Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28.BÖLÜM "SENİ İSTİYORUM"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım ✨

Oylarınızı bekliyorum, yapmanız gereken tek şey yıldızı parlatmak.⭐

Buraya kalplerimizi alalım.♡

Keyifli okumalar.🍒

***

28. BÖLÜM "SENİ İSTİYORUM"

Gözlerimi demir korkulukların önünde durmuş, son yarım saattir yanımıza hiç gelmeyen Ateş ve Erdem'den çekip oturduğum bankın önünde bir sağa bir sola volta atmaktan başımı döndüren Savaş'a çevirdim.

"Biraz otursan mı acaba?" Duraksadı, bakışları beni buldu. "Seni izlemekten başım döndü." Başını salladı, olduğu yerde ellerini arkasında birleştirip durdu. Bu yüzden rahatlarken başımda dikilen Cansu'ya baktım.

"İki cümle yazmış zaten ama saatlerdir okuyup duruyorsun." Onun da gözleri beni buldu.

"Ne bileyim belki yazdıklarından farklı bir şeyler çıkarırım falan dedim ama yok olmuyor, adam resmen kardeşinden bahsetmiş." Başımı salladım.

"Aynen öyle." Deyip gözlerimi önüme çevirdim, küçük çocuğun yazdığı notu arabada Ateş'e okuduktan sonra herkesi sahile çağırmış, sahilde buluşmuş ve notu onlara da göstermiştik. Daha sonra büyük bir beyin fırtınası yapmıştık ama katilin yazdığı şeyde kardeşinin yaşadığından şüphelendiğinden mi yoksa onu alt etmek için kardeşini kullandığımızı anladığından mı öyle bir not yazmıştı anlayamamıştık.

"Anlamış olması mümkün değil, her şeyi düşündük. Açık vermemek için elimizden gelen her şeyi yaptık. Bence kardeşinin adını bizden duymak bile bu kadar sinirlenmesi için yeterli olmuştur. Onu kullanacağımızı anladığını hiç zannetmiyorum." Dedi Cansu, geriye yaslandım.

"Bundan emin olamayız ama." Dedim, hepsinin gözü beni buldu.

"Bizi artık istemediğimiz sürece dinleyemez." Dedi Doğan, gözlerimi ona çevirdim.

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Belki de dinleme cihazından değil de başka bir şekilde dinliyordu bizi?" Kaşlarını çattı.

"Ne demek şimdi bu?" Başımı öne eğdim, parmaklarımla oynarken gergince konuştum.

"Belki de aramızdan birinden öğreniyordur her şeyi." Deyip başımı kaldırdım, sordum. "Olamaz mı?" Tek kaşı kalktı.

"Aramızda hain mi var diyorsun?" Omuz silktim.

"Her şey olabilir." Dedim kendimden emin bir şekilde, o sırada Ateş ve Erdem de yanımıza gelmişti.

Söylediğim şeyi duymuş olacaklar ki Erdem "Böyle bir şey mümkün değil." dedi, benim oturduğum bankın diğer ucuna oturdu ve devam etti. "Eğer birisi ağzından bir şeyler kaçırmadıysa. Kapıdaki adamlar falan duymuş olabilir, onlardan birinden öğrenmiş olabilir ama buradan birisinin hain çıkması mümkün değil." Önüme döndüm.

"Sadece 1 ay önce aramızdan birinin sahte kimlik kullandığından şüphelendiğimiz de böyle bir şey mümkün değil diyen hep Barış olurdu. Sonra bir baktık ki Barış Ateş çıktı." Deyip Erdem'e döndüm, bakışları sertti.

"Açık açık benim hain olduğumu söylüyorsun şu an." Başımı sağa sola salladım.

"Hayır sadece bu kadar kendinden emin konuşma şüphe çekersin demek istiyorum. Bence her ihtimali düşünüp değerlendirmemiz lazım." Tek kaşı kalktı, şüpheyle yüzüme bakarken önüme döndüm.

"Yine başa mı döndük? Oturup birbirimizi mi suçlayacağız?" Dedi Cansu, sessizliğimi korudum.

"Cansu haklı! Birbirinizi suçlamayı bırakın! Hepimiz aynı şey için buradayız! Başa döndüğümüz falan da yok! Bir not yüzünden vazgeçmek için girmedik bu işe! Kaldığımız yerden devam edeceğiz!" Dedi ve gözleri hepimizin üzerinde gezindikten sonra konuştu.

"Kimse de birbirini suçlamasın!" Kimse ona cevap vermezken ekledi. "Şimdi hadi kalkın! Herkes evine! Saat kaç oldu hâlâ oturmuş burada konuşuyorsunuz!" İlk ayağa kalkan ben oldum.

"Bence de çok yoruldum eve gidelim bir an önce." Dedim, Ateş Erdem'e döndü.

"Telefonun açık olsun, birisi aradığında ulaşabilsin." Erdem Ateş'i onayladı, Doğan'ı da alıp yanımızdan uzaklaştı. Onlar giderken Cansu konuştu.

"Biz de gidelim artık, yarın yine aynı vakitte eve gelmiş oluruz. O zamana kadar bir şeyler olursa arayın mutlaka." Ateş Cansu'yu onayladı, Cansu ve Savaş da giderlerken Ateş konuştu.

"Bunu bir daha sakın yapma!" Gözlerim Ateş'i buldu.

"Anlamadım?" Kaşlarını çatmış, bakışları sertleşmişti.

"Kimseyi suçlama! Onlar asla bana ihanet etmez! Aramızda hain falan yok yani! Bunu sen de çok iyi biliyorsun! Sırf Erdem'le uğraşmak için adama hain dedin!" Tahmin ettiğimden fazla sinirlenmişti. Böyle bir tepkiyle karşılaşmayı beklemiyordum doğrusu.

"Ben sadece..." Sözümü kesti.

"Kendini açıklamana gerek yok! Neden böyle bir şey yaptığınla ilgilenmiyorum! Bir daha yapma olsun, bitsin!" Kaşlarımı çattım.

"Tamam anladık hata yaptık ama karşıma geçip böyle davranamazsın!" Öfkeyle konuştum, bu sefer tepkisiz kalan o olurken devam ettim.

"Son kez uyarıyorum seni! Bir daha bana bu şekilde davranma! Ben senden emir almak için ya da her istediğini yapmak için yanında değilim! Hiçbir zamanda olmam! Kendi aklım var! Ne yapıp yapmayacağımı biliyorum yani!" Deyip bankın üzerinde duran telefonumu aldım, yanından uzaklaştım.

"Mira dur!" Arkamdan seslendi ama umursamadım, yoluma devam ettim. Zaten en fazla arabaya kadar gidebilirdim. Arabaya birlikte bineceğiz zaten diye içimden geçirirken bir anda kolumdan tutuldu, geriye doğru savruldum. Başım onun omzuna çarparken düşecek gibi oldum ama kollarımdan sıkı sıkı tuttu.

"Bırak beni!" Deyip kurtulmaya çalıştım ama kollarımı sıkı sıkı tuttuğu için başarılı olamadım.

"Bırakamam!" Deyince daha çok sinirlendim.

"Ateş bırak dedim sana! Çok sinirliyim şu an ve seninle kavga etmeye hiç niyetim yok!" Gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Arkanı dönüp gitmendense kavga etmeyi tercih ederim." Böyle davranarak az önceki tartışmayı unutturacağını falan zannediyordu herhalde.

"Ben etmem ama! Şimdi bırak beni!" Dedim, kaşlarını hayır anlamında kaldırdı.

"Bırakmam." Göz devirdim, sıkıntıyla ofladım, sanki beni sinirlendirmek istiyormuş gibi konuşmaya devam etti. "Sinirlenince de çok güzel oluyormuşsun!" Tek kaşım kalktı, gözlerimi ona çevirdim. Ortamı yumuşatmak için her şeyi yapıyordu.

"Söylesene bana; güzel olmadığın herhangi bir an var mı?" Tam boşuna uğraşma diyecekken aklıma gelen şey yüzünden vazgeçip tıpkı onun gibi ben de gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Şu senin kapüşonlu kızın yanında olsaydım güzel olmadığım bir anı görmüş olurdun, sana göre böyleydi çünkü değil mi? Kız gayet güzeldi. Hatta boyu da benimkiyle aynıydı. Bizi karşılaştırmıştın ya hani? Oradan hatırlıyorum." Ateş şaşkınca kaldı karşımda.

"Hayırdır niye bu kadar şaşırdın? O gün bunları bana sen söylemedin mi?" Diye sordum ama yine cevap alamadım. Öylece durmuş şaşkınca yüzüme bakıyordu sadece. Daha fazla bu duruma tahammül edemeyeceğim için kendimi yine kurtarmaya çalıştım ama yine izin vermedi.

"Bıraksana ya! Gerçekten çok sinirleniyorum!" Dedim ama umurunda bile olmadı. Aslında istesem küçük bir bacak darbesiyle elinden kolaylıkla kurtulabilirdim ama sinirli olsam da canını yakmak istemedim.

"Sen o kızdan da bu dünyadaki diğer bütün kadınlardan da çok güzelsin benim gözümde. Ben onları görmüyorum bile. Benim gözüm bir tek seni görüyor." Dudaklarım yana doğru kıvrılmak için beni zorlarken elimden geldiği kadar tebessüm etmemek için kendimi tuttum.

"Bu kadar kasma kendini, gülebilirsin. Korkma, yanlış anlayıp beklentiler içine girmem." Önce söylediği şey yüzünden kalbim buruldu sonra konuştum.

"Niye bu kadar dramatiksin? Belki de sadece içimden gülmek gelmemiştir." Biraz eğildi, gözlerini bir saniye bile olsun gözlerimden çekmiyordu.

"Ben, sevdiğim kadını çok iyi tanıyorum." Deyince gözlerimi kaçırdım, hiçbir şeyden hiçbir şekilde utanmayan ben bile onun yüzünden bu duyguyu sürekli hissetmeye başlamıştım.

"Kaçırma gözlerini benden." Dedi boğuklaşan sesiyle, gözlerim yeniden onu buldu, aniden sordum.

"Neden sürekli bunu söyleyip duruyorsun?"

"Neyi?"

"Sürekli beni sevdiğini." Tek kaşı kalktı.

"Bu seni rahatsız mı ediyor?" Başımı sağa sola salladım.

"Hayır rahatsız etmiyor ama merak ediyorum. Sadece neden her fırsatta bunu dile getirdiğini merak ediyorum." Beni biraz daha kendine çekti, bıraktığı an kaçacağımı bildiği için sımsıkı tutuyordu kollarımdan.

"Çünkü unutmanı istemiyorum, her an her saniye aklında olsun istiyorum." Gözlerimi kaçırdım, kelimeler ağzımdan istemsizce döküldü.

"Zaten her an her saniye aklımda." Dedim ve Ateş'e döndüm, söylediğim şeyi duyduğunu anladım ama umurumda olmadı. Duysun ne olacak ki? Doğru olmayan bir şey söylemedim ki. Gerçekten de her an her saniye aklımdaydı.

"Öyle." Ateş açık sözlülüğüme şaşırırken ekledim. "Çünkü söylemediğin her an beni sevdiğini hissettirebiliyorsun. Bunu inkâr edecek değilim." Ateş'in şaşkınlığının üzerine şaşkınlık eklendi. Niye bu kadar şaşırdı anlamadım. Doğru olanlar bunlar değil miydi? Ben de doğru olan şeyleri söylüyorum işte. Her şeyi görmezden gelip sürekli utanıp sıkılacak mıyım? Bu benim kişiliğime ters bir kere.

"Bunu duyduğuma sevindim." Dedi Ateş, hâlâ tuttuğu kollarıma baktım. Gelip geçenler fazla yakın olduğumuz için dikkatle bize baktıkları için rahatsız olup konuştum.

"Şimdi beni bırakır mısın? Korkma, kaçmayacağım." Dediğim an kollarımı bıraktı, tek bir sözüme bile hiç sorgulamadan güveniyor oluşundan dolayı içimde yeşeren vicdan azabı her seferinde biraz daha büyüyordu.

Birkaç adım geriye gittim. Ateş merakla bana bakarken tüm cesaretimi topladım, kehribar rengi gözlerinin içine bakıp tek nefeste "Senden hoşlanıyorum." dedim ve tuttuğum nefesimi bırakıp rahatladım. Ateş karşımda şaşkınca kalırken tüm gün içimi yiyip bitiren, son zamanlarda mantıklı düşünmeme engel olan o cümleyi kurmanın rahatlığını yaşamaya devam ettim.

Neden söyledim, neden kendimi böyle bir durumun içine attım bilmiyorum ama bir anda olmuştu işte. Söylediğim için de pişman falan değilim. En doğrusunu yaptım ve söyledim işte. Omzundaki yükten kurtulmuş oldum. Sadece onu düşünmek yerine eskisi gibi işime odaklanıp mantıklı kararlar alabilmek için bunu yapmam gerekiyordu ve yaptım.

Ateş inanmak istercesine "Ne dedin?" diye sordu, bir defa söylemiştim ama ikincisine cesaret kalmamıştı ki. Hem tepkisiz kaldığı için gerilmiştim de. Buna rağmen derin bir nefes daha aldım, içimde kalan son cesaret kırıntılarını toplayıp yine bir çırpıda "Senden hoşlanıyorum." dedim. Tekrardan söylemem hoşuna gitmiş olacak ki dudakları yana kıvrıldı. Tek bir cümleyle bu durumdan kurtulamayacağımı bildiğim için konuşmaya devam ettim.

"Ama hemen yanlış anlama beni ya da bu şekilde rahatça itiraf ettiğim için yalan söylediğimi falan düşünme. Böyle bir konuda yalan söyleyip alçaklık yapacak değilim." Özellikle bu kelimeyi tercih ettim. Alçak... Çünkü Erdem bana karşı bu kelimeyi kullandığı o ilk andan beri aklımdan bu konuya karşı söylediği hiçbir şey çıkmıyordu. Her an her saniye zihnimin içinde sesi yankılanıyordu.

"Bil diye söyledim işte! Başka da amacım yok!" Deyip az önce kaçmayacağım dediğim hâlde hızlı adımlarla arabaya doğru yürüdüm. Arkama dönüp baktığımda Ateş'in arkamdan baktığını, peşimden gelmediğini görüp önüme döndüm, söylenmeye başladım.

"Nasıl çıktı ağzımdan öyle bir şey ya?" Kendi kendime sordum, pişman değilim ama hâlâ nasıl aniden söyledim bilmiyorum. Bir anda çıkıvermişti ağzımdan. Oysa hiçbir zaman söylememeyi falan düşünüyordum ben.

Arabanın yanına ulaşınca durdum, yeniden Ateş'e döndüm ve hâlâ aynı yerde aynı şekilde durduğunu gördüm, önüme döndüm. "Bu kadar şaşıracak ne var? Ben sen bana seni seviyorum dediğinde bu kadar şaşırdım mı? İnsan bir tepki verir ya!" Söylene söylene beklemeye devam ettim. Ta ki yanıma geldiğini fark edene kadar.

Gözlerimin içine bakarken cebinden anahtarı çıkardı, düğmeye bastı. Arabanın kapılarının kilidi açıldı, hızla kapıyı açıp bindim. Ateş ardımdan arabaya binerken keyifli olduğu her hâlinden belli oluyordu. Tamam anladık duyduğun şeye şaşırdın, sevindin ama insan hiç değilse birkaç kelime bir şey söyler değil mi? Umurunda değilmiş gibi sessiz kalmıştı.

Arabayı çalıştırdı, sahilden uzaklaşırken başımı diğer tarafa çevirip dışarıya baktım. Ellerimi göğsümün altında birleştirdim, sessizliğimi korudum. Fakat benim aksime onun konuşması gerekiyordu. Böyle bir şeyden sonra nasıl sessiz kalır aklım almıyor. Bu biraz gururumu kırmış olabilir. O kadar seviyorum diyen adama cesaretimi toplayıp ben de senden hoşlanıyorum dedim ama resmen umurunda bile olmadı adamın. Çok basit bir şey duymuş gibi davranıyordu.

Gözlerimi kapattım, derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım. Bu konuda başarılı olup öfkemi bastırdım. Zaten bu kadar öfkelenmem saçmalıktı. Niye kızıyorum ki? Hem böylesi daha iyi olmuştu. İçimdeki şeyi atıp kurtulmuş, rahatlamıştım. O da üzerinde durmamış, bu durumu atlatmam kolay olmuştu. Evet evet böyle düşününce ona olan öfkem azalıyordu. Bu yüzden umurunda değili düşünmeyi bırakıp işime gelen tarafı düşündüm sadece.

Ben tüm bunları düşünürken Ateş de bir yola bir bana bakıyordu. Bunu camdaki yansımasından kolaylıkla fark edebiliyordum ama fark ettiğimi belli etmiyordum çünkü işime böylesi geliyordu. Ateş'in evine ulaşmamız 2 saat falan sürdü. Evi ormanın içinde olduğu için bu süre çok normaldi.

Eve ulaşınca arabadan indim, Ateş arabayı park etmek yerine bahçenin ortasına bırakıp arabadan indi. Onu beklemeden eve girdim. Biraz salonda otursam mı yoksa odaya mı çıksam karar veremedim. Sanki doğrudan odaya çıkarsam ona trip attığımı düşünecekmiş gibi hisettiğim için biraz oturmaya karar verdim.

"Yemek yemeden çıktın evden, önce bir şeyler ye sonra da vakti gelen ilaçlarını iç, odana öyle çık." Gözlerimi Ateş'e çevirdim, eve daha yeni giriyordu.

"Yol biraz yordu beni, midem bulanıyor gibi. Bir şeyler yersem daha kötü olacağım." Deyip az önce verdiğim kararın aksine merdivenleri gösterdim. "Odaya çıkıp biraz uyuyacağım." Dedim, saatte baktım ve henüz daha 9 olduğunu gördüm.

"Gece muhtemelen uyanırım, o zaman bir şeyler yer ilaçlarımı da alırım." Dedim, merdivenlere yöneldim ama daha birkaç adım atmışken kolumdan tuttu, beni yeniden kendine çekti, başım göğsüne çarptı. Kollarından tutundum, sahilde yaşadığımız anın aynısını bir kez daha yaşadık.

"Bunu sürekli yapıyorsun, yapma!" Dedim dişlerimin arasından. Ateş söylediğim şeyi duymamazlıktan gelip gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Bugün attığın adım..." Dedi ve mümkünmüş gibi biraz daha yaklaştı. Artık bu yakınlaşmalara alışmıştım ama bu çok iyi değildi. Kendime engel olmam, kendimi ondan kurtarmam gerektiğini bilirken bunların tam aksini yapmam doğru değildi ama olmuyor işte yapamıyorum, engel olamıyorum. Duygularıma çok iyi hâkim olan birisi olmama rağmen bunu yapamıyorum.

"... benim için çok önemliydi." Deyip cümlesini tamamladı Ateş. Arabada benimle konuşmadığı için ona kızarken şimdi de konuşmasını istemiyor, bir an önce kaçıp gitmek istiyordum.

Tuttuğu kolumu bıraktı, bir eli belimi buldu. Ondan kaçmak için hiçbir hamle yapmadım. Boşta kalan eli yüzümü buldu. Yüzümdeki yaralar artık dokunduğu zaman acımıyordu. Bunu o da çok iyi bildiği için parmaklarını yüzümde usulca gezdirdi, gezdirirken "Bundan sonra her şeyin daha güzel olması için elimden geleni yapacağım." dedi.

"Bugün söylediğin şey için seni hiçbir zaman pişman etmeyeceğim." Ondan hiçbir şey istemediğim hâlde sözler vermeye başladı. Bunları duymak istemedim. Duyduğum zaman kendimi kötü hissediyordum çünkü.

"Yorgunum, dinlenmek istiyorum." Dedim aniden, Ateş tepkime hiç şaşırmadı. Elini belimden çekti, hızla birkaç adım geri gittim.

"İyi geceler." Deyip üst kata yöneldim, merdivenleri çıkacakken söylediği şeyi duydum.

"İyi geceler güzelim." Böyle demesi artık hoşuma bile gitmeye başlamıştı. Yüzümdeki anlamsız gülümseyi fark ettiğim an koşar adımlarla üst kata çıktım. Çıkar çıkmaz da kaldığım odaya girdim, girer girmez sinirle ayağımı yere vurdum.

"Aptal Mira! Niye yaptığı her şey hoşuna gidiyor! Bu kadar mı iradesizsin? Nasıl böyle güçsüz olabilirsin?" Kendime kızdım, ayaklarımı bir kez daha yere vurdum. Duygularıma hâkim olamamak sinirimi bozuyordu.

"Tamam sakin ol, kötü bir şey yapmadım ben. Böyle hissetmek benim suçum değil. Kim böyle sevilse illa bir şeyler hissetmeye başlar. Ben de insanım ya benim de kalbim var!" Dedim yatağa doğru yürürken, doğrular bunlardı. Yanlış bir şey yapmadığım, kendimi kaybetmediğim sürece olan biten hiçbir şey bana zarar vermez. Bu küçük, basit duygular gelip geçici sonuçta. Bunun için kendime kızmama hiç gerek yok.

Yatağın kenarına oturdum, kendimi geriye bırakıp yatağa uzandım, odanın tavanına baktım. Gözlerimi kapatıp sıkıntıyla ofladım. Koridordan gelen ayak seslerinden Ateş'in de odasına geçtiğini anladım. Onunla aynı evde kalıyor olduğuma henüz alışamamıştım ama alışmama da gerek yok. Sonuçta bu durum gelip geçiciydi.

Doğruldum, ayakkabılarımı çıkardım, ayağımla köşeye doğru ittim. Daha sonra ayağa kalkıp üzerimdekilerden kurtuldum, pijamalarımı giydim. O sırada ayak sesleri yeniden duyuldu. Sanırım Ateş odasından çıkmıştı. Odaya gelmeyeceğini bildiğim için rahat davranmaya devam ettim.

Aynanın karşısına geçtim. Sarı saçlarımı topladım. Aynadaki aksime dikkatle baktım. Bir gözüm tamamen geçmişti ama diğer gözümde hâlâ şişlik vardı. Fakat eskisi kadar büyük ve rahatsız edici değildi. Yaralarım yavaş yavaş iyileşmeye başladığı hâlde gözlerimin altındaki morluklarım geçmiyor, her geçen gün biraz daha büyüyordu. Tenim beyaz olduğu için de morluklar kendini çok belli ediyor, çirkin duruyordu. Bu yüzden de makyaj yapmayı sevmediğim halde her sabah morluklarımı kapatıyordum.

Dün çekmeye koyduğum kremi aldım. Doktor geceleri mutlaka kullanmam gerektiğini söylemişti. Yoksa yaralar iyileşse bile izi kalırmış. Kremi parmağımın üzerine biraz sıktıktan sonra yüzüme uyguladım. Narin ve bir o kadar da yavaş hareketlerle masaj yapar gibi sürdüm. İşim bittikten sonra banyoya girip ellerimi yıkadım, odaya geçtim.

Yatağa girdim, ellerimi karnımın üzerinde birleştirip bir kez daha ofladım. Yorgunum ama uykum yok. Odada tek başıma oturduğum için de canım sıkılıyor. Canım sıkıldıkça da düşünüp duruyor, zihnimi de yoruyordum.

"Şarkı falan mı söylesem ne yapsam?" Kendi kendime konuşup sunduğum fikir yüzünden kendime güldüm. Daha sonra dedemi hiç aramadığım aklıma gelince uzanıp telefonumu aldım, dedemi aradım.

Uzun bir süre onunla konuştum. Annemin doktoruyla sürekli irtibat hâlinde olduğunu ve eğer durumu anneme anlatacak olursa bunu daha önceden bana haber vereceğini söyledi. Annem konusunda artık çok rahattım. Çünkü dedem onunla benden bile daha iyi ilgilenirdi. Ne yapar eder bu işi hiç kimse zarar görmeden sonlandırırdı. Bu konuda ona güvenim sonsuz, içim rahattı.

Onunla konuşup telefonu kapattıktan sonra ayağa kalktım. Odada sıkılıp sürekli can sıkıcı şeyler düşünmek istemiyorum. Odadan çıktım, koridora bakındım ama hiç kimse yoktu. Ateş odasında mı yoksa salonda mı bilmiyorum. Yine de indim salona ve daha merdivenlerdeyken salonda olduğunu gördüm. Koltuğa uzanmış, bir elini başının altına koymuş, diğer eli karnının üzerinde öylece tavana bakıyordu. Onun da canının sıkkın olduğu belliydi.

"Neden uyumadın hâlâ?" Diye sordum salona doğru yürürken. Gözleri hızla beni buldu, o sırada yanına ulaştım.

"Uyku tutmadı." Derken doğruldu, geriye yaslandı, aynı zamanda ayaklarını da orta sehpaya uzattı. "Sen niye uyumadın?" Sordu, yanına oturdum, ben de geriye yaslanıp ayaklarımı orta sehpaya uzattım, ellerimi göğsümün altında birleştirdim.

"Canım sıkılıyor." Dedim, başımı geriye yasladım. Ateş başını bana çevirince ben de ona çevirdim, bir anda burun buruna geldik, bundan rahatsız olup biraz geri çekildim. Bu kadar yakın oturmamıştım ki oysa.

"Benim de." Deyince aklıma gelen şeyle hevesle konuştum.

"Şu adamı biraz daha anlatsana." Kaşlarını çattı.

"Kimi?"

"Katili işte, tanıyormuşsun ya hani? Nasıl birisiydi mesela? Göz rengi, ten rengi falan aklına geliyordur değil mi? Sarışın mıydı esmer mi? Bunlar sonradan değişecek şeyler değil ki. Tabii tanınmamak için kendine bir şeyler yapmadıysa." Ateş gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Merakla ona bakarken gözleri yeniden beni buldu.

"Şu an gerçekten onu mu konuşacağız?" Omuz silktim.

"Başka ne konuşabiliriz ki? Merak ediyorum hem ben onu, sen onu şu an görsem tanımam bile demiştin. Belki de tanıdığımız birisidir. Ne bileyim senin gibi ismini falan değiştirmiştir. Dış görünüşünden tanıyabiliriz belki de." Önüne döndü.

"Bilmiyorum Mira, hatırlamıyorum." Kaşlarımı çattım.

"Hatırlamıyorum mu? Yalan söyleme!" Gözleri yeniden beni buldu.

"Yalan söylediğimi anladığına göre anlatmak istemediğimi de anlamış olman lazım. Yani kısacası sormaya devam etme." Deyip ayağa kalktı.

"Bir şeyler yiyeceğim ben!" Dedi, çekip gitti. Arkasından öylece bakakaldım.

"Resmen trip attı ya." Dedim, ayağa kalktım. "Yemek yiyecekmiş! Doğru düzgün bir domates dilimleyemiyor mutfağa yemek yemeye gidiyor! Beceriksiz herif!" Dediğim an mutfaktan çıktı, sustum, bakışları sertleşti, kaşları çatıktı.

"Ne diyorsun sen öyle arkamdan?" Ellerimi iki yana açtım, omuz silktim.

"Hiç." Dedim ortadaki harfi bilerek uzatarak, tek kaşı kalktı.

"Hiç." Yineledi, başımı salladım.

"Öyle olsun." Deyip yeniden mutfağa girdi, sesimi onun sesi gibi çıkarmaya çalışarak ben de "Öyle olsun." dedim, o sırada Ateş yeniden mutfaktan çıktı. Alelacele kendimi toparladım.

"Ne yapıyorsun sen öyle orada?" Az önce kandı yine kanar diye düşünerek ellerimi iki yana açıp omuz silkerek yine "Hiç." dedim, mümkünmüş gibi bakışları biraz daha sertleşti. İşaret parmağını kaldırdı, ileri geri sallayarak konuştu.

"Bir daha sakın benim taklidimi yapmaya kalkma! Senin için hiç iyi olmaz." Nasıl anlamıştı ki bu? Arkasında gözü falan mı var acaba diye düşünürken inkâr etmeye karar verip konuştum.

"Taklit mi? Çocuk muyum ben? Taklitini falan yapmıyordum." Ateş inanmaz bakışlar atıp yeniden mutfağa girdiğinde rahat nefes aldım, risk almayıp efendi efendi peşinden gittim. Mutfağın kapısında durup içeriye baktığımda dolabın önünde olduğunu gördüm. Bırakayım yesin ben odaya çıkayım falan dedim kendi kendime ama hem acıktığım için hem de onu bir şeyler yapamayacağını bildiğim için ben de mutfağa girdim.

"Ben de acıktım." Dediğimde gözleri beni buldu, mutfak masasına gittim, masanın üzerine oturdum.

Ateş dikkatle bana bakarken hiçbir şey yapamayacağını çok iyi bildiğim hâlde sırf onunla uğraşmak için "Benim için de bir şeyler yapar mısın?" diye sordum. Ateş'in gözleri benimle önünde durduğu, kapağını tuttuğu dolap arasında gidip geldikten sonra konuştu.

"Ben mi?" Diye sordu, başımı salladım.

"Evet, kendin için yapacaksın zaten. Benim için de bir şeyler yaparsan eğer yiyip ilaçlarımı içeceğim." Dedim ama hiçbir cevap alamadım. Yapamayacağı o kadar belliydi ki bunu söylemesine gerek bile yoktu. Ama işime geldiği için yapamayacağını anlamamış gibi yaptım.

"İlaç içeceksin doğru." Dedi Ateş ve yeniden dolaba döndü. Bakışları ben de olmadığı için rahat rahat güldüm. Ta ki gözleri yeniden beni bulana kadar. Gözleri bana değdiginde gülmeyi bırakıp ciddileştim, ayaklarımı salladım ve gayet rahat bir şekilde konuştum.

"Hadi ama seni bekliyorum." Deyip cebimden telefonumu çıkardım, saate baktım ve yeniden Ateş'e döndüm. "İlaç saatim geçecek, vaktinde içmek istiyorum." Dediğimde kaşlarını çattı.

"Allah Allah daha yarım saat önce gece uyanır yemek yer, ilaçlarımı alırım diyordun. Şimdi n'oldu da vaktini geçirmek istemiyorsun?" Omuz silktim.

"Dedim ama doğru değil böyle yapmam. Bir an önce iyileşmem için ilaçlarımı saatinde içmem lazım. Bunu sen de çok iyi biliyorsun. İlacımı içmem için de yemek yemem lazım. Sen de elin değmişken bana da ekmek arası bir şeyler yaparsın herhalde." Hâlâ açık tuttuğu dolabın kapağını kapattı, elini ensesine attı. Merakla ona bakarken aniden dudakları yana kıvrıldı.

"Çok haklısın, doğru düzgün bir şeyler yemen lazım ama. Öyle ekmek arasıyla geçiştiremezsin. Bu yüzden de en iyisi dışarıdan bir şeyler söyleyelim. Zaten bir saate kadar gelir." Söylediği şeye güldüm.

"N'oldu niye gülüyorsun?" Diye sorunca masadan atladım, yanına gittim ve alay ettiğimi belli edecek bir ses tonuyla konuştum.

"Yapamıyorum diyemiyorsun da geçiştirmen doğru değil diyorsun." Kaşlarını çattı.

"Yapamayacak ne var kızım? Ben senin için söyledim." Alayla güldüm.

"Eminim öyledir." İşaret parmağını kaldırdı.

"Dalga geçme benimle!" Omuz silktim.

"Dalga geçmiyorum ki doğruyu söylüyorum. Öğlen de yapmamıştın. Kendini bile yaktın." Dedim, gözlerimi karnına çevirdim. Doğru ya bu tamamen aklımdan çıkmıştı. Başımı kaldırıp yeniden yüzüne baktığımda konuştum.

"Acıyor mu hâlâ?" Dudaklarında küçük bir gülümseme oluştu.

"Hayır." Dedi sadece ben de başka bir şey söylemedim. İkimiz de susunca öylece durup birbirimizin gözünün içine baktık. Ta ki ona bakarken gülümsediğimi fark edene kadar. Fark ettiğim an gözlerimi ondan çekip dolaba döndüm ve dolabı açtım.

"Dışarıdan söylemeye gerek yok, yemekler buraya gelene kadar zaten soğuyor, lezzetli olmuyor." Dedim, dolaptaki malzemelere göz attım.

"Ne yapacağız o zaman?" Sordu, uzanıp bir elime sucuğu diğer elime kaşarı aldım, Ateş'e döndüm.

"Tost yapacağız." Deyip elimdekileri tezgaha bıraktım. "Sen de çok seviyorsun. Karakoldayken sürekli yerdin, oradan aklımda kalmış." Diyerek dolabın yanına yeniden döndüm, kalan malzemeleri çıkartırken konuştu.

"Aklında bir yerlerde küçük de olsa bana ait bir şeylerin olması güzel hissettiriyor." Duraksadım, ne diyeceğimi bilemedim.

"Benimkine ketçap koyma, sevmem." Dedi Ateş ve konuyu kendisi değiştirdi. "Tost makinesini çalıştırayım ben de, ısınsın." Söylediği şeyi yapmak için yanımdan uzaklaşırken konunun değişmesi işime geldiği için ben de ona ayak uydurdum.

"Ketçap sevilmez mi ya?" Deyip ketçabı ve tereyağını çıkardım. Ateş'in tost makinesiyle nedenini bilmediğim bir savaşa girdiğini görünce kendimi tutamayıp güldüm, gözleri beni buldu.

"Niye gülüyorsun?" Yanına gittim.

"Ne yapıyorsun?" Tost makinesini gösterdi.

"Hiç kullanmamıştım daha önce, burada duruyordu böyle. Sanırım bozuk çünkü ayarını yükselttiğim hâlde ısınmıyor." Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.

"Şey acaba..." Deyip makinenin arkasında görünmeyen fişi aldım, Ateş'e göstererek ciddi bir şekilde konuştum. "... diyorum ki bir de fişini takarak mı denesen? Belki çalışır ha o zaman ne dersin?" Ateş'in şaşkın gözleri benimle elimde tuttuğum fiş arasında gidip gelirken daha fazla kendime engel olamadım, kahkahayı bastım. Fakat Ateş benim aksime ciddiyetini korudu, bozulduğu her hâlinden belli oluyordu.

Bir yandan gülerken bir yandan da makinenin fişini taktım. Makinenin üzerine dokundum. Birkaç dakika içinde ısınmaya başladı, gözlerimi Ateş'e çevirdim.

"İşte bu kadar, bak ne kadar da güzel çalıştı." Tek kaşı kalktı.

"Dalga geçme." Dedi ama gülmeden duramıyordum ki.

"Ama dalga geçilmeyecek gibi değil ki." Deyip çok güldüğüm için kasılan karnımı tuttum, devam ettim. "Tamam anladım yemekten anlamıyorsun ama bu kadar da olmaz ki. Fiş takmadan ısıtmaya çalışıyorsun. Bir de bozuk diyorsun." Taktığım fişe göz ucuyla bakıp bana döndü.

"Fiş arkada kalmış görmedim." Bir de ciddi ciddi kendini savunuyordu, bu beni daha çok güldürdü.

"Öyle olsun." Dedim çıkardığım malzemelerin yanına dönerken. Çok da üzerine gitmek istemedim. Zamanı gelince bu sefer ben onun diline düşerim falan dikkatli olmam lazım.

Ateş yanıma geldi, bir kolunu tezgaha yaslayıp bana doğru döndü ve dikkatle beni izlemeye başladı. Onun bakışları altında tost yapabileceğim ekmekleri çıkardım. Bu konuda kendime güveniyorum. Her ne kadar yemek konusunda çok başarılı olamasam da bu şekilde atıştırmalık şeyler yapmakta iyiydim.

Ateş yanımdan bir saniye bile ayrılmazken tostları hazırladım. Tost makinesinin arasına koyup Ateş'e bu konuda çok güvenmesem de başında beklemesini söyledikten sonra yanına ne içelim diye düşündüm, tek başıma karar veremeyince sordum.

"Ne içersin? Çay, kola, ayran?" İçecekleri tek tek sıraladım, Ateş hiç düşünmeden kararını verdi.

"Kola." Deyince ben de kolay içmeyi tercih edip aldığım iki bardağa dolaptan çıkardığım kolayı doldurdum. Masaya bıraktım. Daha sonra iki tabak alıp Ateş'in başında beklediği makinenin yanına gittim. Başında bekle derken yakmamasını kastetmiştim ama beyefendinin aklının ucundan dahi geçmiyordu açıp içine bakmak, tostlar ne alemde kontrol etmek.

"Sen geç yerine otur bence hiçbir şey yapma." Dediğimde kaşlarını çattı.

"Yine ne oldu kızım? Ne yaptım şimdi ben?" Sordu, alayla güldüm.

"Sorun da tam olarak bu işte; hiçbir şey yapmadın." Tek kaşı kalktı, anlamak ister gibiydi. Onun bu hâline gülüp hâlâ tost makinesinin içinde olan tostlara bir göz attım ve bu kadarının yeterli olduğuna karar verip çatal yardımıyla sıcak tostları tabaklara aldım.

"Hadi neyse gel, yiyelim şunları artık çok acıktım." Diyerek tabağın birini onun oturacağı sandalyenin önüne bıraktım, diğerini de ben alıp karşısına oturdum. Ateş tostunu yemek yerine bana bakarken masanın ortasında duran peçeteye uzanıp 1 tane aldım. Sıcak tostu peçete yardımıyla kaldırıp sıcak oluşunu hiç umursamadan koca bir ısırık aldım. Daha sonra da kolamdan bir yudum içip yutkundum, konuştum.

"Bence süper olmuş." Dedim ve büyük bir ısırık daha aldım. Ateş'in hâlâ tostunu yemeyip bana baktığını fark edince "Neden yemiyorsun?" diye sordum. Sanki bunu sormamı bekliyormuş gibi benim yaptığımın aynısını yapıp bir peçete aldı, tosta sarıp tabaktan kaldırdı ve o da büyük bir ısırık aldı. Sadece basit bir tost olmasına rağmen merakla vereceği tepkiyi bekledim. O da bunu beklediğimi fark etmiş olacak ki kolasından içtikten sonra konuştu.

"Güzel olmuş, ellerine sağlık." Dedi ve yemeye devam etti. Ondan gelen tepki beni memnun edince daha büyük bir iştahla yedim kendi tostumu.

Güzelce karnımızı doyurduktan sonra etrafı toparladık. Daha doğrusu ben topladım o öylece durdu. Aslında mutfaktayken bir şey yapmadan durması daha iyiydi. Mazallah onun yüzünden bir kaza falan çıkar. Mutfak konusunda iyi olmadığı gibi biraz da sakardı çünkü. Ateş benden önce mutfaktan çıktı, o çıktıktan sonra ilaçlarımı içip masanın üzerinde duran telefonumu aldım, ben de çıktım. Salonda oturduğunu görünce yanına gittim. Yine az önceki gibi yanına oturdum, ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Ateş'in gözleri beni buldu.

"Yemeğini yedin, ilaçlarını da içtin gidip uyusana." Dilimi damağıma çarpıtarak cıkladım.

"İstemiyorum, uykum yok ve canım çok sıkılıyor." Dememle eş zamanlı olarak yanımdan kalktı.

"Madem uykun yok ve canın sıkılıyor hadi kalk, çıkıp biraz hava alalım." Deyince saate baktım 11 olduğunu gördüm.

"Bu saatte mi?" Şaşkınca sordum Ateş, elini kaldırıp işaret parmağıyla bahçe kapısını gösterdi.

"Sen yanlış anladın galiba sadece bahçeye çıkmaktan bahsediyordum." Bahçe kapısına doğru baktım, aslında biraz hava almak iyi gelebilirdi. Bu yüzden hiç düşünmeden ayağa kalktım.

"İyi çıkalım." Deyip önden yürüdüm, bahçeye çıktım. Çıkar çıkmaz gözlerimi kapatıp yüzümü gökyüzüne çevirdim ve derin bir nefes alıp temiz havayı soludum. Bu kendimi daha iyi hissetmeme neden olurken yanımda Ateş'in varlığını hissedip gözlerimi yeniden açtım. Bakışlarının benim üzerimde olduğunu fark edince yine utanacağım şeyler söylemesin diye hiç fark etmemiş gibi yapıp önüme döndüm.

"Bugün hava gerçekten de çok güzel." Dedim sırf az önceki bakışları fark ettiğimi anlamasın diye.

"Öyle." Dedi sadece, ilerideki havuza bakarak konuştum.

"Hadi gel orada oturalım." Dedim ve heyecanla o tarafa yürüdüm, havuzun kenarına ulaşınca odadan çıkmadan önce ayağıma geçirdiğim terliklerimi çıkardım, havuzun kenarına oturdum, ayaklarımı havuza soktum. Bu beni gülümsetirken Ateş başımda belirdi.

"Bu soğukta bu yapılır mı Mira? Kalk hemen oradan!" Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Lütfen annem gibi davranma Ateş, hadi sen de otur. Hem çok soğuk değil." Dedim ve ayaklarımı salladım, su sıçrattım. Su sadece benim yüzüme gelince güldüm. Ateş ayakkabılarını, ayakkabılardan sonra da çoraplarını çıkardı, daha sonra pantolonun paçalarını katladı, dikkatle onu izlerken sonunda yanıma oturup ayaklarını suya sokabildi.

"Islanmayı sevmiyorsun sanırım." Dediğimde gözleri beni buldu.

"Gerek duymuyorum." Verdiği cevaba güldüm, önüme döndüm.

"Bence çok güzel hissettiriyor." Dedim ve bilerek ayaklarımı salladım, bu sefer su benimle birlikte Ateş'e geldi.

"Lan!" Güldüm, uzanıp suya dokundum, elimi ıslattıktan hemen sonra o daha kendine gelememişken bir de elimle su sıçrattım. "Mira yapma!" Dedi Ateş, yüzündeki suyu eliyle silip bana bakarken.

"Tamam." Dedim söz dinleyecekmiş gibi ve önüme döndüm. Gözlerinin benim üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Alttan alttan gülüp hiç beklemediği bir anda bir kez daha ayağımı aniden kaldırdım, su sıçrattım. Suyun çoğu bana gelirken güldüm. Islandığı için yüzüme yapışan saçlarımı geriye attım, Ateş'e baktım ve onun da ıslak olduğunu gördüm. Gülerek ona bakarken gözleri beni buldu, bakışları fazla sertti, dudaklarımı ısırdım.

"Tamam kızma hemen söz bir daha yapmayacağım." Gözlerini kıstı, şüpheyle yüzüme baktı. "Söz." Yineledim, elim istemsizce yüzüne gitti, su damlalarını silerken konuştum.

"Hatamı da telafi ediyorum." Dedim, suyu sildigim için elimi yüzünden çekecekken son anda bunu yapmaktan vazgeçtim. Hatta diğer elimi de kaldırıp dudaklarının kenarına dokundum, iki yana doğru hafifçe çektim.

"Gül hadi." Deyip zorla onu gülümsettikten sonra ellerimi indirdim, az önceki öfkeli hâlinden eser kalmamıştı ama şimdi de dudaklarındaki küçük tebessümle gözlerimin içine bakıyordu. Fakat ben bakamayıp gözlerimi kaçırdım, havuza baktım. Ayaklarımı bu sefer su sıçratmayacak şekilde hareket ettirdim. Aynı zamanda elimde suyun içinde gezindi.

"Neden hiçbir şey yapmıyorsun?" Sordu.

"Hangi konuda?" Dedim anlamadığım için anında yanıtladı.

"Baban konusunda." Gözlerimi onun kehribar rengi gözlerine çevirdim.

"Ne yapmamı bekliyorsun?"

"Bilmem, herhangi bir şey. Annenin onunla yaşamasına devam etmesine izin mi vereceksin? Hem o kadınla hem de annenle iki ayrı hayat yaşıyor. Annenin böyle bir şeyin içinde kalmasına göz mü yumacaksın?" Bu konuyu çok merak ediyor gibiydi, önüme döndüm. Havuzdaki yansımama bakarken konuştum.

"Göz falan yumduğum yok hiçbir şeye. Sadece bekliyorum."

"Neyi?" Sordu, ona döndüm.

"Doğru zamanın gelmesini, iyi ve sağlam bir adım atmak istiyorum bu konuda. Küçük ve basit bir adım atmak annemi üzmek dışında hiçbir şey yapmaz. Bu yüzden sadece bekliyorum." Anladım dercesine başını aşağı yukarı salladıktan sonra önüne döndü. Onun sorusunu düzgünce cevapladığım için cevap alabileceğime inanıp sordum.

"Sen onlara ne yapacaksın?" Gözleri yeniden beni buldu.

"Kimlere?"

"O fotoğraflarını gördüğüm birkaç adama ve bulacağın diğerlerine ne yapacaksın?" Sordum, gözlerimin içine baktı sadece, cevap vermedi. Belki kendini hazır hissedince cevap verir falan diye düşündüm ama onun yaptığı tek şey yanımdan kalkmak oldu.

"Hava soğudu, girelim artık." Dedi, sorumu cevapsız bıraktı. Önüme döndüm, öldürecekti işte. Bir sürü insanı öldürecekti. Suçlu olmaları falan hiç fark etmiyor, birilerini öldürmek de suç ve o bunu yapacağı için öldüreceği o insanlardan hiçbir farkı kalmayacak. Böyle bir şeyin yaşanmasına izin vermeyeceğim. Şu katil meselesi son bulduğu an bu konuya da el atacağım ve ne yapıp edip ona engel olacağım.

"Hadi Mira." Ateş yineledi, ayaklarımı sudan çıkardım. Terliklerimi yeniden ayağıma geçirdim. O zaten çoktan pantolonunu düzeltmiş, ayakkabılarını giymişti yeniden.

"Girelim." Dedim ve yüzüne bile bakmadan yanından geçip bahçe kapısına doğru yürüdüm. Ateş arkamdan bir şeyler söyledi ama ne dediğini anlayamadım, anlamak da istemedim.

Eve girdim, saate bakıp vaktin epey bir geçtiğini fark edince odama çıkıp uyumaya karar verdim. Arkamdan gelen Ateş'e dönüp bakmadan "İyi geceler." deyip merdivenlere yöneldim. Ta ki kolumdan tutup durdurana kadar. Artık buna alıştığım için şaşırmazken ona döndüm.

"Bir şeyler söyleyeceğin zaman konuşman yeterli olur, duyuyorum ben. Kolumdan tutup durdurmana gerek yok." Yine söylediğim şeyi duymamazlıktan geldi, niye durduğunu öğrenmek için konuşmasını beklerken konuşmak yerine bir anda beni kendine çekti, dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Gözlerim şaşkınlıkla irileşti, sıcacık dudakları dudaklarımı esir aldı. Dizlerim titrediği için düşecekmiş hissine kapılıp kollarına tutundum. Gözlerim istemsizce kapandı, Ateş'in eli belimdeki yerini alırken kalbim ağzımda atıyordu. Dudakları uzaklaştı tenimden, fısıldadı.

"Seni istiyorum." Bir uykudan uyanıyormuş gibi açtım gözlerimi, kehribar gözleriyle karşılaştım. Yeniden öpmek için o duyguyu bir kez daha bana yaşatıp beni hiç hissetmediğim kadar büyük olan o duygulara sürüklemek için hamle yaparken kendimi geri çektim. Ateş onu reddetmiş olmamın şaşkınlığını yaşarken kollarından kurtuldum, birkaç adım geri gittim. Daha sonra da hiçbir şey söylemeden merdivenlere koştum, birkaç basamağı çıktığımda sesini duydum.

"Ahdim olsun sen de bir gün beni isteyeceksin Mira Aksoylu!"

***

Selam, nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?

Ahdim olsun, kendi kendine söz vererek bir işi üzerine alma anlamına gelmektedir.

Bölüm yorumlarınızı bekliyorum.♡

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%