Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13.BÖLÜM "SAVAŞ DAHA YENİ BAŞLIYOR"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar...

*****

13. BÖLÜM "SAVAŞ DAHA YENİ BAŞLIYOR"

"Ama bu sefer kendini olayın tam ortasına attın." Diyerek geri çekildi ve birkaç santim uzakta olan gözlerini gözlerime odakladı. Hâlâ sıkı sıkı bileğimi tutuyordu.

"Bu işin artık geri dönüşü yok." Ne söylemek istediğini anlamaya çalışırken konuştu.

"Hayatıma hoşgeldin Mira Aksoylu." Sinirle güldüm.

"Ne diyorsun sen ya? Ne saçmalıyorsun?" Sonunda bıraktı beni ve bir adım geri gitti, sessiz kaldı.

"Hiçbir şey görmedim ben! Tamam yalan söylemeyeceğim bakıyordum ama daha tam anlamıyla bakamadan sen geldin." Gözlerini bir saniye bile olsun gözlerimden çekmedi.

"Bir şey söylesene ya! Görmedim diyorum sana!"

"Emin misin?" Diye sordu inanmaz bakışlar atarken.

"Eminim hiçbir şey görmedim! Ama neyi görmemden bu kadar korkuyorsun çok merak ettim!" Bana cevap vermek yerine yatağın üzerinde duran laptopta takılı olan flash belleği aldı ve cebine koydu.

"Sana güvenmekle hata yapmışım." Deyince kaşlarımı çattım, devam etti.

"Ya da bu kadar inatçı olduğunu tahmin edemedim diyelim."

"Ateş..." Devam etmeme engel oldu.

"Bundan sonra ben ne dersem o olacak!" Deyince sinirlendim bunu fark ettiği hâlde devam etti.

"Seni bildiğin şeylere rağmen bir köşede sessizce tutmayı düşünüyordum. Hiçbir şey yapmayacaktım, hiçbir şey istemeyecektim, seni zor durumda bırakmayacaktım ama sen rahat durmadın, duracak gibi de görünmüyorsun." Konuşmak için dudaklarımı araladım ama o devam edince konuşamadım.

"En başta da dediğim gibi bundan sonra beraberiz! Ve bundan sonra benim isteklerim doğrultusunda hareket edeceksin." Bir kez daha sinirle güldüm.

"Yok ya başka emrin? Beni ne zannediyorsun? Susturdun diye bastırabileceğini falan da mı zannediyorsun? Sen..." Devam etmeme izin vermedi.

"Hâlâ hiçbir şeyin farkında değilsin! Neler yapabileceğime dair en ufak bir fikrin bile yok!" Deyip kendini gösterdi.

"Ben bugüne kadar birine yakalanıp her şeyi mahvetmek için gelmedim! Ne senin ne de bir başkasının bu işi mahvetmesine izin vermem! Eğer daha fazla ileriye gidersen..." Cümlenin sonunun nereye gittiğini bildiğim için devam etmesine izin vermeden konuştum.

"Ne yaparsın o zaman? Arkadaşının da dediği gibi öldürür müsün beni? Hiç düşünmeden cevap verdi.

"Öldürecek olsaydım şu anda herkes senin katilini arıyor olurdu." Dedi ve bana doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattıktan sonra konuştu.

"O eve götürürüm seni, bırakmamak için götürürüm!" Deyince cevap veremedim, Ateş öfkeli bir şekilde konuşmaya devam etti.

"Ne kaçabilirsin ne de bir başkası seni bulabilir! Bu yüzden hareketlerine dikkat et ortadan kaybolmak istemezsin." İşaret parmağımı kaldırdım ve göğsüne koyup birkaç defa vurdum.

"Beni bu şekilde tehdit edemezsin! Elinde iki tane video var diye her istediğini yapacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun!" Tek kaşı kalktı devam ettim.

"Babam hata yapmış, büyük bir hata yapmış ama onun cezasının bedelini ben de bir hata yaparak ödemeyeceğim." Cevap vermedi, boğazım düğüm düğüm oldu fakat buna rağmen devam ettim.

"Eğer babam olmasaydı ve o görüntülerdeki başka birisi olsaydı çoktan ikinizi de tutuklamış olurdum ama yapamıyorum. O ne yapmış olursa olsun ona bunu yapamıyorum ama bu sürekli susacağım her istediğini yapacağım anlamına gelmiyor. Zaten yapmayacağımı sen de çok iyi biliyorsun."

"Biliyorum ama..." Devam etmesine izin vermedim.

"Aması falan yok! Sen şimdi diyeceksin ki eğer yapamazsan babanı bitiririm, bitiremezsin." Şaşırdı.

"Çünkü eğer öyle bir şey yaparsan ben de seni bitiririm. Yani anlayacağın ne sen istediklerini yapmadım diye babamı bitirebilirsin ne de ben şimdilik seni." Yine sessiz kaldı.

"Elinde tek bir koz var ve ikimizin de susması için tek bir neden var ama benim senin istediklerini yapmak için bir nedenim yok." Dudakları yana kıvrıldı, yüzünde alaylı bir ifade oluştu ve bu ciddi anlamda sinirimi bozdu.

"Bu kadar emin olma." Deyince kaşlarımı çattım.

"Ne demek şimdi bu?" Elini kaldırıp yüzüme dokundu, baş parmağıyla yanağımı okşarken öylece kaldım.

"Bilmem sence ne demek?" Dediği an eline vurup geri gittim.

"Bir daha sakın bana dokunma! Uzak dur benden! Ne demekse demek umurumda bile değil! Alacağını aldığına göre şimdi defol git bu odadan hemen!" Verdiğim ani tepki onu şaşırttı.

"Hemen dedim!" Diye yineledim odanın kapısını gösterirken. O sırada yatağın üzerinde duran telefonum çaldı. Uzanıp telefonu aldığımda babamın aradığını gördüm.

"Baban arıyor." Hızla başımı kaldırdım ve Ateş'e baktım. Nereden anlamıştı babamın aradığını?

"Sen, nereden biliyorsun?" Yüzünde muzip bir ifade oluştu ve gözleriyle telefonu gösterdi.

"Açsana, önemli bir şey söyleyecek bekletme babanı." İçimde anlamsız bir korku oluşurken aramaya yanıt verip telefonu kulağıma götürdüm.

"Alo?" Sesimin korku dolu çıkmasına engel olamadım. Gözlerim Ateş'in üzerindeyken yüzündeki memnuniyet beni giderek daha da çok korkutmaya başladı.

"Mira neredeysen hemen buraya geliyorsun!" Derin bir nefes aldım ve duyacağım şeye kendimi hazırlayarak sordum.

"Bir şey mi oldu?" Sesimin fısıltı gibi çıkmasına engel olamadım.

"Oldu! Hemen yanıma geliyorsun! Konuşmamız lazım acil!" Babama cevap verecekken Ateş bana doğru eğildi ve kulağıma fısıldadı.

"Bu da benim sana küçük bir şakam olsun." Dedi ve geri çekilip cevap vermemi beklemeden kapıya yürüdü.

"Ate... " Dedim ama açık olan telefon aklıma gelince sustum.

"Mira ne oluyor kızım orada? Kim var yanında?" Sakin kalmak için derin bir nefes aldım ve kendimi toparlayarak konuştum.

"Bir şey olduğu yok baba." Dedim ve odadan çıkan Ateş'e son kez bakıp konuştum.

"Ne oldu?" Diye sordum yatağın üzerindeki montumu alırken.

"Gelince konuşuruz, merkezdeyim acele et!" Dedi ve telefonu kapattı. Hızlı bir şekilde montumu giyip komodinin üzerinde bıraktıklarımı aldım ve odadan çıktım. Ateş'i asansöre binerken görünce yine koşarak yanına gittim. Kapanmak üzere olan asansör kapısını son anda yakalayıp yeniden açtım ve ben de bindim. Kapılar kapanırken ise merakla konuştum.

"Ne yaptın?" Diye sordum aniden ve cevap vermesini bekledim ama sessiz kaldı.

"Cevap ver bana! Ne yaptın?" Gözleri beni bulduğunda yüzünde hâlâ alaylı bir ifade vardı.

"Küçük bir şaka." Göz devirdim.

"Beni sinirlendirme ve cevap ver hemen! Ne yaptın?" Önüne döndü.

"Şimdi söylersem sürprizi kaçar, gidince öğrenirsin." Gözlerimi kapadım ve derin derin nefes aldım. Sakinleşmem lazımdı çünkü eğer sakinleşemezsem belimdeki silahı çıkartıp ona bir tane sıkacağım.

"Bu kadar korkmana gerek yok." Dedi Ateş ve gözleri yeniden beni buldu.

"Tıpkı senin yaptığın gibi küçük oynadım." Dedi ve açılan asansör kapısından geçip yürümeye başladı. Hızla peşinden gidip yanına ulaştım.

"Eğer birine zarar verecek bir şey yaptıysan yemin ederim bu sefer beni durduramazsın!" Göz ucuyla bana baktı.

"Emin misin?" Hiç düşünmeden, sorduğu an başımı salladım.

"Eminim!" Gözlerini yeniden üzerimden çekti.

"Öyle olsun." Dedi ve otelin dönen kapısından dışarıya çıktı. Adım adım onu takip ediyordum ama dışarıya çıktığımızda takip etmeyi bıraktım. O arabasına doğru yürürken etrafta olanları umursamadan bağırdım.

"SENDEN NEFRET EDİYORUM!" Durdu ve bana döndü. Etrafa bakındıktan sonra gözleri yeniden beni buldu.

"OLSUN." Dedi ve ellerini iki yana açıp omuz silkerek devam etti.

"BUNA DA RAZI OLURUZ." Diyerek önüne döndü ve yoluna devam etti.

"Delireceğim yemin ederim!" Kendi kendime söylenirken arabasının yanında durup bana baktı.

"Hadi gel beraber gidelim." Göz devirdim, bir de utanmadan gel diyordu. Cevap verme ihtiyacında bulunmadan kendi arabama doğru yürüdüm.

"Babanın söyleyeceği şeyi hiç merak etmiyorsun sanırım." Dedi ve arabasına bindi. Bir ona bir de kendi arabama baktım ve aldığım kararla koşarak yanına gittim. Geri adım atıp ondan kaçmak bana göre bir şey değildi. O arabayı çalıştırmadan arabaya ulaşıp bindim.

"Şaşırtıyorsun beni." Deyince emniyet kemerimi taktım ve ona döndüm.

"Şimdi hemen bana ne yaptığını söyle!" Bana baktı, dudakları yana kıvrıldı ve önüne döndü.

"Hey sana diyorum! Hadi söyle babam bizi neden çağırıyor?" Cevap vermedi.

"Ateş beni deli etme! Ne yaptın ya ne?" Yine sessiz kaldı ve arabayı çalıştırdı.

"Sabır diliyorum sadece sabır!" Göz ucuyla bana baktı.

"Dile dile iyi gelir." Kaşlarımı çattım, vurmamak için kendimi zor tuttum.

"Elimden gelse seni bir kaşık suda boğarım biliyorsun değil mi?" Başını salladı.

"Biliyorum ama elinden gelmeyeceğini de çok iyi biliyorum." Önüme döndüm, gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım.

"Kime zarar verdin?" Diye sordum aniden. Ateş'in gözleri anında beni buldu.

"Zarar vermek?" Başımı salladım.

"Evet, zarar vermek. Senin birilerine zarar vermeden bir şeyler yapabileceğini düşünmüyorum. Sırf bana ders vermek için, bedel ödetmek için birilerine zarar verdin. Eğer ailemden birine bir şey yaptıysan..." Devam etmeme izin vermedi.

"Sana küçük oynadım dedim güzelim, kimsenin zarar gördüğü falan yok." Kaşlarımı çattım.

"Bana güzelim demeyi bırak!" Dedim ama bir cevap alamadım.

"Sinir bozucu oluyorsun ve rahatsız edici." Göz ucuyla bana baktı, tek kaşı kalkmıştı.

"Ne bakıyorsun öyle? Hoşuma gittiğini falan mı düşünüyordun?" Yola döndü, sessiz kaldı. Başka bir şey söylemeden ben de önüme döndüm. Bu iş uzadıkça her şey yolundan çıkıyordu. Onun da dediği gibi kendimi biraz daha bu işin içine batıyormuş gibi hissediyorum ve bunun böyle devam etmesine izin veremem.

"Nasıl anladın?" Dedim bakışlarımı yeniden ona çevirerek, bana bakmadı.

"Neyi?"

"Cebinden flash belleği aldığımı nasıl anladın?" Kısa bir bakış atıp yola döndü.

"Ayakkabımı bağlayacağım bahanesiyle eğilip alırken gördüm." Kaşlarımı çattım.

"Telefonla oynuyordun." Yüzünde muzip bir ifade oluştu.

"Ben her şeyi görürüm." Göz devirdim.

"Bu yüzden hareketlerine dikkat et, attığın her adımdan haberim olur ve hepsinin bir karşılığı olacak." Beni bu şekilde alttan alttan tehdit ediyor olması gerçekten de sinirlenmeme neden oluyordu. Bu tehditlere pabuç bırakacak birisi değilim, olmadım ve hiçbir zaman da olmayacağım.

"Öyle olsun." Dedim sadece, boş yere tehdit edip durmaya, seni bitireceğim, mahvedeceğim demeye hiç gerek yoktu. Çünkü söylediğim şeyleri umursamayacaktı. Ona konuşarak değil de yaptıklarımla cevap vereceğim ve bunun en yakın zamanda olması için elimden gelen her şeyi yapacağım.

Merkeze kadar ne o ne de ben konuşmadık, ikimizin de sesi çıkmadı. Merkezin önünde araba durduğunda bir şey söylemeden inecekken kapılar bir anda kilitlendi.

"Aç şunu!" Dedim ona dönmeden, dediğimi yapmadı.

"Bana bak." Dediğini yapmaktan nefret ediyor olsam da ona döndüm.

"Ne var?" Dilini damağına çarpıtarak üst üste birkaç kez cıkladı.

"Senin gibi birine böyle şeyler hiç yakışmıyor, efendim falan demen lazım." Konuşmak için dudaklarımı araladım ama izin vermedi.

"Ayrıca lan dediğini falan da unutmadım. Sen yakında küfür falan da edersin bana."

"Etmediğimi nereden biliyorsun?" Ağzımın içinde mırıldanarak önüme döndüm. Ateş söylediğim şeyi duymuş olacak ki şaşkınca konuştu.

"Ediyor musun yoksa?" Daha fazla onunla konuşmak istemiyordum.

"Bir şey söylemeyeceksen aç şu kapıyı ineceğim! Burada oturup seninle konuşmaya hiç niyetim yok."

"Yapman gereken bir şey var." Deyince hızla ona döndüm.

"Ne?"

"Benim için yapman gereken küçük bir şey var." Kaşlarımı çattım.

"Ne diyorsun sen ya? Hiçbir şey yapmam senin için!"

"Bu kadar büyük konuşma!"

"Konuşurum! Çünkü gerçekten yapmam." Derin bir nefes aldı. "Ne isteyeceğini duymak bile istemiyorum. Şimdi aç kapıyı hemen!" Başını salladı.

"Peki, sen bilirsin. Görüşeceğiz." Dedi ve arabanın kapılarını açtı. "İn şimdi." Tek bir kelime bile etmeden arabadan indim ve sinirli bir şekilde içeriye doğru yürüdüm.

"İstediğini yapacakmışım! Çok beklersin! Sustuğum yetmiyormuş gibi bir de karşıma geçmiş abuk sabuk konuşuyor densiz!" Söylenerek içeriye girdim ve doğrudan babamın odasına gittim. Odanın önünde durup derin bir nefes aldım ve kendime gelip kapıya birkaç defa vurdum.

"Gel." Sesini duyar duymaz odaya girdim. Babam önündeki dosyadan başını kaldırıp bana baktı, beni görür görmez hızla ayağa kalktı ve yanıma geldi. Gergin olduğu her hâlinden belli oluyordu.

"Bir şey mi oldu baba?" Dedim sanki Ateş'in bir şeyler yaptığını bilmiyormuş gibi.

"Oldu." Deyince kaşlarımı çattım.

"Dinliyorum." Elini yüzüne bastırdı, çok fazla gergin görünüyordu.

"Baba korkutuyorsun beni." Gözleri yeniden beni buldu, bir şey söylemesini bekledim ama hiçbir şey söylemeden masasının üzerinde duran bir zarfı alıp bana uzattı.

"Ne bu?"

"Aç bak." Deyince elinden zarfı aldım ve hızlı hızlı açtım. "1 saat kadar önce kurye getirdi." Diye ekledi. Zarfı açıp içindeki birkaç kağıdı çıkardım ve belgelere baktım.

"Bunlar." Deyip başımı kaldırdım ve babama baktım.

"Birisi annene iftira atıyor." Dedi aniden, cevap veremedim.

"Savcı olduğu zamanlarda para karşılığında delilleri yok ettiğini iddia ediyorlar."

"Baba annem böyle bir şeyi asla yapmaz. Paraya ihtiyacı yok ki böyle bir şey yapsın. Dedem..." Babam devam etmeme izin vermedi.

"Yapmayacağını ben de biliyorum Mira ama birisi bizi tehdit ediyor. Bu belgeler annene gitmek yerine bana geldiğine göre annenin şimdiki durumu üzerinden açıkça tehdit ediliyoruz." Yutkundum, ellerimi yumruk yaptım ve tırnaklarımı avucuma batırdım. Bunu kimin yaptığını biliyor olmak beni delirtiyordu.

"Muhtemelen arayacaklar ve bir şeyler isteyecekler. Bunu her kim yaptıysa bir an önce bulmamız lazım. Ayrıca hiç kimsenin özellikle de annenin bundan haberinin olmaması gerekiyor." Başımı salladı.

"Biliyorum baba, annemin öğrenmemesi gerektiğini çok iyi biliyorum."

"Sen de biliyorsun ortada böyle bir şey olmadığını kanıtlayabiliriz ama bu süreçte anneni düşünmemiz lazım, ona göre haraket etmemiz lazım. Şimdilik böyle şeylerle uğraşması onun için iyi değil." Gözlerim doldu, başımı salladım.

"Annemin nasıl olduğunu çok iyi biliyorum baba. Merak etme haberi olmayacak ve bu durum ona yansımadan çözülecek, elimden geleni yapacağım." Dedim ve elimdeki belgeleri zarfın içine koydum.

"Önce bunu getiren kuryeyi bulacağım. Sonra da göndereni, bugün bununla uğraşacağım seni de her adımımdan haberdar edeceğim." Babam eğilip alnımdan öptü.

"Sana güveniyorum kızım." Cevap vermedim.

"Bundan diğerlerinin de haberi olmasın." Başımı salladım.

"Tek başıma halledeceğim, bir an önce de başlasam iyi olacak. Seni arayacağım." Dedim ve cevap vermesini beklemeden odadan çıkıp. Etrafa bir göz atıp ileride bir dosyayla ilgilenen Ateş'i gördüm ve hızla yanına gittim.

Yanındaki sandalyeye oturdum. Gözleri hemen beni buldu, yüzünde alaylı bir ifade vardı. Sanki çok iyi bir şey yapmış gibi bir de gülüyordu.

"Bunu nasıl yaparsın? Annemi bu işin içine nasıl katarsın?" Tepki vermedi.

"Bizi bu kadar tanıyorsan annemin durumunu da çok iyi biliyorsundur. Nasıl bunu kullanırsın? Bu kadar iğrenç birisi misin?" Sesimin çatallanmasına engel olamadım.

"Buna engel olmak senin elinde." İşaret parmağımı kaldırdım ve yüzüne doğrulttum.

"Ailemden özellikle de annemden uzak dur! Onun bu durumunu sakın kullanma! O bu durumdayken babamın onu aldattığının da böyle bir şeyin ortaya çıkmasına da izin vermeyeceğimi çok iyi biliyorsun ve bunu kullanıyorsun, yapma!" Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra tepkisiz kalıp önüne döndü.

"Bana bak sana yemin ederim eğer annemle uğraşmaya devam edersen babam umurumda bile olmaz." Gözleri hemen yeniden beni buldu.

"Annemi aldatan babamı korumak yerine annemi tercih ederim. Gözümü bile kırpmadan bildiğim her şeyi anlatırım." Tek kaşı kalktı, sessiz kaldı.

"Yaparım, yemin ederim yaparım!"

"Demek anneni babandan daha çok seviyorsun." Deyince sinirlendim.

"Kimi sevip sevmediğim seni hiç ilgilendirmez ama eğer annemle uğraşmaya devam edersen beni durduramazsın!" Oturduğu sandalyede geriye doğru yaslandı. Bir kolunu sandalyenin arkasına koydu, diğerini masanın üzerine koyup parmaklarıyla masaya ritmik hareketlerle vurdu.

"Annen için babanı yakabileceğini hiç zannetmiyorum." Biraz ona doğru eğilip gözlerinin içine baktım.

"Eğer bu yaptığın şeyi yapmaya devam edersen zannedeceksin çünkü yapacağım."

"Emin olamadım." Deyince daha çok sinirlendim. Ayağa kalktım ama kalkmamla kolumdan tutup beni yeniden oturtması bir oldu.

"Madem annenle uğraşmamı istemiyorsun o zaman susacaksın. Seni bu şekilde tehdit etmeyi hiç istemezdim Mira ama durmuyorsun. Defalarca dur dememe rağmen durmuyorsun." Bu sefer sessiz kalan ben oldum.

"Eğer kimsenin zarar görmesini istemiyorsan, eğer ailenle uğraşmamı istemiyorsan bir kenara çekil ve sessizce izle. Karışma, engel olmaya çalışma, bu işin peşini bırak." Yine sessiz kaldım.

"Çünkü tek başına hiçbir şey yapamayacaksın. Burada olanlar senin tahmin ettiğin kadar basit değil." Etrafa bakıp kimsenin olmadığından emin olduktan sonra ona döndüm.

"Neyin basit olduğu neyin olmadığı benim artık umurumda bile değil. Senin ne yaptığın da umurumda değil. Beni ilgilendiren tek şey aileme yaptıkların. Annemden, babamdan ve tanıdığım diğer herkesten uzak duracaksın." Bir anda oturduğum sandalyenin kenarlarından tutup kendine doğru çekti.

"Ne yapıyorsun sen ya?" Dememe kalmadan bacaklarımı bacaklarının arasına aldı. Şaşkınca ona bakarak dizlerine vurdum.

"Bırak beni!" Dediğim hâlde bırakmadı ve kolumdan tutup kendine çekti. Etrafta çok fazla kişinin olmaması işime gelirken konuştu.

"Ben de bunu yapmayı, ailenden uzak durmayı çok istiyorum. Ama tabii sen benim istediğimi yaparsan benim de senin istediğini yapmam daha kolay olur. Sence de her şey bu şekilde daha basit değil mi?" Konuşmak için dudaklarımı araladığımda engel oldu.

"Ama yine de sen bilirsin, yapmamak da bir seçenek." Dedi ve kolumu bırakıp ayağa kalktı. Ben gelmeden önce baktığı dosyayı alırken göz ucuyla bana baktı, dudakları yana kıvrıldı ve göz kırpıp önüne döndü.

"Son sözü söyleyip gidemezsin! Daha benim konuşmam bitmedi! Senin..." Devam edemedim çünkü beni dinlemedi.

"Başkomiserim." Deyip yanımızdan geçen Tufan amcanın yanına doğru gitti ve onun odasına doğru yürürken konuştular. Sinirle az önce oturduğu sandalyeye tekme attım.

"Nefret ediyorum senden!" Dedim ve bir tekme daha attım.

"Hayırdır kimden nefret ediyorsun?" Duyduğum sesle arkamı döndüm ve Savaş'ı gördüm. Gülerek yanıma geldi.

"Sandalyelerle kavga etmeye başladığını bilmiyordum Mira, beni şaşırtıyorsun." Dedi ve az önce vurduğum sandalyeye oturdu.

"Kim sinirlendirdi seni bu kadar?" Omuz silktim.

"Hiç kimse." Deyince kaşlarını çattı.

"Hiç kimse?" Diye yineledi, başımı salladım ve onayladım. "Bu yüzden mi sandalyeye nefretini hayasızca haykırıp vuruyordun?" Başımı çevirip Tufan amcanın odasına baktım ve yeniden Savaş'a dönüp sandalyeyi gösterdim.

"Evet haykırıyordum çünkü rahatsız! Sinirimi bozuyor!" Savaş bir tepki vermeyince devam ettim.

"Her geçen gün de daha fazla bozmaya devam ediyor! Bunun da sadece ben farkına varıyorum." Deyip onu gösterdim.

"Siz körsünüz! Hiçbir şeyi göremeyecek kadar kör olmuş gözünüz!" Savaş şaşırdı.

"Mira iyi misin?" Başımı sağa sola salladım, gözümün önüne düşen saçlarımı geriye atıp devam ettim.

"Değilim! Sizin yüzünüzden hiç iyi değilim!" Ayağa kalktı, tuhaf bir ifadeyle bana bakarak konuştu.

"Sorun ne?" Deyince cevap veremedim, gözlerimi ondan çekip sakinleşmek için derin derin nefes aldım. Keşke, keşke o sorunun ne olduğunu da haykırabilsem.

"Mira neler oluyor? Niye bu kadar..." Ona döndüm ve sözünü kestim.

"Bir şey olduğu yok! Sorun falan da yok! Gidiyorum ben, işlerim var." Savaş şaşkınca bana bakmaya devam ederken masanın üzerine bıraktığım zarfı alıp koşar adımlarla yanından uzaklaştım.

Merkezden çıktığımda yüzümü gökyüzüne çevirip derin derin nefes aldım ve temiz havayı soludum.

"Geçecek, her şey geçecek." Deyip başımı öne eğdim.

"Daha dün bir bugün iki. Bu kadar çabuk ilerleme kaydetmem zaten mümkün değildi." Kendi kendimi teselli ederek biraz sakinleştim. Elimde duran zarfı katlayıp montumun cebine koydum ve telefonumu çıkardım.

"Tek başıma hiçbir şey yapamazmışım! Ben de tek başıma yapmam o zaman." Söylenerek telefondan aradığım kişinin numarasını bulup acilen görüşmemiz gerektigine, sahilde onu beklediğime dair bir mesaj atıp taksiye bindim. Taksiyle yeniden otele dönüp arabama bindim ve çalıştırdım. Belki bir şeyler öğrenirim diye arabayı burada bırakıp Ateş'le gitmiştim.

Sahile gidip arabayı caddeye park ettim ve indim. Demir parmaklıklara yaslanıp durdum ve beklemeye başladım. Bir süre sonra gerginlikten yerimde duramayıp bir bankın önünde volta atmaya başladım. Kolumdaki saate bakıp buraya gelmemin üzerinden yarım saat geçtiğini gördüğümde bıkkınca ofladım.

"Hadi ya nerede kaldın!" Söylenirken bir başka ses araya girdi.

"Sanırım çok beklettim." Sesini duyar duymaz arkamı döndüm ve onu gördüm.

"Bence biraz daha geç kalsaydım arkamdan küfür etmeye başlayacaktın." Deyince güldüm.

"Saçmalama Doğan." Birkaç adımda yanıma gelip denize sırtını döndü ve demir parmaklıklara yaslanıp ellerini göğsünün altında birleştirdi.

"Eee söyle bakalım neymiş bu kadar acil olan şey?" Karşısında durdum.

"Birini araştırmamız lazım." Kaşlarını hayır anlamında kaldırdı.

"Araştırmamız lazım değil, araştırmam lazım sanırım. Çünkü zaten bunu sen yapabiliyor olsaydın benim burada bir işim olmazdı değil mi?" Deyince güldüm ve başımı salladım.

"Aynen öyle ben yapamıyorum, engel olan şeyler var ve yardımına ihtiyacım var. Yani bu konuda senden başka güvenebileceğim başka hiç kimse yok." Gözlerini kıstı, meraklı bir ifadeye büründü.

"Bak şimdi çok merak ettim, anlat bakalım." Başımı sağa sola salladım.

"Anlatamam." Deyince kaşlarını çattı, devam ettim. "Anlatırsam senin de başın belaya girer." Kendini gösterdi.

"Madem anlayamayacaktın benim burada ne işim var? Hem ayrıca senin başın belada mı ki benimki de belaya girsin?" Tuttuğum nefesimi bıraktım.

"Lütfen soru sorma sana anlatacaklarımı dinle, yeter bana." Yine başını salladı.

"Peki, tamam hadi o zaman dinliyorum seni." Derin bir nefes aldım, kendimi toparladım ve konuştum.

"Ateş Demirkan." Dedim tek bir nefeste. Doğan'ın kaşları anında çatılırken devam ettim.

"Ateş Demirkan'ın kim olduğunu, ailesini, hayatını her şeyini öğrenmem lazım." Tek kaşı kalktı.

"Sebep?"

"Çünkü bilmem lazım." Bakışları sertleşti.

"Şu işi doğru dürüst anlat bana. Kim bu Ateş Demirkan? Nereden tanıyorsun?"

"Söyleyemem, bir olayla ilgisi olduğunu bil yeter. Ayrıca muhtemelen bu adam bir yerlerde ölü olarak görünüyor." Doğan'ın kaşları biraz daha çatıldı.

"Mira anlattıklarından hiçbir şey anlamadım. Sana yardım edebilmem için doğru düzgün anlatman lazım bana." Cevap verecekken engel oldu.

"Mira kimse bana bir şey anlattığını bilmezse benim de başım belaya girmez. Ayrıca hiç kimsenin benden haberi olmayacağı için araştırmam daha kolay olur. Babana gitmek yerine bana geldiğine göre gerçekten zor durumda olmalısın. Şimdi sakin ol, mantıklı düşün ve düzgünce anlat." Deyince ona hak verdim, başımı salladım ve anlatmaya karar verip konuştum.

"Birisinden şüpheleniyorum." Dedim çünkü ne olursa olsun ona bile tam anlamıyla gerçeği anlatamam. Böyle bir riski göze alamam.

"Kimden?"

"Bizim ekipten Barış Erendil diye birisi. Sahte kimlik kullandığından şüpheleniyorum." Doğan'ın kaşları çatıldı.

"Sahte kimlikli polis mi?" Başımı salladım.

"Evet ve sanırım bu iş öyle basit bir şey de değil. Altında çok büyük bir şey olduğuna inanıyorum." Doğan göğsünün altında birleştirdiği ellerini cebine koyarken merakla konuştu.

"Ne gibi bir şey?" Omuz silktim.

"Bilmiyorum, ne olduğunu tahmin edemiyorum ama büyük bir şey olduğuna inanıyorum. Yani düşünsene; kim basit bir şey için kimlik değiştirip polis olur ki?" Başını salladı.

"Haklısın ama bana sanki ortada böyle bir şey yokmuş gibi geldi. Yani birinin kimlik değiştirerek polis olabilme ihtimali çok düşük." Derin bir nefes aldım. Buna inanmıyor olması çok normaldi. Ben bile onun gerçek yüzünü görene kadar böyle bir şeye inanmamıştım.

"Biliyorum inandırıcı gelmiyor hatta çok saçma geliyor belki sana ama lütfen..." Dedim masum masum bakarak ve devam ettim. "Lütfen yine de benim için araştır. Şu an senin yardımına çok ihtiyacım var." Başını salladı.

"Tamam senin için araştıracağım, elimden geleni yapacağım ve bir şeyler bulmaya çalışacağım." Deyince gülümsedim.

"Çok teşekkür ederim." O da gülümsedi.

"Ne demek, arkadaşlar bugünler içindir değil mi?" Dedi ve gülüp cebinden telefonunu çıkardı.

"Neydi şu adamın ismi? Ateş..." Deyip sustu.

"Demirkan." Dedim, bunu söylerken bile sinirlendim. İsmini duymak bile sinirimi bozuyordu. "Ateş Demirkan." Diye ekledim. Doğan başını salladı.

"Peki, not alayım da şuraya sonra ismi unutmayayım. Gün içinde o kadar çok kişiyle uğraşıyorum ki kimin kim olduğunu karıştırmaya başladım artık."

"Seni tanıdığım ilk günden beri hep yoğun birisi oldun. Seninle çalıştığımız zamanlarda bazen eve bile gitmezdin, öyle hatırlıyorum. Hep özenirdim sana. Hiç uyumadan, bazen yemeden, içmeden sabahlara kadar çalışırdın. Ayrıca bu kadar şeye rağmen bir kez bile sinirli olduğunu görmedim, hep sakin kalmayı başarıyorsun. Mesela ben tek bir gece uyumayayım ertesi gün çok sinirli oluyorum." Deyince güldü, gülünce şaşırdım.

"Neden gülüyorsun?" Diye sordum merakla. Doğan gözlerini telefondan çekip bana baktı.

"Yani her zaman gizli gizli bir yerlerde uyuduğumu ve sürekli bir şekilde yemek yediğimi bilseydin de bana özenir miydin acaba?" Kendimi tutamayarak güldüm.

"Ciddi olamazsın."

"Vallahi uyumadan, yemeden, içmeden çalıştığım tek bir gün bile yok. Sanırım sen çok yanlış kişiye özenmişsin." Gülerek ve şaşkınca ona bakarken kendini göstererek devam etti.

"Genelde uykum geldiği zaman ya da acıktığım zaman dışarıda işim var deyip karakoldan çıkarım. Sonra da ya yemeğimi yerim ya da arabada uyurum." Kahkaha attım.

"Senden korkulur ama bunu öğrendiğim iyi oldu." Dedim ve ciddi bir ifadeyle devam ettim. "Sanırım bundan sonra ben de bu taktiği deneyeceğim." Güldü, telefonunu yeniden cebine koydu ve konuştu.

"Şu senin Ateş hakkında birkaç gün içinde bir şeyler bulurum ve hiç merak etme eğer gerçekten de ortada şüphelendiğin gibi bir şey varsa onu araştırdığımı ruhu bile duymaz." İç çektim.

"Umarım." Omzuma dokundu.

"Rahat ol, bir sıkıntı çıkmaz merak etme." Dedi ve elini yeniden çekip cebine koydu. "Şimdi benim işlerim var gitmem lazım. Bir şeyler çıkarsa ya da hiçbir şey çıkmazsa her iki durumda da mutlaka seni ararım." Başımı salladım.

"Peki, merakla bekliyor olacağım."

"Seni çok bekletmeyeceğim." Dedi ve önüne dönüp caddeye doğru yürüdü. Gözlerimi ondan çekmeden, dikkatle izledim. Birkaç dakika içinde yol kenarına park ettiği arabasına ulaştı, bindi ve uzaklaştı.

"Lütfen, lütfen bir şeyler bul Doğan. Birilerinin yardımına çok ihtiyacım var." Kendi kendime konuşarak denize döndüm. Kollarımı parmaklıkların üzerine koyup biraz eğildim ve derin derin nefes alıp temiz havayı soludum. O sırada telefonum çalmaya başladı.

"Son günlerde ne zaman çalsan benim için hiç de iyi olmayan şeyler öğreniyorum. Umarım bu sefer iyi bir şeydir." Deyip telefonu çıkardım, ekrana baktım ve gördüğüm isimle göz devirdim. Hâlâ telefonumda Barış diye kayıtlı olan Ateş arıyordu.

"Sakin ol aç ve konuş. Bu şekilde hiçbir şeyden şüphelenmez. Doğan da rahat rahat onu araştırabilir." Kendimi ikna ederek ve onunla konuşacağım için kendimi toplayarak aramaya yanıt verdim.

"Alo?" Dediğim an sesini duydum.

"Neredesin Mira?"

"Cehennemin dibinde!" Dedim anında tüm sinirimle bir de aramış neredesin diye soruyordu.

"İşin var demek." Deyince göz devirdim. Muhtemelen yanında birisi vardı. "Ne zaman gelirsin?" Sakin kalmak için kendimle büyük bir savaşa girdim.

"Sanane?"

"Anladım, işin uzun yani?" Kendimi tutamayarak sordum.

"Kim var senin yanında? Yoksa çoktan şimdiye kadar benimle iyi geçin diye üst üste defalarca kez tehdit etmiş olurdun."

"Bizimkiler var, Savaş çıkarken iyi olmadığını söyledi, seni merak ettiler." Dişlerimi sıktım, gerçekten de çok güzel rol yapıyordu. İşte tam da bu yüzden aylarca onun gerçek yüzünü görememiştik. Birileri tıpkı benim gibi onu bir suç işlerken görmezse de gerçek yüzünün ortaya çıkacağını hiç zannetmiyorum diye düşünürken aniden zihnimin içinde bir ışık yanmış gibi hissettim.

"Orada mısın?" Sesini duyunca kendime geldim ve konuştum.

"Buradayım şimdi dön yanındakilere de ki; Mira iyi değilmiş hem de benim gibi bir şerefsiz yüzünden iyi değilmiş. Sahile gitmiş, kendini oradan denize atacak tüm sıkıntılarından kurtulacakmış."

"Mira..." Devam etmesine izin vermeden telefonu kapattım, sessize aldım ve cebime koydum. Gözlerimi kapatıp az önce aklıma gelen şeyi düşündüm.

"Ya birileri onu suç işlerken görürse?" Diye mırıldandım kendi kendime ve gözlerimi açtım.

"Beni susturdu ya susturamayacağı birisi onu suç işlerken görürse?" Dedim ve sinsice güldüm. İşte tam da o zaman her şey benim açımdan yoluna girerdi. Ne ben onun hakkında birilerine bir şey anlatmış olur okları üzerime çekerdim ne de onun suç işlemesine izin verirdim.

"Susturamayacağı bir kişi?" Diye yineledim. Kim olabilirdi? Ateş'in bile susturamayacağı birisi kim olabilirdi? Öncellikle onun bile tanımadığı birinin olması lazımdı. Çünkü eğer tanıyorsa zaten muhtemelen onun hakkında da elinde bir koz olacaktı. Öyle birini bulmalıydım ki hem Ateş'i suç işlerken görmesini sağlayabileceğim hem de gördüklerinden sonra korkusuzca her şeyi anlatacak ve Ateş'in susturamayacağı birisi olmalıydı.

Gözlerimi kapattım ve temiz havayı soluyup mantıklı düşünmeye çalıştım. Kim olabilirdi? Benim tanıdığım Ateş'in tanımadığı bu kadar güçlü birisi var mıydı? Bilmiyorum ama biraz düşünürsem bulabileceğimden eminim.

"Bulacağım." Dedim ve kendime cesaret vermeye çalıştım. Çünkü şu an ihtiyacım olan şey cesaretti sadece ve sadece cesaret.

"Neyi bulacaksın?" Duyduğum sesle hızlıca gözlerimi açıp başımı yana çevirdim ve Ateş'i görüp öylece kaldım. "Niye konuşuyordun kendi kendine?"

"Burada ne işin var? Beni mi takip ediyorsun?" Gözlerini benden çekip denize baktı.

"Sahildeyim denize atlayacağım demedin mi? Ben de gerçekten atlayacak mısın diye merak ettim gelip bir bakayım dedim." Göz devirdim, önüme döndüm, sessiz kaldım. Doğan'la konuştuğumu görmüş müydü acaba? Ya uzaktan bizi izlediyse ve Doğan'ı merak edip araştırırsa?

"Daha telefonu kapatalı 5 dakika bile olmadı, merkezden buraya ne çabuk geldin?" Diye sordum ona dönerken.

"Yakınlardaydım diyelim." Kaşlarımı çattım, ona hiç inanasım gelmiyordu.

"Hangi hakla beni takip edebilirsin sen ya? Hayatıma bu kadar..." Yine ve yine sözümü kesti.

"Seni takip ettiğim falan yok, işim vardı geldim." Sinirlendim, devam etti. "Senin de dediğin gibi telefonu kapatalı daha 5 dakika olmadı. Yani 5 dakika öncesine kadar Savaş ve Cansu yanımdaydı. Onlar yanımdayken seni nasıl takip edebilirdim?" Deyince cevap veremedim.

"Sen beni boş ver de burada tek başına ne yapıyorsun onu söyle." Aslında şu an sanane deyip işin içinden çıkabilirdim ama eğer Doğan'ı gördüyse ondan şüphelenmemesini sağlamak çok daha iyi olacaktı.

"Arkadaşımla buluştum, konuştum. Öğrendin rahatladın mı?" Gözlerini kıstı.

"Arkadaşın?" Bir tane vurmamak için kendimi zor tuttum. Kendim için ona cevap veriyor olsam da hesap sorar gibi soru sorması sinirimi bozuyordu.

"Evet arkadaşım, uzaktan bir arkadaşım." Dedim ve önüme döndüm. Her sorusuna da düzgünce cevap verip onu şüphelendirmeye gerek yoktu. "Ayrıca bu seni hiç ilgilendirmez."

"Ben de nerede kaldı diyordum, geldi işte eski Mira." Deyince göz ucuyla ona baktım, sessiz kaldım.

"Öğreneceğini öğrendin şimdi gidebilirsin."

"Haklısın benim de çok işim var." İmalı bir şekilde söylediği şeyle gözlerim hızla onu buldu.

"Ne işin varmış senin? Daha ne yapmayı düşünüyorsun? Biraz daha mı mahvedeceksin her şeyi?" Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve ilerledi. Benden bir şey yapmamı istiyordu ama bir suçluya asla yardım etmeyeceğim. Sonucunda bana ne yapacak olursa olsun bir suçluya asla yardım etmem ama bir süre, aklımdaki planı uygulayana kadar, yapacağım diyerek onu oyalamakta da bir sakınca yoktu.

"Ne yapmamı istiyorsun benden?" Durdu, ağır hareketlerle bana döndü ama sessiz kaldı.

"Susmam dışında bir şey daha istedin benden. Söyle, ne istiyorsan yapacağım sen de bunun karşılığında duracaksın." Tabii ki de yapmayacağım ama onun yapacağıma inanması lazımdı. Şimdilik onu durdurmak için elimden başka hiçbir şey gelmiyordu.

"Hadi söylesene benden ne istediğini! Yapacağım diyorum!" Ellerini cebine koydu, yavaş adımlarla yanıma geldi ve gözlerini kısıp şüpheyle yüzüme baktı. Neden böyle baktığını anlamaya çalışırken konuştu.

"Bir anda bu kadar değişmeni sağlayacak ne oldu çok merak ediyorum." Deyince gerildim ama elimden geldiği kadar gerildiğimi fark etmemesini sağladım.

"Ne mi oldu? Ya sen bir de karşıma geçmiş bana ne oldu diye soruyor musun? Annemle tehdit ediyorsun beni! Onun durumunu kullanıyorsun! Onun için her şeyi yapacağımı çok iyi biliyorsun bir de bana ne oldu diye soruyorsun!" Gözlerimin içine dikkatle baktı.

"Yok." Dedi bana doğru bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi kapatarak ve devam etti. "Öyle tehdit falan değil bu." Bir şeyleri anladığından korktuğumu fark etmesin diye gözlerimi ondan kaçırmadım hatta kırpmadım bile.

"Sanki başka bir şey olmuş gibi." Göz devirdim, alayla güldüm.

"Hiçbir şey olmadı! Ne olabilir ki?" Dedim sinirli bir şekilde. Bir şeyleri anlayacak olması korkmama, korkmak da sinirlenmeme neden olmuştu.

"Bir şeyler çevirdiğin çok belli." Bir kez daha göz devirdim.

"Sen bana senden bir şey isteyeceğim dedin ben de sana durman karşılığında bunu yapabileceğimi söylüyorum! Bir şey çevirdiğim falan yok! İster inan ister inanma umurumda bile değilsin. Ya ne istediğini söylersin ben de yaparım ve bu konu kapanır ya da seni durdurmak için başka şeyler bulmak zorunda kalırım." Derin bir nefes aldı.

"Söyleyeceğim, ne yapmanı istediğimi söyleyeceğim ama tabii zamanı geldiğinde. Önce senin ne işler çevirdiğini öğrenmem lazım. Bakalım Mira Aksoylu arkamdan neler yapıyormuş?"

"Ne hâlin varsa gör, ne öğrenmeyi düşünüyorsun bilmiyorum ama elinin boş kalacağından çok eminim. Çünkü ben hiçbir şey karıştırmıyorum. Karıştırıyor olsam bile bunun hesabını vereceğim en son kişi bile değilsin. Bunu da sakın unutma." Dedim ve koluna çarparak yanından geçip uzaklaştım.

"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu arkamdan. Ona dönmeden, yüzüne bakmadan beni duyabileceği bir ses tonuyla konuştum.

"Senin olmadığın herhangi bir yere!" Diyerek yürümeye devam ettim. O sırada duyduğum şey durmama neden oldu.

"Bundan sonra senin için benim olmadığım herhangi bir yer yok Mira." Deyince ona döndüm.

"Kendine bu kadar güvenme, hiç iyi bir şey değil. Çünkü bu kadar güvenirsen, rahatlarsın ve eğer rahatlarsan hata yaparsın." Deyip kendimi gösterdim.

"Hata yaptığın ilk an ensendeyim bunu da sakın unutma." Dedim ve yeniden önüme dönüp yoluma devam ettim.

Sahilden çıkıp caddeye, yol kenarına, park ettiğim arabamın yanına gittim. Arabaya binip derin bir nefes aldım ve sahile doğru baktım. Ateş'in hâlâ aynı yerde durduğunu gördüm. Telefonumu çıkartıp Doğan'ı aradım. Birkaç çalıştan sonra hemen açıldı.

"Alo?" Dediği an hemen konuya girdim.

"Doğan sana söylediklerimi şimdilik yapma, kimseyi araştırma."

"Sebep?" Gözlerimi Ateş'ten çekip önüme döndüm.

"Sen gittikten sonra o yanıma geldi, bir şeyler çevirdiğimden şüphelendi. Eğer seni yanımda gördüyse seni araştıracaktır, neler yaptığını öğrenmeye çalışacaktır. Yani anlayacağın gözü üzerimizde olabilir. Bu yüzden birkaç gün hiçbir şey yokmuş gibi, sana bir şey anlatmamışım gibi davran."

"Mira korkma, bu adam ne sana ne de bana hiçbir şey yapamaz. Yani tahmin ettiğin gibi kötü birisi çıkacak olsa bile tutuklarız ve biter. Biraz sakin ol." Ona her şeyi tam anlamıyla anlatmadığım için böyle söylüyor olması fazlasıyla normaldi.

"Doğan lütfen sadece beni dinle. Ben ne yaptığımı, nasıl hareket edeceğimi çok iyi biliyorum. Her şeyin bir an önce ortaya çıkmasını istesem de o zaman şimdi değil, onunla burada karşılaşmak planlarımın arasında yoktu. Bu yüzden birkaç gün beklememiz lazım. Lütfen beni dinle olur mu?"

"Tamam, sen nasıl istersen öyle olsun. Senden haber bekleyeceğim o zaman bir şeyler yapmak için."

"Emin ol böylesi daha iyi ve en kısa sürede sana haber etmeye çalışacağım, görüşürüz."

"Görüşürüz, dikkat et kendine."

"Sen de dikkat et." Dedim ve telefonu kapattım. Bir kez daha sahile doğru bakıp Ateş'in gittiğini gördüm. Başımı direksiyonun üstüne koydum ve tuttuğum nefesimi bıraktım.

"Bulacağım, seni alt edecek, susturamayacağın birisini elbet bulacağım. O zaman ne yapacaksın çok merak ediyorum." Kendi kendime konuşup, sakinleştikten sonra başımı direksiyonun üzerinden kaldırdım ve arabayı çalıştırdım. Arabayı çalıştırdıktan sonra dursaksadım, bir an için nereye gideceğimi bilemedim.

Merkeze gidemem çünkü eğer gidersem babama yanına gidiyorum dediğim kurye hakkında bilgi vermem lazımdı. Eve de gidemem çünkü eve de gidersem annem tatilde olmadığımı öğrenecekti.

"Bakalım Cansu Hanım neredeymiş." Kendi kendime konuşarak Cansu'yu aradım. Bir süre beklettikten sonra açmıştı.

"Efendim Mira?"

"Neredesin?"

"Nisa'nın arkadaşı vardı ya hani? Onun evindeyiz, birkaç saat önce geldik yoktu şimdi yeniden uğradık. Eve girmek üzereydik."

"Nisa?" Diye sordum.

"Evinde öldürülen kız Mira, bugünlerde çok dalgınsın sen." Tuttuğum nefesimi bıraktım.

"Haklısın, neyse bana da konum atar mısın? Ben de yanınıza geleceğim."

"Tamam, atarım."

"Bekliyorum." Dedim ve telefonu kapattım. O sırada yanımdan geçen Ateş'in arabasını gördüm.

"Pislik!" Söylenirken mesaj geldi. Adrese bakıp gideceğim yeri öğrendikten sonra arabayı sürdüm. Yolda ilerlerken Ateş'in arabasının sürekli önde olduğunu fark edip onun da aynı yere gittiğini anladım.

1 saat kadar sonra Cansu'nun attığı adrese ulaşmıştım. Evin önüne iki araba eş zamanlı olarak durdu ve ikimizde aynı anda arabalardan indik.

"Aynı yere geldiğimizi bilseydik, beraber gelirdik." Öndeki arabadan inen Ateş'e baktım, cevap verme ihtiyacı duymadan eve yöneldim. Evden içeriye girecekken yeniden sesini duydum.

"Bana boşuna kızıyorsun." Deyince durdum ama ona dönmedim, devam etti.

"İnsan çıkarları için her şeyi yapabilir, ben de yapıyorum. Senin de yaptığını görüyoruz. İkimiz de aynı şeyi yaparken bana bu kadar kızman çok saçma." Sinirle ona döndüm, yanına gittim.

"Ben çıkarlarım için hiçbir şey yapmıyorum!" Alaylı bir ifadeye büründü.

"Bundan emin misin?" Başımı salladım.

"Eminim, bana bak ne zannediyorsun bilmiyorum ama sırf susuyorum diye beni sizden zannetme sakın! Eğer bu işin içinde annem olmasaydı, babam bile umurumda olmazdı." Kaşlarını çattı, devam ettim.

"Eğer annemin iyi olduğundan, böyle bir şeyi duyduğu zaman kendini kaybetmeyeceğinden birazcık emin olsaydım şu anda karşımda konuşuyor olmazdın." Deyip kendimi gösterdim.

"Babam için değil annem için susuyorum." Fazlasıyla şaşkın görünüyordu, konuşurken dolan gözlerim ve çatallanan sesimle devam ettim.

"Zamanı geldiğinde babamın da karşısında duracağım, şu an yaptığı işi kendi isteğiyle bırakacak ve kendi isteğiyle her şeyin doğrusunu anlatacak. Cezası neyse de gidip çekecek ama şimdi değil, bunun zamanı şimdi değil." Dedim ve işaret parmağımı kaldırarak göğsüne dokundum.

"Annemi sizden kurtardığım an durmak için de susmak için de hiçbir sebebim kalmayacak." Tek kaşı kalktı, birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra tek kelime bile etmeden yanımdan uzaklaştı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve sakin kalmaya çalıştım. O sırada aklıma gelen şeyle telefonumu çıkarttım.

"Sen beni küçümsemeye devam et." Kendi kendime konuşarak rehberden annemin doktorunun ismini buldum ve aradım. Birkaç çalıştan sonra açmıştı.

"Mira'cığım?" Sakin ses tonunu duymak bile beni gülümsetti.

"Merhaba Pelin Hanım." Dedim arkamdaki arabaya yaslanırken.

"Merhaba, normalde beni aramazdın sen." Deyince derin bir nefes aldım.

"Pelin Hanım sizinle annem hakkında konuşmam lazım."

"Annen iyi mi? Bir sorun mu var?" Dedi aniden.

"Hayır bir sorun yok, şimdilik gayet iyi ama yine de sizinle bir konu hakkında konuşmam lazım."

"Klinikte değilim bugün ama çok acil bir şey değilse yarın görüşebiliriz."

"Olur, yarın kaç gibi müsaitsiniz?"

"2 gibi seni bekliyorum."

"Peki anlaştık, görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." Deyince telefonu indirip aramayı sonlandırdım ve yeniden cebime koydum. Geriye yapmam gereken birkaç şey kalmıştı. Birincisi; Ateş'in susturamayacağı birisini bulmak olacaktı. İkincisi ise; yarın o doktorla konuşup annemin durumunu tam anlamıyla öğrendikten sonra ve duyduğum en ufak olumlu bir şeyde her şeyi anneme anlatmak olacaktı.

"Durduramayacaksın beni, izin vermeyeceğim! Senin istediklerin olmayacak! Sen hâlâ beni tanıyamamışsın." Diyerek ellerimi göğsümün altında birleştirip arkamdaki arabaya yaslandım ve derin bir nefes aldım.

"Madem oyun oynuyorsun, o oyunu senin ayağına dolamayı çok iyi bilirim." Kendi kendime konuştum ve sinsice gülerek ekledim.

"Savaş daha yeni başlıyor Ateş Demirkan!"

Loading...
0%