@gizzemasllan
|
Merhaba, yıldızlarım.✨ Ekranın sol alt köşesinde bulunan yıldızı aydınlatarak okumaya geçerseniz çok sevineceğim.❥ Buraya ben de sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Siz de yıldız ve kalplerinizi bırakabilirsiniz.♡ Keyifli okumalar... *** 5. BÖLÜM "BERABER" Bir yola bir de yanımda oturan Araf'a baktım. Gidiyoruz deyip şirketten çıktıktan sonra arabasına binmiştik. Fakat onun bana yapacaklarından o kadar çok korkmuştum ki ne nereye gittiğimizi ne de neden bir yere gittiğimizi soramadım. "Sen bana niye öyle bakıyorsun?" diye sorup gözünün ucuyla bana bakınca öylece kaldım. Yola bakarken ona baktığımı nasıl fark etmişti ki? "Ben mi?" diye sorup kendimi gösterince dudakları yana kıvrıldı. "Arabada ikimizden başka hiç kimse olmadığına göre." Aferin Bahar kızım adama bir kez daha çok güzel rezil oldun. "Yok siz yanlış anlamışsınız. Size baktığım falan yoktu. Neden size bakayım ki ben?" Kaşlarını çattı. "Ben de onu soruyorum zaten neden bakıyorsun?" "Bakmıyorum dedim ya." Sesim biraz da olsa yüksek çıkınca Araf şaşırdı. "Tamam, sakin ol bir şey demedim," dedi, mahçup oldum. Ne diye sert çıkmıştım ki adama? "Sakinim zaten," deyip bunu onu inandırmak için gülümsedim. "Hem de çok sakinim. Neden sinirli olayım ki?" Derin bir nefes aldı. "Tamam, bence susalım biz," dedi, bu sefer de utandım. Kendimi fazlasıyla gergin hissediyorum ve her gerildiğimde olduğu gibi yine saçmalıyorum. "Biz nereye gidiyoruz?" diye sordum bir çırpıda. Araf yeniden gözünün ucuyla bana baktı. "Bana." Karşısında öylece kaldım. Bana mı demişti o? "Rahatça çizim yapabileceğimiz tek yere yani." Cevap veremedim. Gözlerini yola çevirirken sordu. "Bir sorun olmaz değil mi?" Derin bir nefes aldım. "Yok canım ne sorunu olacak? Yani ne gibi bir sorun olabilir ki?" Düşündüğümün tam tersi şeyleri söyledim. Ne diyebilirdim ki adama? "Güzel, çok güzel." Tuttuğum nefesimi bıraktım. "Güzel." Kendi kendime mırıldanarak önüme döndüm. İkimiz de susunca arabadaki sessizlik giderek büyüdü. Sessizlik arttıkça benim gerginliğim de arttı fakat yine de konuşamadım. Aradan geçen yarım saatin sonunda lüks bir sitede iki katlı bir evin önünde durduk. Araf bir şey söylemeden arabadan inerken ben de inip onu takip ettim. Kapının önündeki güvenliklere selam verip eve girdiğinde onun hızlı hâlinin aksine yavaş adımlarla ben de evin bahçesine girdim. Araf cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açıp eve girdi ve bana baktı. Gergin olduğumun farkındaymış gibiydi. "Hadi acelemiz var, çabuk ol." Adımlarımı hızlandırıp eve girdim. Araf kapıyı örterken konuştu. "Oyalanmadan bir an önce başlayalım, gel benimle," dediğini yapıp yine takip ettim onu. Üst kata çıkmak yerine bu kattaki odalardan birine doğru yürüdü. O kadar acele ediyordu ki dönüp salona bakmaya fırsatım bile olmadı. Onun girdiği odaya ben de peşinden girdim. Çok büyük bir odaydı. Tam ortasında yuvarlak, geniş bir masa vardı. Masanın üzeri çizim kağıtlarıyla doluydu. Duvarlarda hiçbir anlam veremediğim ama güzel duran tablolar vardı. Tuhafıma giden tek şey ise tek bir çalışma masası yerine 3 tane masa vardı. Araf bana hiçbir şey söylemeden masanın üzerinde duran kağıtları silindir hâlinde katlayıp odanın bir köşesine bırakırken kapının önünde durup ona bakmaktan başka hiçbir şey yapamadım. İşini bitirdikten sonra gözleri beni buldu. Sağ tarafta duran çalışma masasını göstererek konuştu. "O bilgisayardan maillere gir ve gönderdiğim taslakların çıktısını al," deyip kendisi yeni çıkardığı çizim kağıtlarını masanın üzerine açarken hemen dediğini yaptım. Masanın yanına gidip bilgisayarı açtım. Maillere girip son gelen maili buldum ve hızlıca çıktısını aldım. Taslaklar yazıcıdan yavaş yavaş çıkarken konuştum. "Koskocaman sitenin çizimini 2 gün içinde bitirebilecek miyiz?" diye sordum bu duruma hiç inanmadığımı belli eden bir ses tonuyla. Araf gözünün ucuyla bana baktı. "Bu yüzden uyumak bile yasak dedim ya," deyip işini yapmaya devam edince yüzümü buruşturdum. Her şey yasak olsa neyse de uyumanın yasak olması hiç işime gelmiyordu. "Uyumayız yani iki gün, ne olacak ki?" dedim, yine düşündüğümün tam aksini söyledim. Başka ne diyebilirim ki adama? Acaba yemek süresini kısıp biraz uyumayı teklif etse miydim? "Ne düşünüyorsun sen öyle?" Araf'ın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Daha işe başlamadan uyumayı düşünüyorum resmen. "Hiç şunlar çıksa da hemen çizmeye başlasak diye düşünüyordum." Cevap vermeden önüne dönerken yazıcıdan çıktıları alıp yanına gittim. "Aldım hepsini." Sadece başını salladı, cevap vermedi. "Şey bu taslakları ne zaman hazırladınız siz? Daha bugün öğrenmediniz mi çizimlerin çalındığını?" "Evet bugün öğrendim. Sabah da yeni çizimin taslaklarını hazırladım." Şaşırdım. Adam sandığımdan daha yetenekliydi. Ben olsam o taslakları hazırlamam iki gün sürer. Bir de bu adam gibi olmayı bekliyorum. Biraz zor olurum sanırım. Tüm işleri hallettikten sonra onun gösterdiği masaya oturarak onun dediklerini yapmaya başladım. Kendisi büyük masanın yanına ayakta durup önce zor olan kısımları çizmeye başladı. Bana ise daha basit kısımları, sitenin oyun parkı taslağını, verip önüme de bir çizim kağıdı koydu ve çiz dedi. O tüm dikkatini işine vermişken ben de zihnimi toparlayıp önüme döndüm ve elimden geldiği kadar iyi bir çizim ortaya çıkarmaya çalıştım. Bir saat kadar sonra masadan kalkıp çizime dalmış olan Araf'ın yanına gittim. O kadar dalmıştı ki beni fark etmemişti bile. "Araf Bey," dedim ama yine beni fark etmedi. Belki de fark etti ama hesaba almadı. "Araf Bey," diye tekrar edince gözünü bir saniye bile olsun çizimden ayırmadan konuştu. "Söyle." İşinin başındayken gerçekten de çok ciddi oluyordu. Bugün bunu çok iyi öğrenmiş oldum. "Bitti benimki." Gözleri sonunda beni buldu. Kaşları çatıktı. "Bitti derken?" Omuz silktim. "Bitti işte." Az önce kalktığım masaya bakıp gözlerini yeniden bana çevirdi. "Emin misin?" diye sordu, başımı salladım. "Tabii ki eminim." Cevap vermeden masaya doğru gitti. Vereceği tepkiyi merak ederek birkaç hızlı adımda yanına ulaştım. Dikkatle çizimi inceledikten sonra gözleri beni buldu. "Olmuş mu?" diye sordum hevesle. Sanki olmamış demek yerine bağıracakmış gibi hissederken konuştu. "Gel yanıma." Tepkisine şaşırdım ama masanın diğer tarafına geçip yanına gittim. Bana bakmak yerine parmağını çizimin üzerine koydu. "Önemli kısımları biraz daha belirgin çizmelisin. Kalemi kullanmaktan korkma. Bir de oval köşeleri yapamamışsın. Bu kısımları çizerken daha dikkatli olmalısın. Ayrıca..." deyip taslağı önümüze doğru çekti. "Çizim yaparken gözünü taslaktan ayırma. O zaman daha az hata yapar, detayları atlamazsın," dedi ve başını kaldırıp bana baktı. "Anladın mı?" Başımı salladım. "Evet," dedim, doğruldu. "Hadi o zaman söylediğim şeylere dikkat ederek bir daha çiz." "Tabii." Araf başka bir şey söylemeden kendi yerine doğru giderken arkasından şaşkınca baktım. Çizimi beğenmemişti ama bunu ifade edebileceği en sakin ve en yumuşak dille ifade etmişti. Oysa ben sanki bir hata yapsam bağıracakmış gibi hissediyordum. Onun sakinliği beni biraz rahatlatırken beğenmediği çizimi katlayıp yere bıraktım ve yeni bir çizim kağıdı açtım önüme. Bu sefer onun söylediği şeylere dikkat ederek çizecegim. Çizim kağıdının hemen yanına taslağı aldım ve Araf'ın söylediği gibi gözlerimi taslaktan ayırmadan daha dikkatli bir şekilde çizmeye yeniden başladım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Bildiğim tek şey çizim kağıdına bakmaktan gözlerimin bulanık görmeye başlamasıydı. Buna rağmen çizim yapmaya devam ederken ilk geldiğimde masanın üzerine bıraktığım telefonum çalmaya başladı. Hızla telefonu elime alıp sesini kısarken Araf'ın sesini duydum. "Konuşacaksan odadan çık." Gözlerim onu buldu. Ben oturarak çiziyordum ama o benim aksime ayaktaydı ve sürekli masanın etrafında bir o tarafa bir bu tarafa gidip duruyordu. O kadar dikkatli ve ayrıntılı çiziyordu ki daha hiçbir ilerleme kaydedememişti. "Hayır konuşmayacağım," deyip yeniden telefona döndüm ve Buse'ye müsait olmadığıma kendisini daha sonra arayacağıma dair bir mesaj attım. "Mesajlaşacaksan da dışarıya çık." Göz devirdim. Cevap vermek için ağzımı açmışken benden önce davrandı. "Bana bir daha göz devirme," dedi, öylece kaldım. Bu adamın benim fark etmediğim 3. gözü falan mı vardı acaba? Bana bakmadan yaptığım şeyi nasıl görmüştü? "Tamam." Sonunda gözleri beni buldu. "Sen bana göz mü devirdin?" dedi, öylece kaldım. "Siz..." Yeniden önüne dönerken konuştu. "Sadece tahmin etmiştim. Sen de tahminimin doğru olduğunu onayladın." Alaylı bir ses tonuyla söylediği şeye cevap vermek yerine başımı öne egdim. Ben niye hep böyle şeylere düşüyorum bilmiyorum. Kim bana böyle bir şey yapsa ben hep o tuzağa düşüyorum. "Bitmedi mi senin çizim hâlâ?" Yüzüne bakmadan çizim yapmaya devam ederek konuştum. "Birkaç detay kaldı sadece, bitmek üzere." Araf cevap vermezken bahsettiğim o birkaç detayı da on dakika içinde halledip bu sefer beğenmesini umut ederek konuştum. "Bitti." Cevap vermedi. Beni duymadığını düşünürek tekrar ettim. "Bitti." Yine gözlerini çizimden çekmeden konuştu. "Bir dakika," deyip kendi çizimine devam ederken merakla yanıma gelmesini bekledim. Dikkatle ona bakarken sonunda başını kaldırdı ve gözleri beni buldu. Birkaç adımda yanıma gelerek masanın üzerinde duran çizime dikkatle baktı. "Beğendiniz mi?" Cevap vermek yerine çizime bakmaya devam etti. "İdare eder," dedi, sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. "İdare eder derken?" Gözleri beni buldu. "Olmuş eksikleri ben tamamlarım, sen gel benimle," dedi ve yeniden geniş masaya doğru yürüdü. Peşinden gidip yanında durdum. Dikkatle ve ayrıntılı bir şekilde uzunca yapmam gereken şeyi anlatıp yeniden işinin başına dönerken ben de bana anlattıklarını yapmaya başladım. O gün, öğlen girdiğimiz odadan gecenin bir yarısına kadar çıkmadık. İşe o kadar dalmıştık ki ne uyku ne de yemek aklıma gelmedi ama bu şekilde çalışmak hoşuma gitmişti. Boş işler yerine gerçek bir iş yapmak iyi gelmişti. Çizim kağıtlarına ve büyük bilgisayarın ekranına bakmaktan gözlerim acımaya başlarken Araf'ın su içmek için odadan çıkmış olmasını fırsat bilerek başımı masanın üzerine koydum ve gözlerimi kapattım. Sadece biraz gözlerimi dinlendirsem bile benim için yeterdi. Hem o zaman daha dinç bir şekilde çalışmaya devam edebilirim. Başımı masaya koyup gözümü kapattığım an uykumun çok fazla gelmiş olduğunu anladım. Uyumamak için kendimle büyük bir savaşa girerken uyuyacağımı anlayıp uyumamak için başımı kaldırdım. Fakat kaldırdığım başım benden istemsiz olarak yeniden masaya düşerken hâlâ Araf'ın gelmemiş olmasını fırsat bilerek tekrar kapattım gözlerimi. Araf'ın gelmesi en az 10 dakika sürerdi. 10 dakika uyusam ne olacak ki? ***** Omzuma dokunan bir el uykumun ayılmasına neden oldu. Gözlerimi aralayıp etrafıma baktığımda nerede olduğumu hatırladım. Gözlerim başımda dikilmiş bana bakan Araf'ı bulduğunda hemen doğruldum. Bir şey söylemeden dikkatle yüzüme bakarken konuştum. "Şey ben biraz gözlerimi dinlendirelim dedim," deyip kolumdaki saate baktım ve gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. "İki saat olmuş sanırım," dedim ve yeniden gözlerimi Araf'a çevirdim. "Özür dilerim uyuyakalmışım ama sabaha kadar gözümü bile kırpmadan..." Devam etmeme izin vermedi. "Hiçbir şey demedim sakin ol." Cevap veremedim. "Karnın acıktı mı?" Başımı olumsuz anlamda sallayarak konuştum. "Hayır, teşekkür ederim." Gözlerini kıstı, şüpheyle yüzüme bakarken ekledim. "Yani bu saate yiyemem, yersem rahatsız olurum." Başını salladı. "Peki, sen bilirsin," dedi ve gözleriyle kapıyı gösterdi. "Hadi salona geç, dinlen biraz. Sabah erkenden devam ederiz," dedi, şaşırdım. "Dinleneyim mi? Ama siz demiştiniz ki iki gün boyunca uyumak yok, göz bile kırpmadan çalışacağız falan." Güldü. "O biraz seni korkutmak içindi. İnsanız sonuçta, tabii ki uyuyacağız. Hem uyumalıyız ki daha iyi çalışabilelim," dedi, ben de güldüm. "Tabii canım değil mi? Ben de tam olarak öyle düşünüyordum." Başını salladı. "Git, dinlen hadi." Kapıyı gösterdim. "Gidiyorum o zaman ben." Dudakları yana kıvrıldı. "Git." Masanın üzerinde duran telefonumu alıp kapıya yöneldim ama bir anda aklıma gelen şeyle durup ona baktım. "Siz dinlenmeyecek misiniz?" Masadaki kahveyi alıp içerken konuştu. "Ben biraz daha çalışacağım, sonra dinlenirim." Omuz silktim. "Siz bilirsiniz," dedim ve odadan çıktım. Salona geçip koltuklardan birine oturdum ve Buse'yi aradım. Durumu ona anlatıp bu gece eve gelemeyeceğimi söyledikten sonra telefonu kapattım ve saate baktım. Neredeyse 12 olmak üzereydi. Çıktığım odanın kapısına doğru bakıp Araf'ın olmadığından emin olduktan sonra koltuğa uzandım ve gözlerimi kapattım. Daha önce defalarca kez başkalarının evinde çizimler yapıp sabahlamak zorunda kaldığım için yabancı yerlerde kalmaya alışıktım. Telefonun alarmını iki saat sonraya kurdum. iki saat daha uyumak benim için yeterliydi. Sonra uyanıp yardım etmeye devam ederim diye düşünürken telefonum çalmaya başladı. Ekrana bakıp Tuğçe'nin aradığını görünce önce şaşırdım sonra göz devirdim ve meşgule atıp sehpanın üzerine bıraktım. Kim bilir yine ne diyecek ve sinirimi bozacaktı. Gözlerimi kapatıp yeniden uykuya dalmaya çalıştım. Dakikalarca koltukta bir sağa bir sola dönüp durdum. Bir türlü uykuya dalamayınca sinirle ayağa kalktım. Bu huyumdan nefret ediyorum. Sadece yarım saat bile uyumuş olsam uyandıktan sonra yeniden uykuya dalamıyorum. Uyku hakkımı sonra kullanmaya karar vererek telefonumu yeniden alıp cebime koydum ve çıktığım odaya döndüm. Odadan içeriye girince gördüğüm manzara gülmeme neden oldu. Araf tıpkı az önce benim yaptığım gibi masada uyuyakalmıştı. Onu rahatsız etmeden kapıyı sessizce kapattım ve yarım kalan işimin başına dönerek devam ettim. Hiç değilse o uyanana kadar biraz daha ilerleme kaydedebilirdim. Araf uyurken uzun süre çalıştım. Saat gecenin üçünü geçerken Araf'ın uyanmasını bekledim ama bir türlü uyanmak bilmedi. Tepkisinden biraz da olsa korktuğum için uyandıramadım ve tek başıma devam ettim. Aşırı derecede susadığımı fark edince elimdeki her şeyi bırakıp odanın içine bir göz attım. Araf'ın arkasındaki küçük masanın üzerinde duran suyu görünce o tarafa doğru gittim. Kendime bir bardak su doldurup içtikten sonra elimdeki şişeyi yeniden yerine koyacakken bir anda yere attığımız çizim kağıdının üzerine basmamla birlikte su şişesi elimden kayıp gitti, ben ise son anda masadan tutunarak dengemi sağladım ve düşmekten kendimi kurtardım. "Lan!" Araf'ın bağırma sesiyle ona döndüm ve aniden koltuktan fırladığını ve hem saçlarının hem gömleğinin ıslak olduğunu gördüm. Resmen adamın başından aşağıya su dökmüştüm. Araf yüzüne düşen ıslak saçlarını geriye atarken öylece durup ona bakmaya devam ettim. Öfkeli gözleri beni bulduğu an ne yapacağımı bilemedim. "Şey..." deyip sustum ve yerdeki su şişesini ve kağıtları gösterip konuştum. "Su içiyordum, kağıtların üzerine basınca ayağım kaydı." Gözlerini kapattı. İnip kalkan göğsünden derin bir nefes aldığını fark ettim ve alt dudağımı ısırdım. "Özür dilerim." Gözlerini açmadı, kendi kendine konuştu. "Sakinim, sakinim, sinirlenmeyeceğim, sakinim." Söylediği şeyleri duymak daha da mahçup olmama neden oldu. "İyi misiniz?" Gözlerini aniden açıp bana bakınca hemen gözlerimi çektim. Ben bu adamdan niye bu kadar korkuyorum ya? "Sakinim," dedi son kez ve odadan çıktı. Arkasından bakıp rahat bir nefes aldım. Az önceki yerime geçecekken bir anda su döktüğüm ıslak yere basmamla kendimi yerde buldum. Ağzımdan küçük bir çığlık kaçarken acıyan belimi tuttum. "Üf bu ne ya? Niye her şey beni buluyor? Niye ya niye?" Kendi kendime söylenmeye devam ederken duyduğum ayak sesiyle Araf'ın yeniden odaya döndüğünü anladım ve hemen kendimi toparlayıp alelacele bir şekilde ayağa kalktım. Acıyan belimi tutarken Araf aniden içeriye girdi. "Ne oldu?" diye sordu, bilmiyormuş gibi yaptım. "Ne, ne oldu?" Kaşlarını çattı. "Neydi o ses?" En iyisi oyuna devam etmekti. "Ne sesi?" Derin bir nefes aldı. "Önce düşme sesi geldi. Sonra da çığlık attın." Şaşırmış gibi yapıp kendimi gösterdim. "Ben mi çığlık attım?" "Atmadın mı?" Başımı sağa sola salladım. "Yoo." Kaşları biraz daha çatıldı. "Emin misin?" Başımı salladım. "Eminim, hem ortada bir şey yokken niye çığlık atayım değil mi?" Elini ensesine attı. "Doğru." Gülmemek için yanaklarımı ısırdım ve başka bir şey söylemesini bekledim. "O zaman ben üzerimi değiştirip geliyorum." Yine başımı salladım. "Bekliyorum." Başka bir şey söylemeden odadan çıkınca arkasından hem güldüm hem de hâlâ acıyan belimi tuttum. "Oh be anlamadı yoksa çok fena rezil olacaktım." Kendi kendime konuşarak berbat ettiğim etrafı toparladım. Neyse ki su çizimlere falan dökülmemiş yere dökülmüştü. Yoksa bu sefer hiç kimse beni bu adamın elinden alamazdı. Ortalığı topladıktan sonra çizime devam etmek yerine Araf'ın yeniden dönmesini beklemeye başladım. Odanın içinde bir sağa bir sola gidip volta atarken on dakika kadar sonra Araf yeniden odaya döndü. Üzerini değiştirmiş saçlarını kurulamıştı. Kapıyı yavaşça kapatıp odanın içine doğru yürürken konuştum. "Ben gerçekten özür dilerim isteyerek yaptığım bir şey değildi. Sadece su..." Devam etmeme izin vermedi. "Tamam, anladım yanlışlıkla oldu," dedi, başımı salladım. "Evet, aynen öyle yanlışlıkla oldu." "Diğer her şey gibi." Kaşlarımı çattım. Söylediği şeyi anlamaya çalışırken devam etti. "Nedense her şey yanlışlıkla oluyor ve sen bir şekilde bana zarar veriyorsun." İma ettiği şeyi anlayınca birkaç adımda yanına gittim. "Size bilerek mi zarar vermeye çalıştığımı düşünüyorsunuz?" Cevap vermedi, sessiz kalması benim için yeterli bir cevap olmuştu. "Yemin ederim öyle bir şey yok. Ben size neden bilerek zarar vereyim? Benim sizinle ne gibi bir derdim olabilir ki?" Konuşmak için dudaklarını araladı ama ona engel oldum. "Böyle düşünmekte haklısınız ama yanılıyorsunuz. Benim sizinle hiçbir derdim yok. Hem ben öyle birine bilerek zarar verecek birisi değilim." Derin bir nefes aldı. "Tamam bir şey demedim," dese de devam ettim. "Bu dememiş hâliniz mi? Resmen size bilerek zarar vermeye çalıştığımı ima ettiniz." Sessiz kaldı, sinirle devam ettim. "Oldu olacak çizimleri de sen çaldın deyin tam olsun." Söylediğim şey onu şaşırttı. "Dün gece sizinle birlikte karakolda olmasaydık eminim bu yüzden de beni suçlardınız." Konuşmak için yine bir hamle yaptı ama yine ona engel oldum. "Ayrıca ben..." Devam etmeme izin vermedi. "Yeter!" Sesi sert çıktı. Bu beni sustururken devam etti. "Şaka yaptım sadece. Sen de hiç şakadan anlamıyormuşsun," dedi ve arkasını dönüp çizim yaptığı yere doğru yürüdü. "Şaka mı yaptınız?" diye sordum. Masanın üzerinde duran kalemini alırken göz ucuyla bana baktı. "Yapmaz olsaydım," dedi, gülmek istedim ama kendimi tuttum. "Kusura bakmayın ama hiç de şaka yapıyormuş gibi durmuyordunuz. Bu yüzden biraz tepki vermiş olabilirim." Önüne döndü. "Neyse hadi işimize devam edelim," deyip kendisi başlayınca ben de el mecbur su olayından önce yarım bıraktığım işimi tamamlamak için yanına gittim. "Bu arada ben uyumadım." Gözleri beni buldu. "Ne?" Ona bakmak yerine işimi yaparak konuştum. "Uyumak için odadan çıktım ama uyuyamadım. Sonra odaya dönüp sizin uyuduğunuzu gördüm ve uyandırmak istemediğim için tek başıma çizim yapmaya devam ettim." "Hiç uyandırmadın gerçekten," dedi, gözlerim onu buldu. Yüzündeki alaylı ifadeyi görünce gülmek istedim ama yine kendimi tuttum. "Konuyu değiştirmeyin lütfen." Güldü. "İyi, tamam, değiştirmiyorum. Devam et sen." Yeniden önüme döndüm. "Yani hâlâ uyuma hakkım var demek istiyorum. Sonra uyumak istediğimde sen zaten uyudun, bu kadar çok uyunur mu falan diye söylenmeyin de." "Uyumadığına emin misin?" diye sordu, biraz düşündüm. Uyumadım demiştim ama oysa masada da olsa iki saat uyumuştum. Yalan söyleme ihtiyacında bulunmadım. "Sadece iki saatçik." Gülme sesini duyunca Araf'a baktım. "İki saatçik demek?" Başımı salladım. "Evet iki saatçik. Bir insana iki saat uyku yetmez siz de çok iyi biliyorsunuz." "Biliyorum." "Sevindim." Gülmesini durdurdu. "İlk defa sorgulamama neden oldun." Kaşlarımı çattım. Bu da ne demekti şimdi? "Anlamadım?" Doğruldu ve dikkatle yüzüme baktı. Ben de onun gibi elimdeki işi bırakıp merakla söyleyeceği şeyi bekledim. "Diyorum ki ilk defa patron olup olmadığımı sorgulamama neden oldun." Hâlâ söylediği şeyden bir şey anlamamıştım. O da durumu fark etmiş olacak ki daha açık konuştu. "Burada patron sen misin yoksa ben mi belli değil," deyip işine dönünce durup ona baktım. Yanlış bir şey mi yapmıştım acaba? Bu yüzden mi böyle söylemişti? Hadsizlik yapmış olabilir miyim? Yoo öyle bir şey yapmadım. Hakkını savunmak ne zamandan beri hadsizlik oldu ki? Yanlış bir şey yapmadığıma kanaat getirdikten sonra önüme döndüm ve işime devam ettim. Sabaha kadar çizim yapmıştık. Ben çizmiş ona göstermiştim. O beğenmediği yerleri söyleyip düzeltmemi istemiş ben de dediklerini yapıp düzeltmiştim. Tabii arada bana laf sokmayı ihmal etmemiş ben de altta kalmayıp karşılığını vermiştim. Tamam kendisi patronum olabilir ama ne yapayım benim de yapım bu işte. Karşımda kim olursa olsun hiçbir lafın altında kalmıyor, kalamıyorum. Bu saatten sonra kendimi değiştiremem ki? Hem zaten değiştirmek isteyen de yok. Böyle olmayı seviyorum, bu yüzden de böyle olmaya devam edeceğim. Sabaha karşı ise ikimizde yeterince yorulduğumuz konusunda anlaşıp biraz ara vermeye karar verdik. Bana yukarıda boş oda olduğunu istersem oraya çıkıp dinlenebileceğimi söylese de salonda kalma konusunda ısrar ettim. O dinlenmek için odasına çıkarken ben de gece gelip yattığım fakat uyuyamadığım için yeniden kalktığım koltuğa uzandım ve gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Koltukta bir sağa bir sola dönüp uykuya dalmak için uğraştım. Çok fazla uykum vardı ve başka yerlerde uyumaya alışıktım ama her ne olduysa bu sefer uyumakta gerçekten zorlandım ama neyse ki bu durum çok fazla uzamadan uykuya dalabildim. ***** Birisi omzumdan sarsıp bana seslendi. Bunu duydum ama ne sesin sahibini algılayabildim ne de bana ne söylediğini. Yaptığı sinir bozucu şeyi yapmaya devam edince bıkkınca ofladım ve arkamı dönüp başımı yastığın altına koyup yeniden uyumaya çalıştım. Ses kesilince ise rahat bir nefes alıp yeniden uykuya daldım. Bir ara birisinin yüzümdeki yastığı çektiğini anladım ama yine de umursamayıp uyumaya devam ettim. Fakat bir anda yüzüme dökülen soğuk su yüzünden büyük bir çığlık atıp ayağa kalktım. Gözümün önüne düşen saçlarım görüş açımı kapatırken dizimi sehpanın kenarına çarpıp bir kez daha bağırdım. Saçlarımı gözlerimin önünden çekerken ayağımın halıya takılmasıyla kendimi yerde buldum ve sinirle yere vurdum. Sonunda ıslak saçlarımı gözlerimin önünden çekip etrafı gördüğümde Araf'ın büyük bir hayretle bana baktığını gördüm ve kaşlarımı çatarak konuştum. "Suyu bilerek döktünüz değil mi?" Bir elindeki bardağa bir de bana baktı. "Suç aleti elimdeyken inkâr etmek olmaz diye düşünüyorum." Gülmek istedim ama dizimdeki acı gülmeme engel oldu ve yüzümü buruşturup dizimi tuttum. "Yani iş vererek aldığınız intikam çok daha iyiydi," diye söylendim kendi kendime. "Tam yarım saattir seni uyandırmaya çalışıyorum ama artık nasıl uyuduysan resmen tüm dünyayla bağlantını kesmişsin, başaramadım." Gözlerimi kıstım. "Abartmayın lütfen." Kendini gösterdi. "Ben mi abartıyorum?" Önüme dönüp acıyan dizime bakarken konuştum. "Muhtemelen," dedim ve arkamdaki koltuktan destek alıp yerden kalkıp koltuğa oturdum. "İyi misin?" diye sorunca ona baktım. Sayende hayır diyecektim ama yine de demedim, diyemedim. "Evet, iyiyim," dedim ve ayağa kalktım. Saate bakıp 12 olduğunu gördüğümde çoktan öğlen olduğunu anladım. Hava soğuk ve üstüm ıslaktı ama evin içi yeterince sıcak olduğu için bu durumu çok fazla sorun etmedim. "Ben devam etmeye gidiyorum," deyip ilerideki kapıyı gösterdi. "Mutfağa geç ve bir şeyler ye ya da dışarıdan bir şeyler iste, karnını doyur, yanıma gel. Devam edelim." Karnım aç olduğu için başımı salladım ve onu onayladım ama dediğini yapmak yerine merakla konuştum. "Siz bir şeyler yemeyecek misiniz?" Eğilip elindeki bardağı sehpanın üzerine bırakırken konuştu. "Ben, sen uyurken yedim bir şeyler." Cevap vermeden az önce düştüğüm koltuğa, yanına, gidip konuştum. "O zaman ben mutfağa gidiyorum." Başını salladı. "Gidebilirsin." Gitmek için birkaç adım attım ama sonra aklıma gelen şeyle durup yeniden ona döndüm. "Aslında size sormam gereken bir şey vardı," deyip yeniden ona doğru yürüdüm ama bir anda ıslak yere basınca ayağım kaydı. Düşmemek için bulunduğum ilk yere, Araf'ın koluna, tutundum ama buna rağmen dengemi sağlayamayıp arkamdaki koltuğa düştüm. Başım koltuğun kenarına çarparken aniden üzerime ağırlık çöktü. Tahmin ettiğim şeyin korkusuyla tek gözümü açtığımda gördüğüm ilk şey Araf'ın gözleri oldu ve tahminim de yanılmadığımı anladım. Keşke şu anda yer yarılsa da ben de içine girsem. Resmen adamı üzerime çekmiştim, şu an bulunduğumuz pozisyon aramızdaki ilişkiye hiç de uygun değildi. Bölüm Sonu! Herkese tekrardan merhabalar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?💫 Bölümü en iyi anlatan emojiyi buraya bırakabilirsiniz.✨ Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.❥ Bir sonraki bölümün alıntısını okumak duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medya hesaplarımdan da takip edebilirsiniz.💫 Yeni bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasslan Twitter: gizzemasslan |
0% |