Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16.BÖLÜM "KAYIP"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar.

****

16. BÖLÜM "KAYIP"

ATEŞ DEMİRKAN

"Komiser yardımcısı Mira Aksoylu, 5 gün önce arabasıyla geçirdiği trafik kazası sonrası ortadan kayboldu. Karada ve denizde arama çalışmaları devam ediyor, fakat 5 gündür en ufak bir ize bile rastlanmadı. Şimdi bana 5 günlük raporu verin, neler buldunuz?" Gözlerimi Tufan'dan çektim, ayağımı sallayıp masaya ritmik hareketlerle vururken üst ekibin üyelerinden birisi konuştu.

"Çevredeki tüm hastanelere, kliniklere, sağlık ocaklarına gittik ama hastaneye getirilen bir yaralı olmamış. Diğer hastanelere de haber verdildi ama hiçbirinden geri dönüş alamadık." Gözlerimi kapattım sakin kalmaya çalıştım, bir başkası konuşmaya devam etti.

"Kazanın olduğu bölgenin 30 kilometre çevresindeki evlerin, kulübelerin hatta balıkçı teknelerinin sahiplerine kadar tek tek konuştuk. Gören, duyan, yardım eden hiç kimse yok." Ellerim sinirden titremeye başlarken bir diğeri konuşmayı devraldı.

"Aynı şekilde 30 kilometre çevresinde ormanda arama çalışmaları yapıldı. Maalesef hiçbir ize rastlanmadı. Kamera kayıtları incelendi. Viraja girişi görünüyor, bir diğer kamera kayıdında zaten kazadan dolayı çıkışı yok. Kazanın saatti 21.30 - 21.40 arası. Kaza bölgesinde kamera olmadığı için kaza nasıl oldu ve bölgeye kim geldi bilmiyoruz." Tuttuğum nefesimi bıraktım, aynı kız konuşmaya devam etti.

"21.30 da viraja girişi kayıtlarda net bir şekilde görünüyor. 22.10'a kadar o yoldan geçen başka bir araba olmuyor. O saatlerde bir araba geçiyor, kazayı fark edip ambulansı ve polisi arıyor. Polisler arabanın enkazına ulaştıklarında arabadaki yangının yeni başladığını söylüyorlar ve Mira arabada değilmiş. Kazada zarar görmeyip arabanın yanacağını tahmin ettiği için uzaklaştığı düşünülüp arama çalışmaları başlıyor. Fakat az önce sizin de dediğiniz gibi en ufak bir ize bile rastlanmadı." Gözlerimi kızdan çekip Tufan'a baktım.

"Anladım, elimizde hiçbir şey yok yani öyle mi? Kız ortadan kayboldu ve bizim onu bulmamız için ipucumuz yok." Dedi gözleri hepimizin üzerinde gezinirken.

"Tek ipucu sizin odanızda bulunan istifa mektubu ve not başkomiserim. Mira'nın buradan neden çıktığını hepimiz biliyoruz." Diyen Nazlı'ya baktım, devam etti.

"Neden istifa ettiğine bir anlam veremedim. Bahsettiği adamı da çok araştırdık ama Ateş Demirkan isminde yüzlerce kişi var ülkede. Kız bir şeyler bilerek çıkmış buradan, şüphelendiği şeyler olduğu için o notu bırakmış ama biz buna rağmen hiçbir şey bulamıyoruz." Ateş Demirkan mı? İlk defa o benim ve o kız benim yanımda değil dememek için kendimi zor tuttum.

"Not normal değildi bunu hepiniz fark etmişsinizdir zaten. Belli yerlerin üstü karalanmıştı. Sadece belirli kelimelerin okunmasına izin verilmişti. Mira böyle bir şey yapmaz. Kaybolacağından şüphelenip not bırakan bir kız yazdığı notun üzerindeki diğer yazıları karalamaz. Yapacak olsaydı hiç şüphe çekmeden yeni bir not bırakırdı." Bunu da ben yapmamıştım. Birisi vardı, beni adım adım takip edip arkamdan iş çeviren birileri vardı ve ben bunun kim olduğunu bilmiyorum. Bulursam da hiç iyi şeyler olmayacak.

"Yani anlayacağınız yazının Mira'nın yazısıyla karşılaştırılacağını çok iyi biliyorlardı. Birisi o notu Mira'nın yazdığından emin olmamızı istedi ama öğrenmemizi istemediği yerlerin de üzerini karaladı." Eğer o birisi olmasaydı muhtemelen şu anda benim kim olduğumu biliyor olacaklardı ama bilmiyorlardı, ben de bilmiyorum. Bildiğim tek şey; o birisinin bunu benim için değil kendisi için yaptığıydı.

Bu merkezde birisi daha gerçek kimliğimi biliyor ama sessiz kalıyordu. En kısa zamanda onun kim olduğunu bulmam lazım.

"Şu notu bir daha oku bakayım." Tufan'ın söylediği şeyle Cansu delil poşetini alıp içindeki notu okudu.

"Kaybolursam kaybımdan..." Deyip sustu, başını kaldırdı ve hepimize bakarak konuştu. "Burada bir şeylerin üzeri karalandıktan sonra devam ediyor." Dedi, yeniden kağıda bakıp devam etti.

"Ateş Demirkan sorumludur. Bu notu yazdıktan sonra..." Deyip yine başını kaldırdı. "Burada da bir kelimenin üstü karalanmış ve not devam ediyor." Dedi, kağıda baktı. "Evine gitmek için yola çıkıyorum." Tufan anında konuşmaya başladı.

"Muhtemelen o iki kısımda Ateş Demirkan'ın kim olduğundan ve evin nerede olduğundan bahsediyor ama birisi bunu öğrenmemizi istemediği için notu biraz azaltmış. Mira'nın yaptığı kaza bile bir tuzak olabilir. Şu an yaşıyor mu yoksa başına bir şey geldi mi bilmiyorum ama onu bulmamız için önce Ateş Demirkan'ın kim olduğunu bulmamız lazım. Ateş neredeyse Mira orada." Sinirlendim, o kız benim yanımda değil ve yanlış yoldasınız diye bağırmak istedim ama yine kendimi tuttum.

"Tuzak derken? Nasıl bir tuzak olabilir ki? Kaza yaptığı apaçık ortada zaten." Diyen Taner'e baktım, Tufan devam etti.

"Eğer ortada bir tuzak varsa kaza da yalandır. Mira arabadan indikten sonra arabayı uçurumdan atmış olabilirler. Araba yanmadan ya da patlamadan polislerin gelmeyeceğini tahmin edip bize onu öldü olarak gösterebilirler. Sonuçta Mira kaybolmasından bu kadar şüphelenip not bile bıraktığına göre peşinde birileri vardı ve o da bunun farkındaydı. Benim anlamadığım şey Mira böyle bir durumun içindeyken bize neden hiçbir şey anlatmadığı?" Sinirlerim giderek bozuldu. Kız 5 gün koskoca 5 gündür ortada yok ve biz burada oturmuş saçma sapan şeyler konuşuyoruz. Kim bilir şimdi nerede, ne hâldedir? Düşündükçe delirecek gibi oluyorum.

"Bu seri katil işinin kapanmadığını hissediyordum zaten. Hatta hepimiz az çok biliyorduk, kapanmasına izin verdik. O adam ölmeden önce de öldükten sonra da Ateş Demirkan ismini sayıklayıp durdu. Şimdi de Mira bir kazayla ortadan kayboldu ve bize bıraktığı son isim Ateş Demirkan." Savaş'ın söylediği şeyle daha fazla dayanamadım, ayağa kalktım. Boş boş konuşup duruyorlardı. Ateş'miş! Buradayım işte lan burada! Kız benimle değil!

"Nereye?" Savaş'a baktım.

"Telefon etmem lazım." Deyip cevap vermesini beklemeden arkamı döndüm, uzaklaşacakken duyduğum sesler ilerlememe engel oldu.

"BENİM KIZIM NEREDE?" Gözlerim Sedat amirin odasını buldu. Ses Mira'nın annesine aitti.

"5 GÜNDÜR YOK! BULACAĞIZ BULACAĞIZ DEYİP DURUYORSUN AMA YOK! BENİM KIZIM NEREDE!" Kadının çaresiz sesi koridorda yankılanmaya devam ederken herkes susmuş, büyük bir sessizlik olmuştu.

"CİHAN'I DA BULACAĞIM DEMİŞTİN! BULDUN AMA ÖLÜSÜNÜ! KIZIM NEREDE BENİM!" Dişlerimi sıktım, ellerimi yumruk yaptım.

"YETER ARTIK! ÇOCUKLARIMI KAYBETMEKTEN ÇOK YORULDUM! BANA KIZIMI GETİR!" Arkamı döndüm, masadakilere baktım. Hepsi başlarını öne eğmiş sessizleşmişlerdi. Daha fazla haykırışları duymak istemediğim için uzaklaştım, kendimi dışarıya attım.

Cebimden telefonu çıkardım, o sırada yanıma bir araba durdu içinden Doğan indi ve birkaç adımda yanıma geldi.

"Bir şeyler bulabildiniz mi?" Diye girdi hemen konuya. Başımı sağa sola salladım, Erdem'i aradım.

"Kimi arıyorsun?" Göz ucuyla ona baktım.

"Kardeşini." Başını salladı, o sırada telefon açıldı.

"Söyle, dinliyorum." Sesini duyar duymaz konuşmaya başladım.

"Bunların bir bok yapacağı yok, Mira'yı benim yanımda zannedip beni arıyorlar! O kızı bulun hemen! Her taşın altına bakın ve o kızı bulun!"

"Ateş sakin ol! Kızı zaten arıyoruz ama yok! Sanki yer yarıldı da yerin içine girdi!" Sinirlendim, dişlerimin arasından konuştum.

"O zaman yerin içinde arayın! Bulun o kızı! 5 gün oldu lan 5! Nerede bu kız?"

"Tamam bulacağız! Adamlar gece gündüz durmuyorlar, arıyorlar. Sizden hızlı çalışıyoruz lan biz!" Cevap vermedim.

"Arayacağım ben seni, şimdi işim var." Deyip telefonu kapattı, Doğan'a döndüm.

"Yok, kız resmen yok! Kayboldu, bir anda yok olup gitti." Eli kirli sakallarını gitti, bir şey söylemeye çalışır gibi bir hâli vardı.

"Ne söyleyeceksen söyle! Karşımda eveleyip geveleyip durma!" Gözleri beni buldu.

"Olay yeri inceleme raporlarını baktım." Kaşlarımı çattım, devam etti. "Fren izi falan yokmuş yolda, arabada da bir arıza tespit edilmemiş."

"Yani?" Derin bir nefes aldı.

"Yolda başka araba yok, fren izi yok, dikkatini dağıtacak hiçbir şey yok. Bu kız o kazayı neden yaptı?" Dişlerimi sıktım.

"Ne demek istiyorsun sen?" Alt dudağını ısırdı, bir kez daha iç çekti. Onu beklemek yerine konuştum.

"Açık açık söyle işte intihar ettiğinden falan mı şüpheleniyorsun?" Diye sordum açıkça başını sağa sola salladı.

"Hayır, saçmalık olurdu. İntihar etmiş olsaydı muhtemelen cesedi çoktan elimizde olurdu. İşin içinde hiç kimse olmaz ve Mira kaybolmaz o arabanın içinde olurdu ama yok." Haklıydı, dikkatle dinledim onu devam etti.

"İşin içinde bir başkası olsaydı eğer o zaman da bir iz olurdu. O kızı oradan almaya gelecek olan kişi kameralara yakalanırdı. Bütün kayıtlar didik didik edildi ama hiç kimse yok o yolda. Mira oyunun içine çekilmemiş olabilir. Oyunun içine çekilen biz olabiliriz, daha doğrusu sen." Kaşlarımı çattım.

"Mira'yla çok uzun zaman çalıştım, çok iyi tanıyorum onu. Hırslandığı zaman ne kadar ileriye gidebileceğini çok iyi biliyorum. Ya ortadan kaybolmayı seçen kendisiyse?" Hiçbir şey diyemedim.

"Sonuçta kız polis, yetenekli bir polis. Kaybolduğu zaman nelere bakılacağını, neler yapılacağını çok iyi biliyor. Yani bu ihtimali de düşünmek lazım, her şey Mira'nın oyunu olabilir. Hazırlıklı olmakta fayda var çünkü şu anda bir yerlerde Barış Erendil'in aslında Ateş Demirkan olduğunu ispatlamak için bir şeyler yapıyor olabilir." Başımı sağa sola salladım.

"Hayır, mantıklı değil bunlar." Tek kaşı kalktı.

"Mantıksız olan ne?" Hiç düşünmeden cevap verdim.

"Kızın annesi abisinin ölümü yüzünden hasta, sırf bu yüzden sustu zaten Mira. Şimdi ortadan kaybolarak annesine bunu yapmaz. Belki babası artık umurunda olmayabilir ama annesine bunu yapmaz."

"Ya her şeyden annesinin de haberi varsa?" Az önce içeride olanları bilmediği için böyle konuşuyor olması normaldi.

"Annesi burada, kadın perişan durumda. Numaradan bu hâle gelmesi imkânsız. Onun hiçbir şeyden haberi yok, Mira da annesine bunu yapmaz."

"Ateş..." Devam edemedi çünkü birkaç metre ileriye duran ambulansın sireni onun sesini bastırdı. "Ambulansın ne işi var burada?" Göz ucuyla Doğan'a baktım.

"Bilmem." Derken karakoldan çıkan Sedat amiri ve onun kucağındaki kadını gördüm. Koşar adımlarla ambulansa doğru gelirken hemşireler ona ulaştı, karısını kucağından sedyeye indirdi. Hemşireler sedyeyi yeniden ambulansa doğru götürürlerken iç çektim, Doğan'a döndüm.

"Bu kadının mı haberi var? Baksana ne hâlde? Az önce de dediğim gibi kadının hiçbir şeyden haberi yok, Mira da annesini bu duruma asla sokmaz." Doğan cevap veremezken gözleri dolu olan Cansu'yu gördüm. Bize doğru geldiğini görünce Doğan'a döndüm.

"Tamam sus, sonra konuşuruz." Başıyla onayladı, Cansu yanımıza ulaşınca sordum.

"N'oldu kadına?"

"Sen çıktıktan hemen sonra fenalaştı birdenbire." Deyip ofladı ve gözünden akan göz yaşını silip devam etti.

"Hepimiz için zor ama onun için daha zor. Daha 2 yıl önce oğlunu kaybetmiş, şimdi kızı ortada yok. Kadın bitmiş durumda." Dedi ve göz ucuyla Doğan'a bakıp bana döndü.

"Tufan başkomiser şu Ateş Demirkan her kimse onu bulmamızı istedi. Diğerleri de doğrudan Mira'yı aramaya devam edecekler." Hâlâ Ateş diyorlardı. Bir şeyler söyleyememek sinirimi bozarken elimden geldiği kadar sakin kalmaya çalıştım.

"iyi tamam, siz bir yerlerden başlayın ben geliyorum." Başını salladı, Doğan'a bir bakış atıp yanımdan uzaklaştı.

"Suç yine senin üstüne mi kaldı?" Doğan'a baktım.

"Öyle görünüyor. Aren benim ismimi verip o çatıdan atladıktan sonra ortalık çok karıştı. Şimdi Mira'nın ismimi verip ortadan kaybolması tüm okların bana çevrilmesine neden oldu. Tamam Mira benim yanıma gelmek için yola çıktı ama onu ortadan kaybeden ben değilim, başka birisi. O her kimse de herkesten önce ben bulacağım. Herkesten önce cezasını ben vereceğim!" Dedim dişlerimin arasından ve devam ettim.

"Buradan çok fazla bir şey yapamıyorum, bu durumda izin alıp çıkmakta dikkat çeker. Bu yüzden benim elim kolum bağlı ama Erdem arıyor, her anda olanları haber ediyor. Onu bulacağım, nerede olursa olsun onu bulacağım." Omzuma dokundu.

"Ben de elimden geleni yapıyorum merak etme bir yerlerden çıkacak, bulacağız. Önce ortadan kaybolması kimin işine gelir onu bulmamız lazım. Gerisi kendiliğinden gelecektir." Sinirle güldüm.

"Mira bu; herkese her şey yapmış olabilir! Şu karakola gelen davaların hepsinden haberi olduğuna yemin edebilirim. Her işe koşuyor, her olaya bakıyor! Sadece ben bile onun ortadan kaybolmasını isteyecek onlarca kişinin adını sayabilirim!" Deyip elimi yüzüme bastırdım bıkkınca ofladım. Elimi yeniden yüzümden çektiğimde bir anda gördüğüm şeyle kaşlarım çatıldı.

Karakolun dışından, demir korkulukların ardından birisi buraya doğru bakıyordu. Siyah kapüşon takmış, yüzünü gizlemişti.

"Nereye bakıyorsun sen öyle?" Hızla Doğan'a baktım.

"Sakın bakma!" Şaşırdı ama dediğimi de yaptı. "Hayırdır ne oluyor?" Göz ucuyla aynı yere bakıp hâlâ orada durduğunu gördüm, yanıtladım.

"Birisi bizi izliyor. Kapüşon takmış, yüzünü gizlemiş." Kaşlarını çattı.

"Emin misin?" Başımı salladım.

"Fazlasıyla." Dedim ve ellerimi cebime koyup devam ettim. "Bakalım kimmiş bu?" Deyip gidecekken Doğan engel oldu.

"Ona doğru gittiğini fark ederse kaçar." Güldüm.

"Muhtemelen ama yakalanması 5 dakika bile sürmez hiç merak etme." Dedim ve kapıya doğru yürüdüm, bahçeden çıktım. Kapüşonlunun durduğu tarafa bakıp arkasını döndüğünü ve uzaklaştığını gördüm.

Adımlarımı hızlandırdım, yetişmeye çalıştım. Doğan haklı olabilir miydi? Mira oyun oynuyor olabilir miydi? Önümdeki kişiyi inceledim, fiziği benziyordu. Biraz daha hızlandım, aramızda çok fazla mesafe kalmadı. Sanki ben hızlandıkça o da hızlanır gibiydi. Oyun oynamasına bile razıyım, yeter ki iyi olsun ve bu o olsun diye içimden geçirip son kalan birkaç metreyi koştum, o da benimle birlikte hızlanırken kolunu tuttum.

"Mira?" Umutla ismini söyleyip yüzüne baktım ama hiç tanımadığım birisini gördüm.

"Yanlış oldu galiba?" Dedi, kapüşonunu çıkardı. Mira'nın aksine esmer, siyah saçlıydı. Kolunu bıraktım, uzaklaştım.

"Neden gizli gizli bizi izliyordun?" Diye sordum Mira çıkmamış olmasının sinirliyle.

"Kimseyi izlediğim yok, sizi tanımıyorum." Kaşlarımı çattım.

"Yalan söyleme! Niye gizli gizli karakolun bahçesine bakıyordun? Kimi gözetliyordun? Neyi izliyordun?" Yüz ifadesi sertleşti.

"Siz hangi hakla bana hesap soruyorsunuz? Kimsiniz?" Cebimden cüzdanı çıkardım, polis kimliğimi gösterdim.

"Komiser yardımcısı Barış, şimdi seni alıp tüm bu soruları göz altındayken sormamı istemiyorsan cevap ver! Kimi izliyordun?" Telaşlanmış gibiydi.

"Kimseyi izlemiyordum, karakolun bahçesindeki çiçekler çok güzeldi bakıyordum öyle. Yasak mı?" Sakin kalmaya çalıştım.

"Niye kapüşon taktın, niye yüzünü gizledin?" Kaşlarını çattı.

"Beyefendi hava soğuk ve kapüşonumu taktım, çiçeklere bakıyordum. Bir suçum varsa buyurun beraber karakola gidelim, sokağın ortasında insanlara bu şekilde davranmaya hakkınız yok! Hem ayrıca ben size neden mont giydiniz diye sordum mu? Ne istersem giyer ne istersem takarım bundan sizene?" Cevap vermedim.

"Şimdi karakola gitmiyorsak, müsaadenizle hastaneye gitmem lazım." Dedi ve söylenerek yanımdan uzaklaştı, sinirle duvara tekme atıp bağırdım.

"Hop sakin ol! Ne oluyor?" Başımı çevirip Doğan'ı gördüm, sessiz kaldım.

"Sanırım hayallerin yıkıldı biraz." Cevap vermedim. "Ama hiç değilse az önce söylediklerime içten içe biraz olsa da hak verdiğini öğrenmiş oldum."

"Neyse ne! Kendi saklanıyor ya da bir yerlerde zorla tutuluyor ve yahut gelecek durumda değil bilmiyorum ama bunların hiçbir önemi yok! O kızı en kısa zamanda bulacağım! Başka yol yok!" Bir adım atıp yaklaştı, gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Bu konuyu niye bu kadar kişiselleştirdin anlamıyorum. Tamam hepimiz onu merak ediyor, arıyoruz hatta korkuyoruz ama verdiğin tepkiler biraz büyük değil mi?" Kaşlarım çatıldı, yine sessiz kaldım.

"Sadece bir arkadaşı olarak, sence de biraz fazla abartmıyor musun? Hatta bizim açıdan bakarsak onlar senin arkadaşın falan da değil. Amacına ulaşmak için kullandığın birkaç insandan bir tanesi Mira senin." Konuşmak için hamle yaptım ama Doğan devam edince konuşamadım.

"Eminim o seni bu kadar sevmiyordur. Sonuçta kaybolmadan seni yakmaya çalıştı. Kaybımdan Ateş Demirkan sorumludur yazıp ortadan kaybolmak büyük tesadüf. İstifa bile etmiş kız. Ben hâlâ, annesine rağmen, bir oyunun içinde olduğumuzu düşünüyorum. Başına bir şey gelmedi Mira'nın. Senin başına gelsin diye ortadan kayboldu." Daha fazla konuşmasına izin vermedim.

"O zaman bundan senin niye haberin yok? Bu kız senin beni tanıdığını, benimle olduğunu bilmediği için sana gelip yardım istemedi mi? Sen de ona yardım ediyormuş gibi görünmedin mi? Böyle planı olan birisinin buradan da haber alabilmesi, neler olduğunu öğrenebilmesi için birilerine bunu anlatmış olması lazım. Halihazırda anlattığı bir kişi varken neden risk alıp başkalarını da işin içine soksun ki? Mira bu kadar basit ve aptalca plan yapacak bir kız değil." Bu sefer sessiz kalan o oldu.

"Onu susturmak için annesi ve babasıyla tehdit ettiğim hâlde sana her şeyi anlattı çünkü sana güveniyordu. Bu kadar güvendiği birisine ortadan kaybolmak için yapacağı planı da anlatırdı."

"Ya anladıysa benim seninle olduğumu?" Diye sordu aniden ve devam etti.

"Senin de dediğin gibi bu kadar basit ve aptalca plan yapacak bir kız değil çünkü o zeki, fazla zeki. Hiçbir şey bilmeden senin kim olduğunu öğrenebilecek kadar zeki ve dikkatli. 2 yıldır buradasın tek bir kişi bile senden şüphelenmedi, seni araştırmadı, herkes için Barış'tın. Mira'nın buraya geleli sadece 6 ay oluyor. 6 ayda Barış Erendil'in aslında Ateş Demirkan olduğunu çözdü bu kız. Doğan Karahan'ın Ateş'le birlik olduğunu mu çözemeyecek?" Cevap veremedim çünkü haklıydı. Mira fazla dikkatliydi, bir şeyleri çözmüş olabilirdi.

Benim Ateş olmam dışında bir şeyleri...

"Seni tanıyor, Erdem'i gördü ve ismini biliyor. Kız zaten beni tanıyor, benim de sizinle olduğumu ya da Erdem'in kardeşim olduğunu öğrendiyse araştırmaya devam etmiş gerisine de ulaşmış olabilir mi? Mira bir şeyler öğrenmiş olamaz mı? Senin ismini ortaya atıp bir anda arkasında tek bir iz bile bırakmadan ortadan kaybolması çok saçma geliyor bana. Sanki tüm bunları öğrenmiş ve bilerek kaybolmuş gibi." Başımı sağa sola salladım.

"Bir şeyler öğrenmiş olamaz, mümkün değil. O kadar derine inemez, inseydi haberim olurdu." Dedim söylediğim şeye daha kendim bile inanmıyorken. Karşımdaki başka birisi olsa bu söylediğime belki inanırdım ama Mira'ydı bu. O her şeyi yapmış olabilir.

"Bu kadar emin olma. Bu kız o adamların fotoğraflarını bile gördü. Sen anlatmadın mı bana? Flash belleği cebimden almış, son anda fark ettim yetişmeseydim her şeyi anlayacaktı demedin mi?" Bıkkınca ofladım.

"Yeter bu kadar! Anladıysa anladı umurumda bile değil!" Deyip kendimi gösterdim.

"Ben yanlış hiçbir şey yapmıyorum, cezasını çekmesi gerekenler var ben de onların cezasını vermek için buradayım! Kaçtıkları adaleti ben sağlayacağım!" Sessiz kaldı.

"Her mesleğin içinde çürük elmalar vardır, biz bu meslekteki çürük elmalar değiliz! Biz çürük elmaları ayıracak olanlarız!" Deyip bakışlarımı ona çevirdim, devam ettim.

"Kendi yöntemimizle yapacağız bunu! O çürük elmalar hepimizin hayatını mahvetti! Suçlu olan ne benim ne sensin! Suçlu olan onlar!" Sessiz kaldı.

"Herkes cezasını çekecek, yaptığının bedelini ödeyecek! Sonra hepimiz buradan çekileceğiz, kendi hayatımıza bakacağız! Ne Mira ne bir başkası onların bedel ödemesine engel olamayacak!" Deyip iç çektim.

"Ama onlarla birlikte suçsuz olan hiç kimse de bedel ödemeyecek! Suçsuz olan hiç kimsenin canı yanmayacak! Mira da suçsuz olanların içinde yer alıyor ve o kız benim yanıma gelirken kaza yaptı, ortadan kayboldu. Başına benim yüzünden bir şey gelmeden bulmam lazım!"

"Tamam biraz sakin ol, kendini topla. Bu şekilde hiçbir şey yapamayız." Başımı salladım.

"İyi tamam yeter bu kadar konuştuğumuz, bir an önce bir şeyler yapalım. Bu şekilde konuşarak elimize hiçbir şey geçmeyecek." Çalan telefonunu çıkarıp meşgule attı, konuştu.

"Bırakalım diğerleri boşa kürek çekip seni arasınlar. Biz Mira'yı bulalım. Bunun için de ilk önce şu notun belirli kısımlarını kim karaladı onu bulalım. O kişi her kimse Mira'nın ortadan neden ve nasıl kaybolduğunu çok iyi biliyor."

"O her kimse onu o not üzerinden bulmamız imkânsız. Daha ilk günden her şeye bakıldı ama yok. Oğlum karakolun içi lan içi! Her yerde kamera, polis var! Mira'nın elinde bir dosyayla odaya girdiği görülüyor birkaç dakika sonra odadan çıkıyor. Daha sonra karakoldan çıkıp arabasına biniyor ve gidiyor. O saatten sonra Esra'nın notu başkomiserin odasında bulduğu ana kadar olan her saniye izlendi. Odaya giren çıkan yok ama notun bazı kısımları karalanmış." Deyip elimi yüzüme bastırdım, tuttuğum nefesimi bıraktım ve devam ettim.

"Birisi bizimle oynuyor Doğan, Mira üzerinden bizimle oynuyorlar. Eğer sırf bunun için ona bir şey yaparlarsa..." Deyip sustum, devam edemedim. O sırada telefonum çaldı, cebimden çıkarıp ekrana baktım, Cansu'nun aradığını gördüm. Belki bir haber vardır diyerek hızla açtım.

"Efendim?" Dediğim an konuşmaya başladı.

"Bulundu, Mira bulundu Barış. Bir hastaneden haber geldi. Bilinci yerinde olmayan, kimliği tespit edilemeyen, fiziksel özellikleri Mira'yla eşleşen birisi varmış." İlk defa heyecanlandığımı hisettim ve telaşla sordum.

"Hangi hastane? Neredesiniz siz? Gittiniz mi?" Sorularımı art arda sıraladım.

"Yola çıkıyoruz." Deyip hastanenin ismini söyledi, cevap vermeden telefonu kapattım.

"Bulunmuş." Dedim bana merakla bakan Doğan'a ve koşarak arabaya doğru gittim. Ayak seslerinden Doğan'ın peşimden geldiğini anladım. Yanına ulaştığım arabaya bindim, çalıştırdım. Tam o sırada Doğan'da benim arabaya bindi. Sorgulamadan gaza bastım, ilerledim.

Daha önceden gittiğim için nerede olduğunu bildiğim hastaneye normalden daha hızlı ulaştım. Arabayı hastanenin önüne park etmeden rastgele bırakıp indim, koşarak acile girdim. Etrafa bakınırken hastane polisini gördüm, hızlıca yanına ulaştım.

"Komiser yardımcısı Barış Erendil." Dedim ve kimliğimi çıkartıp adama gösterdim, devam ettim. "Kayıp polis memurunun eşgaline uyan birinin geldiğini bildirmişsiniz, hangi oda?" Diye sordum doğrudan.

"Buyurun götüreyim sizi." Dedi ve yürüdü, takip ettim. Doğan sanırım bırakıp kaçtığım arabayla ilgileniyordu.

"Dün gece geldi hastaneye, bir sürücü yol kenarında bulmuş. Kimliği yok, bilinci yerinde değil. Müdahale eden Doktor Hanım durumu bize biz de merkeze bildirdik. Meğerse kayıp polis memuru varmış, eşgali onunla uyuyormuş. Olayı doğrudan size bildirdiler." Başımı salladım, merak ettiğim şeyler bunlar değildi.

"Durumu nasıl?" Gözleri beni buldu.

"İyiymiş diye duydum, uyutuyorlar ama önemli bir şey yokmuş herhalde. Doktoruyla konuşursanız size daha doğru bilgiler verecektir." Sadece başımı salladım.

"Aslında kayıp polisin fotoğrafı elimize ulaştı ama içerideki hanımefendinin yaralarından dolayı yüzünde şişlikler ve morluklar oluşmuş, fotoğraftakiyle aynı kişi mi anlayamadık. Onu tanıyan birisinin teşhis etmesi daha doğru olur." Dedi ve bir odanın önünde durdu, kapıyı gösterdi.

"Buyurun bakabilirsiniz." Cevap vermeden, daha fazla oyalanmadan odaya girdim. Birkaç adımda yatağa ulaştım ve içimdeki tüm umut yok olup gitti, çaresizlik yeniden üzerime çöktü.

Önümde yatan kadın Mira değil bir başkasıydı. Saçları, yüz hatları falan benziyordu belki ama o değildi işte. Yanında durduğum duvara yumruk attım, o sırada diğer polis odaya girdi. Elimin yüzüne baktığımda yaralandığını gördüm ama umurumda bile olmadı.

"Aradığınız polis memuru mu?" Cevap vermek yerine başımı sağa sola salladım.

"Üzüldüm umarım en kısa zamanda polis memurundan haber alabilirsiniz. Biz de hastanın kimliğini tespit etsek iyi olacak. Kayıp ilanı falan da yok hakkında." Ona cevap vermek yerine odadan çıktım. Polis odanın kapısını kapatırken ileriden gelenleri gördüm. Hepsinin yüzünde az önce bende olan umudun aynısından vardı.

"Durumu nasıl iyi mi? Ameliyat falan mı olmuş? Konuşabildin..." Cansu'nun devam etmesine izin vermedim.

"Mira değil." Dediğim an hepsi donup kaldı, devam ettim.

"Benziyor ama Mira değil." Savaş ve Doğan tepki vermezken Cansu göz yaşlarını sildi.

"Nasıl Mira değil ya! Nasıl olamaz? Allah kahretsin! Nerede bu kız ya nerede?" O kendi kendine konuşmaya devam ederken Savaş konuştu.

"Ben de arayayım Mira olmadığını haber vereyim. Herkes haber bekliyor bizden." Dedi ve yanımızdan uzaklaştı.

"Benim de işlerim var, gitsem iyi olacak. Bir haber olursa haber verirsin." Diyerek eğildi ve kulağıma fısıldadı.

"Bir şeyler bulursam seni ararım, Erdem'le iletişimde olacağım." Onu onaylayan mırıltılar çıkardım, geri çekildi ve başka bir şey söylemeden yanımdan uzaklaştı. Ağlayan Cansu'ya baktım.

"Ağlayıp durma! Ölüm haberini almadık! Yanlış kişinin yanına geldik hepsi bu! Sabah nasılsa şimdi de öyle aramaya devam edeceğiz!" Göz yaşlarını sildi, cevap vermesini beklemeden yanından uzaklaştım.

Kendimi bahçeye atıp derin bir nefes aldım, toparlanmaya çalıştım. Aklım bu kadar dağınıkken hiçbir şey yapamazdım ama kendimi toparlayamıyordum. Gözlerimi kapatmış derin derin nefes almaya devam ederken mesaj geldi. Telefonumu çıkartıp ekrana baktım, yabancı bir numara olduğunu gördüm. Kaşlarım istemsizce çatılırken gelen mesajı okudum.

"Her şey yeniden başlıyor!"

Tek kaşım kalktı, ne demekti şimdi bu? Kim atmıştı bu mesajı? Anlamaya çalışmak için mesajı birkaç defa üst üste okudum, o sırada yeni bir mesaj daha geldi.

"Ateş Demirkan bu senin değil benim oyunum!"

Ateş mi? Kimdi bu şimdi? Mira olabilir miydi? Umarım o'dur. Yapacağı her şeye hazırım ama o olsun. Bunları yapacak, bu mesajları yazabilecek kadar iyi durumda olsun.

"Oyunu kurallarına göre oynamaya hazır ol!"

"N'olur sen ol Mira n'olur." Kendi kendime konuşurken cevap yazmak istedim ama ne yazacağımı karar veremedim. Çünkü mesajı atan Mira olmayabilirdi ve eğer Mira değilse büyük bir sorunum vardı.

"Bu hiçbir zaman bir başkasının oyunu olamaz, oyununun bozulmasına hazır ol."

Yazdım ve gönderdim her şeye rağmen. Cevap gelmesini beklerken telefon çaldı. Arayan kişiyi görmek şaşırmama neden oldu, açtım.

"Abi?" Dedim şaşkınca. Gerçek abim olmasa da o abiydi işte bizim için.

"Aslanım duyduğuma göre işler karışmış biraz, sorun ne?" Nefesimi dışarıya verdim.

"İşler hep karışıktı zaten hep toparladık bundan sonra da toparlanırız."

"Emin misin? El atmam gereken bir şey var mı?" Hiç düşünmeden konuştum.

"Mira'yı bul." Dedim doğrudan ve devam ettim. "Başına bir şey gelmeden bul, bunu bir tek sen yapabilirsin."

"Tamam bakacağım ama önce cevaplaman gereken bir soru var." Meraklandım.

"Neymiş o?"

"Sen bu kızı seviyor musun?" Aniden gelen soru karşısında afalladım.

"Nereden çıktı şimdi bu?" Diye sordum dişlerimin arasından, bu ne saçma soruydu? Onu bulacak olmasıyla bunun ne alakası vardı?

"Nereden çıktıysa çıktı! Sana bir soru sordum! Sen bu kızı seviyor musun?" Cevap vermedim.

"Hepiniz elimde büyüdünüz benim. İçinizi, dışınızı, her şeyinizi biliyorum! Bu yüzden sakın bana yalan söyleme!" İç çektim, sessiz kalmayı tercih ettim.

"Sessiz kalmak bir seçenek değil Ateş benim için. O kıza aşık mısın? Kendine bu kötülüğü yaptın mı?" Kaşlarımı çattım.

"Neden kötülük olsun?" Diye sordum.

"Kız polis ya hani ondan olabilir mi acaba? Babası polis, annesi avukat falan bunlar yeterli değil mi? O kız senin gerçek yüzünü bildiği hâlde dönüp sana bakar mı? Kendine acı çektirmek dışında hiçbir şey geçmez eline! Bunların farkında mısın?" Elimi yumruk yaptım.

"Şu an konumuz bu değil! Kızı sevdiğim falan da yok benim! Bu konuyu da bir daha açma!"

"Ateş..." Devam etmesine izin vermedim.

"Konu biraz önce kapandı, haber bekliyorum senden." Dedim ve telefonu kapattım.

"Dönüp bakmazmış! Bakmasın lan bakmasını isteyen mi var sanki?" Söylenerek telefon çalmadan önce beklediğim mesaj gelmiş mi gelmemiş mi diye baktım ama mesaj falan yoktu.

"Mira olsaydın muhtemelen laf sokmak için yine mesaj atardın." Kendi kendime konuşup telefonu cebime koydum.

"Mira'nın annesini de bu hastaneye getirmişler, Sedat Amir'de burada." Arkamı döndüm, Cansu'yu gördüm. Savaş da arkasından geliyordu.

"Buradalar mı? Niye teşhis için bizi beklediler o zaman?"

"Sedat Amir'e haber vermedik biz. Hem yanlış çıkma ihtimaline karşı hem de durumunun kötü olmasına karşı tedbir aldık, bulsaydık sonradan söyleyecektik. İyi ki de söylemedik adam bu kadar üzüntünün için de bir de yanlış ihbarla uğraşacaktı." Önüme döndüm.

"Kızı kayıp uğraşsın bir zahmet." Savaş yanımda belirdi.

"Herkes her taşın altına bakıyor biz oradan oraya gitmek dışında hiçbir şey yapamıyoruz. Bu çok saçma! Şu an bizim de onu deli gibi her yerde arıyor olmamız lazımdı ama nereye bakacağımıza dair fikrimiz bile yok." Savaş'a baktım, sessiz kaldım.

"Son zamanlarda çok mutsuzdu Mira, sorunları vardı. Ailemle ilgili deyip anlatmadı ama büyük bir derdi olduğu belliydi. Son gördüğümde de zaten iyi değildi. Sürekli dalgındı, işle bile ilgilenmiyordu. Yanında olmaya, bir şeyler anlattırmaya çalıştım ama maalesef anlatmadı. Keşke anlatsaydı, ne sorunu olduğunu bilseydim eğer şu anda başına ne geldiğini de tahmin edebilirdik. Fakat bizim elimizde hiçbir şey yok." Dedi Cansu ağlamaklı çıkan sesiyle.

"Gerçekten Ateş'in kim olduğunu bulmuş olabilir mi? Eğer bulduysa muhtemelen şu anda onun yanında..." Savaş'ın sözünü kestim.

"Bırakın Ateş'i falan! Herkes aynı kişinin peşinde zaten! Onun yanında olmayadabilir! Değilse de boşuna vakit kaybediyoruz demektir! Bırakın herkes Ateş'i arasın biz Mira'yı arayalım!" Savaş'ın kaşları çatıldı.

"Mira adamın ismini verip ortadan kayboldu Barış! Bunu görmezden gelemeyiz." Sakin kalmaya çalıştım.

"Görmezden gelelim diyen yok zaten! Diğerleri arasın diyorum. Biz diğer ihtimali düşünüp onun yanında olmadığını varsayalım ve ona göre hareket edelim." Cevap vermediler, devam ettim.

"5 gündür bir adamın peşine düştük ama ortada hiçbir şey yok, Mira da yok! Yanlış yolda olduğumuzun farkına varmanız için daha ne kadar zaman geçmesi gerekiyor? 10 gün, 15 gün ya da daha mı fazla? Bence artık kendinize gelin! Kızın nerede ne durumda olduğunu bilmiyoruz ve biz onu aramak yerine bize bıraktığı adamı arıyoruz! Bu kadar yeter bence artık!" Yine sessiz kaldılar.

"Artık mantıklı düşünün bence biraz!"

"Haklı olabilirsin." Dedi Cansu, Savaş'a baktım. Benimle olmalarını beklemiyordum ama hiç değilse gerçek polis olan 2 kişinin aklı başında şeyler yapmasını sağlayabilirdim.

"Haklısın belki de bilmiyorum ama farkında mısınız bilmiyorum ama iz yok, ipucu yok, bilgi yok, kamera yok, görgü tanığı yok! Ne yapabiliriz?" Cevap veremedim.

"Aynı şeyi söylemek istemiyorum ama Savaş da haklı." Dedi Cansu, göz ucuyla ona bakıp konuştum.

"İyi biz de buluruz o zaman. Hiçbir suç kusursuz değildir. Eğer başına bir şey geldiyse ve ortada suç varsa bizde o suçun kusurunu bulacağız. Yapacağımız başka da hiçbir şey yok. Bir açık kapı bulup oradan içeriye gireceğiz. Gerisi kendiliğinden gelecek. Bunun için de önce kazanın olduğu yere gideceğiz. Birilerini ya da bir şeyler bulacağız. Şimdi benimle gelmek isteyen varsa gelsin yok biz kendi bildiğimizi yapacağız diyorsanız da kendiniz bilirsiniz." Dedim ve yanlarından uzaklaştım. O sırada başka bir ses araya girdi.

"DURUN!" Arkama döndüm ve hastaneden çıkan Sedat'ı gördüm. Bu adamı görmek bile sinirimi bozuyordu. İlk geldiğim günden beri hiç sevmemiştim, seveceğimi falan da düşünemiyorum.

"BURAYA GELİN!" Diye bağırdı Cansu ve Savaş'a doğru ve yanıma geldi. Hepsi bir anda başıma toplanırken konuştu.

"Bundan sonra benden habersiz hiçbir şey yapmak yok! Mira hakkında bulduğunuz en ufak bir şeyi bana haber vereceksiniz! Eğer gizli gizli bir şeyler yapmaya çalışırsanız gözünüzün yaşına bakmam!" Sinirlendim, sanki ailesi çok umurundaydı şerefsizin. Şeytan diyor indir yüzünün ortasına yumruğunu görsün gününü!

"Anladınız mı beni?" Savaş ve Cansu onu onayladı, benim sessizliğimi umursamadan konuştu.

"Arama çalışmalarını genişletin! Kazanın olduğu alanın 50 kilometre çevresine yayılsın aramalar! Hatta gerekirse daha fazla! Bir kamera kayıdı, görgü tanığı falan bulun artık!" Daha fazla dayanamadım.

"Siz bunları yapılmadı mı zannediyorsunuz? Başkomiserin emriyle hepsi yapıldı, yapılmaya da devam ediyor! Bence dönüp bir kendinize bakmanız lazım önce. Belki de sizin bir düşmanınız falan vardır. Kiminle iş yaptınız, kimin kuyruğuna bastınız? Bir hatırlayın bence bunları. Sizinle ilgili bir sorun olabilir." Dedim açıkça, kiminle iş yaptığını aslında çok iyi biliyor ama hiçbir şey diyemiyordum işte. Sedat'ın çatık kaşlarının altındaki öfkeli gözleri beni buldu.

"Sen benimle nasıl böyle konuşursun? Senin karşında..." Sedat'ın sesini kesen şey Cansu'nun elinde tuttuğu telsizden gelen anons sesi oldu ve telsizin diğer ucundaki polis memuru hepimizin kanını donduracak o cümleyi kurdu.

"Kayıp polis memurunun kayalıklarda cansız bedenine ulaşıldı."

****

Herkese tekrardan merhabalar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?💫

Ateş'ten geldi bu bölüm, anlatımını sevdiniz mi? Bir sonraki bölümü de ondan okuyacaksınız.

Sizce son anda gelen haber doğru muydu?

Mira nasıl ve neden ortadan kaybolmuş olabilir? Sizin bir tahminizin var mı?

Bir sonraki bölüm tahminlerinizi bekliyorum.♡

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%