@gizzemasllan
|
Merhaba, yıldızlarım.✨ Ekranın sol alt köşesinde bulunan yıldızı parlatarak okumaya geçerseniz çok sevineceğim.❥ Buraya ben de sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Siz de yıldız ve kalplerinizi bırakabilirsiniz.♡ Keyifli okumalar. ***** 8. BÖLÜM "BU GECE EĞLENİLECEK" Heyecanı ve korkuyu aynı anda yaşarken nefes almayı bile unutmuştum. Araf'ın nefesi, dudaklarıma temas ederken gözlerimin içine bakmaya, beni daha büyük bir heyecana sürüklemeye devam ediyordu. "Sen," dedi biraz daha bana yaklaşırken. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken devam etti. "Neden benden saklanıyorsun?" Gözlerimi ondan kaçırdım. Görmüş müydü yani? "Ben şey..." deyip sustum. Ne diyeceğim ben şimdi bu adama? Sanırım şimdilik en iyisi konuyu değiştirmekti. "Bunu bu şekilde sormak zorunda mıydınız?" diye sordum yakınlığını ima ederek. Araf'ın dudakları yana kıvrıldı. "Canım böyle sormak istedi." Gerginlik azalsın diye güldüm. "Sizin de canınız ne kadar tuhaf şeyler istiyormuş." Araf bana tuhaf bakışlar atarken o bakışlardan yine yanlış bir şey söylediğimi anlayıp dudaklarımı birbirine kenetledim. "Şimdi söyle neden saklanıyorsun?" Dudaklarımı ısırdım ve aklıma gelen ilk yalanı söyledim. "Saklandığımı da nereden çıkardınız? Yüzüğümü düşürmüştüm onu arıyordum." Kaşlarını çattı. "Hani nerede yüzüğün?" Hiç düşünmeden cevap verdim. "Bulamadım ki." Tek kaşı kalktı. "Madem yüzüğünü arıyordun seni sorduğum zaman neden çıkmadın masanın altından?" "Duymadım ki." Yüzünde alaylı bir ifade oluştu. "Melis neden seni gördüğü hâlde yalan söyledi bana?" "Bilmiyorum ki." Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Beş saniye içinde bana doğruyu söylemezsen yüksek notu ancak rüyanda görürsün," dediği an konuştum. "Çok yoruldum beni görürseniz yine iş verirsiniz dedim. Size görünmemek için öyle şey yaptım ama vallahi çok yoruldum ya. Dün gece zaten sizinle sabaha kadar çalıştım. Sonra gömlek için oradan oraya koşup durdum. Sadece birazcık dinlenmek istemiştim." Cevabı alınca geri çekildi. Geri çekilince rahat bir nefes aldım. "Ben sana evine git dinlen, yarın gelirsin demiştim." Başımı salladım. "Dediniz ama işte ben salak gibi kalkıp geldim buraya. Manyak mısın kızım sen? Ne işin var senin burada? Evine gidip yatsana değil mi?" Araf bana tuhaf bakışlar atarken elimi ağzıma bastırdım. Ben, yine saçmalamaya başlamıştım. "Ben gidebilir miyim?" diye sordum boğuk çıkan sesimle. Araf'ın gülmemek için kendini tuttuğunu fark ettim. "Git," dedi, hâlâ yaslı olduğum kapıya yöneldim. Tam çıkacakken yeniden sesini duydum. "Ama evine," dediği an hızla ona döndüm. "Kovuldum mu? Ama ben ne yaptım ki şimdi? N'olur beni kovmayın bakın benim bu sene mezun olmam lazım. Lütfen..." Devam etmeme izin vermedi. "Stajyer, evine git, dinlen ve yarın sabah yeniden işinin başına dön," dedi, rahat bir nefes aldım. "Ha öyle mi? Öyleyse olur ya sıkıntı değil. Çok teşekkür ederim beni kovmadığınız için. Bir an için kovuldum zannedip ani bir kalp krizi geçirdim." Araf tepkisiz bir şekilde bana bakarken daha fazla devam etmemem gerektiğini anladım. "Gittim ben, iyi günler size," dedim ve kendimi hızla odanın dışına atıp kapıyı da aynı hızla çektim. Aynı zamanda elimle dudaklarımın üzerine vurdum. "Tut şu dilini artık tut! İstisnanız bir şekilde her gün her saat bu adama rezil oluyorsun! Allah aşkına birazcık sus!" Kendi kendime konuşurken içeride yaptıklarımı düşünüp dudaklarımı büzdüm ve sinirle kendime vurdum. "Aptalım ben yemin ederim aptalım! Bu yaşıma geldim hâlâ şu dilimi tutamıyorum. Allah benim cezamı versin! İki dakika ya sadece iki dakika salon kadını gibi davranamıyorum. Şu etrafındaki insanlara bak bir. Hangisi benim gibi? Hepsi efendi efendi işini yapıyor. Ama bak ne dedim işi dedim. Hepsi kendi işini yapıyor. Benim gibi oradan oraya sürüklenmiyorlar ki. Onlar da benim gibi olsalar göreceğim ben onları. Aman boş ver ben de böyleyim işte. Şunlar için kendimi değiştirecek değilim bundan sonra. Ayrıca..." Devam edemedim çünkü bir anda önünde durduğum odanın kapısı açıldı ve Araf dışarıya çıktı. "Sus artık! Allah aşkına sus!" Utandım, cevap veremedim. "Kızım sen kendi kendine ne konuşuyorsun burada? Odadan çıktı iki dakika rahat edeceğim dedim ama bir saattir susmadın ki." Kaşlarımı çattım. "Aşk olsun, arkamdan bunları düşündüğünüzü bilmiyordum." Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Git," dedi, cevap veremedim öylece kaldım. Gözleri tekrar beni bulduğunda sinirli olduğunu gördüm. "Git!" diye yineledi. Konuşmak için dudaklarımı araladım ama hemen engel oldu. "Stajyer, git!" dediği an arkamı dönüp koşar adımlarla yanından uzaklaştım ve Melis'in yanına gittim. "Ne oluyor Bahar?" Göz ucuyla Melis'e bakıp sandalyenin üzerinde duran montumu aldım ve giyerken cevap verdim. "Ben Araf Bey'i biraz sinirlendirdim, adam daha fazla delirmeden gitsem iyi olacak." Güldü. Araf hâlâ odasının kapısında durmuş bana bakarken uzanıp masanın üzerinde duran çantamı da aldım ve Araf'a baktım. Bakışları bir saniye bile olsun yumuşamazken neden bu kadar sinirlendiğine bir anlam veremeyip Melis'e baktım. "Yarın görüşürüz kolay gelsin sana." Gülümsedi. "Görüşürüz, sen de iyice dinlen. Malum yarın yine oradan oraya koşturup duracaksın," dedi, dudaklarımı büzüp cevap vermeden asansörlere doğru yürüdüm. "Stajyer." Birinin seslenmesiyle durdum ve çatık kaşlarımla yanıma gelen kıza baktım. "Giderken şunu da danışmaya bırakır mısın? Birazdan kurye gelip alacak." Elindeki zarfa baktıktan sonra gözlerimi yeniden kıza çevirdim. "Bilmem, bana niye soruyorsun ona sor, bırakır herhalde. Eline yapışacak değil ya," fedim, kız kaşlarını çattı. "Anlamadım?" Gülümsedim. "Anlamayacak ne var canım? Kimin ismi stajyerse git ona sor. Benim ismim Bahar, sen de stajyer dediğine göre ben değilim. Her neyse hadi sana iyi çalışmalar," dedim ve elindeki zarfı almadan devam ettim. "Deli mi ne?" Arkamdan söylediği şeyi duysam da umursamadım. "Stajyer'miş! Stajyer kadar başınıza taş düşsün inşallah!" Söylenerek asansöre bindim. Şirketten çıktıktan sonra geldiğim gibi yine metrobüse bindim. Bulduğum boş bir yere oturup telefonumu çıkardım ve banka hesabıma girip bankada son kalan paramı Tuğçe'ye bu ayın kirası ve faturaları için gönderdim. Bu yüzden de bankada 200 lira cüzdanımda da 50 lira olmak üzere sadece 250 liram kalmıştı. Bu parayla nasıl idare edeceğim? Sanırım haftada 3 kere yemek yemem, hiçbir ulaşım aracı kullanmadan yürüyerek şirkete gelmem, elektrik ve suyu asla kullanmamam, tabii bir de Buse'nin evinden ayrılıp sokakta yaşamam gerekiyor. Neyseki 12 gün sonra stajyerlik bitiyordu. Şirketten bunun için ücret alacaktım. Tabii kabul edilirsem çalışmaya devam edip rahat rahat geçinmeye devam edecektim ama kabul edilmezsem dönem başına kadar çalışacak bir iş bulmam lazımdı. Yoksa arkama bile bakmadan memlekete dönmek zorunda kalacağım. Bıkkınca ofladım. Moralim bir anda alt üst olurken ineceğim durağa gelmiştik bile. Hızla inip eve doğru yürüdüm. Ellerimi cebime koyup düşünceli bir şekilde yürümeye devam ettim. Eve ulaşınca apartmana girip merdivenleri çıktım ve çantamdan çıkardığım anahtarla eve girdim. Girer girmez de koltuğa yayılmış televizyon izleyen Buse'yi gördüm. "Ben geldim," dediğim an gözleri beni buldu. Benim aksime çok neşeliydi. "Nereye gittin kızım sen? Hani dinlenecektin?" Montumu ve çantamı askıya asıp ayakkabılarımı çıkardım ve yanına gittim. "İhale sonucunu merak edip şirkete gittim, şöyle güzel bir temizlik yapıp döndüm." Şaşırdı. "Temizlik mi? Ne temizliği be?" Omuz silktim. "Boş ver," deyip ben de onun gibi ayaklarımı uzattım ve eğilip önündeki kaseden cips aldım. "Senin niye moralin bozuk bu kadar?" Onu yeterince kendi dertlerimle meşgul ettiğim için anlatmak istemedim. "Boş ver, önemli bir şey değil. Her zamanki şeyler," dedim ve başımı geriye yaslayıp devam ettim. "Eee anlat bakalım hâlâ geri dönüş yapan olmadı mı?" Yüzünü buruşturup kaşlarını kaldırdı. "Hâlâ bir umut bekliyorum ama sanırım kimse beni stajyer olarak istemiyor ama olsun onlar kaybederler." Omuz silktim. "Bence de onlar kaybederler. Senin gibi bir çalışan bulmak çok zor." Buse güldü. "Yok vallahi çok kolay. Asıl zor olan bizim iş bulmamız," dedi ve cips kasesini sehpanın üzerine bırakıp iki elini birbirine vurup temizledi ve tamamen bana döndü. "Sana çok güzel bir haberim var bu arada," dedi, merak ettim. "Neymiş o?" diye sordu, yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. "Babaanemden yüklü bir miktarda para kopardım," dediği an gülmeye başladım. "Para aldım diyecektin herhalde." Başını sağa sola salladı. "Yoo almadım. Kadına yalvarıp kendimi acındırdım, biraz da duygu sömürüsü yapıp kopardım." Önüme döndüm. "İyi, güle güle harca o zaman." Anında yanıtladı. "Harcadım bitti bile," dediği an hızla yeniden ona dönüp öylece kaldım. "Ne? Kızım ne ara aldın ne ara bitirdin?" Omuz silkti. "Bu ayın ve önümüzdeki ayın kirasını ödedim. Bu aya ait olan tüm faturaları ödedim,":deyip mutfağı gösterdi ve devam etti. "Boş olan dolabımızı doldurdum," dedi ve geriye yaslanıp devam etti. "Yani anlayacağın önümüzdeki bir ay rahatız." Kendimi daha önce hiç bu kadar mahçup hissetmemiştim. "Buse bu ayı anladım ama bir sonraki ayın kirasını beraber halletmemiz gerekiyordu. Ayrıca faturaları da beraber ödeyip mutfak..." Devam etmeme izin vermedi. "Bahar ben senin hem o ev için hem burası için kira ödeyemeyeceğini çok iyi biliyorum. Sen beni boş ver. O kıza para gönder, onun gibi birisine daha fazla borçlu kalma." Mahçup bir şekilde ona bakmaya devam ederken güldü. "Ayrıca ben bu gidişle bir süre daha işsizim. Önümüzdeki ayın kirasını falan ödemek iyi oldu. Sen de bu gidişle o şirkette kalırsın ve düzenli bir maaşın olur. O zaman da sen bana yardım edersin," dedi ve sehpanın üzerinde duran cüzdanını aldı. "Ve biraz da paramız kaldı," deyip cüzdanını salladı ve devam etti. "Akşam eğlenmeye gidiyoruz." Kaşlarımı çattım. "Ne eğlenmesi Buse?" Omuz silkti. "Biz de insanız canım. Bu hayatta sürekli çalışıp fatura ödemek için mi geldik? Hem sen de son günlerde çok çalışıp yoruldun. Gidip biraz eğlenmemizin kime ne zararı olabilir ki?" Tam konuşacakken engel oldu. "Sakın itiraz etmeye falan kalkma! Bu gece eğlenilecek diyorsam eğlenilecek!" dedi ve yeniden cips kasesini kucağına aldı. "Ama önce şu dizi bitsin, sonunu çok merak ediyorum. Vallahi evde otur otur dizi bağımlısı oldum," deyip kaseyi uzattı. "Yer misin?" diye sordu, kaseyi falan boş verip ona doğru eğildim ve boynuna sarıldım. Buse esaslı bir şaşkınlık yaşarken konuştum. "Sen bu hayatta gördüğüm en iyi insansın." Buse de bana sarılırken devam ettim. "Yanımda olduğun için çok teşekkür ederim. Sanırım sen olmasaydın bu kadar şeyin altından asla kalkamazdım," deyip geri çekildim. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. "Ben hep senin yanındayım, sen sakın hiçbir şey için üzülme," dedi ve yüzüme dokundu. Hissettiğim şeyle kaşlarım çatılırken Buse hızla elini çekti. "Aaa elim yağlıydı benim," dediğinde gülmeye başladım. Yüzüme dokunup silmeye çalışırken konuştum. "Fark ettim." Dudaklarını büzüp cips kasesini yeniden bana uzattı. "Yer misin?" Ciddi bir ifadeyle başımı salladım. "Yerim," dedim ve kasenin içinden cips alıp yedim. Yedikten hemen sonra da elimi onun yüzüne sürdüm. "Ama ya!" Söylenerek biraz eğildi ve tüm elini yüzüme sürdü. Küçük bir çığlık atıp güldüm ve elini tutup kendi yüzüne sürmesini sağladım. "Lütfen hayır bak beni kendi silahıma vuramazsın!" deyince kendimi tutamayarak gülmeye başladım. Geri çekilince Buse doğruldu ve dudaklarını büzdü. "Kabul ediyorum sen kazandın," dedi ve ayağa kalktı. Bir cips kasesine bir de bana bakınca ben de hızla ayağa kalkıp ondan uzaklaştım. "Sakın!" Yüzünde sinsi bir gülüş peydah olurken bir kez daha cips kasesindeki gözlerini bana çevirdi. "Şu an içimden kötü kadın kahkahası atmak geliyor." Gülmeye başladım. Buse de sinsi sinsi gülmeye devam etti. Aklından geçenler beni korkuturken konuştu. "Tamam tamam korkma bir şey yapmayacağım," deyip koltuğa doğru eğildi ve telefonunu alıp ekrana bakarak konuştu. "Saat 5 olmuş," dedi ve gözleri beni buldu. "Akşam 8'de çıkalım." Konuşmak için dudaklarımı araladım ama yine bana engel oldu. "Sakın gelmeyeceğim deme vallahi küserim!" Derin bir nefes aldım ve hiç gitmeyi istemesem de başımı salladım. "Tamam geleceğim ama şimdiden söyleyeyim çok fazla kalmam. Hatta sen de çok kalmayacaksın. Geç olmadan eve döneceğiz söz mü?" Heyecanla başını salladı. "Söz veriyorum erkenden döneceğiz," dedi ve telefonunu cebine koydu. "Hadi o zaman sen biraz dinlen tabii bir de temizlen. Ben de duş falan alacağım," deyip gülerek devam etti. "Akşam 8 de burada buluşalım." Gülmemek için kendimi tuttum. Bu kızın enerjisi gerçekten de birine tüm dertlerini unutturuyordu. "Olur buluşuruz, yakama kırmızı gül de takayım mı tanıman kolay olur." Önce şaşırdı sonra dalga geçtiğimi anlayıp kaşlarını çattı. "Aşk olsun insan hiç arkadaşıyla dalga geçer mi?" "Geçmez mi?" diye sordum, bir süre düşündükten sonra konuştu. "Geçer," dedi ve gülerek odasına yöneldi. "Hadi hadi oyalanma." "Daha 3 saatimiz var." Durdu ve bana döndü. Eliyle baştan aşağıya kendisini göstererek konuştu. "Ben, bu tipimi 3 saatte ancak düzeltirim." Kendimi tutamayarak kahkaha attım. Buse başka bir şey söylemeden odasına girerken ben de hâlâ bir türlü benim olmasına alışamadığım odaya girdim. İlk iş olarak kendimi banyoya attım ve kısa da olsa güzel bir duş aldım. Daha sonra banyodan çıkıp saçlarımı biraz nemli kalacak bir şekilde kuruladım. Saçlarımla işim bittiğinde saate bakıp 6 olduğunu gördüm. Hazırlanmam için 1 saat yeterdi. Bu yüzden hâlâ boş 1 saatim vardı. Bornozumu çıkarmadan kendimi yatağa attım. Son günlerim baya bir hareketli ve olaylı geçiyordu. Sanki eski sakin hayatıma bir daha hiç dönemeyecekmişim gibi hissediyorum. Gözlerimi dinlendirmek için kapadım. Kapatır kapatmaz da o an, Tuğçe ve Meriç'in öpüştüğü an, yine gözümün önünde canlandı. Her ne kadar üzülmüyormuş, umursamıyormuş gibi yapsam da en yakın arkadaşım dediğim kişinin ve seni seviyorum diyen adamın bana bunu yapmış olmalarını gururuma yediremiyorum. "İkinizden de nefret ediyorum!" Söylenerek yatağa vurdum. Uykum vardı, uyumak istiyorum ama uyursam muhtemelen bir daha uyanamayacağım. Bu yüzden de gitmeyi hiç istemiyorum ama Buse bu kadar heyecanlanmışken onu üzmek de istemiyorum. Uyuyakalmamak için yataktan çıktım. Dolabımın karşısına geçtim ve kara kara düşünmeye başladım. Ne giyeceğim akşama? Sahi biz nereye gideceğiz? Gitmek istemediğim için bunu sormak aklıma bile gelmemişti. Odadan çıkıp Buse'nin odasına gittim ve kapıya birkaç defa vurdum. Gel sesini duyar duymaz da hemen odaya girdim ve gördüğüm manzara karşısında donup kaldım. Her yer her yerdeydi. "İyi misin?" diye sordum aynada kendine bakan Buse'ye. Gözleri beni bulduğunda dudaklarını büzmüştü. "Ne giyeceğime bir türlü karar veremiyorum," deyip elindeki mavi ve siyah iki mini elbiseyi göstererek konuştu. "Sence hangisi?" İki elbiseye de baktıktan sonra bakışlarımı ona çevirdim. "İkisi de çok güzel, fark etmez de biz nereye gidiyoruz?" "Eğlenmeye dedim ya." Kaşlarımı çattım. "Ne yapmaya gidiyoruz demedim Buse, nereye gidiyoruz dedim." Omuz silkip yeniden aynaya dönerken konuştu. "Bara." Kaşlarım biraz daha çatılırken konuştu. "Ama merak etme öyle kötü bir yer değil. Sıradan bir eğlence mekanı." Gözlerimi kısıp şüpheyle ona bakarken bana döndü. "Yapma Bahar, güvenmiyor musun bana? Gerçekten iyi bir yer. Zaten öyle herkesin girmesine izin verilen, içerinin serserilerle dolu olduğu bir yere ben de asla gitmem," dedi ve yanıma geldi. "Elit bir yer yani, zenginlerin takıldığı bir yer." Bir ona bir kendime baktım. "Yalnız ben aramızda zengin birini göremiyorum. Bak gideriz paramız yetmez, rezil oluruz. Emin misin?" Başını salladı. "Eminim," dedi hiç düşünmeden. Bu işin içinde bir iş olduğunu anlamak zor olmadı. "Şimdi sana bir kere soracağım ama bana doğru cevap vereceksin olur mu?" Başını salladı. "Olur." "Biz oraya niye gidiyoruz?" Dudaklarını ısırdı. Merakla ona bakarken konuştu. "Çünkü bir başkası daha bu gece orada olacak." Şaşırdım. "Bir başkası?" diye sordum merakla. Gözleri etrafta gezindikten sonra beni buldu. "Özkan," dedi ve hızla beni itip kapıyı kapattı. "Başka soru sormak yok!" diye bağırdı kapının arkasından, gülmeye başladım. "Ya sen aşık mı oldun?" dedim ve kapıyı açmaya çalıştım ama kilitlemişti. "Bir de utanıyor ya," deyip gülmeye devam ederken sesini duydum. "Bahar!" Sesi uyarır gibi çıkmıştı ama umursamadım. "Ya açsana bir konuşalım, nasıl yakışıklı mı bari? Ben tanıyor muyum? Bizim okuldan mı?" dedim üst üste kapıya vurmaya devam ederek. "Aç şu kapıyı ya bana da anlat. Bak vallahi ben meraktan delirim yoksa." Hem konuşup hem kapıya vurmaya devam ederken yeniden sesini duydum. "Ya kızım sen gidip hazırlansana." Sanki görecekmiş gibi omuz silkti. "Bana ne ya? Hem daha çok vakit var hadi çık bakayım vallahi çok soru sormayacağım. Sadece birkaç soru soracağım bitecek," dedim gülerek, Buse cevap vermedi. "Buse," deyip kapıya bir kez daha vurdum ama yine ses gelmedi. "İyi tamam anlatma ben de bundan sonra sana hiçbir şey anlatmayacağım," dedikten sonra gitmek yerine beklemeye başladım. Blöfümü yiyip kapıyı açması gerekirken konuştu. "Yemezler," dedi, dudaklarımı büzdüm. "Hâlâ kapının arkasında olduğunu biliyorum." Göz devirdim ve bıkkınca ofladım. "Üf tamam ya hazırlanmaya gidiyorum ben ama bu konu burada kapanmadı," dedim ve cevap vermeyeceğini bildiğim için bir cevap almayı beklemeden yeniden kendi odama döndüm. Buse'nin gidiş sebebi beni de heyecanlandırmıştı. Bu yüzden oyalanmadan dolabın karşısına geçip siyah mini, sade bir elbise seçtim ve yatağın üzerine bıraktım. Saçlarımı yapmak için aynanın karşısına geçecekken çalan telefonum bana engel oldu. Yatağın üzerinde atılı duran telefonu alarak ekrana baktım ve Melis'in aradığını gördüm. Beni arıyor olması şaşırmama ve kötü bir şey olduğu konusunda endişelenmeme neden olurken yanıt verdim. "Alo," dediğim an Melis konuştu. "İyi akşamlar Bahar, rahatsız ediyorum ama söylemem gereken bir şey var." Yatağın kenarına otururken konuştum. "Dinliyorum," dedim ve merakla söyleyeceği şeyi beklemeye başladım. "Şirkette sorun çıktı, yarına teslim edilmesi gereken projenin üzerine kahve döküldü," dediği an ayağa kalkıp konuştum. "Ben yapmadım, vallahi ben yapmadım. Sen bunun için mi aradın beni? Ben çoktan..." Devam etmeme izin vermeden gülerek konuştu. "Sakin ol, sen yaptın diye aramadım zaten, kimin yaptığı belli. Çalışanlardan birisinin başına gelen talihsiz bir kaza diyelim." Kötü bir şey anlatıyordu ama bu nedensiz bir şekilde hoşuma gitmişti. O şirkette sakarlık konusunda yalnız olmadığıma çok sevindim. "Peki, beni niye aradın?" diye sordum sakinleşip yeniden yatağın kenarına otururken. "Küçük bir proje, bu yüzden yarınki toplantıyı iptal etmek yerine bir gecede yeniden çizmeyi planlıyorlar. Zaten sadece küçük bir kısmı zarar gördü. Birkaç saatlik bir iş anlayacağın. Araf Bey de müsait olan her çalışanın şirkete gelmesini ve gece mesaiye kalmasını istedi. Ben de çıkan herkese haber veriyorum. Sen de gelebilir misin?" Aslında elime kendimi affettirmek için güzel bir fırsat geçmişti ama bunun için de Buse'yi ekemezdim ki. Kız benim için o kadar şey yapmıştı, yapmaya da devam ediyordu. Şimdi gidip sen git benim işim çıktı, gelmeyeceğim diyemem. "Üzgünüm, gelmeyi çok isterdim ama önemli bir işim var, maalesef gelemeyeceğim," deyip yalan söyledim. Önemli bir iş mi? Önemli işim dışarıya çıkıp eğlenmek mi? "Peki, sadece haber vermek için aradım zaten, gelmek mecburi değil." Bunu duymak vicdanımı biraz da olsa rahatlatmıştı. "Umarım çizimler yetişir, küçük bir proje dedin zaten. O kadar kişi hep beraber çizerse yetişir diye düşünüyorum." "Yetişir ya, her neyse benim kapatmam lazım daha bir sürü kişiyi arayacağım. İyi akşamlar sana." "İyi akşamlar," dedim ve Melis telefonu kapattı. Ekrana bakıp dudaklarımı büzdüm. Yalan söylediğim için kendimi kötü hissediyordum ama yalan söylemekten başka da çarem yoktu ki. Düşünüp üzülmeyi bırakıp ayağa kalktım ve aynanın karşısına geçtim. Vaktim az kaldığı için elimden geldiği kadar hızlı olup saçlarımı düzleştirdim. Saçlarımla işim bittikten hemen sonra da makyajımı yaptım. Daha sonra yatağa doğru gidip bornozu çıkardım ve seçtiğim elbiseyi giydim. Fermuarımı zorlukla çekip aynaya döndüm ve siyah mini elbiseme baktım. Balon omuzlu, uzun kollu, küçük göğüs dekolteli bir elbiseydi. Güzel olduğuna kanaat getirdikten hemen sonra siyah topuklu ayakkabılarımı da çıkartıp yatağın kenarına oturdum ve giydim. Yeniden ayağa kalktığımda sayılı olan birkaç çantamın içinden en uygun olanını, siyah portföy çantamı, aldım. Çantayı açıp ne olur ne olmaz diye makyaj malzemelerimi içine koydum ve son kez aynada kendime bakıp odadan çıktım. Çıkarken telefonumu almayı da ihmal etmedim. Odadan çıktığımda Buse'nin hâlâ odasında olduğunu fark ettim. Saate bakıp 7 buçuk olduğunu görünce ise onu hazırlanırken rahatsız etmemeye karar verip askıya astığım diğer çantamın yanına gittim. Cüzdanımı bulup son kalan 50 liramı ve kredi kartımı içinden alıp yanıma alacağım çantaya koydum. Ne olur ne olmaz diye kullanmaktan deli gibi korktuğum ve bu zamana kadar sadece 2 defa kullandığım kredi kartımın yanımda bulunmasında fayda vardı. İşim bitince yeniden salona dönüp koltuğa oturdum ve Buse hazırlanana kadar televizyon izlemeye karar verip kumandayı aldım. Kanalları gezip vakit geçirmeye çalışırken Buse'nin odasının kapısı açıldı ve Buse dışarıya çıktı. Odasına gittiğimde elinde tuttuğu mavi mini elbiseyi giymeyi tercih etmişti. Saçlarını da benim aksime dalgalı yapmıştı ve tıpkı benim gibi az makyaj yapmıştı. "Nasıl olmuşum?" diye sordu kendi etrafinda bir tür dönerken. Televizyonu kapatıp ayağa kalktım. "Çok güzel olmuşsun." Gülümsedi ve yanıma gelip beni baştan aşağıya inceledi. "Sen de çok güzel olmuşsun, elbiseni çok beğendim." Gülümsedim. "Ee anlatmayacak mısın? Şu yanına gittiğimiz çocuğu?" Gözleri beni buldu ve omuz silkti. "Anlatacak bir şey yok ki, neyini anlatayım?" Kaşlarımı çattım. "Ne demek anlatacak bir şey yok? Nasıl tanıştınız? Nerede tanıştınız? Nasıl birisi? Anlatsana ya!" Buse dudaklarını büzdü. "Tanışmadık ki." dediği an öylece kaldım. "Anlamadım?" "Tanışmadık işte, o beni henüz tanımıyor ama bu gece mutlaka tanışacağım. Bunun için gidiyoruz zaten oraya da." Şaşırdım. "Sen ciddi misin? Gerçekten tanışmıyor musunuz?" Başını salladı. "Sen nereden tanıyorsun o zaman onu?" diye sordum merakla. Buse yine omuz silkti. "Tabii ki de okuldan tanıyorum ama bizim bölümden değil," dedi ve gülümsedi. "Ama bugün o da beni tanıyacak." Güldüm ve koltuğa eğilip çantamı aldım. "Hadi gari geç kalmayalım," deyip yeniden ona baktım. "Platonik aşık,' dedikten sonra kapıya doğru yürüdüm. "Hey! Platonik falan değilim ben ya! Daha doğrusu bugünden itibaren olmayacağım," diyerek o da yanıma geldi. Beraber evden çıktığımızda bir taksinin kapının önünde durduğunu gördüm. "Taksi gelmiş hadi binelim." diyen Buse'ye baktım. "Sen mi çağırdın taksiyi?" Başını salladı. "Tabii ki ben çağırdım. Yürüyerek gidecek hâlimiz yoktu herhalde. Zaten bu topuklularla yürüyerek ancak yarın akşama falan ulaşırdık oraya." Gülerek konuşup taksiye bindi. Ben de hemen peşinden bindim. Buse taksiciye gideceğimiz yerin adresini verirken aklıma Melis'in söyledikleri geldi. Acaba birileri yardım için şirkete gitmiş midir? Yoksa Araf tek başına mı çiziyordur? Yok ya gitmiştir herhalde birileri değil mi? Ya herkes benim gibi bir bahane uydurduysa? Bana ne canım ben o şirkette basit bir stajyerim, kendi mesleğini bile yapmayan bir stajyer, koskoca şirketi ben mi kurtaracağım? Hem ben geçen iki günde elimden geleni yapmıştım. Bu sefer de diğerleriyle bir şeyler yapsın. Zaten bu şirkette çizimlerin başına da sürekli bir şey geliyordu. Neyse ki bu sefer benimle hiçbir ilgisi yok. O kahveyi döken kişi ben olsaydım başıma gelecekleri düşünmek bile istemiyorum. Acaba Araf döken kişiye ne yapmıştı? Ona da bana davrandığı gibi mi davranmıştı yoksa sakin mi karşılamıştı? Bunu yarın mutlaka öğreneceğim. O kahve döken kişinin başına ne geldiği şu an benim için çok önemli. Çünkü bunu Araf'a karşı bir koz olarak kullanabilirim. Eğer o kahve döken kişiye bana davrandığının aksine sakin davrandıysa bu benim işime fazlasıyla gelirdi. Hiç değilse emir verdiği zaman ona söyleyecek bir şeyim olurdu. Sanırım bu harika bir şey. "Ne düşünüyorsun öyle?" Buse'nin sesiyle kendime gelip ona döndüm. "Hiç dalmışım sadece," dediğimde onun ne kadar heyecanla olduğunu fark ettim. Ve bu heyecanı onu çok tatlı gösteriyordu. "Sen biraz sakin olsana, bu kadar heyecan yapma," dedim ve gözlerimle ellerini göstererek devam ettim. "Ellerin titriyor resmen." Ellerine baktı. "Ne yapayım ya engel olamıyorum ki," dedi ve derin derin nefes alıp ekledi. "Vallahi ben bugün heyecandan ölmezsem bir daha hiçbir zaman ölmem herhalde." Güldüm. "Ölmezsin ölmezsin bir şey olmaz." Bir kez daha derin bir nefes aldı. "Umarım," deyip önüne döndü. Heyecanlı hâli beni gülümsetirken zihnimin içinde sorular dönüp durmaya devam etti. Zaten o sırada taksi durmuştu. "Geldik," diyen taksiciye cevap vermek yerine etrafıma bakındım. Daha arabadan bile inmeden önünde durduğumuz mekândan gelen müzik sesi rahatsız etmişti. Böyle yerlere gelmeyi gerçekten de hiç sevmiyorum. Severek koşa koşa gelenlerde ne anlıyor hiç bilmiyorum. Gereksiz gürültüden başka bir şey değil. "Hadi Bahar, inelim," diyen Buse'yle beraber taksiden indim. Ücreti o ödemişti, buraya gelirken param olmadığını kendisi zaten çok iyi biliyordu. Bu yüzden sormamıştı bile. Buse hızlıca yanıma gelip koluma girdi. Ona döndüm ve heyecanlı hâline bir kez daha güldüm. "Biraz sakin ol, şimdi heyecandan düşüp bayılacaksın. Tüm gece mahvolacak. Hem ayrıca seni bu kadar heyecanlandıran bu çocuğu çok merak etmeye başladım ben." Durdu ve kolumdan çıktı. "Çok yakışıklı, yani anlatamayacağım kadar çok yakışıklı. Şimdi içeriye girdiğinde sen de görür bana hak verirsin zaten." Bu sefer koluna giren ben oldum. "Görelim bakalım," dedim içeriye doğru girerken. Müzik sesi giderek artarken yüzümü buruşturdum. İçeriye girdiğimizde Buse'nin gözleri etrafta dört dönmeye başladı. Gözlerimi ondan çekip ben de etrafa bakındım. Çok büyük bir yerdi. Renkli ışıklar yanıp sönüyordu. Bayağı kalabalık bir grup yüksek platformun üzerinde fazla yüksek bir şekilde çalan müziğin ritminde dans ediyorlardı. Sağ tarafta bar tabureleri vardı ve neredeyse hepsi doluydu. Sol tarafta ise grup hâlinde otururabikecek koltuklar ve koltukların önlerinde masalar vardı. Orası da neredeyse tamamen doluydu. Herkes kendince bir şekilde eğleniyordu işte. "Buldum!" Yüksek müzik sesine rağmen Buse'nin sesini duyup ona döndüm. "Neyi buldun?" Gözleri hemen beni buldu. "Ya neyi bulacağım Özkan'ı buldum," dedi ve gözleriyle bir yeri işaret etti. "Bak şurada masada oturan çocuk, beyaz gömlekli olan." Söylediği tarafa döndüm ve masalarda oturan beyaz gömlekli birini aradım. "Ya şu en arkadaki masada oturuyor. Kirli sakalları var, esmer yanında mavi gömlekli bir adam var," dediğinde gösterdiği kişiyi görebilmiştim. Gerçekten de söylediği kadar yakışıklıydı. Çocuğa çok bakmayarak Buse'ye döndüm. "Hadi git selam ver." Buse'nin gözleri hızla beni buldu. "Nasıl selam vereyim?" Omuz silktim. "Git normal bir şekilde selam ver işte Buse, buraya bunun için gelmedik mi?" Dudaklarını büzdü. "Ne onu ne de yanındakileri tanımıyorum kime selam vereceğim ki?" Derin bir nefes aldım ve onu kolundan tutup bar taburelerinden birine oturtup ben de hemen yanına oturdum. "Tamam önce bir sakinleş, birazdan dans falan etmeye kalktığında sen de kalkar gider dans ayağına tanışırsın bir şekilde." Başını salladı. "Peki bekleyelim." Ona cevap verecekken Barmen yanımıza geldi. "Ne alırdınız?" diyen genç adama baktım. Meyve suyu falan desem bana güler mi acaba? Ben içmeyi sevmem ki, içmem de. Hem ayrıca yanımda şu an heyecandan dolayı mantıklı düşünemeyen Buse varken bir de sarhoş olamam. "Ben malibu alayım," diyen Buse'ye baktım. Malibu mu? O da ne? Barmen bir cevap vermem için dikkatle bana bakarken konuştum. "Aynısından," dedim sadece. Barmen bizi onaylayıp arkasındaki içkilere dönerken ben de Buse'ye baktım. Gözlerini bir saniye bile olsun çocuktan çekmiyordu. "Ayağa kalktı!" Söylediği şeyle ben de çocuğa döndüm. "Lavaboya gidiyor sanırım," dedim arka tarafta bir yere doğru yürürken onu gözlerimle takip ederek. Gözden kaybolunca ise Buse'ye döndüm. "Hadi git, bu da bir fırsat. Bir şekilde tanış." Bana baktı. "Emin misin?" Gülümsedim. "Tabii ki de eminim, hadi geri dönmeden git bir an önce. Yanında kimse de yok zaten, daha rahat tanışabilirsin." Çantasını önüme doğru itti ve ayağa kalktı. "Tamam gidiyorum hemen," dedi ve saçlarını düzeltti. "Nasıl görünüyorum?" Gülümsedim. "Çok güzelsin." Eğilip yanağıma büyük bir öpücük kondurdu ve hızlı adımlarla o da arkaya doğru gitti. Ona bakmayı bırakarak önüme döndüm. "Buyurun," deyip Barmen önüme shot bardağında beyaz bir içki bıraktı. "Arkadaşınız?" Soru sorar gibi yüzüme bakınca konuştum. "Siz bırakın, gelecek hemen." Barmen cevap vermeden diğerini de önüme bırakıp diğerlerinin yanına giderken bıraktığı bardaklara yüzümü buruşturarak baktım. Tabii ki de içmeyeceğim. Dirseklerimi masaya koyup ellerimi de yüzüme koydum. Bıkkınca oflayarak Buse'nin yeniden dönmesini bekledim. O sırada Buse'nin yerine bir başkası oturdu. O tarafa döndüm ve tanımadığım bir adam olduğunu gördüm. "Merhaba," deyip elini uzattı. "Ege ben, tanışalım mı?" Göz devirmemek için kendimi tuttum. "Sen kendini tanıttın zaten." Güldü. "Biraz öyle oldu değil mi?" dedi ve elini tutmayacağımı anlamış olacak ki indirip devam etti. "Eee sen de tanıt o zaman kendini." Adama baştan aşağıya inceledim. Pek de tekin birine benzemiyordu. "Bence sen benimle hiç vakit kaybetme, başkalarıyla tanışmaya bak." Söylediğim şey karşısında şaşırırken devam ettim. "Birazdan erkek arkadaşım gelecek benim, gitsen iyi olur," dedim ve önüme döndüm. Adam geldiği gibi sessizce yanımdan kalkıp giderken bir kez daha bıkkınca ofladım. Ait olmadığım bir yerde olmak kadar sinirimi bozan bir şey yok. Dudaklarımı büzmüş diğer müşterilerle ilgilenen Barmen'in hareketlerini izlerken yine birinin yanıma oturduğunu hissedip göz devirdim. "Erkek arkadaşım gelecek diyorum sana neyini anlamıyorsun?" dedim ve umursamaz görünmek için yüzüne bile bakmadım. "Erkek arkadaşın olduğunu bilmiyordum." Ses tanıdık gelince hızla yeniden yan tarafa döndüm ve gördüğüm kişiyle donup kaldım. Araf kolunu masaya yaslamış yüzündeki muzip ifadeyle bana bakıyordu. Ağzımı açıp tek bir kelime bile edemedim. Çünkü söylediğim yalan ortaya çıkmıştı ve sanırım gece benim için daha yeni başlıyordu. Bölüm Sonu! Herkese tekrardan merhabalar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?💫 Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan |
0% |