@gizzemasllan
|
Selam suç ortaklarım ✨ Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫 Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar.🍒 *** 25. BÖLÜM "PLAN" Annemin gözleri şüpheyle Ateş'le aramızda gidip gelirken elimden geldiği kadar rahat görünmeye çalışmaya devam ettim. Gözlerim bir anlığına teyzemi bulduğunda onun çoktan söylediğimiz yalana inandığını ve tıpkı bizim gibi annemin cevap vermesini beklediğini fark edip bakışlarımı yeniden anneme çevirdim. "Şimdi siz arkadaşlarınızla tatile gideceksiniz ve Mira için benden izin istiyorsunuz öyle mi?" Heyecanla başımı salladım ve onu onayladım. Aslında böyle bir şey yoktu. Artık birçok gerçeğini bildiğim şu işi bitirmek için annemden uzak kalmam gerekiyordu ve Ateş'le düşünüp taşınıp böyle bir yalan söylemeye karar vermiştik. Sonra da gelip bu tatil yalanını anneme uydurmuş ve şu an bize inanıp izin vermesini bekliyorduk. "Evet Özlem teyzeciğim." Dedi Ateş, annemin yanında süt dökmüş kediye dönüyordu ve bu fazlasıyla hoşuma gidiyor. "Bugün Mira sizi arayıp arkadaşlarımızla birlikte olduğumuzu söylemiş zaten. İşte onlar anlaşmış bu akşam hep beraber tatile gidiyorlarmış. Bizi de davet ettiler, beraber olalım dediler. Başta Mira istemedi ama ben yine de size sormak istedim." Ateş yalanlarını art arda sıraladı. Bunun için ona kızmadım çünkü bu yalanları söylemesini isteyen bizzat ben olmuştum. "Mira hasta olduğu için uzun bir süre izinli, biliyorsunuz. Ben de yıllık iznimi kullanıyordum. Yani ikimiz de müsaitiz, bu tatil Mira'ya da iyi gelecektir. Bir süre her şeyden uzak kalması iyi olacak. Tabii siz de izin verirseniz. Ama yok benim aklım kızımda kalır diyorsanız da gitmez, kalırız burada." Ateş annemi ikna etmek için konuşmaya devam ederken annemin gözleri beni buldu. "Senin hastaneye kontrole gitmen lazım. Eğer tatile gidersen..." Sözünü kestim. "Biz o işi bugün hallettik Ateş'le." Dediğimde annem şaşırdı, inanması için bugün doktordan aldığım raporları ve reçeteyi kanıt için ona uzattım. "Hatta bak doktor bunları verdi. Başımın çok ağrıdığından falan bahsedince ilaç yazdı. Çoktan aldık ve kullandım bile." Annem göz ucuyla sehpaya bıraktığım kağıtlara baktı, güvensizlik hissi yaratmak istememiş olacak ki alıp kontrol etmedi. Almak istese bile çok rahattım çünkü bu konuda yalan söylememiştik. "Nereye gideceksiniz?" Diye sordu, konuşmak için dudaklarımı araladım ama Ateş benden önce davrandı. "Marmaris'e." Annem bir süre daha düşündükten sonra yine sordu. "Ne kadar kalacaksınız?" Dediğinde yine cevap veren Ateş oldu. Konuşmak için acele davranmıyorum, hatta müdahale bile etmiyorum. Çünkü aniden ikimiz de farklı cevap verirsek sanırım sonumuz çok da iyi olmaz. "Tam olarak bilmiyorum ama öğrenirim, öğrenir öğrenmez de size haber veririm." Ateş düzgün yalanlar söylerken annem inanmaya başlamış gibiydi. "İyi peki gidin ama tek bir şartım var." Dediğinde heyecanla konuştum. "Kabul ediyorum!" Dediğim an herkesin gözü beni buldu, annem şaşkınca konuştu. "Kızım önce bir şartımın ne olduğunu öğrenseydin de sonra kabul ederdin." Güldüm "En fazla ne isteyebilirsin ki? Telefonunuz açık olacak, her aradığımda ulaşacağım, orada da bir hastaneye sürekli kontrole gideceğim, ilaçlarımı aksatmadan kullanacağım ve eğleneceğim diye kendimi yormayacağım." Annemin muhtemelen söyleyeceği her şeyi art arda sıraladım. Annem büyük bir şaşkınlıkla bana bakarken sordum. "Bunlardı değil mi?" Başını salladı. "Evet." Dediğinde güldüm, annemi gerçekten çok iyi tanıyorum. "Tamam, kabul ettim gitti." Dedim ve Ateş'i gösterip gülerek ekledim. "Hem zaten onun senden bir farkı yok anneciğim. Bunları yapmasam bile onun buna izin vereceğini hiç zannetmiyorum." Dediğimde Ateş'in omurgasını dikleştirdiğini gördüm, söylediklerim beyefendinin hoşuna gitmişti sanırım. "İyi tamam, gidin o zaman. Eğlenmek sizin de hakkınız." Duyduğum şeyle bir anda kendime engel olamadım, elimi kaldırdım ve küçük bir çocuk gibi el çırptım. Ateş ve Öznur teyzem yaptığım şeye gülerken annem konuştu. "Sen normalde böyle şeyleri sevmezsin ama şimdi çok mutlusun bakıyorum da." Öylece kaldım, şüphelenmiş gibiydi çünkü çok haklıydı. Ne zaman annem ailecek tatile gidelim dese gitmemek için türlü türlü bahane uydururdum. Gitmek zorunda kaldığım zamanlarda da tüm tatili söylenerek geçirirdim. "Ablacığım demek ki kız sizinle tatile gitmeyi sevmiyor. Yani yanında erkek arkadaşı, diğer arkadaşları olduğu sürece niye gitmek istemesin ki?" Teyzem imdadıma yetişirken onu onaylamak için başımı salladım, o sırada Ateş saatine bakıp konuştu. "Saat çoktan 5 olmuş. Bizim çocuklar 7 gibi yola çıkacağız demişti." Dedi, gözleri beni buldu. "Bence sen bir an önce hazırlan, beraber çıkalım." Dediğinde gözlerimi anneme çevirdim. "Ne bakıyorsun kızım bana? Gidip hazırlansana." Heyecanla ayağa fırladım, odama doğru yürürken annem arkamdan konuştu. "Çıkmadan önce dedene de görün, kızıyor sonra." "Tamam." Beni duyacağı bir ses tonunda salona doğru bağırdım, odama girdim. İlk iş olarak buraya eşyalarım getirilirken kullanılan valizlerden birini aldım, yatağın üzerine koyup fermuarını açtım. Odaya kimse girmeden hızla belimdeki silahı çıkardım, valizin en altına koydum. Daha sonra da telaşla üstüne dolaptan aldığım iki kazağı koydum, gizledim. Silahı kamufle ettikten sonra dolaptan birkaç kazak daha aldım, valize koydum. Buraya gelmeden önce bir 10 gün falan diye anlaşmıştık. 10 gün boyunca onun evinde kalacaktım. Çünkü burada kaldığım ve bu hâlde olduğum sürece annem çoğu zaman evden çıkmama izin vermeyip dinlenmemi söyleyecekti. Bu yüzden de böyle bir yalana başvurmuştuk zaten. Hep beraber el birliğiyle bir an önce her şeyi bitirmek için. Kazaklardan sonra birkaç gömlek, pantolon, eşofman koydum. Çamaşırlarımı da koyduktan sonra valizi kapattım. O sırada odanın kapısı açıldı, arkama döndüğümde teyzemin geldiğini gördüm. Yüzünde muzip bir ifade vardı. Buna bir anlam veremezken konuştu. "Arkadaşlarla beraber tatil demek?" Dedi, yanıma ulaştı, gülerek konuştu. "Yemedim Miracığım." Kaşlarımı çattım. "Yemedim mi? Ama biz..." Sözümü kesti. "Hiç merak etme benden sır çıkmaz." Şaşkınca baktım, bu yalanı nasıl anladığını anlayamazken konuştu. "Baş başa tatile çıktığınızı çok iyi biliyorum." Deyince güldüm, bu muydu yani? Bunu mu anlamıştı? Hiç bozuntuya vermedim. "Anneme söyleme sakın ama! Yanlış anlar sonra böyle bir şey olmasını istemiyorum!" Ayak uydurdum, sanırım çok da başarılı olmuştum bu konuda. "Aşk olsun! Ne zaman benden sır çıktığını gördün sen? Hiç merak etme aramızda." Güldüm. "Neyse hadi yardım edeyim de çabucak bitsin." Dedi, kapattığım valize baktı. "Ne çabuk hazırlandın?" Omuz silktim. "Öyle birkaç parça bir şey aldım sadece." Deyip ondan diğer valizi getirmesini rica ettim. Teyzem küçük valizi getirdiğinde ona da ayakkabılarımı ve lazım olabilecek birkaç parça bir şeyi koydum, kapattım. Teyzem valizler için yardım istemeye odadan çıkarken ben de peşinden çıkıp dedemin yanına gittim. Önce ona da tatile gideceğimi söyledim, bunun için o da memnun oldu, iyi geleceğinden bahsetti. Daha sonra annem hakkında konuştuk. Annemin doktoruyla babam hakkında konuştuğunu, en kısa zamanda onunla ortak bir noktada anlaşıp anneme her şeyi anlatacağını falan söyledi. Doktor şimdilik annemin psikolojisinin böyle bir şey için hazır olmadığını söylemiş olsa da bunun gizli kalmayacağını o da bildiği için annemi buna hazırlayacağını söylemiş. Bunları duymak beni biraz daha mutlu etmişti. Çünkü annemin daha fazla yalan bir sevgiye maruz kalıp bu şekilde kandırılmasına göz yumamıyordum. Dedemle konuşup vedalaştıktan sonra odadan çıktım, salona gittim. Yalanımızın içinde hemen yola çıkacağız gibi bir ayrıntı eklediğimiz için teyzem ve annemle de vedalaştım. Annem evden çıkmadan önce elime bir kredi kartıyla telefon tutuşturdu, bunları kullanmamı söyledi, teşekkür ettim, bahçeye çıkarken yine bir sürü uyarıda bulundu. Bahçeye çıktık, annem aynı uyarıları Ateş'e yaptı. Sonunda arabaya binebildik, Ateş arabayı çalıştırırken annemlere el salladım ve sonunda evden uzaklaşabildik. Hiçbir aksilik olmadan evden çıktığımız için uzunca bir nefes aldım, Ateş'e döndüm. "Bir an hiç çıkamayacağız zanettim." Gözleri beni buldu, güldü. "İnanmazsın ama bu sefer ben de öyle hissettim." Deyince ben de güldüm. "Neyse atlattık sonuçta." Deyip yola döndü, biraz daha hızlı sürdü. "Asıl işimiz bu değildi zaten! Şimdi bana ne yapacağımızı söyle." Yola bakarken konuştu. "Bunu evimize gittiğimiz zaman konuşuruz." Dediği an öylece kaldım, ne demişti o? Evimiz mi? Şaşkınca ona bakarken söylediği şeyin kendisi de farkına varmış olacak ki gözleri beni buldu. "Yani şey eve demek istedim." Dedi, önüne döndü ve konuyu değiştirdi. "Herkes bizi orada bekliyor, beraber konuşuruz." Başımı salladım, önüme döndüm. "Konuşuruz." Dedim sadece, ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Ateş konuşmaya devam etti. "Bu arada artık rahat olabilirsin." Gözlerimi yeniden ona çevirdim. "O alçak artık hiçbir şekilde bizi dinleyemeyecek." "Buldun mu dinleme cihazlarını?" Başını sağa sola salladı. "Bulamadım ama halettim merak etme, artık dinlemesi mümkün bile değil." Önüme döndüm, sorgulamak istemedim. Zaten muhtemelen jammer (Sinyal kesici) falan kullanmıştır. Bu da iyi olmuştu. Bizi dinlemesi hiç iyi olmuyordu çünkü. Fakat hâlâ her ihtimale karşı kendimce kurduğum o minik planı uygulayacağım. Aklımın içinde bir şeyler varmış da kimseye söylemiyormuşum gibi. Bizi duymasa bile uzaktan izlediğinde böyle bir izlenim verirsem o manyak kafayı yer. Bu da benim hoşuma gider. Aramızda başka bir konuşma geçmeden eve ulaştık. Arabadan indiğimde iki adam koşarak arabanın yanına doğru geldi, valizleri aldılar. İkisini de eve götürürlerken Ateş yanıma geldi. "Hadi gel." Dedi Ateş, peşine takıldım. Beraber eve girdik, eve girdiğimizde herkesin burada olduğunu gördüm. Savaş, Cansu, Erdem hatta Doğan bile vardı. Sessizce salona yürüdüm, kendimi nedensiz yere buraya ait hissetmiyorum. Sanki çok yanlış yoldaymışım gibi hissediyorum. Gerçekleri bildiğim hâlde, onun neden böyle birisi olduğunu bildiğim hâlde hâlâ böyle hissetmektem kendimi alıkoyamıyorum. Tekli koltuğa oturdum, herkesin gözü benim üzerimdeydi. Sanırım bir şeyler söylememi, yapmamı fakan bekliyorlardı ama hiç sesimi çıkarmadım, sessiz kalmayı tercih ettim. Ateş peşimden bir diğer koltuğa otururken ortamda ürkütücü bir sessizlik vardı. Hiç kimse konuşmuyor, herkes birbirinin yüzüne bakıyordu sadece. "Sanırım herkes buraya susmaya gelmiş." Dedi Doğan, sıkıntıyla ofladı ve geriye yaslandı, ellerini göğsünün altında birleştirdi. "Ben susmayı sevmem yalnız, kalkıp gideceğim bakın şimdi!" O alayla konuşurken Cansu devam etti. "Bence de buraya susmaya gelmedik, artık bir şeyler mi yapsak diyorum?" Savaş ayağa kalktı. "Doğru, bir yerden başlayalım artık." Deyip orta sehpanın üzerinde duran dosyaları aldı ve konuşmaya başladı. "Can Güneri hakkındaki her şey bunların içinde. Dün Ateş istedikten sonra tüm gece bunu araştırdım." Dedi, hepimizin önüne dosyaları bıraktı. Ben heyecanla uzanıp dosyayı aldım, Cansu da benim gibi telaşlı davranırken Erdem hiç almamayı tercih etti. Doğan ise sakince aldı, açtı ve okumaya başladı. "O kadar okumanıza gerek yok." Gözlerim Ateş'i buldu, devam etti. "İşimize yarayacak hiçbir şey yok o dosyada!" Dediğinde onun kılı kırk yararak incelediğini tahmin ettiğimden dolayı dosyayı kapattım, sehpanın üzerine attım. "Ne yapacağız o zaman?" Sordum, Ateş'in gözleri beni buldu. "Artık bizi dinlemediğine emin olduğumuza göre..." Deyip ayağa kalktı, ellerini cebine koydu ve bir öğretmen edasıyla başımızda gezinirken konuşmaya başladı. "Ona oyun kuracağız, oyuna düşürüp kendi ayağıyla yanımıza gelmesini sağlayacağız." "Nasıl olacak bu?" Dediğimde uzandı, sehpanın üzerinde duran kağıtların arasından bir şeyler aldı. Karşımızda duran ayaklı beyaz yazı tahtasını üzerine kağıdı yapıştırdı, önünden geçtiğinde küçük bir kız çocuğunun fotoğrafı olduğunu gördüm. Ateş tahtanın yanında durup fotoğrafın altına işaret parmağıyla birkaç defa vurarak konuştu. "Esma Güneri." Deyince katilin kardeşinin fotoğrafı olduğunu anladım, yetimhaneden kaçarken elektrik çarptığı için ölen kız. "Bu kız bize yardım edecek." Kaşlarımı çattım. "Esma'nın küçükken öldüğünü söylemiştin." Gözleri beni buldu. "Öldü ama bu bize yardım edemeyeceği anlamına gelmiyor." Bu da ne demekti şimdi? Bu tamamen saçmalık değil mi? "İsmini kullanacağız, ölmediğine inandıracağız." Doğan da ayağa kalktı. Tahtanın karşına geçip ellerini arkasında birleştirdi, dikkatle fotoğrafa baktı. Savaş biraz geri çekilirken sordum. "Ölmediğine nasıl inandırabiliriz?" Ateş'in gözleri beni buldu, Doğan da bana dönünce bu sefer ayağa kalkan Erdem oldu. "Onu kendi silahıyla vuracağız." Dedi Erdem, Ateş parmak şıklattı, işaret parmağını kaldırıp Erdem'i gösterdi., "Tam üstene bastın! Aynen öyle yapacağız." Neyden bahsettiklerini burada anlamayan bir tek ben miyim acaba diye içimden geçirirken Cansu konuştu. "Kusura bakmayın ama ben hiçbir şey anlamadım." Onu onaylamak için konuştum. "Ben de." Ateş'in gözleri tekrardan beni buldu. "Bizi dinliyor, biz de bunu kullanacağız." Anlamaya çalışırken devam etti. "Şu an dinlemiyor çünkü biz engel olduk ama olmasaydık dinlemeye devam edecekti. Fakat duymasını istediğimiz zaman da engel olmayacağız ve işimize gelen her şeyi duymasına izin vereceğiz." Ayağa kalktım, yanlarına gittim. "Bu adam bu kadar salak değil, hatta hiç salak değil. Yıllar önce gözlerinin önünde ölen kardeşinin hiçbir şekilde yaşadığına inandıramayız." Ateş cevap verecekken Erdem araya girdi. "İnanacak." Ona döndüm. "Nasıl peki? Nasıl inandıracağız?" Dudakları yana kıvrıldı. "Aklıyla oynayacağız, ters etki yaratacağız. Bunu başarırsak o kız yaşamıyor desek bile bize inanmayacak." Erdem'e anlamsız bakışlar attım, Cansu konuştu. "Daha açık anlatır mısın? Gerçekten hiçbir şey anlamıyorum." Dediğinde konuşmaya devam eden Ateş oldu. "Biz onu kardeşinin yaşadığına değil, öldüğüne inandıracağız. Sanki yaşıyormuş da ölü olarak gösteren bizmişiz gibi davranacağız. Öldüğüne inanması için her şeyi yapacağız. O da bizim bu çabamızı görmezden gelemeyecek ve kardeşinin yaşadığını düşünmeye başlayacak. Öyle düşündüğünü anladığımız da daha da büyük oynayacağız, telaşlanmış gibi yapıp daha büyük bir çabayla ölü olduğunu inanmasını sağlamaya çalışmaya devam edeceğiz ve o da kardeşinin yaşadığından emin olacak." "Kandıracağız yani, tersini düşünmesini istiyormuş gibi davranıp asıl istediğimizi düşünmesini sağlayacağız." Ateş başını salladı. "Aynen öyle yapacağız." Aslında iyi bir fikir gibi duruyordu ama emin de değilim. "Kardeşinin öldüğüne onu inandırmamız için bir sebebe ihtiyacımız olacak. Yani aniden ortaya böyle bir iddia atmamız, onu da bunu inandırmaya çalışmamız tuhaf olur gibi." Dedi Cansu, ona hak verdim. "Sebebe ihtiyacımız yok!" Bunu söyleyen Savaş olmuştu. Onun bizi dinlediğini düşünmediğimizi zannedeceği için rahat rahat konuşuyormuş gibi yapacağız. Bu yüzden Erdem dedi ya onu kendi silahıyla vuracağız diye." Cansu ofladı, arkasını dönüp az önce kalktığı koltuğa dönerken konuştu. "Bilmiyorum, her şey bu kadar basit olacakmış gibi gelmiyor." Dedi, yerine oturdu. Az önce Savaş'ın dağıttığı dosyayı eline alırken konuştu. "Kardeşinin yaşadığını düşünürse ve biz onu saklıyormuş gibi bir izlenim verirsek bize olan öfkesi daha da artacak. Sen dün demedin mi eve saldırdı diye? Evi bombalayan bir adam daha neler yapabilir hiç düşünüyor musunuz?" Ve yine Cansu'ya hak verdim. "Cansu haklı, daha büyük bir öfkeyle saldıracak bize. O bizim attığımız her adımdan haberdar. Ne kadar saklanırsak saklanalım bizi duymasa bize gözetliyor bir şekilde. Nereye gittiğimizi, ne yaptığımızı hatta ne yiyip içtiğimizi bile biliyor. Hepimize hesap sormak için birimizin canını çok fena yakar." Erdem gözlerini sonunda tahtada asılı küçük kız çocuğunun fotoğrafından çekip bana baktı. "Bunun için benim bir fikrim var. Öyle bir şey yapacağız ki hepimiz güvende olacağız. Hiçbirimizin kılına zarar veremeyecek." Kaşlarımı çattım, merakla soracakken Ateş benden önce davrandı. "Söyle biz de bilelim o zaman. Nasıl yapacağız bunu?" Erdem omurgasını dikleştirdi, kendinden emin bir şekilde karşımızda durdu ve kararlı bir ses tonuyla konuştu. "Burada da bizi dinlemesinden faydalanacağız. Kızın yerini aramızdan sadece bir kişinin bildiğinden bahsedeceğiz ama o kişinin kim olduğunu söylemeyeceğiz. Hatta öyle bir abartacağız ki o katil bilen kişi her kimse kızın yanına gidip gelmediğinde kızın öleceğini düşünecek. Hangimizin kızın yerini bildiğini de öğrenemeyeceği için hiçbirimize zarar vermeyecek. Çünkü yaşadığına inandığı kardeşini bir kez daha kaybetmeyi göze alamayacak." İşte bu çok mantıklıydı. Sanırım bu planın içinde aklıma yatan tek kısım bu olmuştu. "Bence çok iyi, bana uyar." Dedi Ateş, Savaş devam etti. "Bana da uyar, hepimiz güvende oluruz. Hiçbirimizi öldürmeye çalışmayacağından emin olduktan sonra da rahat rahat planı uygularız." O da Erdem'i onaylarken Cansu da destek verdi, bana da kabul etmek düştü. "Başka sorusu olan?" Ateş sordu, biraz düşündüm ama sanırım aklıma takılan başka bir nokta yoktu. Fakat hâlâ bu plandan emin değilim ya neyse. Diğerleri de benim gibi susarken Ateş konuştu. "Madem herkes anladı, gelelim bir diğer konuya." Dediğinde meraklandım. "Bir diğer konu?" Bana doğru geldi, yanımdan geçti, orta sehpaya uzandı ve bir fotoğraf daha aldı eline. Merakla ona bakarken fotoğrafı küçük kızın fotoğrafının yanına yapıştırdı, işaret parmağıyla üzerine birkaç defa vurarak konuştu. "Çağrı Kasapoğlu!" Dediğinde fotoğrafa baktım, yaşlı bir adam olduğunu gördüm. "Benim kaldığım yetimhanenin o zamanlardaki müdürü." Dedi Ateş fotoğrafa karşı bakarken meraklı olan yüz ifadem yerini öfkeye bıraktı. Ateş'in anlattıkları bile adamdan nefret etmem için yeterli bir sebepti benim için. "Ne olmuş adama?" Sordu Savaş, Ateş elini fotoğrafın üzerinden çekerken konuştu. "Hâlâ yaşıyor, eğer katil kızın yaşadığını düşünürse gideceği ilk kişi bu adam olacak. Yaşlı olsa da hala sağlıklı ve aklı başında birisi. Yani o kızın öldüğünü doğrularsa plan yatar. Bu adamın da bir çaresine bakmamız lazım." Dediği an kaşlarımı çattım. "Öldürmekten bahsetmiyorsun değil mi?" Gözleri beni buldu. "Korkma, öldürmek gibi bir niyetim yok. Ölmeyi hak ediyor mu? Evet ediyor. Hesap sormak da istiyorum ama bunu onu öldürerek yapmayacağım. Ben katil değilim." Sitem eder gibiydi, cevap veremedim. "Önüme geleni hesap sormak için öldürmüyorum." Sorduğuma pişman olmuştum. "Neyse dediğim gibi adamın bir hâl çaresine bakmamız lazım." Bu sefer aklıma gelen fikri sunmak için ben atıldım. "Benim bir fikrim var." Herkesin gözü beni buldu, hepsi merakla bakarken konuştum. "Kaçıralım." Hepsi şaşkınca bakarken devam ettim. "Niye bakıyorsunuz öyle? Bir süre bir evde misafir edelim. Sonra da polis oluşumuzu bu noktada kullanıp adamın akli dengesinin yerinde olmadığına dair sahte bir rapor çıkaralım ve hakkında 5 ay öncesine ait bir kayıp ilanı verelim. Sanki ilan 5 ay önceden çıkmış gibi olur. Katil araştırırsa da adamın 5 ay önce kaybolduğunu öğrenir, kendisi sadece birkaç ay önce ortaya çıktığı için de adamı ortadan yok edenin biz olduğumuzu anlamaz." Hiçbiri tepki vermedi. "Sonra adamın evine birkaç delil bırakırız. Yıllar öncesine aitmiş gibi görünen birkaç belge işte. Sadece Esma'ya ait değil başka kişilere ait olanları da bırakırız. Onlarla birlikte Esma'ya ait olanı da bulur." Kendimden emin bir şekilde anlatmaya devam ederken Cansu sordu. "Ne gibi belgeler?" Gözlerimi ona çevirdim. "Kızın ölüm tarihinden birkaç hafta sonrasına aitmiş gibi görünen nakil belgeleri. Sanki kız hastanede tedavi gördükten sonra başka bir yurda gönderilmiş gibi yapacağız." Erdem dilini damağına çarpıtarak cıkladı. "Olmaz, bu iş yaş." Kaşlarımı çattım. "Neden?" Omuz silkti. "Çünkü ortaya çıkacak şeyler anlatıyorsun. Mesela bu adamın kimi kimsesi yok mu? Demeyecekler mi bu adamın aklı başındaydı 5 aydır da kayıp falan değildi diye? Adamdan kurtulalım derken başımıza daha büyük iş alacağız. Aynı zamanda ortada plan falan kalmayacak, hepsi mahvolacak." Deyince bu kısmı hiç düşünmediğimin farkına vardım, haklıydı. Böyle bir şeyi nasıl düşünemem ki? "Adamın kimsesi yok, peşine düşecek herhangi birisi yok." Dedi Ateş, söylediği şey beni yeniden umutlandırırken ekledi. "Ama illa ki kaldığı evde bir komşusu, onu tanıyan birisi falan vardır. Kimsesi olmasa da bunları söyleyen birisi çıkar." Bu da doğruydu. Sanırım şu kazadan sonra mantıklı düşünme yetimi kaybetmiştim. Çok yönlü düşünemiyor düz mantık ilerliyordum. "Adamın yanına gidip tehdit edelim ya da polis oluşumuzu kullanıp bizim istediğimiz gibi davranmasını isteyelim. Katil yanına gittiğinde o belgeleri kendi arayıp bulmasın da adam göstersin. Evet kardeşin yaşıyor desin. Hem bu daha inandırıcı olmaz mı?" Cansu kendi fikrini sunarken onun tezini çürüten Erdem oldu. "Olmaz, bu sefer yıllarca senin yüzünden kardeşimi ölü olarak bildim, beni ondan ayırdın diyerek adamı öldürür. Farkında mısınız bilmiyorum ama bir seri katilden bahsediyoruz." Erdem'e de hak verdim. Sanırım yine herkese hak verdiğim zamanlara gelmiştik. "Plan takıldı, bu adama bir an önce bir şeyler bulmamız lazım." Dedi Ateş, düşünmeye başladım. Ta ki Doğan araya girene kadar. "Birazdan beni tebrik etmeye hazır olun çünkü muhteşem bir planım var." Bakışlarımı ona çevirdim, merakla konuşmasını bekledim. "Anlat oğlum ne heyecan yaratıyorsun?" Diyen Savaş'a güldüm. "Birinizin dediğini yapmayacağız ama hepinizin dediğini aynı anda yapacağız." Kaşlarımı çattım, bu ne saçma cümleydi böyle? Acaba ben mi yanlış anladım? "O nasıl olacak?" Erdem sordu, Doğan devam etti. "Önce adamın yanına gideceğiz ve Mira'nın dediğini yapıp adamı evinden alacağız başka bir eve götüreceğiz. Sonra Cansu'nun dediğini yapıp adamı korkutacağız, kendi isteğiyle yanımızda kalmasını sağlayacağız. İşte senin de başın belada ölürsün falan diyeceğiz. Zaten muhtemelen anında kabul edecek, ölmek istemeyecektir. Adam bizim yanımızda kendi isteğiyle kalacağı için de bu konuda hiçbir sorun çıkmayacaktır. " Herkes dikkatle onu dinlerken ellerini cebine koydu, kararlı bir şekilde cümlesine devam etti. "Katil büyük bir ihtimal o adamın evine bir şeyler öğrenmek için gidecek. Çünkü gerçeğe başka hiçbir şekilde ulaşamaz. Biz bu adamı kardeşinin yaşadığına inandırıp sonra da bir eve kardeşi orada diye yönlendirip kıskıvrak yakalamayacak mıyız? İşte o ev bu adamın evi olsun. Kardeşinin yanına gelmek için değil de kardeşi yaşıyor mu yaşamıyor mu diye geldiği için yakalayalım." Doğan anlatacakları bitmiş olacak ki sustu ve herkesin yüzüne tek tek baktı. "Biraz düşünün böylesi daha iyi olacak. Bu adam kardeşini almak için geldiğinde muhtemelen yanında onlarca kişi olacak ve bir onu yakalamak için birçok kişinin canını yakmak zorunda kalacağız. Ayrıca bizden de birçok kişinin canı yanacak. Ama adamın yanına geldiğinde savunmasız olacak. Hiç kimsenin canı yanmadan yakalayacağız." Son söylediklerinden sonra plan benim aklıma yatmamış değildi. Mantıklı gibiydi. "Eee ne diyorsunuz?" İlk konuşan ben oldum. "Bana olur gibi geldi." Dedim, gözlerim istemsizce Ateş'i buldu. Tabii o arada Savaş, Erdem ve Cansu da onaylamıştı ama onun hiç sesi çıkmamıştı. "Sen bir şey söylemeyecek misin?" Diye sordum Ateş'e iç çekti. "Bilmiyorum emin olamadığım şeyler var." Dedi, koltuklara doğru yürüdü, kendini koltuğa attı, başını geriye yasladı. "Bir şeyleri atlıyormuş gibi hissediyorum." Dediğinde ayakta durmak benim için de artık zor olduğu için hemen yanında durduğum tekli koltuğa oturdum, sessiz kaldı. "Bana bir şeyleri atlıyormuşuz gibi gelmedi." Dedi Doğan o da kalktığı yere oturdu. Herkes eski yerlerine tek tek oturdu ve herkes sessizliğini korudu. Uzun süren sessizliği bozan ise Erdem oldu. "Tam olarak aklına yatmayan şey ne?" Diye sorduğunda ben de merakla Ateş'e baktım, başını koltuktan kaldırdı, gözleri hepimizin üzerinde gezindikten sonra konuştu. "Hazır yemek mi söyleyelim yoksa ben yaparım diyen var mı?" Şaşkınca öylece kaldı, diğerlerinin de benden hiçbir farkı yoktu. "Niye bakıyorsunuz öyle?" Dedi, kolundaki saate bakıp yeniden bize döndü. "Saat 8 oldu yemek yemeyecek miyiz?" Ofladım. "Şu an yemek yemenin sırası mı? Konuştuğumuz konunun bununla ne ilgisi var?" Omuz silkti. "Bir ilgisi yok ama yemek yedikten sonra da konuşmaya devam edebiliriz. Ayrıca senin..." Dedi, işaret parmağını kaldırıp bana doğrulttu. "Ben sözümü tutarım. Şimdi hadi söyleyin dışarıdan mı söyleyelim yoksa biriniz yapacak mısınız?" Dediğinde hiç kimseden ses çıkmadı, telefonunu çıkardı. "Anladım, yemek yapmayı bilen yok. Dışarıdan yiyeceğiz artık." Deyip telefondan bir şeyler yaptı, yemek sipariş edecek falan diye bekledim ama sanırım sadece birine mesaj atmıştı. Sonra da tefonunu da yanına atmıştı. "Yemek yiyene kadar bu konuşmayı yasaklıyorum." Herkes onu onaylarken Ateş ayağa kalktı. "Benimle gel." Dedi bana bakarak ve arka odaya doğru yürüdü, kaşlarımı çattım. "Niye?" Sordum, yürümeye devam ederken omzunun üzerinden bana doğru baktı, konuştu. "Gel hadi." Dedi ve başka da bir şey söylemedi, salondakilere baktım, hiçbiri durumu yadırgamamış herkes kendince bir şeylerle ilgileniyordu. Ayağa kalktım, Ateş'in peşinden gittim. Koridora ulaştığımda odalardan birine girdiğini gördüm. Adımlarımı hızlandırdım, odaya ulaştım, içeriye girdim. Çalışma odası gibi bir yerdi. Ateş masanın arkasına geçmiş, çekmeceden bir şeyler alıyordu. "N'oldu? Neden çağırdın beni?" Dediğimde çekmeceden iki kutu çıkardı, ilaç kutusu olduğunu görünce neden çağırdığını kendim anlamış oldum. İki kutuyu da alıp masanın önüme geçti, masanın üzerinde duran sudan da bir bardak aldı, bana uzattı. Hiç itiraz etmeden suyu aldım, ilacı kutusundan çıkardı. "Bunları aç karnına alman gerekiyormuş. Eczacı öyle söylemiş." Başımı salladım, avucumu açtım. Paketten düşen ilacı ağzıma attım, bol suyla içtim. Sonra diğer ilacı da aldım, suyla içtim. Ateş dikkatle bana bakarken güldüm. "İçtim, oldu mu?" Başını salladı. "Oldu çok da güzel oldu. Şimdi de anneni ara." Duvardaki saate bakıp 8'i çeyrek geçtiğini gördüm, gözlerimi ona çevirdim. "Daha evden çıkalı 2 saat bile olmadı." Başını salladı. "Biliyorum ama sen yine de ara. Yemek yemek için durduk, aradım de. Merak etmesin seni." Güldüm. "Benden çok annemi düşünüyormuşsun gibi hissediyorum." Dudakları yana kıvrıldı. "Seni düşündüğüm için anneni de düşünüyorum diyelim." Cevap vermedim, telefonu salonda unuttuğum aklıma gelince bunu ona söyleyip odadan çıkacakken bir anda uzandı, belimden tuttu, kendine çekti, göğsüne çarptım, düşecek gibi oldum, kollarından tutundum. Kendimi toparladıktan sonra başımı kaldırdım, yüzüne baktım. "Ne yapıyorsun ya?" Deyip ondan uzaklaşmak istedim ama izin vermedi. "Bırakır mısın?" Dedim ama umurunda bile olmadı. "Annenin istediği her şeyi yapalım ki ileride gerçekten bir yere gitmek istediğimizde sorun çıkmasın değil mi?" Kaşlarımı çattım, kurtulmaya çalışmayı bırakıp gözlerine baktım. "İleride seninle bir yere gideceğimi nereden çıkardın?" Yüzünde muzip bir ifade vardı. "Tahmin ettim diyelim, çok ileri görüşlüyümdür." Tek kaşımı kaldırdım. "Öyle mi?" Başını salladı. "Öyle." Dediğinde gözleri dudaklarımdaydı. Hiçbir şey yapmıyor oluşumdan dolayı cesaret alıyor, sürekli böyle şeyler yapıyordu. Sanırım bunun için küçük bir intikam alabilirim. Ateş gözlerini dudaklarımdan çekip gözlerime bakarken bu sefer ona yaklaşan ben oldum. Aramızdaki çok az olan mesafeyi de kapattım. Ateş yaptığım şeye şaşırdı, fakat hoşuna da gitmiş gibiydi. "Söyle o zaman ileriye yönelik başka ne görüyorsun?" Bir eli belimdeyken diğer elini kaldırdı, yüzüme dokundu. "Çok güzel şeyler görüyorum." Gülmemek için kendimi zor tutarak konuştum. "Ne gibi şeyler?" "Senin beni sevmeye başlayacağın gibi şeyler mesela." Dedi, eğildi, kulağıma fısıldadı. "Bir gün sen de bana aşık olacaksın Mira Aksoylu." Dudaklarımı ısırdım, geri çekildiğinde oyuna devam etmek için konuştum. "Bu kadar eminsin yani?" Başını salladı. "Daha önce hiçbir şeyden bu kadar emin olmamıştım." Dediğinde biraz daha yaklaştım. Ateş onu öpeceğimi beklerken dudaklarım tam onun dudaklarına temas etmişken hiç beklemediği bir anda geri çekildim, arkadaki kitaplığa doğru yürüdüm. "Aaa sen bu kitabı okudun mu?" Dedim, kitaplıktan rastgele bir kitap aldım ve inceliyormuş gibi yaparak konuştum. "Çok sevmiştim bu kitabı." Deyip Ateş'e döndüm, hâlâ masanın önünde, masaya yaslanmış bir şekilde öylece duruyordu. Onu soktuğum durum yüzünden kahkaha atmak istiyor ama kendimi elimden geldiği kadar tutuyordum. "Ateş?" Dedim onu girdiği şoktan çıkarmak için, gözleri beni buldu. "Sen az önce..." Deyip sustu, anlamamış gibi yaparak konuştum. "Ben az önce ne?" Hareket eden adem elmasından yutkunduğunu fark ettim. Gülmemek için yanaklarımı ısırdım. "Neyse hadi yemek yiyeceğiz daha!" Sinirle konuştu, onu bu şekilde görmek nedense fazlasıyla hoşuma gitmişti. "Kitapmış!" Söylenerek odadan çıktı, o çıkarken arkasından tuttuğum gülmemi bıraktım, sessiz sessiz de olsa yokluğunu fırsat bilip rahat rahat gülerken bir anda odanın kapısı yeniden açıldı, Ateş odaya girdi, gülmemi hızla durdurdum, kitabı inceliyormuş gibi yaptım. "Sen bana mı gülüyorsun?" Dediğinde hiç incelemediğim kitaptan gözlerimi çekip Ateş'e baktım. "Ben mi?" Başını salladı. "Sen!" Başımı sağa sola salladım. "Hayır." Tek kaşı kalktı, bir adım daha atıp odaya girdi. "Neye gülüyordun o zaman?" Resmen hesap soruyordu ama ciddi ciddi değil de alay eder gibiydi. Bu yüzden cevap verdim. "Gülmüyordum sana öyle gelmiş." Gözlerini kıstı, şüpheyle baktı yüzüme. "Emin misin?" Gözlerimi kapatıp açarak onu onayladım. "Eminim." Bana doğru bir adım attı. "Ben eminim ama." İstemsizce geriye gittim. "Gülüyorsam gülüyorum canım! Kötü bir şey mi gülmek?" Birkaç adım daha attı ben de birkaç adım daha geri gittim. "Değil ama bana gülmen kötü bir şey!" Dediğinde masanın diğer tarafına ulaşmıştım bile. Ateş de tam karşımda duruyordu. "Git başımdan ya!" Deyip bana doğru geldiği için masanın etrafında dönmeye başlamıştım. "Gitmiyorum! Az önce yaptığın şeyi de unutmayacağım!" Güldüm. "Ne yapmışım ben sana?" Sordum, cevap vermedi. O sırada kapıya yakın olan tarafa ulaşmıştım. "Bak işte cevap bile veremiyorsun." Dedim ve hiç beklemediği bir anda koşarak kapıya gittim, odadan çıktım. "Lan!" Ateş arkamdan bağırırken güldüm, ona doğru bakayım derken birine çarptım, irkilip geri çekildiğimde Cansu'yu gördüm. "Şey kapıdaki adamlardan biri yemekleri getirdi de soğumadan gelin diyecektim." Dediğinde Ateş de odadan çıkmış, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu. "Ya öyle mi? Çok çabuk gelmiş yemekler." Konuşurken salona doğru yürüdüm, bir ara arkamı döndüğümde Ateş'in seninle sonra görüşeceğiz der gibi baktığını gördüm, gülüp önüme döndüm. Salona gittiğimde yemekleri tabaklara koyduklarını gördüm, rastgele bir yere oturdum. Herkes masanın etrafına otururken karnım çok acıktığı için herkesten önce yemeye başladım. Ateş masanın başına, benim sağımda kalacak şekilde oturdu, yemeye başladı. "Bir de konumuzla ne alakası var diyordun. Ben söylemesem yemek yemek aklınıza gelmeyecek." Ateş hepimize laf çarptıktan sonra yemeğine devam ederken kimsenin sesi çıkmadı. Sessizce yemeğimizi yeyip salona geçtiğimizde saat 9 olmuştu bile. Ben planı konuşmaya devam edeceklerini düşünürken Erdem ve Doğan işleri olduğunu Savaş ve Cansu da hala çalıştıklarını ve sabah erkenden mesaiye başlamaları gerektiğini söyleyip erkenden kalkıp gittiler. Ben ise anneme söylediğimiz tatil yalanı yüzünden burada kalacağım için hiçbir yere gidemedim, salonda Ateş'in karşısında oturup kaldım. "Kaldık yine baş başa." Dedi Ateş, başımı salladım. "Ya öyle oldu." Deyip karşıdaki beyaz tahtaya bakıp yeniden Ateş'e döndüm. "Herkesin fotoğrafı var katilin yani Can'ın fotoğrafı yok mu?" "Yok, eski çocukluk fotoğrafı var. Şimdi görsem ben bile tanımam yani." Başımı öne eğdim, parmaklarımla oynarken konuştum. "Aslında ben çok korkuyorum." İçimden geçeni söyledim. "Neyden korkuyorsun?" Gözlerimi parmaklarımdan çekmeden devam ettim. "Onu bulursak ve yakalayabilirsek olacaklardan." Deyip göz ucuyla Ateş'e baktım, gözlerinin kısmış, merakla bana baktığını gördüm. "Adam normal değil ve eğer normal olmadığı uzman bir doktor tarafından onaylanırsa muhtemelen cezai ehliyeti olmadığı için suç işlemiş sayılmayacak, ceza almayacak." "Böyle bir durumda insanları öldüren birini serbest bırakmazlar Mira. Güvenli bir hastaneye kapatırlar. Dışarıda gezmesine izin vermezler." Başımı salladım. "Biliyorum ama yine de orası cezaevi gibi olmaz. Böyle bir adamın oradan kaçması, kurtulması çok kolay olur gibi ve o adam oradan kaçarsa hepimizin hayatı tehlikeye girer." "Öyle bir şey olmayacak." Kaşlarımı çattım. "Bundan nasıl emin olabiliyorsun?" Sordum ama cevap vermedi, aniden aklıma gelen şeyle konuştum. "Onu yakaladığında öldürmeyeceksin değil mi? Gerekeni yapıp adalete teslim edeceksin!" Derin bir nefes aldı, gözlerimin içine baktı. "Mira! Tekrar ediyorum; ben katil değilim! Bunu yaparsam o şerefsizden hiçbir farkım kalmaz!" Bunları ondan duymak daha da rahatlamama neden olurken merakla sordum. "Peki, onu adalete teslim ettin, gerekeni yaptın diyelim. Sonra yeniden kendi amacına yöneleceksin. Aileni öldürenlerin ve bu olaya susanların peşine düşeceksin. Hepsine hesap soracağım dedin! Onlara ne yapmayı düşünüyorsun? Ben katil değilim diyorsun, peki onları bulup ne yapacaksın?" Ellerini yumruk yaptı, yine çok öfkelenmişti. "Hepsine hak ettiklerini yapacağım! Hiç kimse hak etmediği hiçbir şeyi yaşamayacak! Hiç korkma katil olmaya niyetim yok ama hesap soracağım yine de." Dedi ne ara buraya getirdiğini fark etmediğim ve şu an sehpanın üzerinde duran ilaçları gösterdi. "Hadi şimdi ilaçlarını iç, sonra da doğrudan kalacağın odaya çık, annenle konuş ve güzelce uyu dinlen, yarın büyük gün." "Büyük gün?" Başını salladı. "Evet, büyük gün. Çünkü yarın herkes yeniden buraya toplandığında Doğan'ın söylediği şeyi onaylayacağım!" Şaşırdım. "Aklıma takılan şeyler var diyordum." İç çekti. "Var ama sorun çıkacağını düşünmüyorum. Zaten fazla zamanımız da yok. Bir an önce başlamamız gerekiyor. Bu yüzden de onaylayacağım ve planı uygulamaya yarından itibaren başlayacağız." Başımı sallamakla yetindim. İşte bu çok iyi olmuştu. "Peki." Deyip ayağa kalktım. "İyi geceler o zaman sana." "İyi geceler." Karşılık verdi, eğilip sehpadaki ilaçları aldım ama gitmek yerine konuştum. "Sen uyumayacak mısın?" Dilini damağına çarpıtarak cıkladı. "Uykum yok, sen bana bakma git uyu, rahatına bak." Gözlerimle onayladım onu, yanında kalmak, konuşmak istedim ama gerçekten çok uykum vardı. Dün gece çok geç uyumuş sonra da erkenden kalkmıştım çünkü. Başka bir şey söylemeden üst kata yöneldim, tam merdivenlere ulaştığımda Ateş'in arkamdan "Odanın kapısını kilitlemelisin." dediğini duydum, yaptığı imayla hızla ona döndüm, kaşlarımı çattım. Fakat o benim aksime gülerek konuşmaya devam etti. "Uyur gezerim ben. Ne yapacağım belli olmaz." Gözlerim irileşti, o bana gülerken ciddiyetimi koruyup konuştum. "Çok komik!" Deyip söylenerek üst kata çıktım, arkamdan gülmeye devam etti. Üst kata ulaşıp yatak odasına girdiğimde yaptığım ilk şey ilaçlarımı almak olmuştu. Sonra da annemi arayıp üst üste yalan söylemiş, hâlâ yoldayız falan demiş ve onu ikna ettikten sonra telefonu kapatıp banyoya girmiştim. Elimi yüzümü yıkayıp odaya döndüm, valizden pijamalarımı çıkardım, üzerimi değiştirdim. Daha sonra da aynanın karşısına geçip doktorun yaralarım için verdiği ilacı yüzüme sürdükten hemen sonra kapıya gittim, ne olur ne olmaz diye kapıyı kilitledim ve yeniden odaya dönüp sonunda yatağa girebildim. Sırt üstü uzandım, ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim, karnıma ritmik hareketlerle vururken aklımda dönüp duran tek şey yarın olacaklardı. Uzun süre sonra ilk kez umutluyum. Artık gerçekten onu yakalayacağımıza dair inancım var. Yatakta yan dönüp gözlerimi kapattım. Baş ucumda duran abajura uzanıp ışıkları da kapattıktan hemen sonra gözlerimi kapattım, kendi kendime mırıldandım. "Yarın çok güzel bir gün olacak." **** Selamlar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz? Sizce yaptıkları plan işe yarayacak mıdır Hepsinin beraber olup işbirliği yapmalarını sevdiniz mi? Yeni bölüm hakkındaki tahminlerinizi bekliyorum.♡ Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan |
0% |