Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29.BÖLÜM "TUZAK"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım ✨

Oylarınızı bekliyorum, yapmanız gereken tek şey yıldızı parlatmak.⭐

Buraya kalplerimizi alalım.♡

Keyifli okumalar.🍒

***

29. BÖLÜM "TUZAK"

Arabanın içinde bir sağa bir sola bakıp durdum. Her an bir şey olacak korkusunu yaşamak artık çok rahatsız ediyordu beni ama bir süre daha bu duyguyu yaşamaya devam edeceğim için sabretmem gerekiyordu. Elimden şimdilik sabretmekten başka hiçbir şey gelmiyor zaten.

Dikkatimin dağıldığını fark edince başımı sağa sola sallayıp kendime geldim ve ilerideki eve pür dikkat baktım. Sanki normal bir ev gibiydi. Sıradan bir mahallede sıradan bir ev gibi görünüyordu. Fakat sıradan değildi. Onu sıra dışı yapan şey sahibiydi. Onlarca insanın katili olan sahibi.

Evet, şu an Can Güneri'nin yani namı diğer seri katilin evi olduğunu tahmin ettiğimiz yerdeyiz. Sabah kahvaltı yaparken Erdem aramış durumu telaşla anlatıp hemen gelmemizi istemişti. Biz de alelacele buraya gelmiştik. Geldiğimizde de Ateş arabada kalmamı söyleyerek kendisi inmiş ve hemen içinde oturduğum arabanın önünde duran Erdem'in arabasına binmişti. Neler olduğunu öğrenip gelip bana da anlatacaktı ama beyefendi neredeyse 20 dakika olmasına rağmen hâlâ gelmemişti.

"Yeter, ne konuşuyor bunlar ya?" Söylenerek arabadan indim, iner inmez öndeki arabaya gittim. Arka kapıyı açıp arabaya bindim, ortaya doğru kaydım, öndeki iki koltuğun arasından başımı uzatıp konuştum.

"Ne konuşuyorsunuz?" Dedim ikisinin de şaşkın bakışları altında.

"Ben sana arabada bekle demedim mi?" Diyen Ateş'e döndüm, başımı salladım.

"Dedin ama geleceğim de dedin. Baktım sen gelmiyorsun ben geleyim dedim." Deyip ilerideki eve baktım, sordum.

"Şimdi hemen neler olduğunu bana da anlatın!" Dediğimde ikisi de önüne döndü, ilk konuşan Erdem oldu.

"Eve saldırıp öldürdükleri adam..." Dedi Erdem hemen araya girdim.

Doğrulamak için "Hastanede yakaladığımız adam." dedim, başını salladı, beni onayladı, devam etti.

"Aynen o." Deyip yeniden başını bana çevirdi. "Elinde pansuman malzemeleri vardı. Birisinin yaralandığı çok belliydi, biz de oradan yola çıkarak küçük bir araştırma yaptık. 2 gün önce karşıdaki bir eczanede soygun olmuş. Çalınan tek şey pansuman malzemeleri. İşte pamuk, oksijenli su, batikon, ağrı kesici ve uyuşturucu özelliği olan birkaç ilaç işte. Oranın kamera kayıtlarına ulaştığımızda görünüş olarak aradığımız kişiyle çok uyuştuğunu fark ettik. Sonra da işte izleri takip ede ede bu eve ulaştık." Dedi ve önüne döndü.

"Ya gerçekten sıradan bir soygun ve orada basit bir hırsız var ya da şüphelerimizde haklıyız ve peşinde olduğumuz adam şu an o evde. Hangi ihtimalin daha yüksek olduğunu düşünüyoruz." Her şeyi tek tek düzgünce anlattı ama bir şeyler yakalamış olduğumuza sevinemedim çünkü içimde kötü bir his vardı.

"İkisi de olmayabilir." Dedim, ikisinin de gözleri beni buldu. Merakla bakarlarken devam ettim. "Bir tuzağa çekiliyor olabiliriz." Ateş'in kaşları çatıldı.

"Tuzak?"

"Her şey olabilir mesela eve girdiğimiz an o ev patlayabilir. Ya da şu an etrafımızda bizi izleyen birileri olabilir, birkaç dakika içinde saldırıya uğrayabiliriz. Katilin bizi bu eve bilerek çekmediğini nereden biliyorsunuz?" Erdem'in tek kaşı kalktı.

"Artık bizi hiçbir şekilde duymuyor Mira, pansuman malzemelerinden yola çıkıp böyle bir şeyi araştıracağımızı nereden bilebilir ki?" Sordu, anında yanıtladım.

"Bizi duymuyor ama görüyor. Gördüklerinden bir şeyler çıkarmış olabilir. Bir taşta iki kuş vurmak istediğini düşünürsek hem eczaneye girip işine yarar şeyler aldı ve işini halletti. Hem de böyle bir bilgiye ulaşmamızı sağlayıp bizi bu eve yönlendirdi. Her konuda fazla titiz olan bir katilin bizi evine götürecek kadar arkasında iz bırakması sizce normal mi? Eğer hiçbir planı olmadan sadece kendi için o eczaneye girmiş olsaydı çıktıktan sonra izini kaybettirmek için her şeyi yapardı. Fakat siz onun bıraktığı izlerle evini bulduk diyorsunuz." Deyip geriye yaslandım, ekledim.

"Biraz mantıklı düşünün lütfen." İkisi de birbirinin yüzüne baktı, az önceki emin hâlleri yok olmuş şüphe ikisini de esir almıştı.

"Şimdi itiraf edin ben gelmeden önce bunlar aklınızın ucundan dahi geçmiyordu değil mi?" Sordum, Ateş sessiz kalırken Erdem konuştu.

"Sen gelmeden önce biz de tam bunu konuşuyorduk." Alayla güldüm.

"Eminim öyledir." Arkasına döndü, gözlerime baktı.

"Yalan mı söyleyeceğim sana?"

"Sakin ol, bir şey demedim." Deyip yeniden öne doğru kaydım, iki koltuğun arasından başımı uzatıp konuştum. "Bu kadar sinir hiç iyi değil." Dedim, Ateş'e baktım.

"Eee şimdi ne yapıyoruz? Bence güzel bir plan yapmadan harekete geçmemizin lüzumu yok. Elimizdeki fırsatı iyi değerlendirmemiz lazım. Yoksa canı yanan biz olacağız, o değil." Dedim ve cevap vermesini bekledim ama sustu, sessiz kaldı.

"Hadi ama vakit kaybediyoruz, bir an önce düşünüp bir şeyler bulmamız lazım. Eğer bu konuda başarılı olursak şu Çağrı müdür planına bile gerek kalmayacak. Tabii tüm bu ihtimallerin yani sıra eczanedeki soygun basit bir şey de çıkabilir ama biz yine de her ihtimali değerlendirelim." İkisi de önüne döndü ve yine ikisi de sessiz kaldı, göz devirdim.

"Şu an hesaba alınmıyorum resmen! Niye beni dinlemiyorsunuz siz ya?" Ateş'in dikiz aynasından gözleri beni buldu.

"Dinliyoruz." Kaşlarımı çattım.

"Niye cevap vermiyorsunuz o zaman? Siz böyle yapınca boşa konuşuyormuş gibi hissediyorum kendimi!" Dedim ve maalesef yine ikisinden de cevap alamadım. Sinirlenip geriye yaslandım, ellerimi göğsümün altında birleştirdim ve tıpkı ben de onlar gibi sessiz kaldım. Bakalım ne zamana kadar sürecek bu sessizlik?

Ben sustum, durdum ama gözlerim bir türlü durmadı. Sürekli Ateş'le Erdem arasında gidip geldi. Düşünüyor gibiydiler, şu an akıllarının içinden ne geçtiğini deli gibi merak ediyorum ama yine de sesimi çıkarmadım. İlk onlardan birinin konuşmasını bekledim. Bu da her geçen dakika sıkıcı olmaya başlarken bir anda cama vurulmasıyla irkilip başımı çevirdim ve cama vuran yaşlı bir adamı gördüm.

Şoför koltuğunda oturan Erdem adamın vurduğu camı yavaşça indirdi, adam eğildi, gözleri bir kez hepimizin üzerinde gezindikten sonra "Ne yapıyorsunuz burada gençler?" diye sordu.

"Duruyorduk öyle, hayırdır amca bir sorun mu var?" Dedi Erdem sert bir dille, sanki adam kötü bir söylemiş gibi yaşlı başlı adama çıkıştı.

"Yok evladım ne sorunu olacak? Saatlerdir duruyorsunuz burada böyle, arabalarda mı bir sorun var dedim. Yardım lazımsa edebilirim." Adam bize iyi niyetini gösterirken Erdem bu iyi niyeti görmemekte ısrar edip "Sorun falan yok, birini bekliyoruz sadece, siz işinize bakabilirsiniz." dedi, göz devirdim. Doğru düzgün konuşsa olmuyor mu yani? Gözlerimi ondan çekip Ateş'e baktım ve onun bu durumla ilgilenmek yerine dikkatinin telefonunda olduğunu gördüm. Nasıl bu kadar soğuk kanlı ve umursamaz olur anlamıyorum gerçekten.

"Bu arada amca bizim arkadaş yeni taşındı buraya, onu bekliyoruz biz de zaten. Evini tarif etti biz bulamayınca bekleyin ben geliyorum dedi. Evde değilmiş şu an belki sen biliyorsundur evi, biz de daha fazla burada bekleyip vakit kaybetmeyelim." Dedi Erdem, aniden değişen ses tonu ve ruh hâli beni şaşırtırken söyledikleri Ateş'in de dikkatini çekmiş olacak ki başını telefondan kaldırdı, adama doğru baktı.

"Neymiş senin arkadaşının adı?" Yaşlı adam sordu, Erdem ne diyecek diye merakla beklerken "Can." dedi aniden, gözlerim irileşti. Bunu böyle açıkça bir başkasına söylemesi doğru mu değil mi emin olamadım.

"Can." Yaşlı adam yineledi, düşüncelere daldı. Bir süre sonra gözleri yeniden Erdem'i buldu. "İsim olarak tanıdık geldi ama çıkaramadım. Sen tarif et bakayım şu arkadaşını, benim görsel hafızam daha iyidir. Tanıdık gelir belki." Erdem Ateş'e döndü. Sanırım bu noktada tıkanmıştı ve bakışlarıyla yardım istiyordu.

"Kumral, kahverengi gözlü. Sıradan bir tip yani." Dedi Ateş keyifsizce, yaşlı adam yeniden düşüncelere dalarken eğilip kulağına fısıldadım.

"Hatırlamıyorum Mira!" Başını aniden çevirdi, burnu yanağıma değdi, dudakları dudaklarıma temas etti, öylece kaldım. Ateş de böyle bir anın yaşanmasını beklemiyor olacak ki şaşırdı, fakat geri çekilmek yerine aynı şekilde durmaya devam etti. Nefesini dudaklarımda hisettim, nefes alış verişi hızlanmıştı. Tıpkı benim kalbimin hızlandığı gibi. Gözlerimin içine baktı. Yutkundum, gözleri dudaklarımı buldu.

"Sanki buralarda gördüm öyle birisini." Yaşlı adamın sesiyle bir uykudan uyanıyormuş gibi kendime geldim, geri çekildim. Hızla arkama yaslandım, ellerimi göğsümün altında birleştirdim, gerginlikten tırnaklarımı koluma batırdım. Ateş olduğu yerde hareket etti, göz ucuyla bana baktı, gözlerimi kaçırdım. Önüne döndü, başını eğip yaşlı adama baktı.

"Tamam amca arkadaşımız gelmek üzere zaten, biz hallederiz. Sen daha fazla yorulma." Dedi, az önce yaşanan şey yüzünden sesimi çıkarmadım, sadece olacakları bekledim.

"Bak şimdi hatırladım, tarif ettiğiniz gibi bir adamı dün gördüm buralarda. Mahalledeki herkesi tanırım ben, yabancı görünce şaşırmıştım zaten. Birinin akrabası falan ziyarete geldi herhalde diye düşünmüştüm. Demek yeni taşındı bu mahalleye." Adam gitmek yerine konuşmaya devam ederken hepimiz dikkatle dinledik onu.

"Evi nerede bilmiyorum." Dedi ve biraz daha düşünüp arabanın içine doğru eğildi, devam etti. "Benim gördüğüm sizin arkadaşınız mıydı acaba?" Gözlerimi adamdan çektim, bir şey bildiği yoktu. Bu çok belliydi ama o da işimiz olmadığını düşündüğü için konuştukça konuştu.

"Kolu yaralı mıydı arkadaşınızın? Benim gördüğüm gencin kolunda sargı vardı, kırık gibi değildi ama. Bir şey falan mı kesti acaba kolunu ev taşırken?" Gözlerimi hızla yeniden adama çevirdim.

"Yaralı mıydı?" Şaşkınca sordum, bakışları beni buldu, başını salladı.

"Kolu sarılıydı, belki de incitmiştir bilmiyorum ama görünüşü sizin tarif ettiğiniz gibiydi." Ateş bir anlığına bana bakıp adama döndü.

"Sağol amca, şimdi gelir zaten kendisi. Biz de gidiyorduk." Dedi, Erdem'e bakarak devam etti. "Peşimden gel." Deyip bana döndü. "Sen de in hadi." Dedi, kendisi indi. Peşinden ben de indim. Yaşlı adamın bakışları altında arkadaki arabaya gittik, bindik.

"Ne oldu? Niye bu kadar telaş yaptın?" Sordum, cevap vermeden arabayı çalıştırdı, Erdem'in arabasının yanından geçip mahalleden uzaklaşırken Erdem de bizi takip etti. "Ateş n'oluyor?" Gözleri beni buldu.

"Sen haklıydın." Dedi, yola döndü, devam etti. "Tuzağa düşüyorduk." Tamam ben de böyle düşünüyordum ama onun aniden bu kadar emin olması merak etmeme neden oluyordu.

"Nasıl emin oldum bundan böyle aniden?" Sordum ama yine cevap vermedi, cebinden telefonunu çıkardı, birini aradı. Telefonla konuşacağı için sormakta ısrar etmedim, sadece bekledim. Her kimi arasıyla telefonu açmış olacak ki konuştu.

"Geldiğimiz yeri biliyorsun, hemen oraya gel." Dedi Ateş ve dikiz aynasından arkaya baktı. Arkama döndüğümde Erdem'in hâlâ peşimizden geldiğini gördüm.

"Evin karşısında bakkal var, bakalın önünde duran yaşlı bir adam var. Kısa boylu, hafif kilolu birisi. Üzerinde çizgili siyah bir gömlek, lacivert pantolonu var. O adamı bulun, peşine takılın. Adım adım takip edin, attığı her adımdan da haberim olsun." Adamdan neden şüphelendiğine bir anlam veremezken devam etti.

"Aynı yere 20 adam gönder, çok dikkatli olsunlar. Evin etrafında gezip dursunlar. Bir şey yapmalarına gerek yok. Saklanmalarına bile gerek yok hatta. Sadece evin etrafinda olsunlar yeter, en ufak bir aksilikte bana haber verin. Yeniden arayacağım." Dedi telefonu kapattı, sordum.

"Adamdan niye şüphelendin? Niye o kadar kişiyi çağırıyorsun buraya?" Bana değil de bir yola bir telefona bakarken konuştu.

"Bir dakika Mira." Deyip yine birini aradı, telefonu kulağına götürdü. Biraz bekledikten sonra telefon açılmış olacak ki konuştu.

"Çağrı müdürün evine 100'e yakın adam gönder." Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti, 100 adam mı? Yok artık! "Hiçbir şekilde kendilerini belli etmesinler. Hepsi ayrılsın, evin yakınlarda olsunlar. Sakın şüphe çekmesinler. Simitçi, satıcı kılığına falan girsinler işte." Telaşla konuşuyordu, ne planladığını konuşmasından çok anlayamadım ama dikkatle dinlemeye devam ettim.

"Müdürün evinin karşısındaki evlerin çatılarına keskin nişancı yerleştir. En az 10 kişi istiyorum. O mahallenin bütün giriş çıkışlarını kapatın. Her köşe başında bizden birileri olsun. Adım attığım her an birini görmek istiyorum. Mahallede inşaat falan varsa oralara da adam gönder. Tüm boş evleri tutun, adamları içine yerleştirin. Her apartmanı her evi gözetleyen birisi olsun! Herkes gözünü dört açsın! O adam bugün o mahalleden çıkmayacak! Herkes de yaptığının karşılığını fazlasıyla alacak! İşinizi iyi yapın sakın size güvendiğim için beni pisman etmeyin!" Ateş'in söylediklerini büyük bir şaşkınlıkla dinledim.

"Yarım saat içinde her şey hazır olsun, yeniden arayacağım." Dedi telefonu kapattı, tam soru soracakken telefonu çaldı, açtı ve kulağına götürdü.

"Söyle." Merakla ona baktım, kaşlarını çattı, bakışları sertleşti. Bir sorun var herhalde diye düşünürken konuştu.

"Tamam, halledeceğim ben onu. Diğer dediklerimi yaptıktan sonra evin biraz ilerisine iki araba durdurun, içinde birileri olsun mutlaka. Arabaları bizim garajdan alın, sakın başka arabayla gitmeyin. Yanınıza birisi gelirse geçiştirip gönderin ama arabanın içini görmesine asla izin vermeyin." Dedi, telefonu kulağından indirdi.

"Telefon trafiğin bittiyse eğer bana da bir açıklama yapar mısın artık?" Dedim, yola bakarken konuşmaya başladı.

"Sen haklıydın, bilerek bizi bu eve çekti. Her şey onun planıydı. Eczane soygunu, bıraktığı izler falan hep plandı. İzleri takip etmemizi o eve gitmemizi istedi. Az önceki yaşlı adamı da bilerek gönderdi, orada olduğundan emin olmamızı istedi. Aniden adamın yanımıza gelip o kadar konuşması, yaralı olduğunu bilerek vurgulaması falan normal değil." Yaşlı adamdan neden şüphelendiğini anlayıp yaptığı diğer şeylerin sebebini soracakken o benden önce davranıp anlatmaya devam etti.

"Burada olmamızı istedi. Onu yakalamak için hepimizin buraya odaklanacağını çok iyi biliyordu ve bunu kullanmak istedi. Çünkü..." Dedi, gözleri beni buldu ve kendinden emin bir şekilde cümlesini tamamladı. "Çağrı müdürün evine gidiyor." Dediği an kaşlarımı çattım, bu kadar çabuk mu? Ateş yola döndü, konuşmaya devam etti.

"Bizi eve yönlendirdi ve Çağrı müdürle iletişime geçecek. Her şeyi planladık, her şeyi düşündük ama büyük bir detayı atladık. O da her ihtimali düşünecek ve tedbirler alacaktı. Doğrudan hiçbir tedbir almadan oraya gelmesi mümkün değildi zaten. Bu yüzden böyle bir plan yaptı." Önüme döndüm, çok haklıydı. Biz onu tuzağa çekmeye çalışırken o da aynı şeyi bize yapacaktı.

"Güzel bir plan yapmış aslında ama bozuldu. Her şeyi düşünmüş resmen. Bizi oradan çekip Çağrı müdürle konuşacak kardeşinin yaşayıp yaşamadığını öğrenmeye çalışacaktı. Eğer yaşıyorsa bize hiçbir şey yapmayacak, zarar vermeyecekti. Çünkü kardeşinin yerini öğrenmek isteyecekti. Ama yok gerçeği öğrenip kardeşinin öldüğünden emin olsaydı işte o zaman bizi o evde tuzağa düşürecek, kardeşini kullandığımız için bizi öldürecekti." Dedi, bakışları beni buldu.

"Biz onun tedbirini hesaba katamadığımız gibi o da yanımıza gönderdiği yaşlı adamın kötü rol yapacağını hesaba katamadı. Ya da bizim her şeyi kolayca çözeceğimizi tahmin edemedi." Dedi ve gözlerini yeniden yola çevirdi.

"Hazır ol Mira, bugün her şey bitiyor. O adam bugün kendiliğinden kucağımıza düşecek. O mahalleye girdiği an çıkışı yok!" Dudaklarım yana kıvrıldı. Bu planın bu denli tutacağını düşünmüyordum ama tutmuştu. Fakat o adamın elinde kelepçeleri görmediğim sürece rahatlamaya hiç niyetim yok. Çünkü rahatlayıp şimdiden kazandık triplerine girersek işte o zaman kaybetmiş olurduk.

"Umarım." Dedim Ateş'in söylediği şeye karşılık olarak ve az önce duyduğum şeylere rağmen sordum. "Aldığımız tedbiler işe yarayacak mı sence? Yeterli olur mu dersin?" Ağır ağır iç çekti, o da bu konuda şüpheli gibiydi.

"Gidip duruma bir göz atacağım, yeterli mi değil mi o kadarına o an karar veririm artık." Başımı salladım, geriye yaslandım.

"İçimde tuhaf bir his var." Dedim aniden, Ateş'in gözleri beni buldu.

"Nasıl bir his?" Omuz silktim.

"Nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum ama sanki bu son şansımızmış gibi hissediyorum. Bugün olmazsa bir daha hiçbir zaman olmayacakmış gibi." Ateş dikkatle beni dinlerken ekledim.

"Kazanan ve kaybedenin belli olacağı gün gibi. Sen de böyle hissetmiyor musun?" Geç kalıyor olacağız ki arabayı biraz daha hızlandırdı. Bu yine beni rahatsız etti ama sesimi çıkarmadım. Sorduğum sorunun cevabını almak için merakla ona bakarken iç çektiğini fark ettim. Bir süre sonra her zaman kendinden emin olan adam bu sefer tam aksi bir surat ifadesiyle konuştu.

"Olacak Mira, bugün her şey istediğimiz gibi olacak. Olur da bir aksilik çıkar ve olmazsa bu bizim son şansımız olmayacak. Sana yemin ederim o adamı bulmadan, yaptığı her şeyin bedeli ödetmeden durmayacağım. Bugün olmazsa başka bir gün başka bir gün olmazsa sonraki gün illa olacak. Bu işin sonunda kazanan biz olacağız. Bundan hiç şüphen olmasın." Söylediklerine bakılırsa fazla hırslanmış gibiydi. Aslında bu konuda hırs yapması iyiydi ama yine de emin olamadım. Söylediği hiçbir şey içimdeki o hissin geçmesine neden olmadı.

"Bana güven." Diye ekledi Ateş, zaten ona güvenmekten başka çarem yoktu ki. Hem ona güvendiğim için şu an burada, yanında, değil miyim?

"Güveniyorum." Dedim bu yüzden, doğruyu söyledim. Hayatında bu kadar yalan olan, bu zamana kadar beni kandırmış olan bir adam olsa da yine de güveniyorum ona. Çünkü o da benim gibi bu konunun kapanmasını istiyor ve daha fazla insanın canının yanmasını istemiyor. Bu bile ona güvenmem için yeterli bir sebepti.

Tüm yol Ateş'in telefon görüşmeleriyle geçti. Merakla hep onu dinledim ama her seferinde adamlara onu yapın bunu yapın demek dışında bir şey konuşmuyor, sürekli tedbir alıyordu. Hatta bir ara arkamızdan gelen Erdem'i aramış az önce bana anlattığı şeyleri ona da anlatmıştı. Zaten o sırada Çağrı müdürün evinin olduğu mahalleye gelmiş, Ateş'in adamlarının olduğu bir apartmana girmiştik.

Apartmana girip eve çıktığımızda bizden önce gelen Savaş, Doğan ve Cansu'yu gördüm. Hepsinin meraklı gibi bir hâli vardı. Onlara da ben anlatayım diye içimden geçirip tam konuşacakken Doğan "Demek şerefsiz bizi tuzağa çekmeye çalıştı ha!" dedi, öylece kaldım. Ne ara öğrenmişlerdi ki?

"Erdem anlattı." Dedi Cansu benim bakışlarımı fark etmiş olacak ki. Onu onaylayıp bomboş evin içinde olan tek sandalyeyi çektim, oturdum. Herkes rahatlığımdan dolayı şaşkınca bakarken konuştum.

"Hastayım ben, farkında mısınız bilmiyorum ama hâlâ iyileşmedim ve çabuk yoruluyorum." Kendimi açıkladım, benimle ilgilenmeyi bırakıp işlerine odaklandılar.

"Nereden başlayacağız?" Doğan sordu, herkes dikkatini Ateş'e verdi.

"Bekleyeceğiz, haber gelecek." Dedi Ateş gazete kağıtlarıyla kaplı olan pencereye doğru giderken. Gazetenin ucunu biraz yırtıp dışarıya baktı.

"Ne haberi?" Dedi Cansu, Ateş pencereden dışarıya bakarken konuştu.

"Herhangi bir haber, bekleyeceğiz işte sadece. Başka da yapacak hiçbir şeyimiz yok. O gelene kadar burada kös kös oturacağız!" Deyip pencerenin kenarından çekildi, etrafa bakındı. Sanırım oturacak bir şeyler aradı ama bulamadı.

"Şu eve iki sandalye falan koysaydınız! Saatlerce böyle ayakta mı duracağız?" Ateş'ten beklediğim tepkiyi Cansu verdi ve söylenerek yere oturdu, sırtını duvara yasladı. "Neyse burası da iyi." Dedi, ayaklarını uzatırken. Onun oturmasının ardından sırasıyla Doğan, Savaş, Erdem köşelere oturdular, ayaklarını uzattılar. Ayakta kalan birkaç adam ve Ateş oldu. Ateş de bir süre sonra bir köşeye çöktü, adamlar da evden çıktılar. Ateş'in de tabiriyle kös kös oturarak gelecek olan haberi beklemeye başladık.

Çok geçmeden sandalyede oturmak beni rahatsız etmeye başladı. Bu yüzden sandalyeden kalkıp ben de yere oturdum. Sağımda Ateş solumda Cansu vardı. Tam karşı da da Erdem, Doğan ve Savaş oturuyordu. Tabii hepsinin arasından en az birer metrelik mesafe vardı.

"Böyle oturup beklemek çok sıkıcı." Dedi Cansu, belindeki silahını çıkarıp yanına bırakırken. Sanırım şu an benim dışımda buradaki herkesin silahı vardı.

"Katılıyorum." Dedi Doğan oflarken, onlar sohbet ederken Ateş'in bir gözü sürekli telefondaydı. Benim de bir gözüm onun üzerinde olduğu için bunu fark etmem kolay oldu.

"Annem ve babam polis olmamı istemiyordu, bu konuda bana destek olan bir tek Agâh amcam oldu." Cansu ortada bir şey yokken sessizlikten faydalanıp anlatmaya başlamıştı. Herkes bir anda dikkatini ona verdi, Cansu devam etti.

"Hayalime ulaşamama yardım eden bir tek o oldu, her anımda yanımda olup bana destek verdi. Benim için babamı, abisini, bile karşısına aldı." Dedi, başını öne eğdi, parmaklarıyla oynarken konuştu.

"Tüm bunlar olurken bir gün benden böyle bir şey isteyeceği aklımın ucundan bile geçmezdi." Deyince kaşlarımı çattım.

"Bu işe kendini mecbur hisettiğin için mi girdin?" Gözleri beni buldu, sessiz kaldı. "Burada olduğun için pişman mısın?" Sordum, başını sağa sola salladı.

"Hayır, hiç pişman değilim." Dedi, yeniden gözlerini önüne çevirdi, devam etti. "Yine benden böyle bir şeyin içinde olmamı istese kabul ederim. Kendimi mecbur hisettiğim için falan da burada değilim ama..." Deyip sustu, bu sefer konuşan Savaş oldu.

"Ama ne?" Cevap vermesi için merakla ona bakarken ağır ağır iç çekti.

"Bilmiyorum, korkuyorum sadece." Duygularını cesurca dile getirdi, ben bunu yapamazdım işte.
"Yanlış anlamayın, sizden değil. O adamdan çok korkuyorum. Bu zamana kadar yaptıklarına o kadar yakından şahit olduk ki yapabileceklerinin sınırının olmadığını en iyi biz biliyoruz. Böyle bir adamla uğraşmak da beni korkutuyor işte. Hem vicdanım da hiç rahat değil. Ne de olsa bunları yasal yollarla yapmamız gerekiyordu." Deyip sıkıntıyla ofladı, mecbur olduğu için burada olmadığını söylediği hâlde burada olmak istemediğini açıkça belli ediyordu.

"Kötü bir şey yapmıyoruz Cansu." Dedi Savaş, herkes ona döndü. "Bir katili yakalamaya çalışıyoruz. Neredeyse 25'e yakın insanı öldüren bir katili. Yasal yollar diyorsun ama bahsettiğin o yollar birkaç hafta önce elimizi kolumuzu bağladı. Çatıdan atlayan bir adamı katil ilan edip dosyayı kapatmak zorunda kaldık." Cansu Savaş'ın açıklamasını çok umursamadan Ateş'e döndü.

"Kötü bir şey yaptık demiyorum zaten ama belirsizlik beni ürkütüyor. Açıkça söylemem gerekirse amcam sana güvendiği için yanındayım, yoksa sana karşı bir güvenim yok. Kötü birisi olmadığını biliyorum ama iyi birisi gibi de değilsin. Çünkü buradaki herkesin aksine ben hiçbir şey bilmiyorum. Amcamdan dolayı yanında olduğum için bana hiçbir şey anlatmadın. Katille ilgini biliyorum sadece başka da bir şey bilmiyorum. Mesela neden sahte kimlik kullanıyorsun? Ateş Demirkan gerçekte kim? Barış Erendil kim? Neden onun yerine geçmene izin verdi?" Cansu üst üste sorularını sıraladıktan sonra en can alıcı soruyu sonda sordu.

"Bu kadar imkânın, paran, gücün varken neden polis oldun? Bunun da bir sebebi olması lazım. Niye polislik yapıyorsun?" Dedi ve soracağı soru bitmiş olacak ki sustu.

"Bunları sormak şimdi mi aklına geldi?" Diye çıkıştı Erdem, zaten düzgün bir tepki verse şaşırırdım.

"Ha şimdi ha sonra ha daha önce! Ne fark eder ki?" Cansu kendini savunduktan sonra evin içine doğru bakıp konuştu. "Gördüğünüz gibi şu an yapacağımız başka hiçbir şey yok. Oturduk haber gelmesini bekliyoruz. Bence bir şeyler anlatmanın tam zamanı." Gözlerim istemsizce Ateş'e gittiğinde bu konudan rahatsız olduğunu anladım. Cansu işin aslını bilmediği için böyle soruyordu ama birinin ailesinin ölümünü sürekli ve böyle ortalık yerlerde anlatması çok kolay olmaz ki. Kim bilir şu an canı nasıl yanıyordur. Araya girme ihtiyacı hissedip konuştum.

"Cansu bence bu konuyu kapatalım." Cansu'nun gözleri beni buldu, devam ettim. "Şu an gerçekten sırası değil." Kaşlarını çattı.

"Neden sırası değil?" İç çektim, Ateş konuyla ilgilenmiyormuş gibi davransa da kulağının burada olduğu çok belliydi.

"Sırası değil işte, sonra konuşalım bence." Deyip kimse bana bakmadığı için gözlerimi belerttim. Cansu bir şeyler anlamış olacak ki sonunda konuyu değiştirdi.

"Tamam sonra konuşuruz o zaman." Dedi ayaklarını toplayıp bağdaş kurdu. Elini yüzüne koyup sıkıntıyla ofladı.

"Bence gece yarısına doğru gelecek gibi, o zamana kadar bekleyecek miyiz?" Cansu bıkkın bir şekilde konuştu.

"Kızım sen hayırdır? Başka işin falan mı var? Niye bu kadar gerginsin ayrıca?" Doğan sordu, Cansu omuz silkti.

"Beklemeyi sevmiyorum çünkü, hatta nefret ediyorum." Onlar konuşurken gözlerimi önüme çevirdim, her canım sıkıldığında olduğu gibi parmağımla yere saçma sapan şekiller çizdim, bunu yaparken Ateş "Sen iyi misin?" diye sordu, gözlerim onu buldu.

"İyiyim." Dedim fısıltı gibi çıkan sesimle.

"Emin misin?" Niye böyle soruyordu ki? Kötü mü görünüyorum acaba?

"Eminim." Dedim, dudaklarında küçük bir tebessüm oluştu, göz kırpıp önüne döndü. İstemsizce gülümsedim, gülümseyerek ona bakarken herkesin bakışlarının bizim üzerimizde olduğunu görüp yüzümdeki gülümsemeyi anında sildim, ciddileştim.

"Sıcak oldu sanki burası." Dedim elimi yelpaze yapıp sallarken.

"Ben de tam içerisi çok soğuk oldu diyecektim. Sana sıcak bastıysa demek ki." Dedi Doğan imayla, yaptığı imayı hiç umursamadım.

Ayağımı gergince salladım, beklemeye devam ettim. Başka konulardan konuşurken 2 saatten fazla zaman geçti ama herhangi bir haber gelmedi. Her geçen dakika can sıkıntım biraz daha artarken saate baktım çoktan öğlen 3 olduğunu gördüm.

"Ben çok sıkıldım." Dedim ve saatlerdir yerde oturduğum için acıyan kaburgalarımı tuttum. Bazen uzanmam gerekiyordu ve bunu yapmadığım için kaburgalarım çok acıyordu. Yüzümü buruşturdum, biraz yayıldım ama bu bile o acının geçmesine neden olmadı.

"Ben bir su içeyim." Deyip ayağa kalktım, yerini bilmediğim hâlde mutfağa doğru gittim, etrafa bir göz atıp mutfağı buldum. Yanımda kimsenin olmayışını fırsat bilip acımı rahatlıkla yaşadım.

"Üff sıkıldım bu acılardan artık!" Söylenerek sırtımı duvara yasladım, elimi karnımın üzerine koyup iki büklüm oldum. Bu şekilde yapınca canım daha az acıyor gibiydi. Biraz bu şekilde durup içeriye girmeyi düşünürken Ateş bir anda mutfağa girdi, gözleri beni buldu. Hızla toparlandım, doğruldum ama o çoktan görmüştü bile. Telaşla yanıma geldi, düşecekmişim gibi kolumu tuttu.

"İyi misin?" Endişeyle sordu, başımı salladım.

"İyiyim." Dediğim an bakışları sertleşti.

"Bir kez de şu konuda doğruyu söyle Mira! Ben gelmeden önce köşeye pusmuş iki büklüm olmuşsun! Canın yanıyor işte besbelli! Niye bunu saklıyorsun kızım sen?" Ofladım.

"İyiyim ben Ateş, sadece bir an ani bir hareket yaptım ondan öyle oldu, yoksa çok iyiyim." Yalan söyledim çünkü doğruyu söylersem muhtemelen beni apar topar alır buradan götürürdü. Bir daha da ne benim gelmeme izin verir ne de kendisi gelirdi. Doğruyu söyleyecek olursam ben olmazsam bile plan devam edebilirdi ama o olmazsa bir sürü aksilik çıkardı.

"Mira bana yalan söyleyip durma! İyi değilsin işte! Hadi sen..." Cümlenin sonunun nereye gideceğini çok iyi bildiğim için sözünü kestim.

"Hiçbir yere gitmiyorum! Gitmem de! Sen de gidemezsin! Bu geceden sonra gider dinlenirim rahat rahat ama bu gece olmaz!" Ateş'in kaşları çatıldı.

"Git demeyecektim zaten Mira, gitmeyeceğini çok iyi biliyorum. Burada oturacağın, uzanacağın bir yere yok. Hadi seninle arabaya inelim, arkaya uzan, biraz dinlen diyecektim. Arka koltukları geriye yatırınca yatak gibi oluyor, rahat edersin orada. Biraz dinlenmen daha iyi olacak, hadi gidelim." Deyip elini uzattı, önce elini tutmak istedim ama sonra içeridekiler aklıma gelince işi şakaya vurdum.

"O kadar da değil kendi kendime yürürüm." Dedim, komik bir şey varmış gibi güldüm. Oysa onun elini yardımcı olmak için uzatmadığını çok iyi biliyordum. Elini tutmadan yanından geçip kapıya doğru yürüdüm. Bir ara arkama baktığımda biraz bozulduğunu fark ettim ama yine de arkamdan geliyordu.

Salonda yerde oturanlara "Birazdan geleceğim." dedikten sonra evden çıktım, Ateş peşimden gelirken kapının önüne çıktık, dikkat çekmeden arabaya bindik. Arka koltukları geriye yasladım, uzandım. Mecburen ayaklarımı katlamak zorunda kalmıştım. Ateş önde otururken onun burada oluşuna güvenip gözlerimi kapattım. Cansu'nun da dediği gibi muhtemelen gece yarısına kadar buradaydık. Bu yüzden biraz uyumanın iyi geleceğini düşündüm, gözlerimi kapattım ve çok geçmeden kolaylıkla uykuya dalabildim.

*****

"Mira." Ateş'in sesini duydum ama uyku o kadar tatlı geldi ki gözlerimi açamadım, açmak istemedim.

"Mira güzelim uyan hadi." Dedi, bunu istemediğime dair birkaç mırıltı çıkardım ama onu kandıramadım.

"Uyanmazsan çok şey kaçıracaksın benden söylemesi." Bunu beni kandırmak için söylediğini bildiğimden duymamış gibi yaptım.

"Kalk ama hadi böyle olmaz ki." Israr etmeye devam edince homurdanıp gözlerimi açtım, eli hemen yüzümü buldu, yanağımı okşadı.

"Hadi, ayıl artık." Ona cevap vermek yerine cama doğru baktım, havanın karardığını gördüm. Yavaş yavaş ayıldığım için nerede olduğum aklıma geldi, yapacağımız şeyleri bir bir hatırladım, telaşla doğruldum.

"Ben uyurken bir şey oldu mu?" Olumlu bir cevap almaktan korkarak sordum. Uyurken her şeyi kaçırmış olamam değil mi? Ateş arabanın içinde olduğumuz için rahatsız olup arabadan indi, cevap vermemiş olmasından dolayı ben de telaşla indim. Arabada uyumuş olsam da yerim çok rahat olduğu için vücudumda en ufak bir ağrı bile yoktur.

"Hey sana sordum! Ben uyurken bir şey oldu mu?" Ellerini cebine koydu, gergin bir şekilde konuştu.

"Adam buraya geldi ama kaçırdık elimizden. Küçük bir çatışma çıktı, Erdem yaralandı ama durumu iyi." Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti.

"NE?" Bağırdım. "NE DEMEK..." Devam edemedim çünkü aniden bana doğru atıldı, elini ağzıma bastırdı.

"Güzelim bağırma, gecenin bir yarısı insanları rahatsız ediyorsun!" Elini ağzımdan ittim.

"Sen ne dediğini farkında mısın? Ne demek geldi, elimizden kaçırdık, Erdem yaralandı! Ne oluyor ya kaç gün uyudum ben? Nasıl olurda bunları duymam? Hadi diyelim ben duymadım sen niye beni uyandırmıyorsun? Ya sen..." Sözümü kesti.

"Mira sus!" Çıkıştı, bu istediğini yapıp susmama neden olurken devam etti. "Kızım sana da şaka yapılmıyor. Bir dur, sakin ol. Hiçbir şey olduğu yok şaka yaptım ama yapmaz olaydım." Şaşkınca kaldım.

"Şaka mı?" Başını salladı.

"Evet, henüz bir şey olduğu yok ama olacak, bu yüzden uyandırdım seni de zaten. Sen de uykudan uyanınca amma sinirli oluyormuşsun!" O söylenirken ben yine de emin olmak için aynı şeyi sordum.

"Bir şey olmadı yani emin misin?" Sıkıntıyla ofladı.

"Olmadı Mira!" Rahat bir nefes aldım, Ateş kolumdan tuttuğu gibi beni apartmana soktu.

"Ne oluyor ya?" Dediğimde çoktan içeriye girmiştik bile.

"Çok görünmemek lazım, bizimkiler gelince çıkarız."

"Neredeler ki?"

"Hâlâ yukarıdalar, toparlanıyorlar inerler şimdi." İstemsizce yukarıya doğru bakıp yeniden döndüm Ateş'e.

"Nereye gideceğiz ki? Bir şey olmadı dedin, beklemekten vaz mı geçtiniz?" Başını sağa sola salladı.

"Vazgeçmedik, bir yere gittiğimiz de yok. Sabah kapısına kadar gittiğimiz evin önüne adam bırakmıştık ya hani? Adamlardan birisi aradı, eve bir kadın girip çıkmış. Bu anlamsız farkındayım ama bir şeyler oluyor gibi. Burada bekleyeceğimize müdürün evine gidiyoruz. Bir şeyler olacak gibi, tetikte olsak iyi olur." Başımı salladım, böylesi daha iyiydi ama o eve girip çıkan kadının kim olduğunu merak etmiştim.

Merdivenlerden gelen seslerle başımı kaldırıp üst kata doğru baktım. Bizimkiler aşağıya indiler. Doğan yanıma gelir gelmez "Birazdan geleceğim diye gittin akşam oldu. Seninki de ne uykuymuş?" diyerek dalgasını geçti. Uykum biraz ağır olabilirdi ama bunu kabul etmek gibi bir zorunluluğum yoktu.

"Hastayım ben!" Diye savundum kendimi ve bunun yeterli olmayacağını düşünüp devam ettim. "Günde kaç tane ilaç alıyorum senin haberin var mı? Onların etkisiyle uyuyorum işte. Ayrıca ben uyurken siz de oturdunuz kös kös. Bir şey yapmışsınız gibi davranma!" Doğan verdigim büyük tepkiye şaşırdı.

"Sakin ol, şaka yaptım sadece. Sen de uyanınca amma sinirli oluyormuşsun." Ateş'in söylediğinin aynısını o da söyledi. Göz ucuyla Ateş'e bakıp yüzünde muzip bir ifade olduğunu gördüm.

"Sinirli falan değilim ben! Niye herkes bunu söylüyor ya!" İsyan ettim, Cansu güldü.

"Acaba gerçekten sinirli olduğun için olabilir mi?" Ona sen de mi der gibi baktıktan sonra yüzümü buruşturdum.

"Aman sizinle uğraşamayacağım! Gidiyorum ben!" Deyip apartmandan çıktım, arkamdan güldüklerini duydum. Dışarıya çıkınca ben de hâlime güldüm.

Müdürün evinin biraz uzağında beklediğimiz için onlar da apartmandan çıktıktan sonra eve doğru yürüdük. Tabii bunu yaparken de ayrı ayrı yürüdük dikkat çekmemek için. Evin önünde bizi bekleyen ayrı ayrı arabalara bindik. Hepsi eski model, dikkat çekmeyen modellerdi. Bir süre arabada bekledik. Aradan en fazla 1 saat falan geçmişti. Saat gecenin 11'ini gösterdiğinde Ateş'in telefonu çaldı, mahalleye şüpheli birinin girdiğini öğrendik. Bu diken üstünde oturmamıza neden olurken çok geçmeden ileriden bu tarafa gelen bir adam gördüm.

Simsiyah giyinmiş, başında kepi vardı. Boyu, vücut hatları tıpatıp katile benziyordu. Daha önce birkaç kez karşılaştığımız için onu tanımam zor olmadı. Buradaydı işte, ilk defa bizim hâkim olduğumuz bir bölgede, tek başınaydı. Artık kucağımıza düşmüştü. Heyecanla ona doğru bakarken Müdürün evinin önünde durdu, etrafa bakındı. Ne zaman müdahale edeceğimizi sormak için döndüğümde hissetmiş gibi onun da bakışları beni buldu ve keyifli bir ses tonuyla konuştu.

"Her şey artık bitiyor güzelim, bu gece burada kıyamet kopacak, hazır ol."

***

Selam, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Sizce neler olacak dersiniz? Bu kez yakalayacaklar mıdır?

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%