "Senin şu an ağlaman kendini paralaman falan gerekmiyor mu?" "Bilmem, gerekiyor mu?" "Sanırım gerekiyor." Az önce çıktığım odaya doğru baktım. Tuğçe ve Meriç'in arkamdan baktığını görünce göz devirip yeniden önüme döndüm ve Buse'nin koluna girdim. "Aptal mıyım ben böyle insanlar için ağlayacağım?" dedim ve onunla beraber balo salonuna doğru yürüdüm. Aynı zamanda konuşmaya da devam ettim. "Biraz kalbim kırılmış olabilir ama bu da geçer. Bunlar için tek bir damla gözyaşı akıtmaya gerek yok. Bırak, ne hâlleri varsa görsünler," desem de öfkem içten içe artmaya devam etti. Buse'nin söylediği her şeyi yapmamak için kendimi zor tutuyorum. Mesele şu an oturup hüngür hüngür ağlamak istiyorum. Balo salonuna dönünce herkesin müziğin ritmine kendini kaptırıp dans ettiklerini gördüm. Burada daha fazla kalmak istemedim. "Buse, ben erken çıkacağım." Buse'nin gözleri hemen beni buldu. "Daha partinin başlayalı yarım saat oldu Bahar." Üzgün gözlerle ona bakarken derin bir nefes aldı. "Anladım. Peki o zaman hadi ben de seninle geleyim." Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum. "Sen boşuna geceni mahvetme," dedim ve bizden hemen sonra salona giren Tuğçe'yle Meriç'e baktım. "Şu ikisinin yüzünü bile görmeye tahammülüm yok. Ben gitsem iyi olacak. Sen eğlenmene bak." "Sen nereye gideceksin?" deyince kal gelmiş gibi öylece kaldım. Doğru ya ben nereye gideceğim? Göz ucuyla Tuğçe'ye baktım. Biz onunla aynı evde yaşıyorduk. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi eve mi gideceğim? Tabii ki de hayır. "Ben şey, kalabileceğim daha uygun bir otele giderim bu gece için. Yarın da ilk işim bundan sonra kalacak bir yer bulmak olur. Merak etme ben bir..." Devam etmeme izin vermeden bu sefer o koluma girdi. "Olmaz öyle, hadi bana gidiyoruz." İtiraz edecekken gözlerini hemen bana çevirdi. "Sakın itiraz etme! Ki zaten etsen de bunun benim üzerimde pek bir etkisi olmayacağını çok iyi biliyorsundur," dediğinde çoktan salondan çıkmıştık bile. "Buse, sen benim için geceni..." Yine devam etmeme izin vermedi. "Aman boş ver geceyi falan. Geçen iki yılda geldim yeterince eğlendim. Bu sene burada olmasam da olur. Baksana bir şey yaptıkları yok zaten. Hem daha önümüzde bir yıl var. Seneye mezuniyette sevgililerimizi de kolumuza takar öyle geliriz." Onun söylediği şeyler beni güldürürken bir anda kol kola olduğumuzu fark ettim. O da bunu fark etmiş olacak ki önce birleşik olan kollarımıza sonra da yüzüme baktı ve alaylı bir ifadeyle konuştu. "Üzgünüm, erkeklerden hoşlanıyorum. Seninle ben olmayız," dediği an kendime engel olamayarak büyük bir kahkaha attım. Sanki az önce aldatıldığımı hem de bunu bana en yakın arkadaşımın yaptığını öğrenen ben değilmişim gibi güldüm. "Beni bu hâlde bile güldürdün ya tebrik ederim seni." O da güldü. "Teşekkür ederim canım. Arkadaşlar bugünler içindir," dedi, gülümsedim ona. Otelden çıkıp bir taksi bulduk ve bindik. Buse taksiciye adres verirken başımı cama yasladım ve derin bir nefes aldım. Her ne kadar umursamaz görünsem de şu an da içimde fırtınalar kopuyordu. Tuğçe, onunla üniversitenin ilk yılında tanışmıştım. Önce beraber aynı yurtta kalmış sonra da aynı eve çıkmıştık. Onu o kadar çok seviyor, o kadar çok güveniyordum ki böyle bir şey yapacak olması aklımın ucundan bile geçmemişti. Meriç'ten çok onun bana yaptığı şeyi kabullenemiyorum. Meriç, onunla da üniversite ikinci sınıfın yıl sonu balosunda tanışmıştık. Başta arkadaş olarak bir ilişkiye başlamış olsak da son dört aydır sevgiliydik. Bugün ise üçüncü sınıfın yıl sonu balosunda beni aldattığını hem de en yakın arkadaşımla aldattığını öğrendim. Aman ne güzel! Bir yılım bir pislik yüzünden mahvolup gitti. İşin en kötü tarafı ise henüz mezun olmak için bir yılım daha var ve ben bu bir yıl içinde sürekli onları görmek zorunda kalacağım. Bu düşünce şimdiden karnıma ağrılar girmesine neden oldu bile. "İyi misin?" diye soran Buse'ye döndüm ve gülümsedim. "Ne kadar iyi olabiliyorsam o kadar iyiyim." Onun da yüzünde buruk bir gülümseme peydah oldu. Onunla da ikinci sınıfta tanışmıştım. Neredeyse bir yıldır arkadaşız ve yakınız ama Tuğçe kadar değildi. Benim en yakınım Tuğçe'ydi ve ben hayatımdaki en büyük darbeyi ondan almıştım. Bunu kolay kolay unutup atlatabileceğimi hiç zannetmiyorum. Buse'nin evine gelince taksinin ücretini ortak ödeyip indik ve üçüncü kattaki evine çıktık. Evden içeriye girer girmez ayağımdaki topuklulardan kurtuldum. "Hadi gel, önce üzerimizi değiştirelim. Sonra oturur konuşuruz," diyen Buse'yi başımla onayladım ve peşinden onun odasına gittim. Buse'nin verdiği eşofmanları alıp banyoya girdim ve bu gece için özenle seçmiş olduğum gece mavisi, uzun elbiseyi sinirle üzerimden çıkardım. En nefret ettiğim huyum tam olarak buydu işte. Bir şeye sinirlendiğim zaman tüm sinirimi etrafımdaki eşyalardan çıkartırım. Elbiseden kurtulup eşofmanları giydim ve lavabonun yanına gidip tüm makyajımı yıkadım. Bol suyla temas eden beyaz tenim hemen kızarırken kurulandım. Daha sonra hafif dalgalı olan siyah saçlarımı su yardımıyla dağıtıp rastgele toparladım. Az önceki salon kadını hâlimle şimdiki hâlim arasındaki farka buruk bir şekilde gülerek banyodan çıktım. Buse'nin odada olmadığını görünce oyalanmadan ben de odadan çıktım ve salona geçtim. "Bahar, telefonun çalıyor." Gözlerim bunu söyleyen ve salonda oturan Buse'yi buldu. "Kim arıyor?" diye sordum ve yanına oturup elinden telefonun aldım. Meriç'in aradığını görünce öfke tüm uzuvlarımda dolaşmaya başladı. "Yüzsüz ya yemin ederim yüzsüz. Bir de utanmadan arıyor," deyip meşgule aldım ve telefonu tamamen kapatıp sehpanın üzerine bıraktım. "Kahve yaptım," dedi Buse ve elindeki iki kupa bardaktan birini bana uzattı. Gülümseyerek aldım. "Teşekkür ederim." "İç hadi, biraz sakinleşirsin." Buruk bir gülümsemeden hemen sonra kahveden bir yudum aldım ve kuruyan boğazımı ıslattım. Bu biraz daha iyi hissetmeme neden olurken Buse konuştu. "Aralarında bir şeyler olduğundan hiç şüphelenmedin mi daha önce?" Gözlerim doldu ve başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, nereden bilebilirdim ki zaten böyle bir şey olacağını?" "Sen de haklısın. Neyse, hiç değilse tatile girdik. Uzun süre görmek zorunda değilsin ikisini de." "Öyle." Buse'nin meraklı bakışlarının da beni üzmemek için daha fazla bir şeyler sormadığının da farkındaydım. "Hep beraber gitmiştik otele. Tuğçe lavaboya gideceğim deyip yanımızdan uzaklaştı. Bir süre sonra Meriç de bir arkadaşıma selam vereceğim deyip gitti. Ben de o gitmişken bir makyajımı tazeleyeyim dedim. Lavaboya doğru yürürken onları lobide gördüm. Konuşuyorlardı sadece," dedim ve susup derin bir nefes aldım. Buse bana dikkatle bakarken devam ettim. "Tabii başta yine aptal gibi şüphelenmedim. Karşılaşmış konuşuyorlardır falan dedim ama bir anda Meriç Tuğçe'nin elini tuttu ve rastgele o odaya girdiler. Zaten sen de gördün, temizlik odası gibi bir yerdi. Ben de peşlerinden gittim. Odaya girip bir anda onları öyle görünce..." deyip sustum ve gözyaşlarım akmaya başladı. "Sonrasını biliyorsun zaten. Benim de başka bildiğim bir şey yok. Ne zamandır birlikteler, ne zamandır beni bu şekilde kandırıyorlar hiç bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum," dedim ve yerdeki başımı kaldırıp yüzüne baktım. Buse destek vermek istercesine elimi tutarken elimdeki kahve bardağını bırakıp gözyaşlarımı sildim. "Anlayacağın aynı evi paylaştığım insanla meğerse sevgilimi de paylaşıyormuşum." Her ne kadar gözyaşlarımı silmiş olsam da kurduğum bu cümle canımı acıttı ve ağlamaya başladım. Buse hiçbir şey demeden sarılınca tutmak istediğim gözyaşlarım akmaya başladı. "Nefret ediyorum ikisinden de!" dedim ağlamamın arasında. Gözyaşlarım yanağımdan sel olup akarken kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama olmadı. Gözyaşlarım akmaya devam ederken ondan ayrıldım. Çünkü ne kadar sarılırsam o kadar ağlayacaktım. "Kendime yeni bir ev bulmam lazım. O kızın yüzünü tek bir saniye bile görmeye tahammülüm yok," deyip başımı ellerimin arasına aldım. "Yine her şey mahvoldu. Nasıl toparlayacağım ben bu durumu?" Buse koluma dokundu. "Aslında benim güzel bir fikrim var ama kabul eder misin hiç bilmem." Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Buse dudaklarını ısırarak konuştu. "Bu evin kirasını tek başıma ödeyemiyorum. Sen de biliyorsun ev arkadaşım babası vefat edince okulu dondurup memlekete döndü. Dönmeyi de düşünmüyor. İstersen burada kalabilirsin," deyince bulunduğum eve bir kez daha baktım. "Senin burada kurulu bir düzenin var. Ben şimdi..." Devam etmeme izin vermedi. "Ne düzeni Bahar? Birkaç ay daha ödeyebilirim ancak kirasını. Sonra daha küçük bir eve çıkacağım ya da bir başkasına bu teklifte bulunacağım. Bir başkası olacağına sen ol." Cevap veremedim. "Hem bak staja başlayacaksın. Şimdi bir de evle falan nasıl uğraşacaksın? Gel işte kabul et, kalalım beraber." Derin bir nefes aldım. "Buse?" "Efendim." "Emin ol böyle bir teklife hayır diyecek durumda değilim." Bir anda şaşkınca kaldı. "Kabul ediyor musun yani?" Her ne kadar çok aceleye gelmiş olsa da başımı salladım. "Evet." Bir anda boynuma sarıldı. "Yemin ederim çok sevindim ya. Hem benim için hem de senin için çok iyi oldu," deyip ayrıldı. "Her şey var evde. Yatağın bile hazır. Yapman gereken tek şey gidip o evden eşyalarını almak ve buraya gelmek." Gülümsedim. "Evsiz kaldıktan bir saat sonra yeni bir ev bulan bir tek ben varımdır herhâlde."
Gülerek ona bakarken geriye yaslandı ve ayak ayak üstüne attı. "Bana takıl, hayatı yaşa," dedi, sanki az önce ağlayan ben değilmişim gibi kahkaha attım ama bir anda aklıma yarın gelince yüzümdeki gülümseme söndü. "Hayda! Ne oldu kızım şimdi yine? Niye astın yüzünü?" "Yarın staja başlayacağım. Tüm belgelerim o evde kaldı. İşe giderken üzerime giyecek tek bir kıyafetim bile yok yanımda. Yetmiyormuş gibi o kadar işimin arasında bir de buraya taşınacağım. Kesin yarın geç kalacağım, hem de ilk günden." Kaşlarını çattı. "Bunun için mi üzüldün yani? Aşk olsun, ben ne güne duruyorum?" "Sen ne yapabilirsin ki? Sen yapabileceğin en büyük iyiliği yaptın zaten benim için." "Bak, şimdi yarın erkenden uyanır önce güzel bir kahvaltı yaparız. Sonra beraber eve gidip eşyalarını toplarız. Ben eşyalarını alıp buraya getiririm sen de orada istediğini giyer, belgelerini alıp şirkete gidersin. Akşam geldiğin zaman da yerleşirsin buraya." Her ne kadar çok iyi bir teklif olsa da ona da bu kadar yüklenemezdim ki. "Sen benim yüzümden..." Yine devam etmeme izin vermeden konuştu. "Üf Bahar saçmalama. Yarın tüm gün işim yok. Tabii ki yardım edeceğim sana." "Ama..." Yine ve yine tamamlamama izin vermedi. "Hiç boşuna itiraz etme. Yarın dediğim gibi gider her şeyi hallederiz. Yarın akşam bunlar için canını sıktığına bile gülersin." Cevap veremedim. "Hadi ama yeter ağladığın. Bir saat önce onlar için değmez diyen sen değil miydin? Çok haklısın, o ikisi için hiçbir şeye değmez. Hadi kalk odaya git, güzelce uyu. Yarın senin için çok daha güzel bir gün olacak." Gülümsedim. Buse moralimi yerine getirmek için konuşmaya devam etti. "Türkiye'nin en iyi mimarlık şirketinde staja başlayacaksın. Kızım bak bana hiçbir başvuruma geri dönüş yapılmadı daha. Ne yani şimdi ben de oturup bunun için ağlayayım mı?" deyip önüne döndü. "Hakikaten ya benim başvurularım niye kabul edilmedi? Yemin ederim günlerdir haber bekliyorum kimse aramadı. Ne yapsam ben de ağlasam mı acaba?" dediği an gülmeye başladım ve ayağa kalktım. Onun da elinden tutarak ayağa kaldırdım. "Yok, sen hiç ağlama. İlla bir tanesi geri dönüş yapacaktır. Hem daha çok erken." Morali bir anda yeniden yerine geldi. "Aynen öyle ben zaten biraz dinlenmek istiyorum. İkinci döneme bırakacağım. Hadi yeter, çok konuştuk gece gece. Uykum geliyor benim," dedi ve hemen karşıdaki odayı gösterdi. "Bak senin odan orası. Dolapta temiz çarşaflar var halledersin," dedi, başımı salladım. "Yanında hiçbir şeyin yok. Bu yüzden bir şey lazım olursa mutlaka bana haber ver, yoksa bozuşuruz." "Veririm." Esnedi. "İstersen sen televizyon falan izleyebilirsin ama benim çok uykum var, bu yüzden uyuyacağım." Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, ben de uyuyacağım." Omuz silkti. "Peki sen bilirsin. Hadi ben kaçtım, sabah görüşürüz," dedi ve esneyerek odasına doğru gitti. "Buse," diye seslendim arkasından. Durdu ve bana baktı. "Efendim." "Çok teşekkür ederim, iyi ki varsın." Gülümsedi. "Sen de iyi ki varsın," dedi ve yeniden esnedi. Çok fazla uykusu olduğunu görünce uzatmadım. "Hadi, git uyu sen." Buse başka bir şey söylemeden odasına girerken ben de salonun ışıklarını kapattım ve onun bana gösterdiği odaya girdim. Kendimi yabancı bir yerdeymiş gibi hissediyor olsam da bundan sonra burada kalacaktım ve sanırım buna bir an önce alışmam gerekiyordu. Yatağın üzerindeki çarşafları toparlayıp banyodaki kirli sepetinin içine attım. Daha sonra dolaptan temizlerini alıp serdim ve yatağa uzandım. Gözümün önüne yine o iğrenç manzara gelince her ne kadar ağlamayacağım desem de ağlamaya başladım. Hâlâ bunun bir kâbus olduğuna inanmak istiyorum. İkisinin de gerçek yüzünü bu zamana kadar nasıl göremem? Kim bilir ne zamandır aldatıyorlardı beni. Kesin arkamdan dalga falan da geçmişlerdir. Düşündükçe daha da çok sinirlendiğim için başka bir şeyler düşünmeye çalıştım. Mesela yarın başlayacağım işi. Buse'nin de dediği gibi Türkiye'nin en iyi mimarlık şirketinde staja başlayacaktım. Ayrıca şirkette işleyen sisteme göre performans olarak beğenilirsem son dönemimde part time iş verecek ve mezun olur olmaz şirkette mimar olarak ise başlayacaktım. Bu şirket, kariyerim için çok önemliydi ve benim mutlaka kendimi beğendirmem, sevdirmem gerekiyordy. Eğer orada kalıcı olmayı başarabilirsem tüm hayatım kurtulacaktı. İşte tam da bu yüzden bu gece olanları bir an önce unutmam ve kendimi tamamen bu işe vermem gerekiyor. O ikisini düşünüp kendimi üzüp de depresyona girerek bu işi kaçıracak kadar aptal değilim. Alarm kurmak için telefonumu yeniden açtım. Ekranda Meriç'ten gelen onlarca aramayı göz ardı edip üst üste birçok alarm kurup gözlerimi sımsıkı kapattım ve uykuya dalmaya çalıştım. ***
Sanırım onunla yaşamaya çok çabuk alışmıştım. Beraber kahvaltı yaptıktan sonra onun kıyafetlerinden kendime bir şeyler ayarlayıp üzerimi değiştirdim. O da hazırlandıktan sonra evden çıkıp otobüse bindik ve daha birkaç gün önce evim dediğim yere gittik. Sabah sabah Tuğçe'yi görmek istemesem de eşyalarımı almam ve burayı tamamen terk etmem gerekiyordu. Evin yakınlarıbdaki bir durakta indik, geri kalan yolu yürüyerek eve ulaştık. Apartmana girip hemen ilk kattaki evin kapısını açtım. Buse'yle beraber eve girerken Tuğçe'nin evde olmamasını umut ettim ama bu umudum salondaki Tuğçe'yi görünce yok olup gitmişti. "Bahar?" deyip mahçup bir şekilde yüzüme bakarken gözlerimi ondan çektim. "Eşyalarımı alıp gideceğim," diye kısa bir açıklama yaptım ve odama yöneldim. "Bahar, bir konuşalım önce," deyip önümde durunca kaşlarımı çattım. "Utanmadan bir de konuşalım diyorsun karşıma geçmiş. Ne konuşacaksın? İlişkinizin ne zaman başladığını anlatıp beni aptal yerine nasıl koyduğunuzu mu anlatacaksın?" Koluma dokundu. "Bahar lütfen..." Hızla kolumu çektim. "Dokunma bana! Bir daha senin yüzünü bile görmek istemiyorum. Şimdi çekil önümden eşyalarımı toplayıp gideceğim." "Saçmalama,nböyle bir zamanda yeni bir ev bulmak kolay mı zannediyorsun? Paran bile..." Bu sefer konuşmasına engel olan Buse oldu. "Ev buldu bile. Benimle birlikte kalacak. Sen de artık ne hâlin varsa gör." Tuğçe'nin sinirli gözleri anında beni buldu. "Sana güvenerek ayrıldım ben yurttan. Şimdi tek başıma bu evin kirasını nasıl ödeyeceğim?" "Kızım salak mısın sen? Bir de geçmiş karşıma hesap soruyor. İstersen sokakta kal, umurumda bile değilsin. Onu bana bunu yapmadan önce düşünecektin. Ne zannediyorsun bu evde kalmaya devam edeceğimi mi?" Cevap vermedi. "Hadi Buse," deyip odama girdim. Busende benimle birlikte girince odanın kapısını kilitleyip Tuğçe'nin odaya girmesine engel oldum. "Bu kız bayağı salakmış be! Bir de evin kirasını nasıl ödeyeceğim diye soruyor. Ortadaki tek sorun buymuş gibi," diyen Buse'ye bakıp güldüm. Onun yardımıyla odadaki tüm eşyalarımı on beş dakika kadar kısa bir sürede toparladıktan sonra bugün iş için daha önceden ayarladığım kıyafetlerimi giydim ve iş için belgelerimi toparladığım dosyayı, yanıma alacağım çantamın içine koydum. Valizlerden birini ben alınca bir diğerini de Buse aldı ve odadan çıktık. Salona geçince Tuğçe'nin solanda bir sağa bir sola volta attığını gördüm. Elimdeki anahtarı koltuğun üzerine doğru atarak konuştum. "Bu ayın sonundayız. Birkaç gün içinde kira verilecek. Her zamanki gibi kiranın kendi payıma düşenini ve faturaların yarısını ödeyeceğim. Bir sonraki ay kendi başının çaresine bakarsın, beni hiç ilgilendirmiyor." Cevap vermedi. Başka bir şey söylemeden Buse'ye döndüm. "Gidelim." Beni başıyla onayladı. Beraber evden çıktık ve bu kez bir taksi durdurduk. Buse iki valizi de alıp eve götürmek için yola çıkarken saate baktım. Şirkete ulaşmak için kırk beş dakikam kalmıştı. Paramı idareli kullanmam gerektiğini bilsem de metrobüse binersem yetişemeyeceğimi bildiğim için el mecbur başka bir taksi durdurdum ve şirketin adresini verdim. Yarım saat kadar bir sürede şirkete yetiştiğim için sevinip taksinin ücretini ödedim ve hızlıca arabadan indim. Koşarak şirkete girip güvenlik kontrolünden geçtim ve asansöre bindim. Daha önce geldiğim için çıkacağım katı biliyordum. Hem baş mimar olan hem de şirketin sahibi olan kişiyle henüz tanışmamış olsam da sekreteriyle defalarca kez görüşmüştük. Asansör durunca hemen indim ve koşarak sekreterin yanına gittim. Defterine bir şeyler yazan kumral kız beni fark etmezken konuştum. "Merhaba." Başını kaldırdı. Beni görür görmez ayağa kalktı. "Bir an geç kalacaksın zannettim. Diğer stajyerler geldi. Araf Bey'in yanına girmek için seni bekliyorlar." Geç kalmamış olmama sevindim. "Küçük bir aksilik oldu ama yetiştim yine de." "Belgeleri getirdin mi? Muhasebe kaydını yapacak." "Tabii ki getirdim," deyip çantamdan dosyayı çıkardım. "Nereye bırakacağım?" Elimden aldı. "Ben hallederim bunu." Gülümsedim. "Çok teşekkür ederim." O da gülümsedi ve arkamdaki üç kişiye baktı. "Araf Bey sizi bekliyor." Hepsi ayağa kalkıp yanıma geldiler. Beni bekledikleri için biraz mahçup olsam da bu kısa sürdü, çünkü sonuçta bana verilen saatten önce burada olmuştum. İkisi erkek biri kız olan diğer stajyerlerle tanıştıktan sonra sekreterin, Melis'in, bizi yönlendirdiği odaya gittik. Odanın önüne gidince Melis kapıya birkaç defa vurup içeriye girdi. Hepimiz onun peşi sıra odaya girdik. "Araf Bey, yeni stajyerler geldi. Şirketteki çalışma alanlarını siz belirleyecektiniz." Gözlerimi Melis'ten çektim ve hayallerimdeki şirketin sahibi olan adama baktım. İşte o an gördüğüm kişiyle gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. Hayır hayır, Araf Bey bu olamaz. Allah'ım ne olur bu olmasın diye içimden geçirirken adam "Bir dakika," dedi ve gözlerini önündeki çizimden bir saniye bile olsa ayırmadı. Allah'ım ne olur ne olur beni tanımasın. Belki de ben yanlış hatırlıyorumdur, belki de düşündüğüm kişi değil de ona çok benzeyen biridir. Tırnaklarımı yiyip içten içe kendimi teselli etmeye çalışırken adam başını kaldırdı. Dikkatle yüzüne baktım. Esmerdi ve ela gözleri vardı. Kahverengiye yakın saç rengi, uzun kirpikleri vardı. Adamın kim olduğunu unutup kirpiklerine hayran hayran bakarken bir anda ela gözleri beni buldu. Yutkundum. Beni görünce gözlerini kıstı ve baştan aşağıya inceledi. Ne olur tanıma ne olur. Gözleri yeniden gözlerimi bulduğunda kaşlarının çatık ve tıpkı benim gibi biraz da şaşkın olduğunu gördüm. Odadaki hiç kimseye değil de bir tek bana bakarken beni tanıdığını anladım. Sanırım kariyerim tam olarak burada bitmişti. Yüzünde verilen o hafif şaşkın ifade silinir silinme ağır hareketlerle ayağa kalktı. Masanın arkasından öne geçti. Gözleri hâlâ üzerimdeyken gözlerine bakamadım. "Demek yeni stajyerler sizsiniz?" Sesi alaylı çıktı. Diğer üç kişi cevap verirken ben sessizliğimi korudum. "Güzel, çok güzel. Bugün daha güzel bir haber alamazdım." Başımı yavaşça kaldırıp yüzüne baktığımda hâlâ bana baktığını gördüm. Ona yaptığım şeyden sonra burada çalışmama izin vermeyeceğini çok iyi biliyorum ama umarım hiç değilse kimse yokken kovardı. Yoksa çok kötü rezil olacağım. Ben o gün bu adamın Türkiye'nin en iyi mimarlık şirketinin sahibi olduğunu bilseydim öyle bir şeyi hiç yapmazdım ki. Dün geceden sonra kader bir kez daha bana haddimi çok iyi bildirdi. "Sen tasarım ekibinde çalışacaksın," deyip odadaki diğer sarışın kıza baktı. O aldığı işle mutlu olurken odadaki iki genç adama baktı. "Siz de benim çizimlerimin taslaklarını hazırlayan ekip A'da çalışacaksın. Çizimlerini bizzat kontrol edeceğim." "Peki Araf Bey," deyip onu onaylarlarken bana baktı. "Ve sen..." deyip sustu. Yüzünde muzip bir ifade oluşurken devam etti. "Sen benim yanımda çalışacaksın. Benim çizimlerime yardım edeceksin." Şaşkınca karşısında öylece kaldım. Ben adamın beni kovmasını beklerken o bana diğerlerinden çok daha iyi bir konumda iş vermişti. "Araf Bey emin misiniz? Daha önce hiçbir stajyeri yanınızda istememiştiniz." Araf, Melis'e döndü. "İşler yoğun, bazen işi bilen birinin yardımına ihtiyacım olabiliyor. Her konuda bana yardım edecek birisi lazım," dedi ve odadaki diğerlerini gösterdi.."Arkadaşlara çalışacakları yerleri göster." Melis Araf'ı onayladı ve diğer üç stajyerle odadan çıktı. Adamla yalnız kalırken korkuyu ilk defa bu kadar net hissettim. Yerdeki başımı kaldırdım ve adamın öfkeyle yanan ela gözlerine baktım. "Beni tanıdınız galiba." Başını salladı. "Tanımaz olur muyum? Tabii ki tanıdım." Gözlerimi yeniden kaçırdım. "Beni burada istemeyeceğinizin farkındayım ama..." "Yoo istiyorum. İstemesem çoktan kovulmuş olurdun." Cevap vermedim. "Staj başvurun kabul edildi. Burada staj göreceğin bildirildi ve tüm resmi işlemler halledildi." Başımı salladım. "Biliyorum." "On beş günün sonunda senin için bir not vermemi isteyecekler." İmayla söylediği şeyle yeniden gözlerine baktım. "O notu almayı hak etmen lazım." "Hak etmeye çalışacağım." Yüzünde alaylı bir ifade oluştu. Bir şeyler döndüğünü anlamıştım ama hiçbir şey diyemedim. Şu an istediğim tek şey kendimi bu odadan dışarıya atmak. "O zaman..." deyip sustu. Ne yapacak diye beklerken aramızdaki mesafeyi kapatıp bana doğru eğildi ve sanki bir sır veriyormuş gibi fısıldadı. "Aramıza hoş geldin Stajyer, başına geleceklere şimdiden hazır olsan çok iyi olur." Bölüm Sonu! Sanki ilk defa kitap yazıyormuş gibi heyecanlandım bölümü yazarken. :) Umarım siz de beğenmişsinizdir.♡ Her hafta düzenli bir şekilde bölüm gelecektir. Yeni bölüm için sizi bekletmeyeceğimden emin olabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı ve karakterler hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz. ♡ Bölüm alıntılarını okumak, duyurulardan haberdar olmak ve okuyucularla yaptığımız sohbet etkinliklerine katılmak için beni Instagram'dan da takip edebilirsiniz. Yeni bölüme kadar kendinize iyi bakın, görüşmek üzere. ♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡ |
0% |