Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23.BÖLÜM "BİZİMLE MİSİN?"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.🦋

Keyifli okumalar.🍒

***

23. BÖLÜM "BİZİMLE MİSİN?"

Başımı ellerimin arasına aldım, saçlarımı kendime olan öfkemle çektim. Üst üste başıma vurdum, canımı yakmak istedim, yaptığım şeyin cezasını kendime bu şekilde ödetmek istedim. Ta ki Ateş bileklerimi öfkeyke tutup başımdan uzaklaştırana kadar.

"Ne yaptığını zannediyorsun sen?" Dişlerinin arasından konuştu. "Hâlâ hasta olduğunu unuttun galiba! Basın yaralıyken nasıl böyle vurursun kendine?" Cevap veremedim, beni kendimden korumak için bileklerimi bırakmadı, sımsıkı tuttu. Evin önündeki birkaç merdivenden birine oturduğum için önümde diz çökmüş gözlerimin içine bakıyordu ama ben daha fazla ona bakamayıp gözlerimi kaçırdım.

Bahçeye bakındım, az önceki savaşın etkileri her yerdeydi. Resmen bizi bomba yağmuruna tutmuşlardı. Kimin öleceğini, evde kimlerin olduğunu hiç umursamadan üzerimize bomba yağdırmışlardı. Bahçede duran 4 araba patlamış, evin büyük demir kapısı yok olmuş, boşluğa denk gelen bombalar yüzünden de birkaç yerde çukur oluşmuştu. Tuhaf olan ise bu durumu burada hiç kimsenin yadırgamıyor oluşu ve herkes sanki her şey bir kazaymış gibi enkazları temizlemeye çalışıyordu.

"Olanlarda senin suçun yok!" Dedi Ateş, gözlerimi ona çevirdim. Az önceki yüksek bomba sesleri yüzünden başımda ağrı kulaklarımda çınlama vardı ve kolay kolay geçecek gibi de durmuyordu. Fakat hiç yara almamıştım, çünkü olaylar başladığı ilk an Ateş üzerime çullanmış, kendini bana siper etmiş, alacağım ufak tefek yarayı benim yerime o almıştı.

"Benim bir suçum yok mu? Adamı serbest bırakalım başkalarına da ulaşırız diyen bendim!" Ateş konuşmak için dudaklarını araladı ama engel oldum.

"Adamın evden çıkmasına dahi izin vermeden öldürdüler! Benim yüzümden öldü! Benim yaptığım saçma plan yüzünden!"

"Mira..." Devam edemedi çünkü hâlâ tuttuğu bileklerimi sertçe ondan kurtardıktan sonra öfkeyle ayağa kalktım.

"BEN SİZE UYDUM DİYE OLDU HER ŞEY! EN BAŞINDAN ONUN BURAYA GELMESİNE İZİN VERMEMEM GEREKİYORDU AMA VERDİM!" Bahçedeki herkesin gözü bir anda beni buldu, Ateş bağırıp çağırmama engel olmazken devam ettim.

"O ADAMI HASTANEDE YAKALADIĞIMIZDA KARAKOLA GÖTÜRÜP GEREKENİ YAPMAMIZ GEREKİRKEN BURAYA GETİRMENE İZİN VERDİM! SONRA DA BENİM HATAM YÜZÜNDEN ÖLDÜ!" Derin bir nefes aldı.

"Mira senin hatan değildi! Belki de..." Yine öfkeyle kestim sözünü.

"Ya demek senin hatan değildi? Adam resmen burada oyunu ben kurarım dercesine adamı daha evden çıkmadan öldürdü Ateş!" Cevap vermedi.

"Nasıl duyuyor ya bu bizi? Yanımızda hiçbir şey, başka kimse yokken bu adam bizim konuştuklarımızı nereden biliyor Ateş? Telefonumuz yoktu, bahçedeydik ve bir tek 3 kişiydik! Nasıl duydu bu bizi?" Deyip elimi saçlarıma geçirdim ve öfkeyke ayağımı yere vurdum. Artık olanlara dayanamıyorum. Oturup ağlamak istiyorum. Hüngür hüngür ağlamak, saatlerce, hiç susmadan sadece ağlamak istiyorum. Artık her şey bitsin istiyorum. Bu işlerin içinde olmak istemiyorum.

"Mira sakin ol." Dedi Ateş yine ellerimi tutup saçlarımdan uzaklaştırırken.

"Benim yüzümden öldü." Boğuklaşan sesimle konuştum. "Nasıl birisi olduğu umurumda bile değil ama benim yüzümden öldü." Dediğimde ağlamamak için kendimle büyük bir savaşa girmiştim. Ateş kendime vurmamam için tuttuğum bileklerimi bıraktı, omuzlarımı tuttu ve bir anda bana sarıldı. Ellerim yanıma, boşluğa, düşerken bir eliyle sımsıkı beni sardı, diğer eli saçlarımı buldu. Daha fazla tutamadım göz yaşlarımı, serbest bıraktım. Ellerim istemsizce kalktı, onun belini buldu, ben de ona sarıldım.

Sesim çıkmadı, bağırıp çağırmadım ama yine de ağladım. Uzun zaman sonra ağlamak, hissettiğim duyguyu bastırmaya çalışmadan yaşamak iyi gelirken bunu çok uzatmadım, kendimi çabucak toparlayıp ondan ayrıldım, arkamı döndüm, göz yaşlarımı sildim.

"Mira." Dedi Ateş ama cevap vermeden yanından uzaklaşırken konuştum.

"Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum." Dedim, cevap vermesini beklemeden eve girdim, salonda duran Erdem'i gördüm. Kolundan yaralanmıştı çünkü oturmuş, kolunu kendince sarmaya çalışıyordu. Gözleri beni bulduğunda, kaşlarını çattı ve sordu.

"İyi misin?" Başımı salladım.

"İyiyim." Deyip bilmediğim için sordum. "Lavabo nerede?" Gözleriyle sağ tarafı gösterdi.

"Şu tarafta koridorun sonunda." Gözlerimle onayladım, cevap vermeden gösterdiği tarafa yürüdüm, koridorun sonuna ulaştım, lavaboya girdim. Kapıyı kapatır kapatmaz sırtımı kapıya yasladım, gözlerimi kapattım, göz yaşlarım yeniden akmaya başladı.

O adam benim yüzümden öldü. Benim kurduğum plan yüzünden. Hâlâ arkada depoda bağlı olabilirdi ya da en başından karakola götürmüş olsaydık hâlâ yaşıyor olabilirdi ama yok işte öldü adam! Sesim çıkmasın diye elimi ağzıma bastırdım. Lavabonun başına yürüyüp suyu açtım. Avuçlarımı suyla doldurup gözüme temas etmemesine dikkat ettikten sonra suyu yüzüme çarptım. Aynı şeyi birkaç defa daha yaptıktan sonra yüzümü kuruladım.

Banyodan çıkıp bahçeye çıkmam falan lazımdı ama yapmak istemedim. Lavabonun önüne çöktüm, sırtımı arkadaki dolaba yasladım. Dizlerimi karnıma kadar çekip başımı dizlerimin üzerine koydum. Dizlerime sarıldım, göz yaşlarım yavaş yavaş yeniden akmaya başladı.

"Hiç bulaşmamam gerekiyordu." Mırıldandım kendi kendime. Ellerimi yumruk yapıp yere birkaç defa vurdum. "Burada olmamam gerekiyordu." Yalnız başıma konuşmaya devam ederken banyonun kapısına vuruldu.

"Mira." Ateş'in sesini duydum, cevap vermedim. Göz yaşlarım biraz daha hızlandı. Ateş de kapıya bir kez daha vurdu. "Mira iyi misin?" Yutkundum, boğazımda oluşan yumrudan kurtularak konuştum.

"İyiyim." Dedim sadece, sesim tahmin ettiğimden çok daha düzgün çıkmıştı. Kapı kilitli değildi ama girmeyeceğini bildiğim için rahattım. Bu yüzden yerden kalkmadım. Kapıya bir kez daha vurduktan sonra konuştu.

"Girebilir miyim?" Anında yanıtladım.

"Hayır." Deyip başımı yeniden dizlerime koydum, sakinleşmeye çalışmaya devam ettim. Belki de o böyle hissetmemi istiyordur. Suçlu hissedip mantığımı yitirmemi falan amaçlıyordur. Benim güçlü olmam lazım. Bu şekilde dağıtırsam o kendini daha güçlü görmeye, üzerimize gelmeye devam edecek.

"Bak giriyorum içeriye! Ne yapıyorsun sen orada?" Göz devirdim, ne yapabilirim acaba içeride?

"Girme dedim! Müsait değilim! Git başımdan rahat bırak iki dakika ya!" Dememle birlikte kapının açılması bir oldu. Şaşkınca ona bakarken gözleri yerde oturan beni buldu, kaşlarını çattı.

"Ne yapıyorsun orada öyle yere oturmuş?" Deyip kapıyı kapattı, yanıma geldi.

"Ben sana girme demedim mi?" Dememe rağmen benim gibi yere, karşıma, oturdu. Soruma cevap vermeden eli yüzümü buldu.

"Bunlar senin suçun değil." Dedi, baş parmağıyla yanağımı okşadı, gözlerimi kaçırdım.

"O adamı karakola götürmüş olsaydık bile oradan çıktıktan sonra öldürecekti, peşini bırakmayacaktı. Çünkü artık biz tanıyorduk onu, öyle birinin yaşamasına asla izin vermezdi. Hatta kendi çabasıyla kaçmış olsaydı bile yakalanıp öldürülecekti. Olanlarda senin hiçbir suçun yok." Gözlerim yeniden onu buldu, elini yüzümden çekti, ellerimi tuttu.

"Biraz mantıklı düşün, o zaten senin bu hâlde olmanı istediği için tüm bunları yapıyor. Kendini toparla ve ayağa kalk. Sen böyle birisi değilsin. Zaten sen böyle birisi olmadığın için seni bu hâle getirmeye çalışıyor. Seni bu hâle getirip kenara itmek istiyor. Ona izin mi vereceksin?" Başımı sağa sola salladım.

"Hayır, izin vermeyeceğim ama..." Deyip sustum, sıkıntıyla ofladım, çatallanan sesimle konuştum. "Artık olanlara dayanamıyorum. Bitsin istiyorum sadece bitsin. Artık çok yoruldum." Tuttuğu ellerimi kaldırdı, ellerimi öptü. Aniden yaptığı için ona engel olamazken bakıp kaldım öylece. Dudakları ellerimden uzaklaştığında gözleri gözlerimi buldu.

"Bitecek." Yine aynı şeyi söyledi, elimi çektim elinden ve arkamdaki dolaptan destek alıp ayağa kalktım.

"Sürekli aynı şeyi söylüyorsun ama hiçbir şeyin bittiği falan yok! Sadece oyalanıyoruz elimizden hiçbir şey gelmiyor!" O da yerden kalktı, karşımda durdu. Kolundaki saate baktı, bakışları beni buldu.

"Bana sadece 1 saat ver." Alayla güldüm.

"1 saat mi? Günlerdir halledemediğimiz şeyi 1 saate halledeceğini mi söylüyorsun?" Başını sağa sola salladı.

"Hayır halletmeyeceğim ama bunu halledebileceğimize dair olan inancı sana vereceğim." Kaşlarımı çattım, bu da ne demekti şimdi?

"Anlamadım?" Anında yanıtladı.

"Anlarsın." Tek kaşım kalktı, zaten olan olmuştu bekleyelim bakalım daha ne olacak?

"İyi tamam anlarım. İstersen 1 saat değil 2 saat sürsün ama bir şeyler olsun artık!" Başını salladı.

"Sakın buradan gitme, beni bekle."

"Gidiyor musun?" Gözleriyle onayladı.

"Gitmem lazım, elimden geldiği kadar çabuk geleceğim. Yukarıya çık, daha önce kaldığın odaya ya da benim odama gir. Uzan, dinlen biraz. O zamana kadar adamlar evi toparlamış olurlar." Ne olacağını şimdiden merak etmeye başlamıştım ama söylemeyeceğini bildiğim için hiç sesimi çıkarmadım.

"Dediğimi yap tamam mı? Odaya çık ve dinlen biraz."

"Peki." Dediğimde kapıya yöneldi, banyodan çıkmadan önce durup bana döndü.

"Bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka Erdem'e söyle ya da beni ara."

"Sadece 1 saatliğine demiştin hatırladığım kadarıyla. Bu kadar şeyi söylemene gerek yok." Güldü.

"Olsun yine de aklının bir köşesinde bulunsun." Dedi ve cevap vermemi beklemeden banyodan çıktı. O çıkınca aynaya döndüm, aksime baktım ve berbat göründüğümün bir kez daha farkına vardım.

Ateş'ten birkaç dakika sonra ben de banyodan çıktım. Salona döndüğümde Erdem'in hâlâ koluyla meşgul olduğunu gördüm. Umursamadan yukarıya çıkmam gerekirken kendimi tutamayarak sordum.

"Yardım lazım mı?" Gözleri beni buldu, dilini damağına çarpıtarak cıkladı, önüne döndü. "Yukarıdayım ben." Dediğimde sadece beni onaylayan birkaç mırıltı çıkardı. Konuşmayı çok sevmeyen soğuk bir tipti. Karakter analizi yapmayı bırakıp üst kata çıktım. Koridorda yürüyüp buraya daha önce zorla getirilip Ateş'in beni kelepçeleyerek tuttuğu odaya girdim.

Yatağa doğru yürüdüm, yatağın kenarına oturdum. Baş ağrım yüzünden başımı dik tutamıyordum. Tutmaya çalışmayı da bırakıp başımı yastığa koydum. Ayaklarımı karnıma çektim, cenin pozisyonuna geldim. Uykum falan yoktu ama burada böylece uzanmak, sessizce oturmak istedim. Hiç kalkmak istemedim.

"Nasıl duyuyor bu adam beni?" Kendi kendime konuştum. Beni ne kadar duymasın diye uğraşırsam uğraşayım hiçbir şekilde başarılı olamıyorum. Yaptığımız her şeyden, attığımız her adımdan, konuştuğumuz şeylerin her bir kelimesinden hatta aldığımız her nefesten haberi oluyor. Bir şekilde her şeyimizi biliyor ve bu yüzden de hep bizden bir adım önde oluyor. Biz de ona hiçbir şekilde engel olamıyoruz.

Gözlerimi kapattım, baş ağrım geçsin diye öylece durmaya devam ettim. Zaten çok fazla ilaç kullandığım için ekstra ağrı kesici almak istemedim. Pencereye dönük olduğum için gözlerim kapalı olduğu hâlde rahatsız eden ışık yüzünden arkamı döndüm, kapıya doğru yattım. Odadaki saate baktığımda 1'i geçtiğini gördüm. Oysa kendimce ne de güzel plan yapmıştım. Mezarlığa, otele gidecek ve bizi nasıl dinlediğini öğrenecektim. Tüm bunlara gerek kalmadan o güç gösterisini yapmış her şeyin oyun olduğunu bildiğini belli etmişti. Şu an bile beni duyuyor mudur acaba? Belki de görüyor bile olabilir ama zihnimi okuyamıyor. Şu an beni görüyorsa bile gözlerim kapalı olduğundan, uyuduğumu ya da uykuya dalmaya falan çalıştığımı düşünüyordur.

Her şey mümkün olabilir. Duymasını, görmesini artık yadırgamıyorum. Tek bir şey yapamaz, zihnimi okuyamaz. Belki de onu alt etmenin yolu budur. Kurduğun planı kendine bile anlatmamak. Hiçbir şekilde dile getirmemek, başkasına anlatmak için hiçbir yol denememek. Benim zihnimin içinde olup biteni bilemez ki? Bilemez ve oyuna düşer.

Gözlerimi açtım, sırt üstü uzandım. Ya sessizliğimle onu delirtirsem? Adamın kontrol manyağı olduğu çok belli. Hiçbir şey yapmadığım hâlde bir şeyler yapıyormuş gibi bir izlenim verebilirim. Bunu hiçbir zaman dile getirmediğim zaman da aşırı rahat oluşum onu delirtir. Ben nasıl hırsıma yenik düşüp bugün bir hata yaptıysam onun da yenik düşüp bir hata yapmasını sağlayabilirim. Kontrol manyağı olan bir insan kontrolü kaybettiğini düşünürse kendini de kaybeder. Belki de ona onun gibi cevap vermenin zamanı gelmiştir.

Aldığım karar doğrultusunda sinsice gülmeye başladım. Her an beni görüyor ve duyuyor artık bundan eminim. Nasıl yaptığını bilmiyorum ama yapıyor. Yapsın bakalım, yapsın ve delirmeye hazır olsun.

Ayağa kalktım, yine der her ihtimali düşünüp sadece duyduğunu varsayarak pencerenin kenarına gittim. Pencereyi açıp derin bir nefes aldım. Şu an o his yüzünden asıl delirmek üzere olan benim. Birinin beni izliyor, her hareketimi biliyor olması sinir bozucuydu ama buna katlanmam lazım. Kendi kendime sanki çok komik bir şey varmış gibi gülmeye devam ettim. Beni görüyorsa eğer muhtemelen bir plan yaptığımı düşünecekti. Bu yüzden keyifimin yerinde olduğuna inanacaktı. Ama şimdi rahattır henüz. Hiç olmayan bir planı öğrenemedigi zaman, kimseye anlatmadığımı, anlatmayacağımı anlayacağı zaman delirecek ve işte o zaman sıra bana gelecek.

Gözlerimi kapatıp bir kez daha derin bir nefes aldım. Artık kendimi çok daha iyi hissediyordum. Bu taraf arka bahçeye baktığı için ön tarafta olup bitenden bihaber olduğumdan daha fazla bu odada kalamadım ve dışarıya çıktım. Gözlerim koridorda gezindi ama benden başka kimsenin olmadığını gördüm. Acaba etrafa bir göz atsa mıydım? Böyle bir fırsat bir daha elime ne zaman geçer ki? Ya manyak katil gibi buradakiler de beni izliyorsa? O zaman ne olacak? Yok canım şu an kim beni izleyebilir ki? Herkes bahçede olup bitenle meşgul.

Karşı odaya doğru tek bir adım atmamla merdivenlerde ayak sesi duymam bir oldu. Hızla geriye doğru birkaç adım attım, odadan yeni çıkıyormuş gibi yaptım, merdivenlere doğru yürüdüm, üst kata çıkan Erdem'i gördüm. Beni görünce durdu, sormadı ama yüzündeki ifade yüzünden sormasına da gerek kalmadı, konuştum.

"Şey dinlenmek isteyip odaya çıkmıştım ama vazgeçtim. Başım çok ağrıyor bir ağrı kesici falan alayım dedim." Kelimeler ağzımdan istemsizce döküldü. Kendimi neden bu kadar açıkladım bilmiyorum ama açıkladım işte.

Erdem birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra aramızdaki birkaç basamağı da çıktı, yanıma ulaştı, bir şey söyleyecek diye bekledim, söylemeden yanımdan geçti, basamakları çıkmaya devam ederken konuştu.

"Bilip bilmeden ilaç kullanma." Dedi ve üst kata ulaştı, odalardan birine yürüdü, arkasından bakakalırken az önce girmeye hazırlandığım odanın yanındaki odaya girdi, kapıyı kapattı, uzunca nefesimi dışarıya verdim. O kadar sert mizaçlı ve soğuk birisiydi ki onun yanında gerilmeden edemiyorum.

Merdivenleri indim, salona ulaştım. Salonda hiç kimse olmadığı için bahçeye çıktım ve adamların yanan arabaları söndürdüğünü, kalan hurdaları da ne ara geldiklerini fark etmediğim iş makineleriyle kaldırdıklarını gördüm. Diğer adamlarda bahçede açılan çukurları el birliğiyle kapatmaya çalışıyorlardı. Bu şekilde en fazla 1 saate kadar burada sanki hiçbir şey olmamış gibi devam edilebilecekti.

Adamlardan birinin yanına yürüdüm. Herkese ne yapması gerektiğini söyleyen o olduğu için soruma da cevap verebilir diye düşünüp karşısında durdum. Gözleri beni bulduğunda o da hiç sesini çıkarmadı, sadece baktı. Onun konuşmasını beklemeden ben konuştum.

"Ölen adam nerede?" Diye sordum, ellerini cebine koydu ve soruma soruyla karşılık verdi.

"Hangi ölen adam?" Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. Kim bilir kaç kişi ölmüştü ve bu soruyu soruyordu. Bir polis olarak tüm bunlara göz yumduğuma inanamıyorum. Her şey bittikten sonra bunların hesabını kendime nasıl vereceğim? Gözlerimi yeniden açtığımda adamın hâlâ sorgulayan bakışlarının üzerimde olduğunu gördüm, sorusuna cevap verdim.

"Arka bahçede tuttuğunuz adam. Kaçmaya çalışırken ölen." Tek kaşı kalktı.

"Ne yapacaksınız onu?" Deyince sinirlendim.

"Ne yapacağımdan sanane? Ayrıca ölmüş bir adama ne yapabilirim? Nerede olduğunu merak ediyorum. Hastaneye morga falan mı gönderdiniz?" Güldü, bu daha çok sinirimi bozdu.

"Neden gülüyorsun? Komik bir şey mi söyledim?" Başını salladı.

"Evet." Kaşlarımı çattım.

"Allah Allah neymiş o komik olan şey? Söyle ben de bileyim." Yüzündeki alaylı ifade giderek arttı.

"Adamı morga göndermiş olduğumuzu düşünmen." Tek kaşım kalktı. "Ne diyeceğiz oradakilere? Biz bu adamı evde zorla tutuyorduk ama adam kaçarken evi bombaladılar bu da arada vuruldu öldü mü?" Cevap veremedim.

"Diyemeyiz değil mi? Diyemeyeceğimiz için de arkadaşlarımız onu defnetmeye gittiler." Alayla güldüm.

"Gömüp ortadan yok etmeye gittiler yani?" Dilini damağına çarpıtarak cıkladı.

"Yok böyle deyince kendimi kötü hissediyorum. Arkadaş vefat etti, diğerleri de onu defnetmeye gittiler demek daha iyi." Bu resmen karşıma geçmiş benimle alay ediyordu.

"Sen benimle alay mı ediyorsun?" Başını salladı.

"Evet." Sinirlendim, işaret parmağımı kaldırıp yüzüne doğrulttum.

"Haddini bil!" Dedim ama yüzündeki o alaylı ifade yok olmadı, adamın bana karşı bir öfkesi varmış gibiydi.

"Sen hatırlamıyorsun galiba." Deyince kaşlarımı çattım.

"Neyi?" Bir adım attı, aramızdaki mesafeyi kapatıp gözlerimin içine baktı ve bir anda sarılı olduğunu yeni fark ettiğim elini kaldırdı.

"Elimi kırdığını." Dudaklarımı ısırdım, bu o adam mıydı? O gün o kadar çok kişiyi dövmüştüm ki döverken yüzlerine bakmamıştım.

"O sen miydin?" Diye sordum, başını salladı.

"O bendim." Deyince nedense gülmek istedim ama kendimi tuttum, kendimi savundum da.

"30 tane adam birleşip saldırdığınız için doğal olarak kendimi savunmak zorunda kaldım. Yaptığım şeyden hiç pişman değilim. Yine olsa yine aynısını yaparım." Adam söylediklerim karşısında şaşırırken konuşmaya devam ettim.

"Ayrıca sen parmağındaki bir kırıkla kurtulduğuna dua et. Burnunu kırıp ayağına sıktığım adamlar bile vardı. Sahi şu an onlar nerede? Hâlâ tedavi mi görüyorlar?" Bakışları olabildiğince sertleşti.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Az önce benim ona sorduğum soruyu bu kez o bana sordu. Ben de tıpkı onun gibi alaylı bir ifadeyle başımı sallayarak konuştum.

"Evet seninle dalga geçiyorum? Böyle anlaşıyoruz ya hani? Ondan yaptım." Dediğimde bakışları biraz daha sertleşti.

"Bence bu konuşmaya devam etmenin hiçbir anlamı yok. Sonu çok iyi bir yere gitmiyor çünkü." Sanırım laf yetiştirmeyeceğini anlamıştı.

Bu erkekleri anlamak gerçekten mümkün değil gibi. Bizleri o kadar güçsüz görüyorlar ki sadece kendimizi savunmuş olsak bile onlara verdiğimiz küçük de olsa bir zararı gururlarına yediremiyorlar. Eğer onun parmağını kıran ben değil de bir erkek olmuş olsaydı muhtemelen yaptığı kavgayı gururla anlatacak, karşı tarafın daha kötü bir hâlde olduğundan bahsedecekti. Fakat parmağını kıran ben olduğum için bundan utanıyordu. Bunu yüzüne çarptığım için de muhtemelen şu an benden nefret ediyordu. Fakat bu benim umurumda mı? Tabii ki de değil.

Öfkeyle yüzüme bakarken yanından uzaklaştım. Onlar harıl harıl çalışırken diğer tarafa doğru yürüdüm. Salondaki bahçe kapısının açıldığı taraf ulaştığımda burada her şeyin eski düzeninde olduğunu gördüm. Hiçbir yer zarar görmemişti. Yavaş adımlarla koltuklara ulaştım kendimi koltuğun üzerine bıraktığımda baş ağrım dayanamayacağım bir noktaya ulaşmıştı. Sanki kafamın içinde filler tepiniyordu.

Ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Başımı geriye yasladım, gökyüzüne baktım. Güneş ışığı yüzüme değerken kış mevsiminde olduğumuz için bu beni hiç rahatsız etmedi. Aksine daha da iyi hissetmeme neden oldu. Gözlerimle havada uçan kuşları takip edip aklımı biraz dağıtmaya, zaman geçirmeye çalışırken duyduğum kapı sesiyle arkamı döndüm ve bu tarafa doğru gelen Erdem'i gördüm. Yanıma ulaşıp karşıma oturdu. Ayak ayak üstüne attı, elindeki telefonu büyük bir ustalıkla dizinin üzerine çevirirken gözlerini üzerime dikmişti.

"Bir şey mi oldu?" Diye sordum şaşkınca, karşıma oturup bana bu kadar dikkatli bakması normal değildi.

"Yoo olmadı." Dedi ama hâlâ aynı dikkatle yüzüme bakmaya devam ediyordu. Bu yüzden susmak yerine sordum.

"Neden o kadar dikkatli bakıyorsun o zaman?" Omuz silkti.

"Hiç öylesine." Kaşlarımı çattım, sanki bugün herkes beni sinirlendirmeye çalışıyordu.

"Beni burada istemediğini biliyorum, bakışlarınla kovduğun da çok belli ama keyfimden burada değilim. Ateş bekle dedi ben de bekliyorum işte." Geriye yaslandı, oturduğu koltuğa biraz daha yayılırken konuştu.

"Niye bakışlarımla kovayım seni? Burası benim evim değil. Şu an benim evimde değilsin. Seni kovmak bana kalmadı. İstersen burada yat kalk sorun bu değil." Anında sordum.

"Sorun ne o zaman tam olarak?" İç çekti.

"Sorunu buraya geldiğinde konuştuk hallettik zaten. Konuyu neden uzatıyorsun anlamadım."

"Konuyu uzatan ben değilim ki. Burada sessiz sessiz oturuyordum. Karşıma geçip imalı imalı bakan sen oldun." Bana cevap vermek yerine kapıya doğru bakınca ben de o tarafa döndüm ama hiç kimseyi göremedim. Sanırım adamları kontrol etmişti. Yeniden ona döndüğünde gözlerinin üzerimde olduğunu gördüm. Merakla yüzüne bakarken bir şeyler söyleyebildi.

"İmalı imalı baktığım yok, sana öyle gelmiş." Sıkıntıyla ofladım, uzatmak istemediğim için sustum, cevap vermedim. Fakat bu sefer benim aksime o konuşmaya devam etti.

"Sana bir şey sorabilir miyim?" Dediğinde gözlerimi yeniden ona çevirdim. Ne soracağını şimdiden fazlasıyla merak ederken başımı salladım.

"Tabii." Dirseklerini dizinin üzerine koydu, bana doğru eğildi, gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Yaklaşık 7 aydır Barış olarak bildiğin adamın Ateş oluşuna bu kadar çabuk nasıl alıştın?" Deyince ne diyeceğimi bilemedim.

"Bu adam sana seni..." Deyip sustu, merakla devam etmesini beklediğim için sabırsızlıkla sordum.

"Seni ne?" İnip kalkan göğsünden derin nefes aldığını anladım.

"Seni sevdiğini söyledi." Dediğinde gözlerimi kaçırdım, devam etti.

"Sen de bu duruma çok çabuk alıştın ve onu sevmeye çalışacağını söyledin. Mesleğine aşık bir polis sahte bir polis yakalıyor. Sonra o polis kendisine aşık olduğunu söylediğinde bir şeyler yapmak yerine sevgisine karşılık vermeye çalışıyor. Tüm bunları anlayamıyorum da ben." Cevap veremedim.

"Sen anlatsana bana. Niye susuyorsun? Gerçekten onu sevmeye mi çalışıyorsun? Seni her gördüğümde bu sorular zihnimin içinde dönüp duruyor. Bir cevap verirsen sevinirim. Hatta belki sana karşı olan ön yargılarım yok olur daha iyi anlaşırız. Ne dersin? Cevap verecek misin?" Yalandan birkaç kez öksürdüm, boğazım kupkuru olmuştu. Ne zaman köşeye sıkışsam hep böyle olurdu. Erdem gözlerini bir saniye bile olsun üzerimden çekmezken kendini toparlayarak konuştum.

"Sanki tüm bunları sorarken bir şeyler ima etmeye çalışıyormuşsun gibi hissediyorum." Başını sağa sola salladı.

"Hayır hiçbir şey ima etmeye çalışmıyorum. Aksine açıkça soruyorum."

"O zaman sorunu tam olarak anlayamadım diyeyim." Tek kaşı kalktı.

"Peki, biraz daha açayım o zaman; Ateş'in sana olan sevgisini kullanıyor musun?" Öylece kaldım, gelen soruya öfkelenemedim çünkü yaptığım şey tam olarak buydu. Fakat tabii ki de ona gerçeği söylemeyeceğim için ve bu doğru olan bu şüphelerinden bir an önce kurtulması için sordum.

"Neden böyle bir şey yapayım ki?" Dilini damağına çarpıtarak cıkladı, aynı zamanda kaşlarını da kaldırmıştı.

"Soruyu çok yanlış sordun." Deyip biraz daha eğildi ve gözlerimin içine baktı. Gözlerimin içine bakarak bir şeyleri çözmeye çalışır gibiydi.

"Sorunun doğrusu neden böyle bir alçaklık yapayım ki olacaktı?" Kaşlarım çatıldı, alçak mı demişti o bana! Dişlerimi sıkarak konuştum.

"Benimle doğru konuş." Yeniden arkasına yaslandı, ellerini göğsün altında birleştirerek konuştu.

"Ben sana alçak demedim. Böyle bir şey alçaklık olur demeye getirdim. Eğer böyle bir şey yapmıyorsan niye kızıyorsun ki? Zaten yapıyorsan da yanlış bir şey söylememiş oluyorum. Çünkü yapıyorsan sen alçak oluyorsun." Elimden geldiği kadar sakin kalmaya çalıştım.

"Yapmıyorum o yüzden söylediğin hiçbir şeyi üzerime alınmıyorum."

"Güzel o zaman sıkıntı yok." Başımı salladım.

"Aynen öyle sıkıntı yok." Dediğimde konu kapandı zannettim ama meğerse kapanmamış çünkü konuşmaya devam etti.

"Hâlâ soruma cevap vermedin yalnız."

"Verecek bir cevap yok çünkü. Onun bu hayatını gördükten sonra alışmamak tuhaf olurdu Ateş olduğuna." İnanmaz bakışlar attı, içimden geçirdiğim her şeyi biliyormuş gibi hissediyor elimden geldiği kadar böyle hissettiğimi belli etmemeye çalışıyordum.

"Onu gerçekten sevmeye çalışıyorsun yani?"

"Evet." Dediğimde yine yüzünde alaylı bir ifade oluştu. "Neden yine öyle bakıyorsun bana? Arkadaşın hiç sevilmeyecek birisiymiş de ben imkânsızı deniyormuşum gibisin." Anında yanıtladı.

"Sen imkânsızı deniyorsun. Senin onu sevmen imkânsız. O kadar hırslı bir kızsın ki böyle bir şey için uğraşacak birisi değilsin." Gözlerimi çektim ondan, sanki söyledikleri tamamen saçmalıkmış gibi davrandım.

"Polisliğe aşıksın sen. Mesleğine ihanet edecek birisi değilsin. Mesleğine değil de bize ihanet ediyor gibisin."

"Bilmem belki de." Dedim, üst üste itiraz edince de şüpheli görünürdüm.

"İtiraz etmiyorsun yani?" Dediğinde ayağa kalktım.

"Etsem bile bana inanmayacak gibisin." Deyip cevap vermesini beklemeden eve doğru yürüdüm. Eve girdim, arkama dönüp Erdem'e baktığımda aynı yerde oturduğunu gördüm.

"Manyak adam." Söylenerek önüme döndüm. Gerginlikten ölmek üzereyim. "Resmen sorguya çekti iki dakikada beni." Söylenmeye devam ederek mutfağa girdim, bir bardak su alıp içtim, kuruyan boğazımı ıslattım. Kendimi daha iyi hissederken baş ağrımın biraz daha arttığını fark ettim. Etrafa bakınıp karşı duvarda olan ecza dolabını gördüm. İlaç içmek istemesem de dolaba gittim. Çünkü dayanamıyordum artık. Dolabı açıp içindeki ilaçlara göz attım, ağrı kesici buldum, bir tane alıp su yardımıyla yuttum.

Mutfaktan çıktığımda Erdem'in de salonda olduğunu gördüm. Bahçeye doğru bakıp yağmur yağdığını görünce neden içeriye girdiğini anladım. Aklıma annem gelince ceplerime baktım, telefon yoktu. Nereye bıraktığımı hatırlamadığım için el mecbur ona sordum.

"Telefonunu kullanabilir miyim?" Gözleri beni buldu. "Annemi arayacağım." Diye ekledim, cevap vermeden telefonunu uzattı. Yanına gittim, telefonu aldım. Şimdi bu bundan da şüphelenir falan diyerek karşısına oturdum, annemin numarasını yazdım, aradım.

Tabii telefonu açınca yalan söylemeye başlamıştım. Geziyoruz, eğleniyoruz falan demiştim. Yanımızda başka arkadaşlarımız falan var, vakit geçiriyoruz, geç kalırsam da merak etmeyin deyip telefonu kapattım. Sabah evden Ateş'le çıktığımı bildiği için söylediğim her şeye inanmış, sorun çıkmamıştı. Telefonu kapattıktan sonra Erdem'in telefonunu geri verdim.

"Teşekkür ederim." Dediğimde elimden aldı, cebine koydu, sessiz kaldı. Onunla oturmak istemediğim için kalktım. Erdem gözleriyle beni takip ederken ona bir şey söylemeden merdivenlere doğru yürüdüm, üst kata çıktım. Kendi evimmiş gibi rahat rahat hareket ediyordum.

"Sıkıldım." Mırıldandım, Ateş nerede kalmıştı ki? 1 saat olmuştu bile çoktan. Yatak odasına girdim, odanın içinde bir sağa bir sola gidip volta atmaya başladım. Beklemek sorun değil de Erdem'le aynı evde yalnız kalmak gerilmeme neden oluyordu.

1 saat 2 saat oldu. Ateş gelmek bilmedi. Yatağa uzandım, o gelene kadar biraz daha dinlenmek istedim. Artık yavaş yavaş uykum geliyordu. Üzerime örtüyü çekmiş, kendi evimdeymiş gibi rahatlıkla uykuya dalacakken bahçeye araba durduğunu duydum ama kalkıp bakmadım. Çünkü son 2 saatir gelen her arabaya kalkmış bakmış ve eli boş bir şekilde yeniden yatağa dönmüştüm. Zaten gelen Ateş'se odaya gelirdi.

Yan döndüm, aldığım ağrı kesici rahatlamama neden olmuş, tüm ağrılarım geçmişti ama bu sefer de çok uykum geliyordu. Ben de savaşmıyor uyumaya çalışıyordum. Ve tam da uyuyacakken odanın kapısı açıldı, gözlerimi yine de açmadım.

"Mira?" Ateş'in sesi fısıltı gibi çıktı. Uyuyorsam uyandırmak istemiyordu sanırım. Gözlerimi açtım, başımı ona çevirdim, uyanık olduğumu görünce odaya girdi, doğruldum, sırtımı arkaya yaslarken konuştu.

"İstersen biraz uyu, sonra konuşalım." Başımı sağa sola salladım.

"Hayır." Deyip yataktan kalmak istedim ama engel oldu.

"Kalkma, otur." Dedi, kendisi yanıma oturdu.

"Eee halledeceğime dair bir inanç verecektin bana n'oldu?"

"Çok yorgun görünüyorsun, biraz dinlen. Ben gelmeden önce uyuyacak gibiydin. Biraz..." Sözünü kestim.

"İyiyim ben, dinliyorum hadi anlat artık." Derin bir nefes aldı.

"Aslında buna hazır olup olmadığını bilmiyorum." Kaşlarımı çattım, ne söyleyecek ki bu bana hazır değilim?

"Yeterince hazır olmadığım şeyler yaşadım zaten. Bir kez daha yaşarım hiç sorun değil. Şimdi lütfen ne söyleyeceksen söyle." Başını salladı, yanımdan kalktı, elini uzattı.

"Gel o zaman." Uzattığı eline baktım, boş çevirmek istemeyip elini tuttum, ayağa kalktım. Yatağa girerken ayakkabılarımı çıkardığım için elini bıraktım.

"Ayakkabımı giyeyim." Dedim, yatağın kenarına yeniden oturdum, ayakkabılarımı giydim, ayağa kalktım. Beraber odadan çıktık, Ateş önde ben arkada merdivenleri indik. Nereye gittiğimizi merak ederken salona ulaştık, gördüklerimle olduğum yerde donup kaldım.

Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. Gözlerim salondakilerin arasında gidip geldi. Hayal görüyorum herhalde diye düşünüp gözlerimi kapattım, içimden 3'e kadar saydım, gözlerimi yeniden açtım ve hâlâ karşımda durduklarını gördüm.

"Siz..." Deyip sustum, nasıl devam edeceğimi bilemedim. Şaşkınca susup kaldım. Ben gerçekten delirdim de artık böyle şeyler falan mı görüyorum acaba?

"Hayal değil Mira." Ateş'e döndüm, salondakileri göstererek konuştu. "Gerçekten onlar." Gözlerimi Ateş'ten çekip Cansu ve Savaş'a baktım. Hayır, bu doğru olamaz. Bu kadar da değil.

"Merhaba." Dedi Cansu ve ayağa kalkıp yanıma geldi, hızla bir adım geri gittim, öfke tüm uzuvlarımda gezerken yaptığım şeye şaşırdı.

"Mira biz..." Dediğinde Savaş'da yanına gelmişti.

"Siz de mi?" Diye sordum, gözlerim hepsinin arasında gezindi. "Onlardansınız." Başını sağa sola salladı.

"Hayır biz sadece..." Öfkeyle bağırdım, devam etmesine izin vermedim.

"HİÇ Mİ NORMAL İNSAN YOK BENİM HAYATIMDA YA? HEPİNİZ Mİ BU İŞİN İÇİNDESİNİZ?" Cevap vermediler. Aklıma yine aynı not geldi. O adamın beni kaçırıp barakanın içine bıraktığı gün, yanıma bıraktığı not.

"Herkes düşman!"

"Haklıymış." Kendi kendime konuştum. O adama hak vereceğime inanamıyorum.

"Biz de her şeyi yeni öğrendik. Bulunduğun gün Barış bize her şeyi anlattı." Gözlerimi yeniden Cansu'ya çevirdim.

"Barış?" Dudağını ısırdı, Ateş'e imalı bir bakış atıp gözlerini bana çevirdi.

"Yani Ateş." Öfkeyke ona bakmaya devam ederken Savaş devam etti.

"Bizim de her şeyden yeni haberimiz oldu anlayacağın." Ateş'e baktım.

"Onları da mı tehdit ettin? Onları neyle tehdit ettin?" Bakışları beni buldu.

"Tehdit falan yok ortada. Kendimi anlattım onlar da beni anladı ve artık buradalar." Sinirle güldüm.

"Demek öyle?" Dediğimde Savaş ve Cansu aynı anda başlarını salladılar. "Önceden bilmiyordunuz yani öyle mi?" Diye sordum, Savaş cevap verdi.

"Bilmiyorduk." Bir de cevap veriyordu. Elimden geldiği kadar sakin kalmaya çalıştım.

"Öğrenince de hak verdiniz ve buradasınız yani?" Yine başlarını salladılar.

"Aslında..." Dedi, Ateş gözlerim onu buldu. "Cansu'nun durumu Savaş'kinden biraz daha farklı. Onun bana inanması için daha büyük bir sebebi var. Her şeyi ilk ona anlattım, başta senden farklı hiçbir şey yapmadı. Sonra duruma alıştı, beraber Savaş'a anlattık." Hiçbir tepki veremedim.

"Biz 3'ümüz birlikteyiz, beraberiz. Her şeyden haberleri var. Artık beraber ilerleyeceğiz. Hatta senden bile daha çok şey biliyorlar. Bu yüzden benimle birlikteler zaten." Dedi Ateş ve tam karşımda durdu.

"Eğer sen de söz verirsen sen de bileceksin artık. Kiminle uğraştığını öğreneceksin. Çünkü ben.." Deyip sustu, merakla ona bakarken devam etti.

"Ben o katili tanıyorum." Dediği an öylece kaldım. Tanıyor muyum? Madem tanıyordu biz bu kadar şeyi niye yaşadık? Onlara olan öfkem biraz daha arttı.

"Hem de çok yakından. Seni de tek bir sözüne güvenecek kadar çok seviyorum." Gözlerimi kaçırdım.

"Bana vereceğin söz yalan da olabilir. Her şeyi öğrenmek için numara da yapabilirsin. Anlayacağın elimi tutmak da arkamdan vurmak da senin kararın olacak. " Tepki vermedim, ondan başka her yere baktım.

"Şimdi söyle bana Mira? Bizimle misin değil misin?"

****

Selamlar, nasılsınız, nasıl gidiyor?

Cansu ve Savaş hikâyeden bayağı bir uzak kalmışlardı, artık yeniden bizleler. Onların her şeyi öğrenmiş olmasını bekliyor muydunuz?

Sizce Mira'nın cevabı ne olacaktır?

Artık yavaş yavaş her şeyin çözümleneceği bölümlere geldik, aklınızdaki soru işaretleri tek tek yok olacak. Bu arada bir sonraki bölüm bu akşam geliyor :)

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Bölüm alıntılarını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%