Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12.BÖLÜM "HAYATIMA HOŞ GELDİN"

@gizzemasllan

Merhaba, suç ortaklarım

Ekranın alt kısmında bulunan yıldızı aydınlatarak okumaya geçerseniz çok sevineceğim.❥

Buraya ben de sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Siz de yıldız ve kalplerinizi bırakabilirsiniz.♡

Keyifli okumalar...

*****

12. BÖLÜM "HAYATIMA HOŞ GELDİN"

Odanın içinde bir sağa bir sola volta atmaktan başım dönünce yatağın kenarına oturdum. Düşünmekten başım ağrımaya başlamıştı ama hâlâ yapmam gereken en doğru şeyin ne olduğuna karar verememiştim. Başımı ellerimin arasına alıp gözlerimi kapadım ve baş ağrımın biraz dinmesini bekledim.

O sırada aklıma gelen şeyle başımı kaldırdım ve komodinin üzerinde şarj olan telefonuma baktım. Uzanıp telefonu aldım, yeterince şarj olduğunu görünce şarjdan çekip yan tuşuna uzunca bastım ve açılmasını bekledim. Henüz kimseyi aramamıştım. Çünkü o telefon açıldığında yalan söylediğimi anlamaları beni korkutuyordu. Bir çıkar yol bulmadan bu oyuna devam etmek, herkesi de inandırmak zorundaydım.

Telefon açıldığında ekranda yüzlerce cevapsız çağrı ve sayısız mesaj olduğunu gördüm. Aramalara girip babamın ismini buldum. Aramak için ekrana dokunacakken vazgeçip telefonu yatağa attım. Şu an ona o kadar çok sinirli ve kırgınımki kaybolmuş olmamdan dolayı hissettiği şeyler umurumda bile değildi.

"Annemin bir suçu yok, ona bunu yapamam." Diye mırıldandım kendi kendime. Annem şu an deliye dönmüştür. Ona bunu yapmaya hakkım yoktu. Aldığım kararla ayağa kalktım. Telefonla konuşmak yerine en iyisi ortaya çıkmaktı. Hem böylesi daha inandırıcı olacaktı.

Tatile çıkıyorum diye yanıma aldığım valizin içinden siyah kot pantolonla siyah kazak alıp giydim. Botlarımı da yeniden giyip montumu elime aldım. Simsiyah giyinmiştim, sanırım bu tarz ruh hâlimi çok iyi yansıtıyordu. Yatağın üzerinde duran telefonumu ve çekmeceye bıraktığım araba anahtarını aldıktan sonra silahımı da belime taktım ve odadan çıktım.

Otelden çıktıktan sonra arabama binip merkeze gittim. Zihnimin içinde ardı arkası kesilmeyen sorular dönüp duruyordu ama hiçbirine bir cevap veremiyordum. Bir şekilde onu alt etmem gerekiyordu ama henüz bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum.

Merkeze ulaştığımda dakikalarca arabanın içinde oturup kendimi toparladım. İyi rol yapmam ve herkesi her şeyin yolunda olduğuna inandırmam gerekiyordu. Söyleyeceğim yalanları zihnimin içinde toparladıktan sonra arabadan indim.

Merkezden içeriye girdikten sonra yavaş adımlarla ilerledim. Bizimkilerin olduğu yere gelip uzaktan izledim. Hepsi masanın etrafında oturmuştu, başka polislerde vardı ve babam başlarında telaşla onlara bir şeyler anlatıyordu.

Gözlerimi hepsinin üzerinde gezdirdikten sonra Ateş'e baktım. Ona Ateş demek gerçekten de zor geliyordu. O kadar güzel rol yapmıştı ki Ateş olduğunu çok iyi bildiğim hâlde hâlâ Barış'tı sanki. Zaten şu an burada olan Barış değil miydi? Gözlerimi ona dikmiş dikkatle bakarken bir anda göz göze geldik.

Önce şaşırdı sonra kaşlarını çattı. Gözlerimi bir saniye bile üzerinden çekmedim. Ondan korktuğumu ya da tamamen teslim olduğumu düşünmesini istemedim. Çatık kaşları inerken dudakları yana kıvrıldı ve başını öne eğip beni hiç görmemiş gibi yaptı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve sakin kalmaya çalıştım. Tek bir hatam her şeyi mahvederdi. Bu yüzden dikkatli olmam lazımdı.

Onları izlemeyi bırakarak yüzüme yalandan bir gülümseme yerleştirdim ve yanlarına gittim. Onun dışında henüz hiç kimse beni fark etmemişti.

"Ben geldim." Dedim keyifli bir ses tonuyla, sanki her şey yolundaymış da hiçbir şey olmamış gibi. Hepsinin gözleri tek tek beni bulurken babama baktım. Onun bile ona kızgın olduğumdan haberinin olmaması lazımdı. Her şey biraz da onun yüzünden olmuş olsa bile onu bile bu işin içine çekemem. Güzel bir plan kurmadan hiç kimseye hiçbir şey anlatamam.

"Mira." Deyip hızla yanıma geldi ve bir anda sımsıkı sarıldı. Göz ucuyla Ateş'e baktım. Bir kolunu oturduğu sandalyenin arkasına yaslamış diğerini masanın üzerine koymuştu ve parmaklarıyla masaya ritmik hareketlerle vuruyordu. Şu an babama kızgın olmamı beklediğini bildiğim için ve ona yanıldığını göstermek istediğim için ben de babama sımsıkı sarıldım.

"Bir sorun mu var baba?" Diye sordum sanki neler olduğunu bilmiyormuş gibi. Babam geri çekildiğinde kaşları çatıktı. Ateş hariç masadaki herkes kalkmış ve yanımıza gelmişti.

"Bir de soruyor musun? Dün geceden beri herkes her yerde seni arıyor! Defalarca kez telefon ettik sana! Sen gelmiş..." Devam etmesine izin vermeden konuştum.

"Beni mi arıyorsunuz? Sebep?" Deyip göz ucuyla bir kez daha Ateş'e baktım. Her an her şeyi söyleyebilecek olmama rağmen gayet rahat görünüyordu.

"Sebep mi? Kızım sen manyak mısın?" Diyen Cansu'ya baktım. Sinirle devam etti.

"Esra'ya yanıma polis gönder diye mesaj attıktan sonra ortadan kayboldun! Başına bir şey geldi zanettik." Konuşmak için dudaklarımı araladım ama bu sefer de babam araya girdi.

"Bir de hanımefendi gelmiş burada sebep diye soruyor bize?" Yine konuşmak için bir hamle yaptım ama yine engel olundu.

"Neredeydin sen? Niye açmadın telefonlarımızı?" Cansu'ya cevap vermek istedim ama yine babam izin vermedi.

"Birisi bir şey yaptı mı? İyi misin? Yaran falan var mı?" İyiyim diyecekken bu sefer de Savaş araya girdi.

"Acaba diyorum biraz sakin olsanızda kız kendisi mi anlatsa?" Babam Savaş'a dönünce Savaş devam etti.

"Yani bir türlü konuşmasına izin vermediniz o yüzden söylüyorum." Babam ona cevap vermeden bana döndü.

"Cevap versene Mira!" Sanki konuşturmayan kendileri değilmiş gibi bir de konuşmuyorum diye kızıyorlardı.

"Savaş haklı! Eğer biraz susarsanız neler olduğunu anlatacağım ama ben daha 'a' bile demeden siz araya giriyorsunuz!" Babam derin bir nefes aldı ve masayı gösterdi.

"Otur o zaman şuraya her şeyi doğru düzgün anlat!" Başımı salladım ve Ateş'in tam karşısına oturdum. İfadesiz bir şekilde beni izliyordu. Keşke, keşke ona karşı bir şeyler bulabilmiş olsaydım ve şu an gözlerinin içine bakarak her şeyi tek tek anlatabilseydim. O zaman da bu kadar rahat olacak mıydı çok merak ediyorum.

"Dinliyorum seni." Dedi babam az öncekinin aksine daha sakin bir ses tonuyla ve masanın başındaki yerine otururken. Cansu hemen yanıma Savaş'da Ateş'in yanına oturmuştu. Diğerleri de çoktan gitmişti zaten.

"Hadi Mira." Babamın sesiyle gözlerimi Ateş'ten çekip babama baktım ve anlatacaklarıma inanmasını umut ederek konuştum.

"Ben size yalan söyledim baba." Dediğimde babamın kaşları çatıldı.

"Ne yalanı?" Başımı öne eğerek konuştum.

"Siz öyle annemle beni aniden evden gönderince nereye gideceğime karar veremeyip dedemin oteline gittim." Dedim ve bir tepki vermesini bekledim ama bir tepki alamayınca başımı yeniden kaldırıp yüzüne baktım. Kaşları çatıktı ve meraklı bir ifadeye bürünmüştü.

"Bir gün orada kalır nereye gideceğime karar veririm dedim. Sonra da hiçbir yere gitmemeye tatilimi orada yapmaya karar verdim." Herkes dikkatle beni dinlerken devam ettim.

"Dün gece ise canım sıkıldı ve otelden ayrılıp sahile gittim, biraz hava almak istedim." Deyip Ateş'e döndüm. Sanki biraz gerilmiş gibiydi. Onu bu şekilde görmek hoşuma gidince ona bakarak anlatmaya devam ettim.

"Sonra tanıdık birini gördüm." Ateş'in kaşları çatıldı, devam ettim.

"Selam vermek isteyip peşinden gittim." Alnındaki damar belirginleşmişti. Çenesindeki kasın seğirdiğini fark edince yaptığım şey hoşuma gitmeye başlamıştı.

"Sonra hiç ummadığım bir şey oldu." Dedim ve babama döndüm.

"Aniden yanımdaki bir grup kavga etmeye başladı. Biraz kalabalık bir gruptu, tek başıma halledemeyeceğimi bildiğim için telaş yaptım. Aklıma ilk Esra geldi ve ona mesaj atıp yakındaki bir ekibi yanıma yönlendirmesini istedim. Polisler gelene kadar kavga bitti, grup dağıldı. Hepsi ayrı yöne kaçtılar. Tek başıma hiçbir şey yapamadım. Zaten kimse zarar görmedi, önemli bir şey yoktu. Esra'ya polislik bir iş olmadığına dair mesaj atacakken şarjım bitti, haber veremedim."

"Hadi bunu anladık, dün geceden beri neredesin sen? Neden aramalarımıza cevap vermiyorsun?" Diyen Cansu'ya bakıp omuz silktim.

"Telefonumu şarja takmayı unutmuşum. Gece çok geç yattım, uyanıp telefonu şarja takmam, telefonun açılması falan bu saati buldu. Sizin aramalarınızı falan görünce de bir şey olduğunu düşünüp buraya geldim. Ben nereden bilebilirdim ki beni aradığınızı?" Babamın çatık olan kaşları inip rahat bir ifadeye bürünürken söylediklerime inandığını anlayıp rahat bir nefes aldım.

"Her şey bu kadar mı yani?" Diyen Savaş'a baktım.

"Evet bu kadar, siz biraz abartmışsınız. Sanki günlerdir ortada yokmuşum gibi davranmışsınız. Daha tam anlamıyla bir gün bile olmadı." Dedim ve içimden hiç gelmese de güldüm.

"Neyse bir yandan iyi oldu. Artık başıma bir şey geldiği zaman herkesin peşime düşeceğini çok iyi biliyorum." Cansu benimle birlikte gülerken babam konuştu.

"Bir de gülüyor!" Deyince ona döndüm. Bağıra çağıra hesap sormak istiyordum ondan. Neden yaptın diye bağırmak istiyordum ama tüm öfkemi bastırıp gülmekten başka bir şey yapamıyordum.

Anneme yaptığı şeyi asla affetmeyeceğim. Annemin onunla beraber yalan bir hayat yaşamasına da izin vermeyeceğim ama ne olmuş olursa olsun o hâlâ benim babam. Bu yüzden onun da zarar gelmesine izin vermeyeceğim. Ateş'ten kurtulup onu da kurtardıktan sonra anneme bildiğim her şeyi anlatacağım, bildiklerimi saklamaya hiç niyetim yok ama her şeyin de bir zamanı var. Babam dikkatle bana bakarken yalandan gülmeye devam ettim.

"Komik ama." Deyip Ateş'e baktım.

"Sence de komik değil mi Barış?" Barış derken üzerine bilerek bastırdım. Masanın üzerindeki bakışları beni buldu. Az önceki küçük oyun yüzünden sinirli gibiydi. Onu bitirecek bir şeyler bulana kadar benden çekeceği vardı.

"Öyle." Dedi sadece şaşırmış gibi yapıp üzerine gittim.

"Sanırım sen kayboldum diye hiç endişelenmedin. Beni gördüğüne sevinmiş gibi durmuyorsun." Tek kaşı kalkarken cevap verdi.

"Yoo sevindim." Konuşmak için dudaklarımı araladım ama Cansu araya girdi.

"Yapma Mira, sanki onu tanımıyormuş gibi konuşuyorsun. Bilmiyor musun hiçbir şeye tepki vermediğini. Sevinse de kızsa da sesini çıkarmaz." Cansu'ya bakmak yerine Ateş'in gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Nereden biliyorsunuz belki de gerçekten tanımıyoruzdur?" Ateş korkup konuyu değiştirmek yerine konuştu.

"Kimse kimseyi tam anlamıyla tanıyamaz zaten." Dedi ve alaylı bir ses tonuyla ekledi.

"Babasını bile." Lafın altında kalır mı? Tabii ki de kalmaz. Ben onun üzerine gidersem o da benim üzerime gelirdi işte ama bunu yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim. Yaptığı ima yüzünden göz ucuyla babama baktım ve yeniden ona dönüp güldüm.

"Haklısın." Deyip geriye yaslandım. Uzatmak istemiyordum bu yüzden Cansu'ya dönerek devam ettim.

"Ben de tam olarak bundan bahsediyordum zaten." Şaşkın gibiydi, şaşkınlığının konuşmanın tuhaflığından kaynaklandığını bildiğim için umursamadım ve babama döndüm.

"Anneme de haber versek iyi olur. Kim bilir ne kadar korkmuştur."

"Annenin hiçbir şeyden haberi yok." Dedi babam ve şaşırmama neden oldu.

"Haberi yok mu?" Başını salladı.

"Yok, söylemedim. Telaşlanmasını istemedim." Rahat bir nefes aldım. Annemin hiçbir şeyden haberinin olmaması benim için daha iyiydi. Bir kez de ona yalan söylemek zorunda kalmayacaktım.

"Annemden kurtulmuş olsan da hâlâ bana anlatman gereken şeyler var." Gözlerimi yeniden babama çevirdim.

"Neymiş onlar?" Ayağa kalktı.

"Odama gel." Deyip cevap vermemi beklemeden odasına giderken arkasından bakıp kaldım. Her şeyi anlatıp anneme bunu nasıl yaparsın diye sormamak için kendimi zor tutuyordum.

"Mira bulunduğuna göre." Deyip Cansu ayağa kalktı ve sandalyenin arkasına astığı montunu alıp giyerken devam etti. "Biraz ara verip yemek yiyebiliriz. Benim gibi düşünen varsa peşimden gelebilir." Diyerek yanımızdan uzaklaşırken Savaş'da ayağa kalktı.

"Henüz kahvaltı bile yapmadım ve çok açım. Ben de gidiyorum." Deyip Cansu'nun peşinden gidince Ateş'e baktım. Etrafa bakındı ve kimsenin olmadığından emin olduktan sonra bakışlarını yeniden bana çevirdi.

"Gereksiz küçük oyunlar hiç sana göre değil." Gözlerinin içine bakıp ona doğru eğildim.

"Büyük oynayacağım zaman da gelecek. O zaman ne yapacaksın şimdiden çok merak ediyorum." Yüzünde alaylı bir ifade oluşurken o da bana doğru eğildi.

"Bence boşuna merak etme, hiçbir zaman merakını gideremeyeceksin. Çünkü hiçbir zaman söylediğin şeyi yapamayacaksın." Sinirlendim ama belli etmemeye çalıştım.

"Öyle bir yapacağım ki neye uğradığını şaşıracaksın." Geriye yaslandı.

"Merakla bekliyorum o zaman." Ayağa kalktım, cevap verme ihtiyacı duymadan babamın odasına gittim ve kapıya birkaç defa vurdum. Gir sesini duyar duymaz odaya girdim.

"Gel buraya gel!" Babamın sesi sinirli çıkarken yerinden kalkıp yanıma geldi.

"Bunu nasıl yaparsın Mira? Bize nasıl yalan söylersin?"

"Özür dilerim." Dedim sadece.

"Özür dilemen hiçbir şeyi değiştirmiyor! Sen yalan söyleyen bir kız değildin! Neden değiştin bu kadar? Tatile gidiyorum deyip dedenin otelinde kalmak da ne?" Omuz silktim.

"Beni zorla bir yerlere gönderip buradan uzak tutmak isteyen sizdiniz baba. Tek başıma bir yere gitmek yerine otelde kalmayı tercih ettim. Üzgünüm ama bunu yapmaya bir nevi beni siz zorladınız."

"Her ne olmuş olursa olsun bize yalan söylememen gerekiyordu! Bundan sonra sana nasıl güvenmemi bekliyorsun?" Deyince gözlerim doldu.

"Herkes hata yapar baba! Sen hiç mi hata yapmadın?" Diye sordum imayla ve gözlerinin içine baktım. Ben baktım ama o bakamadı ve kaçırdı gözlerini benden. Ateş'in gösterdiği videoda gördüklerim aklıma gelince ağlamamak için kendimi zor tuttum.

"Cevap veremediğine göre senin de yaptığın hatalar var. Benim hatam geri dönüşü olan bir şey. Umarım seninkiler de öyledir." Deyip kapıya doğru yürüdüm. Odadan çıkmadan önce durup yeniden ona baktım.

"Tatile falan da gitmiyorum çünkü gerçekten bunu yapmak istemiyorum. Burada, işimin başındayım. Birkaç günde otelde kalacağım. Anneme içinin rahat etmesi için tatilde olduğumu söyleyebilirsin. Telefonla konuştuğumuz zaman belli etmem merak etme." Gözleri beni buldu.

"Bir sorun mu var Mira? Neden bana öfkeliymiş gibi davranıyorsun?" Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Hiçbir sorun yok baba, sana öyle gelmiş. Sadece bana zorla bir şeyler yaptırmanız hoşuma gitmiyor ve bunu dile getiriyorum. Ayrıca yalan söylediğim için tekrardan özür dilerim." Hiçbir tepki vermezken yalandan da olsa gülümsedim ve ekledim.

"Seni çok seviyorum." Dedim ve odadan çıktım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum ve canım gerçekten yanıyordu. Üstelik herkese her şey yolundaymış gibi numara yapmak ve duygularımı bastırmak zorunda kalmak canımı daha çok yakıyordu.

Gözlerimi kapatıp bir kez daha derin bir nefes aldım ve yutkundum. Boğazımda koskocaman bir yumru varmış gibi hissediyorum ve sanki hiç geçmeyecek gibiydi. Bu histen şimdiden nefret etmeye başladım.

Gözlerimi yeniden açtığımda Ateş'le göz göze geldim. Sanki onun yanına gidip bir şey söylememi bekliyormuş gibiydi. Birkaç saniye yüzüne baktıktan sonra gözlerimi ondan çekip asansöre doğru yürüdüm.

Asansöre binip en alt katın düğmesine bastım. Kapılar tam kapanacakken bir el engel oldu ve kapıların yeniden açılmasını sağladı. Bunun Ateş olduğunu görünce göz devirdim fakat bir tepki vermedim. O da asansöre binip yeniden düğmeye basarken asansörün çelik duvarına yaslandım ve ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Kapılar kapanıp asansör hareket ederken konuştu.

"Niye çağırmış baban seni odaya?" Yüzüne bakmadan konuştum.

"Sanane?"

"Sana düzgünce bir soru sordum!" Yine ona dönmedim.

"Ben de sanane dedim? Demek ki seni ilgilendiren bir şey yokmuş ortada değil mi? Niye uzatıyorsun?" Deyip gözlerimi ona çevirdim ve devam ettim.

"Seni anlatmamdan falan mı korkuyorsun?" Cevap vermedi. "Belki de babam her şeyi biliyordur ve onunla birlikte plan kuruyoruzdur?" Yine sessiz kaldı.

"Nereden bilebilirsinki benim ne yaptığımı? Bilemezsin! Hiçbir zamanda bilemeyeceksin! Bu yüzden arkanı kolla Ateş Demirkan! Her an oyununu bozabilirim." Dedim ve cevap vermesini beklemeden açılan asansör kapısından geçip çıkışa doğru yürüdüm.

Kapının önüne çıkınca telefonumu çıkardım. Cansu'yla Savaş'ın yanına gidecektim fakat önce nerede olduklarını öğrenmem gerekiyordu.

"Ben biliyorum, takip et beni." Dedi Ateş yüzüme bile bakmadan yanımdan geçip giderken. Arkasından bakıp göz devirdim. Telefonu yeniden cebime koyup peşinden gittim. Yanına ulaştığımda ellerimi cebime koyarak konuştum.

"Hiç korkmuyor musun bir şeyler yapmamdan?" Göz ucuyla bana baktı.

"Hayır." Gözlerimi kıstım.

"Neyine güveniyorsun bu kadar?" Durdu, onunla birlikte ben de durdum. Bana döndü ve kendinden emin bir şekilde konuştu.

"Korkuya." Deyince ne demek istediğini düşündüm ama hiçbir şey anlamadım. Bunu fark etmiş olacak ki açıkladı.

"Sizin korkunuza güveniyorum." Kaşlarımı çattım, devam etti.

"Bir insanın korkusunu kullanabilmeyi öğrendiğin zaman onu emrin altına almış oluyorsun zaten." Cevap veremedim.

"Etrafımdaki herkesin korkusunu kullanabilecek birisiyim. Hepinizin korkularını çok iyi biliyorum. Bazılarını kendiniz anlattınız bazılarını bizzat kendim gördüm. Değil sen..." Deyip karakolu göstererek devam etti.

"Oradaki herhangi birisi gerçeği öğrense tıpkı senin gibi onları da anında susturabilirim. Bu yüzden böyle bir şeye ortak olduğun için kendini suçlama, senin yerinde başkası olsaydı o da susmak zorunda kalacaktı." Yine kaşlarımı çattım.

"Ben hiçbir şeye ortak olmadım! Olmam da!" Emin misin der gibi bakınca sinirlendim.

"Aynı şeyleri tekrar edip durmayacağım. Yakın zamanda görüşeceğiz seninle!" Dedim ve cevap vermesini beklemeden yanından uzaklaştım. Fakat daha birkaç metre ilerlemişken fark ettiğim şeyle durdum ve ona döndüm.

"Neredeler?" Dudakları yana kıvrıldı, yüzünde muzip bir ifade oluştu. Cevap vermesini bekledim ama vermeden yanıma geldi ve hiçbir şey söylemeden yanımdan geçip gitti.

"Şeytan diyor; çek silahını, sık şuna bir tane, bitsin her şey. Onun suçuna ortak olacağına işle kendi suçunu. Hiç değilse gider gururumla cezamı çekerim!" Kendi kendime söylenerek ona döndüm. Arkasında olup olmadığımı umursamadan yoluna devam ediyordu. Yanına gitmek yerine uzaktan takip ettim.

Bir alt caddeye doğru yürüyordu. En sonunda bir pizzacının önünde durdu ve bana baktı. Öfkeli bakışlarımı üzerinden çekmeden yanına doğru gittim ama o beni beklemedi ve pizzacıya girdi.

"Pislik!" Söylenerek pizzacıya ulaştım ve ben de içeriye girdim. Etrafa bir göz atıp bizimkileri buldum ve yanlarına gittim. Savaş ve Cansu birer pizza sipariş etmiş yiyorlardı. Hatta yarısını bitirmişlerdi bile.

"Hadi siz de bir şeyler yiyin." Diyen Savaş'a baktım.

"Aç değilim." Dedim fakat karnım gerçekten açtı ama ağzıma tek bir lokma bile koymak istemiyorum.

"Baban çok kızdı mı? Çok sinirli gibi görünüyordu." Cansu'ya baktım.

"Hayır, sinirli falan değildi. Korkmuş sadece biraz. O yüzden gergindi ama önemli bir şey olmadığını anlayınca o da geçti gitti." Deyip yine Ateş'e baktım ve ekledim.

"Zaten önemli ne olabilirdiki? Siz abartmışsınız."

"Biz mi abartmışız?" Gözlerim bunu söyleyen Savaş'ı buldu. "Kusura bakma ama bu yaptığın sorumsuzluk. Gerçekten başına bir şey geldiğini düşündük." Cevap vermek için dudaklarımı araladım ama Cansu engel oldu.

"Savaş haklı, gerçekten başına bir şey geldiğini düşünüp çok korktuk." Cevap vermedim, göz ucuyla Ateş'e baktım. Ne söyleyeceğimi merak ediyor olacak ki dikkatle bana bakıyordu.

"Dedim ya önemli bir şey yok diye ama haklısınız çok sorumsuz davrandım. Bundan sonra daha dikkatli olacağım." İkisi de cevap vermezken devam ettim.

"Her neyse boş verin beni şimdi, yeni bir şeyler var mı?" Bana cevap veren pizzasının son dilimini yiyen Savaş oldu.

"Olmaz olur mu tabii ki de var." Ona döndüm ve merakla devam etmesini bekledim.

"Dün gece seni ararken bir ihbar geldi, baban bizi oraya gönderdi. Gittiğimiz yerde 20 yaşında genç bir kızın cesedine ulaştık. İntihar süsü verilmişti ama intihar olmadığı çok belliydi."

"İntihar olmadığını nereden anladınız?" Diye sordum merakla. O sırada göz ucuyla Ateş'e baktım ve yine konuyla ilgilenmediğini gördüm.

"Kızın yanında bir not vardı. İşte ailesine falan veda ettiği yazıyordu." Diyen Cansu'ya baktım. Bir yandan pizzasını yerken bir yandan konuşuyordu.

"Evini biraz araştırdık, odasında defterlerine falan baktık. Defterdeki el yazısıyla yanında bulduğumuz nottaki el yazısı farklıydı." Geriye yaslandım.

"Anladım, şüpheli var mı peki?" Cansu başını sağa sola salladı.

"Cesedi bulduğumuz evde kamera yok, yakın çevredeki kameralardan da pek bir şey çıkmadı. Komşulardan birisi eve giren bir erkek gördüğünü söyleyip robot resmini çizdirdi. Kızın yakın arkadaşı da resimdeki adamın kızın erkek arkadaşı olduğunu söyledi." Bu duruma hiç şaşırmamıştım.

"Katili erkek arkadaşı mı çıktı yani?" Yine başını sağa sola salladı.

"Hayır, çocuğu bulduk sorguya da aldık. O gece kızın evine gittiğini ama sadece işe gitmeden önce onu görmek istediği için gittiğini söyledi." Araya girdim.

"Yalan söylemiş olabilir." Savaş araya girdi.

"Kızın evinden çıktıktan sonra iş yerine gitmiş, orada olduğunu doğruladık. İş yerindeyken de kızla telefonla konuşmuşlar bunu da doğruladık. Yani anlayacağın çocuk evden çıktıktan sonra kız yaşıyormuş. Telefonla bile konuşmuşlar, çocuğun suçlu olması imkânsız."

"Kızın cesedini kim fark etmiş? Yani ihbarı kim yapmış?"

"Kızın bir köpeği varmış. Gece yarısı çok havlayınca komşular rahatsız olmuş. Uyarmak için eve gitmişler ama kız kapıyı açmamış. Onlarda polisi arayıp sesten şikayetçi olduklarını söylemişler. Olay yerine giden polisler de kızın cesedini bulmuş. Olay onlardan bize devredildi işte." Başımı salladım.

"Anladım, o zaman hadi bir an önce bitirin pizzalarınızı gidip bir şeyler bulalım." Savaş kolasının sonunu içerken konuştu.

"Benimki bitti." Cansu hâlâ pizzası olmasına rağmen masadaki ıslak mendili alıp elini sildi.

"Ben de devam etmeyeceğim zaten, gidebiliriz." Deyince ayağa kalktım ve Ateş'e baktım. Konuştuklarımızı dinlemiş gibi görünüyordu.

"Hadi ama Ateş daha niye oturuyorsun? Bir sürü işimiz var!" Hepsinin şaşkın gözleri beni buldu.

"Neden bana öyle bakıyorsunuz?" Diye sordum sanki nedenini bilmiyormuş gibi.

"Barış'a Ateş dedin." Diyen Cansu'ya baktım ve şaşırmış gibi yaptım.

"Aaa öyle mi dedim?" Başını salladı, Ateş'e döndüm.

"Kusura bakma ya aklımda hâlâ aynı olay var, bir türlü unutamıyorum. Dilim sürçtü sana da Ateş dedim. Senin Ateş'le ne gibi bir ilgin olabilir ki? Tamamen saçmalık." Tek kaşı kalktı, bilerek söylediğimi bildiğini çok iyi biliyordum.

"Hiç önemli değil ama çok düşünme bence sen onu daha fazla. Başına bela alma, çok fazla da kaşınma. Sonu senin için hiç iyi olmaz." Önce kaşlarımı çattım sonra da rahat görünmek için güldüm.

"Hayırdır ya sen alttan alttan beni tehdit mi ediyorsun yoksa bana mı öyle geliyor?" Ayağa kalktı, ilk geldiğinde çıkardığı montunu giyerken konuştu.

"Saçmalama Mira niye tehdit edeyim seni? Tehdit etmem için bir sebep mi var? Varsa söyle hepimiz bilelim." Sinirlendim ama elimden geldiği kadar bunu belli etmedim.

"Niye sustun?" Deyince güldüm, söyleyemeyeceğimi bildiği için böyle yaptığını biliyordum ve bu benim sinirimi bozuyordu.

"Sizin aranızda bir şey mi var ya? Neden birbirinize alttan alttan laf sokuyormuşsunuz gibi hissediyorum." Diyen Cansu'yu duydum ama gözlerimi Ateş'ten çekmedim. Hadi söylesene der gibi alayla yüzüme bakıyordu.

"Hey size diyorum!" Gözlerimi çektim ondan ve başımı Cansu'ya çevirdim.

"Barış Ateş çıktı, dün gece beni kaçırdı ve bir eve götürdü. Bu yüzden de ortadan kayboldum. Sabah da beni tehdit edip susturdu ve serbest bıraktı. Şimdi de bu yüzden böyle konuşuyoruz." Dedim ve sustum.

Cansu şaşkın bakışlarını Ateş'e çevirdi ve öylece donup kaldı. Savaş'a baktığımda onun da Cansu'dan pek fazla bir farkı olmadığını gördüm. Ateş'e döndüm ve az önce onun bana baktığı gibi ben de ona alayla baktım. Çok fazla sinirli görünüyordu.

"Sen ne dediğinin farkında mısın?" Cansu sonunda bir tepki verince gülmeye başladım.

"Saçmalama Cansu! Olur mu hiç öyle şey? Şaka yaptım, siz de ne güzel inandınız." Dedim ve ellerimi cebime koydum.

"Hem ayrıca aramızda bir sorun yok size öyle gelmiş. Sadece şakalaşıyorduk değil mi Barış?" Deyip Ateş'e döndüm. Kaşları çatıktı, bir tepki vermedi. Biraz daha güldüm.

"Okkalı bir şaka yapmışım, bu bile inandı, donup kaldı." Yine hiçbiri bir tepki vermedi.

"Ahh şu şakacı kişiliğim, bir türlü vazgeçemiyorum bu şakaları yapmaktan." Dedim ve bir cevap veya tepki vermelerini beklemeden pizzacıdan çıktım.

"İşte böyle karşımda kıvranıp durursun! Bunlar daha senin iyi günlerin." Kendi kendime konuşurken peşimden çıktılar. Onlar da gülüyorlardı, Cansu yanıma geldi.

"Ancak kendimize gelebildik, o kadar ciddi bir ifadeyle söyledinki bir an için gerçek olduğunu düşündüm." Yalandan da olsa güldüm.

"Ya ben şaka yaparsam bu şekilde gerçekçi yaparım işte." Cansu cevap verecekken omzumda bir el hissettim. Başımı kaldırdım ve Ateş'i gördüm. Kolunu omzuma atmıştı.

"Güzel şakaydı aferin sana." Sinirle ona bakarken sarstı beni ve gülerek konuştu. "Sıra bende ama benim şakamı bekle sen." Öylece bakıp kaldım ona. Ne yapabilir diye düşünürken benden uzaklaştı.

"Sonuçta her şeyin bir karşılığı vardır değil mi?" Dedi ve yanında durduğumuz arabaya bindi. İçeride yaptığım şeyden pişmanlık duymaya başlamıştım bile. Ne yapabilirdi ki?

"Ben bile merak ettim şimdi ne yapacağını." Diyen Cansu'ya cevap veremedim. Savaş bizimle hiç konuşmadan arabaya binerken konuştum.

"Boş ver şimdi onu, bin hadi." Deyip ben de arabaya, her zamanki yerime, bindim. Cansu'da binince Savaş arabayı çalıştırdı. Gözlerimi Ateş'e diktim ve bana ne yapabileceğini düşünmeye başladım. Arabanın içinde büyük bir sessizlik oluşurken cebimden telefonumu çıkardım. Mesaj atarak sorsam mı acaba? Bu fikirden anında vazgeçip telefonu elime vurmaya, ayağımı gergince sallamaya başladım.

"Bir şey mi oldu Mira?" Cansu'ya baktım.

"Yoo neden sordun?"

"Bilmem, gergin görünüyorsun. Daha az önce gülüp eğleniyordun, N'oldu birdenbire?" Ona cevap vermek yerine öne doğru baktım. Savaş dikiz aynasından Ateş'te arkasını dönmüş bana bakıyordu. Sırf korktuğumu belli etmemek için güldüm.

"Yoo gergin falan değilim, sana öyle gelmiş." Dedim ve başımı öne eğdim. Herkes tek tek bakışlarını üzerimden çekerken rahat bir nefes aldım. Bir şekilde Ateş'le konuşup ne yapacaksa ona engel olmam lazımdı. Her şey bu kadar yoldan çıkmışken biraz daha çıkmasına izin veremem.

Bir saat kadar sonra eski bir mahallede, 4 katlı bir apartmanın önünde durduk. Herkes tek tek arabadan inerken bilerek yavaş davrandım. Savaş çoktan eve girmişti, Cansu onun peşinden giderken Ateş de onların arkasındaydı. Arabadan indim, Cansu ve Savaş gözden kaybolur kaybolmaz koşarak Ateş'in önünde durdum ve eve girmesine engel oldum. Kaşlarını çattı.

"Ne yapıyorsun?" Arkama baktım ve kimsenin olmadığından emin olduktan sonra konuştum.

"Ne yapacaksın?" Deyince dudakları yana kıvrıldı.

"Neden soruyorsun?" İşaret parmağımı kaldırarak konuştum.

"Gülüp durma! Sinirimi bozuyorsun! Sana düzgünce bir soru sordum sen de düzgünce cevap ver." Ellerini cebine koydu.

"Şaka yaptın ya hani ona gülüyorum." Gözlerimi kapattım ve sakin kalmaya çalıştım.

"Sonradan konuyu değiştirdim!" Dedim ve gözlerimi açıp devam ettim. "Kimse senden şüphelenmedi!" Tek elini cebinden çıkardı ve omzuma koydu.

"Sana kaşınma dedim, beni dinlemedin. Dediğim gibi şimdi şaka sırası bende." Yanımdan geçip gidecekken kolundan tutup durdurdum.

"Bir daha yapmayacağım!" Tepki vermedi, devam ettim.

"Sen öyle benimle alay edince kendimi tutamadım bir anda çıkıverdi ağzımdan. Bir daha olmaz." Kolunu çekti.

"Bir daha olmaması için yaptığının bedelini ödemen lazım. O zaman ne kadar ciddi olduğumun farkına varırsın." Dedi ve apartmana girdi.

"ATE..." Deyip sustum, devam edemedim. Ateş umursamadan giderken bağırdım.

"BARIŞ DUR!" Deyip ona yetişmeye çalıştım ama adımlarını hızlandırdı ve kendine ulaşmama engel oldu. Evin ikinci katına çıktığımızda olay yerine girdi.

"Nefret ediyorum senden!" Deyip yanımdaki duvara tekme attım ve elimi saçlarıma geçirip bıkkınca ofladım.

"Sakin ol Mira...Sakin... Sakin..." Kendi kendime konuşup kendimi sakinleştirdim.

"Bu kadar korkmama hiç gerek yok." Diye mırıldandım kendi kendime. Haklıyım, korkmama gerçekten de hiç gerek yoktu. Beni çok fazla sinirlendirecek ya da zor duruma sokacak bir şey yapamazdı. Çünkü yaptığı an her şeyi ortaya çıkaracağımı bilmesi gerekiyordu. Bir süre kapının önünde durup sakinleştikten sonra ben de eve girdim.

Eve girince küçük bir salonla karşılaştım. Olay yeri inceleme ekibi parmak izi arıyordu. Salona doğru ilerledim ve ortadaki beyaz halının üzerindeki kan lekelerini gördüm.

"Nasıl ölmüş?" Diye sordum yanımdaki birine. Bembeyaz giyinmiş adamın gözleri beni buldu.

"Başından silahla vurulmuş, silah da cesedin yanındaydı. Parmak izi ve balistik inceleme için laboratuvara gönderildi." Başımı salladım.

"Yazdığı not?" Diye sordum adam tekrar bana döndü.

"O da parmak izi için laboratuvara gitti." Deyip elindeki kamerayı gösterdi. "Burada bir örneği var." Deyince adamın elinden kamerayı aldım ve notta yazılanları okudum ama işe yarayacak hiçbir şey yoktu.

"Bir dakika." Deyip cebimden telefonumu çıkardım ve kameradaki fotoğrafın fotoğrafını çektim.

"Lazım olabilir." Deyince adam başını salladı, kamerayı yeniden verdim.

"Kolay gelsin."

"Teşekkürler." Dedi ve kamerayı aldı. Etrafa bakındım Ateş'in yatak odası diye tahmin ettiğim yere girdiğini görünce peşinden gittim. Bir şekilde onunla konuşmam lazımdı. Hızlıca odaya girdim ama aynı odada Cansu ve Savaş'ı görünce bıkkınca ofladım. Ateş odanın içine doğru ilerlerken başını çevirip bana baktı ve güldü. Onunla konuşmak için kıvranmam resmen hoşuna gidiyordu ama benim sadece sinirimi bozuyordu.

"Bir şeyler bulabildiniz mi bari?" Dedim odanın içine ilerlerken.

"Hayır, sadece bu odada neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Baksana savaş alanı gibi her yer." Deyince etrafıma bakındım ve Cansu'nun haklı olduğunu gördüm.

"İntihar etmeden önce bir evi dağıtayım demiş herhalde." Dedim etrafa bakarken.

"Sanki burada kavga edilmiş gibi, baya bir boğuşma olmuş. Baksanıza yatak örtüsüne kadar yerde." Savaş'ın söylediği şeyle yerdeki yatak örtüsüne bakıp konuştum.

"Birisi kıza tecavüz etmeye çalışmış olabilir." Deyip başımı kaldırdım, hepsinin gözleri beni bulduğunda devam ettim.

"Kız kendini korumaya çalışırken etraf dağılmıştır. Sonra da kızı bir şekilde öldürmüştür." Dediğimde bana cevap veren Ateş oldu.

"Zannetmiyorum." Gözlerim onu buldu, devam etti.

"Eğer dediğiniz gibi burada bir kavga çıkmış olsaydı ya da birisi kıza saldırmış olsaydı kız muhtemelen bağırmış olurdu. Bağırmış olsaydı da komşular bunu mutlaka duyardı. Sonuçta kızın köpeğinin bile sesini duyup rahatsız olacak komşuları var." Deyince ona hak verdim. Ona çok kızgın olsam da güvenmiyor olsam da haklıydı işte.

"Doğru, unutmuşum." Dedim ve gözlerimi ondan çekip Cansu'ya baktım.

"O zaman muhtemelen katil kızın tanıdığı birisi. Yabancı birisi olsaydı eve girerken kız yine bağırırdı. Yani katilini tanıyordu. Evine gelecek kadar da yakın birisiydi." Cansu konuşmak için dudaklarını aralamışken Savaş konuştu.

"Komşularla sen konuşmuştun. Hiç kimse silah sesi falan duymamış mıydı?" Deyince ben de merakla cevabı bekledim.

"Hayır, hiçbirisi silah sesinden bahsetmedi." Araya girdim.

"Bu bile intihar olmadığının bir kanıtı. Kızın yanında duran silahta susturucu yokmuş diye biliyorum. Eğer kız yanında bulunan silahla kendini vurmuş olsaydı mutlaka birisi sesi duyacaktı. Kimse silah sesi duymadığına göre susturucu kullanılmış. Ortada susturucu olmadığına göre intihar olmadığı bir kez daha kanıtlandı."

"İntihar mı cinayet mi tartışması bittiğine göre katile odaklanabiliriz." Diyen Ateş'e baktım. Sanki kendisi de bir katil değilmiş gibi davranıyordu. Tamam birini öldürürken görmemiştim ama öldürmek üzereyken görmüştüm. Ayrıca görmemiş olmam onun katil olmadığı anlamına gelmiyor.

Bunları biliyor olduğum hâlde sessiz kaldığım için kendimden nefret ediyorum.

"Bence burada daha fazla kalmaya gerek yok, gidip kızın arkadaşlarıyla falan konuşalım. Son günlerde bir şeyler anlatmış mı kızın bir sıkıntısı varmıymış öğrenelim." Diyen Savaş'a baktım. Cansu onu onaylarken konuştum.

"Kızın günlüğü falan vardı mıydı acaba? Bir şeyler yazmış olabilir. Arkadaşlarının anlatacağından daha çok işimize yarayabilir."

"Etrafa bakındık ama evde işe yarar hiçbir şey yok. Dün gece didik didik ettik her yeri." Cansu'ya bakıp başımı salladım.

"Peki, gidelim o zaman." Savaş hiçbir şey söylemeden odadan çıkarken Cansu da onu takip etti. Yalnız kalmış olduğumuz için Ateş'in yanına gittim. Onu bir şey yapmaması konusunda ikna etmem lazımdı.

"Ateş..." Devam edemedim çünkü beni dinlemedi ve odadan çıktı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

"Sakin ol Mira... Sakin... Sakin..." Bir kez daha kendi kendimi sakinleştirdikten sonra ben de odadan çıktım.

"Kendimi senden kurtaracağım günü sabırla bekliyorum." Kendi kendime konuşarak evden çıktım. Merdivenleri herkesin aksine yavaş yavaş indim. Apartmandan çıktığımda kapının önünde durduklarını gördüm.

"Niye duruyorsunuz burada?" Dediğimde Cansu konuştu.

"Etrafta başka kamera var mı diye bakıyoruz." Cansu'yu duyunca ben de etrafa baktım. Böyle bir yerde kamera olması mümkün bile değildi. Mahalle arasında izbe bir sokaktı. Dükkan falan yoktu hep ev vardı ve onlarda da kamera olduğunu hiç zannetmiyorum.

"Buralarda kamera olduğunu hiç zannetmiyorum. Baksanıza çok izbe bir yer."

"Mira haklı, boşuna vakit kaybetmeye gerek yok. Biriniz Esra'yı arayın kızın okulunu öğrenelim. Oradan da arkadaşlarını bulur konuşuruz." Cansu Ateş'in dediğini yaparken Savaş konuştu.

"Hadi binin." Dedi ve kendisi bindi. Ateş de binerken Cansu ve ben de bindik. Savaş arabayı çalıştırırken Cansu telefonla konuşmaya devam etti. Ölen kızın adını merak edip soracakken bir anda fark ettiğim şeyle durdum.

Barış'ın montunun cebinde düşmek üzere olan siyah bir flash bellek vardı. Bir ona bir de Savaş'la Cansu'ya baktım ve yeniden cebine döndüm. Acaba içinde işime yarayan bir şeyler olabilir mi? Belki de bu benim için bir işarettir. Geriye yaslanıp tırnaklarımı yemeye başladım. Belki de içi boş bir şey ama yine de onu bir şekilde almam lazım. Ateş'in fark etmesi an meselesiydi. O fark etmeden bir şeyler yapmam lazımdı.

"Kız okumuyormuş." Diyen Cansu'ya baktım. Şu an söylediği şeyi düşünecek durumda bile değildim. Savaş Cansu'yla konuşurken aniden aklıma gelen şeyle harekete geçtim.

"DUR!" Diye bağırdım. Savaş ani bir fren yaparken Ateş'in cebine doğru baktım ve düşmek üzere olan flash belleğin düştüğünü gördüm. İşte bu kadardı.

"Manyak mısın kızım sen? Niye bağırıyorsun n'oldu?" Yolun ortasında durmuştuk, Savaş'a döndüm ve aklıma gelen ilk yalanı söyledim.

"Kediye çarpıyordun." Kaşlarını çattı.

"Gözlerim yoldaydı Mira kedi falan da yoktu." İki koltuğun arasına düşen flash belleğe bakıp yeniden Savaş'a döndüm.

"Üzgünüm yanılmışım." Savaş söylenerek önüne dönerken Ateş şüpheyle yüzüme baktı. Ona ne bakıyorsun der gibi bir bakış atınca önüne döndü.

"İyi misin Mira?" Diyen Cansu'ya baktım.

"Çok iyiyim." Dedim ve daha fazla soruya maruz kalmamak için önüme döndüm. Telefonumu çıkarıp onunla ilgileniyormuş gibi yaptım. Arabanın içinde büyük bir sessizlik oluşurken bu sessizlik işime yaramadı ve konuştum.

"Eee kızın okulu da yokmuş arkadaşlarına nasıl ulaşacağız?" Cansu bana değil elindeki telefona bakarak konuştu.

"Söyledim ya az önce, yakın arkadaşının adresini aldım diye. Oraya gidiyoruz işte."

"Anladım." Dedim ve biraz yana kayıp ortaya doğru oturdum. Ateş her zamanki gibi telefonuyla ilgileniyordu. Cansu da telefona dalmıştı. Savaş zaten gözlerini yoldan çekmiyordu.

"Üff bu ayakkabı bağcıklarından nefret ediyorum." Deyip yere eğildim. Hiçbiri bana dikkat etmezken ayakkabımı bağlıyormuş gibi yapıp iki koltuğun arasına düşen flash belleği aldım ve doğrulup hızla cebime koydum. Herkese tek tek bakıp kimsenin bir şey görmediğinden emin olduktan sonra konuştum.

"Savaş arabayı durdurur musun? İnmem lazım, sizinle gelmeyeceğim." Dediğimde herkesin gözü tek tek beni buldu. Kendimi açıklama ihtiyacında bulundum.

"Dedem mesaj attı, acilen onun yanına gitmem lazım. İşim erken biterse yanınıza gelirim, bitmezse de arar neler olduğunu haberdar edersiniz." Ateş'in şüpheli gözleri üzerimdeyken elimden geldiği kadar ona bakmamaya çalıştım.

"Bir sorun mu var?" Diyen Cansu'ya baktım.

"Hayır, hiç sorun yok. Sadece dedemin yanına gitmem lazım." Savaş dikiz aynasından bana baktı.

"İstersen otele kadar bırakabilirim. Durum bu kadar acilse..." Devam etmesine izin vermedim.

"Hayır hemen ileride sahilin orada dursan yeterli olur. Bir taksiye binerim siz de işinize bakarsınız." İtiraz etmedi başını salladı. Gözlerimi ondan çekip Ateş'e baktım.

"Bir şey mi söyleyeceksin Barış? Neden böyle bakıyorsun bana?" Birkaç saniye daha yüzüme baktıktan sonra önüne dönüp şüpheli gözlerini üzerimden çekti.

"Hayır, bir şey olmadı. Bizimle gelmemene şaşırdım sadece."

"Dedim ya işim var diye." Cevap vermedi, o sırada sahile gelmiştik ve Savaş arabayı durdurmuştu.

"Hadi size kolay gelsin." Dedim ve cevap vermelerini beklemeden arabadan indim. Ben indikten sonra araba yeniden uzaklaşırken dün gece Ateş'i takip etmek için park ettiğim ve bir daha yanına dönemediğim arabayı aradım. O anın heyecanıyla nereye park ettiğimi bile unutmuştum.

10 dakika içinde arabayı buldum ve cebimden anahtarı çıkarıp kapıları açtım. Arabaya binip son hız otele gittim. Otele ulaşınca arabayı otoparka bıraktım. Daha sonra ise koşarak otele dönüp dedemin odasına çıktım. Kapının önündeki sekreterden burada olduğunu öğrenip yanına girdim. Arabanın anahtarlarını ona teslim edip teşekkür ettikten sonra acil bir işim olduğunu söyleyip laptobunu aldım ve yanından ayrıldım.

Kendi kaldığım odaya çıkınca yatağın üzerine oturdum. Cebimden flash belleği çıkarıp içinde işime yarar bir şeyler olmasını umut ettim. Flash belleği laptoba taktıktan sonra derin bir nefes aldım.

"Allah'ım ne olur işime yarar bir şeyler çıksın ne olur. Kendimi bu işten bir şekilde kurtarmam lazım." Dedim ve kayıtlı olan tek dosyayı açtım. Dosya açılır açılmaz gördüğüm şeyle öylece donup kaldım.

"Bunlar ne ya?" Kendi kendime konuşarak ekrana bakmaya devam ettim. Bir şablon gibi bir şey vardı. En ortada çok tanıdık gelen birinin fotoğrafı vardı ama kim olduğunu çıkaramamıştım. Ortadaki adamın fotoğrafından ok işaretleri çıkartılmış ve hakkında bilgiler yazıyordu. Okumak yerine alta inip bir sonraki sayfaya geçtim. Farklı birinin fotoğrafı vardı ama aynı şekilde fotoğrafın üzerinden ok işaretleri çıkartılmış hakkında bilgiler yazıyordu. Tek fark adamın fotoğrafının yanında başka birilerinin de fotoğrafları vardı.

"Ben neyin içine düştüm ya? Bunlar ne? Tek tek öldürecek mi bu adamları?" Kendi kendime konuşarak ellerimi saçlarıma geçirdim ve bıkkınca ofladım. Sol köşeye sayfa sayısına bakıp 50 sayfa olduğunu gördüm ve göz devirdim. Daha 2. Sayfada durmuş kalmıştım. Hepsine tek tek bakmam ve neler döndüğünü bir an önce çözmem lazımdı.

Elim kolum bağlı olsa da göz göre göre birilerinin ölmesine izin veremem. Diğer sayfalara bakacakken odanın kapısına vuruldu.

"Üff bu kim şimdi ya!" Söylenerek ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığım an bir kez daha donup kaldım.

"Merhaba güzelim." Dönüp yatağın üzerinde duran bilgisayara bakıp yeniden Ateş'e döndüm.

"Senin burada ne işin var?" Cevap vermeden kapıyı tuttuğum kolumu itip odaya girdi.

"Hey ne yapıyorsun? Çık hemen buradan yoksa sapık var diye bağırırım!" Dedim ama umurunda olmadı. Kapıyı kapatıp ben de odaya girdim. Odanın ortasında durmuş yatağın üzerinde duran laptoba bakıyordu. Bu kadar kolay yakalandığıma inanamıyorum. Belki flash belleği henüz fark etmemiştir deyip yatağa doğru yürüdüm.

"Buraya neden..." Ne yürümeye ne de konuşmaya devam edemedim çünkü Ateş bir anda bileğimden tutup beni kendine çekti.

"Ne yapıyorsun sen ya? Bırak hemen beni!" Deyip uzaklaşmaya çalıştım ama izin vermedi.

"Sana daha birkaç saat önce dur dedim! Mira lütfen dur dedim!" Deyince hiçbir şey diyemedim.

"Neden yine beni dinlemedin?" Cevap veremedim. Göz ucuyla laptoba bakıp yeniden bana döndü.

"Gördün değil mi?" Başımı sağa sola salladım.

"Görmedim, bakmadım henüz." Dudakları yana kıvrıldı.

"Gözlerinden yalan söylediğini anlamak hiç de zor değil." Konuşmak için dudaklarımı araladım ama bana engel oldu.

"İlkinde dur dedim durmadın, ikincisinde yine sana dur dedim yine durmadın. Sana seni bu işin içine daha fazla çekmek istemiyorum dedim." Dedi ve eğilip sanki bir sır veriyormuş gibi fısıldadı.

"Ama bu sefer kendini olayın tam ortasına attın." Diyerek geri çekildi ve birkaç santim uzakta olan gözlerini gözlerime odakladı. Hâlâ sıkı sıkı bileğimi tutuyordu.

"Bu işin artık geri dönüşü yok." Ne söylemek istediğini anlamaya çalışırken konuştu.

"Hayatıma hoşgeldin Mira Aksoylu."

Loading...
0%