@gizzemasllan
|
Selam suç ortaklarım✨ Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫 Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar.🍒 *** 21. BÖLÜM "ÖLÜME YAKIN" Bulunduğum odaya bir kez daha bakındım. Sanırım Ateş'in evindeyim diye içimden geçirirken odanın kapısı açıldı, Ateş göründü. O içeriye girerken yalnız olmadığını fark ettim, arkasında arkadaşı Erdem de vardı. "Mira?" Endişeyle yanıma geldi. Hâlâ buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Hatırladığım en son şeyler de beni çok korkutuyor. "İyi misin?" Yatağın kenarına oturdu, bir anda eli yüzümü buldu, endişeli gözleri üzerimde gezindi. Olanlardan haberinin olup olmadığını merak ederek konuştum. "Değilim." Doğruyu söyledim, iyi değilim. Hem de hiç iyi değilim. Artık bu olanlar bana çok ağır gelmeye başladı. O katil her kimse onunla mücadele etmek istemiyorum. "Buraya nasıl geldim?" Merakla sordum, Ateş'in gözlerindeki endişe artarken yanıtladı. "Seni almaya geldiğimde ormanın içinden bağırma seslerini duydum. Koşarak yanına geldim, seni buldum ama yalnızdın. Hiç kimse yoktu yanında ve sen yardım edin diye bağırıyordun. Eve götürmek istemedim, annen endişelenir diye, ben de buraya getirdim." Kaşlarımı çattım. "Yalnız mıydım? Yalnız falan değildim ben! O manyak da oradaydı! Hem de bir sürü adamı vardı yanında!" Ateş'in de kaşları çatıldı. "Orada mıydı?" Başımı salladım. "Oradaydı! Simsiyah giyinmiş, yüzünde kar maskesi vardı. Yanındaki diğer tüm adamlarda onun gibi giyinmişti, hiçbirini birbirinden ayırt edemiyordum. Beni korkutmak için gelmişti, saçma sapan şeyler söyleyip durdu. Üzerime gelmeye başlayınca bağırdım, gerisini hatırlamıyorum." Başını çevirip arkasında bizi dinleyen Erdem'e baktı, sordum. "Bana inanmıyor musun yoksa? Yemin ederim oradaydı! Hatta adamlardan birinin başına vurdum, bayılttım!" Gözleri beni buldu. "İnanıyorum Mira, neden inanmayayım? Ben sadece..." Deyip sustu, merakla sordum. "Sen sadece ne?" "Bağırıyordun, bulduğumda da baygındın, herkesi etrafa dağıttım, kim yaptıysa bulun getirin dedim ama kimseyi bulamadılar. Senin dediğin gibi kalabalık olsaydılar yakalayamasak bile illa görmüş olmamız lazımdı." İnanmıyordu işte bana, çünkü farkındayım anlattığım şeyler hiç de mantıklı değil ama gördüm işte, oradaydılar! Ve onun bana inanması gerekiyor. "O adamı tanımıyormuş gibi konuşuyorsun, yapabileceklerini benim kadar sen de çok iyi biliyorsun. Bana inanman gerekiyorken senin söylediğin şeylere bak!" Deyip ayaklarımı yataktan sarkıttım. "Mira dur!" Ateş'in engel olma çabasına rağmen yatağın yanında duran ayakkabılarımı giydim, ayağa kalktım. Kaburgalarımdaki ağrı hâlâ geçmemişti. "Otur şuraya! Sana inanmayan yok! Sadece bunun..." Öfkeyle ona döndüm, sözünü kestim. "Sadece bunun mantıksız olduğunu düşünüyorsunuz! Farkındayım çok saçma geliyor, hayal falan gördüğümü düşünüyorsunuz ama ben ne yaşadığımı çok iyi biliyorum! Henüz daha delirmedim! İster inanın ister inanmayın!" Dedim, montumu alıp üzerime geçirdim ve kapıya doğru yürüdüm, o sırada Ateş kolumdan tutup durdurdu. "Mira sakin ol, dur bir dakika." Kolumu sertçe çektim. "Sakinim ben zaten! Çok sakinim!" Deyip kapıya ulaştım, Erdem'i gücümün yettiği kadar ileriye ittim, bunu yapmak canımı yaktı. "Çekil sen de!" Dedim ve ittikten sonra yanından geçip odadan çıktım. Bir elim istemsizce karnımı bulurken yüzümü buruşturdum. Canım çok yanıyor ama şu an bunu umursayamıyorum bile. Merdivenlere ulaştım, salona indim. Ateş ve Erdem peşimden geldiğinde onlara kendimi inandırmaya çalışmayı bırakıp konuştum. "Peşimden gelin!" Dedim, evden çıktım. Bahçedeki adamlara göz atıp sakin bir yere doğru yürüdüm, onlarda dediğimi yapıp peşimden geldiler. "Telefonlarınızı çıkarın!" Dediğimde Erdem araya girdi. "Sen bize emir vermeyi bırak bence!" Göz devirdim, kendi cebimdeki telefonu çıkardım, onlara baktım. "Hadi dedim!" Erdem küfür ederek Ateş sakince dediğimi yaptı, telefonlarını çıkardılar. 3 telefonu da üst üste koydum, Ateş'in eline verdim. "Adamlardan birine ver, uzaklaştırsın bunları hadi!" Ateş şaşırdı. "Mira..." Sözünü kestim. "Vaktim yok, eve gideceğim! Bir an önce dediğimi yap!" Cevap vermeden arkasını döndü, el işaretiyle birini çağırdı ve telefonları verip gönderdi. Telefonlar uzaklaşırken konuştum. "Bir sekilde bizi dinliyor. Yaptığımız her şeyden ancak bu şekilde haberi olabilir. Telefonlardan ya da yerleştirdiği dinleme cihazlardan falan bilmiyorum artık ama bir şekilde bizi dinliyor. Bu yüzden evinizi, arabanızı, gittiğiniz başka bir yer varsa orayı, işleri yürüttüğünüz ofisiniz varsa onu da didik didik edin, haklı olduğumu anlayacaksınız. Başka türlü attığımız her adımı bilemez." Ateş ve Erdem birbirine bakarken devam ettim. "Konuştuğumuz şeyleri bilmesi de ne sizin ne benim işime gelmez. Muhtemelen benim de olduğum her yere dinleme cihazı yerleştirdi. Aynı şeyi ben de yapacağım, lütfen siz de beni ciddiye alın ve araştırın. Pişman olmayacaksınız!" Söylediklerim mantıklı gelmiş olacak ki ikisi de beni onayladı, dinlenmediğimizden emin olduğum için rahatlıkla konuştum. "Bugün yakaladığımız adamın hiçbir şey bildiği yok!" Ateş'in kaşları çatılırken tüm gün o yokken düşündüğüm şeyleri anlatmaya başladım. "Eğer o adam katile dair en ufak bir şey biliyor olsaydı, onu görmüş olsaydı şu an yanımızda olmazdı. O manyak böyle bir şeye asla izin vermezdi. Bu kadar basit bir şekilde onu bulabileceğimizi hiç zannetmiyorum!" Ateş cevap vermedi, devam ettim. "Adam yaşıyor değil mi?" Duyacağım cevaptan korkarak sordum, Erdem cevap verdi. "Hayır, öldü." Dediği an gözlerim irileşti, öfkeyke Ateş'e döndüm. "BANA SÖZ VERMİŞTİN! HİÇBİR ŞEY YAPMAYACAĞIM DEDİN AMA..." Sözümü kesti. "Mira yaşıyor!" Deyip Erdem'e döndü. "Niye yalan söylüyorsun lan?" Dediğinde kaşlarımı çattım, yalan mı? "Suç ortağımız ne yapacak diye merak ettim, bağırmaya başladı." Öfkelendim, durum bu kadar ciddiyken hâlâ dalga geçiyordu. "Sen olanların hâlâ farkında değil misin? Ya sen ne cıvık bir insansın? Bir de geçmiş karşıma alay ediyor!" Bakışları sertleşti. "Ne dedin sen? Tekrar etsene!" Deyip üzerime geldi, gözlerinin içine baktım. "Hayırdır? Vuracak mısın?" Öfkeli gözlerinin Ateş'e çevirdi, beni göstererek konuştu. "Bu kız hayatımızdan bir an önce siktirip gitse çok iyi olacak!" Dedi ve ikimizin de tek kelime etmesine fırsat vermeden öfkeyle yanımızdan uzaklaştı. Arkasından göz devirdim, Ateş'in gözleri beni buldu. "Bence biraz konuşmana dikkat etsen iyi olur." Kaşlarımı çattım. "Ben mi dikkat edeceğim? Az önce bana siktirip gitsin dedi farkında mısın? Hak etti o iyiki de söyledim!" Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, sakin kalmaya çalışıyor gibiydi. Onu umursamadan az önce anlattığım şeyi anlatmaya devam ettim. "O adamın kaçmasına izin ver." Dediğim an onun da bakışları sertleşti. "Ne?" Omuz silktim. "Kaçmasına izin ver dedim. O adamdan hiçbir şey çıkmayacak, konuşmayacak çünkü hiçbir şey bilmiyor. Eğer buradan kendi çabasıyla kaçtığını düşünürse muhtemelen bir şekilde o manyakla iletişime geçecek. Ya da o manyak onu bulacak. Biz de peşlerinde olacağız." "Mira bu tamamen saçmalık! Adamı bile isteye bırakalım ve katille görüşsün öyle mi? Sence böyle bir ihtimal var mı?" "Var mı yok mu onu adamı bırakınca göreceğiz! Bu adam paketin içinde pansuman malzemeleri çalmamış mıydı? Kendisi yaralı olmadığına göre onu bir yere götürecek olmalı! Kime götüreceğini buluruz! Belki o işimize yarar! Bu adamın burada böyle boş boş durmasının bize pek bir faydası yok çünkü! Anlatabiliyor muyum?" Cevap vermedi. "Lütfen beni dinle ve yapalım şunu! Başka çaremiz yok! Bir şekilde bir yerden ona ulaşmamız lazım artık! Ona ulaşamıyorsak bile yanındaki birilerine ulaşmamız lazım! O adam yalnız değil! Yemin ederim onlarca adamı var! Kendi gözlerimle gördüm." Başını salladı, sessiz kalınca gözlerim doldu, sordum. "Hâlâ bana inanmıyor musun?" "Mira inanıyorum, gördüm dediysen görmüşsündür. Son günlerde paranoyak olduğunun farkında mısın? Kendini toparla biraz. Bence bir süre hiçbir şeyle ilgilenmeyip sadece iyileşmeye odaklansan iyi olacak. İyi değilsin sen." Gözlerimi kaçırdım, derin bir nefes aldım. Haklıydı belki ama her şey bu hâldeyken kendimi geri çekemem. Böyle bir lüksüm yok. İçimde kötü, çok kötü bir his var. Sanki kaybettiğimiz, boşa geçirdiğimiz her dakika her şey daha kötü oluyormuş gibi hissediyorum. "İyi olmadığının sen de farkındasın. Mira kendini bu kadar kaptırman doğru değil. Biraz mantıklı düşün, sen de bana hak vereceksin! Kendine zarar verdiğinin farkında değil misin?" "Ben çok..." Sözümü kesti, aniden bağırdı. "SEN İYİ FALAN DEĞİLSİN! KARŞIMA GEÇİP BANA İYİYİM DEYİP DURMA! BİRKAÇ HAFTA ÖNCEKİ MİRA YOK BENİM KARŞIMDA ŞU AN! BUNUN NE ZAMAN FARKINA VARACAKSIN?" "Bağırma bana!" Dişlerimin arasından konuştum, o beni umursamadı bile. "CANSU, SAVAŞ, DİĞERLERİ DE BU OLAYIN İÇİNDEYDİ! HANİ NEREDELER ŞİMDİ? HEPSİ İŞİN SONUNUN BOMBOK BİR YERE ÇIKACAĞINI BİLDİĞİ İÇİN OLAYIN ÜSTÜNÜ KAPATIP KENDİLERİNİ GERİ ÇEKTİLER! BİR TEK SEN ONUN ÜZERİNE GİTTİN VE ŞİMDİ BİR TEK SENİNLE UĞRAŞIYOR! SEN HÂLÂ BUNUN NE ZAMAN FARKINA VARACAKSIN MİRA? O ŞEREFSİZ SANA BİRAZ DAHA ZARAR VERDİĞİ ZAMAN MI?" O bağırırken sesimi bile çıkaramadım. Onu tanıdığım ilk günden beri ilk kez bu kadar öfkeliydi. "Şimdi hadi bin şu arabaya, evine götüreceğim seni! Annen merak etmiştir!" "Adamı..." Sözümü kesti. "Bak hâlâ devam ediyor!" Deyince kaşlarımı çattım. "Yeter be! Çocuk mu var senin karşında? Niye azarlayıp duruyorsun! Bırakacaksın o adamı ve biz de takip edeceğiz dedim ve bitti! Bağırıp çağırarak beni bundan vazgeçiremezsin!" Başını salladı. "Tamam bırakacağım, yani kaçmasına izin vereceğim ama sen karışmayacaksın! Ben her şeyi halledeceğim! Şimdi geç bin şu arabaya!" Cevap vermeden arabaya doğru yürüdüm, bir yandan da söylenmeye başladım. "Kendisi halledecekmiş! Ne zaman halledeceksin acaba? Neredeyse 1 ay oldu ama bizim elimizde ne var? Hiç... Hâlâ halledeceğim deyip duruyor!" Söylenirken bir anda yanımda belirdi. "Duyuyorum yalnız söylediklerini." Yüzüne bakmadan konuştum. "Duy diye söylüyorum zaten! Duy ve yaptığınız hatanın farkına var!" Dedim, yanına ulaştığım arabanın kapısını açıp cevap vermesini beklemeden arabaya bindim. O da şoför koltuğuna binerken konuştum. "Telefonum adamda kaldı, in al gel hadi." Dediğimde şaşkın gözleri beni buldu, elimi karnımın üzerine koyarak konuştum. "Yürürken çok acıyor, yoksa ben de iner alırdım." Nefesini dışarıya verdi, hâline gülmemek için kendimi zor tuttum, başını camdan çıkarıp bağırdı. "GETİR ONLARI BURAYA!" Göz devirdim. "İnip alsan eline mi yapışır? Hayatımda senin kadar üşengeç bir başka insan görmedim!" Gözleri beni buldu. "Ben gördüm ama. Kendisi şu anda karşımda oturuyor. Oradan oraya koşturup durup sonra telefonunu almak istediğinde karnı ağrıyan birisi kendisi aynı zamanda." Önüme döndüm. "Çok komik!" Deyip inandırmak için elimi karnımın üzerinden çekmeden konuştum. "Ayrıca gerçekten ağrıyor karnım!" İnanmaz bakışlar attı, o bakışları hiç umursamadım. "İnanmazsan inanma be!" Dedim, ellerimi göğsümün altında birleştirdim, o sırada aklıma gelen şeyle telaşla yeniden ona döndüm ve kolundan tutup kendime çektim. Aniden bunu yaptığım için canım acıdı ama artık o acıya alışık olduğum için önemsemedim. "Mira ne yapıyorsun?" Ateş şaşkınca konuşurken fazla yakın olduğumuzu fark ettim. Bir an için beni öptüğü aklıma geldiğinde aynı şeyin bir daha yaşanmaması için dudaklarından uzaklaşıp kulağına fısıldadım. "Sakın adamla ilgili herhangi bir şey söyleme! Arabayı da dinliyor olabilir!" Dedim, geri çekildim. Ateş şaşkınca bana bakarken camın önünde çağırdığı adam belirdi. "Abi getirdim." Ateş adamın elinden telefonları aldı. Kendi telefonunu cebine koyup benimkini de bana verdikten sonra aynı tuhaf ifadeyle yüzüme bakarak konuştu. "Ruh hastası." Deyince eğilip omzuna bir tane geçirdim. "Sensin ruh hastası! Manyak herif!" Arabayı çalıştırdı. "Neymişte bizi dinli..." Konuşamadı çünkü hiç içimden gelmediği hâlde kahkahayı patlattım. Ateş bana şaşkınca bakarken onu susturmuş olmanın memnuniyetini yaşadım. O saçmaladığımı düşünüp bana inanmıyordu ama ben o adamın her an, her yerde bizi dinlediğine inanıyorum. Yoksa başka türlü atacağımız her adımdan haberinin olması mümkün bile değil. "Niye gülüyorsun?" Fazla ciddi bir ifadeyle sordu, göz devirdim. Bir de niye diye soruyordu. Eğer o adam bizi dinlediğini fark ettiğimizi fark ederse muhtemelen başka yollara başvuracak. Buna engel olmak için de yapabileceğimiz en iyi şey farkında olduğumuzu ona fark ettirmemek olacak. Aklıma mantıklı başka hiçbir şey gelmiyor. "İçimden geldi." Kaşlarını çattı. "İlaçlar sen de yan etki falan yapıyor olabilir mi? Ya da ne bileyim ateşin falan mı çıktı?" Yine yalandan güldüm. "Çok komiksin gerçekten, gülüyoruz şurada." Derken uyarıcı bakışlar atıp arabanın içini gösterdim ama Ateş'in umurunda bile olmadım. Bir gün sözüme gelecek ve bana inanmadığı için çok pişman olacak. Umarım o gün bir şeyler yapmak için geç kalmamış oluruz. Eve gidene kadar bir yandan döndüğümde eğer yakalanmışsam anneme ne söyleyeceğimi düşünürken bir yandan da arabanın her yerinde dinleme cihazı aradım ama maalesef bulamadım. Fakat burada bir yerlerde olduğundan da eminim. "Bence arabanın orasına burasına bakıp duracağına annene nasıl açıklama yapacaksın onu düşün! Saat gecenin 2'si. Çoktan evde olmadığının farkına varmışlardır." Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. 2 mi? Uyandığımdan beri hiç saate bakmamıştım. Bu kadar geçmiş olması mümkün değil. "Dalga geçiyorsun değil mi? 2 falan değil saat!" Deyip gözlerimi telefona çevirdim, ekranı açtım ve gerçekten 2 olduğunu gördüm. "Ben bittim!" Kelimeler ağzımdan istemsizce döküldü. Henüz 12 falan olduğunu düşünürken bir nebze olsun rahattım ama şimdi hiçbir yalanla kurtulamayacak bir durumdayım. Annem çok kızmasa bari. Hatta belki fark etmemiştir bile. Uyumaya gidiyorum dedikten sonra niye gelsin ki odama? Gelmemiştir canım. Yani inşallah gelmemiştir. "Ya işte böyle evden kaçarsan sonrasında ben bittim dersin!" Göz devirip Ateş'e döndüm. "Evden kaçmadım ben!" Tek kaşı kalktı, imalı bir bakış attı, konuştum. "Sadece birkaç saatliğine habersiz bir şekilde çıktım. Şimdi de geri dönüyorum." Yola döndü. "Biz buna halk arasında evden kaçmak diyoruz zaten!" Ona laf yetiştiremeyeceğimi anlayınca sustum, zaten eve gelmek üzereydik. Ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Anneme ne söyleyeceğimi düşünmeye devam ederken dedemin evinin bahçesine girdik, arabadan indim. Ateş de inip benim olduğum tarafa geldi. Alttan alttan bana gülerken bahçe kapısından çıkıp bu tarafa doğru gelen annemi ve teyzemi gördüm, görmemiş gibi yaparak Ateş'e döndüm. "Birazdan yapacağım şeyi sakın yanlış anlama tamam mı?" Kaşlarını çattı. "Anlamadım? Neyi yanlış..." Devam edemedi çünkü parmaklarımın üzerinde kalkıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım, Ateş öylece kalakaldı. Gözlerimi sımsıkı kapattım, dudaklarının üzerinde öylece durdum. Ateş hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamazken bunu daha fazla yapmaya devam etmek istemeyip geri çekildim, gözlerimi açtım, gözlerinin içine baktım. Şoka girmiş gibiydi. "Sakın yanlış anlama!" Yineledim, gözlerini kapatıp açtı, kendine geldi. Kendini toparlamaya çalışırken konuştum. "Bunu yapmam lazımdı, yoksa başka bahane uyduramayacaktım. Şimdi soru yağmuruna tutulup sabaha kadar sorguya çekilmek istemiyorsan bence arkana bile bakmadan kaç git buradan!" Göz ucuyla arkama doğru baktı, başını salladı ve tek kelime bile etmeden yeniden şoför tarafına geçti, arabaya binmeden önce konuştum. "Yarın görüşürüz." Gözleri beni buldu, yine başıyla onayladı ve arabaya bindi. Neden bu kadar şaşırdı ya da heyecanlandı anlamıyorum. Sanki aynı şeyi kendisi bana yapmamıştı. Durup ona bakmak yerine arkamı döndüm, bahçe kapısına baktım. Annem ve teyzemin bana arkaları dönük bir şekilde durmuş bir şeyler konuştuğunu görünce gülmemek için kendimi zor tuttum. Gördüklerini biliyorum ama görmemiş gibi yapıyorlardı. Neyse amacıma ulaşmış olmuştum. Ateş evin bahçesinden çıkarken araba sesini ikisi de duymuş olacak ki ikisinin de aynı anda gözleri beni buldu, gergince gülümsedim. İşte şimdi hesap vaktiydi. Fakat bu hesabı az önce yaptığım şey yüzünden kolayca verebilecektim. Koşar adımlarla yanıma geldiler. Teyzemin yüzünde az önce gördüğü şeyden dolayı muzip bir ifade oluşurken annemin kaşları çatık, bakışları olabildiğince sertti. Dudaklarımı ısırdım, ilk önce onun konuşmasını bekleyeyim diye geçirdim içimden ama beklememe gerek kalmadan konuştu. "Uyuyorum diye odaya gidip evden mi kaçtın Mira?" Herkeste aynı şeyi söylüyordu. "Evden kaçmadım anne! Birkaç saatliğine habersiz çıktım diyelim biz ona." Aynı savunmayı ona da yaptım. "Biz ona evden kaçmak diyoruz zaten kızım." Ve hiç beklemediğim bir şey oldu, aynı cevabı ondan da aldım. "Özür dilerim ama..." Deyip sustum, nasıl devam edeceğimi bilemedim. Oysa az önce bu yalanı söylerken bu kadar zorlanacağımı hiç tahmin etmemiştim. "Aması ne?" Annem hâlâ aynı sert ifadeyle konuşurken teyzem atıldı. "Aman abla sen de! Sanki kız çalışmaya gitmiş, oradan oraya koşmuş durmuş gibi davranma! Görmedin mi kimin yanına gittiğini? Demek ki özlemişler birbirlerini görüşmüşler. Bak çok da geç olmadan geldi zaten." Teyzeme beni savunduğu için minnet dolu bakışlarımı atarken gerçekten hâlâ bir işin peşinde olduğumu anlamamış, Ateş'in yanına gittiğimi düşündükleri için de fazlasıyla sevindim. O öpücük boşa gitmemiş, beni kurtarmıştı. Amacım da tam olarak buydu zaten. Gözlerimi teyzemden çekip anneme baktığımda bakışlarının ben de değil teyzem de olduğunu gördüm. "Yani bu zamana kadar şu savunmaları hiç yapamadın be kızım sen de! Geç olmadan gelmişmiş! Saat gecenin 3'ü!" Annem teyzeme takılırken yanaklarımı ısırıp gülme isteğimi bastırdım. "Aa doğru, ben o detayı atlamışım sanırım! Aman canım sayıların ne önemi var? Gençler çıkmış bir hava almış gelmişler işte. Almış kızını kaçırmış mı? Bu saatte olsa geri getirmiş evine, aferin o çocuğa. Gözüm tuttu benim onu." Teyzem hâlâ beni savunurken annem de yumuşamış gibiydi. "Bir daha bana haber vermeden evden çıkmak yok Mira! Önce iyileş sonra ne yaparsan yap ama önce iyileş!" Başımı salladım. "Tamam, söz veriyorum bir daha böyle bir şey yapmayacağım." Dediğimde cevap vermedi, hiç açmamış olduğu o konu yüzünden şaşkındım. Bu yüzden sordum. "Diğer konu hakkında bir şey demeyecek misin? Kızmayacak mısın?" Merakla sordum, bunun içinde kızmasını bekliyordum. Sonuçta sabah hastanede sorduğunda aramızda bir şey yok demiş, sonra da evden kaçmama bahane bulabilmek için çocuğu gözünün önünde öpmüştüm. Merakla anneme bakarken gözleri yeniden beni buldu ve hiç düşünmeden konuştu. "25 yaşında koskocaman kızsın, ona da mı karışayım? Kiminle istersen görüşür, arkadaşlık edersin ama tabii daha uygun bir zaman diliminde! Gece yarısında, sabaha karşı falan değil!" Dedi ve kızmadığı hâlde söylene söylene eve yürüdü, o giderken teyzeme döndüm. "Ucuz yırttım." Omzuma yavaşça vurdu. "Sabah bana öyle bir şey yok teyze diyordun ne oldu?" Deyince alttan alttan gülüp omuz silktim. "Bir süre gizli tutmak istedim ama olmadı işte." Dediğimde fazlasıyla rahattım. Çünkü bir daha Ateş'i hiç görmeyeceklerdi. Bu yalan benim için çok da büyük bir sorun değil. "Neydi adı seninkinin?" Seninkinin demiş olmasına mecburen takılmayarak yanıtladım. "Barış." Al işte bir yalan daha! Bunun doğrusunu onlara hiçbir zamana söyleyemem ki zaten. "Güzel kızım, canım yeğenim sen biraz saf olabilir misin acaba?" Diye sorunca kaşlarımı çattım. "Ne alakası var teyze ya?" Dediğimde biraz daha yaklaştı ve sanki yanımızda başka birisi varmış gibi kulağıma fısıldadı. "Madem böyle bir şey yapıyorsun evden çıkmadan önce bana da söylesene! Oyalardım ben anneni yakalanmazdın." Şaşkınca kaldım. "Teyze sen de az değilmişim he." Dediğim an koluma bir tane daha yavaşça vurdu. "Dalga geçme! Yürü hadi!" Dedi, koluma girdi, beraber eve girdik. Annem gözleriyle kaldığım odayı işaret edince onu kızdırmamak için ikisine de 'İyi geceler' deyip odaya gittim. Neyse ki dedem yoktu, muhtemelen uyuyor ve hiçbir şeyin farkında değil. Bu da fazlasıyla işime geliyor. Kaldığım odaya girdim, ilk iş olarak dolabımın karşısına geçip pijamalarımı çıkardım, üzerimdekilerden kurtulup pijamalarımı giydim. Daha sonra banyoya girdim. Şiş olan gözüme su değmemesine dikkat ederek yüzümü yıkadım, başımı kaldırıp aynadaki aksime baktım. Göz altlarım mosmor olmuştu. Sağ gözüm çok fazla sişmiş, sol gözüm sağa göre daha az şişmişti. Başımdaki yara saçlarımın arasında kaldığı için çok fazla görünmüyordu. Yüzümün belli noktalarında kesik izleri, yaralar vardı. Kollarımın ve bacaklarımın da yüzümden bir farkı yoktu. Bir an önce tüm bu yaralardan kurtulmak istiyorum. İyileşmek ve eskisi gibi olmak istiyorum. Ellerim istemsizce saçlarıma gitti, çok kirli olduklarını gördüm. Fakat yaralarım yüzünden duş yapmam yasaktı. Başımdaki yara yüzünden saçımı bile yıkamam yasaktı. El mecbur böyle gezeceğiz artık, yapacak bir şey yok. Banyodan çıktım, odanın ışıklarını kapatıp yatağa girdim. Girer girmez de ilk işim telefonu elime almak oldu. Gerçekten bu telefondan beni dinliyor olabilir mi? Dinlemiyorsa nasıl atacağımız her adımdan haberi oluyor? Bugün Ateş'e beni gelip almasını söylediğimde yanımızda hiç kimse yoktu. O adam evden çıkacağımı nasıl anladı da o kadar hazırlık yapıp beni bekledi ki? Dudaklarımı ısırdım, aklıma sinsi bir plan geldi. Beni dinleyip dinlenmediğini anlamak için ona küçük bir oyun oynayabilirim. Hep o mu benimle oynayacaktı? Yataktan yeniden çıktım, banyoya girdim. Bakalım dinleme cihazı sadece telefonda mı yoksa odada var mı? Banyoya girince derin bir nefes aldım, telefonu lavabonun kenarına bırakarak sanki bir başka telefonla konuşuyormuş gibi konuştum. "Evet yarın sabah bir şekilde annemden yine kaçacağım." Deyip bekledim, birinin cevap verme süresi kadar bekledikten sonra konuşmaya devam ettim. "Abimin mezarına gideceğim dedim ya! Öğlen 2 gibi orada olmuş olurum." Dedim ve telefonu banyoda bırakıp banyonun da kapısını çekip odaya geçtim, konuştum. "Oradan çıktıktan sonra, yani muhtemelen saat 3 gibi falan da otele gideceğim. Hani her gittiğimde kaldığım oda var ya? Oraya gideceğim işte. En son oradayken abimin hediyesi olan kolyemi kaybetmiştim. Gidip ona bakacağım. Onu mutlaka bulmam lazım, benim için çok önemli." Dedim, sinsi sinsi gülmeye devam ettim. Eğer sadece telefondan beni dinliyorsa yarın sadece abimin mezarına gelecek. Yok, hayır hem telefonu hem de odayı dinliyorsa o zaman da hem abimin mezarına hem de o otel odasına gelecek. Benim karşıma çıkmak için her fırsatı değerlendiriyordu. Bu fırsatları kaçıracağını hiç zannetmiyorum. Yani eğer beni duyuyorsa gelmeme gibi bir ihtimali yok. Gelmezse de Ateş haklı demektir. Bizi dinlediği falan yoktur. "Sonra konuşuruz yine." Dedim gerçek bir telefon görüşmesi yapıyormuş gibi ve banyoya girerken ekledim. "Kapatıyorum şimdi, uyuyacağım." Dedim, banyodaki telefonu aldım, odaya döndüm. Yeniden yatağa girip komodinin üzerine telefonu bıraktım, iç çektim. Umarım bu minik oyunum işe yarar. Sırt üstü uzandım, ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim ve odanın tavanına baktım. Ateş'i öptüğüm aklıma gelince parmaklarım dudaklarıma gitti. Pişmanlık duygusu yine ağır bastı. Onun yanında olmak, yaptıklarını bilmek, her şeyi öğrenebilmek için onu kullanıyorum. Bunun için hayatımın sonuna kadar kendimi affetmeyeceğim ama bugün bahçede yaptığım şeyin bununla hiçbir ilgisi yoktu. Sadece annemden kurtulmak için yapmıştım. Parmaklıklarımı dudaklarımdan çektim. Sıkıntıyla ofladım. Tüm sorunlarım ne zaman bitecek, eski hayatıma ne zaman döneceğim çok merak ediyorum. Aynı zamanda bir an önce dönebilmeyi de umut ediyorum. Eskisi gibi sıradan olaylarla ilgilenmek istiyorum. Sıradan dediysem bu duruma göre sıradan tabii ki. Yoksa hiçbir cinayet sıradan değildir ama bu cinayetler kadar da gizemli değildir. Odanın önünden sesler gelirken sessizce güldüm. Annem yine kaçtığımı falan mı düşünüyor acaba? Komodinin üzerinde duran telefonu alarak sessize aldım, yastığımın altına koydum, yan döndüm ve gözlerimi kapattım. Bir süre sonra annem odaya girdi, ayak seslerinden yanıma geldiğini anladım. Uyuduğumu görürse kendisi de gider rahat rahat uyurdu. Ellerini yüzümde hissettiğimde gülümsememek için kendimi tuttum. Yanağımdan öptü, üzerimi örttü ve geldiği gibi sessizce odadan çıkıp gitti. Kapının sesini duyunca açtım gözlerimi, yeniden sırt üstü uzandım, gözlerim doldu. Dedemle sabah konuştuktan sonra bir daha konuşmak için fırsatım olmamıştı. Umarım bir an önce bir şeyler yapmaya başlamıştır, daha fazla geç kalmak istemiyorum. Annemden daha fazla bu durumu saklamak istemiyorum. Babam onu hak etmiyor, hiçbir zaman da etmeyecek. Eminim şimdi yine o kadının yanındadır. Ben bile umurunda değilim. Hastaneden çıktığımdan haberinin olup olmadığından bile şüpheliyim. Başım ağrımaya başladığı için düşünmeyi bırakıp yeniden gözlerimi kapattım, yarın benim için çok zor bir gün olacak bunun farkındayım. Güzelce uyuyup dinlensem iyi olacak diye içimden geçirirken zaten uyku beni çoktan esir aldı, uyuyakaldım. ***** Uykulu uykulu duvardaki saate bakıp 8 olduğunu gördüm. Sadece 5 saatlik uyku yetmemişti. Fakat işlerim olduğu için uyanmak zorunda kalmıştım. Pijamalarımı çıkarma gereksiniminde bulunmadan odamdan çıktım, odasından çıkan dedemi gördüm. Benim aksime fazla dinç görünüyordu. Kırlaşmış saçları taranmış, gri bir takım giymişti. Bu saatte uyanıp nasıl böyle hazırlanabiliyorlar anlamıyorum. "Günaydın dede." Dedim, salona doğru yürüdüm, o sırada söylediği şeyi duydum. "Sana gün tam olarak aymamış gibi sanki." Ona döndüm, güldüm, yoluma devam ettim. Salona ulaştığımda esnedim, elimi ağzıma bastırıp koltuğa doğru yürürken konuştum. "Günaydın herkese." Deyip hiç yemek masasına bakmadan kendimi koltuğa attım. "Günaydın." Annem ve teyzem aynı anda yanıt verdi. Gözlerim kapanırken açık tutmak için kendimi zorladım. "Sana da günaydın." Duyduğum sesle hızla gözlerimi açtım, arkama döndüm, yemek masasına baktım ve Ateş'in de burada olduğunu gördüm. Görmekte bile zorlanan şiş gözlerim irileşirken öylece bakıp kaldım ona. Hem de bu hâlde, pijamalarım, dağınık saçlarım ve muhtemelen yeni uyandığım için tamamen şiş olan yüzümle. "Mira'nın haberi yoktu da şaşırdı biraz, uyuduğu için uyandırıp söylemek istemedik. Bu yüzden de tipi bu hâlde zaten." Annem beni gömerken gergince gülüp ayağa kalktım. "Senin burada ne işin var?" Doğrudan sordum, o cevap verecekken dedem araya girdi. "Mira? Çok ayıp kızım, insan hiç misafire senin burada ne işin var der mi?" Dedem ufaktan kızıp Ateş'in yanına doğru giderken Ateş ayağa kalktı. "Hoş geldin oğlum." Deyip elini uzattı, Ateş dedemin uzattığı elini tutarken konuştu. "Hoş buldum Cemal Bey." Ateş'in fazla kibar hâline şaşkınca bakarken dedem omzuna dokundu. "Bey de ne oğlum? Evimize kadar gelmiş, soframıza oturmuşsun, senin de deden sayılırım. Dede de yeter." Şaşkın gözlerim dedemi buldu, herkes hâlinden fazlasıyla memnun gibiydi. Benim dışımda. "Kızım ne duruyorsun öyle orada ayakta? Hadi gel otur." Tek boş yer olan Ateş'in yanına oturdum, sadece onun duyacağı bir ses tonuyla sordum. "Ne işin var burada?" Gözleri beni buldu, benim gibi fısıldadı. "Çok ayıp Mira! Dedene söylerim bak seni!" Deyip dedeme döndü. "Duyduğuma göre siz de rahatsızmışsınız. Şimdi nasılsınız?" O dedemle konuşurken karşımızda oturan annemle teyzeme ne oluyor der gibi baktım, teyzem eğildi, sessizce konuştu. "Damatla tanışıyoruz işte. Şu senin arkadaşın vardı ya hani Cansu, ondan aldık numarasını, aradık kahvaltıya çağırdık." Bir de nasıl çağırdıklarını anlatıyordu. Sanırım dün gece başıma bela almıştım. "İyi yapmışsınız." Deyip önüme döndüm, meyve suyunu aldım, bir yudum içtim ve kuruyan boğazımı ıslattım. Bir an önce şu saçma şey bitse de kurtulsam. "Meyve suyuyla karnını doyurma!" Annem sert bir dille uyardı ve gözleriyle tabağımı gösterdi. "Doğru dürüst bir şeyler ye! İlaç içeceksin!" Ona cevap verecekken Ateş bana döndü bir anda önümdeki tabağı çekip aldı ve masadaki her şeyden fazla fazla tabağıma koydu. Şaşkınca onu izlerken tabağı yeniden önüme bıraktı. "Ye şimdi onun hepsini!" Konuşmak için dudaklarımı araladım ama annem engel oldu. "Aferin oğlum! Bu ancak bundan anlıyor! Ye şimdi onun hepsini! Bitirmeden masadan kalkmak yok!" Gözlerim annemi buldu. "Anneciğim acaba bana çocuk gibi davranmasan mı?" Deyip onu üstü kapalı uyardıktan sonra Ateş'e döndüm, dişlerimin arasından konuştum. "Sen de bana emir vermezsen sevinirim." Dudakları yana kıvrıldı, sessiz kaldı. Daha sessiz bir şekilde ekledim. "Yoksa senin için hiç iyi şeyler olmaz!" Önüne döndü, çayını alıp içerken beni umursamadığını fark edip masanın altından ayağına sert bir tekme attım. Bağırsın ya da tuhaf bir şey yapıp rezil olsun diye bekledim ama hiç tepki vermedi, yüzünde tek bir mimik bile oynamadı hatta. Acaba başkasına mı vurdum diye düşündüm ama başkasına vurmuş olsaydım şu an birisi evin içinde bağırıyor olurdu. Niye tepki vermedi diye ona bakarken çay bardağını masaya bıraktı, göz ucuyla bana baktı ve göz kırparak konuştu. "Bunlar bana işlemez güzelim." Dedi, gözlerini yeniden önüne çevirip kahvaltısına devam etti. Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım ve sakin kalmaya çalıştım. "Güzelimmiş!" Deyip gözlerimi açtım, çatalımı alıp ona batırıyormuşcasına salatalığa batırdım, ağzıma attım. Yerken konuştum. "Bir yalnız kalalım, göstereceğim ben sana güzelimi!" Dedim bir dilim daha salatalık aldım, onu yerken kulağıma fısıldadı. "Bir şey mi dedin?" Göz ucuyla ona baktım, herkesin gözü biz de olduğu için yalandan gülümseyip konuştum. "Afiyet olsun dedim afiyet!" Deyip gözlerimi önüme çevirdim, kahvaltıma devam ettim. "Sen de polis misin?" Dedem sordu, alayla güldüm. Herkesin gözü beni bulunca Ateş'in kaşlarının çatık olduğunu gördüm, umursamadan konuştum. "Kusura bakmayın aklıma bir şey geldi de ondan güldüm, siz konuşmaya devam edebilirsiniz." Dedim, kahvaltı yapıyormuş gibi göründüm. Tabağımdakileri bitirmek için uğraşırken Ateş annem, dedem ve teyzemle çok iyi anlaşmaya başlamıştı. Bu da hiç işime gelmiyor. Aslında annemlerin onu sevmemesi falan işime gelirdi ama benden çok onu sevmiş gibi davranıyorlar. Bu işin içinden nasıl çıkacağım ben? Hiçbir fikrim yok! "Anne ben bugün..." Dediğim an gözleri beni buldu, cümlemi daha tamamlamadan ne söyleyeceğimi anladı, itiraz etti. "Hiçbir yere gidemezsin Mira! Tüm gün evde gözümün önünde oturup dinleneceksin!" "Ama..." Yine sözümü kesti. "Aması falan yok Mira! Evden çıkmak yok dedim! Hem nereye gideceksin? Otur oturduğun yerde!" Bir şekilde onu ikna etmem lazım, yoksa o katilin bizi nasıl dinlediğini öğrenemeyeceğim. Bu yüzden de ısrar etmeye devam edecekken Ateş araya girdi. "Aslında biz bugün için Mira'yla sözleşmiştik. Son günlerde çok kötü şeyler geldi başına, biraz aklı dağılsın diye sinemaya falan gidecektik ama tabii siz de haklısınız. Biz de artık başka zaman çıkarız." Ateş'in söylediklerine şaşkınca bakarken gözleri beni buldu. "Canını sıkma, ben başka gün içinde izin alırım." Bu adam gerçekten çok güzel yalan söylüyor diye içimden geçirirken annem konuştu. "Madem anlaşmışsınız, engel olmayalım." Şaşkın gözlerim annemi buldu, ne yani benim için değil Ateş için mi izin veriyor? "Ama bunun yanından bir dakika bile ayrılmak yok, çok fazla geç kalmak da yok! Hele işe falan gitmek, bu hâlde o karakola adım atmak falan hiç yok!" Konuşmak istedim ama Ateş yine engel oldu. "Siz hiç merak etmeyin, ben onun kendisini yormasına da, sizin istemediğiniz bir yere gitmesine de asla izin vermem!" "İyi tamam, gidin o zaman." Çatalımı bırakıp ellerimi kaldırdım, annemi alkışlamaya başladım. "Bana değil buna..." Ateş yine sözümü kestim. "Bu falan ayıp oluyor yalnız." Göz devirip yeniden anneme döndüm. "Bana değil Barış Bey'e güvendiğiniz için size kınıyorum anneciğim!" Annem söylediğim şeyi umursamazken Ateş muzip bir ifadeyle bakmaya devam etti. Şeytan diyor al şu meyve suyunu dök başından aşağıya! "Doydum ben!" Deyip ayağa kalktım, daha fazla bu duruma dayanacak gibi değilim. "Hadi madem sinemaya gidecektik, gidelim." Dediğimde teyzem araya girdi. "Sabahın 9'unda mı?" Cevap veremedim, Ateş de ayağa kalktı. "Biz önceden başka bir yere daha gitmeyi planlamıştık. Mira çok heyecanlı da o yüzden böyle davranıyor." Dedi, dedeme döndü. "Daha sonra yine görüşmek üzere dedeciğim." Dedeciğim mi? Yok artık! "Dedeciğim ya dedeciğim!" Söylenerek dedemin yanına gittim, eğilip yanağından öptüm. Daha sonra annemin ve teyzemin de yanağından öpüp ikisine de sonra görüşeceğimizi söyledikten sonra odama gittim. Dolabımın karşısına geçtim. Siyah sweatshirtimi ve siyah pantolonumu alıp pijamalarımdan kurtulduktan sonra giydim. Daha sonra aynı renk spor ayakkabılarımı da ayağıma geçirip aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı başımdaki yaraya dikkat ederek topladım, yüzümün hâli artık moralimi bozmaya başladığı için kendime daha fazla bakmadım, geri çekildim. Odadan çıkmadan önce ilaçlarımı içtim. Dünün aksine vücudumda çok fazla ağrı yoktu ama başımdaki ağrı çoktu. İlaçları içmediğim zaman daha da artıyordu. Hazırlandıktan sonra odadan çıktım, salona gittim. Salona ulaştığımda babamın da burada olduğunu gördüm, tüm moralim altüst oldu, belli etmemeye çalıştım. "Mira baban geldi, sen çıkmadan geldiği de iyi oldu." Annem heyecanla konuşurken yüzümde mimik dahi oynamadı, dedeme baktım. Öfkeyle babama bakarken ayağa kalktı. "Ben odamdayım!" Dedi, öfkeli bakışlarını babamdan çekti ve salondan ayrıldı. Kendine hâkim olmaya çalıştığı çok belliydi. Gözlerimi ondan çekip Ateş'e baktım, onun bile öfkeli olduğunu gördüm. "Hoş geldin." Yüzüne bile bakmadan, keyifsizce ve samimiyetsizce konuşup Ateş'in yanına gittim. "Hadi gidelim, geç kalıyoruz." Annem de babam da yaptığım şeye şaşırırken içimden geldigi gibi davrandığım için hiç pişman olmadım. "Mira sanırım bana biraz kızmış, yanına gelemediğim için kırılmış olmalı." Babam konuşurken cevap dahi vermek istemedim. Yanıma geldiğini fark ettiğimde de Ateş'e döndüm. "Hadi dedim, geç kalacağız." Beni onaylayıp kapıya doğru yürüdüğünde babamın yüzündeki ifadeyi hiç umursamadım, peşinden gittim. Ta ki teyzemin açtığı televizyondan gelen sesi duyana kadar. "Dün gece 1 saat aralıklarla emniyete gelen ihbarlarla tam 9 kişinin cansız bedenine ulaşıldı." Gözlerim televizyonu buldu, dikkatle dinlemeye devam ettim. "Emniyet güçlerinden aldığımız habere göre 9 kişinin de aynı şekilde öldürüldüğü bilgisine ulaşmış bulunmaktayız. Bu durum 9 kişinin de katilinin aynı kişi olduğu ihtimalinin akıllara gelmesine neden olurken katile dair hiçbir ize rastlanmadı." Tahmin ettiğim şey yüzünden ellerimi yumruk yaptım, uzun süredir varolan korkum kendini belli ederken belki de bu bir başkasıdır diye içimden geçirip Ateş'e baktım ve aynı şüpheli ifadeyi onun da yüzünde gördüm. "Katilin kimliğini tespit edebilmek için çalışmalar devam ederken dün geceden beri halkın aklında tek bir soru var; Türkiye bir seri katil vakasıyla mı karşı karşıya?" Gözlerimi yeniden Ateş'e çevirdim, muhabir konuşmaya devam ederken o da bana baktı. Ne söyleyeceğimi bilmez bir şekilde öylece dururken cebimdeki telefon titredi, cebimden çıkardım, ekrana baktım, mesaj geldiğini görüp alelacele mesajı açtım, o sırada bir mesaj daha geldi, gelen iki mesajı da okudum. "İkimizde ölüme yakınız, sence önce hangimiz gidecek demiştim. Ben o sorunun cevabını biliyorum, senin de bilmeni istiyorum. Bunun için de sana bir soru sormam gerekiyor." Kaşlarımı çattım, dün gece söyledikleri bir bir aklıma gelirken her şeyi daha yeni hatırladığımın farkına varıp büyük bir merakla bir diğer mesajı da okudum. "10. Kişi olmaya hazır mısın Mira Aksoylu?" *** Merhaba, nasılsınız? Sürekli dram ve gizem dolu bölümler geliyordu. Biraz eğlenceli bir bölüm yazmak istedim, tabii son sahne hariç. Umarım sevmişsinizdir.🦋 Bir sonraki bölüm tahminlerinizi bekliyorum.♡ Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan |
0% |