Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24.BÖLÜM "GERÇEKLER"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.🦋

Keyifli okumalar.🍒

***

24. BÖLÜM "GERÇEKLER"

"Bana vereceğin söz yalan da olabilir. Her şeyi öğrenmek için numara da yapabilirsin. Anlayacağın elimi tutmak da arkamdan vurmak da senin kararın olacak. " Tepki vermedim, ondan başka her yere baktım.

"Şimdi söyle bana Mira? Bizimle misin değil misin?" Gözlerimi kaçırdım, ne diyeceğimi bilemedim.

"Mira?" Cansu ismimi söyledi, gözlerimi ona çevirdim, merakla yüzüme bakıyordu. Savaş'a baktığımda onun da aynı merak içinde olduğunu gördüm. Hatta Erdem bile meraklıydı ve gözlerini üzerime dikmişti.

"Size inanamıyorum." Dedim, birkaç adım geri giderken ve ekledim. "Gerçekten inanamıyorum." Tepki vermediler.

"Her şeyi öğrendiniz ve şimdi de bir yanlışa beni ikna etmeye çalışıyorsunuz. Bu gerçekten saçmalık, bu durumun içinde olmamamız gerekiyordu!" Hepsi birbirinin yüzüne baktı ama kimse konuşmadı.

"Hepiniz aklınızı yitirmişsiniz!" Deyip bahçe kapısına doğru yürüdüm. "Delirmişsiniz!" Söylenerek bahçeye çıktım, yağmur yağdığı hâlde yüzümü gökyüzüne çevirdim, yağmur damlaları yüzümü ıslatırken göz yaşlarımı yağmur damlalarına sakladım.

"Herkes düşman!"

Yine aynı not geldi aklıma. Sinirlendim, sinirle ayağımı yere vurdum. Ellerimi saçlarıma geçirdim. Cansu, Savaş, daha önceden Barış olarak bildiğim ve gerçekten güvendiğim Barış, Doğan... Herkes karşımda duruyor. Destek alabileceğim hiç kimse yok. O bana halledeceğine dair sana inanç vereceğim derken elimden bütün inancımı almıştı.

"Herkes düşman!"

Göz yaşlarım yine akmaya başladı. Kendime hâkim olmaya çalıştım ama başarılı olamıyordum. Bağıra bağıra ağlamak yeter artık diye haykırmak istiyorum ama yapamıyorum. Duygularımı bastırmaktan artık nefret ediyorum.

"İyi misin?" Arkama döndüm, Ateş'i gördüm. Gözlerimi öfkeyle yeniden önüme çevirdim. Önce yanıma geldi, sonra karşımda durdu. "Mira biliyorum..." Sözünü kestim.

"Ben hiçbir şey bilmiyorum ama! O kadar karışık ki her şey artık hiç kimseye güvenmiyorum! Nasıl olur ya nasıl? Ne anlattın da onlara hepsi sana bu kadar bağlandı? MADEM ONLARA ANLATIYORSUN BANA NİYE ANLATMIYORSUN? HERKES HER ŞEYİ BİLEREK YANINDAYKEN BEN NEDEN APTAL GİBİ HER ŞEYDEN BİHABER YANINDA KALMAK ZORUNDAYIM?" Bağırdım, bağırmaya da devam edecekken konuşmama engel oldu.

"İzin verirsen sana da her şeyi anlatacağım." Deyince daha da sinirimi bozdu, yüzümü gösterdim.

"Bak şu hâlime! Bok gibi görünüyorum! Her şey o adam yüzünden! O adamın peşindeyken geldi bunlar benim başıma! Hayatım boyunca o kazanın izlerini taşıyacağım vücudumda belki de! O adamın kim olduğunu öğrenmeye çalışırken oldu bunlar! BEN KENDİMİ BUNUN İÇİN PARALARKEN ŞİMDİ KARŞIMA GEÇMİŞ BEN O ADAMI TANIYORUM DİYORSUN!" Bağırırken bahçe kapısında bizi dinlediklerini gördüm.

"BUNLARI YAŞAMAMA İZİN VERDİKTEN SONRA BİR DE GEÇMİŞ KARŞIMA SENİ SEVİYORUM DİYORSUN!" Konuşmak istedi ama engel oldum, daha düşük ses tonuyla devam ettim.

"Sevmiş olsaydın, gerçekten seviyor olsaydın bu olanlara izin vermezdin!" Cevap vermedi.

"Beni sevseydin zarar görmeme izin vermezdin! Ama sen kendi hırsların için zarar görmeme izin verdin! Kendi foyan ortaya çıkmasın diye beni yaktın! Ailemle tehdit ettin! Beni annemle tehdit ettin! Susturdun, bastırdın, bu hâle gelmeme izin verdin! Sonra da bana güvenmiyorsun diye kızdın! Seviyorsun öyle mi? Benim de seni sevmemi bekliyorsun! Senin sevgine falan inanmıyorum artık! Hiçbir zaman da..." Devam etmeme izin vermedi.

"YETER!" Aniden bağırınca irkildim, bir adım geri gittim. Kolumdan tutup kendine çekti, gözlerimin içine öfkeyke bakarak devam etti. "5 gün! Tam 5 gün nefes alamadım ben!" Kolumu kurtarmaya çalıştım ama izin vermedi.

"Seni aradım, deli gibi her yerde seni aradım! Kaybettim sandım! Bir daha hiç görmeyeceğim zanettim! Tırnağına zarar gelmesin diye dünyayı yakarım!" Alayla güldüm.

"Yaksaydın o zaman! O ADAM BENİ BİR YATAĞA BAĞLAYIP BAŞIMDA KONUŞURKEN YAKIP KURTARSAYDIN BENİ! BEN O PİSLİĞİN YANINDAYKEN MADEM TANIYORDUN O ADAMI GELİP BENİ KURTARSAYDIN!"

"Yeni öğrendim." Yine kolumu kurtarmaya çalıştım ama yine izin vermedi. "Kim olduğunu yeni öğrendim! Eğer sen yokken öğrenseydim tek bir dakika bile durmazdım!" Cevap veremedim.

"Bir daha sakın benim sevgimi sorgulama!" Deyince sinirlendim. "Buna senin bile hakkın yok!" Gözlerimi kaçırdım.

"Gideceğim ben! Eve döneceğim!" Deyip kolumu çektim, kurtardım ama eş zamanlı olarak yeniden eli kolumu kavradı.

"Önce konuşacağız! Böyle bağırıp çağırıp gidemezsin!" Sinirlendim.

"Ne yapacağım seni de..." Dedim, bahçe kapısında bizi dinleyenlere döndüm. "Yandaşcılarını da hiç ilgilendirmez!" Dediğimde kolumu yeniden ondan kurtarmıştım.

"Gidiyorum ben! Umarım uzun bir süre de hiçbirinizin yüzünü görmem! Sizinle falan da değilim!" Deyip posta koyduktan sonra kapıya doğru yürüdüm.

"Nefret ediyorum! Hepinizden nefret ediyorum!" Kendi kendime konuşup son hız yürümeye devam ederken bir anda ayaklarım yerden kesildi, kendimi havada buldum ve tepetaklak oldum.

"NE YAPIYORSUN? YİNE Mİ YA? İNDİR HEMEN BENİ!" Deyip sırtına vurdum birkaç defa ama umurunda bile olmadı. Bahçe kapısına ulaştık, eve girerken Cansu'ya ellerimi uzattım.

"Cansu yardım et!" Dediğim an Cansu bir anda Ateş'in önünde durdu, öne geçtiği için maalesef onu göremedim ama Ateş'i durdurmayı başarmıştı.

"O kadar da değil Ateş Bey! İndir hemen kızı sırtından!" Cansu konuşurken sırtından inmeye çalıştım ama o kadar sıkı tutmuştu ki bu mümkün olmadı.

"Sen karışma! Çekil önümden!" Dedi ve bir anda hareketlendi, Cansu bir anda benim olduğum tarafa doğru savruldu, Ateş yürümeye devam etti, sırtına vurdum.

"Ateş bak sinirleniyorum! İndir hemen beni!" Tabii ki de umursamadı beni, merdivenleri çıktı. Başımı biraz kaldırdığımda peşimizden geldiklerini gördüm, Erdem bile geliyordu.

"ATEŞ SAÇMALAMA! İNDİR KIZI!" Erdem kükredi, Ateş onu bile umursamadı, yatak odasına girdi, kapıyı çarparak kapattı, tepetaklak olduğum için elimden bir şey gelmezken bir anda kapıya doğru döndü, o kapıya döndüğü için ben yatağa doğru dönmüş oldum ve gelen seslerden kapıyı kilitlediğini anladım.

"Ne yapıyorsun sen ya? Sıkıldım bak artık! İndir hemen beni!" Cevap vermedi, o sırada kapıya vurulmaya başlandı.

"Ateş aç şu kapıyı!" Cansu'nun sesiydi, Ateş'in umru bile olmazken odaya doğru yürüdü, bir süre sonra kendimi yatakta buldum. Sinirle hesap sormak için kalkacakken bir anda üzerime uzandı, gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti, ellerimi göğsüne koydum, daha fazla yaklaşmasına izin vermedim.

"Kalk üstümden hemen! Hangi cesaretle bunu yaparsın sen ya? Pislik herif! Kalk hemen!" Deyip ittim ama hareket bile etmedi.

"Bir daha sakın!" Dedi ve biraz daha eğildi, engel olmam hiçbir fayda etmedi. Aldığı nefesi yüzümde hissederken gözlerimin içine bakarak konuştu. "Sakın benim sevgimden şüphe etme!" Gözlerimi kaçırdım, çenemi tuttu, yeniden kendisine bakmamı sağladıktan sonra konuştu.

"Seni tanıdığım ilk andan beri seviyorum!" Hiçbir şey diyemedim. Yaklaşık 7 ay önceden bahsediyordu. Gerçekten bu kadar zamandır mı seviyor?

"Hiç kimseyi sevmediğim kadar çok seviyorum!" Dediğinde biraz daha yaklaşmıştı. Yüzümdeki elini çekip saçlarıma dokundu, engel olmadım.

"Sevgime inanmadığın her an canım yanıyor! Çünkü..." Devam edemedi çünkü bu kez de Erdem araya girdi.

"LAN AÇSANA ŞU KAPIYI!" Ateş göz ucuyla arkasına doğru baktı, yeniden gözleri beni buldu ve aniden bağırdı.

"SİKTİRİN GİDİN LAN! RAHAT BIRAKIN BİZİ!" Dediğinde gözlerim irileşti, göğsüne vurdum.

"Ne diyorsun sen ya? Yanlış anlayacaklar!"

"Bir şey olmaz!" Sinirlendim, gözleri yüzümde gezindikten sonra konuştu. "Bok gibi görünmüyorsun." Dedi, kaşlarını çattı ve sinirli bir ifadeyle devam etti.

"Çok güzel görünüyorsun. Benim için hep de çok güzel olacaksın. Ne yüzündeki yaralar ne de başka bir şey senin bendeki güzelliğini zerre kadar azaltamaz." Yine gözlerimi kaçırdım, çok yakın olduğu için bu sefer başımı da yana çevirdim.

"Beni sevmiyorsun biliyorum!" Dedi ve başımı yana çevirdiğim için boşta kalan boynuma bir anda başını gömdü, derin bir nefes aldı.

"Ateş yapma kalk!" Dedim boğuklaşan sesimle. Hatta göğsündeki elimle ittim onu ama fayda etmedi.

"Ben seni çok seviyorum Mira." Gözlerim doldu, engel olmaya gücüm yetmedi, engel olmak için de hiçbir şey yapmadım. "Hep de seveceğim." Diye ekledi, gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım, onun kokusunu solumuş oldum.

"Şimdi elini tutmama izin versen..." Kulağıma fısıldadı, gözlerimi yeniden açtım. "Tek bir saniye bile beklemem bunun için." Hâlâ göğsünde duran ellerim yana düştü. Bu, onun bana biraz daha yaklaşmasına neden oldu. Artık aramızdaki mesafe tamamen sıfıra inmişti.

"Buna izin vermeyeceğini biliyorum ama. Biliyor ve çaresizce seni sevmeye devam ediyorum." Dedi, geri çekildi ve gözlerimin içine baktı.

"Beni sevmek, bir şans vermek aklının ucundan bile geçmiyor." Kaşlarım çatıldı. "Bunun farkındayım." İç çekti, şaşkınca ona bakarken devam etti. "Buna rağmen yanımda kalmanı istiyorum." İtiraz etmek için konuşmak istedim ama engel oldu.

"Yalan söyleme bana! Hiçbir şey söyleme razıyım ama yalan da söyleme." Yutkundum, gözlerinin içine bakıp başımı salladım. Söylediklerini kabul etmiş olduğum için dudaklarında buruk bir tebessüm peydah oldu. Bu istemsizce benim bile kalbimi kırdı. Onunkini nasıl kırmasın ki?

"Hiç sevmeyecek misin beni?" Boğuklaşan sesiyle sordu, ne cevap vereceğimi bilemedim. Niye kendimi suçlu hissediyorum ki?

"Ben..." Deyip sustum, tüm bunları doğru düzgün oturup karşılıklı konuşabileceğimiz hâlde üzerimden kalkmıyor benim de kalkmama izin vermiyordu. Kaçıp gideceğimi falan düşünüyordu herhalde.

"Sana bir şey itiraf edeyim mi?" Yüzünde meraklı bir ifade oluştu, başını salladı. O sırada odanın kapısına bir kez daha vurdu.

"NE YAPTIN LAN KIZA? NİYE SESİ ÇIKMIYOR? BAĞLADIN MI YOKSA LAN?" Savaş bağırırken Ateş gözlerini kapattı, derin bir nefes aldım.

"KESTİM! ŞİMDİ DE ORTADAN KALDIRMAK İÇİN PARÇALARINA AYIRIYORUM! SİKTİRİN GİDİN DEDİM LAN SİZE!" Bağırdı, gözleri yeniden beni buldu ve hiçbir şey olmamış gibi "Seni dinliyorum." dedi.

"Aslında bunu daha düzgün bir şekilde konuşabiliriz." Deyip ellerimi yeniden göğsüne koydum. "Şu an çok uygusuz durumdayız." Dedim, kalkmak istedim ama kalkmama izin vermedi ve gözlerimin içine bakıp "Konuş!" dedi.

"Seni Barış olarak seviyordum." Dedim aniden, Ateş karşımda kalakaldı. "Yani şey seviyordum derken öyle aşk gibi bir şey değil. Fakat seviyordum işte, seninle bir şeyler yapmak hoşuma gidiyor, sana güveniyordum." Tepki vermedi.

"Ama sen artık Barış değilsin, istesen de olamazsın. Ateş olarak beni sevme ihtimalin var mı diye soruyorsun ya hani? Benim..." Devam etmeme izin vermedi.

"Tamam!" Dedi ve engel olduğu hâlde konuşacakmışım gibi parmağını dudaklarımın üzerine koydu. "Bu cevabı şimdi duymak istemiyorum." Dudaklarımdaki parmağım yüzünden konuşamazken eğildi ve kulağıma fısıldadı.

"Çünkü çok yakın bir zamanda bana vereceğin bu cevap değişecek." Deyip geri çekildi, gözlerimin içine baktı. Sadece bir santim daha yaklaşsa dudaklarımız temas edecekti. İşte bu yakınlık da beni rahatsız ediyor onu kendimden uzaklaştırmaya çalışıyorum ama başarılı olamıyorum.

Ateş gözlerini aşağıya indirdi, dudaklarıma baktı. "Bunun için her şeyi yapacağım." Dediğinde söylediği şeye takılmadım çünkü şu an meşgul olduğum tek şey konuşurken dudaklarıma temas eden dudaklarıydı. "Nasıl olduğuna sen bile şaşıracaksın." Ellerimi daha fazla tutamadım, göğsünden çektim ve bununla eş zamanlı olarak elim sayesinde koruyabildiğim o birkaç santim kapandı, heyecanla inip kalkan göğsüm onun göğsüne değdi.

"Bir gün seni öpmeme sen bile engel olamayacaksın demiştim." Kaşlarımı çattım, ne diyordu bu? Bana hiçbir zaman böyle bir şey söylememişti ki. Ama bu cümle de çok tanıdık geliyordu. Sanki daha önce de bir başkasından duymuş gibiyim. Bu cümleyi nereden hatırladığımı düşünmekle ilgilenirken Ateş sanki çok uzakmış gibi biraz daha yaklaştı ve bir anda dudakları dudaklarıma temas etti. Gözlerim irileşti, öpmedi, dudaklarımın üzerinde öylece durdu. Onu itmek icin hazırlanırken ve kızmayı düşünürken o bunları henüz yapmadığım için izin verdiğimi düşünmüş olacak ki öpmeye başladı.

Hani olur ya bazen bazı şeylere engel olamayız sonrasında da o olan şey yüzünden şaşkınlıktan hiçbir müdahalede bulunamayız. İşte şimdi tam olarak öyle durumdayım. Tüm beyin fonksiyonlarım işlevini yitirmiş gibiydi. Mantıklı düşünemiyor, hareket edemiyordum. En doğrusunun şu an onu itip okkalı bir tokat attıktan sonra bağırmak, kızmak olduğunu biliyorum fakat bunu bildiğim hâlde yapmıyor, yapamıyordum.

Ateş usulca ve fazla yumuşak bir şekilde beni öpmeye devam ederken az önce yapmam gerek diye bahsettiğim her şey bir toz bulutu gibi zihnimin içinde dağıldı, yok olup gitti. Kendimi kötü hatta berbat hissetmem gerekirken hissedemedim. Hissedemiyor olmak da o beni öptüğü için ona değil o beni öperken iyi hissettiğim için kendime kızdım. Ateş hâlâ hiçbir şey yapmamış olmamdan cesaret aldı, biraz daha sert öpmeye başladı. Nefes alabilmek umuduyla dudaklarımı araladığımda ona karşılık vermiş oldum. Gözlerim istemsizce kapanırken onu öpmeye devam edip onun beni öpmesine de izin verdim. Ta ki gözümden benden habersiz bir damla göz yaşı akana kadar. Yüzümdeki o ıslaklık beni kendime getirirken yapmaya devam ettiğim şeyi fark ettim ve hiç beklemediği bir anda onu göğsünden itip yana düşürdüm, hızla ayağa kalktım.

Ateş yatakta kendini toparlayıp bir dirseğinin üzerinde doğruldu, muzip bir ifadeyle bana bakarken kaşlarımı çattım, elimden geldiği kadar öfkeliymiş gibi görünmeye çalıştım. O ise benim ona olan bakışlarımı hiç umursamadı. Hatta sanki daha da kızdırmak istercesine gözüme soka soka dudaklarını yaladı, alt dudağını ısırdı ve birkaç mırıltı çıkardıktan sonra konuştu.

"Çok güzel." Dediği an gözlerim şaşkınlıkla irileşti, uzanıp komodinin üzerinde duran ve elime ilk gelen şeyi alıp ona attım, gülüp kendini geriye attı, attığım şeyden kurtuldu. Bir elini başının altına koyup muzip ifadeyle bakmaya devam ediyordu. Bu beni daha da sinirlendirirken konuştu.

"Bunu hiçbir zaman unutmayacağım." Kaşlarımı çattım, gülerek ekledi. "Beni öptüğünü." Anında itiraz ettim.

"Ben seni öpmedim!" İnanmaz bakışlar attı, kendimi savunacak kelimelerim olmadığı için sinirle ayağımı yere vurdum.

"Seninle mi uğraşacağım be! Gidiyorum ben!" Dedim, sinirle kapıya doğru yürüdüm.

"Ben kendini öpmüşüm! Başka bir işim yok ya beyefendiyi öpeceğim! O kadar kolay ya!" Kendi kendime söylenerek kapıya ulaştım, kapıyı açmak için zorladım ama açılmadı. Odaya girmeden önce kilitlediğini hatırlayınca kilidi açmak istedim ama anahtar yoktu. Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım, mecburen yine konuşmak zorunda kaldığım için sinirlenip ona doğru döndüm ve dönmemle sırtımın kapıya yaşlanması, Ateş'in dibimde bitmesi bir olmuştu.

Bir elini kapıya yasladı, sırtım kapıya değdiği için kaçacak bir yerim de yoktu. Bir adım daha attı, aramızdaki mesafeyi kapattı. Bir elini kaçmamam için kapıdan ayırmazken diğer eli saçlarımın ucunu buldu.

"Sürekli böyle dibimde mi olacaksın?" Başını salladı.

"Olacağım." Deyip eğildi, yine öpeceğini zannedip elimi ağzıma bastırdım, önce şaşırdı daha sonra yüzünde alaylı bir ifade oluştu, kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

"Nereye gidersen git ne yaparsan yap nerede olursan ol ben hep yanında olacağım. Arkanı döndüğün her an beni göreceksin. Başını çevirdiğin her an da beni göreceksin. Artık bundan kaçışın yok güzelim." Konuşurken boynuma değen nefesi tüm dengemi sarsıyordu.

"Önünde, arkanda, sağında, solunda hep ben olacağım. Bundan sonra sen nereye ben oraya. Ben nereye sen de oraya. Bunları sakın aklından çıkarma." Dedi, geri çekildi, gözlerimin içine baktı.

"Daha devam etmemi ister misin yoksa kendimi yeterince anlatabildim mi?" Yutkundum, boğazımda oluşan yumrudan kurtularak konuştum.

"Anlattın." Dedim, işaret parmağımı kaldırıp omzumun üstünden arkamdaki kapıyı göstererek konuştum. "Şimdi şu kapının anahtarını da verirsen çok memun olacağım." Tek kaşı kalktı.

"Ya vermezsem?" Sakin kalmaya çalıştım.

"Vermemek için bir sebebin yok." Yine dudakları yana kıvrıldı.

"Vermemek için binlerce sebebim var."

"Allah Allah neymiş onlar?"

"Mesela..." Dedi gözleri üzerimde gezinirken ve devam etti. "Burada benimle kalmanı istiyorum." Derin bir nefes aldım.

"Yanımda kalmanı istiyorum. Benimle olmanı istiyorum. Aşağıya inmeni istemiyorum. Burada beraber kalalım istiyorum. Eve dönmeni istemiyorum. Daha sayayım mı?" Güldüm.

"Bu söylediklerinin hepsinin aynı kapıya çıktığının farkında mısın?" Başını salladı.

"Her yolumun sana çıktığının farkındayım." Deyince bunları bilerek yaptığını anladım, gözlerimi kapattım derin bir nefes aldım. Gözlerimi açtığımda hâlâ aynı bakışları attığını gördüm.

"Ateş yeter! Çok sıkıldım! Şimdi ver şu kapının anahtarını aşağıya ineceğim! Bakalım aşağıda bana ne anlatacaksınız." Tek kaşı kalktı ve anında yanıtladı.

"Hiçbir şey." Kaşlarımı çattım.

"Ne demek hiçbir şey ya? Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Başını sağa sola salladı.

"Hayır çok ciddiyim. Ben sana aşağıda bizimle misin değil misin diye sordum sen de bana sizinle falan değilim deyip gitmeye kalktın. Yani anlayacağın sen bana cevabını vermiş oldun." Telaşla konuştum.

"Sinirlendiğim için öyle oldu! Aniden öfkeyke çıktı işte ağzımdan! Hem aldığım ilaçlar beni çok sinirli yaptı son günlerde! Normalde böyle birisi degilim ben! Yani herhalde bir anlık ağzımdan çıkan bir şey için böyle kestirip atacak değilsin değil mi?" Cevap vermedi, sindiğim kapıdan biraz ayrıldım, dimdik durdum ve fazla yakın oluşunu unutmaya çalışıp gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Cevabım; evet! Evet sizinleyim! Eğer ilk cevabımı kabul ediyorsan da buradan arkama bile bakmadan gider tek başıma devam ederim! Bunu yapacağımı da en iyi sen biliyorsun. Eğer şimdiki cevabımı kabul ediyorsan da anahtarı ver, kapıyı açıp aşağıya inelim ve herkesin bildiği, sana hak verdiği, bunun uğruna mesleklerine ihanet ettikleri o sebebi bana da anlatın, ben de bileyim. Belki ben de sana hak veririm. Yanında olmak benim için daha kolay olur o zaman." Dedim ve cevap vermesini bekledim ama sessizliğini korudu, hiçbir şey söylemedi.

"Ben bile cevap vermek için bu kadar düşünmedim. Şimdi cevabımı kabul edip etmemek için bu kadar düşünmen tuhaf değil mi?" Dediğimde gözlerini kıstı, birkaç saniye daha yüzüme baktı, korkmadım değil. Ya bana git derse? Yok canım az önce söylediği o kadar şeyden sonra şimdi git diyecek hâli yok ya. Derse de kendi bilir. İçin için korkmaya devam ederken bir anda elindeki anahtarı kaldırdı.

"Kapıyı aç, inip konuşalım." Anahtarı hızla kaptım, Ateş yaptığım şeye gülerken konuştum.

"Şimdi de bir adım geri çekilirsen kapıyı açacağım. Bu pozisyondayken hareket bile edemiyorum da." Dediğimde sadece tek bir adım geri gitti, yaptığı şeye göz devirdim, ona arkamı döndüm, kapıyı açtım ve çıktım. Peşimden o da çıktı, heyecanla merdivenlere doğru yürürken konuştu.

"Bu arada..." Sustu, durdum ve merakla ona döndüm. Yüzündeki muzip ifadeden yine imalı bir şeyler söyleyeceğini anladım. "Aşağıya inmeden önce bir aynaya baksan iyi olur." Kaşlarımı çattım, gözlerim istemsizce üzerime gittiğinde her şeyin yolunda olduğunu gördüm.

"Yoksa aşağıdakiler çok yanlış anlayabilirler." Dedi ve yanıma geldi, yanımdan geçip merdivenlere doğru yürürken devam etti. "Aslında benim için bir sıkıntı yok ama senin için olabilir." Dediğinde merdivenlere ulaşmıştı bile. Benimle dalga mı geçiyor acaba diye içimden geçirdim ama pek da dalga geçer gibi bir hâli yoktu. Ateş gözden kaybolurken ayaklarım geri geri gitti, yeniden odaya girdim, aynanın karşısına geçtim ve ayndaki yansımamı fark ettiğim an gözlerim irileşti.

Saçlarım dağılmış, dudaklarım kıpkırmızı olmuştu. Hayatımda ilk defa utancı iliklerime kadar hissedip elimi ağzıma bastırdım. Dudaklarımdaki o kırmızılığı yok etmek istercesine elimi bir ileri bir geri hareket ettirip sertçe dudaklarıma sürdüm. Fakat bunu yapmam bana hiç bir fayda sağlamadı aksine dudaklarımın biraz daha kızarmasına neden oldu. Kendime kızıp koşarak banyoya gittim. Lavabonun başında durup avuçlarımı suyla doldurdum ve dudaklarımın üzerine sürdüm. Bunu yapmam bile hiç bir fayda sağlamazken bu şekilde aşağı inemeyeceğime bir kez daha kanaat getirdim. Sinirle lavabonun kenarına vurdum. Nasıl böyle bir şey yapmasına izin verebilirim ki? Hadi bir anlık gaflete düşüp izin verdim, dünden razıymış gibi ben niye öpüyorum adamı? Böyle bir şey yaptığımı hayatımın sonuna kadar unutmayacağım.

Dudaklarımdaki kızarıklığın geçmeyeceğinden emin olduktan sonra aklıma gelen fikirle güldüm. Madem bu kızarıklık geçmiyor ben de kamufle ederim. Lavabodan akan suyu sıcak olarak ayarladım. Avuçlarımı sıcak suyla doldurduktan hemen sonra yine gözüme temas etmemesine dikkat ederek yüzümün geri kalan kısmının sıcak suyla yıkadım. Bu işlemi defalarca kez yaptıktan sonra yüzümün heryeri kıpkırmızı olmuştu.

"Artık kimse anlamaz." Dedim aynadaki aksime bakarak ve güldüm. Aynı zamanda havluyu alıp yüzümü kuruladım. Islaklıktan kurtuldum ama yüzüm hâlâ kıpkırmızıydı. Tam da istediğim gibi. Banyodan gelişimin aksine sakince çıktım. Daha sonra da odadan çıkıp salona indim. Herkesin oturmuş beni beklediğini gördüm.

Ciddileştim, yine elimden geldiği kadar sinirli görünmeye çalıştım. Çünkü eğer aniden yumuşarsam yine beni geçiştirmeye çalışacak ve hiçbir şey anlatmayacaklar. Bu yüzden en iyisi sinirli görünmek ve her an kalkıp gidecekmiş gibi bir izlenim vermek. Onları çok iyi tanıyorum. Tamam herkes beklediğim gibi çıkmamıştı, neredeyse herkesin sırları varmış. Hatta bir tek göründüğü gibi olan benmişim ama o kadar uzun zaman birlikte geçirdik. Ne olursa olsun hâlâ onlar benim tanıdığım insanlar. Eğer kalkıp gideceğimi düşünürlerse yalnız kalacağımı çok iyi biliyorlar ve onlar beni yalnız bırakmazlar. Hele ki böyle bir olayda asla. Bu yüzden de yanlarında kalmam için her şeyi anlatmak zorundalar.

Yanlarına ulaşıp karşılarına oturduğumda hepsinin gözleri en az bir kez üzerimde gezindi. Sanırım yüzümdeki kırmızılığa bir anlam veremiyorlardı. Tek bir kişi hariç; Ateş. Ne yaptığımı anlamış olacak ki alttan alttan gülüyor imalı imalı bakıyordu.

"İyi misin?" Diye sordu Cansu, gözlerimi ona çevirdim.

"Benim durumumda olan birisi ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiyim." Elini boynuna attı, boynunu kaşıdı. Bunu sadece bir şeyler yaparken zorlandığında yapardı. Dedim ya onlar benim arkadaşlarım ve ben arkadaşlarımı çok iyi tanıyorum diye.

"Şey aslında genelden bahsetmiyorum." Deyip dudaklarını ısırdı ve devam etti. "Şu an bulunduğun durumdan bahsediyorum. Yüzün kıpkırmızı olmuş da iyi misin?" Aslında ben de başta bunu sorduğunu anlamış ve geçiştirmeye çalışmıştım ama olmamıştı işte. Bu yüzden de aklıma gelen ilk yalanı söyleyiverdim.

"Yüzümdeki yara izleri için ilaç kullanıyorum. Onu sürünce de böyle oluyor işte. Yukarıdayken de süreyim dedim ondan bu hâldeyim." Hepsi anlamsız bakışlar atarken bu bakışların sebebini bildiğim için açıkladım.

"Annem biraz pinpirikli bu konuda. Ne zaman evden çıksam elime ilaçları tutuşturup vakti geldiğinde iç diyor. O yüzden her şey burada." Cansu başını salladı, Savaş her zamanki gibi sessizliğini korudu, Erdem'in de tabii ki de sesi çıkmadı ama Ateş susar mı? Tabii ki de susmaz.

"Ya ilaçtan öyle oluyor ben de yukarıdaydım ama söylemedi bana." Dedi ve Cansu'dan gözlerini çekti, imalı bakışlar atarak konuştu.

"Söyleseydin bana ben hallederdim diğer kızarıklıkları da." Deyip geriye yaslandı, sağ ayağını sol dizinin üzerine koyup ayak ayak üstüne attı, koltuğa biraz daha yerleşirken ekledi.

"Hem de büyük bir zevkle." Göz devirmemek için kendimi zor tuttum. Beni zor durumda bırakmaya çalıştığı çok belliydi. Madem öyle hadi bakalım sen mi yamansın yoksa ben mi?

"Hiç gerek yok, kendim halledebiliyorum." Deyip tıpkı ben de onun gibi geriye yaslandım, ayak ayak üstüne attım, ellerimi göğsümün altında birleştirerek konuştum.

"Yardım gerekirse zaten böyle bir şey için bir başkasını da bulmak çok kolay olur." Dediğim an bakışları sertleşti. "Birileri hep vardır." Az önceki rahatlığı yok oldu, gözlerinin içine bakıp alayla ekledim. "Bil diye söylüyorum sonra aklın ben de kalmasın." Tek kaşı kalktı, sinirlenmişti, kendini o kadar çok sıkıyordu ki çenesinin altındaki damar belirginleşmiş, seyirdiğini buradan görebiliyordum.

"O birileri ayağını denk alsın bence. Yoksa hiç iyi şeyler olmaz." Onu kızdırmak hoşuma gittiği için devam ettim.

"Neden öyle diyorsun? Bence olabilir." Mümkünmüş gibi bakışları biraz daha sertleşti.

"Siz hâlâ ilaç sürmekten bahsediyorsunuz değil mi?" Dedi Cansu, ona döndüm, başımı salladım.

"Evet ondan bahsediyoruz, başka neyden olabilir ki?"

"Doğru." Deyip gözlerini Savaş'a çevirdi, konuştum.

"Hadi anlatın artık neler olduğunu da ben de bileyim!" Söylediğim şeyden sonra herkes bakışlarını Ateş'e çevirdi, bir tek Ateş'in bakışları benim üzerimdeydi.

"Önce anneni ara, merak eder." Omuz silktim.

"Aradım bile çoktan, konuştum onunla. Merak falan etmez yani şimdi anlat." Dedim ama sanki anlatmak istemiyor gibiydi çünkü keyifi bir anda kaçmıştı.

"Madem sen anlatmıyorsun ben başlıyorum." Dedi Cansu ve gözlerini bana çevirdi. "Aslında benim anlatacağım çok bir şey yok. Çünkü tam olarak neler olduğunu ben de bilmiyorum." Kaşlarımı çattım.

"Bilmeden, hiçbir şey öğrenmeden ona güvenmeyi mi tercih ettin?" Başını sağa sola salladı.

"Hayır hayatım boyunca yanımda olan, başım her sıkıştığında bana yardım eden, hiçbir zaman içinde kötülük olmayan amcama güvendim." Şaşırıp kaldım. Amcam mı? Amcası ne alakaydı?

"Amcan mı?" Sesim yüzümdeki ifadeyi destekler nitelikte çıktı, Cansu başını salladı.

"Evet amcama, Ateş'le aynı yerde göreve başlamış olmamın tesadüf olmadığını öğrendim. Meğerse benim amcam Ateş'in..." Deyip gözlerini Erdem'e çevirdi, devam etti. "...Erdem'in, Erdem'in abisi Pars Atakan'ın ve erkek kardeşi Doğan'ın patronuymuş." Dediği an Erdem araya girdi.

"Patron değil! Beraber iş yapmıyoruz! Abimiz! O da bizim abimiz." Dediğinde Savaş konuşmayı devraldı.

"Ateş yetimhaneden kaçtığında Cansu'nun amcası Agâh Karadağ onu bulmuş ve yardım etmiş. O büyütmüş yani." Gözlerim Ateş'i buldu, tüm bunları onun anlatması gerekirken sessizce dinliyordu.

"Biz..." Dedi Erdem, bakışlarımı ona çevirdim. "Annem ve babamın bir kaza da kaybettikten sonra bize de aynısını yaptı. Yanına aldı, baktı büyüttü. Doğan'ı tanıyorsun zaten, onu beni ve abimi büyüttü." Şaşkınlıktan ağzımı açıp tek kelime bile edemedim. Tüm bunları Cansu'nun amcası mı yapmıştı yani?

"Hepimiz bir evde kalıyorduk. Ateş de oraya geldi, 7-8 yaşlarındayken o evde tanıştık, beraber büyüdük, şimdi de beraberiz." Cansu'ya baktım.

"Sen bana bir keresinde ailenden bahsederken amcanın savcı olduğunu söylemiştin. Şimdi ise..." Sözümü kesti.

"Amcam gerçekten savcı, kötü bir şey yapmamış ki zaten. Yetimhaneden kaçan, sokakta kalan annesi ve babası olmayan çocuklara yardım etmiş sadece." Ateş'i gösterdim.

"Şu an bulundukları konum..." Bu sefer sözümü kesen Erdem oldu.

"Burada olmayı biz seçtik. O adam şu an senin tahmin ettiğin gibi mafya babası falan değil. Bize babalık yaptı, büyüttü, hepimiz kendi yollarımızı kendimiz seçtik. O da hep arkamızda durdu. Doğan kendi isteğiyle gitti, polis oldu. Abisi benim, arkadaşı Ateş diye kötü birisi olmadı ama. O gerçek bir polis ve işini hakkıyla yapıyor. Bu zamana kadar görmezden geldikleri bir tek biz olduk. Çünkü amacımızı o da biliyordu." Anında sordum.

"Neymiş amacınız?" Dediğimde sonunda Ateş konuştu.

"Polis olmayı da ben seçtim çünkü öğrenmem gerekenler vardı. Öğreneceklerim öyle birkaç dosyada ya da birkaç kişinin bildiği bir şey değil. Hatta kimi aradığımı bile bilmiyorum, yavaş yavaş bulacağım ama."

"Kimi aradığını bilmeden birisi arıyorsun. Tamam bu olabilir ama bunun bir sebebi de olmalı." Başını salladı.

"Var."

"Söyle o zaman." Dedim, söylemesi gerekirken sustu. Onun konuşmayacağını anlayan Cansu kendi anlattığı konuya devam etti.

"Amcam benimle bu konu hakkında konuştu, yanında Ateş de vardı. Bana güveniyorsan ona yardım et dedi ben de ediyorum. Çünkü amcama bu hayatta herkesten çok güveniyorum. Bu yüzden de hiçbir şey bilmediğim hâlde onun yanında olmayı kabul ettim." Cevap veremedim, onun haklı bir sebebi vardı. Amcasına ne kadar güvendiğini ve sevdiğini ben bile biliyorum. Şu saatten sonra Ateş'in amacının kötü bir şey olduğunu öğrense bile muhtemelen onun yanında olmaya, amcasının isteğini yerine getirmeye devam edecekti. Bu yüzden Savaş'a döndüm.

"Peki ya sen?" Dediğimde gözleri beni buldu, sordum. "Sen bu işin içine nasıl girdin? Sen de hiçbir şey bilmeden etmeden güvendin mi ona?" Başını sağa sola salladı.

"Ben her şeyi kendim öğrendim." Deyince şaşırdım, devam etti. "Tıpkı senin gibi onun Ateş olduğunu şüphelenip araştırmaya başladım. Fakat senin aksine hiçbir şeye ulaşamadım ama o benim kendisini araştırdığımı öğrendi, karşıma geçti adam akıllı her şeyi anlattı. Ateş olduğundan başlayıp neden böyle bir şey yaptığını bile anlattı." Dedi, göz ucuyla Ateş'e baktı ve devam etti.

"Sanırım seni de benim gibi tehdit edeceği şeyler vardı ve ona güvenip anlattı. Fakat bunlara gerek kalmadı çünkü yaptığı şeye hak verdim, o tehdit ettiği için değil kendim tercih ettiğim için sustum. Sonra Cansu'yu öğrendim. Onun da bu işin içinde olduğunu anlayınca zaten kalan birkaç şüphem de yok oldu, yolumu seçtim." Büyük bir dikkatle onu dinlerken çok normal şeyler anlatıyormuş gibi rahat olmasına da şaşırmadan edemiyordum.

"Dün de Ateş senin de her şeyi bildiğini anlattı bize. Sen bizden önce yakalamışsın onu. Sonra da susmak zorunda kaldığını falan anlattı." Dedi, geriye yaslandı. "Böyle girdik işte bu işin içine." Dediğinde gözlerimi önüme çevirdim.

Cansu amcasına olan güveninden, Savaş her şeyi öğrenip Ateş'e hak verdiginden ve Cansu'ya güvendiğinden, Erdem ve Doğan da Ateş'i kardeşleri gibi görüp onunla büyüdükleri için bu işin içine girmişlerdi. Peki ya Ateş? Ateş neden böyle bir şeyin içindeydi ve herkesi yanına çekmişti? Benim için asıl soru tam olarak buydu işte.

Yerdeki gözlerimi kaldırıp Ateş'e baktığımda meraklı gözlerinin üzerimde olduğunu fark ettim. Sanırım bu olanlar karşısında bir şeyler söylememi falan bekliyordu ama son ve en önemli sorumun da cevabını almadan konuşmayı falan düşünmüyorum.

"Sen neden bu işin içindesin?" Diye sordum, artık bu konuda da bir cevap vermesi gerekiyordu bana yoksa gerçekten kafayı yiyeceğim.

"Ben bildiğim şeyleri bir daha dinlemek istemiyorum. Zaten işim gücüm var sabahtan beri burayla uğraşıyorum." Dedi Erdem ve ayağa kalktı, Ateş'e bakarak "Bir şey olursa ara beni." Deyip kapıya doğru yürüdü, evden çıktı ve gitti. O giderken Savaş ayağa kalktı.

"Benim de bir yeri aramam gerekiyordu, siz konuşun, bahçedeyim." Dedi o da bahçe kapısına doğru yürüdü. Sanırım bizi yalnız bırakmak istiyor diye düşünürken Cansu da onun ardından hemen ayağa kalktı.

"Ben de arabada telefonu unutmuşum, birisi falan arar gidip onu alayım." Dedikten sonra cevap vermemizi beklemeden alelacele evden çıktı, o çıkarken gözlerimi yeniden Ateş'e çevirdim.

"Herkes gitti, yalnız kaldık. Bizi yalnız bırakmak istedikleri çok belliydi. Bence sen de artık bir şeyler anlatmalısın bana." Ayağa kalktı, yanıma geldi. Elini uzattı, uzattığı eline bakarken konuştu.

"Anlatacağım, benimle gelmelisin." Elimi kaldırdım, elini tuttum. Ayağa kalktım, elimi sımsıkı tuttu, merdivenlere yöneldi.

"Nereye gidiyoruz?" Başını çevirdi, bana baktı.

"Anlatacaklarıma inanman da lazım. Bu yüzden de görmen lazım." Deyince daha da çok meraklandım. Üst kata çıktık, onun odasına gideceğiz diye beklerken koridorun sonundaki diğer odaya doğru yürüdü, odanın önünde durdu. Ne göreceğimi fazlasıyla merak etmeye başlamışken odaya girdi, meraklı gözlerim odanın içinde gezindi ama öyle dikkat çekici bir şey yoktu ki. Bayağı bildiğin sıradan bir yatak odasıydı.

"Normal bir yatak odası burası." Dediğimde Ateş elimi bıraktı, gözleri beni buldu.

"Normal olmadığını iddia etmedim zaten." Sıkıntıyla ofladım, her şeye de bir cevabı vardı.

"Niye getirdin o zaman beni buraya?" Cevap vermedi, komodine doğru yürüdü, komodinin önüne çöktü ve çekmeceyi açtı. Ne yapacak diye merakla ona bakarken albüm gibi bir şey çıkardı, doğruldu ve yatağın kenarına oturdu, gözleri beni buldu.

"Gel hadi." Deyince sorgulamayı bıraktım, çünkü tahminlerim hiçbir zaman doğru çıkmıyordu. Yanına ulaştım, yatağın kenarına oturdum. Albümü kucağıma bıraktı.

"Ne yapacağım bunu?" Omuz silkti.

"Bak." Dedi sadece, önüme döndüm. Hiçbir şey söylemeden albümün kalın kapağını açtım, siyah beyaz bir fotoğraf gördüm. Bir adam, bir kadın, 13-14 yaşlarında bir erkek çocuğu ve ondan biraz daha küçük bir çocuk daha vardı.

"Bunlar kim?" Deyip Ateş'e döndüğümde gözlerindeki hayal kırıklığını ve hüznü görmemek mümkün değildi. "Ailen mi?" Sordum, başını salladı.

"Ailem." Yeniden döndüm fotoğrafa. Sanırım en küçük çocuk kendisiydi çünkü büyük olan çocuk ona çok fazla benzemiyordu.

"O fotoğraftakilerin hepsi öldü, bir tek ben yaşıyorum." Duyacağım cevaptan çok korksam da sordum.

"Neden peki? Ne oldu da öldüler?" Gözlerim ellerine kaydığında ellerini yumruk yaptığını gördüm. Bakışlarımı yeniden yüzüne çevirdim. Az önceki hüzün yerini öfkeye bırakmıştı.

"Babam tıpkı senin baban gibi emniyet müdürüydü." İşte buna şaşırdım, Ateş devam etti.

"Bir olayı araştırıyormuş, ben o zaman gördüğün gibi çok küçüktüm. Neler olduğunu o zamanlarda bilmiyordum yani. Sonradan öğrendim her şeyi, Agâh abi sayesinde." Deyip iç çekti.

"Neyse işte o olayda babam birilerinin kuyruğuna basmış, pis işlerle ilgilenen birilerinin. Masum birini öldürmüşler, onun eşi babamdan yardım istemiş. Babam da katili bulmaya çalışırken bu adamlara bulaşmış işte. Olayı çözmek üzereyken de bir gün kaza geçiriyor, arabasının frenleri patlıyor aynı arabada annem ve abim de var. Hepsi ölüyor, yok oluyorlar." Dedi buruk bir şekilde güldü.

"Ne kadar büyük tesadüf değil mi? Olayı çözmek üzereyken arabasının frenleri patlıyor." Anladığım şeyle içim burkuldu.

"Öldürdüler yani babanı." Başını salladı.

"Öldürdüler ama sadece babamı değil annemi ve abimi de öldürdüler. Ailemi aldılar, sadece bir gün içinde beni kimsesiz bıraktılar. Kendi hayatlarına rahat rahat devam edip babamı ayaklarının altından çekebilmek için beni kimsesiz bıraktılar." Gözlerim doldu, son günlerde çok duygusal olmaya başlamıştım.

"O gün okulda değil de ben de o arabada olsaydım ben de ölmüş olacaktım. Sabah evden çıkmıştık, önce beni okula bırakmışlardı. Abim hastaydı, grip olmuştu. Babamla annem de onu hastaneye götürüyordu, öldüler. Bir tek ben kaldım geriye." Gözlerimi önüme çevirip daha yeni hikâyesini öğrendiğim aileye bir kez de bu açıdan baktım ve benim bile canım yandı.

"Akrabalarımız beni kabul etmedi, çünkü onlarda bu işin içinde bir şeyler olduğunu anlamışlardı, başlarına bela almak istemiyorlardı. Babamın emniyetten birkaç arkadaşı beni yetimhaneye yerleştirdiler." Deyip sustu, kayıtlarda onun yetimhaneye 5 aylıkken geldiği yazarken o 6-7 yaşındaki hâlini anlatıyordu. İşte kafam da tam olarak burada karışıyor.

"Yetimhanede kalırken orayı hiç sevmezdim. Bir müdür vardı, çok sinirli her gün döverdi bizi. Yatağına çişini yapanı, düşüp kendini yaralayanı, gece korktuğu için ağlayanı, yemek yerken dökeni, bir şeyler kıranı, erken uyumayanı, erken uyanmayanı hep döverdi, hiç acımadan, çocuk demeden döverdi. Anlayacağın aklına gelebilecek her şeyi bahane eder öfkesini bizden çıkartırdı." Boğazım düğüm düğüm oldu, ağlamamak için kendimi zor tuttum.

"İlk dayağımı oraya gittiğim ilk hafta yemiştim. Annemin, babamın mezarına gitmek istiyorum dedim diye. Burada her istediğin olmaz diye dövmüştü beni." Gözlerini yere sabitlemiş konuşurken gözümden akan bir damla göz yaşına engel olamadım.

"Yıllar öncesinden bahsediyorum. Her şey şimdiki gibi değildi. Ne bir kamera vardı ne de yetkililere konuşup bizi kurtaracak birisi. Denetimlerde şimdiki kadar sık değildi. Zaten gelir müdürün odasında çay-kahve içer denetledik diye giderlerdi." Dedi ve yerdeki gözlerini bana çevirdi.

"Hiç kimsenin yaşadığımız hiçbir şeyden haberi olmuyordu." Albümün üzerinde duran elim istemsizce onun eline giderken bu yaptığıma şaşırdı, yüzünde buruk bir gülümseme peydah olduktan sonra devam etti.

"Bu yüzden de sık sık kaçarlardı, sokakta yaşamak her gece dayak yemekten daha iyiydi bizim için. Ben cesaret edemedim, sokaklardan korktum dayağa razı oldum." Sol gözümden bir damla daha aktı, kendime engel olamıyordum.

"Sabredebildiğim yere kadar sabrettim. Bir gün yetimhanenin önünde o adamlardan birini gördüm. Daha önce babama bu işin peşini bırak diye eve tehdit için gelirlerdi, oradan tanımıştım. Meğerse o arabada ben de varım zannediyorlarmış sonradan öğrenmişler hâlâ yaşadığımı. Zaten onu ilk gördüğümde benim için geldiğini anladım, beni de öldürecekti." Dedi, gözleri yeniden beni buldu.

"Sokaktan korkup dayağa razı olmuştum ama o adamı görünce sokağa razı olup ölümden kaçtım. Sokaklarda yaşayan birini kim nasıl bulabilirdi ki zaten?" Hiç tepki vermedim, anlattıkları karşısında ne söyleyebilirdim ki.

"Kaçmaya çalışırken başıma bir sürü şey geldi ama yine de kaçtım oradan sonunda, kaçmayı başardım. Sokaklarda yaşamaya başladım, yetimhanede 1 yıl falan kalmıştım sadece. Sokakta o kadar çok kalmadım, kaldığım süre boyunca da hep çalıştım. Bir adam vardı ismi Rıza, harabe bir binada bizi toplar, herkese her gün yapacağı işi söyler, sonra kazandığımız parayı alır, bize de bir parça ekmek verip karnımızı doyururdu." Göz yaşlarıma daha fazla engel olamadım. Her zaman gözlerimin içine bakarak konuşan adam arada bir bana dönse de odanın zeminine gözlerini odaklamış, o anları yeniden yaşıyorcasına anlatıyordu.

"Bilirsin o işleri işte; dilenmek, mendil satmak, ışıklarda araba silmek falan." Biliyorum demek yerine sadece başımı salladım, Ateş devam etti.

"Alışmıştım artık öyle yaşamaya. Dediğim gibi çok kalmadım zaten sokakta. 5 ay falan kaldım. Sonra bir gün bir arabanın önüne atladım, camını silmek için. O arabanın içinden Agâh abi çıktı. Babam emniyet müdürü demiştim. Senin de bildiğin gibi o da savcıymış. Daha önceden babamın yanına karakola gittiğimde görmüş beni. Babamla da iyi arkadaşlarmış. Arabasının camını silerken tanıdı beni. İndi arabadan, tuttu elimden, bir restorana götürdü. Önce karnımı doyurdu sonra da her şeyi anlattırdı." Destek vermek için elini sımsıkı tuttum.

"Ona o adamı anlattım, bizim eve geldiğini de söyledim, o da o gün anladı ailemin kaza da ölmediğini cinayete kurban gittiğini. Ben her şey bu kadar sanmıştım, bırakıp gidecek diye düşünürken bir daha hiç bırakmadı beni. O gün aldı, bir eve götürdü. O evde yalnız değildim Erdem, Pars, Doğan da oradaydı. Onların da benimkine yakın bir hikâyeleri var, onları da Agâh abi kurtarmış." Yutkundum, boğazımda oluşan yumrudan kurtuldum. Fakat buna rağmen boğuklaşan sesimle konuştum.

"İsmini nasıl değiştirdin? Neden değiştirdin? Polis olabilmek için mi?" Başını sağa sola salladı.

"Hayır yaşamak için." Kaşlarımı çattım.

"Nasıl yani?" Gözleri beni buldu.

"Yetimhaneden kurtuldum, sokaktan kurtuldum ama o adamlar peşimi bırakmıyormuş, Agâh abi öyle söylemişti. Hastaydım, böbrek yetmezliğim vardı." Gözlerim irileşti.

"Ne? Hasta mıydın?" Başını salladı.

"Hastaydım ama Agâh abi sayesinde iyi bir tedavi aldım, organ nakli oldum, iyileştim. Şimdi senden de sağlıklıyım." Deyince rahat bir nefes aldım, o nefesi alırken birkaç saniye içinde ne kadar koktuğumu fark ettim.

"Tabii tedavi, ameliyat için hastaneye gidip gelmek zorundaydık. Fakat kimliğimi kullanırsam beni kolaylıkla bulacaklardı. Bunları o zamanlarda ben akıl edemiyordum tabii. Agâh abi düşünüyordu benim yerime."

"Nasıl değiştirdiniz kimliğini?" Derin bir nefes aldı.

"O evde bizimle birlikte kalan bir çocuk daha vardı. İsmi Barış Erendil'di, yaşıttık onunla. Çocuk trafik kazası geçirdi, vefat etti. Hatta onun sayesinde kurtuldum ben de. Onun böbreğini bana nakil ettiler. Fakat herkes tam tersi olarak bildi. Ben Barış, ölen çocuk Ateş oldu. Ben onun yerine geçtim o da benim yerime. Tabii Ateş Demirkan trafik kazasında öldü olarak bilindiği için o adamlar da benim peşimi bırakmış oldu. Yani anlayacağın sahte polis olmak için değil yaşamak için değiştirdim kimliğimi. Hem peşimdeki adamlardan kurtulmak için hem de rahatça hastaneye gidip gelebilmek için." Göz yaşlarımı sildim, bu konuda ne diyeceğimi bilmediğim için hiç yorum yapmayıp sorularımı sormaya devam ettim.

"Buraya kadar her şey tamam. Artık kimliğini değiştirmiş olmana hak veriyorum. Sahte bir kimliğinin olması senin suçun değil, artık biliyorum. Peki neden polis oldun? Bana sakın babamın yolundan gidip polis oldum, kimliğimi açıklamak istemedim, geçmişimi bilin istemedim falan deme çünkü inanmam. Kimliğini değiştirmiş olmanın bir sebebi olduğu gibi polis olmanın da bir sebebi var değil mi?" Başını salladı.

"Var, öğrenmek istiyorum." Merakla sordum.

"Neyi?" Omuz silkti.

"Ailemi kimin öldürdüğünü ve bunu bildiği hâlde olayın üstünü kapatanları." Kaşlarımı çattım.

"Olayın üstünü kapatanlar mı?" Başını salladı.

"Evet, bir kişi yok bu işin içinde, onlarca kişi var. Birileri ailemi öldürdü ve o birilerine yardım eden diğerleri de her şeyi bildikleri hâlde sustular. 3 kişinin cinayetinin üzerini örtüler. Her kademeden insan var o grubun içinde. Polis, savcı, avukat ve onlarca kişi. Hepsinden hesap sormak istiyorum ama hiçbirini tanımıyorum. Polis oldum çünkü bunları öğrenmek istiyorum. Zamanında bu olay o kadar gizli tutuldu ki şimdi ne bir kayıt ne de dosyayla ilgilenenlerin ismi var ortada. Her şey büyük bir bilinmez yani." Merakla onu dinlerken bir kez daha iç çekti, devam etti.

"Yıllar önce babanın oturduğu koltukta babam oturuyordu. Bütün olup biten o karakolda oldu. Babanın orada göreve başlayalı çok olmadığını biliyorum ama bu karakolda yıllarca çalışan insanlar var. Polis oldum ve içlerine girdim. Her şeyi yavaş yavaş öğrenmeye başlıyorum. Hani arabadayken cebimden aldığın flash bellek vardı ya?" Başımı salladım.

"Evet."

"O flash belleğin içinde gördüğün fotoğraflar bu olayla ilgisi olanlar. Sadece birkaç kişiye ulaşabildim. Hepsine ulaşana kadar da bir şey yapmayı düşünmüyorum. Önce hepsinin tek tek ismine ulaşacağım sonra da hepsine tek tek hesap soracağım. Aileme öldürenler de bu olaya sesini çıkarmayanlarda bedel ödeyecek." Önüme döndüm, açıkça öldüreceğini söylüyordu. içten içe hak ettiklerini düşünsem de böyle bir şeye izin verecek değilim ama şimdilik sesimi de çıkaramam. Her şeyin bir vakti vardır ve ben o vaktin gelmesini bekleyeceğim.

"Hepsi bu kadar yani, benim hakkımda her şeyi öğrendin artık." Başımı salladım.

"Doğru, öğrendim." Gözlerini önüne çevirdi, devam ettim. "Ama hâlâ bana anlatman gereken bir sürü şey var." Bakışları yerdeyken konuştu.

"Biliyorum hatta bunlardan çok onu öğrenmek istediğini de biliyorum ama sana bunları anlatmadan onu anlatamazdım. Çünkü anlatsam bile öne anlamazdın. Her şey eksik kalırdı. Bu yüzden de bunları bilmen gerekiyordu, ben de anlattım." Elimdeki albüme döndüm, kapağını kapattım. Devamına bakmak istedim ama bunu daha sonra yapmaya karar vererek albümü yatağın içine bıraktım, tek ayağımı altıma katlayıp tamamen Ateş'e döndüm, konuştum.

"O zaman bana şimdi de bu hâlde olmamın sebebi kim onu söyle. Onlarca insanın katili kim Ateş? Bizden ne istiyor ve sen onu nereden tanıyorsun?" O da tamamen bana döndü.

"Az önce yetimhaneden kaçtığımı anlatırken başıma bir sürü şey geldi demiştim." Başımı salladım.

"Evet."

"Başıma gelen şeylerden birisi de o katil işte." Kaşlarımı çattım.

"Nasıl yani?" Gözlerini kapattı, bir kez daha derin bir nefes aldı. Bunları anlatmanın canını yaktığı çok belliydi.

"Kaçmaya çalışırken..." Deyip sustu, yutkundu. Merakla ona bakarken kendini toparlayıp cümlesine devam etti. "Yalnız değildim." Kaşlarımı çattım.

"Yanımda 2 kişi daha vardı. Dediğim gibi o müdür hepimizi her şey için döverdi. Henüz daha çocuk olduğumuz için de kızlı erkekli karışık yurtta kalıyorduk. Genelde 12 yaşından sonra yurtlar ayrılır. Benimle beraber kaçmaya çalışanlardan birisi kızdı, o yetimhanedeki yakın arkadaşlarımdan birinin kız kardeşiydi. Beraber kaçıyorduk işte, kurtulacaktık." Bu iş giderek ilginçleşmeye başlamıştı.

"Her gün birisi kaçardı neredeyse. Müdürün de işine gelirdi bu, sevmezdi çünkü hiçbirimizi. Kaçan birinin ardından polise haber verirdi ama peşine düşmek falan yoktu. Başkası kaçmasın diye tedbir falan da almazdı. Polisler gelince de tedbir almama rağmen kaçıyorlar derdi. Zaten bazıları bulunur yeniden getirirler bazıları kaybolur gider. Yaşıyor mu öldü mü kimse bilemez. 3 Ocak da benim kaldığım odada kalan biz kız kaçtı, ismi Esra'ydı." Dediği an sordum.

"Katilin öldürdüğü ilk kişi, Esra Bilgiç değil mi? Ayın 3'ünde öldürdü ama o kızın geçmişine baktık. Yetimhanede hiç kalmamış, evlatlık falan da değildi." Başını sağa sola salladı.

"Esra Bilgiç ama başka bir Esra Bilgiç." Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"

"Öldürdüğü herkesi tanıyorum ama sadece isim olarak. Her gece birisi kaçardı, bizden önce kaçan çok oldu. O da Esra'yla başlamış. Esra'dan sonra Enes, sonra Zeynep, Mete diye gidiyor işte. Bunlar hep benim yetimhaneden arkadaşım. Fakat katilin öldürdüğü kişiler sadece onların ismini taşıyanlar. Bu kadar insan sadece isimleri için öldü Mira. Sebepsiz yere, sadece isimleri için öldüler."

"Bu tamamen saçmalık! Ne yani kendinden önce yetimhaneden kaçan herkesin ismini biliyor ve yıllar sonra onları bulamadığı için onlarla aynı isimleri taşıyan insanları mı öldürüyor?" Başını salladı.

"Aynen öyle! Ve evet haklısın bu tamamen saçmalık! Ama bu kadar kolay insan öldüren birinde mantık mı arayacağız?" Önüme döndüm.

"Sen de haklısın." Deyip uzunca ofladım, insanların sadece birileriyle isim benzerliği var diye ölmeleri çok acı değil mi?

"Peki niye?" Diye sordum gözlerimi Ateş'e çevirirken ve devam ettim. "Neden onları öldürmek istedi ki? Tamam isimleri yüzünden öldüler ama gerçekten öldürmek istedikleri için de bir sebebi olması lazım." Elini yüzüne bastırdı, uzunca bir nefes aldıktan sonra konuştu.

"Onlar bizden önce kaçıp kendilerini kurtardılar. Farklı bir ay olsa da hepsini ayın yine aynı gününde aynı saatinde öldürdü. Çünkü biz kaçarken onlar kadar şanslı değildik. Kaçmak için yetimhanenin kazan dairesini kullanıcaktık. Oradan arka bahçeye açılan bir kapı vardı. Arka bahçede de güvenlik yoktu ve duvarın üstünden rahatlıkla kaçabilecektik. O gece kazan dairesine indiğimizde ben öndeydim. O da kardeşiyle beraber arkamdan geliyordu. Nasıl oldu ben görmedim ama bir anda büyük bir gürültü koptu." Dediğinde ellerini yine yumruk yapmıştı.

"Arkamı döndüğümde kardeşini, Esma'yı, öylece yerde yatarken gördüm. Elektrik panosundan da ateş çıkıyordu, kızı elektrik çarpmıştı. Korktum Mira, çok korktum. O bir anda bağırmaya başladı, kardeşi için yardım istedi. Ben o gün orada duramadım, onları bırakıp arkama bile bakmadan kaçıp gittim. Ben de çocuktum, öldürülmekten çok korkuyordum. Kaçıp gittim işte Mira, dursam bile hiçbir şey yapamayacaktım. Meğerse o gün o kız orada ölmüş." Dedi, sonunda bakışları beni buldu.

"Tüm bunları yapan da o kızın abisi. Başta ihtimal vermedim, hatta onun olabileceği aklımın ucundan bile geçmedi. Çünkü benim tanıdığım çocuk o kadar kötü birisi değildi. O günden beri, öldürülenlerin hepsinin isminin yetimhanedekilerle aynı oldugunu fark ettiğim andan beri araştırıyorum. Çünkü katilin yetimhaneden birisi olduğuna emin olmuştum. O kızın öldüğünü de yeni öğrendim. Onu öğrendikten sonra zaten doğrudan abisine yöneldim. Yetimhanedeki diğer herkese ulaştım, hepsinin sıradan hayatları var. Bir tek ona ulaşamadım, bir tek o ortada yok. Katil olduğunu anlamak zor olmadı." Artık duyduğum hiçbir şeye şaşırmamaya başlamıştım.

"Öldürdüğü kızın soyadı Güneri'ydi. İsim benzerliğinden insan öldürdüğüne göre kendisinin de soyadının Güneri olması gerekiyor. Peki ismi ne?" Sordum, Ateş dişlerinin arasından konuştu.

"Can, Can Güneri. Fakat muhtemelen şu an başka bir isim kullanıyordur." Gözlerimi önüme çevirdim.

Can Güneri...

Artık adını da biliyorum. Can Güneri... Öğrendiğim her şey onun da dediği gibi bana halledebileceğime dair inanç vermişti. Aynı zamanda artık Ateş'e karşı o kadar da ön yargılı değildim. Fakat ne olursa olsun onlarca insanı öldürmesine izin verecek de değilim. Bir şekilde bu durumu halledeceğim ama artık kiminle, neyle karşı karşıya olduğumu, kimin yanında olduğumu çok daha iyi biliyorum.

"Sana güveniyorum." Dedim aniden ve Ateş'e döndüm. Yalan değildi, artık ona güveniyorum.

"Tüm kalbimle artık sana güveniyorum." Doğruyu söylemeye devam ettim, Ateş'in yüzünde memnuniyet oluşurken az önce anlattıkları için ve şu an karşımda çok kötü göründüğü için bir anda boynuna doğru atıldım, sımsıkı sarıldım. Elleri belimi bulurken başını omzuma koydu, benden daha da sıkı sarıldı.

"Ben de sizinleyim, tüm bunlar suç olsa da suç ortağı olmaya hazırım." Dedim, fakat bunları söylediğime ben bile şaşırdım, buna rağmen ekledim.

"Ele ele verip bitirelim şu işi artık." Geri çekildi, gözlerimin içine baktı.

"Bitirelim." Güldüm, elimi uzattım.

"Bundan sonra birlikteyiz." O da benim gibi güldü, uzattığım elimi tuttu.

"Birlikteyiz." Dediğinde birleşik ellerimize baktım, bakarken zihnimin içinden gezen tek bir gerçek vardı.

Bilerek, isteyerek onun suç ortağı olduğum.

***

Selamlar, nasılsınız, nasıl gidiyor?

Ve her şeyin ortaya çıktığı bölümü de okumuş oldunuz. Ateş'in farklı bir kimlik kullanması, katilin ismi ve daha birçok şey...

Aksiyonlu bölümler okumaya hazır olun :) seveceğiniz bölümler geliyor.

Yeni bölüm tahminlerinizi bekliyorum.♡

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%