@gizzemasllan
|
Merhaba, yıldızlarım.✨ Ekranın sol alt köşesinde bulunan yıldızı aydınlatarak okumaya geçerseniz çok sevineceğim.❥ Buraya ben de sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Siz de yıldız ve kalplerinizi bırakabilirsiniz.♡ Keyifli okumalar... *** 6. BÖLÜM "İHALE" Ellerim titremeye başlarken utançla gözlerimi kaçırdım. Araf'ın gözlerinin üzerimde olduğunu fark ettikçe utançtan ölmek istiyordum. Çünkü şu anda sadece gözleri değil kendisi de üzerimdeydi. Nefesimi tuttum ve gözlerimi ona çevirdim. Sanki hâlinden ve yerinden memnunmuş gibi ne tek bir kelime ediyordu ne de kalkıyordu. Ne yani illa üzerimden kalk falan demem mi gerekiyor? Yanlışlıkla olduğunun da utandığımında farkındasın işte kendin kalksana be adam! Gözlerini bir saniye bile gözlerimden çekmezken ne yapacağımı bilemedim. Tuttuğum nefesimi bırakırken inip kalkan göğsüm onun göğsüne değdi ve bu kadar yakın olduğumuz için bir kez daha utandım. Böyle olmayacağını anlayınca yutkundum ve boğazımda oluşan yumrudan kurtuldum. Daha sonra ise derin bir nefes alıp kendimi toparlayarak konuştum. "Acaba..." deyip sustum. Araf'ın kaşları çatıldı ama gözleri hâlâ gözlerime odaklanmıştı. O bana bu şekilde bakarken gel de sakin ol, olamam ki. "Üzerimden diyorum kalksanız mı?" dedim tek bir nefeste ve sustum. Onun kalkmasını beklerken aynı pozisyonda durmaya ve bakmaya devam etti. Tam da bu yüzden kalp atışım hızlanıp tüm dengem sarsılırken tekrar konuşmak istedim ama kendimde bu gücü bulamadım. Kalbimin sesini duymasa bari diye düşünürken evin kapısına birkaç defa vuruldu. Kapı sesini duyar duymaz şaşkınlığı da utanmayı da bırakıp tüm gücümle onu üzerimden ittim. Aniden yaptığım şeye hazırlıksız yakalandığı için koltuğa düşerken ben onun kollarının altından kurtulup ayağa kalktım ve telaşla konuştum. "Birisi geldi, kapı çalıyor," deyip etrafa baktım. O sırada Araf da ayağa kalktı ama yine konuşmadı. Ne oldu bu adama dilini falan mı yuttu acaba? "Kapı çalıyor, ne yapacağız?" diye telaşla sorunca kaşlarını çattı. "Ne mi yapacağız? Çok basit, kapıyı açacağız." Alayla konuşup kapıya doğru yürürken konuştum. "Saklanayım mı?" Araf'ın şaşkın gözleri beni buldu. "Ne?" Tepkisi gülmek istememe neden olsa da kendimi tuttum ve sorumu yineledim. "Saklanayım mı?" Biraz daha şaşırdı. Kapı yeniden çalarken çalan kapıyı umursamadan konuştu. "Sebep?" Bir ona bir az önce tost gibi üzerinde uzandığımız koltuğa baktım ve yeniden ona döndüm. "Ne bileyim öyle şey olunca ben de şey yaptım. Hani olur ya?" Anlamsız bir ifadeyle yüzüme bakarken saçmaladığımı fark edip konuştum. "Ben susayım bence." Başını salladı. "İsabetli bir karar," dedi ve yeniden arkasını dönüp kapıya doğru yürüdü. Elimi yüzüme bastırıp derin derin nefes aldım ve kendimi toparlamaya çalıştım. Nasıl böyle bir şey yapabilirim? Adamı üzerime çekmiştim resmen ama bilerek yaptığım bir şey değildi ki sonuçta. "Sakin ol Bahar, sakin ol." Kendi kendime mırıldanıp sakinleşmeye çalışırken kapıyı açtı. İçeriye giren Melis'i görünce tanıdık birini görmüş olmamın sevincini yaşadım. Az önceki olaydan sonra bir süre yalnız kalmasak iyi olacaktı. Çünkü eğer yalnız olursak kendimi açıklama adı altında saçmalamaya devam edeceğimi çok iyi biliyorum. "İstediğiniz dosyayı getirdim Araf Bey," dedi Melis ve elindeki dosyayı Araf'a uzattı. Araf dosyası alıp çalan telefonuna bakmak için odalardan birine girerken Melis'in gözleri beni buldu ve gülümseyerek yanıma geldi. "Ne oldu kız sana böyle?" diye sordu, şaşırdım. "Hı." Tepkime güldü. "Sana diyorum ne oldu böyle? Niye ıslaksın?" Hâlâ ıslak olan saçlarıma dokunup gömleğime baktım ve bıkkınca ofladım. "Su döküldü." Melis dikkatle bana bakarken ekledim. "Yanlışlıkla döktü Araf Bey," deyip yalan söyledim. Yanlışlıkla falan dökmemişti. Bayağı bildiğin adam beni uyandırmak için bile isteye su dökmüştü ama şu an bunu açıklamak istemedim. "Nasıl gidiyor çizimler? İlerlediniz mi biraz?" Başımı salladım. "Yani biraz ilerleme kaydettik ama bilmiyorum." Kaşlarını çattı. "Neyi bilmiyorsun?" "Sanki yetişmeyecekmiş de boşuna uğraşıyormuşumuz gibi hissediyorum." Güldü. "Emin ol boşa uğraşıyor olsaydınız şu an hiç uğraşmıyor olurdunuz. Araf Bey gibi biriyle çalışıyorken hiçbir şey boşa değildir." "Umarım öyledir." Gülümsedi. "Neyse hadi ben gidiyorum, Araf Bey olmadığı için şirkette her şey benim üzerime kaldı. Tüm programlar bozuldu, toplantılar iptal edildi. Dün siz buraya geldiğinizden beri işleri yoluna koymak için uğraşıyorum ve hâlâ birçok işim var." Omzuna dokundum. "Kolay gelsin." Yine gülümsedi. "Siz de kolay gelsin özellikle de sana. Araf Bey'le yalnız çalışmak çok zordur en iyi ben bilirim." Omuz silktim. "O kadar da zorlanmıyorum aslında." Bana inanmaz bakışlar atarken güldüm ve ekledim. "Alıştım diyelim." "Öyle olsun, benim gitmem lazım sonra görüşürüz." "Görüşürüz," dedim, kapıya doğru yürürken durup bana baktı. "Araf Bey'e gittiğimi söylersin." Başımı salladım ve onu onayladım. Başka bir şey söylemeden evden çıkarken koltuğa oturdum ve elimi hâlâ deli gibi atan kalbimin üzerine koydum. Adam birazdan buraya gelecekti. Nasıl bakacağım ben yüzüne? "Melis nerede?" Araf'ın sesiyle başımı kaldırıp az önce girdiği odanın kapısına doğru baktım ve ayağa kalktım. Utanıyor olduğumu belli etmeyerek konuştum. "Şirkette işleri varmış bir an önce gitsem iyi olur dedi." Başını salladı. "İyi, hadi sen de bir şeyler ye gel. Artık devam edelim, yeterince vakit kaybettik," dedi ve cevap vermemi beklemeden çalıştığımız odaya girdi. Az önce yaşadığımız şeyin konusunun açılmaması beni rahatlatırken mutfağa yöneldim. Umarım tıpkı şimdi yaptığı gibi bundan sonra da bu durumu hiç yaşamamışız gibi davranmaya devam eder. Belki birazcık abartıyorum ve bunun farkındayım ama ne yapayım utanıyorum işte. Utanıyor olmak benim suçum mu? Mutfağa girince etrafıma bakındım. Çekiniyor olsam da karnım aç olduğu için ve bu teklif ondan geldiği için oyalanmadan buzdolabını açtım. Araf odadan hiç çıkmazken kendime tost yaptım. İlk defa başka birinin evinde mutfakta tek başıma bir şey yapıyordum ama şu an başka seçeneğim yoktu. Kısa sürede yaptığım tostu ve dolaptan aldığım meyve suyunu aynı şekilde kısa sürede yiyip içtim. Daha sonra dağıttım mutfağı toparladım. Yeterince oyalandığım için daha fazla vakit kaybetmeden mutfaktan çıkıp dün geceden beri çalıştığımız odaya gittim. Odadan içeriye girdiğimde Araf'ın pür dikkat çizim yaptığını gördüm. Bir an için salonda olanlar aklıma gelince yine utandım ve sesimi çıkarmadan kendi çalıştığım yere gittim. Araf odaya girdiğimi fark ettiği hâlde gözlerini bir saniye bile olsun önündeki çizimden ayırmadı. "Ben de başlıyorum." Bana bakmadan sadece başını salladı. Uyumadan önce kaldığım noktaya bakarak elime kalemimi aldım ve yeniden çizmeye başladım. "Bu gece bitirmemiz lazım," dediği an gözlerim onu buldu. "Ne?" Sesimin şaşkın çıkmasına engel olamadım. "Bu gece diyorum tüm çizimin bitmiş olması gerekiyor." Kaşlarımı çattım. "Bu çok zor Araf Bey. Hem ayrıca ihale yarın değil mi? Biz neden bugün bitiriyoruz? Acele etmek..." Devam etmeme izin vermedi. "Bu gece çizimi bitirmemiz lazım ki yeni çizime uygun bir sunum hazırlayabilmemiz için zamanımız olsun. Bir önceki sunum bir önceki çizim içindi," dedi, adama hak verdim. Başta şaşırmıştım ama açıklamadan sonra mantıklı gelmişti. "Anlıyorum," deyip hemen önümdeki çizime döndüm ve çizmeye devam ettim. "Sizce yetişecek mi?" diye sordum bir yandan çizim yaparken. "Bu şekilde yavaş ilerlersek biraz zor ama ne olursa olsun yetiştirmek zorundayız." Onunla göz teması kurmadan konuşmaya devam ettim. "Peki çizimi çalanlar için ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye sorup merakla vereceği cevabı beklerken özenle çizmeye devam ettim. Bir şeyler çizerken konuşmak gerginliğimi üzerimden atmama ve daha iyi bir sonuç ortaya çıkarmama neden oluyordu. "İhale biter bitmez ilk işim şirketin avukatını aramak olacak. Zaten ihalede çizimi çalan şirket hangisiyse ortaya çıkacak." Şaşırdım. "Çizimin birberir aynısını sunacak kadar salak değillerdir herhalde," deyip göz ucuyla Araf'a baktım. Hâlâ gözünü ayırmadan çizim yapıyordu. "Merak etme onlar kendilerini belli edecekler zaten." Merak etme dediği hâlde nasıl anlayacağını merak ettim ama konuşmaya devam etmedim. "Nasıl gidiyor?" diye bu sefer o sorunca ben de tıpkı onun gibi gözümü çizimden ayırmadan cevap verdim. "İyi gibi," dedim, ses gelmeyince tepkisini merak edip ona doğru döndüm ve kaşlarının çatık olduğunu gördüm. "Gibi derken?" Omuz silktim. "Elimden geleni yapıyorum, zaten yaptığım her şeyi de size gösteriyorum." Bir önündeki çizime bir de bana baktı ve bir anda yanıma doğru geldi. "Ne oluyor?" diye merakla sordum. Araf yanıma gelip dikkatle yaptığım çizime baktı. "Bir sorun mu var?" Göz ucuyla bana baktı. "Yok, kontrol edeyim dedim sadece. Güzel gidiyorsun, devam et," dedi ve elini bir noktanın üzerine koyarak konuştu. "Bir tek şurayı düzeltmen yeterli olacak," deyip yeniden yerine döndü ve çizime devam etti. "Peki tamam hallederim ben." Araf bana cevap vermezken gösterdiği yere odaklandım, bir yandan da konuştum. "Bir şey sorabilir miyim?" Yine yüzüme bakmadan konuştu. "Tabii." Bakışlarımı ona çevirdim. Sorduğum soruyu duyunca bana bakacağını bildiğim için samimi bir şekilde gülümsedim ve konuştum. "Barıştık mı?" Tam da tahmin ettiğim gibi şaşkın gözleri beni buldu. "Ne?" dedi, gülümsemeye devam ederek sordum. "Barıştık mı diyorum? Hani siz bana size yaptığım şey yüzünden saçma işler veriyordunuz ya o bitti mi?" Kaşlarını çattı, buna rağmen devam ettim. "Yani buraya geldiğimizden beri normal işler verip çok sakin davrandınız bana. Bu yüzden artık bana karşı olan öfkeniz bitmiştir herhalde." Dudakları yana kıvrıldı. Bir şey söylemesini beklerken önüne dönüp çizime devam etti ve sessiz kaldı. "Cevap vermeyecek misiniz?" diye sordum merakla. "Bu kadar önemli ve acil bir işim varken ateşkes yaptık diyelim biz ona," dedi, kaşlarımı çattım. Ne yani hâlâ mı? "Bitmedi mi hâlâ? Öfkeniz geçmedi mi?" Göz ucuyla bana bakıp kaşlarını hayır anlamında kaldırdı ve yeniden önüne döndü. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alarak konuştum. "Ama..." Bir anda doğrulunca sustum. Gözlerini dikmiş bana bakarken korkmadım değil. "Neden bana öyle bakıyorsunuz?" İnip kalkam göğsünden derin bir nefes aldığını anladım. "Benimle konuşmak yerine," deyip gözleriyle önümdeki çizim kağıdını gösterdi. "Çizmeye devam mı etsen acaba? Unuttun mu bilemiyorum ama acelemiz var akşama kadar bitirmemiz gerekiyor." Başımı salladım ve onu onayladım. "Peki, çiziyorum." "Güzel," deyip kendisi eski pozisyonuna dönerken konuştum. "Aslında ben konuşurken daha rahat çiziyorum. Bu yüzden konuşuyordum ama susarak da çizebilirim hiç sıkıntı değil." Yine bana bakmadı. "Umarım," dedi sadece. Dudaklarımı büzüp önüme döndüm ve çizime devam ettim. Ne vardı yani hem çizip hem konuşsak? Ben öyle olunca çok daha güzel çiziyorum. Bu şekilde sessizlik olunca geriliyorum ve rahatsız olup çizemiyorum. Zor olacağını bildiğim hâlde onu rahatsız etmemek için sessizliğimi korudum ve bir de bu şekilde çizmeye çalıştım ama en fazla 10 dakika dayanabildim çünkü canım sıkıldı hem de çok sıkıldı. Konuşmak için dudaklarımı aralayıp Araf'a baktım ve çizime daldığını gördüm. Şimdi bir kez daha rahatsız edersem kızar diye düşünürek bıkkınca ofladım ve önüme döndüm. O sırada odanın içinde Araf'ın gülme sesi yankılanmaya başladı. Gözlerim hızla yeniden onu bulduğunda güldüğünü görüp şaşırdım. Neden güldüğünü bilmediğim hâlde sırf o gülüyor diye ben de gülmeye başladım. Benim gülmem onu daha çok güldürürken sinirlerim bozuldu. "Araf Bey." Gülmemin arasında zorlukla konuştum. Gülerken kısılan ve uzun kirpiklerinin gölgelediği ela gözleri beni buldu. "Efendim?" Gülmekten yanaklarım acıdığı hâlde gülmeye devam ettim. "Biz niye gülüyoruz?" Söylediğim şey onu daha çok güldürdü. Yanıma gelip omzuma dokundu ve gülmeye devam etti. Bu beni şaşırtsa da ona ayak uydurdum. "Tamam yeter," drdi kendi kendini engellemeye çalışırken onun aksine ben gülmemi durdurabilirken konuştu. "Sinirim bozuldu." Gülerek başımı salladım. "Belli oluyor, bir su falan mı içseniz acaba?" "İyi olur." İleride duran suyu göstererek konuştum. "Ben size su getireyim o zaman," dememe kalmadan hemen kolumdan tutup beni durdurdu. "Hiç gerek yok, ben alırım. Şimdi maazallah senin ne yapacağın belli olmaz." Kaşlarımı çattım, gözlerimi kısmış ona bakarken bana arkasını dönüp suya doğru yürüdü. "Aşk olsun ama hâlâ mı?" Göz ucuyla bana baktı ama bir şey demedi. "O kadar güldük ettik ama siz hâlâ bana laf sokma peşindesiniz." Araf suyu içerken yine cevap vermedi. Aklıma gelen şey yüzümde şeytani bir gülümseme oluşmasına neden oldu. "Size bir şey sorabilir miyim?" Elimdeki bardağı yerine bırakırken başını salladı. "Sor," deyip derin bir nefes aldı. Sanki hiç sormuyorsun der gibi bakıyordu. Bu bakışı görmezden gelerek konuştum. "Salonda suyu bilerek mi döktünüz yanlışlıkla mı?" Aslında sorunun cevabını zaten çok iyi biliyorum ama onun şu anda bu konuyla ilgili bana bir cevap vermesi çok önemliydi. Çünkü bilerek döktüm diyemezdi ve diyemeyecek olması da benim işime gelecekti. "Yanlışlıkla," dedi ve eline kalemini alıp çizime devam etti. İşte tam olarak beklediğim cevap buydu. Zaten diğer cevabı vermeyeceğini çok iyi biliyordum. "Bakın işte demek ki yanlışlıkla böyle şeyler olabiliyormuş." Gözleri beni buldu. "Eğer dediğiniz gibi gerçekten yanlışlıkla dökmüşsünüzdür ve umarım beni daha iyi anlarsınız." Cevap vermedi daha doğrusu veremedi. Bu beni memnun ederken keyifle önüme döndüm ve ben de çizime devam ettim. Bu arada hâlâ az önceki gülme seansını tam olarak neye borçluyuz bilmiyorum. "Sen var ya..." fiyen Araf'a baktım ve devam etmesini bekledim. "Her şeyin altından kendi çıkarların doğrultusunda bir şeyler çıkartıyorsun ya gerçekten tebrik ederim seni." Ona bakmadan konuştum. "Ne demek canım çok teşekkür ederim," dedim gülerek ve çizime devam ettim ama herhangi bir yanıt gelmemiş olmasından dolayı göz ucuyla Araf'a baktım. Şaşkın gözlerinin üzerimde olduğunu fark edince kaşlarımı çattım. "Neden bana öyle bakıyorsunuz?" Cevap vermedi. Sence der gibi yüzüme bakmaya devam ederken söylediğim şeyi sorguladım. Bana böyle bakmasına sebep olacak ne söylemiştim ki? Sahi son kurduğum cümle neydi benim? Ne demek canım çok teşekkür ederim. Kurduğum cümle kulaklarımın içinde yeniden yankılanırken yutkundum ve dikkatle bana bakan Araf'a bir açıklama yapma ihtiyacında bulundum. "Yani şey, canım derken öyle canım değil. Hani olur ya bir anda söylerseniz öyle bir şey. Yoksa ben size niye canım diyeyim değil mi? Çok saçma," deyip güldüm. Araf'ın' bakışları değişmezken dudaklarımı ısırdım. "Ama siz bana böyle bakmaya devam ederseniz ben çalışmaya devam edemem ki utanırım." Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra önüne döndü. "Tamam bakmıyorum hadi devam et, bir an önce bitsin." "Ediyorum, bence de bitsin gözlerim sonunda yerinden çıkıp kağıdın üzerine düşecek diye çok korkuyorum vallahi," dedim ciddi bir ses tonuyla. Araf yine güldü. "Aman senin gözlerine bir şey olmasın, yorulduysan geç dinlen. Sonra şirkete gidip arkamdan vicdansız, merhametsiz deme." Kaşlarımı çattım. "Ben mi? Ne zaman demişim öyle bir şey? Vallahi ben öyle demedim ya. Bakın bunu size kim söylediyse yemin ederim bana iftira atmış." Araf şaşırdı, buna rağmen devam ettim. "Siz benim patronumsunuz ben hiç sizin hakkınızda öyle şeyler söyler miyim? Bir kere ahlâken doğru değil. Etik mi peki? Tabii ki de değil. Çünkü..." Öyle bir baktı ki susmak zorunda kaldım. "Ben, çok mu konuştum?" Tek kaşı kalktı. "Sence?" Yalandan gülümsedim. "Konuştum." Başını salladı. "Aynen öyle," dedi, utandım. Ne oluyor bana böyle? Niye kendime hâkim olamayıp saçmalıyorum? Tamam normalde de çok sıradan davranışlarım yoktu ama bugün baya bildiğin saçmalıyorum. "Şey yapayım ben o zaman, susayım." Araf derin bir nefes aldı. "Bir zahmet." Yeniden konuşmak için dudaklarımı aralamışken işaret parmağını kaldırarak konuştu. "Eğer tek bir kelime daha edersen yemin ederim bunun hepsini sana çizdiririm." Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. "Yok canım yapmazsınız öyle bir şey. Ayrıca çok isteseniz bile yapamazsınız çünkü bu çizimler çok önemli. Böyle bir konuda bana güvenmeyeceğinizi çok iyi biliyorum," dedim ve yeniden elime kalemimi aldım. "İsterseniz bırakın beni tek başıma. Muhtemelen döndüğünüz zaman hepsini berbat etmiş olacağım," deyip çizim yapmaya dönecekken Araf'ın yüz ifadesi bana engel oldu. Öyle bir bakıyordu ki sinirli mi şaşkın mı anlayamadım. "Senin bölümünün en iyisi olduğunu düşünüyordum. Bölüm birincisi olduğunu duymuştum." Güldüm. "Siz beni mi araştırdınız?" Bir anda ciddileşti. "Yoo ne alakası var? Neden böyle bir şey yapayım?" İnanmaz bakışlar attım. "Emin misiniz? Sanki beni araştırmışsınız gibi duruyor." O da güldü. "Araştırdım ama hem seni hem de diğer çalışanların hepsini. Kim yanında çalışacak birisini araştırmadan işe alır ki?" Aklıma gelen plan yine yüzümde şeytani bir gülümsemeye neden oldu. Onu köşeye sıkıştırmak çok iyi olacaktı. "Bunu neden siz yapıyorsunuz ki? İnsan kaynakları müdürü yapıyor diye biliyordum" dedim gözlerimi kısıp şüpheyle yüzüne bakarken. Araf hiç düşünmeden cevap verdi. "Yanımda çalışacak kişileri kendim seçmeyi seviyorum. Tüm gün beraber olacağım insanları tanımak iyi oluyor." Kalemi falan bırakıp çizimi unuttum ve yanına gittim. Bu Araf'ın kaşlarını çatmasına neden olurken konuştum. "Yani staj başvurumu bizzat siz kabul ettiniz öyle mi? Beni araştırdıktan sonra kabul ettiniz." Sorduğum sorudan hiç şüphelenmeden konuştu. "Evet, neden sordun?" Aldığım cevapla kaşlarımı çattım. "Madem siz araştırıyorsunuz, beni neden işe aldınız? Sonuçta beni başvuru belgemdeki fotoğraftan tanımış olmanız gerekiyordu. Oysa ilk gün geldiğimde beni gördüğünüze bayağı şaşırmış gibi bir hâliniz vardı." Cevap veremedi. Bu hoşuma giderken sanki şaşırmış gibi yapıp elimi ağzıma bastırdım. "Aaa yoksa intikam almak için bilerek mi staj başvurumu kabul ettiniz?" Kaşları çatıldı ve yine sesiz kaldı. "Aşk olsun gerçekten sizden böyle bir şey hiç beklemezdim." Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Araf birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra işaret parmağını kaldırdı. "Sen..." deyip parmağını bana doğrulttu ve gözlerini kıstı. "Kovulmak mı istiyorsun?" dediği an öylece kaldım. "Eğer bunu istiyorsan zevkle yapabilirim. Hatta hemen şu an..." Devam etmesine izin vermeden arkamı dönüp koşarak eski yerime döndüm ve kalemi alıp çizdim. O sırada gözleri üzerimdeyken konuşma ihtiyacı duydum. "Bence şu çizimi bir an önce bitirelim biz," deyip çizmeye devam ettim. "Bence de," dedi bir tek. Ona bakmasam da çizime döndüğünü anladım ve rahat bir nefes aldım. Adamın üzerine gidersen tabii ki de seni kovarım diye tehdit ederdi. Sanırım bu sefer bu tehditi biraz da olsun hak ettim. İkimiz de susunca büyük bir sessizlik oldu. Başımı yavaşça kaldırıp göz ucuyla Araf'a baktım. "Kovulmadım değil mi?" diye sorduğum an gülmeye başladı. Gözleri beni bulduğunda da gülmeye devam ediyordu. "Kovulmadın," deyince rahat bir nefes aldım. Araf bir anda ciddileşti ve devam etti. "Ama bu şekilde devam edersen kovulacaksın." "Asla etmem," deyip önüme döndüm ve çizime devam ettim. Konuşmak istememe rağmen bir daha hiç konuşmadım. O gün akşama kadar çizimin büyük bir kısmını bitirdik. Akşam mola verip dışarıdan sipariş ettiğimiz yemekleri yedik. Daha sonra oyalanmadan yeniden odaya geçip kalan çizimi de gece yarısına kadar hallettik. Ufak tefek detaylar kaldığında Araf beni bilgisayarın başına oturtturup bir yandan sunumu hazırlamaya başlamamı söyledi ve kendisi çizime devam etti. Sunum hazırlama konusunda tecrübeli olduğum için bu sefer hiç zorlanmadan bana verdiği işi yaptım. Vakit gece yarısını geçtiğinde ise hem o hem de ben çalışmayı bıraktık. O bir önceki gece gibi dinlenmek için odasına çıkarken bana da odalardan birinde uyumamı yeniden teklif etti ama yeniden reddettim ve yine koltuğu tercih ettim. Zaten koltuk aşırı derecede rahattı. Benim yatağımdan hiçbir farkı yoktu. Çok geç uyumuş olmanıza rağmen sabah erkenden uyanıp yeniden iş başı yaptık. Bugün son gündü. Öğlene kadar her şeyin mutlaka bitmesi gerekiyordu çünkü eğer bitmezse iki günlük emeğimiz boşa gidecekti. Araf dün gece yarım bıraktığı ve bir türlü bitmek bilmeyen çizime yeniden dönerken ben de sunuma kaldığım yerden devam ettim. Çalışmaya başlamamızın üzerinden birkaç saat geçmişken o tüm çizimi bitirip etrafı toparladı ve yanıma geldi. Ona hazırladığım sunumu anlatıp onun fark ettiği eksiklikleri beraber tamamladık. Her şey tamamen bittiğinde ise elini başımın üzerine koyup saçlarımı karıştırdı. Bu yaptığı hoşuma giderken elini uzattı. "Tebrik ederim Stajyer, güzel iş çıkardın." Uzattığı elini tutup sıktım ve gülümsedim. "Teşekkür ederim," deyip elimi geri çektim. "Her zaman yardımcı olmaya hazırım," dedim ve omuz silktim. "Sonuçta bunun için beraberiz." Başını salladı. "Öyle," dedi sadece, devam ettim. "İtiraf etmem gerekirse bu işe başlarken yetişeceğine dair hiç umudum yoktu. Boşa kürek çekiyoruz falan diye düşünüyordum ama yanılmışım." Dudakları yana kıvrıldı. "Büyük bir inançla yaptığın hiçbir şey boşa değildir, bunu sakın unutma. Başarmak için önce inanmak gerekir. Sen inanmamış olmasan da ben inandım ve bitti." Başımı salladım. "Unutmam." Kolundaki saate baktı. "İhale için son iki saat kaldı," deyip bakışlarını yeniden bana çevirdi. "Kapıda şoför var ona söyle seni evine bıraksın. Yarın sabaha kadar güzelce dinlen, sabah da işinin başına dön." "Siz?" diye sordum merakla. "Ben de hazırlanıp gideceğim, bu kadar uğraştık, bakalım alabilecek miyiz?" "Bence alacaksınız, zaten alamayacak olsaydınız çizimleriniz çalınmazdı. Birileri kendilerine güvenmiyor olacak ki böyle bir şey yapmışlar. Şimdi de siz daha iyisini yaptığınıza göre ihale sizindir." "Umarım," dedi ve iç çekip ekledi. "Bu arada ben yapmadım biz yaptık." Sadece gülümsedim, cevap vermedim. "Hadi dediğimi yap sen. Evine git biraz dinlen. Yarın da ihale sonucunu öğrenirsin artık." Başımı salladım. "Peki, tamam," dedim ve başka bir şey söylemesini beklemeden eşyalarımı toparladım, yanına döndüm. "Yarın görüşürüz o zaman." "Görüşürüz," dedi, söyleyecek başka bir şey bulamayıp gülümsedim ve odadan çıktım. Daha sonra aklıma gelen şeyle önünde durduğum kapıyı açıp başımı içeriye uzattım. Araf gözlerini kısmış dikkatle bana bakarken konuştum. "İyi şanslar." Güldü, cevap vermesini beklemeden odadan çıktım. Oyalanmadan evden de çıktım. Güvenliklerin yanına gidip şoförü buldum. Taksiye binecek kadar param yoktu. Bu kadar yorgunluğun üzerine de metrobüse binmek falan istemiyordum. Şoföre evin adresini verdikten sonra başımı cama yaslayıp gözlerimi kapattım. Uykum yoktu ama gözlerim acıyordu. Yarım saat kadar sonra eve ulaştık. Şoföre teşekkür edip sadece bir gece kaldığım eve baktım. Henüz eşyalarımı bile yerleştirememiştim. Eve girip üst kata çıktım. Buse'nin daha önceden verdiği anahtarı çantamdan bulup eve girdim. O sırada kendi odasından çıkan Buse'yi gördüm. Beni görünce önce şaşırdı sonra güldü. "Aaa sen mi geldin? Bir an için seninle aynı evde yaşadığımı unutmuşum," dedi, güldüm. Ayakkabılarımı çıkartıp elimdekileri askıya astım ve salona doğru yürüdüm. "Yorgunluktan ölmek üzereyim," dedim kendimi koltuğun üzerine atarken, Buse yanıma geldi. "Bitti mi işin yoksa yeniden dönecek misin?" Başımı sağa sola salladım. "Dönmeyeceğim, bitti. Tabii yarın şirkete gideceğim ama acil olan iş bittiği için bugün izinli sayılırım." "Sevdindim, bir şeyler yer misin? İki dakikada hazırlarım." Gülümsedim. "Hayır yedim bir şeyler, teşekkür ederim." O da gülümsedi ve tıpkı benim gibi orta sehpaya ayağını uzatıp geriye yaslanarak konuştu. "Eee anlat bakalım bu kadar acil olan iş neymiş? Hem iki gün boyunca acımasız dediğin o adamla ne yaptın çok merak ediyorum." En baştan, çizimlerin çalındığını öğrenip yeniden çizim yapmak için Araf'ın evine gittiğimiz o ilk andan itibaren, olan her şeyi tek tek anlattım. Buse bazen kahkaha attı bazen güldü ve dikkatle beni dinledi. Konuşmam bittiğinde ise şaşkınca bana bakıyordu. "Ne yani sen şimdi adamın üzerine mi düştün?" dedi, kaşlarımı hayır anlamında kaldırarak konuştum. "Hayır üzerine düşmedim. Ben düştüm, düşerken de onu üzerime çektim," dediğim an Buse kahkaha atmaya başladı. Dayanamayıp ben de onunla birlikte gülmeye başladım. "Gülme Buse," desem de gülmeye devam etti. "Gülünmeyecek gibi değil ki ama," dedi ve omzuma dokundu. "Romantik komedi gibi." Gözlerimi kısmış ona bakarken komşumaya devam etti. "Başroller beraber kalmak zorunda oldukları evde yanlışlıkla yakınlaşırlar ve," deyip sustu. Sondaki e harfini uzattı ve iki elini birbirine vurdu. "Öpüşürler." Söylediği şey gözlerimin yerinden çıkacakmış gibi irileşmesine neden olurken konuştu. "Ya da tam öpüşeceklerken telefon veya kapı çalar," dedi, kendimi tutamayarak güldüm. "Siz de noldu?" Ciddi bir ifadeye büründüm ve cevap verdim. "Kapı çaldı," dediğim an Buse daha çok gülmeye başladı. "Hiç yanıltmaz." Onunla konuşup gülmeye devam etmek istesem de ayağa kalktım. "Ben duş alacağım sonra da biraz dinlenip odayı yerleştireceğim. Tüm kıyafetlerim valizlerde kaldı. Bir an önce halletsem iyi olacak." Başını salladı. "Peki rahatına bak sen. Ben de birazdan çıkacağım zaten. Okuldan bir arkadaşımla buluşacağız," deyip o da ayağa kalktı. "Ben hazırlanayım," dedi ve odasına doğru yürüdü. Ben de kendi odama yöneldiğimde sesini duydum. "Akşam evdesin değil mi?" Odama doğru yürürken ona döndüm. "Evet." Buse gözleriyle beni onaylayıp başka bir şey söylemeden odasına girdiğinde ben de girdim. Duş alacağım dememe rağmen ilk önce odayı yerleştirmeye karar verdim. Yorgun olmama rağmen birkaç saat içinde odayı kendime göre düzenleyip kıyafetlerimi dolaba yerleştirdim. O sırada Buse de arkadaşıyla buluşmak için evden çıkmıştı. Odayla işim bittiğinde ise kendime kıyafet çıkardım. Çıkardığım kıyafetleri yatağın üzerine bırakıp yeniden odadan çıktım ve banyoya girdim. Hızlı bir duş alıp biraz rahatladım. Sanki tüm yorgunluğum gitmiş gibi hissediyorum. Banyodan çıkıp yeniden odama döndüm ve üzerimi giyinmeden saçlarımı kuruladım. Daha sonra da üzerimi giyindim. İşim bitince odadan çıkıp mutfağa gittim. Kendim için yine bir tost yapıp demlediğim çayla birlikte tostumu yedim. Karnım doyunca salona döndüm. Aklıma bir an için bugün olan ihale geldiğinde sonucu çok merak ettim. Koltuğun üzerinde duran telefonumu alarak saate baktım ve henüz daha 2 olduğunu gördüm. Mesainin bitmesine 3 saat vardı ama ihale bitmek üzereydi. Şirkete gidip neler olduğunu öğrensem mi acaba? Düşünmeye devam ederken aniden verdiğim karar doğrultusunda telefonumu cebime koydum ve kapıya doğru yürüdüm. Kapının hemen yanında duran ayakkabılarımı yeniden giyerek montumu ve çantamı alarak evden çıktım. Apartmandan çıkıp hızlı adımlarla en yakın durağa yürüdüm. Kalabalık durakta yer olmadığı için ayakta beklemeye başladım. 10 dakika içinde bineceğim metrobüs geldi. Metrobüse binip çantamdan çıkardığım kartı okuttum ve arka taraflara yürüyüp boş bulduğum bir yere oturdum. Bir saatten fazla bir zaman diliminde şirketin yakınlardaki bir durakta durmuştuk. Oyalanmadan hemen inip hızlı adımlarla şirkete doğru yürüdüm. Şirkete ulaştığımda koşar adımlarla içeriye girdim ve çalıştığım kata çıktım. Herkes harıl harıl çalışırken Melis'in yanına gittim. Kız yine dosyalara gömülmüştü. "Kolay gelsin." İri gözlüklerinin altındaki gözleri beni buldu. Gözlüklerini çıkardı ve şaşkınca konuştu. "Bahar? Neden geldin sen? İzinli değil miydin?" Omuz silktim. "İzinliydim ama dayanamayıp geldim," deyip Araf'ın odasına doğru baktım. "Araf Bey geldi mi?" diye sordum, yeniden Melis'e döndüm. "İhale'nin çoktan bitmiş olması gerekiyordu ama gelmedi daha." Masanın önündeki sandalyelerden birine oturdum. "Uzamıştır belki, bekleyelim biraz." Başını salladı. "Olabilir, ben de şu işlere devam edeyim. Araf Bey gelmeden halletsem iyi olacak," dedi ve işine döndü. Ona bakmak yerine pür dikkat giriş kapısına doğru baktım ve Araf'ın gelmesini bekledim. Zaten çok geçmeden elindeki çizim dosyasıyla birlikte içeriye girdi. "Geldi," dedim heyecanla ve ayağa kalktım. Melis de başını dosyalardan kaldırdı ve kendisi de ayağa kalktı. Dikkatle Araf'ın yüzüne baktım ve moralinin bozuk olduğunu gördüm. "Morali bozuk gibi sanki." Melis kendi kendime mırıldandığım şeyi duymuş olacak ki konuştu. "Bana da öyle geldi." O sırada Araf yanımıza geldi. Gözleri beni bulduğunda kaşlarını çattı. "Senin ne işin var burada? Ben sana evine git dinlen demedim mi?" Omuz silktim. "Gelmek istedim." "İyi, sen bilirsin," deyip iç çekti ve Melis'e bakıp başka bir şey söylemeden odasına gitti. O gidince Melis'e döndüm. "Bu neydi şimdi?" Bilmiyorum anlamında dudaklarını büzdü. "Sanırım ihaleyi kaybetmiş, yoksa neden morali bozuk olsun ki?" dedim üzgün bir ses tonuyla. Melis de beni onaylayınca cesaretimi toplayıp odasına gittim. Kapıya birkaç defa vurup gel sesini duyunca içeriye girdim. Çoktan bilgisayarının başına oturmuştu. "Gel bakalım stajyer," deyip ayağa kalktı. Masanın önünde durup masaya yaslandı ve kollarını, göğsünün altında birleştirerek konuştu. "Bir şey mi oldu?" Başımı sağa sola salladım. "Hayır sadece ihale sonucunu merak ettiğim için geldim." İç çekti ve sessiz kaldı. Bu benim için yeterli bir cevap olmuştu. "Sanırım olmadı ama olsun ne olacak ki? Siz çok başarılı bir mimarsınız. Daha iyi işler alacağınıza eminim. Yani bir işi kaybettiniz diye bu kadar üzülmenize hiç gerek yok ki. Sonuçta bu da diğerleri gibi bir iş. Ayrıca iş hayatında kazanmakta var kaybetmek de. Siz bu sefer..." Devam etmeme izin vermeden konuştu. "Kaybettiğimizi de nereden çıkardın? İhale bizimdir, her şeye rağmen biz kazandık," dediği an öylece kaldım. "Yemin et." Tepkime güldü. Söylediğim şey için kendime kızıp biraz da olsun düzeltmeye çalıştım. "Yani eder misiniz?" dedim utanarak. Araf gülerek konuştu. "Yemin ederim," dedi, kendime engel olamayarak bir anda ona doğru atıldım ve boynuna sarıldım. Ben, Araf'a sarıldım. Bölüm Sonu! Herkese tekrardan merhabalar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?💫 Bölümü en iyi anlatan emojiyi buraya bırakabilirsiniz.✨ Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.❥ Bir sonraki bölümün alıntısını okumak duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medya hesaplarımdan da takip edebilirsiniz.💫 Yeni bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasslan Twitter: gizzemasslan |
0% |