@gizzemasllan
|
Selam suç ortaklarım✨ Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫 Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar. *** 18. BÖLÜM "OYUN İÇİNDE OYUN" Uyuduğumu zannedip usulca üzerimi örttü. Yüzümün önüne düşen saçlarımı çekti. Eli yanağımda bir süre oyalandı. Dudaklarını alnımda hissettiğimde ince çarşafın altındaki elimi yumruk yaptım. Böyle bir şeye izin verdiğime inanamıyorum ama biraz önce olanlardan sonra böyle davranıyor olması normaldi. Hareketlenen yataktan kalktığını anladım. Bir süre sonra ayak sesleri duymaya başladım, odadan çıktığını anladım. Gözlerimi araladığımda Ateş'in kapıya doğru yürüdüğünü gördüm, gözlerimi kapattım. Odanın kapısının açılıp kapanma sesini duyduğumda gözlerimi yeniden açtım. Odada yalnız olduğumu görünce rahat bir nefes aldım. Hâlâ yanağımı ıslatan timsah göz yaşlarımı sildim. Yatağın kenarından destek alıp doğruldum. Tüm kemiklerim kırılmış gibi canım yanıyordu. Doğrulurken acıyan karnımı tuttum, ayaklarımı yataktan sarkıttım. Çıplak ayaklarım soğuk zeminle temas ettiğinde ürperdim. Buna rağmen ayağa kalktım. Başım dönünce gözlerimi kapattım. Kendimi toparlayınca kapıya doğru yürüdüm. Canım acıdığı için sadece birkaç metre uzakta olan kapıya ulaşmam uzun sürdü. Kapının yanında durdum, dışarıya çıkmak yerine kapıyı açık olduğu anlaşılmayacak şekilde araladım, dışarıyı dinledim. "Sana doğruyu söyle dedim!" İlk babamın sesi kulaklarıma gelirken az önce Ateş'le sarıldığımızı fark ettiğini hatırladım. Muhtemelen ondan hesap soruyordu. "Burada durup hesap vermek zorunda değilim." Ateş'in sesi sinirli çıktı. "Mira'yla aranda bir şey varsa ve bunu benden saklıyorsan sonuçlarına o zaman katlanırsın!" Babamla ikisi konuşmaya devam ederken babamın durumu yanlış anlamış olmasını hiç umursamadım. Ayakta durmak zor gelmeye başladığı için yatağa yürüdüm. Başım hem dönüyor hem de çok ağrıyordu. Sağ gözüm zaten hiç görmüyor gibiydi. Az çok nasıl göründüğümü tahmin ettiğim için aynaya bakmadım, bakmaya cesaret edemedim. Yatağa ulaşınca kenarına oturdum. Şu an en çok kaburgalarım acıyordu. Sanki yürürken hepsi tek tek kırılıyormuş gibi hissediyorum. Zorlukla kalktığım yatağa yine zorlukla uzandım. Ellerimi karnımın üzerinde birleştirip odanın tavanına boş boş baktım. Bir an önce iyileşmem, ayağa kalkmam lazım. 5 gün koskaca 5 gün geçmişti. Her şeyi bitirmek için çıktığım o yolda hiçbir şeyi bu şekilde basit, ucuz bir planla bitiremeyeceğimi öğrenmiştim. "Ateş o Mira! Ateş Demirkan!" Sesi kulaklarımda yankılanırken gözlerim doldu, ellerimi yumruk yaptım. Aynı ses gelmeye devam etti. "Onu bu şekilde bitiremezsin. Onu polis Mira olarak engel olamazsın." Göz yaşlarım akmaya başladı. Kimdi bu? Günlerce başımda konuşup durmuştu. Benim tarafımda olduğunu söylemişti ama yüzünü bir kez bile göstermemişti. "Baban gerçekten suçsuz birini mi öldürdü Mira? Hiç sorgulamadan ona inanacak kadar az mı güveniyordun babana? Belki baban da bir suçluyu öldürmüştür. Bu ihtimali hiç düşündün mü? Sahte bir adamın söylediklerine neden inandın?" "Babam annemi aldattı." Diye mırıldandım kendi kendime ve devam ettim. "Bu bile ona güvenmemem için yeterli bir sebep." Kendimi ikna etmeye çalıştım ama duymaya devam ettiğim ses beni ikileme düşürüyordu. "O bir suçlu, büyük bir suçlu. İnsanların canını yakacak. Buna engel olmalısın. Tek başına da olsan buna engel olmalısın." Ağladığım için şiş gözüm acımaya başladı. Gözüme dokundum, ağlamamak için kendimi zorladım ama olmadı. Zihnimin içinde dönüp duran cümleler bağıra çağıra ağlamak istememe neden oluyordu. "Onu tanı, kim olduğunu anla. En sonunda ona engel ol. Attığın her küçük adımda seni geriye itecek o Mira. Bunu yapabilecek güce sahip. Bekle, sabret ve tek bir adım at. Onu bitirmek için sağlam atılmış tek bir adıma ihtiyacın var." Gözlerimi kapattım, sakinleşmeye çalıştım. Derin derin nefes bile aldım ama bu bile beni sakinleştirmedi. O sesi duymaya devam ettim. "Onu kullan Mira. Onu tanımak için, yapacaklarını öğrenebilmek için, sana güvenmesi için onun sana olan zaafını kullan." Elimi kulaklarıma bastırdım. Sanki günlerdir başımda konuştuğu yetmiyormuş gibi bir de sesini duymaya devam ediyordum. "Sus artık yeter sus!" Kendi kendime konuşurken odanın kapısı açıldı. Bulanık görüyor olsam da doktorun girdiğini anladım. Tabii peşinden annem ve babam da girdi. Kapıya doğru baktığımda da Ateş'i gördüm. Bir tek o vardı, başka kimse yoktu. "Kullan onu Mira. Onun sana olan zaafını kullan." "Geçmiş olsun Miracığım." Beni düşüncelerimden ayıran doktorun sesi oldu. Gözlerimi Ateş'ten çekip ona baktığımda gülümsediğini gördüm. Başım o kadar ağrıyordu ki yalandan bile olsa gülümseyemedim. "Teşekkür ederim." Dedim sadece. Doktor yanımda dururken de devam ettim. "Başım çok ağrıyor. Doğru düzgün uyuyamıyorum bile ağrısından." Doktor başını salladı. "Bu çok normal Mira ama yine de biraz rahatlaman için hemşirelere ağrı kesici yapmalarını söyleyeceğim." Deyince cevap vermedim, doktor anneme göz ucuyla bakıp yeniden bana döndü. "Senden şimdi biraz zihnini zorlamanı isteyeceğim. Bana hatırladığın en son şeyi ve onun tarihini söyleyebilir misin?" Bir de bu vardı değil mi? Her şeyi unuttum zannediyorlardı. Yaptığım şeyleri açıklayacak bir yalan olmadığı için bu yalanı sürdürmem lazımdı. "Bir katilin peşindeydik. Ben oteldeyken yanıma gelip not bırakan bir katil. O gece onu otelin çatı katında yakaladık, kendini aşağıya attı, öldü. Sonra benim orada işim bitince eve döndüm. Eve döndüğümde annem uyuyordu, odama geçip uyudum. Bunları çok net hatırlıyorum ama gerisi yok. Sanırım tarih 11 ya da 12 Kasım falan olmalı." Deyip annemlere baktım, fazla endişeli göründüklerini fark edince bu konuda yalanı söylemek zorunda olduğum için kendime kızdım. "Bugün 20 kasım Mira. Son 5 gündür geçirdiğin kazadan ve aldığın taedaviden dolayı uyutulduğunu varsayarsak kazadan sadece 3-4 gün öncesini hatırlamıyorsun demek ki." Dedi ve gözlerini benden çekip annemlere babama baktı. "Gereken testleri yapacağız, her ihtimali değerlendireceğiz ama psikolojik bir şey de olabilir. Kazanın şokuyla unutmuş olabilir ya da aldığı ilaçlar bir süreliğine hatırlamasına engel oluyor olabilir. Fakat ben önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum." Doktor açıklama yaparken gerçekten unutmadığım hâlde bu konuyla fazla ilgilenildiği için kendimi kötü hisettim. "Aslında şey..." Deyip sustum, herkesin gözü beni bulurken gözlerim Ateş'e gitti. Hâlâ kapının önünde durmuş beni dinliyordu. Diğerleri de ona baktığımı fark edince kendimi toparlayarak doktora döndüm ve konuştum. "Özel bir şey sormam lazım." Dedim sanki utanıyormuş gibi yaparak ve babama döndüm. "Baba şey..." Deyip yine sustum. Utanacak bir şey olmadığı hâlde utanıyor gibi yapmaya devam ettim. Odadan başka şekilde çıkaramazdım onları. "Tamam kızım biz çıkıyoruz siz doktor hanımla yalnız kalın." Diyen babam, annemin ben onun annesiyim itirazlarını dinlemeden annemi de aldı ve odadan çıktı. Kapı kapanırken doktor konuştu. "Seni dinliyorum." Gittiklerinden emin olunca doktora döndüm. "Ben her şeyi hatırlıyorum." Kadın karşımda şaşırıp kalırken devam ettim. "Kazadan önce olanları falan yani o 4 günlük süreyi de hatırlıyorum. Kazayı da 15 Kasım'da akşam 9 buçuk 10 arası yapmış olmam lazım. Önüme bir hayvan çıktığını fark ettim, çarpmamak için direksiyonu kırdım ve maalesef kaza yaptım." Kadın kaşları çatıldı. "Neden hatırlamıyorum dedin o zaman?" İç çektim. "Üzgünüm ama yalan söylemek zorunda kaldım. Anlatamayacağım bir çok şey var." Şaşırdı, devam ettim. "Sizden de bu yalanı sürdürmenizi istiyorum. Hasta doktor gizliliği gibi düşünebilirsiniz ve buna uymanızı istiyorum. Dışarıya çıkıp yalan söylemenize gerek yok. İlaçların etkisi yüzünden ya da kazanın şoku diyebilirsiniz." Kadın cevap vermedi, şüphe eder gibi bir hâli vardı. "Bunu şimdilik bir hastanız olarak rica ediyorum ama bir polis olarak durumun gizliliğini de belirtebilirim." Derin nefes aldı. "Anlıyorum, nasıl istersen öyle olacak merak etme." Gülümsedim. "Bunu duyduğuma sevindim." O da gülümsedi. "Ben ailenle konuşsam iyi olacak." Deyip arkasını döndü, kapıya yöneldi. "Doktor Hanım." Seslendim, durdu ve bana baktı. Sessiz kalınca konuştum. "Baş ağrım gerçek, yalan söylemedim. Şu an çok fazla ağrıyor, dayanabileceğimden fazla hem de." Diye belirttim. Bunun da yalan olduğunu düşünebilirdi. "Peki, hemşirelere ağrı kesici yapmalarını söyleyeceğim." Gülümsedim, sessiz kaldım. Doktor odadan çıkıp giderken gözlerimi kapattım. Sanki ışık daha çok başımı ağrıtıyor gibiydi. Doktor annemlerle konuştuğu için eminim bir süre daha odaya gelmeyeceklerdi. Fakat beni burada yalnız bırakmamışlardır herhalde, kapıda birileri vardır illa ki. "Buraya bakabilir misiniz?" Diye seslendim beni duyabilecekleri bir ses tonuyla ama kimse odaya girmedi. Kolumu gözlerimin üzerine koydum, bıkkınca ofladım. Kalkarken canım yanıyordu, bu yüzden kalkmak istemiyorum. "Hey! Kimse yok mu?" Biraz daha yüksek sesle bağırdım, odanın kapısı açıldı. Kolumu gözlerimin üzerinden çektim, odaya girenin Ateş olduğunu gördüm. Onu görmek o sesin yine kulaklarımda yankılanmasına neden oldu. "Onu tanımak için kullan onu Mira. Sana olan zaafını kullan." "Bir şey mi oldu?" Diye sordu, gözlerimi kaçırdım. "Işığı kapatır mısınız diyecektim, rahatsız ediyor." Ona bakmadan konuştum. Onu kullanmam doğru değil. Hangi amaç uğruna olursa olsun doğru değil. Az önce ona sarılıp ağlarken amacım bunu yapmaktı ama buna devam edebilecek miyim bilmiyorum. Hem onun bana neden zaafı olsun? Bu çok saçma geliyor ama son 2 gündür başımda konuşup duran o adamın sesi zihnimin içinde yankılanmaya devam ettikçe onun dediğini yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Ateş odanın ışıklarını kapattı. Ben de uyuyor gibi görünmek için gözlerimi kapattım. Hâlâ odada olduğu için fazla gerildim. Üzerimdeki ince çarşafın altından ellerimi yumruk yapıp elbisenin kenarlarını sıktım. "Konuşmamız lazım." Sesini duyunca el mecbur gözlerimi açtım. Işıkların kapanması odada loş bir ortam yaratmış bu da kendimi daha iyi hissettirmişti. "Sana yardım edebilmem için olan biten her şeyi bilmem lazım. Bunu da bana bir tek sen anlatabilirsin." Yutkundum, boğazımda oluşan yumrudan kurtuldum. Onun yardımına ihtiyacım yok. Az önce ona bana yardım et derken sadece o adamın söylediği şeyi yapmaya çalışıyordum ama şimdi, şimdi kafam çok karışık. Kazadan sonra beni kaçırıp tedavi ettiren, ayıldıktan sonra da 2 gün boyunca Ateş'le, babamla, Doğan'la hatta diğerleriyle ilgili şeyleri anlatan, beni uyaran, benim tarafımda olduğunu söyleyen, onu görmesem de sürekli bana yardım edeceğinden bahseden ama tüm bunlara rağmen kim olduğunu bilmediğim bir adama güvenip dediklerini mi yapacağım yoksa kendi bildiğimi yapmaya devam mı edeceğim? Bilmiyorum, bilmiyor olmakta kafamı karıştırıyor. "Sonra." Dedim gözlerimi ona çevirirken ve devam ettim. "Kendimi iyi hissetmiyorum, lütfen." Yine yalan söyledim. Konuşamayacak kadar kötü değildim. "Doktorla şu unutma işini konuşmalısın. Boş yere bir sürü test yapacaklar, yorulacaksın, canın yanacak." Gözlerim doldu. Bana iyi davranmaması lazım. O kötü bile olsa bana iyi davrandığında ona yapacağım kötü şeyler kendimi çok kötü hissetmeme neden oluyor. "Konuştum ben doktorla, hatırlıyorum dedim. Test falan yapılmayacak, babamlara da bir şeyler uyduracak işte." Yanıma geldi. "Güzel, biraz dinlen konuşmamız gerekiyor. Bana neler olduğunu anlatman lazım. Şu seni bu kadar korkutan şerefsizi bir an önce bulmam lazım." Cevap vermedim, sadece başımı salladım. "Bu arada katil hâlâ yaşıyor." Dediği an hızla gözlerim onu buldu. "Ne?" Bakışları fazlasıyla sertti. "Seri katil hâlâ yaşıyor ve sana bunu yapan ya kendisi ya da tıpkı Aren gibi maşası." Kaşlarımı çattım. "Maşası derken?" Biraz daha yaklaştı, başımda dikilip ellerini cebine koydu. "Aren katil değil Mira. 2 gündür saçma sapan mesajlar alıyorum. Başta ortadan bilerek kaybolduğunu ve mesajları senin attığını düşündüm. Sonra birisi polis telsizinden senin kayalıklarda olduğunu söyledi. Oraya gittiğimizde hiç kimse yoktu, polis falan da yoktu. Seni öldü zannetik ta ki yanında bıraktıkları telefona mesaj gelene kadar." Şaşkınlıktan tek kelime bile edemedim, Ateş devam etti. "Mesajda 'Size daha önce de söyledim bir türlü öğrenemediniz. Bakmakla görmek farklı şeylerdir dedim. Yine sadece bakıyorsunuz.' falan yazıyordu. Yani anlayacağın birisi bizi tuzağa düşürdü. Gerçek katil bir yerlerde hâlâ yaşıyor ve bizimle uğraşmaya devam ediyor, edecek gibi de duruyor." Bu mümkün müydü? Katil hâlâ yaşıyor muydu? Ya zihnimin içinde susmak bilmeyen o ses katile aitse? Bir katilin dediklerini mi yapacağım? "Bundan sonra çok dikkatli olman lazım Mira. Eğer sana bunu yapan o şerefsizse duracak gibi görünmüyor. Değilse bile sana bunu yapanı bulmamız lazım ki bizi ona götürsün. Bunun için de senin bana hatırladığın her ayrıntıyı anlatman lazım." Gözlerimi ondan çektim, zihnimin içinde çatı katında Aren'in kurduğu o cümle yankılanmaya başladı. "Biz gerçek suçlunun yarattığı suçlularız." "Ne düşünüyorsun?" Ateş'in sesiyle ona döndüm. "Ogece bize Aren'in söylediği şeyi hatırlıyor musun? 'Biz gerçek suçlunun yarattığı suçlularız.' demişti. Yardım edin dedi, karanlığı aydınlatın dedi ama ben..." Dedim dişlerimi sıktım ve öfkeyle devam ettim. "Ben seninle uğraşmaktan tüm bunları unuttum! Gerçek olay yok oldu gitti arada!" Konuşmak için dudaklarını araladı, engel oldum. "Evine gittiğimizde bir sürü delil bulduk ama onların sonradan oraya konulmuş olma ihtimalini hiç düşünmedik. Evde günlük bulmuştum. Her sayfada sıradan şeyleri anlatırken her ayın 3-4-5-6 ve 7'sinde maktullerin isimleri ve öldürüldükleri yazıyordu." Ateş beni dikkatle dinlerken devam ettim. "Bunu düşünürken, neden böyle bir şey yaptığına bir anlam vermeye çalışırken bir anda o kitapla karşılaştım. Seri katil olayını unutup Azra Kevser dosyasına yöneldim. Sadece ben değil hepimiz yaptık bunu." "Mira..." Konuşmam bitmediği için ona izin vermeyerek devam ettim. "İki olayın birbirinden alakasız olduğunu bir an bile düşünmedim. O kitabın neden orada olduğunu sorgulamadım bile. Katil başka bir katili bulmamıza yardım etti deyip Azra olayına yöneldim." Deyip sinirle elimi alnıma vurup devam ettim. "Oyuna düşürdü bizi. O kitabı oraya bilerek bıraktı. Olayı bizden önce çözdü ve onun olayını çözmeyelim diye bizi ona yönlendirdi." Deyip Ateş engellemeye çalışsa da doğrulup devam ettim. "Ona yaklaşmıştık, belki de yakalamak üzereydik. Bu yüzden bizi başka bir olaya yönlendirdi, engel oldu. Maşası olarak Aren'i bilerek seçti. Sizden şüphelendiğimi biliyordu. Aren'in yetimhanede büyüdüğünü öğrendiğimde merak edip ikiniz arasındaki bağlantıyı araştıracağımı da bunun sonucunda bir şekilde sana ulaşacağımı da çok iyi biliyordu." Dedim ve bir kez daha sinirle yatağa vurdum. "Bizimle resmen oynadı! Önce önümüze başka bir olay atıp onu araştırmaktan vazgeçmemize neden oldu. Daha sonra seni bulmamı sağlayıp kendisi hakkında her şeyi bize unuturdu." "Mira..." Yine Ateş'e izin vermedim. "Bir tek ben devam etmek istiyordum onu araştırmaya. Daha doğrusu katil zannettiğim için Aren'i araştırmaya devam etmek istiyordum. Muhtemelen o araştırmanın sonucu gerçek katile çıkacaktı. O bunu da bildiği için seni ben buldum." Ateş'in kaşları çatılırken devam ettim. "Eğer ben değil de araştırmaya devam etmek isteyen Cansu olsaydı, ortada onun merak edeceği, ilgileneceği, peşine düşeceği delliler olacaktı ve muhtemelen sen bu konuşmayı burada benimle değil Cansu'yla yapıyor olurdun." Deyip kendime olan sinirimle bu sefer de dizime vurdum. "Ateş biz gerçekten oyuna düştük. Hem de bir katilin oyununa düştük." "Sakin ol Mira." Deyip elimi tutunca hızla elimi ondan çektim, şaşırdı. "Sen de bir yemsin, benim önüme atılmış bir yem." Bakışları sertleşirken devam ettim. "Ne olduğunu bilmiyor olsam da senin polislik dışında bambaşka bir amacın var. Fakat onun da bir amacı var. Sen daha ona ulaşamıyorken adını, kim olduğunu bile bilmiyorken o kendi amacı için seni hiçe sayabilecek birisi. Seni bile yem olarak kullandı. Çok kötü şeyler olacak gibi, sanki çok büyük bir şey yapacak gibi hissediyorum. Göz göre göre bize bunu anlatmaya çalışıyor. Aklı sıra gövde gösterisi yapıyor." Ateş gözlerini benden çekerken söylediğim şeyler onu sinirlendirmiş gibiydi. "Başarıyor da." Dememle gözleri hemen yeniden beni buldu, devam ettim. "Hepiniz peşimdeydiniz, her yerde beni arıyordunuz. Buna rağmen beni yanında istediği kadar tuttu, istediğinde de bıraktı. Ne alırken ne de bırakırken hiçbirinizin ruhu bile duymadı. Belki de o kayalıklara beni bıraktığını kendisi söylemeseydi şu an bile orada yatıyor olabilirdim." Ateş yanımdan kalktı, daha fazla dinlemek istemiyor gibiydi. "Allah kahretsin! Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor bizimle ve biz de buna izin veriyoruz!" Ateş'in öfkeli gözleri beni buldu. "Yeter Mira! Sabahtan beri katilin tekini övüp duruyorsun!" Sinirlendim. "Katili mi övüyorum? Sadece onun yaptıklarını anlatıyorum! Tüm bunlar doğru değil mi! Şimdi bunların karşısında susuyor olmam da senin suçun değil mi?" Bakışları biraz daha sertleşti. "Benim şimdi bunları bağıra çağıra haykırarak herkese sesimi duyurmam, gerekirse ülkedeki tüm polisleri bu pisliğin peşine takmam gerekiyordu ama ben susuyorum! Seri katilin biri dışarıda elini kolunu sallaya sallaya geziyor ve ben susuyorum!" Deyip tiksinerek ona baktım, ekledim. "Senin yüzünden! Her şeyi gibi bu da senin yüzünden! Masum insanlar öldü, belki de daha büyük bir katliama hazırlanıyor bilmiyorum ve engel olabilme ihtimalim varken ben senin yüzünden susuyorum!" İşaret parmağını kaldırıp bana doğrulttu. "O şerefsiz her kimse onu ben bulacağım! Bulacağım ve kendi ellerimle öldüreceğim!" Dedi, cevap vermemi beklemeden öfkeli adımlarla kapıya doğru yürüdü. Odaya giren hemşireyle çarpıştı. Kızdan özür bile dilemeden odadan çıktı, kapıya da çarparak kapattı. Onun sinirlenmesi beni daha çok sinirlendirmişti. Kendi elleriyle bulup öldürecekmiş! Bulabiliyor olsaydık zaten oturup burada seninle konuşmazdık! Odaya giren hemşire tek kelime etmeden yanıma geldi, kolumda bağlı olan serumun içine yeni bir ilaç ekledi. Ne olduğunu soracakken doktorun ağrı kesici vermelerini söylerim dediği aklıma geldi, sessiz kaldım. 20'li yaşlarındaki genç çocuk iğneyi seruma ekledikten sonra yanında getirdiği malzemeleri topladı, bana bakmadan konuştu. "Geçmiş olsun." Gözlerimi ondan çekip önüme döndüm. "Teşekür ederim." Dedim sadece ve düşünmeye devam ettim. Böyle bir tuzağa nasıl düşerim? Onun benimle bu şekilde oynamasına nasıl izin veririm? Önüme önce Azra olayını yem olarak atmıştı sonra da Barış'ın Ateş olmasını. Bunları yaparken de kendini unutturmayı başarmış ben de unutarak ona istediğini vermiştim. "Bilen birisiydi!" Diye mırıldandım kendi kendime ve yine sinirle yatağa vurup devam ettim. "Hem olayı araştırmaya devam edeceğimi hem de Azra olayının peşinde olduğumu çok iyi bilen birisiydi." Deyip oturduğum için ağrıyan vücudum yüzünden yatağa uzandım. Bunları etrafımdaki herkes biliyordu zaten. Beraber çalıştığım herkes az çok bunları yapacağımı çok iyi biliyordur ama hangisi katil olup bunları kullanabilir? Cansu mu? Yoksa Savaş mı? Tufan başkomiser, Taner, Esra, üst ekiptekiler ve karakolda çalışan herkes... Bu kadar kişinin arasında hangisinin katil olduğunu nasıl bulacağım? Bunun cevabını bilmiyorum ama bildiğim bir şey var o da; bu sefer güvendiğin için hiçbirini elemeyeceğim, hepsini tek tek araştıracağım. Ateş çıkan Barış'tan sonra herkesin katil çıkabilme ihtimali vardı artık benim için. Düşünmek başımdaki ağrının şiddetlenmesine sebep olurken yüzümü buruşturdum. Biraz dinlenmek istiyorum. Gözlerimi kapatmak ve hiçbir şey düşünmeden sadece uyumak istiyorum ama olmuyor. Zihnimin içinde dönüp duranlar uyumana bile izin vermiyor. Sanırım bu olayı çözene kadar bana uyku yok. Dışarıda hem de polislerin arasında bir seri katil geziyor. Buna daha fazla izin veremem. Gözlerimi kapattım. Bir yandan olacakları düşünürken diğer yandan başımdaki ağrının bir an önce geçmesini umut ettim. O esnada odanın içinde bir titreme sesi duydum, gözlerimi açıp etrafa bakındım ama hiçbir şey göremedim. Yanlış mı duydum acaba diye içimden geçirirken aynı sesi bir kez daha duydum. Birisi telefonunu falan mı unuttu acaba? Etrafa bakınıp telefon görmeye çalışırken kulaklarım o sesle bir kez daha buluştu. Bu kez nereden geldiğini tahmin edip yanımdaki küçük çekmeceye baktım. Uzanıp çekmeceyi açtım, içindeki telefonu gördüm. Kaşlarım istemsizce çatılırken bunun buraya nasıl geldiğine anlam veremedim. Birisi bırakmış mıydı yoksa unutmuş muydu? Çekmecede telefon unutmak biraz saçma değil mi? Telefon sessiz sessiz çalmaya devam ederken elime aldım, kayıtlı olmayan bir numaranın aradığını gördüm. Bu normal değildi. Gözlerimi kapattım, derin nefes aldım ve kendimi de cesaretimi de topladım. Gözlerimi yeniden açınca arama sonlanmasın diye daha fazla oyalanmayarak aramaya yanıt verdim. Telefonu kulağıma korkuyla götürdüm ama tek kelime bile etmedim, karşıdaki her kimse ilk onun konuşmasını bekledim. "Mira?" Duyduğum ses gözlerimin irileşmesine neden oldu. Bu o sesti işte! Son 2 gündür başımda durup saçma sapan şeyler anlatan ses. "Korkuyor musun benden?" Ellerimi yumruk yaptım, tırnaklarımı avucuma geçirdim, sessiz kalmayı tercih ettim. "Sana zarar vermeyeceğimi anlamış olman gerekiyordu. Bunu yapmayı isteseydim 5 gün önce o arabanın içinde patlayarak paramparça olmana izin verirdim." Yutkundum, boğazımda oluşan yumrudan kurtuldum. Kendimi toparlayıp sesimin elimden geldiğince düzgün çıkmasına dikkat ederek konuştum. "Teşekkür etmem mi gerekiyor bunun için?" Sesim tahmin ettiğimden daha düzgün çıktı. "Teşekkür falan beklemiyorum ama doğru yolu seçmeni beklerdim." Kaşlarımı çattım, doğru yol mu? Doğru yol onun gitmemi istediği yoldu sanırım. "Hâlâ ona olan nefretini gösteriyorsun sanırım. Çok öfkeli şu an çünkü." Gözlerim irileşti, hastanede miydi yani? Ayağa kalmak için bir hamle yaptım, engel oldu. "Yapma Mira boşuna kendini yorma. Ayağa kalkıp etrafa göz atarak beni bulamayacağını çoktan öğrenmiş olman gerekiyordu." Gözlerimi kapattım sakin kalmaya çalıştım. Haklı olması sinirimi bozuyordu. "Beni asla bulamazsın. Ne sen ne de bir başkası hiçbir zaman bulamazsınız, bulmaya yaklaşamazsınız bile. Bu yüzden iki günde sırrını çözdüğün bir adamın yanında değil benim yanımda olman gerekiyor." Sinirlendim. "Ne senin yanındayım ne de bir başkasının. Sizin karşınızda durmak için birilerinin yanında olmaya ihtiyacım yok." Gülmeye başladı. "Kendine çok güveniyorsun." Cevap vermemeyi tercih ettim. "Yanlış yolda olduğunu ne zaman anlayacaksın? Sana onu tanıman için onunla iyi geçinmen lazım demiştim. Her şeyi öğrenmek istiyorsan ona yakın ol, onun sana olan zaafını güzel kullan. O zaman her şeyin senin için daha kolay olacağını sen de anlayacaksın." Göz devirdim. "Masum insanları öldüren, sürekli saklanan bir korkağın tekine güvenip onun dediklerini yapacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun." "Bir gün bana inanmadığın, benim doğrumdan yürümediğin için çok pişman olacaksın." Sessiz kalmayı tercih ettim. "Seni bulamam zannediyorsun ya hani, bunu seni bulduğum zaman konuşalım olur mu?" Bu sefer sessiz kalan o oldu, devam ettim. "İşlediğin her cinayetin, yaktığın her canın hesabını vereceksin." "Mira biliyor musun bazen çok hayalperest olabiliyorsun." Kaşlarımı çattım. "Tek başına hiçbir şey yapamazsın. Hatta arkanda ordu olsa bile elinden hiçbir şey gelmez. Bunu anladığın zaman bir daha konuşalım olur mu?" "Bir dahaki konuşmamız yüz yüze olacak. Buradan çıkar çıkmaz ilk işim senin peşine düşmek olacak." "Böyle olmayacağını..." Sözünü kestim. "Benim polis olduğumu unuttun sanırım. Kusursuz suç yoktur. Beni kaçırarak tüm kusurlarını uyanık olduğum o 2 günde bana gösterdin. Yakın zamanda görüşürüz." Deyip telefonu kapattım, yine sinirle yatağa vurdum. Hiçbir şey bildiğim yoktu. 2 gün boyunca karanlık odadan çıkmamıştım. Doğru düzgün hatırlamıyorum bile olanları. Amacım onu korkutup endişeye düşürüp hata yapmasını sağlamaktı. Telefondaki numaraya baktım. Araştırmam lazımdı ama artık nasıl birisiyle karşı karşıya olduğumu biliyorum. Bu telefonu buraya nasıl bıraktığını öğrenemeyeceğim gibi numaradan da hiçbir şey çıkmayacaktı. Telefonu aldığım yere bıraktım. Tek başıma bu kadar şeyle nasıl uğraşacağım? Ateş'le, kim olduğunu bile bilmediğim katille, Doğan, babam ve belki de bilmediğim daha birçok kişi bu işin içindeydi. Yatağa uzandım, başımı yana çevirip bıkkınca ofladım. "Ne yapacağım ben? Niye tek başıma savaşmak zorundayım?" Mırıldandım, ağlamak istedim ama kendimi tuttum. Gözlerimi kapattım, kendimi toparlamaya çalışırken odanın kapısı açıldı babamla annem odaya girdi. Biraz sonra söyleyeceğim şeyden sonra verecekleri tepkiden az çok korksam da konuştum. "Buradan gitmek istiyorum." İkisi de odanın ortasında ayak durup kaldılar. Annem söylediğim şeyi yanlış anlamış ya da anladığının doğru olmadığını umut etmiş olacak ki konuştu. "Doktorun çok iyi seninle çok ilgileniyor. Neden başka bir hastaneye gitmek istiyorsun?" "Başka bir hastaneye gitmek istemiyorum anne. Eve gitmek istiyorum." Annemin kaşları çatılırken babama döndüm. "İyiyim ben baba. Bir an önce eve gitmek, dinlenmek istiyorum. Burada rahat edemiyorum lütfen beni anlayın." Babam bana cevap vermek yerine anneme döndü, ondan onay almak ister gibiydi. "Olmaz öyle şey! Şu hâline bak! Önce biraz iyileşmen gerekiyor." Sanırım babamdan çok onu ikna etmem gerekiyordu. "Anne lütfen eve gitmek istiyorum. Burada rahat değilim, doğru düzgün uyuyamıyorum bile. Evde daha rahat edeceğim. Hem hiç merak etme sürekli hastaneye kontrole geleceğim." Tereddüt eder gibiydi. Bu yüzden üzerine gitmeye devam ettim. "Burayı istemiyorum, eve gitmek istiyorum. Lütfen beni de anlayın." Sesimi bilerek ağlayacakmış gibi çıkardım, annem dayanamayıp başını salladı. "Tamam ama önce doktorla konuşalım. Eğer o da gidebilir derse o zaman çıkarsın hastaneden. Yoksa o gidebilir diyene kadar kalacaksın." İtiraz etmedim, başımı salladım. Unuttuğumu düşündükleri için bir sorun olduğuna inanıyorlardı. Gerçeği doktor de bildiği için gidebilir diyeceğini biliyorum. "Hadi o zaman bir an önce konuşun doktorla." Babam uzunca nefes aldı. "Odaya girip çıkmaktan bir türlü oturup iki kelime edemedik." Deyince güldüm çünkü bu işime geliyordu. Sürekli başımda durup soru sormuyorlardı. Zaten sorsalar bile unuttum diye geçiştirecektim ama yine de sormamaları daha iyiydi. "Hadi hadi söylenme daha fazla! Gidip konuşalım şu doktorla!" Annemle babam söylenerek odadan çıkarlarken onların ardından ayağa kalktım. Kalkarken fazlasıyla zorlandım ama evde yeterince dinleneceğimi bildiğim için şimdilik biraz yorulabilirdim. Odanın kapısına kadar zorlukla yürüdüm. Kapıya ulaştım, açtım. Tam dışarıya çıkacakken annemin sesini duymak hâlâ burada olduklarını anlamama neden oldu, duraksadım. "Nereye gidiyorsun yine? Doktorla konuşacağız!" Annemin sesi sinirli çıktı, hesap soruyor gibiydi. "Mira'ya bunu kimin yaptığını bul deyip durmuyor musun? Bulmaya çalışıyorum işte! Tufan'ı aramam lazım. Sen doktorun yanına git, birazdan geleceğim yanına." Kaşlarımı çattım. Babam bir şeyler çeviriyormuş gibi hissediyorum. "İyi tamam sakın gitme ama! Kızı burada yalnız bırakma! Doktorla ben konuşurum." Aralık kapıyı biraz ittim, kapalıymış gibi görünmesini sağladım. Annemle babamın sesi kesildi, bir süre bekledim ama konuşmadılar. Gittiklerini tahmin edip odanın kapısını yeniden açtım, başımı dışarıya uzattım, etrafa bakındım. Annem yoktu ama babam koridorun diğer tarafına doğru yürüyordu. Kötü olduğum hâlde odadan çıktım. Elim acıyan kaburgalarıma giderken yüzümü buruşturdum. Çıplak ayaklarım, üzerimdeki hastane elbisesiyle peşinden gittim. Duvardan destek alıp hızlı yürümeye çalıştım. Hastanenin çıkışına değil de başka bir yere yürüyordu ve bu ondan daha çok şüphelenmeme neden oldu. Canım acısa da adım adım takip ettim. Ta ki bir odaya girdiğini görene kadar. Göreceğim şeye kendimi hazırlayarak odaya doğru gittim. Odanın önüne gidince kapının aralık olduğunu fark ettim. Açıp içeriye girmek yerine sadece dinledim. "Hani gelecektin yanıma? Niye hâlâ buradasın? Niye hâlâ o kadının yanındasın?" Kaşlarımı çattım. Bir kadın sesiydi. "Mira burada! Ne hâlde olduğunu bilmiyorsun! Onun yanında değil kızımın yanındayım!" O kadın diye bahsettikleri annem mi oluyordu? Gözlerim doldu, ellerimi yumruk yaptım. Boğazım düğüm düğüm oldu. Odanın içine doğru eğildim. Babamı değil ama kadını gördüm. Gördüğüm kişi de göz yaşlarımın akmaya başlamasına neden oldu. Ateş'in gösterdiği videodaki kadındı bu. "Kızın için üzgünüm ama artık yeter! Sürekli onların yanında olmandan, geleceğim deyip gelmemenden çok sıkıldım!" İçeriye girip bağırıp çağırmamak için kendimi zor tuttum. "Birtanem tamam haklısın fakat bana da hak ver, burada olmam lazım ama söz veriyorum bu akşam geleceğim." Kendimi sıktım, canımın acısı vücudumun acısını unutmama neden oldu. "Tamam özür dilerim, abarttım ama bu akşam geleceksin Sedat!" Yutkundum boğazımda oluşan yumrudan kurtuldum. "Geleceğim söz veriyorum sana." Gözlerimin önüne annem geldi. Ona yapılan bu haksızlığa yine onun için susuyor olduğum için kendimden nefret ediyorum "Seni çok özledim." Kadının söylediği şeyle yeniden odaya doğru baktım. Babama yaklaştığını fark edince öpeceğini anladım. Çocuksu duygularım ağır bastı, buna engel olabilmek için yakalanmayı bile göze alıp aralık olan kapıyı büyük bir gürültü çıkacak şekilde kapattım. Aynı zamanda sinirlenip kapıya da vurdum. Bunu yapar yapmaz da kaçmam gerektiğini fark ettim. Onlar odadan çıkmadan kaçayım diye düşünürken bir el bileğimi kavradı, çekiştirdi. Korkudan değil ama aniden hareket ettiğim için acıyan canım yüzünden küçük bir çığlık attım. Canımın acısıyla ilgilenirken beni çekiştirene bakmak aklıma bile gelmedi. Yakınlardaki bir odaya girdik, odanın diğer ucuna küçük dolabın yanına giderken Ateş'i gördüm. Kolumu kurtarmaya çalıştım, izin vermedi. Dolabın yanında durduk, sırtımı duvara yasladı. "Ne yapıyorsun sen ya? Canım acıyor! Ne hakla..." Elini ağzıma bastırdı, biraz daha bana yaklaştı kulağıma fısıldadı. "Yakalanmak istemiyorsan rahat dur!" Öfkeyle ona bakarken elini ağzımdan çekmedi. Az önce gördüklerim aklıma geldiğinde göz yaşlarım o yanımda olmasına rağmen akmaya başladı. Akan göz yaşlarım ağzıma bastırdığı elini ıslatırken bunu hiç umursamadım. Ateş'in gözleri öfkeyle yanıyordu. Bana karşı olmadığını hissettiğim bariz bir öfkesi vardı. Akan göz yaşlarıma o öfkeyle bakarken odanın kapısı açıldı. Muhtemelen babam girmişti içeriye. Nefesimi tuttum, Ateş kendini saklamak istercesine bana biraz daha yaklaştı. "Burada kimse yok." Babamın sesini duydum, öfkem daha da arttı. Muhtemelen o kadınla konuşuyordu. Odanın kapısı kapanınca Ateş elini ağzımdan çekti fakat kendisi geri çekilmedi. Dikkatle gözlerimin içine bakarken onu itmek, uzak dur demek yerine konuşmaya başladım. "Hâlâ içimde gösterdiğin şeyin yalan olduğuna dair bir umut vardı ama yalan değilmiş. Hatta hayatımın en acı gerçeğiymiş." Sessiz kaldı, göz yaşlarım hızlandı. "Bana acıyorsun değil mi? Böyle bir adam için sustuğumu, onu koruduğumu falan düşünüyorsun." Yine cevap vermedi. "Ama onun için susmuyorum! Hatta artık ondan nefret bile ediyorum! Senin için de susmuyorum! Sadece, sadece annem için susuyorum!" Başını salladı. "Biliyorum." Göz yaşlarım daha da hızlandı. "Senin hiçbir şey bildiğin yok!" Deyip hâlâ saklandığım dolabın arkasından çıktım. "Hiçbir zamanda olmayacak!" Dedim ve odadaki boş yatağın kenarına oturdum, acıyan karnımı tuttum. Kaburgalarım kırılmış gibiydi. "İyi misin?" Başımı kaldırıp öfkeyle ona baktım. "Çok mu umurunda?" Hiç düşünmeden cevap verdi. "Çok umurumda." Başımı yeniden öne eğdim. "O kimse doğruyu söyledi bana! Herkes düşman dedi! Çok doğruymuş! Gerçekten de herkes düşmanmış!" Kendi kendime konuşmaya devam ederken Ateş yanıma oturdu. "Kim söyledi?" Gözlerim onu buldu, bakışları sertti. "Herkes düşman kim dedi sana?" Önüme döndüm, ben de bilmiyorum kim olduğunu demek yerine sessiz kaldım. O her kimse benim bir şeyleri fark etmemi istedi. Herkes düşman diyerek beni uyarmaya çalıştı. Fakat bunu yaparken bile çektiğim videoları silip her şeyi ortaya çıkarmama engel oldu. Herkes düşman derken kendisi de bana düşman oldu. "Cevap ver Mira! Kiminle konuştun?" Öfkeyle ona döndüm. "Sanane? Sana hesap vermek zorunda değilim!" Gözlerini kapattı, derin nefes aldı. "Hesap sormuyorum! Başına bu kadar şey geldikten sonra hâlâ kendi başına iş yapıyorsun Mira!" Kendimi sıktım. "Başıma gelen her şey senin yüzünden oldu! Tüm bu olayların baş rolünde sen varsın! Sen ve kirli amaçların!" Bakışları sertleşti, yanımdan kalktı. "Kirli amaçlar?" Başımı salladım, karşısında durup hesap sormak istedim ama canım acıdığı için bundan vazgeçtim. "İyi bir şey mi yapacaksın? İyi bir şey yapıyor olsaydın şu anda katilin tekiyle senin yüzünden uğraşıyor olmazdık!" Cevap vermedi. "Kim bilir ne yapacaksın ki bir katil bile bunu engellemeye çalışıyor!" Fazlasıyla öfkelendi bunu hissettim ama tek kelime bile etmedi, yatağın kenarından destek alıp ayağa kalktım. "Neden bu kadar öfkelendin? Tüm bunlar doğru değil mi? İyi bir amacın olsaydı zaten karşımıza sahte kimlikle çıkmaz aylarca bizi kandırmazdın!" Ellerini cebine koydu. "Kirli bir amacım olsaydı sence sana bana gel her şeyi anlatacağım der miydim?" Omuz silktim. "Karşımda çok güzel yalan söyleyebilen birisi var. Bu konuda da yalan söylerdin, biterdi." Tek kaşı kalktı, sessiz kaldı. "Ama yine de söylemeni istiyorum. Madem o gün bana her şeyi anlatacaktın şimdi anlat, bilmek istiyorum." Yüzünde alaylı bir ifade oluştu. "Sana güvenmiyorum." Kaşlarımı çattım. "Anlatacağım dediğimde ne olursa olsun konuşmayacağına inanıyordum, beni anlayacağını bana hak vereceğini falan düşünüyordum ama şimdi..." Deyip sustu. "Şimdi ne?" Diye sordum iç çekerek konuştu. "Şimdi seni o kadar öfkeli o kadar hırslı görüyorum ki her şeyi yapabilirsin. Öğrenmek için bana gelirken bile beni yakmaya çalıştın. Daha fazlasını yaparsın. Öfkenin mantıklı düşünmene engel olacağını ve beni anlamayacağına inanıyorum artık." Cevap veremedim, haklıydı. Kim onu bitirmek isteyen birine kendini anlatırdı ki? "Her şeyi öğrenmek için onu kullan Mira. Onun sana olan zaaflarını kullan." Aynı ses zihnimin içinde yankılanmaya yeniden başlarken bunu düşündüğüm için bile kendimden utandım. Belki de bunu sadece kendim için yapabilirim. Onunla savaşmak yerine iyi anlaşıp bazı şeyleri öğrenebilirdim. Bu sayede uğraşmam gereken kişi sayısı da azalmış olurdu ama önce öğrenmem gereken bir şey vardı. İşte tam da bu yüzden bilerek düşüyormuş gibi yapıp yatağın kenarından tutundum, canım acımadığı hâlde acı çekiyormuş gibi ses çıkardım. Anında kendimi onun kollarının arasında buldum, yatağın kenarına yeniden oturttu. "Kalkma, otur şuraya! Kendine zarar veriyorsun! Senin şu an odanda olman, dinlenmen gerekirken kalkmış babanı takip ediyorsun!" Cevap vermedim, gözlerindeki endişeyi görmek bile istediğim cevabı almama yetti. Bu zamana kadar bunu nasıl fark edemedim? "İyi misin doktor çağırayım mı?" Kötü biri olduğunu bildiğim hâlde birinin duygularıyla bu şekilde oynamayı düşünmek utanmama neden oldu, gözlerimi kaçırdım. "Hayır odaya döneceğim, annem merak eder." Deyip ayağa kalktım. Sanki az önce kavga eden biz değilmişiz gibi sakin sakin konuşuyorduk. Ayağa kalkmamla birlikte Ateş'in kolumdan tutup destek vermesi bir oldu, ona engel olmadım. Odadan çıkmadan önce etrafı kontrol etti, kimse olmadığını söyleyince odadan çıktık, benim kaldığım odaya doğru yürüdük. Odanın önüne gelince babam ileriden hızlı adımlarla yanıma geldi. Onu görmek ona olan öfkem patlamak isteyeceğim kadar çok arttı, gözlerimi ondan çektim. "Mira neredesin sen? Niye ayağa kalktın, niye odadan çıktın? Sen buna niye izin verdin? Bana haber vermen gerekirken..." Babam Ateş'e hesap sorarken buna izin vermedim. "Odadan kendim çıktım, hava almak istedim. Onunla karşılaştık ve beni odaya getirdi." Sesim öfkemi destekler nitelikte çıktı. "Sen iyi misin kızım?" Hâlâ bana kızım diyordu! Elimden geldiği kadar sakin kalmaya çalıştım. "İyiyim." Deyip Ateş'e baktım. "Odaya girelim." O şaşırmadı ama babam ondan yardım istemek yerine Ateş'ten istememe şaşırdı. Odaya girdim, yatağın kenarına oturdum. Babam peşimden odaya girerken yatağa uzandım ve onu görmek istemediğim için gözlerimi kapattım. Bir süre sonra odaya annem geldi. Doktorun bu gecede burada kalmamı istediğini, yarın kontrol için geldiğinde durumuma baktıktan sonra ancak çıkmama izin verebileceğini söylediğini anlattı, çocuk gibi mızmızlanmak yerine bu gece burada kalmayı kabullendim. Akşama kadar odada oturduk. Sürekli bir bahaneyle babamı gönderdim odadan. Onu görmek canımı çok yakıyordu. Ondan daha fazla nefret etmek istemiyorum ama şu an hissettiğim nefretin daha büyüğü var mıdır onu da bilmiyorum. Ateş beni odaya bıraktıktan sonra çıkıp gitmiş bir daha da gelmemişti. Bir ara Cansu ve Savaş gelmiş biraz onlarla vakit geçirmiştim. Daha sonra işleri olduğu için gitmişlerdi. Akşam da babam karakolda işi olduğunu söyleyip gitmişti. Annem ona inansa da ben kimin yanına gittiğini çok iyi biliyordum. Yemek saatinde annemin yardımıyla hastane personelinin getirdiği yemeği yedim. Yemekten sonra annem beni yalnız bırakmak istemediğini söylese de onu zorla ikna edip bir şeyler yemesi için odadan gönderdim. Bundan sonra benim için bir tek o vardı. Sevdiğim, güvendiğim tek o kalmıştı ve bunun farkında olmak canımı çok yakıyor. Annem odadan çıktıktan sonra lavaboya gitmek için yatağın kenarından destek alıp ayağa kalktım. Yataktan neredeyse saatlerdir hiç çıkmadığım ve sürekli yattığım için ayağa kalkmak başımın dönmesine neden oldu. Yürümek yerine gözlerimi kapatıp kendimi toparlamaya çalıştım. İyi olduğumu düşündüğümde gözlerimi açtım, odadaki banyoya doğru yürüdüm. Fakat daha birkaç adım atmışken baş dönmem arttı, yer ayaklarımın altından kayıyormuş gibi hissettim. Düşeceğimi hissedince yere oturdum. Düşüp canımın yanmasına izin vermek yerine yere oturmak daha mantıklı geldi. Gözlerimi yeniden kapattım, baş dönmemin geçmesini umut ederken odanın kapısının açılma sesini duydum. Kimin geldiğine bakmak istedim ama gözlerimi açamadım. Zaten kendimi birkaç saniye içinde havada buldum. "N'oldu sana böyle?" Ateş'in sesi kulaklarıma gelirken başım boynuna düştü ama orada çok kalamadım çünkü beni kucağından indirip yatağa oturttu. Kendime geldiğimi hissedince gözlerimi açtım, yanımda olduğunu gördüm. "Doktor çağırıyorum hemen." Deyip gidecekken bileğinden tuttum. "Gerek yok." Kaşları hızla çatıldı, devam ettim. "Aniden ayağa kalkınca başım döndü, düşmek istemediğim için yere oturdum." İnip kalkan göğsünden derin nefes aldığını anladım. "Nereye gidiyordun yine?" Fazla telaşlanmış gibiydi. "Sadece lavaboya." "İyi değilsin! Bunun sen de farkındasın! Niye hâlâ kendi başına bir şeyler yapıyorsun?" "Gezmeye gitmiyordum, lavaboya gidiyordum dedim!" Elleri bir anda yüzümü buldu, yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Daha iyi misin? Dönüyor mu başın hâlâ?" Başımı sağa sola salladım, sessiz kaldım. "Yine de kendine dikkat et, iyileşmek istiyorsan şu yatağa bir süre daha katlanacaksın." Dudaklarımı ısırdım, utanıyor olsam da sordum. "Niye bana karşı bu kadar ilgilisin?" Affallamış gibiydi. "Sence de bu ilgi fazla değil mi?" Hiç düşünmeden yanıtladı. "Bana göre fazla değil." Bu sefer sessiz kalan ben oldum. "Hiçbir zamanda olmayacak." Gözlerimi kaçırdım, sanki bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi devam etti. "Seninle ilgilenmek istiyorum, keşke elimden daha fazlası gelse de daha fazlasını yapabilsem." Boğazım düğüm düğüm oldu. "Bu söylediklerini yanlış anlayabilirim." Sanırım ilk defa bu kadar açık olmuştum ona karşı, dudakları yana kıvrıldı. "O zaman yanlış anla." Deyince ellerimi yumruk yaptım, susmayan o sesi duymaya devam ettim. "Onu kullan Mira! Onun sana olan zaafını kullan!" "Bence konuyu kapatalım." Yapmak istediğim şeye cesaret edemediğim için böyle söyledim ve uzanmak istedim ama bir anda Ateş yeniden yüzüme dokundu. "Kapatmayalım." Gözlerim yeniden onu buldu, aniden böyle açılmış olması şaşırmama neden olurken bulunduğum durumdan rahatsız olmaya başladım. Fakat o bunu hiç fark etmeyip bana doğru eğilirken onu itmedim, engel olmadım. "Keşke her şey çok farklı olsaydı." Konuşurken dudakları dudaklarıma temas ediyordu. Gözlerim doldu, bu yaptığımın hata olduğunu biliyorum ama tüm bu olanlardan o kadar sıkıldım ki bunu yapmak istemediğim hâlde içimde bir şeyler beni ona doğru itiyor. Ateş biraz daha yaklaştı, ağlamamak için kendimi tuttum. O istemeyerek oynadığım oyundan habersiz kendisine izin verdiğimi düşünerek aramızdaki mesafeyi iyice kapattı. Sanki ona engel olmamı bekliyormuş gibi çok ağır hareket ediyordu. Zihnimin içindeki ses yanlış yaptığımı haykırırken gözlerimi kapattım. Eş zamanlı olarak **** Herkese tekrardan merhabalar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?💫 Mira doğru mu yaptı sizce? Bu oyunun sonunda neler olacaktır dersiniz? Ateş bu oyunun farkına varacak mıdır? Yeni bölüm tahminlerinizi bekliyorum.✿ Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan |
0% |