@gizzemasllan
|
Selam suç ortaklarım ✨ Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫 Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar.🍒 *** 19. BÖLÜM "BİR ŞANS VER" Ateş biraz daha yaklaştı, ağlamamak için kendimi tuttum. O istemeyerek oynadığım oyundan habersiz kendisine izin verdiğimi düşünerek aramızdaki mesafeyi iyice kapattı. Sanki ona engel olmamı bekliyormuş gibi çok ağır hareket ediyordu. Zihnimin içindeki ses yanlış yaptığımı haykırırken gözlerimi kapattım. Eş zamanlı olarak Ateş'in belimdeki eli sıklaştı, beni biraz daha kendine çekti. Gözlerim doldu, göz yaşlarım akmak için beni zorladı. Boğazım düğüm düğümdü. O tüm bunlardan habersiz beni öpmeye devam ederken ağlamamak için kendimi zor tuttum Belimdeki elini çekti. İki eli birden yüzümü buldu, avuçlarının arasına aldı. Dudaklarımdan bir anlığına ayrıldı. Kapalı olan gözlerimi araladığımda kehribar rengi gözleriyle karşılaştım. Geri adım atacak diye beklerken itmemiş, kızmamış olmam onu cesaretlendirmiş olacak ki yeniden dudaklarımızı birbirine kenetledi. Bir eli yüzümden saçlarımın ucunu buldu, gözlerim yeniden kapandı. Bir insan bu durumdayken bu kadar duygusuz olabilir mi? Ben olmuştum işte. Hiçbir şey hissetmiyorum. Tuhaf olan nefreti dahi hissetmiyor oluşumdu. "Her şeyi düzelteceğim." Dudaklarımdan ayrılıp fısıldadı, gözlerimi açmadım, açmak istemedim. "Ne sana ne de bundan sonra bir başkasına zarar gelmeyecek, buna izin vermeyeceğim." Ellerimi yumruk yaptım, devam etti. "Senden sadece bana güvenmeni istiyorum Mira. Bana bir şans ver." Daha fazla dayanamadım gözlerimi araladım. "Tek bir şans." Dediğinde sesi boğuklaşmıştı. Gözlerimin içine baktı. Zaten sadece bir nefeslik mesafe uzağımdaydı. "Her şey için tek bir şans istiyorum. Söz veriyorum her şey daha güzel olacak." Hiçbir şey demedim. O benden cevap beklerken susmak daha doğru geldi, sustum. "Kaçma benden, arkanı dönme. Kızma bana, korkma da. Senden sadece bana güvenmeni istiyorum." Yine sessiz kaldım. "Tüm bunları yapacaksan bile nefret etme benden. Çünkü ben..." Deyip sustu, gözlerinin içine bakıp devam etmesini bekledim. Tam o anda hareket eden adam elmasını fark ettim, yutkunmuştu. O cümlenin sonunun nereye gideceğini biliyorum. Yapacağım içinden belki de çok pişman olup kendimden nefret edeceğim şeyi yapabilmem için de o sonu duymam lazımdı. "Ben seni seviyorum Mira." Dediği an duymayı beklediğim şey bu olduğu hâlde gözlerimi kaçırdım ondan. "Çok seviyorum." Kendimi sıktım. Şu an ona bunu söyletmemem lazımdı. Sen ne saçmalıyorsun diye bağırıp çağırmam, onu bu odadan kovmam lazımdı. Doğru olan buydu ama bu sefer doğruyu yapamıyorum. "Olmaz dedim, sevme, yapma dedim. Bunları hep kendime söyledim ama sevdim. Hep sevdim, çok sevdim. Sana bir şey olacak diye çok korktum. Belki de hayatımda ilk defa bu kadar korkmuşumdur." Ona bakmadım, odanın zeminine gözlerimi diktim. Aklımdan geçen tek bir şey vardı; Barış değil o! Ateş, Ateş Demirkan! Bunu hiçbir zaman unutma. Polis değil o! Büyük bir suçlu! "Ben kötü birisi değilim." Dediğinde gözlerim istemsizce onu buldu. "Kimseye zarar vermedim. Hak etmeyen kimseye de zarar vermem!" Konuşmak istedim, yanlış olan bu zaten demek istedim. Hak eden ya da hak etmeyen birine zarar veren herkes suçludur! Ben de polisim! İşte tam da bu yüzden o şu anda karşıma geçip bunları söyleyebiliyordu. Polis olmamın gerektirdiği şeyi yaparken kötü de olsa birinin kalbini kırmam, arkasından vurmam gerekiyordu ve şu anda bunu yapıyorum. İstemeye istemeye yapıyorum Çünkü başka çarem yok. Kendimi korumak için de bazı şeyleri öğrenmek için de başka çarem yok. Bu işte yalnız olduğum gibi, bu kararı alırken de yalnızım. Sonuçlarına da yalnız katlanmaya hazırım. Her şey bittikten sonra en fazla onun için birkaç gün üzülür, kendime birkaç gün kızarım. Sonra da geçer, gider unuturum. Sonucunda da hak eden herkesi hak ettiği yere göndermiş olur, annemi de kendimi de bu işin içinden çeker alırım. "Bana bir şans ver Mira. Hiç değilse bana güvenmeni sağlayabilmem için tek bir şans ver." Gözlerimi yeniden kaçırdım. "Bana inanmak istediğini biliyorum. İyi bir şey yapıyor olmamı umut ettiğinin farkındayım. Söylediklerimin doğru olduğuna inanmak istiyorsun. Yoksa çoktan bana vurmuş, bu odadan kovmuş olurdun." Hiçbir şey diyemedim. "Seni öptüğüm için gözlerin dolu olmaz, öfkeli olurdu." Gözlerimi kaçırdım, yüzüme dokundu. "Kaçırma gözlerini benden, utanma." Deyince gözlerim yeniden onu buldu. "Eğer bana tek bir şans verirsen, elimi tutarsan, bana güvenirsen her şey çok daha güzel olacak. Pişman olmayacaksın." İç çektim, yutkundum ve boğazımda oluşan yumrudan kurtuldum. "Sen..." Deyip sustum, ona söylemek istediğim çok şey vardı ama içimde bir şeyler susmama neden oluyordu. "Sen suçlusun diyeceksin." Cümlemi kendince o tamamladı, başımı sallamakla yetindim. "Ben suçluyum, polis olmamak bir suçsa ben suçluyum ama kötü bir adam değilim." Konuşmak için dudaklarımı araladım ama engel oldu. "Sahte kimlikle polis oldum ama bu hiç kimseye zarar vermedi. Kimsenin canını yakmadı." Kaşlarımı çattım. "Bu yakmayacağı anlamına gelmiyor." Gözlerimin içine bakarak konuştu. "Ya haklı sebeplerim varsa? Canı yanacak olanlar benim aksime gerçek suçluysa? Bunu hiç düşünmüyor musun?" "Anlat o zaman bana! Madem haklı olan sensin, madem haklı sebeplerin var ve suçlu değilsin. Tüm bunları büyük bir iyilik için yapıyorsun diyelim o zaman anlat ben de bileyim." Deyip ona doğru eğildim, gözlerinin içine bakarak konuştum. "Bana bir şans ver diyorsun. Sana bir şans vermem, güvenmem için bana her şeyi anlatman gerekiyor." Bu sefer gözlerini kaçıran o oldu. "Anlatamazsın değil mi? Çünkü bana güvenmiyorsun! Ben de sana güvenmiyorum ve sen benim karşıma geçmiş bana bir şans ver diyorsun." İç çekti, başını salladı. "Haklısın hem de çok haklısın ama..." Devam etmesine izin vermedim. Çünkü artık yaptığım şeyden tam anlamıyla eminim. Bana hiçbir şey anlatmayacağı çok belli. Madem o anlatmıyor engel olmak için benim öğrenmem lazım. "Fakat tüm bunlara rağmen..." Deyip sustum, Ateş bana merakla bakarken ellerimi yumruk yaptım. Bunu yaptığım için kendime kızdım ama yapmaktan başka şansım olmadığı için de yaptım. "Sana bir şans vermek istiyorum." Ateş karşımda bozguna uğrayıp hayretler içinde kalırken devam ettim. "Çünkü ben artık çok yoruldum. Tek başıma savaşmaktan da diğer her şeyden de çok yoruldum. Madem her şeyi bitirmek için bana söz veriyorsun, bitir o zaman." Eli yeniden yüzümü buldu, inanmak istercesine sordu. "Sen bir şans veriyorum mu dedin?" Deyince içimden yaptığım şeyin doğruluğunu bir kez daha sorguladım ve bir kez daha başka şansımın olmadığı gerçeğiyle yüzleştim, başımı salladım. "Öyle dedim ama bu sana güveniyorum, yaptığın şeylere hak veriyorum, seni seviyorum falan demek anlamına gelmiyor." Bakışları sertleşti, tek kaşı kalktı, devam ettim. "Sadece seni anlamak istiyorum. Bunun için sana bir şans veriyorum." Anlamamış bir ifadeyle yüzüme bakınca konuştum. "Seninle bir iliskiye başlamıyorum. Biliyorum beni öpmene izin verdim ama..." Dediğimde utandım, utanma duygusu bana biraz yabancıydı ama onun sayesinde bunu da hisettim fakat çok da uzun sürmedi. "Ama emin ol bunu nasıl yaptım ben bile bilmiyorum. Niye yaptım onu da bilmiyorum ama izin verdim işte." Ateş'in yüzünde muzip bir ifade oluştu, görmemezlikten geldim. Aslında niye yaptığımı çok iyi biliyorum ama nasıl yaptığımı gerçekten bilmiyorum. "Yani bu şansı bu açıdan algılama, bir ilişkimiz yok seninle." Hiçbir şey söylemedi sadece dinledi. Sessizliği devam etmeme neden oldu. "Ama yanında olmak, seni anlamak istiyorum. Eğer tüm bunlar için geçerli bir sebebin varsa, ki doğruyu söylemem gerekirse böyle bir şeyin geçerli bir sebebi olabileceğine inanmıyorum, ama eğer varsa ve gerçekten kötü bir adam değilsen..." Deyip sustum, devam edemedim. Yalan söylemek, birilerini kandırmak bana göre değildi. Bunu ne zaman yapsam vicdan azabı çektiğim gibi şimdi yine aynı hislerle savaşıyorum ama bir kere girmiştim bu yola artık geri dönüşü yok. "O zaman belki." Diyebildim bir tek. Umarım artık ne demek istediğimi anlamıştır diye düşünürken hiçbir şey söylemedi. "Sahte olan Barış'ı tanıyorum, onun nasıl birisi olduğunu biliyorum. Ateş'i değil, Ateş'i hiç tanımıyorum. Tanımadığım birine hem de yaptığı kötü şeylere şahit olduğum birine bir şans vermek bile fazlayken benden daha fazlasını bekleme." Başını sallamakla yetindi. O adam bana zaaflarını kullan derken onunla birlikte olmamı istemiş, bu şekilde kandırmamı yaklaşmamı söylemişti ama yapamam. Sevmediğim bir adamı seviyormuş gibi yapıp elini tutamam, sarılamam, öpemem. Bunlar bana göre değil, bu yüzden yapamam ama her şeyi bitirmek için de sevmeye çalışıyormuş gibi görünebilirim. "Bunun için hiçbir zaman..." Ateş devam edemedi çünkü odanın kapısı açıldı ve annem içeriye girdi. Onunla fazla yakın olduğumuz için annemin bakışları daha bizi bulmazken kendimi geri çektim. Ateş de bunu fark edip geri çekildiğinde aramızdaki mesafe normal sınırlara inmiş, annemin de gözleri bizi bulmuştu. "Barış da buradaymış, ben de yalnız kaldın diye telaş yapıyordum." Deyip yanımıza doğru yürürken konuştu. "Deden rahatsızlanmış Mira, evin yakınlardaki başka bir hastaneye kaldırmışlar." Endişelendim. "Şimdi nasılmış? İyi mi?" "Teyzen iyi dedi ama bilmiyorum. Sanki beni korkutmak istemiyor gibiydi." Normal biz zamanda olsa annem koşa koşa oraya giderdi. Neden gitmediğini bildiğim için konuştum. "Sen de gidebilirsin anne. Ben şimdi uyuyacağım zaten, hem daha iyiyim." Başını sağa sola salladı. "Olmaz öyle şey, hastane köşelerinde yalnız bırakamam seni." "Çocuk değilim ben anne, dedim ya uyuyacağım diye. Senin aklın oradadır, git gör hadi dedemi." Annem konuşmak için dudaklarını araladı, Ateş araya girdi. "İsterseniz gidebilirsiniz. Siz gelene kadar Mira'nın yanında ben kalırım, yalnız bırakmam." Normalde bu duruma itiraz edecekken annemin gitmek istediğini bildiğim için onayladım. "Evet Barış kalır burada, hadi sen git." Ateş'in bunu kabul etmiş olduğumdan dolayı şaşkın olan gözleri beni bulurken artık ona Barış derken tuhaf hisettiğimi fark ettim. Oysa daha birkaç gün öncesine kadar da Ateş derken tuhaf hissediyordum kendimi. "İyi, peki." Dedi annem ve işaret parmağımı kaldırarak Ateş'e doğrulttu. "Ama bunun ben iyiyim hadi sen git demelerini dinlemeden ben gelene kadar burada kalacaksın söz mü?" Ateş hafif tebessüm edip başını salladı. "Merak etmeyin siz gelene kadar hiçbir kuvvet beni bu odadan çıkaramaz." Deyip göz ucuyla bana baktı ve ekledi. "Mira bile." "Güzel, güveniyorum sana." Dedi annem güldüm. "Bana güvenmiyorsun ama Barış'a güveniyorsun öyle mi? Aşk olsun anne!" Yalandan sitem ettim. Annemin gözleri Ateş'le ikimizin arasında gidip geldi. Bir şeyler söylemesini bekledim ama söylemeden bir ona bir bana bakmaya devam etti. Ne yapmaya çalıştığını anlamak için uğraşırken birkaç dakika sonra gözleri bende durdu. "Sana bu konuda güvenmeye çalıştım ama olmadı kızım, üzgünüm. Bu benim suçum değil senin suçun, bunu da unutma." Kendimi tutamayarak güldüm. Annem o sırada montunu giymiş, çantasını almıştı. "Hadi gittim ben, sen de güzelce uyu dinlen." Dedi ve yine Ateş'e baktı. "Sakın buradan ayrılayım deme!" Son kez uyarısını yaptıktan sonra odadan çıktı. Arkasından gülerken Ateş'in söylediği şeyle gülümsemem yüzümde soldu. "Annen çok iyi birisi, baban yüzünden böyle bir hayatı hak etmiyor." Gözlerim onu buldu, hiçbir şey söylemedim. "Seni onunla susturmuş olsam da zamanı geldiğinde doğru olanın ona her şeyi söylemek olduğunun farkındasındır umarım." Hiç düşünmeden başımı salladım. "Farkındayım, o zamanın çok çabuk gelmesi için de elimden gelen her şeyi yapacağım." Bu sefer sessiz kalan o olurken devam ettim. "Bunu bugün çok daha iyi anladım. Annemin yalan bir hayat yaşamasına asla izin vermem." Başını salladı. "Bunu duyduğuma sevindim, baban yalnız kalmayı hak eden bir adam diyeceğim ama onu yalnız bırakmayacak başka bir kadın var hayatında. Seni bile burada bırakıp o kadının yanına..." Sözünü kestim. "Tamam yeter! Bunları duymak istemiyorum!" Deyip yanımda oturuyor oluşunu fazla umursamadan yatağa uzandım. Ayaklarımın ucundaki örtüye ulaşmaya çalışırken kaburgalarımdaki sızı bir kez daha kendini belli etti. "Bana bırak." Dedi Ateş yanımdan kalkıp örtüyü alırken. Ona itiraz etmezken örtüyü üzerime örttü ve yatağın yanında duran sandalyeyi kendine doğru çekip oturdu. "Uyu sen, buradayım ben." Dediğinde gözlerimi kapattım. Çekmecede duran telefon aklıma gelince o adamın daha doğrusu katil olduğundan emin olduğum o adamın yeniden arayıp aramadığını merak ettim. Bu gece yaptıklarımı o istediği için yapmadım ama o istediği için yapmışım gibi görüneceğim. Beni kullanmasına asla izin vermeyeceğim ama beni kullandığını ona düşündüreceğim. Bu sayede beni yönetebileceğini düşünüp benimle iletişime geçmeye devam edecek. O benimle iletişime geçerken ve maşası olduğumu düşünüp rahatlarken sadece sabredeceğim. İlk hatasında ensesinde olacağım. Tabii tüm bunları yaparken Ateş'le de bu şekilde yakın olup onunda bana karşı ördüğü duvarları yıkacağım. Amacını öğrenip bunu ispatlamak için deliller toplayacağım. Ben tüm bunları yaparken onun ruhu bile duymayacak. Bu işin sonunda ikisini de bitirmiş olacağım. Sonra sıra kendi aileme gelecek. Babamın o adamı öldürürken çekilmiş görüntüsüne ulaşacağım. Babamın da hak ettiği cezayı almasını sağlayacağım ama tüm bunları yapmadan önce annemin kendi gücünün farkına varmasını sağlayıp babamdan bağımsız yaşaması için elimden gelen her şeyi yapacağım. Annem eski hayatına, eski benliğine yeniden döndüğünde babamın ihanetiyle yüzleşmesi daha kolay olacak. Annemle olan her şeyi yaparken de yanımda olacak, bana destek verecek tek bir kişi vardı. Yarın mutlaka onunla görüşmem gerekiyordu. Yapılacak çok şey, gidilecek çok yol var. Yapmak istediğim her şeyi yapmak için harekete geçmem lazımdı. Bunun için de önce iyileşmem gerekiyordu. Yürürken bile zorlanıyordum. Tüm bunları bu hâlde yapamam. Bu yüzden de uzun bir iyileşme sürecine tahammülüm yok. En fazla 2 güne ayağa kalkmam lazım ama bu mümkün mü onu bile bilmiyorum. Düşüncelerim arasında kendimden geçtiğimi fark ettim. Aldığım ilaçlar yüzünden zaten sadece uyumak istiyordum. Kendimi uykuya dalacak gibi hissettiğimde gözlerimi araladım, Ateş'e baktım. Gözlerinin üzerime dikmiş bana bakıyordu. Benim de ona baktığımı fark edince gülümsedim. Gülümsemem ona da yansırken gözlerimi yeniden kapattım. Hiçbir şey düşünmemeye çalışarak uykuya dalmak için uğraştım. Fakat tıpkı öğlen de uyumaya çalışıp başarılı olamadığım gibi yine başarılı olamadım. İçimde anlam veremediğim bir huzursuzluk var. İtiraf etmem gerekirse biraz korkuyorum. O katilin bize bu kadar yakın olması, attığımız her adımdan haberinin olması beni korkutuyor. Sanki her an yanıma gelecek, bana bir şey yapacak gibi hissediyorum. Gözlerimi bir kez daha araladım. Ateş'in yanımda olduğunu gördüm. O buradan çıkmadan kimse gelmezdi biliyorum ama ya ben uyurken o gidip annem gelirse? Bir katil annemden korkmazdı. Bu yüzden huzursuzum huzursuz oluşumda uyumama engel oluyor. "Neden uyumuyorsun?" Diye sordu Ateş gözlerini elindeki telefondan bana çevirirken. Korktuğumu söylemek istemedim. Bunu zayıf noktam olarak gösteremem. "Uyumaya çalışıyorum." Deyip bir nevi doğruyu söyledim. Huzurzuluğumun bir sebebi de o'ydu. İçimdeki ses hâlâ ona karşı yanlış yaptığımı söylüyor ama ben o sese rağmen doğru yolda olduğumu düşünüyorum. Doğru olmasa da gidebileceğim tek yol buydu. Başka çarem yok, savaşmaktan çok yoruldum. Madem herkes yalan söyleyip birilerini kandırıyor ve amacına bu şekilde ulaşmaya çalışıyor ben de bunu yapabilirim. "Hiçbir şey düşünme." Dedi elleri saçlarımı bulurken. Yine her zamanki gibi gerilip çarşafı sıktım, devam etti. "Düzelecek, bana güven. Düşünmen gereken her şey en kısa zamanda ortadan yok olacak." Cevap vermedim, elleri saçımda gezinmeye devam etti. Ona engel olmadım, bunu yapabilme cesaretini ona veren bendim zaten. Şimdi bunu yapıyor diye kızamam. Saçlarımı okşamaya devam etti. Sanki beni sakinleştirmeye, korkularımı yok etmeye çalışıyormuş gibiydi. Bunu yapmasından başta rahatsız olurken birkaç dakika sonra bunu yapması gerçekten rahatlamama ve kendimi iyi hissetmeme neden oldu. Yumruk yaptığım ellerimi gevşettim, avuçlarımın arasındaki çarşafı serbest bıraktım. Başım onun eline doğru düşerken eli yüzümde kaldı. Baş parmağıyla yanağımı okşamaya devam etti. Her geçen dakika kendimi biraz daha iyi hissedip uykuya dalmaya bir adım yaklaşırken bir saniye bile olsun parmağındaki hareketi kesmedi. Zaten çok geçmeden yanağımdaki hissi hissetmemeye başladım, uykuya daldım. ***** Odada birinin ayak sesleri duyuluyordu. Bu her kimse sessiz olmaya çalışıyor ama bunu hiç başaramıyordu çünkü uyanmama neden olmuştu. Tabii uyanmama neden olan bir diğer faktör de gözüme değen ve fazlasıyla rahatsız eden gün ışığıydı. Gözlerimi araladım, ışık ilk önce gözümü alınca yeniden kapattım. Göz kapaklarımı birkaç defa kapayıp açtım, ışığa alıştım. Gözlerimi tamamen açtığımda gördüğüm ilk şey Ateş oldu. Sandalyenin üzerindeyken kollarını yatağın kenarına koymuş, başını da kollarının üzerine koymuş uyuyordu. Onu görmek iç çekmeme neden olurken ayak sesleri aklıma geldi, telaşlandım. Hızla doğrulacakken gözlerim odadan sessiz sessiz çıkan annemi buldu, sakinledim, tuttuğum nefesimi bıraktım. Bir an için çok başka biri geldi sanmıştım. Elimi alnıma koyup bıkkınca ofladım. Bu korkudan bir an önce kurtulmam lazım. Sanki her an o gelecek gibi hissediyor, korkuyorum. Bunu da kimseye söyleyemiyorum. Çünkü o kim bilmiyorum. Eğer bu korkumdan haberi olursa bunu kullanmak için elinden geleni yapacaktı. Bu yüzden korksam da hatta korkudan ölecek olsam bile bunu içimde yaşamaktan başka şansım yoktu. Gözlerimi odanın kapısından çekip Ateş'e döndüm. Annem de görmüştür onun burada bu şekilde yattığını ve muhtemelen annem de babam gibi yanlış anlamıştır. Fakat şu an umursayacağım en son şey beni bu konuda yanlış anlamalarıydı. Sahi babam daha gelmemiş miydi? Hâlâ o kadının yanında mı? Bunu biliyor olmak çok ağır. Elim Ateş'in yüzüne doğru gitti. Uzun kirpiklerinin gölgesi yüzüne düşüyordu. Uyurken fazla hareketli olmuş olacak ki saçları dağılmıştı. Göz altlarında kendini yeni yeni belli eden morluklar vardı. Uykusuz ve yorgun gibiydi. Belki de bu hâle benim için gelmişti, yorgunluğunun sebebi ben olabilirdim. Onun sevgisinin farkındayım, bir katil fark etmemi sağladı. Şimdi o sevgiyi çok başka bir yere çekecek olmanın ağırlığı altında eziliyorum. "Ateş uyan." Dedim elimi yüzünden çekip omzuna dokunarak ve uyanması için hafif dürterek. Fakat hiç tepki vermedi. "Ateş hadi uyan, boynun tutulacak şimdi." Muhtemelen dün geceden beri bu hâldeydi ve tutulan tutulmuştu şimdiye kadar ama sonuçta ben yeni fark ettim. "Hadi kalk." Deyip bir kez daha dürttüm onu. Kirpikleri hareketlenince uyandığını anlayıp ayılmasını bekledim. Önce gözlerini yavaşça araladı, kaşlarını çatıp etrafa bakındı. Nerede olduğunu anlamaya çalışır gibiydi. Onun bu hâli hoşuma giderken tebessüm ettim. Fakat bunu yaptığımı fark ettiğim an gülümsemem yüzümde soldu. Daha sonra doğruldu, gözlerini ovalayıp kolundaki saate bakarak doğruldu. "Uyuyakalmışım." Kendi kendine konuştu, sessiz kaldım. Gözlerini saatten bana çevirdi. "Günaydın." Dedi gözlerini ovalarken. "Günaydın." Deyip kapıya doğru baktım. Annem nereye gitmişti ki? Niye bizi uyandırmadan sessiz sessiz odadan çıkmıştı? Ateş elini boynuna atarken ağzından çıkan küfürü duydum. "Tutulmuşum." Derken vücudunu esnetmeye çalışıyordu. Sessiz kalıp onu izledim. Bir süre kendini toparladıktan sonra sonunda gözleri yeniden beni buldu. "Sen nasılsın?" Anında yanıtladım. "Daha iyiyim." Gözleri üzerimde gezindi. En çok da sarılı başıma ve başım yüzünden görmeme engel olacak kadar şiş gözüme baktı. "Gözün daha iyi görünüyor." Deyince başımı salladım. "Öyle gibi, düne göre ağrısı daha az." Dedim ve bir kez daha odanın kapısına doğru baktım. "Hayırdır kime bakıyorsun?" Yeniden ona döndüm. "Anneme. Az önce gördüm, gelmişti. Çağırır mısın? Dedemin nasıl olduğunu merak ediyorum." Başını salladı, ayağa kalktı. "Geliyorum 5 dakikaya." Deyip kapıya doğru yürüdü. Annemi çağırmak için odadan çıkarken yalnız kalmış olmamı fırsat bilip dün öfkelenip çekmeceye bıraktığım, daha sonra da almaya fırsatımın olmadığı telefonu aldım. Kapıya doğru bakıp Ateş'in gelmediğinden emin olduktan sonra ekranı açıp gelen mesaja baktım. Video geldiğini görünce şaşırdım, bir kez daha kapıyı kapıya bakıp kimsenin olmadığından emin olduktan sonra videoya baktım ve gördüğüm şeyle şaşkınca öylece kaldım. Bir şeyler öğrenmek için Ateş'in evine gidip sonra da birisi tarafından bayıltıldığım ve hiç bilmediğim bir kulübede uyandığım o gece çektiğim video ve fotoğrafları atmıştı. Videoyu durdurup biraz aşağıya indim, yazdığını okudum. "Söylediklerimi anlaman için bunu denemen gerekiyorsa, dene. Onu basit bir planla bitiremezsin, daha büyük bir plana ihtiyacın var. Elinde bu video ve fotoğraflar varken bile hiçbir şey yapamayacağını kendin öğren istedim." Yazdıkları ona olan öfkemi biraz daha arttırdı. Sanki kendine itaat etmem için her şeyi yapıyor gibiydi. Sakin kalmaya çalışıp bir diğer mesajı okudum. "Bana güvenmen için daha ne yapmam gerekiyor?" Göz devirdim. Bu adam her kimse tam bir manyak. Ne zannediyor çok merak ediyorum. Bir video attı diye katilin birine güveneceğimi falan mı? Bu kadar saf mı görünüyorum acaba? Ya da bu kadar kolay kandırabileceği kolay bir lokma olduğumu mu düşünüyordu? "Benimle oynamana asla izin vermem." Dedim ve sinsice gülüp ekledim. "Ama seninle oynamama kendin izin vereceksin. Hadi bakalım bana ulaşmaya çalışıp güven vermek için uğraşırken biraz daha delili ortaya dök." Kendi kendime konuşup kapıya göz attım. Ses seda yoktu. Sakince telefona dönüp video ve fotoğrafı kendi mail adresime gönderdim. Bunu yaparken defalarca kez kapıyı kontrol ettim. Video yavaş yavaş giderken odanın kapısının açıldığını fark ettim, ekranı kapatıp telefonu yerine koydum ve arkama yaslandım. "Ne ara ikinizde uyandınız? Daha az önce kontrol ettim uyuyordunuz." Odaya ilk annem girdi. Onun arkasından da konuşarak Ateş. "Mira uyanmış." Kısa bir cevap verdi. İkisi yeni tanışmış olsalarda fazla iyi anlaşıyor gibiydiler. Ateş odaya girip kapıyı örtünce arkasından başka kimse gelmediğini anladım. Oysa annemin yanında babamı da görmeyi bekliyordum. Demek ki hâlâ o kadından ayrılamamış. Bu iş giderek daha çok canımı sıkıyordu. Bugün bir an önce bu konuda da bir şeyler yapmam lazım ki anneme söylemem için doğru olan zaman artık gelsin. "Nasılsın kızım?" Dedi annem yanıma gelirken. Yatağın yanında durup elini omzuma koyduğunda gülümsedim. "Çok daha iyiyim, dedem nasıl?" İç çekti. "O da iyi, hastaneden çıktı. Buraya gelmeyi, seni görmeyi çok istedi ama izin vermeyip eve götürdük. Sanırım bunun için de bize kızdı." Deyince elime iyi bir fırsat geçmiş olmuştu. "O gelemediyse biz onun yanına gidelim." Annemin kaşları hızla çatılırken beni yanlış anladığını anlayıp konuştu. "Yani hastaneden çıkınca eve gitmek yerine oraya gidelim, birkaç gün orada kalalım. Hem yataktan bile çıkmama izin vermiyorsunuz, evde tek başıma canım çok sıkılır. Gidip dedemde kalalım, teyzem de orada." Deyip göz ucuyla Ateş'e baktım, telefonuyla ilgilendiğini gördüm. Yeniden anneme döndüğümde tereddüt ettiğini fark edip konuştum. "Babam zaten günlerce gelmez artık eve, yalnız başımıza ne yapacağız? Gidelim işte dedemin yanına." Babamdan bahsetmek canımı sıktı ama artık bu durum beni ilk öğrendiğim anda üzdüğü kadar üzmüyordu. Şimdilik sadece annemi düşünüyorum. Annemi bu durumunun içinden çekip almam hayatına devam etmesini sağlamam gerekiyordu. Bunun içinde eski hayatını hatırlamasını sağlayıp o hayatını özlediğinin farkına varmasına neden olacağım. Gerisi zaten kendiliğinden hallolacak. "Ama sonradan ben burada sıkıldım eve gitmek istiyorum falan demek yok! İyileşene kadar dedenin yanında kalacağız. Oradan oraya gidip duramazsın!" Heyecanla başımı salladım. "Kabul ediyorum ve dedemin yanında asla sıkılmam anneciğim." Güldü. "İyi tamam ben şimdi arayıp geleceğimizi haber vereyim. Zaten şimdi doktor gelip kontrol edecek sonra da bir sorun yok derse çıkarız." Yine başımı salladım. Annem başka bir şey söylemeden odadan çıkarken Ateş'e döndüm ve az öncekinin aksine dikkatinin bende olduğunu gördüm. "Korkuyor musun?" Diye sordu aniden, kaşlarımı çattım. "Korkmak?" Tek kelimelik sorumla iç çekerek konuştu. "O katilden korktuğun için mi dedene gidiyorsun? Orası daha kalabalık sonuçta, evde yalnız kalmak istemiyor musun?" Başımı sağa sola salladım. "Hayır, alakası yok. Sadece..." Deyip sustum, annemle ilgili düşüncelerimi onun bilmesine gerek yoktu. "Sadece aklımı dağıtmak istiyorum. Tüm bu olanlardan çok sıkıldım, her şeyi biraz da olsa unutmak istiyorum. Evdeyken yalnız kaldığım zaman sürekli düşünüp duracağım." Dedim ve uzunca bir nefes aldım, içine girdiğim oyun yüzünden hem ona açıklama yapmak hem de iyi davranmak zorundaydım. Ama nedense bunu yaparken hiç zorlanmıyorum. "Üzgünüm ama iyileşip kendimi biraz toparlayana kadar bunlarla ilgilenmek istemiyorum. Seninle beraberiz artık farkındayım ama bir süre kendimi geri çekmek istiyorum. Dinlenmek ve unutmak istiyorum. Umarım bu konuda biraz anlayışlı olur ve birkaç günlüğüne bu konuda benden hiçbir şey beklemezsin, çünkü bu hâlde sana yardım edemem." Tebessüm etti, o esnada elimin üzerinde elini hisettim. Gözlerim elimi bulduğunda diğer eliyle de aynı elimi tuttu. Gözlerim yeniden onu bulduğunda gözlerimin içine bakıyordu. "Senden hiçbir şey beklemiyorum, iyi ol yeter. Hiçbir şey düşünme sadece kendini düşün ve her şeyi unut. Senden tek bir isteğim var; o da iyileşmen. Başka da hiçbir şey istemiyorum." Gülümsedim, kapının açılmasını fırsat bilip elimi çektim. "Deden çok sevindi." Dedi annem kapıyı kapatıp yanıma doğru gelirken ve devam etti. "Daha telefonu kapatmadan sevdiğin yemekleri yaptırmaya başladı." Gülümsedim. "Babanı da aradım haber vermek için ama açmadı." Gülümsemem yüzümde soldu. Göz ucuyla Ateş'e baktım, babamın adının geçmesi onu bile sinirlendiriyordu. "Boş ver onu!" Aniden ağzımdan çıkan şey annemin kaşlarını çatmasına neden oldu. Söylediğim şeyden anında pişman olurken konuştu. "Babandan bahsediyoruz Mira, biraz daha düzgün konuşur musun?" Dudaklarımı ısırdım. "Ben sadece rahatsız etmeyelim demek istemiştim. Kendisi aradığı zaman söylersin. Boş ver derken bunu kastetmiştim." Deyip başımı önüme eğdim. Acaba babamın şu an nerede ve ne yaptığını bilse yine de onu bu şekilde savunur muydu? Annemin bakışları hâlâ üzerimdeyken odanın kapısı açıldı ve doktor girdi. Hayatımda ilk defa doktor görmek beni bu kadar çok mutlu etti çünkü babamın konusunun kapanmasına neden olmuştu. Doktor keyifli bir şekilde odaya girdikten sonra yanıma geldi. Başımdaki yarayı, gözümdeki şişliği kontrol etti. Hemşireden dün geceki durumu da öğrendikten sonra eve gidebileceğimi ama 2 gün sonra mutlaka kontrol için yeniden gelmemi söyledi, geçmiş olsun deyip odadan çıktı. Sonunda hasteneden çıkabilmek için izin alabilmiş olmak rahat bir nefes almama neden oldu. Annem dün dedemin yanından dönerken eve uğrayıp kıyafet aldığını ama gece arabada unuttuğunu söyleyip kıyafetleri almak için odadan çıkarken Ateş'e baktım. Ne yapacağını bilmiyor gibiydi. "Burada benim yanımda olmak zorunda değilsin, dün geceden beri bir dakika bile gitmedin zaten. İstersen sen de evine git biraz dinlen." Her şeye rağmen iyi niyetimi göstermeye çalıştım, yine gülümsedi. "Zorunda değilim ama burada olmak istiyorum ve buradayım. Ayrıca sen buradayken eve gidip rahat rahat uyuyacak değilim. Senin de annenin de bir şeye ihtiyacı olabilir, dedenin evine girdiğinizi görene kadar yanınızda olacağım. Sonra gider dinlenirim." Dolan gözlerimi ondan kaçırdım. Dediğini yapıyordu, bizi hiç yalnız bırakmıyordu. Bir şeye ihtiyacımız olur diye yanımızdan ayrılmıyordu. Tüm bunları yapan kişinin babam olması gerekmiyor muydu? Fakat o başka bir kadının yanında bambaşka bir hayat yaşıyordu şu an. Gelmiyor oluşunu geçtim hiç değilse nasıl olduğumu merak edip araması gerekiyordu ama yapmamıştı, belki de aklına bile gelmemişimdir. Onu hiçbir zaman affetmeyeceğim! Hiçbir zaman bu yaptıklarını unutmayacağım. "Sana hiçbir şey düşünme dedim Mira, sen hâlâ düşünüp kendini üzüyor ve ağlıyorsun." Gözlerim yeniden Ateş'i bulduğunda elim istemsizce yanağıma gitti, göz yaşlarımı sildim. O söyleyene kadar ağladığımı fark etmemiştim bile. "Baban o senin ama annene hak etmediği şeyler yapıyor. Onun için üzüleceğine annen için üzül!" Kendimi toparladım. "Annem için de üzülmeyeceğim! Onun benim üzülmeme ihtiyacı yok! Ona destek olmama ihtiyacı var." Deyip ayaklarımı yataktan sarkıttım. "Sakin ol, nereye?" Dedi Ateş telaşla yanıma gelirken. Yataktan destek alıp ayağa kalktım. "Çıkmadan önce elimi yüzümü yıkayacağım." Deyip yürümek için adım attım, anında koluma girdi. "Tamam, sana yardım edeyim." Onun bana karşı bu iyi niyeti kendimi gerçekten çok kötü hissetmeme neden oluyordu. Buna rağmen yürümekte zorlandığım için yardım etmesine izin verdim. Banyoya doğru yürüttü. Hatta banyoya girdiğimde lavaboya ulaşana kadar beni bırakmadı. Çıkmasını beklerken onun da beni beklediğini görüp konuştum. "Çıkmayacak mısın?" Lavaboyu gösterdi. "Elimi yüzümü yıkayacağım demedin mi? Yıka hadi, yeniden yatağa götüreceğim." Gülmemek için kendimi zor tuttum. "Yani kibarlık olsun diye öyle söyledim ben. 5 dakika çıkarsan işimi halledeceğim." Neyden bahsettiğimi anlamış olacak ki bir anda telaşlandı. "Ha." Anladığını saçma sapan bu ifadeyle belli etti, kahkaha atmak istedim. "Öyle desene, kusura bakma. Şey yapayım ben, çıkayım." Dedi ve eli ayağı birbirine girmiş bir şekilde alelacele banyodan çıktı, arkasından güldüm. Banyodaki işimi hallettikten sonra elimi yüzümü de yıkadım. Daha doğrusu yüzümü tam anlamıyla yıkayamadım. Gözüme su değmesin diye fazla dikkatli davrandım. Daha sonra duvardan tutunarak kapıya ulaştım. Kapının kolunu daha indirirken kapı açıldı, Ateş beni tuttu. Aniden karşıma çıkmasının şaşkınlığını üzerimden attıktan sonra konuştum. "Biraz abartıyor olabilir misin?" Hem koluma girmiş hem de belimden destek veriyordu. "Olamam." Gülmek istedim ama kendimi tuttum. Daha sonra oyunu falan unutup ona gerçekten yakın davrandığımı fark edip kendime kızdım. Yatağın kenarına otururken annem odaya girdi. "Ben çıkayım, sen giyin." Dedi Ateş ve anneme başıyla selam verip odadan çıktı. O çıkarken annem yanıma geldi. Elindeki çantayı yatağın kenarına bırakırken imalı bakışlar atıyordu. Gözlerimi kısıp şüpheyle sordum. "Neden bana öyle bakıyorsun?" Çantanın içinden iç çamaşırlarımı ve kıyafetlerimi çıkartırken konuştu. "Çok iyi çocuk." Ateş'ten bahsettiğini anlayınca gözlerimi kaçırdım. "Birlikte misiniz?" Diye sorduğu an gözlerim yeniden hızla onu buldu, başımı sağa sola salladım. "Hayır anne, yok öyle bir şey." Güldü. "Buradan bakınca hiç öyle görünmüyor ama." Omuz silktim. "Yakın arkadaşım diyelim biz ona başka da bir şey yok." Tek kaşı kalktı. "Emin misin?" Başımı salladım. "Eminim anne." Derken içimdeki pişmanlık kendini belli etti. Herkese yalan söylemeye başlamıştım. En büyük yalanı da Ateş'e söylüyordum. Bu şekilde devam edersem birkaç gün içinde duygularının karşılıklı olduğunu düşünecekti. Bu işe girerken zaten amacım bunu düşünmesini sağlamaktı ama bunu yaptığım için de kendimi pişman olmaktan alıkoyamıyorum. Vicdan azabı çekiyorum ve vicdanımın altında eziliyorum. "Öyle olsun." Annem söylediğim şeye inanmamış gibiydi ama ısrarla bir şey yok demeye devam edip suçluluk psikolojisine girmek istemedim. "Önce şunu çıkaralım." Dedi annem arkama doğru eğilip hasta elbisenin düğmelerini açmaya başlarken. O sırada telefonu çaldı. "Bir dakika." Deyip telefonunu çıkardı. "Geliyorum hemen." Dedi ve beni bırakıp odadan çıktı. O çıkınca kendim giyinmek isteyip ellerimi arkaya götürdüm ve düğmeleri açmaya çalıştım ama ellerim düğmeye yetişmediği gibi canım da yanmıştı. Artık bu durumda olmak sinirimi bozduğu için yatağa vurdum. Bunu yaparken bir kez daha canım yandı. Kendi kendime kızarken odanın kapısı açıldı, Ateş içeriye girdi. Hâlâ gitmemiş miydi yani? Yatağın üzerinde duran çamaşırlarımı gizledim, o sırada kapıyı kapatıp bana döndü. "İyi misin?" Dedi dikkatle yüzüme bakıp bana doğru gelirken. Ben cevap vermezken o devam etti. "Ne bu yüzünün hâli?" Sıkıntıya ofladım. "Sadece rahat hareket edememek sinirimi bozuyor." Yanıma geldi. "Bunun için mi moralini bozdun yani? Hastasın, zamanla geçecek. Bunun için üzülmeye değer mi?" Elimle önemli değil gibi bir işaret yapıp konuştum. "Boş ver." Deyip elimi yüzüme bastırdım bir kez daha oflayıp ayağa kalktım. "Annem nerede?" "Telefonla konuşuyordu koridorda." Başımı salladım. "Bir an önce gelse de artık çıksak şuradan çok sıkıldım!" Kendi kendime konuştum, Ateş bunu duyup konuştu. "İstersen o gelmeden giyinmene yardım edebilirim." Şaşkın gözlerim onu buldu. Bu gerçekten bulunduğumuz durumu çok yanlış anlamış ve haddinden fazla abartmaya başlamıştı. "Yani şunu çıkartmana yardım edeyim gerisini sen halledersin zaten." Deyip gözleriyle üzerimdeki hastane elbisesini gösterdi. "Seni ben giydireyim demişim gibi bakma bana öyle! Bir fikir sundum sadece, utanabilirsin ama normaldir." Göz devirdim, kendimi gösterdim. "Utanmak ve ben öyle mi? Aynı cümlede bile düşünemiyorum." Güldü. "Nedenmiş o?" Omuz silktim. "Daha önce utandığımı hatırlamıyorum, utangaç olmak bana ters." Cevap vermedi, ayağa kalktım. "Şuraya kadar aç gerisini ben hallederim." Deyip bel boşluğumun üzerini gösterdim ve ona arkamı döndüm. Utanmıyorum falan demiştim ama şu an ellerimin titremesini de açıklayacak başka bir kelimem yoktu ve sanırım utanıyorum. Fakat bunu ona belli etmediğim sürece sanırım sıkıntı yoktu. Ona karşı güçlü görünmek istiyorum. Her şeye utanan, ağlayan, üzülen birisi gibi görünmek istemiyorum. Çünkü eğer öyle görünürsem o da bunları kullanırdı. Ateş'in ellerini sırtımda hissedince ürperdim. Buna rağmen hareket dahi etmedim. Titreyen ellerimi önümde birleştirip ondan sakladım. Düğmeleri tek tek açıp elleri yavaş yavaş aşağıya inerken kendimi kasmaya devam ettim. Tüm bunları yaparken eli hafif hafif tenime değiyor kendimi tuhaf hissediyordum. Gözlerimi kapattım, onun arkamda oluşunu ve şu an yaptığı şeyi düşünmemeye çalışarak kendimi toparlamak için uğraştım. Eli biraz daha aşağıya indi. Henüz açması için gösterdiğim noktaya gelmemişken daha fazla dayanamayacağımı anlayıp bir adım öne gittim, ondan uzaklaştım ve ona döndüm. Üzerimdeki elbise düğmeleri açıldığı için gevşemiş, düşecek gibi hissetmeye başlamıştım. Bu yüzden utanç dolu bir an yaşanmasın diye elbiseyi tutup konuştum. "Bu kadar yeterli, teşekkür ederim. Sen çıkabilirsin, üzerimi giyineceğim." İç çekti, başını salladı. O sırada hareket eden adem elmasından yutkunduğunu fark ettim. "Kapının önündeyim." Dedi ve cebap vermemi beklemeden odadan çıktı. O çıkar çıkmaz tuttuğum nefesimi bıraktım daha sonra da derin bir nefes alıp elimi gereksiz yere fazla hızlı atan kalbimin üzerine koydum. Bu kadar heyecanlandığım için kendime kızıp kapıya doğru baktım. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra üzerimdeki elbiseden kurtuldum çamaşırlarımı giydim. Bunları yaparken çok hareket ettiğim için canım yandı ama annem henüz gelmediği için kendi başıma halletmek zorundaydım. Çamaşırlarımı giydikten sonra annemin getirdiği toz pembe eşofman takımına bakıp sıkıntıyla ofladım ve göz devirdim. "Ah anne ya!" Söylenerek eşofmanın altını aldım, yatağın kenarına oturup giydim. Koyu renkler vazgeçilmezimdi. Bu tarz şeyler giymek hiç bana göre değildi ama annem işte! Kim bilir bunları alırken neler düşünmüştür! "Giymeyeceğimi bildiğin bir şeyi neden alırsın ki anlamıyorum! Çocuk muyum ben ya şuna bak!" Hem söylenip hem giyinmeye devam ettim. Eşofmanın altını giydikten sonra sweati de alıp ağır hareketlerle giydim, ayağa kalktım. Bir kez daha kapıyı kontrol ettikten sonra yatağın yanındaki çekmeceyi açtım, içindeki telefonu aldım. Telefonu tamamen kapatıp cebime koydum. Ne olur ne olmaz diye yanıma almamda fayda vardı. Hem belki bu sayede o manyakla iletişim kurmaya devam edebilirdim. Telefonu aldıktan sonra ağır adımlarla kapıya doğru yürüdüm. Odaya muhtemelen annem bakar bir şey unutmuş muyuz diye kontrol ederdi. Ayakta durmakta bile zorlanırken odayı kontrol edemeyecektim. Kapının yanına ulaşınca duraksadım. Acıyan karnıma dokunup derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Ve yine kapı açılır açılmaz Ateş önümde belirdi. Şimdi yiğidi öldür hakkını yeme demişler. Sanırım beni onun kadar umursamayan yoktu. "Annem nerede?" Diye sordum bezmiş bir şekilde. Sürekli beni yalnız bırakmalarından gına gelmişti. "Çıkış işlemlerini hallediyor." Dedi Ateş ve az önce anneme kızdığım için pişman olmama neden oldu. "Bu arada..." Dedi dudakları yana kıvrılıp üzerimde gezinirken ve devam etti. "Pembeler çok yakışmış." Deyince omzuna vurdum. "Dalga geçme!" Koluma girdi. "Gel hadi gel kızma." Deyip yürümeme yardım ederken hastanenin içinde bir anons sesi yankılandı. "Merhaba, kaptanınız konuşuyor şu anda." Ses tanıdık geldi ama çıkaramadım. Söylediği seyde bir hastane için saçma gelirken duraksadım. "Büyük bir felakete hazır olun!" İşte şimdi o sesin sahibi tanımıştım. Bu o manyağın sesiydi ve şu anda hastenedeydi. "Bu o!" Dedim Ateş'e dönerken ve devam ettim. "Beni kaçıran adamın sesi!" Bakışları anında sertleşti, öfke onu esir alırken aynı ses gelmeye devam etti. "Mavi gözlü kız canının yanmasına hazır ol! Bir yakının daha gidiyor senden!" Benden bahsediyordu bu pislik! Bir yakının daha gidiyor senden de demek? "Bana güvenmeliydin komiser Hanım! Hayatının hatasını yaptın şimdi bedel ödeme zamanı!" Ellerimi yumruk yaptım. Söylediklerine bir anlam vermeye, neyden bahsettiğini anlamaya çalışırken koskocaman hastanenin içinde farklı noktalardan geldiği çok belli olan 3 el ateş edildi, insanlar bir anda bağırmaya başlarken aynı ses gelmeye devam etti. "Bedelini bir başkası ödedi mavi gözlü kız!" Gözlerim doldu, göğsüm sıkıştı. Nefes alamıyor gibi hissettim. Düşecek gibi oldum, Ateş beni sıkıca tutup buna engel oldu. Korku dolu gözlerim onu bulduğunda ağzımdan kelimeler istemsizce döküldü. "Annemi öldürdü." *** Tekrardan merhabalar :) nasılsınız? Sizce Mira'nın annesine bir şey oldu mu? Ateş'in sevgisine karşı Mira'nın oyununu yazarken ellerim titriyor diyebilirim :( hatta gözlerim bile doluyor :( Yeni bölüm tahminlerinizi bekliyorum.✷ Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan |
0% |