Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.BÖLÜM "YİNE BAŞLIYORUZ"

@gizzemasllan

Merhaba, yıldızlarım.✨

Ekranın sol alt köşesinde bulunan yıldızı aydınlatarak okumaya geçerseniz çok sevineceğim.❥

Buraya ben de sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Siz de yıldız ve kalplerinizi bırakabilirsiniz.

Keyifli okumalar...

***

7. BÖLÜM "YİNE BAŞLIYORUZ"

Yüzümdeki gülümseme büyürken ne yaptığımı fark etmeden Arafa'a sımsıkı sarılmaya devam ettim, aynı zamanda bir yandan da konuştum.

"Çok sevindim, çok mutlu oldum. O kadar uğraşmış, emek vermiştik. Siz bunu gerçekten hak ettiniz," dedim ama Araf bir tepki vermedi. Bir an için bulunduğumuz durumun farkına varıp öylece kaldım.

Ben şu an ona sarılıyordum. Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. Bunu nasıl yaptım? Nasıl yaparım? Araf'ın kollarının hareket ettiğini hissedince onun da bana sarılacağını anladım. Adam ayıp olmasın diye zorla sarılacaktı bana. Bunu yapmasına izin vermeyerek hemen ondan ayrıldım ve yüzüne baktım.

Utançtan ölmek üzereyim. Keşke şu anda yer yarılsa da ben de içine girsem.

"Ben şey..." deyip sustum. Nasıl bir açıklama yapacağım şimdi? Yapamam ki... Ne diyeceğim adama? Ama demem lazım. Araf tek bir kelime bile etmeden dikkatle yüzüme bakarken kendimi toparladım. En iyisi çok konuşup saçmalamak ve arkama bile bakmadan odadan kaçmaktı.

"Lütfen yanlış anlamayın. Bir anda sevinince odada da başka hiç kimse olmayınca size şey yapıverdim, sarılıverdim ama tamamen heyecandan. Başka bir sebebi yok yani sakın başka bir şeyler düşünmeyin." Araf sesini çıkarmazken devam ettim.

"Ben çok sevinince oluyor böyle şeyler. Kendime engel olamayıp ona buna sarılıyorum. Ama şimdi size bu diye hitap ettiğimi hiç düşünmeyin lafın gelişi öyle şey yaptım." Araf'ın yüzünde alaylı bir ifade oluştu ve yine sessiz kaldı.

"Bakmayın ama bana öyle çok utanıyorum. Şimdi siz kesin yanlış anlamışsınızdır beni. Sarılmak için bahane aradığımı falan düşünüyorsunuzdur ama yemin ederim öyle bir şey yok. Neden olsun ki? Çok saçma bir kere, sizce de saçma değil mi? Ben ve..." Devam edemedim çünkü Araf araya girdi.

"Yeter!" dedi tuttuğu nefesini bırakırken ve devam etti. "Burada benim nefesim kesildi. Sen hâlâ makineye bağlıymış gibi konuşmaya devam ediyorsun." Şu an aynanın karşısına geçip kendi kendime aferin demek istiyorum. Çünkü bu adamı da delirttim sonunda.

"Bak bir de hâlâ gülüyor," dediğinde yüzümdeki gülümsemenin farkına vardım. O söyleyene kadar güldüğümün farkında değildim ki. Hemen ciddi bir ifadeye bürünüp başımı öne eğdim.

"Tamam anladık konuşmayı çok seviyorsun. İstersen hayatının sonuna kadar konuş ama cümlelerinin arasında bir dur nefes al," dedi, gülmemek için kendimi zor tuttum.

"Nefesin kesilecek boğulacaksın zannediyorum. Yalnız bu da büyük bir başarı seni tebrik ederim." Kızacağını bilsem de kendimi tutamayarak güldüm ve başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Ben aslında konuşmayı sevmiyorum," dediğim an kaşlarını çattı ve emin misin der gibi yüzüme baktı. Az önceki olaydan sonra söylediğim şeye inanması tabii ki de zordu.

"Ama telaş yapınca da kendime engel olamıyorum. Kendimi açıklamak için bayağı bir saçmalıyorum, özür dilerim." Yanımdan uzaklaşıp koltuğuna yürürken konuştu.

"Ayrıca her şey için de özür dileyip durma." Cevap vermek yerine sadece başımı salladım. Şu an bu odadan kaçıp gitmek istiyorum ama o çık demeden çıkamam ki.

"Madem çalışmak için bu kadar heveslisin ve izin verdiğim hâlde buraya kadar geliyorsun," deyip önündeki birkaç dosyayı üst üste koydu ve gözleri beni buldu.

"Başlayalım bakalım." Dudaklarımı ısırdım ve yutkundum. Başlayalım derken umarım işten bahsediyordur. Umarım yine bana saçma sapan angarya işler vermeyecektir.

"Neye başlayalım?" Yüzündeki sinsi bir gülümseme oluştu ve bu benim korkmama neden oldu.

"İşimize," dedi ve dosyaları tek eliyle kaldırıp bana uzattı.

"Arşive götür, sonra da Melis'e söyle bana kahve getirsin." Şaşırdım hem de çok fazla şaşırdım.

"Melis'e söyleyeyim size kahve mi getirsin?" Başını salladı.

"Evet."

"Melis'e," diye yineledim. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve o da tekrar etti.

"Evet."

"Emin misiniz?" Araf cevap vermeden dikkatle yüzüme bakınca telaşla konuştum.

"Ben bence sizin dediklerinizi yapayım," dedim ve hâlâ uzattığı dosyaları alıp koşarak odadan çıktım. Önce Melis'in yanına gidip kahveyi söyledim. Daha sonra arşive gidip dosyaları tarihlerine göre yerleştirdim ve yeniden her zamanki yerime Melis'in masasına gittim. Masasının önündeki sandalyelerden birine oturdum. O sırada Melis Araf'ın odasından çıkıp yanıma geldi.

"Araf Bey seni bekliyor," dedi yerine oturup daha yeni çalmaya başlayan telefonu açarken. O telefonla konuşurken ben ayağa kalktım.

"Yine başlıyoruz." Kendi kendime konuşarak Araf'ın odasına doğru gittim ve kapıya birkaç defa vurdum. Gel sesini duyar duymaz da hemen odaya girdim.

"Beni çağırmışsınız," dedim masanın önüne doğru ilerlerken. Gözlerini önündeki bilgisayardan çekmeden konuştu.

"Çizim ekibinin yanına git, dün onlara hazırlamaları için bir taslak göndermiştim. Şimdiye hazır olması gerekiyor, git al bana getir onu." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve itiraz etmek yerine başımı salladım.

"Tabii hemen," dedim ve odadan çıktım. Çıkar çıkmaz da olduğum yerde ayaklarımı yere vurdum.

"Yine başladı! Vicdansız adam!" Söylenerek asansöre doğru gittim. Çizim ekibinin olduğu kata indim. Asansörden inip büyük kapıdan geçtikten sonra gördüğüm şeyle öylece kaldım. Koskocaman yuvarlak bir masa vardı ve üzeri çizim kağıtlarıyla doluydu. Herkes bir yerde bir şeyler yapıyordu.

Benim de onların arasında olup bir şeyler öğrenmem gerekirken ben resmen getir götür işi yapıyordum.

Bu katın asistanını bulup Araf'ın söylediğini ona da söyledim. Kız beni bir başkasına yönlendirince onun yanına gittim. Bir kez de yanına gittiğim kıza durumu anlattım. Kız beklememi söyleyip ilerideki bir odaya gitti. Masaya yaslanıp ellerimi göğsümün altında birleştirdim ve çalışanlara imrenerek baktım.

Keşke ben de onların arasında olabilsem. Benim ait olduğun yer burasıydı. Bir üst katta getir götür işi yapmak değildi.

"Al Stajyer," diyen kıza baktım. Elindeki çizim kağıtlarını uzatıyordu. Almak yerine kaşlarımı çatarak konuştum.

"Benim adım Stajyer değil." Kızın da benim gibi kaşları çatılırken devam ettim. "Bahar." Omuz silkti ve dosyaları bir kez daha uzattı.

"Stajyer değil misin sonuçta?" Kağıtları çekerek aldım.

"Sanki sen mimar olarak doğdun değil mi? Hiç stajyer olmamış gibi gelmiş burada bana hava atıyor!" Söylediğim şeyler karşısında kızın yüz ifadesi sertleşti. Buna rağmen devam ettim.

"Niye bakıyorsun bana öyle? Haklı değil miyim? Nedir sizin bu stajyerlerden istediğiniz?" Cevap veremedi, başka bir şey söylemeden arkamı döndüm ve yeniden asansöre gittim.

"Ben sana daha çok şey söylerdim ama sen dua et yukarıdaki vicdansız beni bekliyor." Söylenerek asansöre bindim ve üst kata çıktım.

Üst kata çıkınca yeterince oyalandığım için koşarak Araf'ın odasına gittim. Melis'in yanından rüzgar gibi geçip kapıya vurdum ve gel sesini duyduğum an hemen içeriye girdim. Hiçbir şey söylemeden yanına gidip elimdeki dosyaları önüne bıraktım ve geri çekildim.

"Başka bir şey istiyor musunuz?" Gözleri beni buldu. Kaşları çatık gözleri kısıktı.

"Ne oldu sana?" diye sordu, şaşırdım.

"Ne olmuş bana?"

"Niye yüzün düşük sesin?" Bir şey yok deyip geçiştirmek yerine konuştum.

"Sayenizde şirketteki herkes bana Stajyer diyor, hiç kimse ismimi söylemiyor." Dudakları yana kıvrıldı ve bu gerçekten sinirimi bozdu ama tabii ki de belli edemedim.

"Neden güldüğünüzü sorabilir miyim?" Önüne döndü.

"Gülmüyordum." Kaşlarımı çattım.

"Buradan bakınca hiç öyle görünmüyor ama." Gözleri yeniden beni buldu.

"Sen bana hesap mı soruyorsun?" Hiç düşünmeden konuştum.

"Evet," dediğim an kaşları çatıldı. Söylediğim şeyin farkına varınca telaşa kapıldım ve başımı sağa sola salladım.

"Hayır, tabii ki de öyle bir amacım yoktu. Yanlışlıkla evet dedim ama sanırım siz yine beni yanlış anladınız. Ben sadece..." Araf devam etmeme izin vermedi.

"Stajyer yeter!" Bir anda irkildim. "Yanlış falan anlamadım!" Sesi sinirli çıkınca dudaklarımı ısırdım. Sonunda adamı gerçekten delirtmiştim.

"Al şu bardağı, çık dışarıya! Mümkünse birkaç saatte bu odaya uğrama!" Kaşlarımı çattım.

"Sanki keyifimden geliyorum. İki dakika oturtmuyor sonra da odaya gelme diyor." Bir anda Araf'ın bakışlarıyla karşılaştım.

Ben az önceki şeyleri içimden söylememiş miydim? Yok canım içimden söylemişimdir herhalde. Başka bir şey yüzünden böyle sinirli bakıyordur bana değil mi? Evet evet kesinlikle içimden söyledim. Başka türlüsü mümkün değil, olmasın.

"Sen ne dedin?" diye sordu, gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. Ne yani içimden söylememiş miydim?

"Hiç." Korkudan sesim kısılmıştı resmen. Araf'ın bakışları yumuşamazken konuyu değiştirmeye çalıştım.

"Şey diyordum ben yeni kahve getireyim mi diye sordum ama duymadınız." Kaşları biraz daha çatıldı.

"Yeni kahve?" Sesi soru sorar gibi çıkmıştı. Başımı salladım.

"Öyle." Tek kaşı kalktı.

"Emin misin?" Gergince güldüm.

"Elbette." Başını salladı. Hani olur ya annelerimiz kızınca seninle sonra görüşeceğiz der gibi başlarını sallarlar işte tam olarak böyle bir şeydi. Korkuyu iliklerime kadar hissederken Araf hiç yumuşamayan yüzünü önüne çevirdi.

"Kahveyi de al çık." Gergince dudaklarımı ısırdım. Ben niye bu adamdan bu kadar çok korkuyorum ki?

"Tabii," dedim yanına doğru adımlarken. Yanına ulaştığımda titreyen elleriyle uzatıp kahve bardağını aldım. Tam geri çekilecekken bir anda konuştu.

"Sen az önce..." Sanki adam konuşmuyormuş da bana saldırıyormuş gibi çığlık atıp yanından kaçtım.

"Yemin ederim bir şey demedim ya," deyip geriye doğru giderken Araf sıkı bir küfür etti. Dönüp ona baktığımda kahveyi üzerine döktüğümü fark ettim ama şu an takıldığım konu çok başkaydı.

"Kusura bakmayın ama küfür etmek falan çok ayıp oluyor." Dönüp bana öyle bir baktı ki söyleyeceğim her şeyi yuttum.

"Kızım sen benim başıma bela mısın?" Cevap veremedim.

"Ne yaptım da bağırıp kaçıyorsun?" Dişlerini sıkarak konuşmuştu. O kadar sinirliydi ki alnındaki damar belirginleşmişti. Korkup başımı öne eğdim ve sessiz kaldım.

"Allah'ım sen bana sabır ver!" deyip masaya vurunca olduğum yerde zıpladım.

"Şimdi sadece 1 saatin var! Git bana temiz bir gömlek bul!" dedi, başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Anlamadım?"

"Neyini anlamadın? Gömlek diyorum gömlek! 1 saat sonra toplantım var! Senin yüzünden bir kere pastayla katıldım. Bu sefer de kahveyle katılmak istemiyorum!" Bu durumda bile gülmek istedim ama kendimi tuttum.

"Hadi!" yiye yineledi. Başımı salladım ve koşarak kapıya doğru gittim.

"Dur!" dedi, durdum ve ona döndüm.

"Efendim?" Cevap vermeden cüzdanını çıkardı ve iki tane iki yüzlük çıkartıp uzattı.

"Hemen karşıdaki mağazadan yeni bir tane al! Sonra kuru temizlemeye git temizlet ve getir."

"Sadece bir saatte mi?" Öyle bir baktı ki cevabımı almış oldum.

"Tamam anladım bir saatte," dedim ve yeniden yanına dönüp uzattığı parayı aldım. Koşarak kapıya doğru gittim. Bu sefer de odadan çıkmama aklıma gelen şey engel oldu.

"Şey acaba bedeniniz kaç? Ona göre alayım ki sonra bir yanlışlık çıkmasın." Gözleri ağır ağır beni bulunca yine korktum.

"Tamam ben göz kararı şey yaparım artık," dedim ve başka bir şey söylemeden ve onun da söylemesini beklemeden koşarak odadan çıktım.

Odadan çıktığım gibi koşarak asansöre gittim. Asansöre binip en alt kata indim ve hiç oyalanmadan yine koşarak şirketten çıktım. Arabalara dikkat edip karşıya geçtim ve yol boyunca dizilmiş olan mağazalardan birine rastgele girdim.

"Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?" Yanıma gelen genç kıza baktım ve nefes nefese konuştum.

"Gömlek, gömlek alacağım." Gülümsedi ve başını salladı.

"Tabii, ben size hemen yardımcı olayım. Nasıl bir şey arıyorsunuz? Sade mi olsun şık mı..." Kızın devam etmesine izin vermeden telaşla konuştum.

"Erkek gömleği alacağım, düz beyaz. Biraz da acil." Kız telaşlı hâlime şaşırdı.

"Düz beyaz," diye söylediğim şeyi yineleyince başımı salladım.

"Evet," dedim kendimden emin bir şekilde. Çünkü şu anda Araf'ın üzerinde düz beyaz bir gömlek vardı. Farklı bir şey alıp riske girmeye hiç gerek yoktu.

Kızla hızlı adımlarla gömleklerin yanına gittik. Beyaz gömleklerin arasından göz kararı Araf'a olabilecek olanı seçtim ve kasaya gidip ücreti ödedim. Geldiğim gibi koşarak mağazadan çıkacakken aklıma gelen şeyle durdum ve yeniden kasadaki kıza döndüm.

"En yakın kuru temizleme neresi?" Kız başını bilgisayardan kaldırıp bana baktı ve hiç düşünmeden cevap verdi.

"Caddenin sonundan sağa dönün, hemen köşe başındaki ilk dükkan." Gülümsedim.

"Teşekkür ederim," dedim ve cevap vermesini beklemeden koşarak mağazadan çıktım. Çıktığım gibi de koşarak caddenin sonuna doğru koştum.

"Seneye atletizm yarışmalarına katılacağım, tecrübem de var artık." Bir yandan konuşup bir yandan da son hız koştum.

Kızın tarif ettiği kuru temizlemeyi bulup önünde durdum ve derin derin nefes alıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Fakat bunu başaramadım ve yeterince zaman kaybetmemek için hızlıca kuru temizlemeye girdim. Etrafta göz gezdirip birilerini ararken yanıma orta yaşlarda bir adam geldi.

"Buyurun." Adama cevap vermek istedim ama nefes nefese kaldığım için tek kelime bile edemedim.

"Bir sorun mu var?" Başımı sağa sola salladım ve kendimi toparlayarak elimdeki mağaza poşetini gösterdim.

"Gömleği temizleteceğim." Adam başını salladı.

"Tabii alayım ben onu," dedi, verdim.

"İsminiz neydi?"

"Bahar Akman." Yine başını salladı.

"Peki, 2 saat sonra hazır olur. Müsait olduğunuz zaman uğrar alırsınız." Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti.

"2 saat mi?" Gülümsedi.

"Evet." Başımı sağa sola salladım

"Olmaz," deyip kolumdaki saatte baktım ve yeniden adama döndüm. "En fazla yarım saate hazır olması gerekiyor." Adam şaşırdı.

"Lütfen öncellikle bunu halleder misiniz? Fazladan ücret bile ödeyebilirim. Benim bu gömleği yarım saate hazır etmem lazım. Zaten kirli falan değil daha 10 dakika önce mağazadan aldım ama giyecek olan kişi takıntılı işte." Adam sessiz kaldı.

"Amcacığım eğer ben bu gömleği yarım saat sonra patronumun karşısında elimde tutuyor olmazsam beni kovacak," dedim ve masum bakışlar atarak devam ettim.

"Lütfen, yalvarıyorum." Adam gülümsedi.

"Sen otur şurada biraz, ben hemen halledip geliyorum." Rahat bir nefes aldım. Adama sarılıp öpmemek için kendimi zor tuttum.

"Çok teşekkür ederim. Çok büyük bir iyilik yapıyorsunuz." Adam sadece gülümsedi ve başka bir şey söylemeden gülümseyerek yanımdan ayrıldı. Dükkanın arka kısmındaki bir kapıdan içeriye girerken volta atmaya başladım. O sırada adamın girdiği kapıdan bir başkası çıktı. Yine orta yaşlarda bir kadındı. Gülümseyerek yanıma geldi.

"Bir şeyler içer misin kızım?" Tam hayır diyecekken buradan çıkıp yeniden koşacağım aklıma geldi.

"Aslında bir bardak su iyi olur." Kadın başını salladı.

"Tabii sen şuraya otur, ben hemen geliyorum," deyip küçük masayı gösterdi ve dükkanın içindeki başka bir odaya yöneldi. Gösterdiği yere oturup gergince beklemeye başladım.

Bir süre sonra kadın yeniden yanıma dönüp önüme bir bardak su uzattı ve kendisi de karşıma oturdu. Suyu alıp yavaş yavaş içerken bir yandan da konuştum.

"Ne zaman biter acaba?" Kadın duvardaki saatte bakıp bana döndü.

"Yarım saatte hallolur, merak etmeyin." Gülümsedim, cevap vermedim ve ben de saate baktım. Araf'ın verdiği bir saattin dolmasına 35 dakika vardı. Yarım saatte gömleğin işi bitse 5 dakikada da şirkete ulaşırdım herhalde.

Keşke kuru temizlemeye getirmeden götürseydim. Temizlettim derdim inanırdı. Temizletmediğimi nasıl anlayacaktı ki?

Gergin bir şekilde ayağımı sallamaya başladım. İçindeki suyu bitirdiğim bardağı küçük sehpanın üzerine bıraktım. Gözüm sürekli saatte ve adamın girdiği odadaydı ama saat hızla ilerlediği hâlde adam geriye dönmedi.

Ayağa kalkıp volta atmaya başladım. Bir yandan da her gerildiğimde olduğu gibi tırnaklarımı yemeye başladım. Daha sonra aklıma gelen şeyle kadının yanına gittim.

"Şey ücreti ben önden ödeyeyim, gömlek hazır olduğu zaman hemen alır giderim." Kadın başını salladı.

"60 lira," dedi, aldığım gömlekten arta kalan 100 TL'yi uzattım. Kadın kasaya gidip kalan parayı geri getirince gülümsedim. Tam o sırada adam odadan çıkıp bize doğru geldi. Elinde siyah bir gömlek kılıfı vardı. Dönüp saate baktım ve hâlâ 15 dakikam olduğunu görüp rahat bir nefes aldım.

"Gömlek hazır." Heyecanla adamdan gömleği aldım.

"Çok çok teşekkür ederim, ücreti hanımefendiye ödedim." Gülümsedi ve başını salladı. Bir kez daha teşekkür edip koşarak dışarıya çıktım. Tıpkı geldiğim gibi koşarak şirkete gittim.

Şirkete ulaşıp asansöre bindiğimde sürenin dolmasına çok az kalmıştı ama rahattım çünkü yetişmiştim.

Duran asansörden inip koşarak Araf'ın odasına gittim. Hem Melis hem de diğer çalışanlar bana gülerek bakarken Araf'ın odasının önünde durup kapıya birkaç defa vurdum ve gel sesini duyar duymaz odaya girdim.

Büyük camın önünde ellerini cebine koymuş çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Beyaz gömleğinin önünde kocaman bir kahve lekesi vardı. Elimdeki kılıfı kaldırdım.

"Gömlek hazır." İfadesi yumuşamadı. Bu benim de gerilmeme neden oldu ama belli etmemeye çalışarak yanına gittim ve gömleğin içinde bulunan kılıfı uzattım.

"Buyurun." Gömleği alıp rastgele koltuğunun üzerine attı. Bu hareketine şaşırırken gömleğinin düğmelerini yavaş yavaş açtı. Gözlerimi kapatıp yetmiyormuş gibi elimi de gözlerime bastırdım.

"Ne yapıyorsunuz siz ya?" Sesimin yüksek çıkmasına engel olamadım. Araf bir tepki vermezken parmaklarımı aralayıp göz ucuyla ona baktım. Kirli gömleğini çıkarmış getirdiğim gömleği giymiş ve düğmelerini ilikliyordu.

Bu yüzden gözümü tekrar açtım. Araf'ın gözleri beni bulduğunda yüzünde muzip bir ifade vardı. Hiçbir şey söylemeden dikkatle ona baktım. Kirli gömleği ve getirdiğim kılıfı eline alıp buruşturdu ve çöp kutusunun içine attı. Adam resmen gömleği çöpe atmıştı.

Araf masanın üzerindeki dosyaları bir çırpıda kucağına aldı ve bana baktı.

"Sen..." deyip susunca yine korktum. Başıma yine ne işi açacak diye düşünürken odadaki kitaplığı gösterdi. "Temizle," dediği an gözlerim irileşti.

"Anlamadım?" Gözleriyle kitaplığı yeniden gösterdi.

"Temizle ve düzenle." Kaşlarımı çattım.

"Onu anladım zaten ama bunu neden ben yapıyorum onu anlamadım." Kapıya doğru yürürken konuştu.

"Cezalısın." Sinirlendim.

"Ben ne yaptım ya? Neden cezalıyım? Hem çocuk muyum ben ya? Ne cezası?" Yüzünde alaylı bir ifade vardı.

"Ayrıca bu profesyonelce değil." Güldü.

"Olmasın, dediğimi yap," deyip odadan çıkacakken göz devirip konuştum.

"Durun bir dakika." Araf dururken kalan 40 TL'yi cebimden çıkartıp yanına gittim ve uzattım.

"Bu sizin." Bir paraya bir de bana bakıp güldü.

"Benden bir kahve içersin, sonuçta o kadar yoruldun." Dudaklarımı araladım, tam ona cevap verecekken odadan çıkıp gitti. Arkasından göz devirdim.

"Kahve içermişim, sanki benim senin parana ihtiyacım var." Söylenerek masasına gittim ve parayı üzerine bıraktım. Daha sonra ise kitaplığa baktım

"Ya ben buraya bunun için mi geldim ya?" Yine kendi kendime söylenerek odadaki koltuğun üzerine kendimi attım ve bıkkınca ofladım.

"Yemin ederim bıktım ya vallahi bıktım! Benim işim..." Söylenmeye devam edecekken odanın kapısı bir anda açıldı he Araf yeniden içeriye girdi. Onu görür görmez telaşla ayağa kalktım. Gözleri beni bulduğunda kaşları çatıktı.

"Ne yapıyorsun sen?" Oturduğumu görmemiş olması mümkün bile değildi. Gördüğünü çok iyi biliyordum. Bu yüzden yalan söyleyip kendimi rezil etmeye hiç gerek yoktu.

"Plan yapıyordum." Şaşırdı.

"Plan mı?" Başımı salladım.

"Evet, temizlik planı. Kitaplığın önce hangi rafını temizlesem, kitapları hangi sıraya göre dizsem falan diye düşünüyordum." Araf biraz daha şaşırınca konuyu değiştirmenin en doğrusu olduğuna karar verdim.

"Şey siz neden döndünüz ki? Toplantınız vardı hani?" Başını salladı.

"Hâlâ var." Cevabı gülmek istememe neden oldu ama kendimi tuttum. "Bir belgeyi unutmuşum, onu alacağım." Omuz silktim.

"Alın o zaman." Kaşlarını çattı.

"Beni kendi odamdan kovuyormuşsun gibi hissediyorum," dedi, güldüm.

"Yok canım ne münasebet. Sadece siz bir an önce çıkın ki ben de bir an önce temizlik yapayım değil mi?" Gözlerini kıstı.

"Temizlik yapmak için bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordum." Yalandan güldüm.

"Vallahi beş dakika öncesine kadar ben de bilmiyordum," dedim ama dediğim şeyi fark ettiğim anda dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi yumdum.

Ben neden dilime sahip çıkamıyorum?

Ben niye sürekli kendimi rezil etme çabası içindeyim?

"Anlıyorum," dedi Araf güldüğünü anlayabileceğim sesiyle. Gözlerimi yeniden açıp yalandan gülümsemeye devam ettim.

"Neyse ben çıkayım da sen işini hallet bir an önce. Beş dakika önce fark ettiğin hevesinle," deyip lafını da soktu ve yeniden kapıya yöneldi.

"Belgeyi unuttunuz," dedim, gözleri beni buldu.

"Ne?" Adam ne için geldiğini bile unutmuştu benim yüzümden.

"Belge için gelmiştiniz ya hani, almadınız,' dedim.

"Doğru, insanda akıl mı bırakıyorsun ki?" dedi, kaşlarımı çattım.

"Ben yine ne yaptım ya?" Göz ucuyla bana baktı ve hiçbir şey söylemeden çekmecesinden bir kağıt alıp yeniden yanıma döndü. Dikkatle onu izledim, kısa bir bakış atıp yine sessiz kaldı ve odadan çıktı. Çıkar çıkmaz taklitini yaptım ve söylenmeye başladım.

"Benim yüzümdenmiş! Oh iyi oluyor sana! Sen bana böyle eziyet etmeye devam et bak ben daha seni nasıl sinirlendiriyorum," deyip güldüm.

"Kötü patron gibi görünmemek için kovamazsın bile beni." Kendi kendime konuşarak kitaplığa bir kez daha baktım ve ben de odadan çıktım. Araf tasarım ekibiyle toplantı odasına girerken Melis'in yanına gittim. Aceleyle bir şeyler yapıyordu.

"Temizlik malzemelerini nereden bulabilirim?" fediğim an tüm işini gücünü bırakıp şaşkınca bana baktı.

"Anlamadım?"

"Temizlik malzemelerini nereden bulabilirim diyorum." Biraz daha şaşırdı.

"Bulup ne yapacaksın?"

"Temizlik." Öylece kaldı karşımda.

"Kızım manyak mısın sen? Ne temizliği? Başını bir yere falan mı çarptın, ne oldu?" Güldüm.

"Ben manyak değilim canım patronumuz manyak." Kaşlarını çatınca bir kez daha kırdığım pot yüzünden elimi ağzıma bastırdım.

"Bunu duymamış gibi yapamaz mısın?" Gülmeye başladı.

"Yaparım." İç çektim.

"Üzerine kahve döktüğüm için ceza olarak odadaki kitaplığı temizlememi istedi Araf Bey." Melis'in şaşkınlığının üzerine şaşkınlık eklendi.

"Ceza? Araf Bey? Verdi?" Başımı salladım.

"Bunları birleştirirsen mantıklı bir cümle çıkacak ortaya." Melis söylediğim şeyleri umursamadan yanıma geldi.

"Bu gerçekten normal değil. Araf Bey böyle bir şeyi asla yapmaz. Acaba sana, söyle birileri temizlesin dedi de sen mi yanlış anladın?"

"Tam 3 defa tekrar etti. Yanlış anlamam mümkün değil." Melis'in kaşları çatıldı.

"Bahar bu adam senden ne istiyor? Ben daha önce hiçbir çalışana böyle davrandığını görmedim. Burada herkes ne hatalar yaptı da hepsini görmezden geldi. Sana niye böyle davranıyor?" Omuz silktim.

"Sana daha öncede söyledim bu adam beni hiç sevmedi," dedim ve başımı öne eğip ekledim.

"Bir bakıma haklı da," deyip yeniden başımı kaldırdım. "Neyse, toplantısı bitmeden gidip dediğini yapsam iyi olacak." Melis ileride masaların tozunu alan bir kadını gösterdi.

"O sana yardımcı olacaktır, benim de acelem vardı zaten. Toplantıya ben de gireceğim, hadi görüşürüz," deyip hazırladığı dosyaları aldı ve koşarak toplantı odasına gitti.

"O mimarların içinde benim de olmam lazım ama ben burada temizlik yapıyorum! Resmen haksızlık bu! Keşke en başından buraya hiç gelmeseydim. Oysa ne hayallerim vardı gelirken." Her zamanki gibi kendi kendime konuşarak Melis'in gösterdiği kadının yanına gittim ve el mecbur durumu bir kez de ona anlatıp temizlik malzemeleri aldım. Elimdeki temizlik malzemeleriyle Araf'ın odasına girip sinirle duvara tekme attım.

"Keşke patron olmasaydın bak ben o zaman sana neler yapıyordum ama bu staj bitecek. Şunun şurasında sadece 12 gün kaldı. İş falan hiç umurumda değil. Ben sana ne yapacağımı çok iyi biliyorum." İntikam yemini ettikten hemen sonra kitaplığa gittim.

Önce tüm kitapları sehpanın üzerine indirdim. Daha sonra tüm rafları silip tozunu aldım. Raflarla işim bittikten sonra toz olan kitaplarında dikkatlice tozlarını aldım ve tek tek yeniden kitaplığa yerleştirdim. Kitapları indirdiğim sehpanın üzeri de toz olduğu için onu da sildim.

Annem temizlik yaptığımı görse neler olur düşünemiyorum bile. Sanırım yıllarca dilinden kurtulamam.

Kitaplığı temizledikten sonra malzemeleri toparladım. Araf daha odaya gelmemişti. O gelene kadar biraz dinlenmeyi düşünüp odadan çıktım. Elimdeki malzemeleri aldığım kişiye verip Melis'in masasının önündeki sandalyelerden birine oturdum.

"Oh be sonunda oturabileceğim. Umarım o toplantı hiçbir zaman bitmez ben de..." Devam edemedim çünkü açılan toplantı odasının kapısı sözümü de hayallerimi de yarıda kesti.

"Hayır ya bu kadar çabuk olamaz." Odadan çıkan Araf'ı görür görmez ayağa kalktım. Aniden verdiğim kararla Melis'in yerine geçip masanın altına girdim. Yakalanırsam en fazla bir şey arıyordum derim. Yakalanmazsam da beni görmez ve angarya bir iş vermez.

"Allah'ım ne olur sadece bir kerecik rezil olmayayım." Bir yandan dua edip bir yandan da birilerinin gelmesini bekledim. Çok geçmeden Melis gelmişti. Dosyaları masanın üzerine bıraktı. Sandalyesini çekip tam oturacakken bir anda onunla göz göze geldik ve küçük bir çığlık attı. İşaret parmağımı dudaklarımın üzerine koyarak susmasını istedim.

"Bahar ne yapıyorsun sen orada?" diye sordu, yalvaran gözlerle bakıp susmasını istedim. O sırada araya başka bir ses girdi.

"Melis, Stajyer nerede?" Araf'ın sesiyle Melis birkaç saniye yüzüme bakıp başını yavaşça kaldırdı ve Araf'a baktı. Bu arada bu adam ben yokken bile bana Stajyer diyordu. Bu çok sinir bozucu.

"Şeyde şey yapıyordu en son. Ben şey yapınca onu şey yapamadım, göremedim ama..." Melis saçmalamaya devam ederken elimi alnıma vurup bıkkınca ofladım.

"Kurduğun cümleden tek kelime bile anlamadım." Araf'ın söylediği şey kahkaha atmak istememe neden oldu ama kendimi tuttum.

"Ben de anlamadım zaten Araf Bey. Stajyer de..." Kaşlarımı çattım. Melis bunu fark edip devam etti.

"Ay pardon Bahar'da nerede hiç bilmiyorum." Sonunda düzgün bir cümle kurmuş olmasından dolayı rahat bir nefes alırken Araf konuştu.

"Nerede olduğunu bilmediğinden emin misin?" dediği an kaşlarımı çattım. Çok şüpheli bir soruydu. Acaba buraya girdiğimi görmüş müydü? Yok ya görmemiştir nereden görecek ki?

"Eminim Araf Bey," dedi Melis fısıltı gibi çıkan sesiyle. Benim yüzümden kız da zor durumda kalmıştı.

"İyi, öyle olsun. Gördüğün zaman söyle hemen odama gelsin," dedikten sonra ayak sesi duydum. Melis bana bakmazken sesimi çıkarmadım. Araf Bey odasına girmiş olacak ki Melis'in gözleri hemen beni buldu.

"Gitti," dedi, hızla masasının altından çıkıp ayağa kalktım. Melis sorgular bir ifadeyle yüzüme bakarken ne diyeceğimi bilemedim.

"Sadece neden diye sormak istiyorum sana. Neden masamın altındaydın ve ben neden yalan söyledim?" Derin bir nefes aldım.

"Şey..." deyip sustum, ne diyeceğimi bilemedim. Melis merakla yüzüme bakarken en iyisinin doğrusunu söylemek olduğuna karar verip konuştum.

"İş vermesin diye saklandım, beni görmezse aklına gelmem dedim ama o yine yapacağını yapıp gitti." Melis bir anda gülmeye başlayınca dudaklarımı büzüp az önce altında olduğum masaya yaslandım ve ellerimi göğsümün altında birleştirip Melis'in gülüşünü izledim.

"Ay vallahi hiç güleceğim yoktu. Yaptığı şeye bak," dedi ve yeniden kahkahaya boğuldu. Dikkatle ona bakarken Araf'ın odasını göstererek konuştu.

"İşe yaramasını umut ederdim ama maalesef başarısız oldun. Araf Bey seni bekliyor, bizzat kendin duydun zaten." Bıkkınca ofladım.

"Duydum."

"Git hadi o zaman." El mecbur başımı salladım.

"Gidiyorum, şans dile." Ellerimi tuttu.

"Bütün iyi dileklerim seninle," dedi ve yine gülmeye başladı.

"Dalga geçme lütfen ya! Kaçıp gideceğim sonunda." Söylenerek Araf'ın odasına gittim. Kapının önünde durup derin derin nefes aldım ve kendimi toparladım. Korkarak elimi kaldırdım ve kapıya birkaç defa vurdum.

Kapıya vurduktan sonra Araf'ın gel demesini bekledim ama demedi. Duymadı mı acaba diye bir kez daha kapıya vurdum ama yine ses vermedi. Cevap vermesini beklemeden kapıyı açtım.

Odaya doğru bir adım atmamla kolumdan tutulup içeriye çekilmem bir oldu. Kapı büyük bir gürültüyle kapanırken küçük bir çığlık attım. Sırtım kapıyla buluştu ve Araf'ın kollarının arasında kaldım.

Korkudan tüm bedenim titrerken Araf benden sadece birkaç santim uzakta durup gözlerimin içine baktı.

Ve ben karşısında öylece donup kaldım.

Bölüm Sonu!

Herkese tekrardan merhabalar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz.💫

Sizce son sahnede n'oldu? Araf neden böyle bir şey yaptı dersiniz?

Bahar'ın sakarlıklarını ve kırdığı potları yazarken çok eğleniyorum. Jsjsjshhsj

Bölümü en iyi anlatan emojiyi buraya bırakabilirsiniz.✨

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.❥

Bir sonraki bölümün alıntısını okumak duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medya hesaplarımdan da takip edebilirsiniz.💫

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasslan

Twitter: gizzemasslan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%