Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM "KARAKOL"

@gizzemasllan

Merhaba, yıldızlarım.✨

Ekranın sol alt köşesinde bulunan yıldızı aydınlatarak okumaya geçerseniz çok sevineceğim.❥

Buraya ben de sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Siz de yıldız ve kalplerinizi bırakabilirsiniz. Birbirimizi sevelim, sevilelim.♡

Keyifli okumalar...

***

4. BÖLÜM "KARAKOL"

"Hayat; siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir." demiş John Lennon. Şimdi bu sözün gerçekliğine o kadar çok inanıyorum ki...

Ben aylardır bugünün hayalini kuruyordum. Staj başvurumu yaparken, staja kabul edildiğimi öğrendiğimde, staj belgelerini hazırlayıp tüm olanları büyük bir hevesle anne babama anlatırken zihnimin içinde bir tek güzel bir hayatın beni beklediği vardı. Çünkü düşündüğüm tek şey güzel bir staj dönemi geçirip kendimi sevdirmek ve stajyer olarak girdiğim iş yerinin çalışanı olarak devam etmekti.

Bu, benim hayatımı kurtaracaktı.

Peki ya ben bu planları kurarken neler oldu?

Yüzünü bile görmediğim, sadece başarılarını duyarak hayran olduğum adamın birkaç ay önce çizimlerini mahvedip yüzüne pasta çarptığım adam olduğunu öğrendim. Beni kovacak, her şey bitecek diye beklerken o intikam almayı tercih edip beni işe aldı. Birkaç gün uğraşır sonra uğraşmayı bırakır diye düşünürken birkaç güne gerek kalmadan ilk günden başıma gelmeyen hiçbir şey kalmadı.

Önce saçma sapan işler verip beni çalıştırdı. Bu, başıma gelen en basit şeydi. Daha sonra benim yüzümden Meriç'le kavga etti. Ben daha bunun mahcubiyetini yaşarken her ne kadar benim yüzümden olmasa da özenle hazırlanmış bir pastayı mahvettim. Bunun için kızmasını bekledim ama çok tuhaf bir şekilde bu sefer kızmak yerine çok fazla sakin davrandı. Her şey düzeldi sonunda bitmek bilmeyen bu gün bitti derken bu sefer daha büyük bir kavga çıktı ve bir teyze yüzünden hepimiz gözaltına alındık.

Şimdi ise hayatımda olmayı beklediğim en son yer bile olmayan nezarethanedeyim ve başımı öne eğmiş parmaklarımla oynuyorum. Buraya ilk geldiğimizde hepimizin ayrı ayrı odalarda ifadelerini almışlardı. Hiçbirimiz birbirimizden şikâyetçi olmamıştık ama teyzenin biri bizden şikayetçi olmuştu. Bu yüzden de bizi bırakmak yerine nezarete atmışlardı.

Şimdi ise burada boş boş oturuyorum. Çünkü ne yapacağıma, ne söyleyeceğime, bu işin içinden nasıl çıkacağıma dair en ufak bir fikrim yok.

"Ya hadi sizi anladım da benim burada ne işim var? Ben en son evde uyuyordum." Başımı yerden yavaşça kaldırıp yanımda oturan Buse'ye baktım.

"O siktiğimin gözlerini üzerimden çekmezsen yarım bıraktığım işi burada tamamlamak zorunda kalacağım." Duyduğum sesle yan tarafa baktım ve Araf'ı gördüm. Oturuyordu. Ellerini göğsünün altında birleştirmiş ayak ayak üstüne atmış tam karşıya bakıyor ve gayet rahat görünüyordu. Ondan gözlerimi çekip Meriç'e baktım. Oturmuyor, ayakta duruyordu ama sanki tüm bu olanlar bizim suçumuzmuş gibi öfkeyle Araf'a bakıyordu.

"Ayy vallahi şimdi bunlar burada da kavga ederler. Bunları niye aynı yere koydular ki?" Buse'nin söylediği şeyi duydum ama ne dönüp ona bakabildim ne de cevap verebildim.

"Sana ne lan? Nereye istersem bakarım." Meriç'in cevabına göz devirdim. Resmen adamı kışkırtmak için bilerek yapıyordu.

"Bence sen artık kez sesini! Zaten her şey senin yüzünden oldu! Bir de utanmadan konuşuyor musun?" dediğim an hem Araf'ın hem de Meriç'in gözleri beni buldu.

"Sen bir de bunu korumaya mı başladın?" Daha fazla sinirime hâkim olamayıp ayağa kalktım ve parmaklıklara yaklaştım.

"Şu demir parmaklıklar olmasaydı emin ol tırnaklarımı yüzüne geçirmiş olurdum. Sen ne yüzsüz birisin ya? Benim kimseyi koruduğum falan yok! Kimsenin de korunmaya ihtiyacı yok ama belki senin olabilir ne dersin? Ona buna dalaşıp sonra da dayak yiyen sensin ya hani." Yüz ifadesi sertleşti.

"Sen..." Devam etmesine izin vermedim.

"Bence sen sus artık!" dedim ve birkaç adım yana doğru gidip Araf'a yaklaştım.

"Araf Bey?" Gözlerini Meriç'ten çekip bana bakınca dudaklarımı ısırdım.

"İyi misiniz?" diye sorup dudağının kenarındaki kurumuş kana baktım ve yüzümü buruşturdum.

"İyiyim." Gözlerimi kaçırıp konuştum.

"Ben çok özür..." Devam etmeme izin vermedi.

"Sus," dedi, şaşırdım.

"Ama Araf Bey..." Kaşlarını çattı.

"Sus dedim, sonra." El mecbur başımı salladım ve Meriç'e öfkeli bir bakış atıp yeniden Buse'nin yanına döndüm.

Ben gerçekten bela mıknatısıyım. Benimle olan herkeste bundan nasibini alıyordu. Tıpkı Buse gibi.

"Buse?" Yerdeki bakışlarını bana çevirdi.

"Efendim canım?" İç çektim.

"Benim yüzümden buradasın. Ben gerçekten..." Göz devirdi ve devam etmeme izin vermedi.

"Saçmalama, senin yüzünden değil şu salağın yüzünden buradayız," dedi ve gözleriyle Meriç'i gösterip devam etti.

"Ayrıca hayatıma biraz renk geldi." Alayla söylediği şeyle gülünce ben de dayanamayarak güldüm.

"Sen delisin biliyorsun değil mi?" Başını salladı.

"Biliyorum." Ona gülerken ileriden gelen polisleri fark ettim.

"Allah'ım ne olur bizi buradan çıkarmak için geliyor olsunlar." Kendi kendime konuşurken Buse'de arkasına döndü ve polislere baktı. Polislerin arkasından gelen 3 takım elbisesi adamı gördüm. Hiçbiri de polis gibi durmuyordu. Dikkatle onlara bakarken yan tarafta hareketlilik oldu ve oraya döndüm. Araf ayağa kalkmış, parmaklıklara yaklaşmıştı. Onunla birlikte Meriç'te aynı şeyi yapmıştı.

Polisler nezarethanenin önünde durdu ama hiçbir şey söylemediler. Onların arkasından gelen adamlardan birisi Meriç'e diğer ikisi de Araf'ın yanına gidip konuşmaya başladılar.

"Birinin avukatları geldi diğerinin de babasının avukatı geldi. Şimdi bunlar buradan ellerini kollarını sallayarak çıkarlar biz de hiçbir suçumuz olmadığı hâlde burada kalmaya devam ederiz," diyen Buse'ye baktım ve sessiz kalmayı tercih ettim. O da gözlerini onlardan çekip bana baktı ve iç çekerek konuştu.

"Biz niye fakiriz be? Bizim niye babamızın avukatları falan yok? Kızım benim babamın burada olduğumdan bile haberi yok. Zaten olsa biz seni karakola düş diye mi oraya okumaya gönderdik diyerek sabah akşam azarlar beni." Gülmemek için kendimi tutarken konuştu.

"Gül gül komik çünkü," dedi ve önüne döndü. Yine de gülmemi tutup yeniden polislere döndüm. Birkaç dakika daha konuştuktan sonra avukatlar polislerin yanına gidip uzun uzun konuştular. Sonuç ne olacak diye beklerken onların olduğu nezarethanenin kapısı açıldı ve dışarıya çıktılar. Merakla izlemeye devam ederken hiç kimse dönüp bize bir şey söylemedi ve hep beraber gittiler. Sadece bir ara Araf göz ucuyla dönüp bana bakmış ama sessiz kalmıştı. Arkalarından şaşkınca bakarken Buse konuştu.

"Ben sana demiştim bunlar çıkar giderler biz de burada kalırız diye." Buse'nin sesini duyunca bıkkınca ofladım.

"Haklısın," diyebildim sadece. Ona karşı bile kendimi mahçup hissediyorum. Kavga eden onlar, ayıran bizdik. Fakat onlar çıkmış, biz kalmıştık. En kötüsü ise hiç kimsenin de umurunda olmamıştık.

"Biz de yatsak mı ne yapsak?" Buse'nin rahatlığına şaşkınca bakarken bozulan sinirlerim yüzünden kendimi tutamayarak gülmeye başladım. Buse güldüğüm için başta şaşırdı ama sonra kendisi de gülerek bana katıldı.

"Sinirlerim bozuldu vallahi. Gülerken ağlamak istiyorum," dedi, daha çok gülmeye başladım. Buse susmak yerine gülerek devam etti.

"Seninki de bayağı bozulmuş." İtiraz etmek yerine başımı salladım. Sesimizin yankılandığını fark edince ise elimi ağzıma bastırdım. Fakat Buse benim aksime kahkaha atmaya devam etti.

"Buse tamam sus," deyip onu susturmaya çalışırken az önceki polislerin yeniden buraya doğru geldiklerini gördüm.

"Polisler geliyor sus şimdi bir de bunlar kızacak bize." Başını sallayıp kendini sustururken gözlerimi ondan çekip merakla bu tarafa gelen polislere baktım.

"Kız inşallah bizi çıkarmaya geliyorlardır. Ben burada kalmak istemiyorum. Resmen katillerin hırsızların arasında kaldık." Onu duydum ama cevap veremedim. Polisler bizim olduğumuz nezarethanenin önünde durdular. Merakla onlara bakarken birisi konuştu.

"Kalkın hadi çıkıyorsunuz," dediği an sevinçle ayağa kalktım. Buse de benimle birlikte kalkmıştı. Polislerden birisi kapıyı açarken bir diğeri de bizim mutlu hâlimize gülerek baktı.

Açılan kapıdan çıkıp nezaretten çıktık. Karakolun içine geçince polis yeniden konuştu.

"Beni takip edin, eşyalarınızı alıp imzalarınızı attıktan sonra gidebilirsiniz," diyen polisi onaylayıp takip ettik ve dediklerini yaptık. Tabii bunları yaparken aklımda bir tek Araf vardı. O neredeydi ki acaba?

"Şikayetçi olan teyze şikayetini geri mi çekti?" diye sordum merakla. Polis memuru önündeki belgeye bir şeyler yazarken konuştu.

"Avukatınız halletti," deyince şaşırdım. Buse'ye baktığımda onun şaşkın olduğunu gördüm.

"Daha doğrusu o beyefendinin avukatı halletti," dedi ve başını kaldırıp bana baktı.

"Neydi adı?" Kendi kendine mırıldanıp bir süre düşündükten sonra konuştu.

"Araf, evet evet Araf'tı ismi," diyen memuru başımla onayladım ve etrafa bir göz attım. Kendisi neredeydi ki? İşlemler hallolunca Buse'yle beraber karakoldan çıktık. Çıkar çıkmaz Meriç'i görünce göz devirdim. O da bizi görünce hemen yanımıza geldi.

"İyi misiniz?"

"Sen hâlâ..." Sözümü kesen başka bir adamın sesi oldu.

"Bahar Hanım?" diye seslenip yanımıza gelen adama baktım. Bir Buse'ye bir de bana bakıyordu. Bu yüzden kendimi tanıttım.

"Benim." Gözleri hemen beni buldu.

"Araf Bey'in şoförüyüm, sizi evinize kadar bırakmamı istedi." Mahcubiyetim giderek artmaya başladı. Muhtemelen kendisi evine gitmişti. Adam resmen kaçıp gitmişti.

"Gerek yok! Ben götürürüm onları!" Meriç'in sesini duydum ama ne ona dönüp baktım ne de cevap verdim.

"Hadi Buse gidelim zaten çok geç oldu." Buse beni onaylayınca şoföre döndüm.

"Gidelim," dediğim an Meriç kolumu tuttu.

"Ben götürürüm dedim değil mi?" Sakin kalmak için derin bir nefes aldım.

"3 saniye içinde kolumu bırakmazsan avazım çıktığı kadar bağırır sonra da beni rahatsız ediyor diye seni şikâyet ederim. Bu sefer sabaha kadar burada kalmak zorunda kalırsın." Cevap vermedi ama kolumu da bırakmadı.

"2 saniyen kaldı." Ofladı ve kolumu bıraktı.

"İyi git! Nereye istiyorsan oraya git ama bu konu burada kapanmadı. Bana inanana kadar uğraşacağım," dedi ve cevap vermemi beklemeden yanımızdan uzaklaştı. Ona bakmayı bırakıp Buse'yi de aldım ve şoförün bizi yönlendirdiği arabaya doğru gidip bindik.

Eve ulaşana kadar yolda hiç kimse tek bir kelime bile konuşmadı. Buse yanımda uyuklarken ben de tüm yol boyunca bir gün içinde başıma gelenleri düşünüp yarın hakkında kendimi korkuttum.

İlk günde bu kadar şey olduysa ikinci günü hiç düşünemiyorum.

Eve ulaştığımızda saat gece yarısını gösteriyordu. Şoföre teşekkür edip Buse'yi de aldım ve arabadan indim.

Buse uykusuzluktan dolayı sarhoşmuş gibi yürürken ona gülerek eve çıktık. Ben de anahtar olmadığı için onun anahtarıyla kapıyı açıp eve girdik. Buse eve girer girmez çok uykusu olduğunu söyleyip odasına geçerken ben de kendi kaldığım odaya geçtim. Karnım acıkmıştı ama yemek yiyecek hâlim bile yoktu.

Odaya girince odanın ortasında duran valizlere baktım ve bıkkınca ofladım. Bir de bunlar vardı değil mi? Sanırım yarına bırakmaktan başka çarem yoktu.

Valizlerden birinin içinden pijamalarımı alıp üzerimi değiştirdim. Daha sonra ise her zamanki gibi yarın geç uyanma ihtimalime karşı yarın giyeceğim ve ütü gerektirmeyecek kıyafetler seçip bir köşeye bırakıp yatağa girdim. Telefonumu çıkartıp üst üste alarm kurduktan sonra cevapsız aramaları görmezden geldim ve anneme iyi olduğuma, işlerim olduğu için cevap veremediğime dair bir mesaj atıp telefonu bir kenara bırakarak yatağa uzandım.

"Of sonunda şu ana gelebildim. Tüm gün bunun hayalini kurdum resmen." Kendi kendime konuşarak yanımdaki bir diğer yastığı alıp sarıldım ve son iki gündür olanları düşünmemeye çalışarak gözlerimi kapattım.

*****

Koşarak Melis'in yanına ulaştım. Beni görünce kaşlarını çattı. Nefes nefese kaldığım için konuşamazken o durumu anlamış olacak ki konuştu.

"Sakin ol Bahar, Ararf Bey fark etmedi geç kaldığını," dedi, rahat bir nefes aldım ve koltuklardan birine oturup koştuğum için ağrıyan karnımı tuttum.

Üst üste kurduğum alarmlar fayda etmemiş ve yine uyuyakalmıştım. Neyse ki Buse sayesinde çok daha fazla geç kalmadan uyanabilmiş ve şirkete gelmiştim ama yine de 1 saat kadar gecikmiştim.

"Beni sordu mu?" dedim nefes alış verişlerimin arasından.

"Hayır, zaten sabah çok erkenden gelmiş. Biz geldiğimizde buradaydı. Sonra da daha mesai başlamadan çizim odasına geçti, bir daha da çıkmadı. Seni falan sormadı yani," dedi, bir kez daha rahat bir nefes aldım.

"Çizim odası nerede? Ben bir görüneyim sonra kızmasın." Başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

"Olmaz." Kaşlarımı çattım.

"Neden olmaz?" İlerideki bir odayı göstererek konuştu.

"Bak çizim odası orası. Bu şirkette 3 yıldır çalışıyorum bir kez bile girmedim içeriye. Hatta hiç kimse girmedi. Sadece Araf Bey girer. O çıkana kadar da her ne olmuş olursa olsun hiç kimse yanına gidip rahatsız edemez. Bu konuda çok net bir şekilde uyardı hepimizi." Biraz da olsa şaşırdım. Şirketin içinde hiçbir çalışanın giremediği bir oda... Biraz tuhaf değil mi?

"Çizim yapmıyor mu içeride? Odasında da çizim yapıyor zaten. O odanın ne gibi bir özelliği var ki?" Melis kollarını masaya koyup biraz bana doğru eğildi.

"Eğer istersen kendin sorabilirsin." Öyle bir söylemişti ki sanki sorsam adam beni öldürecek gibiydi.

"Gerek yok, merak etmiyorum zaten," dediğim an Melis gülmeye başladı.

"Niye gülüyorsun?"

"Kızım sen bu adamdan niye bu kadar korkuyorsun ya?" Kaşlarımı çattım.

"Anlamadım?"

"Diyorum ki neden bu kadar çok korkuyorsun? Adamın bir şey yaptığı yok yani. Ben daha önce sormuştum. Büyük projeleri o odada çiziyor ve rahatsız edilmekten hoşlanmıyor. Çizimlere bir şey olmasın diye de odaya girmemiz yasak." Gözlerimi kıstım.

"Sen az önce beni korkutmaya mı çalıştın?" Başını salladı.

"Evet. Yani dün de fark ettim ama emin olmak için denemek istedim. Sen gerçekten Araf Bey'den korkuyorsun," dedi ve kahvesinden bir yudum daha alıp devam etti.

"Neden korkuyorsun ki bu kadar?" Omuz silktim.

"Korkmuyorum, sana öyle gelmiş." İnanmaz bakışlar attı.

"Tamam, belki biraz korkuyor olabilirim," dedim, güldü.

"Onu anlamak zor olmadı zaten de niye korkuyorsun? Adam sana ne yapabilir ki?" Ona cevap verecekken şirketin içinde bir ses yankılandı.

"Stajyer!" Hızla az önce Melis'in gösterdiği odaya baktım ve kapısının önünde duran Araf'ı gördüm. Bana doğru bakıyordu. Tabii onunla birlikte diğer çalışanların hepsi de bana bakıyordu. Melis'e cevap vermeyerek hızla ayağa kalktım ve koşarak yanına gittim.

"Buyurun Araf Bey," deyip inceledim onu. Sağ gözünün altında çok küçük de olsa bir morluk vardı. Dudağının kenarındaki yara da kabuk bağlamıştı.

"Arşive git, dünkü dosyaları yeniden getir." Başımı salladım.

"Tabii, hemen getiriyorum," dedim ama gitmek yerine öylece durdum.

"Ne duruyorsun hadi," dedi, cesaretimi toplayıp konuştum.

"Şey siz iyi mi..." Devam etmeme izin vermedi.

"İşim var, hadi sana dediğimi yap," dedi ve cevap vermemi beklemeden yeniden odaya girdi. Odanın kapısını çarpıp büyük bir gürültü çıkmasına neden olunca bu kattaki tüm çalışanların gözü bir kez daha beni buldu.

Bu adam niye bu kadar sinirliydi ki şimdi?

Onu daha fazla sinirlendirmemek adına koşarak arşive doğru gittim. Arşive girip daha dün arayıp bulduğum projeleri bu sefer arayıp vakit kaybetmeden hemen buldum ve kırışmamasına dikkat ederek odadan çıktım. İki gündür olduğu gibi yine koşarak Araf'ın olduğu odaya gittim.

Odanın önünde durup projeleri tek bir elimde tuttum ve kapıya birkaç defa vurdum. Cevap vermesini beklemeden içeriye girecekken kapı bir anda açıldı ve Araf çıktı.

"Projeleri..." Yine devam edemedim çünkü yüzüme bile bakmadan projeleri elimden aldı ve yeniden odaya girdi. Fakat bu sefer kapıyı çarpmasına izin vermeyerek konuştum.

"Ben de size yardım edebilir miyim?" Gözleri beni bulunca korktum ama yine de devam ettim.

"Yani hani ben sizin stajyerinizim ya sonuçta böyle şeyler yardım etmem ederken de öğrenmem gerekiyor." Cevap vermedi. Son bir kez cevap alma umuduyla sordum.

"Gerekmiyor mu?" Kaşlarını hayır anlamında kaldırarak sessiz bir cevap verdi, bu da benim için yeterli oldu zaten. Adam resmen çizimleri benden olabildiğince uzak tutuyordu.

Haklı mıydı peki? Evet kendince haklıydı ama benim açımdan gerçekten haksızdı.

Araf hâlâ odaya girmezken bundan cesaret alıp yine konuştum.

"Peki siz iyi misiniz? Dün geceden..." Yine devam edemedim çünkü yine kapıyı yüzüme çarptı.

"Yok artık ya! Ayıl ayıp insan hiç çalışanının yüzüne kapı çarpar mı?" Söylenerek Melis'in yanına döndüm ve masasının önündeki sandalyelerden birine oturdum.

"Ne oldu yine?" Bıkkınca oflayarak Melis'e cevap verdim.

"Bu adam beni hiç sevmiyor ve haklı da," deyip ona döndüm ve şaşkın olduğunu gördüm.

"Saçmalama Bahar, niye sevmesin ki? Araf Bey her çalışanını sever. Sevmedikleri de zaten onun çalışanı olamaz." Tuttuğum nefesimi bıraktım ve önüme döndüm. Hiçbir şey bilmediği için bu şekilde konuşuyor olması normaldi.

"Hem sanırım dün gece kötü bir şey olmuş bugün de bu yüzden bu kadar sinirli. Görmedin mi dudağı yaralıydı gözünün altı da morarmıştı. Normal de böyle bir şey hiç olmaz ama sanırım kavga falan etmiş. Sinirli olması gayet normal. Sinirini de kime denk gelirse ondan çıkarıyor işte. Sabah bana da kızdı," dedi, şaşırdım.

"Sana da mı kızdı? Niye kızdı ki?" Dudaklarını büzdü.

"Neymişte masam çok dağınıkmış. Görüntü bozukluğu yaratıyormuşum. Bana ilk defa böyle bir şey için bağırdı hatta bana ilk defa bağırdı. Adam çok sinirli işte kimi görse ona kızıyor." Cevap vermedim, Melis devam etti.

"Neyse ki çizim odasına girdi. Birkaç saat orada kalır biraz sakinleşir sonra da çıkar biz de rahatlarız."

"Umarım," dedim ve yapacak bir şey olmadığı için kollarımı göğsümün altında birleştirdim. Melis işlerine dönerken ben de boş boş oturmaya devam ettim. Bunu yaparken de gözümü bir saniye bile olsun Araf'ın olduğu odadan çekmedim. Adam zaten sinirliydi. Çıkar çıkmaz hemen yanına gideyim ki daha fazla sinirlenmesin diye düşünürken odanın kapısı açıldı.

Kapının açıldığını görür görmez ayağa kalktım ve koşarak yanına gittim. O daha bağırmadan ben hemen karşısında durdum ve konuştum.

"Bir şey mi istemiştiniz Araf Bey?" Şaşırdı. Tabii beklemediği için şaşırması çok normaldi ama bugün bu şekilde davranarak huyuna gitsem iyi olacaktı.

"Kahve," dedi sadece, devam etmeyeceğini anlayınca konuştum.

"Tabii hemen getiriyorum kahvenizi," dedim, cevap vermesini beklemeden koşarak Melis'in yanına gittim. Ona yaptırmama da dün kızmıştı ama kahvenin tadının kötü olmasına daha çok kızıyordu.

"Melis Araf Bey'e kahve yapar mısın?" Başını dosyalardan kaldırdı.

"Tabii, hemen yapıyorum," dedi ve hızla ayağa kalkıp kahve makinesine doğru yürüdü. Tabii kız da sabah Araf'ın sinirinden nasibini aldığı için böyle aceleci davranması çok normaldi.

Melis beş dakika içinde kahveyi hazırladı ve tepsinin içine koyup bana uzattı. Teşekkür edip tepsiyi elinden aldıktan hemen sonra yeniden odaya gittim. Tek elimle tepsiyi tutup diğer elimle kapıya vurdum. Zaten yine tıpkı az önceki gibi benim kapıyı açmama gerek kalmadan kendisi kapıyı açtı.

"Kahvenizi getirdim Araf Bey." Bir şey söylemek için ağzını açtı ama ondan önce davranarak ben konuştum.

"Kahveyi Melis'in yapmasını rica ettim o da yaptı. Şimdi siz benim kahvemi beğenmiyorsunuz diye vakit kaybetmemek adına ona yaptırdım ama en kısa zamanda sizin sevdiğiniz gibi kahve yapmayı öğrenip verdiğiniz her işi kendim yapacağım." Esaslı bir şaşkınlık yaşadı. Şu an bana kızması için hiçbir sebep yoktu. Ne yalan söylemiş ne de bir hata yapmıştım. O da bunun farkında olduğu için tek kelime bile etmeden tepsinin içindeki kahve fincanını aldı ve odaya geçip kapıyı kapattı.

Kapıyı çarpmadı, düzgünce kapattı.

"İşte böyle kızacak hiçbir şey bulamayıp döner arkanı gidersin," dedim ve daha neşeli bir şekilde Melis'in yanına döndüm. Sanırım bu taktik çok iyiydi. Ben bu taktikle stajı falan rahatlıkla bitiririm.

"Ne oldu neye gülüyorsun?" diye sordu Melis önündeki dosyadan başını kaldırıp göz ucuyla bana bakarak.

"Kızmadı." Kaşlarını çattı.

"Anlamadım?"

"Kahveyi senin yaptığını söylediğim hâlde kızmadı." Güldü ve cevap vermeden önüne dönüp işine devam etti. Ben de kahveden önce yaptığım gibi gözümü odanın kapısına diktim ve bir sonraki emir için kendimi hazırladım. Fakat bu sefer aradan dakikalar, saatler geçti ama odadan çıkmadı. Bu kadar saat odada tek başına hiç mi canı sıkılmamıştı bu adamın? Hem herkesten bu kadar gizli ne çiziyor olabilirdi ki? Doğrusu çok merak etmiştim.

Melis yoğun bir telefon trafiği yaşayıp toplantılar ayarlayıp randevular verirken ben sadece öylece oturdum. Önümden defalarca kez benimle birlikte staja başlayan ve kahve yapıp boş oturmak yerine kendi işlerini yapan stajyerleri gördükçe onları kıskanmadan edemedim.

Araf'a kahve götürmüş olmamın üzerinden iki saat kadar bir zaman geçtikten sonra odadan çıktığını gördüm ve yine koşarak yanına gittim. Boş boş oturmak yerine onun vereceği getir götür işlerini yapmaya bile razıyım. Nefes nefese karşısında durdum ve yine onun konuşmasına engel olarak ben konuştum.

"Bir şey mi..." Devam etmeme izin vermedi.

"Hiçbir şey istemedim," deyip odasına doğru yürürken çıktığı odanın önünde durup ona baktım.

"Takip et beni!" dediği an sanki bunu söylemesini bekliyormuş gibi koşar adımlarla yanına ulaştım ve onu sinirlendirmemek için tek kelime etmeden onu takip ettim.

"Melis odama!" deyip Araf Melis'in masasının önünden de bir rüzgar gibi geçip yürümeye devam edince hiç durmadan peşinden gittim. Melis de hızla ayağa kalkıp yanıma gelmişti. Araf'ın odasından içeriye girince o koltuğuna oturdu biz de karşısında ayakta durduk.

"Durmayın karşımda öyle, oturun," dediğini yapıp masasının önündeki koltuklara karşılıklı oturduk. Gözleri ikimizin üzerinde gidip gelirken gözlerine bakamayıp başımı öne eğdim.

"Niye yüzüme bakmıyorsunuz siz benim?" Ne ben cevap verebildim ne de Melis. İkimiz de başımız önde durduk.

"Size diyorum niye yüzüme bakmıyorsunuz?" Başımı yavaşça kaldırıp yüzüne baktım ve yalan söylemek yerine doğruyu söyledim.

"Kızıyorsunuz çünkü," dedim, kaşlarını çattı ama sessiz kaldı.

"Yani siz biraz sinirliydiniz biz de sanırım sizi biraz daha sinirlendirdik o yüzden korkuyoruz sizden," dedi Melis kısık çıkan ses tonuyla.

"Benden korkuyorsunuz?" Araf'ın Sesi soru sorar gibi çıkmıştı. İkimiz de cevap vermek yerine başımızı sallayıp onu onayladık. Araf derin bir nefes aldı.

"Tamam bırakın şimdi korkuyu falan, işimiz var," dedi, içimde bir rahatlama hissi oluştu. Melis de burada olduğuna göre uydurma saçma sapan bir iş değildi.

"İki gün sonra site inşaası için hazırladığımız ihale çizimleri çalındı," dediği an gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. Demek adamın sinirinin haklı bir sebebi varmış.

"Nasıl çalındı Araf Bey o çizimler için gece gündüz..." Araf devam etmesine izin vermedi.

"Ne kadar çalıştığımızın ne önemi var? Çalınmış işte bir şekilde, daha doğrusu kopyalanmış. İhaleye katılacağımız tüm çizimler şu anda rakip şirketlerin elinde ve muhtemelen şimdi harıl harıl bizim çizimlerin daha iyisini tasarlıyorlar."

"Polise..." Araf devam etmeme izin vermedi.

"O sonraki iş. Mutlaka polise haber vereceğiz bu durumu sonuçta bu bir suç ama önce kendi cezamızı kendimiz vereceğiz. Yaptıklarının yanlarına kalmasına asla izin vermem." Araf'ın söylediği şeyle Melis araya girdi.

"Ne yani adamlara bir şey mi yapacaksınız?" Araf göz devirdi.

"Evet siz de bana yardım edin diye çağırdım. Var mı şöyle bildiğiniz iyisinden bir kiralık katil falan?" Gülmemek için kendimi zor tutarken Melis konuştu.

"Aşk olsun Araf Bey," dedi, ona güldüm. Araf da benimle birlikte gülerken devam etti.

"Her neyse devam edelim," dedi ve bir kez daha derin bir nefes aldı. Hem sinirli hem de çok gergin görünüyordu.

"İki günümüz var. İki gün içinde çizimlerin kopyalandığını fark etmemiş gibi yapıp gizli gizli yeniden o çizimlerin kat be kat daha iyisini yapacağız." Merakla araya girdim.

"Neden gizli gizli yapıyorsunuz ki? Tek başınıza bu biraz zor olmayacak mı? Hem diğer mimarlarda size yardım ederse daha kısa sürede daha iyi bir çizim ortaya çıkarabilirsiniz." Araf'ın gözleri beni buldu.

"Bu şirkete, çalışanlar ve randevusu olmayanlar dışında hiç kimse giremez. Bu da demek oluyor ki şirketten birisi yaptı bunu. Bu yüzden bu olay bu odadan dışarıya çıkmayacak. Eğer ağzınızdan bir şey kaçırır herhangi birine bir şey söylerseniz aramızdaki hain kimse onunla beraber siz de kendinizi kapının önünde bulursunuz."

"Neden bize güveniyorsunuz?" diye sordum tek bir nefeste. Araf'ın gözleri yeniden beni bulurken devam ettim.

"Melis uzun süredir yanınızda çalışıyor belki ona güveniyor olabilirsiniz ama ben burada daha dün işe başladım. Belki de ben yapmışımdır nereden biliyorsunuz?" Yüzünde alaylı bir ifade oluştu.

"Dün çıkmadan önce çizimleri az önce çıktığım odaya bırakıp odanın kapısını da kilitledim. Sabah geldiğimde odanın kapısı kilitli değildi. Hangi salak girdiyse kapıyı kilitlemeyi unutmuş ve çizimler bıraktığım gibi değil ters duruyordu. Bu da demek oluyor ki birisi dün gece şirkette kimse yokken o odaya girdi, o çizimleri bir şekilde kopyaladı," deyip ellerini cebine koydu.

"Haklısın Melis'e güveniyorum çünkü o böyle bir şey yapmaz. Sana da güveniyorum çünkü senin de dün gece şirkette olup o çizimleri kopyalaman imkânsız," dedi, anladım dercesine başımı salladım. Haklıydı ben dün gece onunla birlikteydim. Hem onunla birlikte olup hem de çizimleri çalamam.

"Neden imkânsız?" diye sordu Melis. Yüzünde meraklı bir ifade vardı. Ne diyecektim ki şimdi ben ona? Biz dün geceyi karakolda beraber mi geçirdik diyecektim?

"Çünkü onu dün gece arkadaşıyla birlikte restoranda gördüm." Araf'a şaşkınca baktım, yalan söylemişti.

"Aynı restorandaydık tüm gece. Onun da burada olmadığından eminim." Her ne kadar yalan söylemiş olsa da doğruyu söylemek zorunda kalmadığım için rahat bir nefes aldım.

"Anladım," dedi Melis sadece. Araf odanın içinde volta atarak konuşmaya devam etti.

"Bu yüzden her şey gizli olacak anladınız mı?" Cevap vermek yerine sadece başımı salladım. Melis de Araf'ı onaylayınca konuştum.

"Peki ne yapacağız şimdi?" Araf hiç düşünmeden konuştu.

"Bir an önce biz de yeniden çizmeye başlayacağız," dedi ve beni gösterdi.

"Sen bana yardım edeceksin," deyip Melis'e döndü.

"Sen de biraz araştır. Hangi şirket çizimleri almış onu bul. İhale biter bitmez yasal süreci başlatacağım ama şikâyette bulunmak için önce elimizde kanıt olması gerekiyor. Kapı açıkmış kilitliymiş polis bunu anlamaz," dedi, araya girdim.

"Kamera kayıtları?" diye sordum. İkisinin de gözleri beni bulurken devam ettim.

"Yani çizimleri sıradan bir odada saklamıyorsunuz ki hiç kimsenin girmediği bir odada saklıyorsunuz. Sizden başka kim girdiyse kamerada hemen görünür." Araf bıkkınca ofladı.

"Yaptığım ilk şey kamera kayıtlarına bakmak oldu. Fakat odaya benden başka hiç kimse girmemiş gibi görünüyor. Her kim yaptıysa o anları silmiş," dedi, kaşlarımı çattım.

"Kayıtları silmek bu kadar basit mi?" Bu sefer cevap veren Melis oldu.

"Getirisi yüksek bir iş bu. Yani bu kadar şeyi yapan kişi bir şekilde bunu da yapacak birini bulmuştur. Muhtemelen güvenlik şirketinden birisi de üç beş kuruş paraya halletmiştir adamın işini." Ofladım. Güvenlik şirketine bile güvenilmiyordu artık.

"İşte bu yüzden senin yapacağın bir diğer işte güvenlik şirketini değiştirmek olsun. Onlara da dava açacağız. Kimsenin yaptığı şey yanına kalmayacak." Melis Araf'ı onaylayıp ayağa kalktı.

"Ben o zaman bir yerden başlayayım müsaadenizle," deyip odadan çıktı. O çıkınca ben de ayağa kalktım.

"Biz..." Devam etmeme izin vermedi.

"Sen benimle geliyorsun. Şimdi tam bir stajyer olmanın zamanı. Stajyer Hanım!" dedi, göz devirmemek için kendimi zor tuttum.

"Lütfen bana Bahar der misiniz?" Cevap vermeden yanımdan geçip masasına doğru yürürken konuştum.

"Melis'e asistan değil Melis diyorsunuz. Lütfen bana da Stajyer demek yerine Bahar deyin." Dudakları yana kıvrıldı.

"Hazırlansan iyi olur Stajyer, çıkarken seni beklemeye hiç niyetim yok." Şaşırdım.

"Nereye gidiyoruz ki?" Askıdaki ceketini alıp yeniden yanıma geldi.

"Dün gece iyi uyudun mu?" diye sordu, bir kez daha şaşırdım. Niye şimdi böyle bir soru sormuştu ki?

"Evet," diyebildim sadece.

"Güzel, çünkü iki gün boyunca uyuyamayacaksın. Gözünü kırpmak bile yasak!" Yutkundum.

O bana iki gün uyumak yok mu demişti?

"Ama..." İşaret parmağını kaldırarak dudaklarının üzerine koydu ve beni susturduktan sonra konuştu.

"Aması falan yok Stajyer iki gün benimlesin. Kendini hazırlasan iyi olur. Dediğim gibi gözünü kırpmak bile yasak!" dedi ve cevap vermemi beklemeden kapıya doğru yürüdü ama çıkmadan önce durup bana baktı.

"Takip et beni." Ben cevap veremezken onun dudakları yana kıvrıldı.

"Başlıyoruz Stajyer," dedi ve odadan çıktı. Arkasından bakarken kelimeler ağzımdan istemezsiz bir şekilde döküldü.

"Ben bu sefer gerçekten bittim."

Bölüm Sonu!

Herkese tekrardan merhabalar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?💫

O iki günde neler olacaktır dersiniz? Bence Stajyer delirecek. (◔‿◔)

Kopyalanan çizimlerin altından bir şey çıkacak mıdır?

Bölümü en iyi anlatan emojiyi buraya bırakabilirsiniz.✨

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.❥

Bir sonraki bölümün alıntısını okumak duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medya hesaplarımdan da takip edebilirsiniz.💫

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasslan

Twitter: gizzemasslan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%