Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.BÖLÜM "MAKTÜLLER

@gizzemasllan

Merhaba, suç ortaklarım.✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için yıldız ve kalp bırakıyorum.⭐♡ Siz de bırakabilirsiniz. Birbirimizi sevelim.♡

Keyifli okumalar...

*****

2. BÖLÜM "MAKTÜLLER"

Azra Kevser, 22 yaşında üniversite son sınıf edebiyat öğrencisi. Ev arkadaşıyla yaşadığı evden part time çalıştığı iş yerine gitmek için ayrılmasının üzerinden geçen tam 6 ay. Ne bir gören var ne de bir haber alan.

Annesi şu an da tam karşımda oturuyor. Kızını bulmamız için bizden yardım istiyor.

"Hanımefendi..." Kadın ağlamaya başlayınca devam edemedim, sustum. Bir başkasından su getirmesini rica edip oturduğum yerden kalktım ve kadının yanına gittim.

"Biliyorum bana yine aynı şeyi söyleyeceksin..." Ağlamaktan nefesi kesildi, nefes alıp kendini toparladı ve devam etti.

"Arıyoruz, herhangi bir gelişme olursa size haber edeceğiz diyeceksin." Bu sefer onu susturan hıçkırığı oldu. Mendiliyle göz yaşlarını sildi ve gücünü toplayıp yeniden konuştu.

"Ama olmuyor kızım dayanamıyorum. Ben kızım nerede bilmiyorum. Öldü mü kaldı mı haberim yok. Artık bulun ne olur bulun 6 ay oldu." Omzuna dokundum.

"Bakın kızınızı arama ekiplerimiz her yerde arıyor. Telefonunun en son sinyal verdiği yerden bulunan, güvenlik kamerasına takıldığı her noktadan bulunan tüm ipuçlarını didik didik inceliyorlar. En kısa zamanda..." Devam etmeme izin vermedi.

"Benim artık bekleyecek gücüm kalmadı. Kızım, kızım yok benim. 6 aydır bulamadınız onu." Cevap veremedim. Bizimkilerin arkadan işaret ettiklerini görünce asıl dosyayla ilgili bir gelişme olduğunu anladım ve beklemelerini işaret edip kadına döndüm.

"Bakın size söz veriyorum kızınızı bulacağız. Ne olmuş olursa olsun onu bulacağız. Sizden sadece biraz daha sabretmenizi istiyorum." Ağlamaktan bana cevap veremedi. Acelem olduğu için el mecbur onu bir başkasına bırakarak koşar adımlarla bizimkilerin yanına gittim. Cansu kadına bakarak konuştu.

"Hâlâ gelip gidiyor mu bu kadın?" İç çektim.

"Kızı hâlâ bulunamadı. Her sabah istisnasız geliyor." Cansu bıkkınca ofladı.

"Arama çalışmaları hâlâ devam ediyor değil mi?" Cevap vermek yerine sadece başımı salladım. Cansu üzgün bir ifadeyle kadına bakarken Barış'ın sabrı taşmış olacak ki konuştu.

"İşimiz var konuşmayı falan bırakın hadi!" Deyip çoktan yanımızdan uzaklaşan Savaş'ın peşinden giderken Cansu göz devirdi.

"Bunun ikisi nasıl bu kadar duygusuz oluyor anlamıyorum. Hiç mi üzülmüyorlar?" Cansu'ya cevap veremedim. Dün geceden beri onları gördükçe zihnimin içinde dönen tek bir cümle vardı.

Eğer tahminlerim doğruysa suçlu hangisi?

Hiçbirini suçlamak istemiyorum. Hiçbirinin böyle bir durumla karşı karşıya kalmasını istemiyorum ama yapmak, bunları düşünmek zorundayım. Şu an da bir tek kendime güveniyorum. Bunu düşünüyor olmaktan nefret etsem de o nota göre diğer üçü şüpheli durumundaydı.

Güvensizlik hissinden nefret ediyorum.

"Neden bana öyle bakıyorsun?" Diyen Cansu'nun sesiyle kendime geldim ve gözlerimi ondan kaçırdım.

"Hiç dalmışım sadece, hadi gidelim." Dedim ve ilerledim. Yine hep birlikte merkezden çıkıp her zaman kullandığımız sivil arabaya bindik. Arabanın icindeki oturma düzeni her zamanki gibiydi. Bu sanki bizim için yazılı olmayan bir kural gibiydi. Arabaya bindiğimiz zaman tek bir kez bile farklı bir pozisyonda oturduğumuzu hatırlamıyorum.

Savaş şoför koltuğunda, Barış hemen onun yanında, Cansu Barış'ın arkasında, ben de Cansu'nun yanındaydım.

"Kamera kayıtlarından hiçbir şey çıkmadı." Diyen Cansu'ya baktım. Oflayarak devam etti.

"Katil bir hayalet sanki. Evin kapısını gösteren kamera kriminal laboratuvarda ayrıntılı bir şekilde incelendi. Ne eve girişi var ne de çıkışı. Apartman sakinleri dışında hiç kimse girmemiş eve." Aklıma gelen şey her ne kadar saçma olsa da fikrimi sundum.

"Apartmanda yaşayan birisi tarafından öldürülmüş olabilir mi?" Barış arkasını dönüp bana baktı. Savaş'ın gözleri dikiz aynasından beni buldu. Cansu da ağır hareketlere bana döndü.

"Ne bakıyorsunuz bana öyle? Giren çıkan hiç kimse yok sadece apartman sakinleri var diyor. Sizin aklınıza gelmedi mi?" Hepsi aynı anda anlaşmış gibi başlarını olumsuz anlamda salladılar.

"İyi tamam anladım saçmaladım. Hadi siz daha düzgün tahminlerinizi sunun." Dediğim an hepsi yeniden önlerine döndüler.

"Hiç değilse benim bir tahminim vardı." Dedim kendimden emin bir şekilde ve ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Hiç kimse cevap vermezken başımı cama yasladım. Nereye gittiğimizi bile bilmiyorum.

Dün gece konu bir şekilde kapanmış, bir üst ekip olayı araştırdığı için iki günün sonunda dinlenmek için evlere dağılmıştık ama hâlâ herkesin kendi içinde aynı konuyu tartışığına fazlasıyla eminim.

O kağıt oraya cinayet ilk işlendiğinde konulduysa eğer aramızdaki hain şu an bu arabada bizimle birlikte ve ben hiçbirine böyle bir şeyi yakıştıramıyorum.

Cansu'ya baktım hatta uzun uzun dikkatlice baktım. Polisliği bırakmak istiyordu. Anne ve babası konusunda cesaret etse bir dakika bile durmadan arkasını dönüp giderdi buradan. Eğer hain o olmuş olsaydı polisliği sevmediğini bu kadar belli etmezdi ki.

Gözlerimi ondan çekip dikiz aynasından pür dikkat yola bakan Savaş'a baktım. Tam bir dedektif havası vardı onda. Gizemli davalar onun vazgeçilmeziydi. Bu dosyayı o kadar büyük bir hevesle araştırıyor katilin izine rastlamak için o kadar çok çalışıyordu ki ondan şüphelenmem ona yapacağım en büyük ihanet olacakmış gibiydi.

Ona da bakmayı bırakıp Barış'a döndüm. Her zamanki gibi arabaya bindiğimiz için yine telefonuyla oynuyor, bizden bihaberdi. Barış gerçekten de polisliğe aşık bir adamdı. Onun sayesinde bir sürü olayı çözmüş bir sürü kişiyi parmaklıkların arkasına göndermiştik. Ayrıca dün gece suçlunun aramızda olabileceğini söylediğimde beni doğrular nitelikte konuşmuştu. Suçlu kendisi olmuş olsa bunu asla yapmazdı ve işin peşini bırakmaya bizi de bıraktırmaya çalışırdı. Ondan şüpheleneceğime kendimden bile şüphelenebilirim.

Dikiz aynasından bir de kendime baktım. Gördüğüm kişi tüm düşüncelerimi unutmama neden oldu. Dün gece dinlenmek için eve gitmiş olmama rağmen çok fazla uyumamıştım ve masmavi gözlerimin içi kıpkırmızı olmuştu. Ayrıca günün daha ilk saatleri olmasına rağmen sabah aceleyle gelişigüzel toparladığım sarı saçlarım da dağılmıştı. Bunu fark edip hemen saçlarımı düzelttim.

Bunu yaparken daha az önce katili düşündüğüm aklıma geldi. Katili düşünürken konunun ne ara buraya geldiğini anlamamıştım bile. Karmaşık ruh hâlime güldüm. Gerçekten de bu iş beni yavaş yavaş delirtmeye başlamıştı.

"Sen niye kendi kendine gülüyorsun?" Cansu'nun sesiyle herkesin gözleri bir anda yeniden beni buldu. Omuz silktim.

"Hiç aklıma bir şey geldi." Dedim ve aklıma ne geldiğini sormasınlar diye konuyu değiştirdim.

"Bu arada biz nereye gidiyoruz?" Cevap veren Savaş oldu.

"Zeynep'in en yakın arkadaşının yanına. Biz Barış'la diğerleriyle konuştuk ama pek fazla bir şey çıkmadı. Onlardan öğrenebildiğimiz tek şey bu kızın adresi oldu." Zeynep, dün gece cesedine ulaştığımız büyükelçinin kızı.

"Peki." Dedim sadece.

"Bir üst ekip bir şeylere ulaşabilmiş mi?" Diyen Cansu'ya baktım. Doğru bir de onlar vardı değil mi? Onların bir şeyler bulmuş olması lazımdı şimdiye kadar.

"Ellerinde hiçbir bilgi yok." Dedi Barış ve oflayarak devam etti.

"Katil her kimse Cansu'nun da dediği gibi hayalet gibi bir şey. Diğer iki maktulün komşuları gibi dünkü kızında komşularından hiçbir şey çıkmadı. Evi siz de gördünüz arbade çıktığı çok belliydi ama hiç kimse hiçbir şey duymamış." Dikkatle onu dinlerken saçlarını karıştırıp, geriye yaslandı ve devam etti.

"Bu çok saçma!" Ona hak verdim. Hiç kimsenin bir şey duymamış olması çok saçmaydı.

"Siz de farkında mısınız sanki yerine oturmayan bir şeyler var." Savaş dikiz aynasından bana baktı.

"Bir şey mi yoksa birçok şey mi?" Deyince ona da hak verdim. Durum gitgide karmaşık bir hâl alıyordu. Bu işin altından kalkamamaktan çok korkuyorum.

"Saat 10:32 ve akşam muhtemelen bir kişi daha ölecek. Saatini bile biliyoruz ama elimizden hiçbir şey gelmiyor." Dedikten sonra ofladı ve ekledi.

"Resmen bu akşam suçsuz birisi daha öldürülecek." Cansu'nun söylediği şey kendimi suçlamama neden olurken Barış konuştu.

"Saçmalamayın. Bu bizim suçumuz değil, biz elimizden geleni yapıyoruz. Kendimizi suçlamak tamamen aptallık olur." Dedi ve dün gece maktulün cebinde bulunan kâğıt parçasını yeniden gösterip hepimize varlığını yeniden hatırlattı.

"Dün gece birbirimizi suçladık, bu gün de kendimizi mi suçlayacağız? Şimdi kesin saçmalamayı ve şu kağıdın kimin için yazıldığını bulmaya çalışın!" Kaşlarımı çattım. Bu da sürekli bizi azarlıyordu ama bu sefer haklıydı. Ona doğru eğilip kağıdı elinden aldım ve bir kez daha sesli bir şekilde okudum.

"Kim olduğunu biliyorum. Başkalarının öğrenmesini istemiyorsan işaretleri takip et." Dünden beri neredeyse binlerce kez okudum bu notu ama bana hep aynı şeyi anımsattı. Sanki bizden birisi kimliğini gizliyor katil de bunu biliyor. Her okuduğumda aklıma sadece bu geliyor.

"İşaret olarak harflerden bahsettiği çok bariz ama neden birine bir şey anlatmaya çalışıyor onu anlamıyorum. Madem bizim aramızda ya da merkezde kimliğini gizleyen bir suçlu var ve bunu biliyor, neden doğrudan onunla iletişime geçmek yerine insanları öldürüp olaya tüm polis teşkilatını da katıyor? Bence neden böyle bir yol seçtiğini de öğrenmemiz lazım." Cansu'ya hak verdim. Bu benim de aklıma gelmişti ama az önce sunduğum fikirde aldığım tepkileri almaktan korktuğum için dile getirememiştim.

"Çünkü karşımızda bir katil var. Suçsuz insanları öldüren bir katil. Böyle birisinden normal davranışlar nasıl bekliyorsunuz?" Bak şimdi Barış'a da hak verdim.

Ben niye herkese hak veriyorum?

Arabanın icinde herkes bir şeyler söylemeye ve konu hakkında tartışmaya başlarken daha fazla dayanamadım.

"SUSUN!" Diye bağırdığım an herkes sustu. Şaşkın gözler üzerimdeyken sakince konuştum.

"Bu konu ne zaman açılsa kavga ediyoruz. Aynı zamanda kim ne söylese bir şekilde haklı çıkıyor. Bu şekilde de elimize hiçbir şey geçmiyor, geçmeyecekte." Cevap vermediler.

"Ya nereden biliyoruz belki de katil kendisini bulmamızı istemediği için öyle bir not bıraktı. Bizi birbirimize düşürüp, vakit kaybetmemizi falan istemiş olabilir ve böyle bir amacı varsa da gördüğüm kadarıyla başarılı oluyor." Yine hiçbiri cevap vermedi.

"Bir anda hepimiz heyecanla birbirimizi suçladık falan ama bir sakin olalım önce. Hem biz neden birimizin hain olduğunu düşünüyoruz? Tamam katil bizden birinden bahsediyor olabilir ama bahsettiği kişi neden hain olsun? Belki de birimizin daha önce baktığı davalardan birinden dolayı bizden nefret eden birisi falandır. Böyle olaylar çok fazla oluyor siz de biliyorsunuz." Dedim ve sustum.

Düşünmeden konuşmuştum ama şimdi düşününce kendime de hak verdim.

"Çok doğru." Dedi Cansu beni onaylamak için. Barış ve Savaş'a baktım. Birbirlerine bakıyorlardı.

"Siz bir şey söylemeyecek misiniz?" Barış göz ucuyla bana baktı.

"Haklısın kavga etmek yerine işe odaklanmamız daha doğru." Deyip önüne dönerken Savaş da beni onayladı.

"Anlaştığımıza göre artık birbirimizi suçlamak da kavga etmek de yok! Şu işi herkesten önce biz çözelim. Çünkü ancak o zaman Sedat amire kendimizi ispatlar ve büyük davalar almaya devam edebiliriz." Herkes söylediğim şeyi bir kez daha onayladıktan sonra arabada başka bir konuşma geçmedi.

Dün geceki maktulün arkadaşının evine gelince arabadan indik. Apartmana girip kızın kaldığı 2. kata çıktık. Evin önünde dururken Barış yanıma geldi.

"Siz önden girin Cansu'yla."

"Olur, kızın adı neydi?" Barış düşündü. Aklına gelmemiş olacak ki Savaş'a baktı.

"Kızın adı neydi?" Savaş düşünmeden cevap verdi.

"Gamze." Cansu bir cevap alır almaz evin ziline bastı. Birkaç dakika bekledik ama kapı açılmadı. Bu yüzden Cansu bir kez daha kapıyı çaldı ama yine dakikalarca beklediğimiz hâlde kapı açılmadı.

"Evde yok sanırım." Deyip Cansu bize döndü. "Şimdi ne yapacağız?" Ona cevap verecekken evden gelen havlama seslerini duydum.

"Evde köpek var." Kendi kendime mırıldandığım şeyi Savaş duymuş olacak ki konuştu.

"Köpekle falan bir işimiz yok bizim. Kız evde yok, ne yapacağız onu söyleyin?" Ona cevap vermedim ve havlamaya devam eden köpeği dinlemeye devam ettim.

"Acelemiz var ama kız ortada yok sikeceğim şimdi böyle işi!" Barış öfkeyle konuşurken onları dinlemek yerine yine başıma buyruk hareket ettim. Hiçbiri bana bakmazken montumun cebinden kredi kartımı çıkardım ve kapının önünde diz çöküp kartla kapıyı açmaya çalıştım.

"Ne yapıyor bu ya?" Cansu'nun sesini duysam da onları umursamadan kapıyı açmaya çalışmaya devam ettim.

"Mira kalk şuradan suç işliyorsun." Diyen Barış'ı dinlemedim fakat o da devam etmeme izin vermeden kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. Kolumdan sıkı sıkı tutup öfkeyle konuştu.

"Suç işliyorsun diyorum farkında değil misin?"

"Farkındayım ama..." Deyip sustum. Merakla bana bakarken devam ettim.

"Barış bir köpek evde hiç kimse yokken bu kadar çok havlamaz. Bu işte başka bir şey..." Devam etmeme izin vermeden elimdeki kredi kartını aldı.

"Bilmediğin işlere burnunu sokma." Dedi ve kendisi kapının önüne oturdu, kapıyı açmaya çalıştı.

"Siz manyak mısınız ne yapıyorsunuz?" Cansu'ya cevap vermedim. Barış da her zamanki gibi sessiz kaldı.

"Suç işliyorlar yetmiyormuş gibi bizi de suç ortağı yapıyorlar." Savaş'ın söylediği şey beni güldürürken Barış hiçbir tepki vermedi.

"Açıldı." Deyip Barış ayağa kalktı ve açtığı kapıyı itti. Evin içine doğru bakarken Barış'ın gözleri beni buldu.

"Bakalım köpek niye havlıyormuş." İmayla söylediği şeyle ona gülümsedim ve eve girdim. Aslında derdim köpeğin fazla havlıyor olması değildi. Evde hiç kimse yokken bu kadar havlıyor olmasıydı.

Salona göz atıp boş olduğuna kanaat getirdikten sonra köpeğin sesine doğru yürüdüm.

"Hiçbir şeye dokunmayın bari!" Cansu'nun uyarısını dikkate alıp hiçbir şeye dokunmadan köpeğin sesini takip ettim. Bu sırada önünden geçtiğim mutfağa ve yatak odasına da baktım ve hiç kimsenin olmadığından emin oldum. Dikkatli ve yavaş adımlarla yürümeye devam ederken köpeğin sesi gitgide yaklaştı.

Ellerimi yumruk yapıp, tırnaklarımı avucuma batırdım. Her gerildiğimde yaptığım şey aynıydı ve şu an daha önce hiç olmadığım kadar gerginim.

Yürüdüm, köpek sesine iyice yaklaştım. Kapalı olan banyo kapısının koluna dokunup beni adım adım takip eden Barış'a baktım. Arkasından gelen Cansu ve Savaş'ı da görünce biraz da olsun onlardan cesaret aldım. Önüme dönüp, kapının kolunu yavaşca indirdim ve kapıyı açıp banyoya doğru bir adım attım. Gözlerim önce yerde havlayan köpeği sonra da ayakları yerden kesilmiş, banyonun ortasında asılı olan kızı buldu.

Asılı kıza öylece bakıp kaldım. Ellerim titremeye başlamış gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşmişti.

"Siktir bu ne lan?" Savaş'ın sesini duyarken banyoya daha fazla bakamadım. Köpek sanki bu anı bekliyormuş gibi üzerimize atılırken Barış onu tuttu.

"Hiçbir yere sakın dokunmayın!" Savaş bizi uyarırken banyonun önünden uzaklaştım ve salona geçtim. Midem bulanıyordu ve kendimi kusacakmış gibi hissediyordum.

Cansu bir rüzgar gibi yanımdan geçip kendisini evden dışarıya atarken yüzünün bembeyaz olduğunu gördüm. Banyoya doğru baktığımda Savaş'ın banyoya girdiğini Barış'ın da arkasında olduğunu gördüm. Cesaret edip arkalarından gidemedim. Çok geçmeden ikisi de yeniden dışarıya çıkıp yanıma geldi.

"Olay yeri incelemeye haber verdim." Diyen Savaş'a baktım. Olanlar onu çok fazla etkilemiş gibi durmuyordu.

"Ben de Sedat amire haber verdim. Ne yaparsanız haberim olacak demişti." Diyen Barış'ta çok sakin görünüyordu. Hiçbir şeye dokunmadan evden çıkarken kızın neden intihar etmiş olabileceğini düşünmeye başlamıştım bile.

"Şimdi herkes beni dinlesin." Barış'a baktım. Ellerini cebine koydu ve kendinden emin bir şekilde konuştu.

"Kız intihar etmemiş olabilir, öldürülmüş olabilir. Bu kadar tesadüf normal değil. Bir gece önce arkadaşı öldürülüyor ertesi sabah kız intihar ediyor. Bana hiç de tesadüf gibi gelmiyor bu durum." Dikkatle onu dinlerken Savaş araya girdi.

"Yani?"

"Yanisi şu; kız intihar etmediyse eğer onu da peşinde olduğumuz katil öldürdü." Deyince araya girdim.

"Sol bileğinde..." Barış devam etmeme izin vermedi.

"Hiçbir şey yok ben baktım. Çünkü bu sefer cinayeti kendisinin işlediğini anlamamızı istemiyor." Söylediği şeyden hiçbir şey anlamazken devam etti.

"Bu kız katil hakkında bir şey biliyordu ya da onu tanıyordu, görmüşte olabilir bilmiyorum. Bu kızı sadece kendisini ortaya çıkarmasın diye öldürdü. Biz anlamayalım diye de intihar süsü verdi." Duyduklarımın doğru olup olmadığını düşünürken Cansu konuştu.

"Neden böyle bir şey yapsın ki? Yani neden intihar süsü versin? Sonuçta işlediği diğer cinayetler biliniyor hatta kendisini bulalım diye bize işaretler bile bırakıyor. Bunu yapanın kendisi olduğunun ortaya çıkacak olması onu rahatsız etmezdi ki. Bu yüzden intihar süsü vermiş olması çok saçma geliyor bana." Barış Cansu'ya baktı.

"Evet belki onu rahatsız etmezdi ama olay örgüsünü bozardı."

"Ne demek şimdi bu?" Barış'ın gözleri bu sefer de beni buldu.

"Düşünün eğer o notta bize bahsettiği işaretler harfler olsaydı çok büyük bir ihtimal bizi başka bir olaya yönlendirip kızı her zamanki gibi gece bulmamızı sağlar ve halihazırda bir cinayet işlemişken bu kızın da bileğine harf yazar ya da not bırakırdı ama bırakmadı. Çünkü asıl işaretler harfler değil. Harfleri kendini tanıyalım diye bırakıyor olabilir ya da harflerle başka bir şey de anlatmaya çalışıyor olabilir." Dediği an şaşkınca konuştum.

"Ne yani katil günlerdir bize harfler dışında başka işaretler bırakıyor ve biz bunu görmüyor muyuz?" Başını salladı.

"Büyük bir ihtimal fark etmiyoruz ve muhtemelen maktüller arasında bilmediğimiz bir bağ var. Şimdi harfleri de notu da unutun ve düşünün bize başka ne gibi bir işaret bırakmış olabilir?" Herkes gibi ben de düşünmeye başladım ama aklıma çok daha başka bir şey geldi.

"Devriye gezen ekiplere haber verelim. Etraftaki her kameranın kayıtlarını alsınlar. Eğer gerçekten de kız intihar etmemiş ve tahmin ettiğimiz şeyler olmuşsa kamera görüntüleri yok edilmek istenebilir."

"Ben hemen haber veriyorum." Deyip Savaş telsizini çıkardı. O anons geçerken Barış'ın söylediği işaretleri düşünmeye devam ettim.

"Öldürülme tarzları olabilir mi?" Cansu'nun sunduğu fikiri duyunca konuştum.

"İlk maktul silahla öldürülmüştü. İkincisi ise başından darbe almıştı. Dün geceki kız da boğularak öldürüldü. Üçü de çok farklı yani." Cansu dudaklarını büzerken Savaş konuştu.

"Maktüllerin adları neydi? İsimlerle bize bir şeyler anlatıyor olabilir mi?"

"Eylül Bilgiç, Enes Demir, Zeynep Tokgöz." Diye saydım isimlerini ve düşündüm. Ne isimlerin de ne soyisimlerin de herhangi bir benzerlik yoktu. Diğerleri de bunu fark etmiş olacak ki bu konuda bir şey söylemediler.

"Ben derinlemesine araştırdım. İsterseniz siz de bakabilirsiniz ama ben bu üç maktulün hayatları boyunca hiç bir araya gelmediklerine hatta herhangi bir yerde tesadüfen karşılaşmadıklarına bile eminim." Bıkkınca oflayarak sordum.

"O zaman birbirinden bu kadar farklı üç kişiyi katil için bir araya getiren sebep ne? Bunu çözsek aslında her şey kendiliğinden çözülecek gibi ama olmuyor işte biz bunu çözemiyoruz." Kimse cevap vermezken Cansu güldü. Gülüyor olmasına şaşkınca bakarken konuştu.

"Kusura bakmayın gerçekten artık sinirlerim bozuldu. Resmen psikopatın birisi bizimle eğleniyor! Harflerle bir şey anlatmaya çalışıyormuş umarım o harflerle cümle kurmaya çalışmaz!" Dediği an yanaklarımı ısırdım ve gülmemek için kendimi zor tuttum. Tıpkı onun gibi bozulan sinirlerim söylediği şeyle daha da bozuldu ve her ne kadar kendimi tutmak istesem de gülmeye başladım. İçerideki kız aklıma gelirken vicdan azabı kendini belli etti ama gülmemi durduramadım.

Savaş ve Barış bize şaşkınca bakarlarken elimi ağzıma bastırdım.

"Çok özür dilerim gerçekten benim de sinirlerim bozuldu." İkisi de bir şey demezken bir anda onlarda güldüler ama bu durumu da çok fazla uzatmadan kendimizi susturduk.

Her ne kadar söylediği şey gülmeme neden olsa da doğruydu. Umarım o pislik her kimse bir an önce yakalardık.

"Tamam bırakın saçmalamayı." Barış yine kendisi de güldüğü hâlde bizi azarlayıp Cansu'ya döndü.

"Sen muhtemelen yine içeriye girmeyeceksin. Bu yüzden boş boş durma git apartmandaki herkesle tek tek konuş bir şeyler bulmaya çalış." Deyip Savaş'a döndü.

"Sen de benimle içeriye gel etrafa bakalım." Dedi gözleri beni buldu.

"Sen şey yap..." Devam etmedi sustu. Merakla ona bakarken konuştu.

"Sen düşünmeyi seversin bu yüzden düşünmeye devam et ve baban geldiğinde onu sakinleştir. Sanki biz yapmışız gibi bize bağırıp çağırıyor." Söylediği şeyi yapacaktım ama kaşlarımı da çatarak konuştum.

"Sen niye hep bize emir veriyorsun?" Cevap veren Barış yerine Savaş oldu.

"Emir vermiyor sadece söylüyor. Emir veriyor olsaydı eğer emin ol senden önce ağzını burnunu kırar kendi işine bak derdim." Deyip Savaş evden içeriye girdi. Barış onun arkasından derin bir nefes alıp sabır diledi ve peşinden eve girdi.

İkisine de göz devirdim. Bu işi her ne kadar delicesine severek yapıyor olsam da şu an içeriye girip o manzarayı bir kez daha görmeye tahammülüm yoktu. Bu yüzden merdivenleri indim. Cansu'nun komşularla konuştuğunu gördüm ama hiçbir şey söylemeden yanından geçip dışarıya çıktım.

Buraya geldiğimiz arabaya yaslanıp ellerimi göğsümün altında birleştirerek düşünmeye devam ettim. Barış'a nedense bu konuda güveniyor tahmininin doğru olduğunu düşünüyordum. Bu yüzden de başka bir işaret olduğuna, maktüllerin arasında bir bağ olduğuna inanıyorum ve bir an önce bunu bulmam gerekiyor.

Maktüllerin yaşlarını düşündüm ve hiçbirinin aynı olmadığını hatırladım. Uzun uzun düşündüm. Hatta en saçma şeyi bile düşündüm. Bir ara merkezi arayıp maktüllerin okuduğu okulları bile öğrendim. Belki bir ortak nokta çıkar diye ama yok en ufak bir ortak nokta bulamadım.

"Allah'ım delireceğim ya yemin ederim delireceğim! Ne gibi bir bağ var bunların arasında ne ola..." Deyip sustum. Apartmanın kapısına dikkatle bakarken bir anda zihnimin içinde bir ışık yandı. Sanki karanlığın içinden bir el uzanmış gibi hissettim.

"Buldum ya vallahi buldum!" Kendi kendime konuşarak koşarak eve girdim. Babam gelince onu sakinleştirmem falan gerekiyordu ama onu unutup yeniden 2. Kata çıktım. Evin önüne gelince Cansu'yu gördüm ve telaşla konuştum.

"Cansu buldum kız vallahi buldum." Cansu bana şaşkınca bakarken Savaş ve Barış sesimi duymuş olacak ki hemen evden çıktılar.

"Bir şey mi oldu?" Savaş'ın telaşla sorduğu soruyla konuştum.

"Maktüllerin arasındaki bağı buldum. Yani tam bir bağ mı emin değilim ama ortak bir nokta buldum." Merak hepsinin yüzüne yansıdı.

"Neymiş o?" Diyen Cansu'ya döndüm ve bulunduğumuz apartmanı gösterdim.

"Hepsi apartmanda oturuyorlar." Dediğim an istisnasız hepsi önce yüzüme baktılar sonra da göz devirdiler.

"Arabada sunduğun o saçma fikir bile su söylediğinden sonra mantıklı gelmeye başladı." Diyen Barış'a baktım.

"Üff önce beni bir dinleyin. Bakın şimdi 3 maktül de apartmanda oturuyordu. Gelen ihbarları bir düşünsenize. Apartmanların isimlerini hatırlayın!" Birbirlerinin yüzüne baktılar ama cevap vermediler.

"Ya nasıl unutursunuz isimleri?" Dedim ve parmaklarımı kaldırıp apartmanların isimlerini saydım.

"Özveren, Alperen ve İşveren." Tepkilerini ölçmek için tek tek yüzlerine baktım ama ne düşündüklerini anlayamadım.

"Ya ne kadar benziyorlar farkında değil misiniz? 3 apartmanın da sonu Eren ile bitiyor. Eren ismiyle bize bir şey anlatabilir. Bence Eren ismini, T E ve A harflerini birleştirmeliyiz. Mesela Eren birinin ismi olabilir. Harflerlede soyadını anlatmaya çalışıyor olabilir." Bana cevap veren Cansu oldu.

"Tamam ama harfleri bir bütün olarak okuyunca 'Tea' oluyor. Mantıklı değil yani. Düşünüyorum da sonuna da hangi harfi getirirsek getilelim mantıklı bir şey ortaya çıkmıyor. Durun bir dakika." Deyip cebinden telefonunu çıkardı. Merakla ona bakarken konuştu.

"Alın işte baktım internetten. Bu şekilde başlayan hiçbir kelimeyle bize bir şey anlatıyor olamaz. Hepsi eski Türkçe kelimeler." Ona cevap veremezken Savaş konuştu.

"Harfler karışık olabilir." Onu başımla onayladım ve sonunda elimizde bir isim olduğu için rahat bir nefes aldım.

"Peki o zaman ismi Eren soyismi karışık olan kişi kim? Katil kendi ismini veriyor olamaz." Hiç düşünmeden Cansu'ya cevap verdim.

"Çok basit notta bahsettiği kişi. Bizim o nottaki kişiyi bulmamız lazım. Hain ya da değil bilmiyorum. Arabada da söylediğim gibi katilin başka bir olaydan dolayı düşmanı olarak gördüğü bir polis olabilir ama kilit nokta o kişi. Bizim onu bulmamız lazım ama nasıl?" Cansu yanıma geldi ve iki kolumu da tutup konuştu.

"Güzelim çok masum düşünüyorsun. Senin dediğin gibi katil başka bir olaydan dolayı birimize düşman olsaydı şu an da Eren kim onu biliyor olurduk. Notta bahsedilen kişi kimliğini gizlemiyor olurdu ama gizliyor. Çünkü ne bizim aramızda ne de cinayet büroda Eren diye birisi yok." Birinin hain olduğuna inanmak istemiyorum. Bu yüzden son bir umut sordum.

"Soyadı Eren olan birisi peki?" Kaşlarını hayır anlamında kaldırarak konuştu.

"Yok." Bıkkınca ofladım.

"İyi o zaman bırakalım katili falan aramızdaki haini bulalım." Dedim sinirle.

Biz konuşurken olay yeri inceleme ekibi, babam ve bizim bir üst ekibimiz olay yerine geldiler. Babama bulduğumuz, tahmin ettiğimiz her şeyi tek tek düzgünce anlattıktan sonra bize bir fikir vermesini bekledik ama onun yaptığı tek şey bizden öğrendiği her şeyi bir üst ekibe anlatmak olmuştu.

Bu olaya sadece öylesine baktığımıza inanıyordu. Çözebileceğimize dair inancı yoktu. Heves ettiğimiz için de araştırmamıza izin vermişti. İşte bu yüzden bu olayı bizim çözmemizi istiyorum ve bunun için deli gibi çalışıyorum. Babama kendimi kanıtlamam lazım.

Onlar gelince biz boş durumuna düşmüştük. Bu yüzden evden çıkıp yeniden arabaya bindik.

"Yemin ederim nefret ediyorum bu durumdan ya! Her şeyi araştıran, sorgulayan biziz. Sonra bildiklerimizi onlara anlatıyoruz olay onların oluyor. Biz günlerdir bu olayı çözmeye çalışıyoruz onlar bu durumu bu kadar çok önemsemiyorlar bile." Diye söylendim. Çünkü bu durum gerçekten çok fazla sinir bozucuydu.

"Kusura bakma ama bunu bize baban yapıyor." Cansu'ya kızmadım çünkü haklıydı. Bunu bize babam yapıyordu.

"Sakin olun onlar bu şekilde hiçbir bok çözemeyecekler. Biz devam edelim. Bu iş bizim ve çözeceğiz. Pes edip onları haklı çıkarmak yerine çözelim şu işi. O zaman tanıtırız kendimizi onlara." Diyen Savaş'a bakarak konuştum.

"Tamam ama bizim de yaptığımız tek şey katilin arkasını toplamak ve sadece konuşmak. Farkında mısınız bilmiyorum ama biz de hiçbir şey yapamıyoruz. Karşımızda her kim varsa polisleri çok iyi tanıyor. Arkasında istemediği hiçbir kanıtı bırakmıyor. İsteyerek bıraktıkları da bizim işimize yaramıyor." Kimse cevap vermedi ve gidecek başka bir yer olmadığı için merkeze gittik.

Yolda Barış devriye ekipleriyle konuşmuş ve kamera kayıtlarının toplandığını teyit etmişti. Merkeze geçince hepimiz önümüze birer bilgisayar almış farklı yerlerden alınan kayıtları tek tek incelemiştik. Bugünkü kızın olayı şu an da intihar olarak araştırılıyor olsa da biz çoktan cinayet olduğuna kanaat getirmiştik bile.

Hiç kimse bize inanmıyordu ama bizim birbirimize olan inancımız her şeye yeterdi.

Biz dördümüz ortağız. Zaman zaman görüş ayrılıkları yaşayıp tartışsak da sürekli birbirimizin arkasında durur, birimizin inandığı şeye hepimiz inanır peşinden giderdik. İşte tam da bu yüzden birbirlerinden haberleri bile olmayan bir üst ekipten önce bu olayı biz çözecektik hem de en kısa zamanda ve her şeye rağmen.

Biz sadece biz olduğumuz için bile onlardan hep bir adım öndeyiz ve bu durum hep böyle kalacak.

Saatlerce bilgisayarın başından kalkmadık. Tek bir saniye bile olsun ekrandan gözümüzü ayırmadık. Apartmanın kapısından giren ve çıkan her kişiyi tek tek araştırdık ama maalesef hepsi apartman sakini çıkıp, şüpheli durumundan kurtuldular.

Kameralardan bir şey çıkmayınca önceki üç gün topladığımız kamera kayıtlarını da alıp hepsini birbiriyle karşılaştırdık. Fakat hiç kimse iki kayıtta birden görünmemişti. Her kayıtta farklı farklı kişiler vardı. Zaten tek bir kişi bile iki kayıtta görünmüş olsaydı doğrudan baş şüpheli konumuna gelecekti ama maalesef yoktu işte.

Katil çok profosyoneldi. Bir insanın sinirini bozup, delirtecek kadar profosyoneldi.

"Benden bu kadar gözlerim daha fazla devam etmeme izin vermiyor. Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor. Gördüğüm şeyi artık algılamıyorum bile." Diyerek Cansu bilgisayarını kapattı.

"Bırakın zaten bir şey çıktığı yok kameradan. Nasıl giriyor evlere anlamıyorum." Dedi Savaş sıkılmış bir şekilde. Onları dinlemek yerine cebimden telefonumu çıkarıp saate ve tarihe baktım.

6 Kasım 16.56

Bilgisayar başında zaman bu kadar mı hızlı geçmişti? Kızın evinden ayrılmamızın üzerinden resmen saatler geçmişti ve ben bunun şimdi farkına varıyorum. Bıkkınca oflayıp etrafa bakarken bir anda gördüğüm şeyle öylece kaldım.

Doğru mu görüyorum diye daha dikkatli baktım ve doğru gördüğümden emin oldum.

"Şuna bakın." Herkes bana bakarken ben gözlerimi karşıdaki adamdan çekmedim ve onlara da gösterdim. Hepsinin gözü adamı bulurken anlasınlar diye konuştum.

"Boynunda tırnak izleri var." Dedim ve daha dikkatli inceledim. Polis olduğunu ve cinayet büroda çalıştığını çok iyi biliyordum ama ismini hatırlamıyorum.

"Gerçekten de tırnak izi var." Cansu da beni onaylayınca konuştum.

"İsmi neydi?" Diye sordum ama kimseden cevap alamadım. Bilmediklerini anlayınca ise hiçbir şey söylemeden masadan kalktım.

"Mira nereye?" Cansu'ya cevap vermedim. Savaş ve Barış'ta arkamdan seslendi ama beni durdurmasınlar diye onlara da cevap vermeyip adamın yanına gittim.

"Merhaba." Gözlerini incelediği dosyadan çekip bana baktı.

"Merhaba." Dedi ve gülümseyerek devam etti.

"Mira değil mi? Sedat amirin kızı?" Beni sürekli babamın adıyla anıyor olmaları sinir bozucu olsa da bunu çok fazla takmadım.

"Evet Mira." Diyerek gözlerimi kıstım. "Sen de şeysin..." Hatırlamaya çalışıyormuş gibi yapınca kendini tanıttı.

"Taner." Dediği an öylece kaldım.

Taner? T E A?

Yutkundum, hiçbir şey söyleyemedim. Gözlerim hemen boynundaki tırnak izlerini buldu.

Şüpheliye çok yakın özellikleri yok mu? Hem ismi Taner hem tahmin ettiğimiz gibi bir polis ve hem de boynunda tırnak izleri var.

Bu zamana kadarki hiçbir tesadüf normal olmadığı gibi bu da normal değildi. Geriye bir tek Eren kalıyordu. Eren ne alakaydı? Yoksa düşündükleri gibi apartman isimlerinden çıkardığım bu isim saçma mıydı?

"Neden bana öyle bakıyorsun?" Taner'in sesi kendime gelmemi sağladı. Notta bahsedilen kişi karşımda duruyor olabilir mi?

"Ben şey boynundaki izi fark ettim de kötü bir şey mi oldu?" Eli hemen boynuna gitti.

"Hayır kötü bir şey yok. Köpeğim yaptı. Sanırım seveceğim diye hayvanı fazla zorladım. Sonuç bu." Buna inanmam mı gerekiyordu?

"Anladım." Dedim sadece.

"Sen bir şey mi soracaktın? Aniden yanıma geldin sanki bir şey..." Devam etmesine izin vermedim.

"Yok hiçbir şey sormayacağım. Sadece bir selam vermek istedim ama bizimkiler bana bakıyor sanırım işlerim var gitmem lazım." Başını sallayınca bizimkilere doğru yürüdüm ama daha birkaç adım atmışken sesiyle yeniden durdum.

"Vaktin olduğu zaman yine bir selam verirsin." Durdum ve ona dönüp gülümsedim.

"Neden olmasın?" O da gülümseyince hemen önüme döndüm. Savaş, Cansu ve Barış merakla bana bakıyorlardı. Yanlarına dönüp eski yerime tekrardan oturdum.

"İsmi Taner. Boynundaki izi köpeğinin yaptığını söylüyor ama köpekler sadıktır. Hiçbir köpek sahibini tırmalamaz. Kedi dese anlayacağım ama köpek dedi. İsmindeki harfler ve boynundaki izler şüpheli durumuna düşürüyor onu ama hâlâ Eren ismiyle ne gibi bir ilgisi var çözemedim." Diye kısaca olayı özetledim. Savaş önündeki dosyayı kapatıp benim önüme doğru itti.

"İyi kalk tutukla hadi adamı. Eren'i falan da boş ver onu da sorguda öğreniriz." Göz devirdim.

"Dalga geçme benimle. Sence de mantıklı değil mi?" Başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

"Değil, adamı sırf bu yüzden şüpheli yapamayız." Hiç düşünmeden cevap verdim.

"Bence yapabiliriz. Size kalkıp hemen adamı tutuklayıp sen suçlusun diyelim demiyorum ama takip edelim." Savaş her zamanki gibi bana karşılık verecekken olayı yine Barış devraldı.

"Tamam adamın hareketlerini takip edeceğiz sonuçta herkes şüpheli durumunda şu an. Hatta biz bile bu durumdayız ama yeter artık kavga etmeyin! İkinizde sinir bozucu oluyorsunuz." Dedi ve ayağa kalktı.

"Yemek yemeye çıkıyorum ben." Deyip oturduğu sandalyenin arkasında duran montunu giyerken devam etti.

"Gelmek isteyen gelsin." Montunu giydi, cevap vermemizi beklemeden yanımızdan uzaklaştı.

"Ben de çok acıktım, gidiyorum." Deyip Cansu da ayağa kalkınca Savaş da kalktı. "Ben de geliyorum." Onlara bakıp yalnız kalmamak adına ben de ayağa kalktım.

"Ben de." Dedim ve montumu giydim. Beraber merkezden çıkıp her zaman gittiğimiz çorbacıya gidip karnımızı doyurduk.

Elimizdeki tüm teoriler bir şekilde yok olduğu için yine beklemekten başka çaremiz yoktu. Ya bu gece bir cinayet daha işlenecekti ya da katil duracaktı bilmiyorum. Her şeyi didik didik incelemiştik. Şimdi geriye maktüllerin otopsi sonuçlarını beklemek ve olay yeri inceleme raporlarını almak kalmıştı. Belki o zaman elimizde daha güçlü bir kanıt olacaktı.

Bugünlük başka bir işimiz olmadığı için ve aynı zamanda hem babamın hem de üstlerimizin olayı araştırmaya devam ettiklerini bildiğimiz için gece 23.30'da merkezde yeniden bir araya gelmek şartıyla evlere dağıldık.

Eve döndüğümde saat 6' gösteriyordu. Annemle kısa bir muhabbettin ve kendini çok yoruyorsun baban bile bu kadar çok çalışmıyor diye azarlarını işittikten sonra odama geçtim.

Banyoya girip güzel bir duş aldıktan sonra günler sonra pijamalarımı çekip yatağa girdim. Dün gece evde olmuş olmama rağmen ne duş alabilmiş ne de uyuyabilmiştim. Telefonumun alarmını gece 12'ye kurduktan hemen sonra gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım.

Yatakta bir sağa bir sola dönüp durduktan sonra sonunda uykuya dalabilmiştim.

*****

6 Kasım 23.58

Telefondan gözlerimi çekip bizimkilere baktım. Yaklaşık on dakika önce yeniden bir araya gelmiştik. Uyanıp bir şeyler yedikten sonra yeniden merkeze dönmüştüm ve şu an hepimizin yine bir gece önceki gibi merakla bir ihbar bekliyoruz.

Ayağa kalkıp tıpkı Barış gibi ben de gergince masanın yanında bir sağa bir sola gitmeye başladım.

Son iki dakika geçmek bilmezken elimdeki telefondan bir saniye bile olsun gözlerimi çekmedim. Merkezin içinde volta atmaya devam ederken saattin 00.00 olmasıyla hemen başımı kaldırdım ve etrafa baktım. Gelen giden yok diye düşünürken Esra yanımızda belirdi.

"İhbar var." Dediği an gözlerimi kapattım. Bunu bekliyordum ama bu birinin ölmüş olması demekti.

"Adresi Mira'ya konum atıyorum evi daha kolay bulursunuz ve acele etseniz iyi olur." Deyip gidecekken telaşla konuştum.

"Apartmanın ismi ne?" Esra durdu ve bana baktı. Şaşkın olduğunu görünce devam etti.

"Gideceğimiz apartmanın ismi." Diye tekrar edince konuştu.

"Gülseren Apartmanı." Dediği an bizimkilere döndüm.

"Umarım Eren ismi konusunda haklı olduğuma artık inanırsınız." Dedim ve bir cevap vermelerini beklemeden yanlarından uzaklaştım.

Merkezden çıkıp, Esra'nın bana attığı konuma gittik. Apartmana girerken apartmanın ismini gözlerine sokarak göstermiştim. Bizden önce gelen olay yeri inceleme ekibinin çektiği bantların altından geçip, eve girdim.

Yatak odasına gittiğimde yerde yatan erkek cesedini gördüm. Adamın isminden, nasıl öldürüldüğünden önce hemen yanına oturup sol bileğine baktım ve görmeyi beklediğim şeyi gördüm.

"Var mı bir şey?" Deyip Barış yanıma oturunca konuştum.

"Ş." Cevap vermedi.

"Ş mi?" Konuşarak Savaş'ta yanımıza oturdu.

"T E A VE Ş oldu harflerimiz. Tabii aynı zamanda Mira Hanım'ın Taner tespiti de suya düştü." Söylediği şeye göz devirdim. Onunla yeni bir tartışma konusu açılacak diye beklerken Cansu konuştu.

"Bir dakika." Deyip maktulün diğer elini tuttu. Ona bakmak yerine adamın yüzüne baktım ve başından vurularak öldürüldüğünü anladım.

"Elinde kağıt var." Gözlerim hemen Cansu'yu buldu. Maktulün elinde tuttuğu kağıdı almıştı.

"Kağıt?" Diye sorarken Cansu kağıdı açıp okudu. Savaş'da onunla birlikte yazılanı okudu ve birbirilerine baktılar. Dün olduğu gibi yine dayanamayıp kağıdı elinden aldım ve okudum.

"Aranızdan birisi büyük bir suç işleyecek. Siz suç ortağı olmaya mahkûm olanlarsınız."

***

Selam suç ortaklarım, nasılsınız?

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.♡

Bu bölümde yine bazı ipuçları bıraktım size. Hem katile hem de Ateş'e dair. Siz bu ipuçlarını fark edebildiniz mi peki?

Katil yeni bölümde ortaya çıkacak mıdır?

Buraya bir sonraki bölüm hakkındaki yorumlarınızı yazabilirsiniz. Sizce neler olacak dersiniz?

Evet şimdi sizden küçük bir şey isteyeceğim. Gördüğünüz gibi kitapta bir sürü isim geçiyor. Uydurma isimler yerine sizin isimlerinizi kullanmaya karar verdim. Ceset falan olacaksınız belki ama olsun jshshgsh ismini kullanmamı isteyenler buraya bırakabilirler.

Bölüm günlerini cumartesi olarak belirledim. Her cumartesi bölüm atacağım ve düzenli bir şekilde Instagram hesabımdan bir sonraki bölümün alıntısını paylaşacağım.

Alıntıları okumak duyurulardan haberdar olmak ve sohbet etkinliklerimize katılmak için beni aşağıya bırakacağım sosyal medya hesaplarımdan da takip edebilirsiniz.♡

Yeni bir bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın. Sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡



SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%