Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26.BÖLÜM "İŞ BİRLİĞİ"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım 🌼

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.🦋

Keyifli okumalar.🍒

***

26. BÖLÜM "İŞ BİRLİĞİ"

Yüzümde dolaşan elini hissediyordum ama buna rağmen gözlerimi açmadım. Aslında numara yapmak hiç bana göre değildi ama bir kere yapmaya başlamıştım. Sabah uyanmış, salona inmiş, Ateş'i göremeyince hâlâ uyuyor zannetmiş ve biraz vakit geçireyim diyerek koltuğa uzanmıştım ama meğerse Ateş çoktan uyanmış ve evden çıkmış. Bunu çok sonradan fark etmiş, beni uyuyor zannettiği için bozmamıştım.

Ben sadece onu denemek istemiştim. Yanıma oturup saçlarıma, yüzüme dokunacağı hiç aklıma gelmemişti.

Her geçen dakika gerginliğim artarken ne zaman otel odasına gidip sarhoş olsam böyle bir an yaşadığım aklıma geldi. Daha doğrusu gördüğüm rüyayı hatırladım. Eğer şüphelenip kamera kayıtlarına bakmamış olsaydım ve odama birinin girmediğinden emin olmasıydım muhtemelen rüya falan olduğunu düşünmez yanıma gelenin o olduğuna inanırdım. Fakat şu an bunun mümkün olmadığını biliyorum.

Gözlerimi açsam acaba yeni uyanmış gibi numara yapabilir miydim? Ama yok yapamam ki. Hemen anlar numara yaptığımı rezil olurum. Kendime bu konuda hiç güvenmiyorum. Ama zaten biraz daha açmamaya devam edersem gerginliğimden dolayı uyumadığımı yine anlayacak. Gözlerimi açıp açmamak konusunda ikilimde kalırken Ateş'in telefonu çaldı, kurtulduğumu anladım.

Telefon anında susarken onun sessize aldığını anladım. Bir süre sonra ayak seslerinden yanımdan uzaklaştığının farkına vardım. Ayak sesleri tamamen kesildiğinde hızla doğruldum. Elimi kalbimin üzerine koyup derin bir nefes aldım. Az kalsın gerginlikten ölmek üzereydim. Yoksa kalbim niye bu kadar hızlı atsın ki? Ben kendimi toparlamaya çalışırken Ateş'in telefon görüşmesi kısa sürmüş olacak ki yeniden salona döndü ben de elimden geldiği kadar yeni uyanmış gibi davranmaya çalıştım.

"Günaydın." Dedi Ateş bahçe kapısından yeniden salona girerken. Sanki dakikalardır yanımda değilmiş gibi davranıyordu benim de işime geldiği için bilmemezlikten gelecektim.

Hâlâ kendime tam olarak gelmemiş gibi yapıp esneyerek "Günaydın." dedim. Ateş hâlime gülüp karşıma otururken gerçekten de iyi numara yaptığına bir kez daha kanaat getirdim.

"Bu kadar erken uyanmana gerek yoktu. Bu kadar uykun varsa uyusaydın." Ne de güzel hemen de duruma ayak uydurmuştu. Neyse benim de işime geliyor zaten. Şaşırmış gibi yaparak gözlerimi duvardaki saate çevirdim 11 olmak üzere olduğunu görüp yeniden Ateş'e döndüm.

"Saat 11! Erken mi?" Güldü, omuz silkti.

"Değil ama bu önemli de değil. Madem uykun var demek ki hâlâ erkenmiş." Güldüm, benim uyanalım neredeyse 2 saat oluyor ve sen bunu çok iyi biliyorsun demek istesem de sustum, söylemek istediklerimi yuttum.

"O kadarına gerek yok, hem uykum falan yok benim." Deyip etrafa bakındım, ona döndüm. "Neden hâlâ kimse gelmedi?" Dediğimde anında sordu.

"Kimin gelmesini bekliyordun?"

"Bizimkilerin işte, gelmeyecekler miydi?" Geriye yaslandı.

"Herkes çalışıyor Mira, biz izinliyiz diye herkes de bizimle birlikte izinli değil. Akşam toplanırlar ancak buraya."

Keyifsizce "Akşam mı?" diye sordum, başını salladı.

"Evet bir sorun mu var?" Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır, sadece boşuna vakit kaybı olduğu için keyifim kaçtı. Şimdi burada akşama kadar boş boş oturacak mıyız?" Ateş dilini damağına çarpıtarak cıkladıktan sonra konuştu.

"Hayır, oturmayacağız. Bir sürü işimiz var. Şimdi kalkacak, güzel bir kahvaltı yapacaksın ve evden çıkacağız."

"Gerçekten mi? Benimle dalga geçmiyorsun değil mi?"

"Seninle niye dalga geçeyim Mira? Gerçekten bir yığın işimiz var. Hadi bir şeyler ye sonra da hazırlan çıkalım." Tüm gün evde oturup akşam olmasını beklemek istemediğim için heyecanla ayağa fırladım.

"Hemen geliyorum." Deyip mutfağa doğru yürüdüm, arkamdan konuştu.

"Bu arada odanın kapısını gerçekten kilitlemene gerek yoktu." Dediği an durdum, ona döndüm. Yüzündeki muzip ifadeyi görünce kaşlarımı çatarak konuştum.

"Odanın kapısının kilitli olduğunu biliyorsan demek ki gerçekten kilitlememe gerek varmış." Dudakları yana kıvrıldı.

"Sadece sabah kahvaltı için uyandırmak istemiştim." Alayla güldüm.

"Eminim öyledir, bu gece de aynı şeyi yapmayı ihmal etmeyeceğim." Gülmeye başladı, yüzümü buruşturdum. "Sapık herif!" Bakışları ciddileşti, bu sefer ona gülen ben olup mutfağa geçtim.

Mutfağa girdiğimde masanın üzerinde hazır olan kahvaltıyı gördüm. Muhtemelen kendisi saatler önce kahvaltı etmişti. Masanın başına oturdum, hızlı hızlı bir şeyler yedim. Sonra da ilaçlarımı içtim, salona döndüm. Ateş'in telefonuyla meşgul olduğunu görüp koşar adımlarla üst kata çıktım, kaldığım odaya girdim. Mavi gömleğimle siyah pantolonumu aldım, yatağın üzerine bıraktım ve işte tam da o an durup sorguladım.

Ben ne yapıyorum? Yatağın kenarına oturdum. Düşman olmam gereken adamın evinde yatıyor, kalkıyor, yiyor, içiyordum. Günler önce intikâm yemini edip hayatını mahvetmekten bahsettiğim adamla şimdi iş birliği yapıyorum. Beni öpmesine izin veriyor, onunla gülüyor, onunla yaşıyorum. Bunun doğru olmadığının farkındayım ama başka çarem yok. Onlarla iş birliği yapmak zorundayım. Hem artık birçok şeyin de nedenini biliyorum. Bazı şeyleri yapmasına ben bile hak verdim. Ona da söylediğim gibi ona güveniyorum ama yine de huzursuzum. Ne yaparsam yapayım bu huzursuzluktan kurtulamıyorum.

Düşünmeyi bıraktım. Bu konu dipsiz bir kuyuydu çünkü. Ne kadar düşünürsem o kadar içine batacağım, çıkmanın da kolay olmayacağı bir kuyu. Düşünmek de bana iyi gelmeyeceği için bıraktım düşünmeyi. Ayağa kalkıp üzerimi değiştirdim, aynanın karşısına geçtiğimde gözümdeki şişliğin hâlâ aynı durumda olduğunu gördüm. Artık bu beni gerçekten rahatsız etmeye başlamıştı. Bir an önce iyileşmesini istiyorum.

Gözüme bakmayı da bıraktım. Çünkü artık bu da bana iyi gelmiyordu. Bundan sonra bana iyi gelmeyen hiçbir şeyi yapmayı düşünmüyorum. Dağılan saçlarımı topladım, kendime çeki düzen verdikten sonra yatağın üzerinde duran telefonumu aldım, annemi aradım. Sabahki raporu verip birkaç küçük yalan daha söyledim. Ona bu kadar yalan söylediğim, söylemek zorunda kaldığım için kendimden gerçekten nefret ediyorum.

Annemle konuşup telefonu kapattıktan sonra salona indim, Ateş'in yanına gittim. Telefonuna daldığı için beni fark etmezken "Ben hazırım." dedim, gözleri beni buldu. Bakışları üzerimde gezindikten sonra konuşmak için dudaklarını araladı ama ne söyleyeceğini az çok tahmin ettiğim için konuşmasına izin vermeyip ben konuştum.

"İlaçlarımı içtim." Dediğimde şaşırdı, konuşmak için yine bir hamle yaptı ama yine ne söyleyeceğini bildiğim için ondan önce davrandım.

"Annemi de aradım." Kaşlarını çattı, dudaklarını birbirine kenetledi. Sanırım söyleyecek başka bir şeyi kalmamıştı ama onun konuşmasına izin vermediğim için de kızmış gibiydi.

"Gidelim o zaman." Deyip ayağa kalktı, koltukta duran montunu almak için arkasını döndüğünde bunu fırsat bilip güldüm, bana dönünce de hemen gülmemi durdurdum, ciddileştim.

"Gidelim." Dedim onu onaylamak için. Montunu giydi, sehpaya bıraktığı telefonunu alıp cebine koydu, aynı yerde duran arabasının anahtarını da aldı, kapıya yöneldi.

Peşinden yürüdüm, beraber evden çıktık. O arabasına binerken gözlerim istemsizce etrafta gezindi. Acaba şu an bizi izliyor mudur? Belki de saatlerdir evden çıkmamızı falan bekliyordu olamaz mı? Onun bizi izliyor olmasını düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum ama artık ondan eskisi kadar da çok korkmuyorum. Çünkü artık bir adım önde olan biziz, o değil.

Gözlerimi "Hadi Mira." diyen Ateş'e çevirdim. Arabayı çalıştırmış, camı açmış ve bana bakıyordu. Cevap vermeden son kalan birkaç adımı da attım, arabaya ulaştım ve bindim. Ben binince Ateş gaza bastı, dün savaş alanına dönen evden uzaklaştık, konuştum.

"Sanki hiçbir şey olmamış gibi." Başını çevirdi, bana baktı, yeniden yola dönmesi birkaç saniye sürdü, devam ettim. "Daha dün bu eve bomba yağdırdılar. Tüm gece kulaklarım çınladı ama evde küçücük bir hasar bile oluşmamış gibi. Çok çabuk toparlamışlar her şeyi."

"Çok fazla hasar yoktu zaten. Hepsini kapının önüne doğru attılar, arkaya geçen hiç olmadı." Derken direksiyonu sıktığını fark ettim. "Kimseyi öldürmek istemedi." Sinirle güldüm.

"Kimseyi öldürmek istemedi mi? Bahsettiğimiz kişi önce tek tek 8 kişiyi sonra da tek bir gecede 9 kişiyi öldürdü. Kendi gücünü kanıtlamak için de bizi bomba yağmuruna tutup o adamı daha evden çıkmadan öldürdü. Sen hâlâ bana kimseyi öldürmek istemedi diyorsun." Gözleri beni buldu.

"Sadece biraz ileriye atmış olsaydı az önce bahçede gördüğün adamlar da biz de ölmüş olurduk. Bunu bildiği hâlde bilerek kapıya doğru attı çünkü amacı bizden birini öldürmek değildi." Dikkatle dinledim onu, yola bakarken konuşmaya devam etti.

"Amacı o adamı öldürmekti. Bunun için de böyle bir yol seçti çünkü bize doğru bomba atarken hiçbir şey yapamayacağımızı çok iyi biliyordu. Sadece silahla saldırmış olsaydı belki birimiz bir şekilde arkaya adamın yanına geçebilirdik. Bu yüzden bombayı tercih etti. Tabii bombaları da evin önüne atıp çukurlar oluşmasını sağladı. Çünkü o çukurlar varken arabaları alıp peşinden gidemeyeceğimizi çok iyi biliyordu." Ateş'in anlattıkları mantıklı gelirken tamamen ona döndüm, hiç sesimi çıkarmadan dinledim.

"Koşarak peşinden gitmiş olsaydık da bizi atlatacaktı. Yol kenarında araba falan bekliyor olmalı. Hem eve saldırıp adamı öldürüp amacına ulaşması hem de bizim onu arabayla takip etmemize engel olması gerekiyordu. Bunun için de en doğru yol olarak bunu görmüş olmalı ki bunu seçti." Gözlerimi ondan çekip önüme döndüm.

"Haklısın." Diyebildim bir tek, başka ne diyebilirdim ki? Söylediği şeylerde tek bir yanlış bile yoktu. Ben olanların korkusuyla bunları düşünememiştim. Ateş cevap vermezken merakla sordum.

"Şimdi ne yapmaya gidiyoruz?" Yine yola bakarak cevap verdi.

"Önce bölge emniyetine gideceğiz." Dedi, göz ucuyla bana bakıp yeniden yola dönerek konuştu. "Dediğim gibi yol kenarında onu bekleyen birileri olmalı. Birileri olmasa bile illa bir araba olmalı. Buradan başka türlü kaçamazlar. Araba varsa da plakalarına mutlaka ulaşmamız gerekiyordu." Yine haklıydı ama muhtemelen sahte plaka kullanmıştır o. Fakat yine de o sahte plakadan bile ona ulaşmak için bir şansımız olabilir. Ya da arabanın modeli ve renginden dolayı bir şeyler bulabiliriz.

"Sonra?" Diye sordum, anlatmaya devam etti.

"Yetimhanenin müdürünün evine gideceğiz." Deyince şaşırdım, bunu hep beraber yapmamız gerekiyordu, sadece ikimiz değil. "Kayıtlarda ikamet ettiği eve gideceğiz. Bakalım orada bulabilecek miyiz? Başka yerde de olabilir. Adamın İstanbul'da olduğundan emin olalım önce." Başımı salladım, önüme döndüm.

"İyi." Dedim sadece, gerçekten de yapacak çok işimiz var diye düşünürken Ateş devam etti.

"Vakit kalırsa bir yere daha gideceğiz." Deyince yeniden ona döndüm.

"Nereye?" İç çekti, yanıtladı.

"Yerel bir gazeteye." Kaşlarımı çattım.

"Neden?"

"O zamana ait herhangi bir haber var mı diye bakmamız gerekiyor. Kızın öldüğü eğer gazeteye bile çıktıysa biraz zor inandırırız. Umut edelim ki böyle bir şey olmasın. Yoksa ortadan kaldırmak biraz zor olacak."

"Bu kadar araştırır mı dersin? Yani gazeteye gitmek falan aklına gelir mi?"

"Bilmiyorum ama her şeyi düşünmek zorundayız. Öfkeyle kime nasıl saldıracağı belli olmayacağı gibi yaşıyor umuduyla nereye kime gideceği de belli olmayacak, her yolu deneyecektir. Biz de ondan önce o her yolu düşünüp hepsi için bir çözüm bulalım ki zamanı geldiğinde ipler onun değil bizim elimizde olsun."

"Umarım." Dedim önüme dönerken ve devam ettim. "Umarım onun aklına gelecek olan her yol bizim aklımıza da gelir. En ufak bir açık bile vermememiz gerekiyor. Yoksa her şey mahvolacak." Ateş başını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı.

"Doğru ama merak etme bu sefer mahvolmasına izin vermeyeceğim." Sessiz kalmayı tercih ettim. Ateş çok işimiz olduğu için ve vaktimiz kısıtlı olduğu için arabayı biraz hızlı sürmeye başlamış, bundan rahatsız olmuştum. O kazadan sonra ne zaman arabaya binsem o anlar aklıma geliyor, gözlerim doluyordu. Şimdi bir de hızlı gitmesi korkma neden olmuştu.

"Biraz yavaş sürer misin?" Dedim telaşla, Ateş gözlerini bana çevirdi. Şimdi bir de yola bakmıyordu. "Lütfen yavaş sür!" Sesim biraz yüksek çıktı, Ateş arabayı yavaşlattı, önüme döndüm. Yavaş gitmek daha iyi gelirken camı indirdim, derin bir nefes aldım. Ne olursa olsun o anları zihnimden silip atamıyorum. Sanki her seferinde yeniden yaşıyormuş gibiyim.

"İyi misin?" Ateş sordu, sadece başımı sallamakla yetindim. İçeriye giren temiz havayı derince soludum, korkudan hızlanan kalp atışım yavaşladı, kendimi çok daha iyi hisettim.

Ateş sürekli bir bana bir yola bakarken sonunda bölge emniyetine gelmiştik. Benden önce arabadan indi, ben de peşinden indim. Yanıma geldi, beraber emniyete girdik. Müdürün odasını öğrendik, oraya gittik. Müdürü tam odadan çıkarken yakaladık, Ateş durumu anlattı, evi bombaladılar diyemediği için tabii o konuda biraz yalan söyledi. Beni gösterip ona saldıranlar eve geldiler falan dedi. Tabii polis olduğumuz için kendimizi çok çabuk inandırabildik, arkada bir odaya gittik.

Kamera kayıtları açıldı, eve saldırmalarından 1 saat öncesinden başlayıp 2 saat sonrasına kadar olan kayıtları hızlandırılmış bir şekilde inceledik. Ateş'in evinden caddeye çıkılabilecek her yerin kamerasına baktık hatta ama hiçbir ize rastlamadık. Sanki ormana girmiş orada da yer yarılmış ve içine girmişlerdi. Adamların kaçışına dair en ufak bir iz bile yok.

Kameralardan bir şey çıkmayınca müdüre yardımcı olduğu için teşekkür edip emniyetten ayrıldık. Yeniden arabaya bindiğimizde Ateş kendi kendine söyleniyordu. Sakinleştirmek için hiçbir şey yapmadım çünkü benim de ondan bir farkım yoktu. Bu adamın sürekli bir şeyler yapıp sonra da ortadan kaybolması çok sinir bozucu. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama ne yapıp ne edip bir şekilde izini kaybettiriyor.

"Şerefsiz!" Dedi Ateş ve sinirle direksiyona vurdu. "Kim bilir hangi deliğe girdi! Nasıl kameralara yakalanmadan o ormandan çıktı anlamıyorum!" Bir an için içimden ya çıkmadıysa diye geçirdim ama sanırım bu mümkün değildi. Yakalanacağını bile bile o ormanda kalmaya devam edemez ki.

"Sakin ol." Dedim yine de. Çünkü şu an sinirli olması işimize gelmezdi. Sinirli olduğu zaman kendini kaybeden birisi gibi görünüyor. Bu yüzden de sakin kalması hepimizin sağlığı açısından iyi gibiydi.

"Nasıl sakin olayım Mira? Adam bizimle alay eder gibi her şeyi yapıyor sonra da ortadan yok oluyor. Ben anlamıyorum ki bunu nasıl başarıyor? Neyse bunlar onu iyi günlerdi. Artık oyun sırası biz de. Ne yapıp edip onu bulacağız." Deyince başımı salladım.

"Aynen öyle! Şimdi bu yüzden sakin ol ve işimize devam edelim. Sanırım sırada yaşlı adamın evine gitmek var. Hadi çalıştır şu arabayı gidelim bir an önce." Ateş beni gözleriyle onaylayıp arabayı çalıştırdı ve emniyetin önünden uzaklaştık.

"Gideceğimiz ev uzak mı?" Bana dönmeden başını olumsuz anlamda sallayarak cevap verdi.

"Hayır çok uzak değil." İşte bu iyi olmuştu. Bir an önce bu angarya işlerin bitmesini yeniden eve dönmeyi ve gerçek bir şeyler yapmayı istiyorum. Akşam herkes yeniden toplandığında Ateş Doğan'ın söylediği şeyi yapalım dediğinde nasıl bir tepki vereceklerini çok merak ediyorum. Umarım kimse bir sorun çıkarmaz.

Yarım saat kadar sonra kalabalık bir mahalleye ulaştık. Sanki hiç kimse evinde değil herkes dışarıdaydı. İnsanların arasından arabayla geçmek bile çok zordu. Top oynayıp koşturan çocuklar, bağırarak ürün satmaya çalışan esnaf, kapılarda oturan kadınlar falan derken neredeyse adım atacak yer yoktu. Neyse ki bir kaza çıkmadan yaşlı müdürün evine ulaştık.

Ateş arabadan indi, arabada bana gösterdiği eve girmek yerine durup etrafa bakındı. Gözleri şüpheyle etrafta gezinirken "Bir şey mi oldu?" diye sordum, bakışları beni buldu.

"Hayır bakınıyorum sadece." Kaşlarımı çattım, ben de şüpheyle ona baktım, yanıma geldi.

"Rahat ol Mira, bir sorun yok. Sadece çok sıcak bir mahalle, tıpkı şu televizyonlarda gösterilen yerler gibi bir yer. Bu yüzden bakınıyordum sadece."

"Peki, adamın yanına girelim mi artık?"

"Girelim." Deyip eve yöneldi, bir anda aklıma gelen şeyle konuştum.

"Kendini Ateş Demirkan diye tanıtırsan muhtemelen seni tanıyacaktır." Durdu, gözleri beni buldu. "Tamam bir sürü kişi kaçmış yetimhaneden ama siz kaçarken birisi ölmüş. İsmini unutacağını hiç zannetmiyorum." İç çekti, gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Ateş Demirkan yıllar önce öldü Mira, herkes için öldü. Gerçeği sen biliyorsun ben biliyorum ve bir de birkaç kişi. Onun dışında bir başkasının öğrenmesi hiç işime gelmez. Bu yüzden birilerine kendimi tanıtırken Ateş değil Barış diyorum. Ne yaşanmış olursa olsun ben Barış Erendil'im. Bunu sen de unutmazsan hepimiz için iyi olacak." Dedi yeniden önüne döndü, eve doğru yürüdü.

"Barışmış! Kimliğinde Barış yazsa ne olur? Ben biliyorum ya Ateş olduğunu! O yeter bana!" Söylenerek peşinden gittim, Ateş evin önünde durdu, kapıya vurdu ama üst üste defalarca kez vurmasına rağmen kimse kapıyı açmadı.

"Evde mi yok acaba?" Sordum bana cevap vermesi gereken Ateş iken arkamdan gelen bir başka sesten cevap aldım.

"Evdedir muhtemelen, çok yaşlı olduğu için hiçbir yere çıkamaz. Biraz daha bekleyin kapıyı açacaktır." Arkamı döndüm genç bir çocuk gördüm. Çocuk yüzüme tuhaf bir şekilde baktı. Yüzüm berbat göründüğü için artık bu bakışları yadırgamıyorum. Zaten çocuk da kendini çok çabuk toparlayıp gözlerini Ateş'e çevirdi.

"Dediğim gibi çok yaşlı olduğu için yatağından çıkıp kapıya ulaşması biraz zaman alıyor."

"Eyvallah bekliyoruz zaten." Dedi Ateş, genç çocuk az önce vurduğumuz kapıyı göstererek konuşmaya devam etti.

"İsterseniz birkaç defa daha vurun. Bazen kapıdakinin gittiğini düşünerek açmıyor." Ateş çocuğun söylediği şeyle kapıya birkaç defa daha vurdu. Zaten amacımız adamın burada kalıp kalmadığını öğrenmekti. Çocuk da muhtemelen evde dediğine göre buradaydı. Yani gelme amacımıza ulaşmış olmuştuk ama kapıyı da bir kere çalmıştık işte.

"Polis misiniz?" Diye sordu genç çocuk Ateş'in belinde görünen rozete bakarak.

"Evet." Dedi Ateş, çocuk önünde durduğumuz eve göz ucuyla bakıp yeniden bize döndü, konuştu.

"Çağrı amcayla ne işiniz var? Yaşlı başlı adam yerinden bile kalkamıyor. Ne yapmış olabilir ki?" Merakla sordu, bu sefer cevap veren ben oldum.

"Bir şey yapmadı, sadece bir soruşturma için birkaç soru sorup gideceğiz." Dediğimde gözleri beni buldu.

"Siz de mi polissiniz?" Deyince başımı salladım.

"Anladım, kolay gelsin size." Dedi, kapıyı göstererek ekledi. "Vurun biraz daha kapıya." Deyip yanımızdan uzaklaştı, ileride kendini bekleyen arkadaşlarının yanına gitti. O giderken Ateş kapıya birkaç defa daha vurdu ve içeriden sonunda bir ses gelebildi.

"Bekleyin bir dakika bekleyin! Patladınız mı?" Adamın sesi sinirli çıktı, Ateş histerik bir şekilde gülerek konuştu.

"Hâlâ ilk tanıdığım gibi sinirli. Yaşlanması bile hiçbir şey değiştirmemiş adamda." Ona cevap verecekken kapının gıcırdayan sesini duydum, gözlerimi kapıya çevirdim. Ağır ağır açıldı, arkasından bir adam çıktı, dikkatle inceledim onu.

Çok zayıf birisiydi. Beli kamburdu, iki büklüm olmuştu. Çenesi az kalsın karnına değmek üzereydi. Başı o kadar eğik olduğu icin yüzünü göremedim ama başını çok hafif kaldırınca yüzünü de görebildim. Kahverengi gözlü esmer bir adamdı. Yaşlılıktan dolayı saçları çok azdı.

"Kimsiniz?" Diye sordu tersleyerek. Ben sesimi çıkaramazken Ateş konuştu.

"Erdem Karahan sen misin amca?" Diye sordu Ateş, şaşkınca kaldım. Erdem ne alaka diye düşünürken ne yaptığını anladım, sesimi çıkarmadım.

"Ne Erdem'i? Yok burada öyle birisi! Kimsiniz siz?" Deyince ben konuştum.

"Polisiz biz amca, birini arıyorduk da ondan geldik." Adam başını bir kez daha zorlukla kaldırdı, gözleri ikimizin arasında gidip geldi.

"Yok burada öyle birisi! Tanımıyorum da! Gidin başka yerde arayın! Şu hâlimle kaldırdınız beni yataktan!" Dedi, bir adım geri gitti, eve girdi ve kapıyı gücünün yettiği kadar sert bir şekilde çarparak kapattı, gözlerimi Ateş'e çevirdim.

"Bahsettiğin kadar sinirli bir adammış." İç çekti.

"Öyledir, neyse burada olduğunu öğrendik gidelim artık." Deyince telaşla konuştum.

"Ya biz yeniden onun yanına gelene kadar başka bir yere giderse ya da ortadan kaybolursa?"

"Halledeceğim ben merak etme, gel hadi." Deyince ona güvenmekten başka çarem olmadığı için peşinden gittim, beraber arabaya bindik. Ateş arabayı çalıştırmak yerine telefonunu çıkardı, birini aradı. Aradığı kişi telefonu açmış olacak ki konuştu.

"Şimdi sana bir adres atacağım bütün işini gücünü bırak hemen oraya git. Yaşlı bir adam kalıyor. Gözünü üzerinden ayırma, bir yere giderse adım adım takip et." Dedi, başka şeylerde söyleyip adamı bir kez daha hemen gelmesi konusunda tembihledi, telefonu kapattı, bakışları beni buldu.

"Bu sorunda halloldu, şimdi de gazeteye gideceğiz." Deyip arabayı çalıştırdı, merakla sordum.

"Yerel gazete dedin, belki normal bir gazetede de çıkmıştır haber. Bakmamız gerekmiyor mu?" Yola bakarak konuştu.

"Yerel gazete vermediyse normal gazetelerde hiç çıkmamıştır. Çıkmış olsaydı yerel gazetenin de mutlaka vermiş olması gerekirdi. Eğer zaten haber çıktıysa diğerlerini de araştırmak zorundayız. Çıkmadıysa da gönül rahatlığıyla devam edebiliriz." O kadar kendinden emin bir şekilde konuştu ki itiraz edecek hiçbir şey bulamadım ya da soracak. Bu yüzden de hiç sesimi çıkarmadım. Sanki son günlerde düşünme yetimi kaybetmiş gibiyim. Benim yerime o düşünüyor her kararı o veriyormuş gibi.

"Başka soru?" Dedi Ateş, o kadar çok soru soruyordum ki artık alışmıştı.

"Şimdilik yok." Dedim, dediğim gibi şimdilik yoktu ama sonra mutlaka yine olacaktı.

"Güzel." Deyince ona döndüm.

"Çok mu soru soruyorum?" Aniden sordum, gözleri beni buldu.

"Soruyorsun ama tabii ki soracaksın." Deyip önüne döndü, devam etti. "Sorgulamadan, körü körüne bana inanman, her dediğimi yapman saçma olurdu zaten. Senden böyle bir şey istemiyorum. Sorduğun ve sorularının cevabını aldığın hâlde bana güvenmeye, inanmaya devam etmeni istiyorum." Sessiz kaldım.

"Böylesi ikimiz içinde en iyisi çünkü." Diye ekledi ama yine sesimi çıkarmadım. Haklıydı böylesi ikimiz içinde en iyisiydi ama bunu yapan taraf bir tek benim. O hiç sorgulamıyor ki. Nasıl bu kadar çabuk alıştın diye sormuyor. Erdem sordu mesela ama o sormuyor. Nasıl yanımda kalmayı, benimle iş birliği yapmayı, annene yalan söylemeyi kabul ettin demiyor ama demesi lazım. Az önce söylediği o kadar şeyi yapmasını aslında ben de istiyorum. İçimde o kadar büyük bir vicdan azabı varki bana soru sorması, köşeye sıkıştırması sanki o azabı azaltacak gibi ama o yapmıyor, sadece benim yapmama izin veriyordu.

"Ne düşünüyorsun?" Diye sordu, omuz silktim.

"Hiç." Dedim, ellerimi göğsümün altında birleştirdim ve başımı cama yaslayıp dışarıyı seyrettim. Vicdanımın altında eziliyorum. Kim olursa olsun, ne yapmış olursa olsun birisi beni bu kadar severken onu sevmemek, sevmeye çalışacağım diye umut vermek ve hiçbir şey yapmamak beni öldürüyor.

Bazen diyorum keşke gerçekten onu sevebilsem belki o zaman gerçekten çok güzel olur ama sonra bunun mümkün olmayacağının farkına varıyorum. Çünkü şimdi bana ne kadar iyi davranıyor olsa da gerçekleri biliyor olsam da bu önceden yaptığı şeyleri değiştirmez. Beni kaçırdı, evinde bir gece olsa da zorla tuttu, babam için yaptıklarını geçtim ama beni annemle tehdit etti. Az kalsın bir iftirayla annemin hayatını mahvediyordu. Bunlar benim unutabileceğim şeyler değil. Ayrıca kendime verdiğim sözleri hiçbir zaman unutmadım şimdi de unutmayacağım. Her suçlu bir gün cezasını çekecek demiştim. Her suçlu gerçekten de bir gün cezasını çekecek.

"İyi misin?" Gelen soruyla Ateş'e döndüm. "Yüzün bembeyaz oldu, bir sorun mu var?" Gözlerim istemsizce aynaya gitti ve haklı olduğunu gördüm. Hayalet görmüş gibiydim.

"İyiyim." Deyip önüme döndüm ve sormaya devam etmesin diye konuyu değiştirdim. "Bir şey daha sorabilir miyim?" Anında yanıtladı.

"Tabii."

"Ben seni araştırmıştım." Gözleri beni buldu, devam ettim. "Yani şey Barış Erendil olarak araştırmıştım. İsmini taşıdığın kişi hakkında bir sürü şey çıkmıştı. Fakat kayıtlarda olan ve senin anlattığın hikâye çok farklı. Mesela kayıtlarda Barış 18 yaşına kadar yetimhanede kalmaya devam ediyordu. Sonra da polis akademisini kazanıp bir devlet yurduna yerleşiyordu. Onun hayatını sen devam ettirdin biliyorum ama sen diğerleriyle beraber bir yerde büyürken aynı zamanda nasıl yetimhanede kalıyordun?" Bunu neden merak ettiğimi hiç sorgulamadan anında yanıtladı.

"Her şeyi Agâh abi ayarladı." Deyince kaşlarımı çattım. Şu adamı gerçekten çok merak etmeye başlamıştım.

"Nasıl yani?"

"O resmi olarak bizim hiçbir şeyimiz değildi ama her şeyimizle de bir tek o ilgilenirdi. Okula kaydımızı yaptıracağı zaman mecburen böyle bir yol seçti. Yani yetimhanenin müdürüyle anlaştı, orada kaydımız varken biz kendisinin yanında kaldık. Resmi olarak bir şey lazım olduğu zaman müdürle iletişime geçti." Dediğinde merakla sormaya devam ettim.

"Madem sizi bu kadar seviyordu, bu denli ilgileniyordu neden evlatlık edinmemiş ki? O zaman her şey çok daha kolay olmaz mıydı?"

"Onun zaten bir kızı var, kızı bizi pek sevmez. Bu yüzden böyle bir şey yapmadı. Bize bakmaya devam ederken sanırım kızını da üzmek istemedi. Hem böyle bir şeye gerek yoktu ki. Bir sorun çıktığı zaman kolaylıkla halledebiliyordu. Zaten onun amacı bize babalık yapmak değil abilik yapmaktı." Dediğinde takıldığım tek noktayı sordum.

"Kızı niye sizi sevmiyor ki?" İç çekti, hüzünlenmiş gibiydi.

"O biraz uzun mesele, boş ver." Deyince daha da çok merak etmeye başlamıştım. Bunu da belli edecek bir ifadeyle Ateş'e baktım, bakışlarımı fark edip konuştu.

"Biraz sorunlu birisi, boş ver yani çok da önemli değil." Bak işte böyle söyleyince daha çok merak ediyordum. Hesap soruyormuş gibi görünmemek için sormak istemesem de her zamanki gibi kendimi tutamayıp merakıma yenik düştüm ve sordum.

"Sorunlu birisi derken?" Ateş'in gözleri beni buldu.

"Niye bu kadar merak ettin?" Omuz silktim ve anında yanıtladım.

"Sen böyle söyleyince merak etmemek mümkün değil ki. Yani babasına rağmen sizi sevmiyorsa büyük bir sebebi olmalı." Gözlerini yola çevirdim.

"Aslında bir sebebi yok. O hiç kimseyi sevmez, kimseyle konuşmaz, kimseye gülmez, eğlenmez hep uzak durur. Sürekli kendi kabuğuna çekilir, kendini kapatır. O böyle birisi, yaptığı hatalar yüzünden böyle birisine dönüştü."

"Yaptığı hatalar?" Dediğimde üzgün gözleri yeniden beni buldu.

"Uyuşturucu bağımlısı." Dediği an öylece bakıp kaldım. Şimdi az önce saydığı sebepleri nedenini çok daha iyi anlıyordum. "Aslında bizim de bunu öğreneli çok olmadı. Neyse kapatalım bu konuyu." Deyince daha fazla sormak istemedim, sustum. Zaten Ateş'in bahsettiği yerel gazetenin binasına da gelmiştik.

Arabadan indik, gazeteye girdik. Danışmadan yetkili birinin odasını öğrendik, oraya gittik. Odaya girdiğimizde içerde bizi orta yaşlı bir kadın karşıladı. Kadına durumu üstün körü açıkladıktan sonra hep beraber arşiv odasına gittik. Çok eski zamana ait bir gazete aradığımız için bir şeyler bulacak mıyız bulmayacak mıyız emin değilim ama yine de bakmakta fayda var.

Kadın her gazetenin bir örneğinin bilgisayarda kayıtlı olduğunu söyleyince Ateş'le beraber bilgisayarın başına oturduk. Kızın öldüğü günden başlayıp 1 hafta sonrasına kadar basılan tüm gazeteleri inceledik. Ne kıza da dair ne de yetimhaneye dair en ufak bir haber bile yoktu. Yani sonuç tam da istediğimiz gibi çıkmıştı.

"Sanırım aradığınızı bulamadınız." Dedi başımızda duran kadın, bilgisayarn başından kalkarken konuştum.

"Bulamadık ama hiç sorun değil. Çünkü bu işimize geldi." Kadın anlamsız bakışlar atarken Ateş de ayağa kalktı.

"Yardımcı olduğunuz için teşekkür ederiz, iyi günler." Dedi ve kolumdan tuttu, çekiştirmeye başladı.

"Ne çekiyorsun? Bir dur ya! N'oluyor?" Derken çoktan binadan çıkmıştık bile. Kapının önüne çıkınca kolumu bıraktı.

"Hadi bin arabaya, geç kalıyoruz." Başka gidecek yerimiz kalmamıştı ki.

"Daha nereye gideceğiz? Bitmedi mi?"

"Bitti, eve dönüyoruz. Herkes gelmiş bizi bekliyor, gidip bunları anlatalım bir an önce. Sonra da işimize bakalım. Buradan bir şey çıkmadı zaten." Başımı salladım, bir an önce ben de dönmek istediğim için hiç oyalanmadan arabaya bindim, Ateş de peşimden hemen bindi, yola çıktık.

Eve ulaşmamız sanırım 1 saat falan sürdü. Bahçeye girdiğimizde her yerde bir araba vardı. Gittikleri zaman hep beraber gidiyorlar geldikleri zaman hep beraber geliyorlardı. Eve girdik, hepsi salonda oturmuş konuşuyorlardı. Bizi ilk gören Doğan olurken konuştu.

"Hadi bizim işimiz gücümüz var o yüzden bu saate kadar gelemiyoruz. Siz ne yapıyorsunuz dışarıda? Evde oturup bizi beklemeniz gerekmiyor mu?" Tam cevap verecekken Ateş benden önce davrandı.

"Canımız sıkıldı gezmeye gittik." Alaylı bir ses tonuyla konuşmuştu, Doğan da bunu fark edince kaşlarını çattı.

"Dalga mı geçiyorsun lan benimle?" Ateş başını aşağı yukarıya sallayıp onu onaylarken yerine de oturuyordu.

"Evet." Dedi otururken, ben de bulduğum ilk boş yere oturduğumda laf dalaşına devam ettiler.

"Ne yaptınız lan o zaman bu saate kadar?" Merakla sordu, bu sefer konuşan ben oldum.

"Bölge emniyetine gittik, buraya saldırdıktan sonra kaçtıklarında belki bir kameraya falan yakalanmışlardır dedik ama maalesef hiçbir şey bulamadık. Oradan çıkıp dün konuştuğumuz yetimhanenin müdürünün evine gittik. Orada mı kalıyor yoksa başka bir yerde mi öğrenmek istedik, orada kalıyormuş. Ateş her an bir şey olur da başka bir yere gider diye başına adam bıraktı. Tabii oradan sonra da yerel bir gazeteye gittik. O kız öldüğünde gazeteye haber çıkmış mı onu kontrol ettik fakat haber falan yok." Tüm gün yaptığımız her şeyi kısaca anlattım. Doğan beni dikkate dinledikten sonra Ateş'e döndü.

"Dalga geçmek yerine böyle de cevap verebilirdin." Ateş sıkıntıyla ofladı, ona laf yetiştiremeyeceğini anlamış olacak ki uzatmadı.

"Tamam lan yeter bu kadar birbirinizle uğraştığınız!" Dedi Erdem ve Ateş'e bakarak konuşmaya devam etti.

"Bir sürü şey yapmışsınız ama hâlâ o yaşlı adam konusunda bir şey bulamadık." Ateş'in göz ucuyla Doğan'a baktığını gördüm.

"Onun dediğini yapacağız, şimdilik en iyisi bu gibi. Oturup saatlerce düşünmek için vaktimiz yok zaten." Dediğinde kaşlarımı çattım, sürekli vaktimiz yok deyip duruyorlardı. Aslında ben de her şeyin bir an önce olup bitmesini ve o adamdan kurtulmayı istiyorum ama bu kadar da acele etmeye gerek yok ki. Bizim rahat oluşumuzun aksine onlar sanki zamanla yarışıyorlarmış gibi davranıyorlardı.

"Ben küçük bir şey sorabilir miyim?" Diye konuya girdi Cansu, herkesin dikkatini üzerine çekmeyi başarırken birinin cevap vermesini beklemeden konuştu.

"Sürekli vaktimiz yok deyip duruyorsunuz ama ben bunu tam olarak anlayamadım. Neden vaktimiz yok? Ne acelemiz var ki?" Cansu az önce benim aklımdan geçirdim soruyu çok net bir şekilde sordu. Artık bu kızın zihnimi okuduğundan falan şüphelenmeye başlamıştım.

Doğan, Erdem, Ateş hatta Savaş tek tek birbirlerine baktılar. Hepsi birbirinin cevap vermesini bekledi ama hiçbirinin sesi çıkmadı. İşte tam da o an burada bir şeylerin döndüğünden emin olmuştum. Ve bu fazlasıyla sinirlenmeme neden oldu. Bu sinirimi de gizleme ihtiyacı duymadan hatta bilerek belli edecek şekilde konuştum.

"Burada bizim bilmediğimiz bir şeyler var gibi." Ateş'in de diğerlerinin de bakışları beni buldu, devam ettim.

"Bence boşuna evleyip gevelemeden, itiraz etmeye falan kalkmadan düzgünce anlatsanız sizin için çok daha iyi olacak." Dedim, Cansu beni onaylamak için konuştu.

"Aynen öyle! Biz bu işte birlikteyiz ve sizin bizden herhangi bir şey saklamaya hakkınız yok! Şimdi anlatın ne dönüyor burada? Neden bu kadar acele ediyorsunuz?" Dedi Cansu ama yine hiçbirinin sesi çıkmadı, bu da giderek sinirimi bozmaya başlamıştı.

"O adam her geçen gün yeni birini öldürüyor. Siz hâlâ neden acele ettiğimizi mi sorguluyorsunuz?" Erdem'e baktım.

"Güzel denemeydi ama yemedim, şimdi gerçek sebebi söyleyin." Dediğimde Savaş konuştu.

"Deneme falan yok! Adam..." Cansu Savaşı'ın sözünü kesti.

"Bence sen de hiç deneme!" Dedi ve onun bahanesini sunmasına izin bile vermedi, Ateş konuştu.

"Başka işlerimiz var, katil konusunun bir an önce kapanmasını istiyoruz." Bakışlarımı ona çevirdim.

"Başka işler?" Anında yanıtladı.

"Kendi işlerimle ilgili." Deyince neyden bahsettiğini anlamak zor olmadı. Ailesini öldürenlerle ilgili bir şey yapacaktı muhtemelen. İşte bu geçerli bir sebepti ve şimdi bu konuda yapacağım hiçbir şey olmadığı için sessiz kaldım.

"Bu konu kapandığına göre asıl meseleye dönelim." Dedi Ateş ayağa kalktı, ellerini cebine koydu ve yine bir öğretmen edasıyla başımızda gezinirken konuşmaya başladı.

"Çağrı müdür için Doğan'ın dediğini yapacağız ama küçük bir değişiklikle." Deyince şaşırdım, bunu dün gece konuşmuştuk ama değişiklik falan dememişti ki hiç. Şimdi bu da nereden çıkmıştı?

"Müdürü o evden uzaklaştıracağız, adamı yem yapmayacağız yani. Katil yani Can o eve geldiği zaman da, ki duruma göre az çok ne zaman geleceğini tahmin edebiliriz, ensesinde olup yakalayacağız onu. Aslında işin en basit kısmı bu olacak. Zor kısmı ise kızın yaşadığına dair onu inandırmak. İnandıramazsak bile şüphelenmesini sağlamak. Bunu yapmaya da şu an başlıyoruz." Dedi ve telefonunu çıkardı, birisini aradı. Bir süre sonra konuşmaya başladı.

"Buraya gel." Dedi sadece, telefonu kulağından indirdi, bizimle konuşmaya devam etti.

"Birazdan bizi dinleyebileceği telefon gelecek. Bu yüzden söylediklerinize dikkat edin ve sadece küçük kıza odaklanın." Dediğinde Cansu konuştu.

"Bu biraz basit değil mi? Yani bizi dinlememesi için büyük tedbirler aldıktan sonra aniden eve rahatlıkla dinleyebileceği bir telefon sokmak şüphe çekici olmaz mı?" Ateş kalktığı yere otururken konuştu.

"Telefon öyle sıradan bir şey değil, gelecek olan adamım telefonu. Bizi dinlemesine engel olmadan hemen önce bu adamla konuştum. Beni dinlediğini bildiğim için de sanki adamın her şeyden haberi oluyormuş gibi davrandım ve muhtemelen söylediğim her şeyi duydu. Çünkü adam dün gece bana gelip peşimde birileri varmış gibi hissediyorum dedi. Sürekli birisi beni takip ediyor gibi falan dedi işte. Yani katili adama yönlendirdim ve muhtemelen onun telefonunu da dinliyor. Anlayacağız adamın telefonundan tesadüfen bizi duymuş gibi olacak." Dediğinde bu kadar şeyi düşünüp nasıl hesapladı bilemedim ama hayranlık da duymadım değil. Neredeyse aklımıza gelecek her soruyu düşünmüş, cevabını bulmuş, sorunu çözmüş ve biz sorduğumuzda da düzgünce herkese her şeyi tek tek anlatıyordu.

"Sadece dikkatli olun ve güzel rol yapın yeterli olacaktır. Sonuçta ne olursa olsun karşımızda normal bir insan yok. İnsanları saçma sapan bir sebep için öldürebilen bir canavar var ve bu adamın muhtemelen şu an akıl sağlığı yerinde değil. Tam da bu yüzden onu kandırmak kolay olacak gibi." Ateş konuşma yapmaya devam ederken salona bir adam geldi, sadece Ateş'e bakıyordu. Ateş'ten onay aldıktan sonra konuşmaya başladı.

"Abi her şey istediğin gibi hazırlandı." Kaşlarımı çattım, sanırım adam söyleyeceklerini daha önceden Ateş'ten öğrenmişti.

"Güzel, 2 gün sonra yola çıkılacak. Uçuş iptali falan istemiyorum, sakın bir sorun çıkmasın." Ne yaptıklarının farkındaydım ama ne konuştuklarını çok fazla anlamamıştım. Fakat benim aksime Erdem duruma çok çabuk ayak uydurarak konuştu.

"Kızı yurt dışına mı gönderiyorsun?" Dediğinde Ateş ona döndü, beklediğim soruyu sordun der gibi bakıyordu.

"Evet, buralar çok karıştı artık. Burada olması doğru değil." Dedi Ateş, Savaş atıldı.

"Kiminle neyle uğraştığımız belli değil, bence de en doğrusu buradan gitmesi." Ateş Savaş'a baktı, baş parmağını kaldırdı. Sanırım söylediği şey işime gelmişti.

"O katil her kimse sevdiğim herkese zarar vermeye çalışıyor." Dediğinde hâlâ kimliğini bilmiyormuş gibi yapacağımızı anladım. "Eğer o kızı öğrenirse onu da öldürmeye çalışacak. Yıllardır yaşatmaya çalışıyorum onu." Bir anda aklıma konuştuğumuz diğer konu geldi. Hepimizin güvende olması için de oyun oynayacaktık.

"Kıza sadece bir kişiyle görüşme hakkı verdiğinden bahsetmiştin. O da aramızdan bir kişiyi seçti ve sürekli onunla iletişim hâlinde. Fakat kimi seçtiğini bilmiyoruz. Seni de seçmiş olabilir beni de. Onunla konuşan ben de olabilirim sizden biri de. Niye böyle bir şey yaptın?" Diye sordum, Ateş'in dudakları yana kıvrıldı. Fakat bu ifadeyi sesine hiç yansıtmadan konuştu.

"Öyle olması gerekiyordu. Bu şekilde daha güvenli olacak. Çünkü katilin onun abisi olduğundan şüpheleniyorum." Dediği an asıl konuya girmiş oldu.

"Abisi mi?" Diye sorarak sonunda Cansu da konuya girdi ve daha açıklayıcı olabilmek için devam etti. "Esma'nın abisi mi var?" Dediğinde gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. Umarım şu an gerçekten bizi duyuyordur.

"Var, ismi Can." Dedi Ateş ve devam etti. "Can Güneri. Şimdi nerede ne yapıyor bilmiyorum ama katilin o olduğunu düşünmeye başladım. Belki de kardeşinin yaşadığını, onu ondan korumak için sakladığımı öğrendi ve benden intikam alıyordur." Oyun için değil de merak ettim için sordum.

"Abisinden korumak derken?" Dediğimde Ateş merakla sorduğumu anlamadı sanırım. Çünkü şaşırmış gibi durmuyordu.

"Abisi pek sağlıklı birisi değil, psikolojik tedavi falan görmüş. Ben Esma'yı bulduğumda yani tesadüfen bulduğumda kız ölmek üzereydi, bir kaza geçirmişti. Aslında onu görünce ben de çok şaşırdım, elektrik çarptığında öldü zannetmiştim ama ölmemiş meğerse, yurdu değişmiş sadece. Kaçmaya çalıştığı için bir nevi ceza almış. Abisinin cezası da kardeşini ölü olarak bilmesiymiş. Dedim ya Çağrı müdür çok sinirli, merhametsiz bir adamdı diye." Ateş büyük bir ustalıkla yalanları söyledi.

Uzun süre bu konu hakkında konuştuk, inandırmak için elimizden gelen her şeyi yaptık. Konuşmaya da devam ederken Ateş yanımızda duran adama gitmesini işaret etti, adam salondan çıkar çıkmaz konu anında değişti.

"Sanırım güzel oynadık." Dedi Doğan ve Erdem'e baktı, Erdem onu onayladı, Ateş'e baktım ve keyifinin yerinde olduğunu gördüm.

"Çok güzeldi hem de." Kendi kendine mırıldandığı şeyi duydum, eş zamanlı olarak telefonu çıkardı, birini aradı. Konuşmasından Çağrı müdürün yanında bıraktığı adamla konuştuğunu anlamak zor olmadı. Dikkatli olmasını, gözünü dört açmasını söyledi. Tabii adamın yanına neredeyse 20'ye yakın adam da gönderip işini sağlama aldı.

"Şu an o manyağın deli gibi her yerde o kızı aramaya başladığını düşünmek istiyorum." Diyen Savaş'a baktım, o sırada Ateş konuştu.

"Şu an aramıyor ama aramaya başlayacak. Muhtemelen şimdi kafayı yiyordur gerçek mi değil mi diye. Şüphe etmesi bile yeterli bizim için. Çünkü içini rahatlatmak için araştırmaya başlayacak, o bunu araştırırken biz de onu yakalamış olacağız." Onlar konuşmaya devam ederken kendimi bu konudan soyutladım.

Umarım yaptığımız şey ise yarardı. Çünkü bu katil ortaya çıkıp yakalandıktan sonra bile yapmam gereken çok iş var. Mesela Ateş'in intikam almak istediği kişilerle ilgilenmek gibi. Fakat bunlarla ilgilenmem için bile katilin artık yakalanması gerekiyordu. Sıkıntıyla ofladım, salondakilerin konuşmasına kulak vermedim. Başımı geriye yasladım, gözlerimi kapattım ve uzunca bir nefes aldım.

Şu saatten sonra beklemek ve kurduğumuz oyunun işe yaramasını umut etmek dışında elimden hiçbir şey gelmezdi.

****

Selamlar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz, nasıl gidiyor?

Sizce bu plan işe yarayacak mı?

Yeni bölüm hakkındaki tahminlerinizi bekliyorum.♡

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%