Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30.BÖLÜM "KAZANAN VE KAYBEDEN"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar.🍒

***

30. BÖLÜM "KAZANAN VE KAYBEDEN"

Kıyamet kopacak, bu gece kıyamet kopacak.

Ateş'in bunu söylemesinin üzerinden sadece birkaç dakika geçmişti. Katil şu an hâlâ müdürün evinin önünde duruyor kapıyı açmaya çalışıyordu. Ateş ben uyurken Çağrı müdürü her riske karşı evden çıkardıklarını anlatınca kötü birisi de olsa adama bir şey olacak endişesinden kurtulabilmiştim. Evin kapısı eski, büyük bir kapı olduğundan sanırım bu sefer açmakta bayağı zorlanıyordu. Çünkü kapı eski görünümünün aksine çok sağlam gibiydi, açması biraz zordu. Fakat açsa iyi olur çünkü bizim yaptığımız plana göre eve girdiği zaman harekete geçeceğiz ve şu an o adamı izleyen herkes sabırla kapıyı açmasını ve harekete geçmeyi bekliyordu.

Arabanın içinde olduğumuz hâlde fısıldayarak "Ya kapıyı açamazsa?" dedim, Ateş'e döndüm. Gözlerini katilden ayırmadan konuştu.

"Açacak, açamazsa bile eve girmek için bir şeyler yapacak. Hadi diyelim yapmadı, en fazla dönüp arkasını gidecek ama hiç merak etme bu mahalleden çıkmasına izin vermeyeceğiz. Her köşede bir adam var, saklanabileceği her yerde bizden birisi var. Artık avucumuzun içinde." Ateş uzun ve ikna edici bir konuşma yaptı. Gözlerimi ondan çekip katile doğru baktım. Hâlâ kapıyla uğraşıyor ve sürekli etrafına bakıyordu. Arabanın camları filmli olduğu için bizim içinde olduğumuzu görmesi mümkün değil diye içimden geçirirken bir anda göz göze geldik.

Karanlıktan dolayı yüzünü net göremiyordum ama bakışları bendeydi ya da ben öyle hissediyorum. Filmli camlardan beni görmesi mümkün değildi. Şu an bana doğru bakıyor olsa da beni görmüyordu. Sanırım araba dikkatini çekmişti. Çünkü hâlâ bakmaya devam ediyordu.

"Anladı." Dedim kendi kendime ve Ateş'e döndüm. "Ateş anladı, kaçacak. Hemen haber ver herkese. Yoksa..." Elini kaldırdı, beni susturdu, gözleri bana değmiyordu bile. Bir saniye bile olsun çekmiyordu gözlerini katilden.

"Sakin ol Mira, acele etme." Sesi sinir bozucu derecede sakin çıktı. Bakışlarımı eve çevirdim, adam hâlâ önünde duruyordu. Gözlerini bizden daha doğrusu arabadan çekmişti.

"Bu kadar sakin olman beni korkutuyor." Dedim, Ateş göz ucuyla bana bakıp yeniden eve çevirdi gözlerini.

"Sen de fazla gerginsin, biraz sakin ol. Gerginlik hata yapmana neden olur, şu an soğuk kanlı olman gerekiyor." Sakince ve tane tane konuştu. Onun dediğini yapıp sakinleşmeye çalıştım. Ta ki kapıyla küçük bir savaşa giren ve bir türlü kapıyı açmayı başaramayan katilin aniden bizim olduğumuz tarafın tam aksi yönüne doğru son hız koştuğunu görene kadar.

Ateş sanki benim gördüğümü görmemiş gibi ve beni duymayacakmış gibi "GİDİYOR!" diye bağırdım. Telaşla arabayı çalıştırdı, gaza bastı. Eş zamanlı olarak birini aradı. Son hız arabayı sürerken bir yandan da telefonla uğraşıyor olması beni korkuturken bizimkilerin içinde olduğu araba bizi geçti.

"Herkes gözünü dört açsın! Marketin olduğu tarafa doğru koştu, izini kaybetmeyin sakın!" Dedi Ateş, telefonu kulağından indirdi, gaza biraz daha bastı. Önüme döndüm, dikkatle etrafa bakındım. Bizi atlatmak için bir yere saklanmış olabilirdi.

"Torpidoda silah var, onu al." Ateş'in söylediği şeyi duydum, hızla dediğini yapıp silahı aldım. Ateş aniden frene bastı, arabadan indi. Ben de telaşla indiğimde bizimkilerin önümüzde durduklarını gördüm. Onlar da bizim gibi telaşla arabadan indi, Erdem konuştu.

"Ne tarafa kaçtı lan bu?" Sordu, gözlerim etrafta fıldır fıldır gezindi. Ateş adamlardan haber almak için telefonla uğraşırken gözlerim bizim gittiğimiz tarafın aksi yönünde olan bakkal dükkanında takılı kaldı.

Sokak lambasının altındaydı dükkan, önünde büyük bir dondurma dolabı vardı. Fakat bakkalın ışıkları kapalıydı. Bu saate kapalı olması çok normal ama tuhaf olan şey dondurma dolabının önüne düşen gölgeydi. Arkasında birisi var gibiydi. Dudaklarım yana kıvrıldı. İzini falan kaybetmedik, tam da tahmin ettiğim gibi saklanıyordu.

"Orada." Sessizce konuştum, gözlerimi ileride gördüğüm gölgeden ayırmadım. Muhtemelen herkes bana bakarken konuştum. "İlerideki dondurma dolabının gölgesine bakın, yanında birisi duruyormuş gibi." Dedim fazla sessiz bir şekilde ve ağır hareketlerle o tarafa doğru yürüdüm.

"Mira dur!" Ateş'in söylediği şeyi umursamadım, elimdeki silahı sıkı sıkı tuttum. Adımlarımı hızlı ve bir o kadar da sessiz attım. Ta ki katil bir anda dolabın arkasından çıkıp bu tarafa doğru ateş edene kadar. Yol ayrımında olduğum için kendimi hızla yan sokağa attım, oradan da duvarın arkasına. Birkaç el silah sesinden sonra koşmaya başladığını duydum, duvarın arkasından çıktım ve canımın acısını falan hiç umursamadan tüm gücümle peşinden koştum.

Arkamdan gelen kalabalık ayak seslerinden bizimkilerin geldiğini anladım. Ateş bir ara durmam için bağırdı ama umursamadım, koşmaya devam ettim. İlerideki yol ayrımına benden önce ulaştığı için gözden kaybettim, bu yüzden daha hızlı koştum. Aynı yol ayrımına geldiğimde girdiği sokağa girdim ve yok olduğunu gördüm. Yoktu, yine kaybolmuştu. Koşarak bir sonraki yol ayrımına gittim. Düz ilerlemiş olsaydı hâlâ görünürde olurdu. Muhtemelen ya sağa ya da sola kaçtı.

Hiç vakit kaybetmeden arkamı döndüm, bana doğru koşan bizimkilere bakıp sağ tarafı gösterdim ve "BİRKAÇ KİŞİ BU TARAFTAN GİTSİN!" diye bağırıp sola doğru koştum. Bir ara arkamı döndüğümde peşimden Doğan ve Ateş'in geldiğini gördüm. Zaten çok geçmeden beni yakalamışlar, beraber koşmaya devam etmiştik. Nefes nefese kalıp durmak zorunda kalana kadar koşmuştuk.

Hepimiz yolun ortasında durmuş derin derin nefes alıp kendimizi toplamaya çalışırken yanlış tarafa koştuğumuzu anladım. Muhtemelen Cansu'ların gittiği taraftan kaçmıştı ve şu an onlar peşindedir diye düşünürken Ateş'in telefonu çaldı, cebinden çıkardı, arayan kişiye bakmadan açıp kulağına götürdü.

"Söyle." O konuşurken üst üste ve sık sık uzun nefesler almaya devam ettim. Koştuğum için bunu yapmak iyi geliyordu.

"Geliyorum hemen." Dedi Ateş ve ekledi. "Hayır, sakın, bekleyin!" Dedikten sonra telefonu kapattı, ne olduğunu soracakken o sormama izin vermeden konuştu.

"Girdiği yeri bizim çocuklar görmüş, içeride saklanıyor dedi. Kaçıp gitmediğine göre gerçekten yaralı ve daha fazla koşamadı. Muhtemelen bir süre saklanıp dinlenecek ve kaçacak, izin vermeyelim." Dedi, belindeki silahı çıkardı.

"Hadi yakalayalım şunu artık!" Deyip az önce koştuğumuz tarafa doğru yeniden koşmaya başladı. Doğan hiç vakit kaybetmeden peşinden giderken ben acıyan kaburgalarıma dokunup yüzümü buruşturdum. Umursamıyorum falan ama canım da çok yanıyor.

"Az kaldı Mira, biraz sabret sonra dinlenmek için çok vaktin olacak. Önce şu pisliği yakalaman lazım!" Kendi kendime konuşup kendime cesaret verdim ve derin bir nefes alıp peşlerine takıldım.

Bir süre sonra çok koşmamıza gerek kalmadan mahallenin biraz dışında inşaat alanı olan bir noktada harabe bir binanın önünde durduk. Saklanmak için buraya girdi herhalde diye düşünürken bir adam yanımıza geldi.

"2. kata çıktı abi, çatıdaki keskin nişancı takip etmiş. Şu an orada saklanıyor, briketlerin arasındaymış." Adam anlatırken gözlerim istemsizce çatılara gitti, fakat hiç kimseyi göremedim. Oysa şu an mahalledeki her evin çatısında bir keskin nişancı vardı.

"Abi adam indirmek için emir bekliyor, indirsin dediğin an sıkacak." Diyen adamı duyunca telaşla araya girdim.

"Hayır!" Herkesin gözü beni buldu, konuştum. "Öldürmek yok! Canlı yakalamamız lazım! Cezasını çekmeli!" Ateş gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, gözlerini yeniden açtığında karşısında dikilen adama bakıyordu.

"Beklesinler." Dedi, beline yerleştirdiği silahı çıkardı, bir yandan da konuştu. "Herkesi buraya çek, etrafı sarsınlar. Olur da kaçmaya çalışırsa etrafta birileri olsun." Adam Ateş'i onaylayıp yanımızdan uzaklaştı, Ateş Doğan'a döndü.

"Girelim." Doğan başını salladı, Ateş'in gözleri beni buldu. "Gelme diyeceğim ama beni dinlemeyeceksin değil mi?" Sordu, ben de başımı salladım.

"Aynen öyle." Ağır ağır iç çekti.

"Çok dikkatli ol." Gözlerimle onayladım ve "Sen de." dedim, başıyla onayladı, önüne döndü.

"Hadi bakalım bitsin artık şu iş." Deyip telefonunu çıkardı, birisini aradı. Fakat aradıktan sonra telefonu cebine koyup kablosuz kulaklığı taktı, konuştu.

"Nerede?" Sanırım keskin nişancıyla konuşuyordu. Katili yakalamak için onun bu imkanlarından faydalanmak iyi oluyordu.

"Tamam." Dedi Ateş, kulaklık hâlâ kulağındaydı. Harabe binaya girdik, peşimizden 5'e yakın adam geldi. Doğan peşindeki 2 adamla binanın sağına, ben soluna doğru ilerledim. 2 adam da benim peşimdeydi. Ateş tek bir adamla kaldı, peşimdeki iki adamla ilerlerken bir anda "Mira." dedi, ona döndüm. "Dikkatli ol." Yineledi, gülümsedim, başımı salladım, önüme döndüm.

Harabe binanın soluna doğru ağır adımlar attım, merdivenlere ulaşınca üste doğru bakıp elimdeki silahı sıkı sıkı tutarak üst kata çıktım. Adamlardan biri bir anda önüme geçti, amacının beni korumak olduğunu fark edince Ateş'in bunu peşime neden taktığını anlamış oldum. Adam önde ben onun arkasında, benim arkamda başka bir adam ilerledik.

Yürürken ileride duran briketleri görünce duraksadım, öndeki adamı da durdurdum. Gözlerimle briketleri gösterdim, gözlerini gösterdiğim yere çevirdikten sonra hemen bana baktı.

"Kontrol edeyim." Deyip arkadaki adamı bakışlarıyla yanına çağırdı. İkisi briketlere doğru yaklaşırken arkamı döndüm, az önce geçtiğimiz tarafa doğru baktım. Başka bir yerde olabilir diye düşünüp etrafı inceledim, ona dair ufak bir iz aradım. Fakat karanlık bunu yapmama izin vermedi, hiçbir şey göremedim. Yeniden adamlara döndüm. Briketlerin yanında kimseyi bulamamış olacaklar ki gayet rahatlardı. Yanlarına gitmek için bir adım attım, atmamla eş zamanlı olarak bir şeylerin düşme sesini duydum, durdum.

Bedenim hızla sesin geldiği yöne döndü. Karanlık bakış açımı kısıtlarken ürkütücü sessizlik orada birisinin olduğundan emin olmama neden oldu. Tüylerim diken diken olurken vücudum ürperdi. İlk kez böyle bir yerde bulunuyor oluşumun rahatsızlığını yaşarken sesin geldiği koridora doğru yürümek istedim. Bunu yapmak için cesaretimi toplarken bir anda harabe binanın odalarının birisinden bir kedi çıktı, miyavlayıp bizim olduğumuz yerin tam aksine doğru koştu.

Arkasından öylece bakarken adamlardan biri "Kedi mi?" diye sordu, kedinin çıktığı odadan gözlerimi çekip adama baktım ve bilerek yüksek bir ses tonuyla "Kedi." dedim. Adam önüne döndü, diğer adam gibi odalara bakınmayı devam ederken yeniden kedinin çıktığı odaya döndüm.

"Kedi." Sessizce kendi kendime mırıldandım, o tarafa doğru birkaç adım attım. Her adımımda vücudum ürperdi. İlk defa bu kadar ürküyordum sanırım. Binayı esir alan büyük sessizlik kötü hissettiriyordu.

Az önce odadan çıkan kedinin sesi gelmeye devam ederken çıktığı odanın önüne ulaştım. Silah her an elimden kayıp gidecekmiş gibi sıkı sıkı tutundum. Derin bir nefes aldım, odanın içine doğru bir adım attım. Yerde boş çimento torbaları ve moloz yığınları vardı. Bir adım daha attım, tamamen odaya girdim. Arkasına saklanacağı hiçbir şey yoktu ama kaçacağı balkon vardı. Odanın içine bakınmayı bırakıp ağır adımlarla balkona ilerledim. Kapıdan geçip balkona girdiğimde muhtemelen başka bir odaya açılan kapı gördüm. Aslında kapı yoktu, kapının yeri vardı sadece.

O boşluktan geçtim, yandaki odaya ulaştım. Buranın da az öncekinden hiçbir farkı yoktu. Bu odadan da çıkabilmek için ya kapıyı kullanacaktı ya da tam karşımdaki duvarda açılmış olan kocaman deliği. Eğer az önceki ses ona aitse ve görünmemek için kaçtıysa nereden kaçar diye düşünüp dışarıdaki adamları da hesaba kattım ve delikten geçmeye karar verdim.

Deliğin yanına ulaştım, geçmeden hemen önce geçeceğim tarafa bakınıp kimse olmadığından emin oldum, rahatlıkla geçtim. Tam o sırada gözlerim yerdeki çimento kalıntısına takıldı, ayak izi vardı. Dudaklarım yana kıvrıldı, doğru yoldayım. Gözlerimi odanın yıkık dökük penceresine çevirdim, o tarafa doğru yürüdüm. Pencereden baktığımda caddeyi görmek yerine yeni bir balkonla karşılaştım ama bulunduğum odada balkon kapısı falan yoktu. Bu yüzden zorlansam da pencereyi kullanıp balkona geçtim. Yerlere baktığımda ayak izlerini burada da gördüm.

Pencereden balkona geçtikten sonra kapıya yürüdüm, balkonun bağlı olduğu odaya geçtim. Labirent gibi bir evdi ve ben şu an o evde seri katilin tekini adım adım takip ediyordum.

"Kaçmak hoşuna mı gidiyor?" Sordum, muhtemelen yakınlarda bir yerlerdeydi ve beni duyuyordu.

"Ya da benimle oyun mu oynuyorsun?" Dedim, daha yeni girdiğim odanın kapısını kullanıp koridora geçerken. Bu odadan pencere falan olmadığı için kapıyı kullanmaktan başka şansı yoktu.

"Sen oyun oynamayı çok seversin." Deyip gergin olduğum hâlde güldüm ve tam da beklediğim gibi cevap alamadım.

"Sence de çok tuhaf değil mi?" Sordum, yerdeki ayak izine bakıp karşı tarafa geçerken. Girdiğim oda yine bir balkona açılıyordu, bu yüzden hiç tereddüt etmeden o tarafa yöneldim.

"Hep bizden bir adım önde olan sen olurdun, bak şimdi rolleri değiştik." Dedim, balkona bir göz atıp sorun olmadığına kanaat getirdikten sonra girdim ve girer girmez gördüğüm ilk şey kan lekesi oldu. Gerçekten yaralıydı ve koştuğu için yarası açılmış olacak ki arkasında istemeden iz bırakıyordu.

"Köşeye sıkışmak nasıl bir duyguymuş?" Cevap alabilecekmiş gibi sordum, bu balkonun da bağlı olduğu odaya geçerken. Yerdeki kan lekelerini takip ederek balkon kapısından girdiğim odanın normal kapısından tekrardan çıktım.

"Etrafa sana benzeyen onlarca adam yok, bir tek sen varsın ve biz varız." Dedim, sırf onu sinirlendirmek için gülüp devam ettim.

"Buradan çıkışının olmadığını sen de çok iyi biliyorsun, bence artık yüz yüze konuşmanın zamanı geldi, daha fazla kaçmasan mı?" Dediğimde yerdeki birkaç damla kaz izini ve toprakta olan ayak izini takip ederek merdivenlere ulaşmıştım. Ne yani üst kata mı çıkmıştı? Adımlarımı hızlandırıp üst kata ulaştım, burası aşağıdan da karışık görünüyordu.

"Ama olmuyor ki böyle! Sen bana cevap vermediğin sürece zevki çıkmıyor bu işin." Dedim ve izleri falan takip etmeyi bırakıp tıkırtıların olduğu odaya girdim, yerdeki kanlı bez parçasını görünce göz devirdim. Bunu bilerek atmış olmalıydı, telaşla odadan çıktım, yan odaya girdim. Buradan hızlı geçmiş olacak ki yerdeki tozlar havalanmış uçuşuyordu. Sanırım onu yakalamak üzereyim.

"Kardeşin senin böyle bir adama dönüştüğünü öğrenirse yüzüne bile bakmayacak biliyorsun değil mi?" Bilerek damarına bastım, öfkelenirse hata yapacaktı çünkü. Girdiğim odanın balkonuma geçtim. Çok büyük bir binaydı. Her katta 4 ev olduğu için her yer girip çıkabileceği yerlerle doluydu.

"Hani küçükken hepimiz yapardık oyun oynarken, sen de yapmışsındır. Oyun oynamayı seviyorsun ya hani? Gel seninle bir oyun oynayalım." Dedim izleri takip edip odalara girip çıkarken.

"Elma dersem çık! Armut dersem çıkma!" Sinirlendirmek için onunla alay etmeye başladım ve gülerek 'Elma' diyecekken bir anda arkamda birinin varlığını hisettim, kollarını boğazıma doladı ve kulağıma fısıldadı.

"Armut!" Sesi çok kalın çıktı, normal sesi bile robotik gibiydi. Boğazına bir şey takılmışta konuşmaya çalışır gibi, tuhaf yani hem de çok tuhaf.

"Siz hiçbir zaman benden bir adım önde olamazsınız!" Dedi, dediği an başımı önce öne sonra geriye savurdum, yüzünün ortasına kafamla vurdum. Acıyla inledi, kollarından kurtuldum, silahı doğrulttum.

"KALDIR ELLERİNİ!" Bağırdım, elini yüzüne koydu, burnu kanıyordu sanırım. "KALDIR DEDİM SANA!" Bağırdım, aniden elini arkaya attı, silahını çekti, bana doğrulttu. Bu durumda bile hâlâ yüzünü saklamaya çalışıyordu.

"Can Güneri!" Dediğim an yerdeki başını kaldırdı, yüzüme baktı. Kapüşonu neredeyse yüzünün yarısına kadar inikti. Kapüşonun altına bir kep takmış, önünü eğebildiği kadar aşağıya eğmişti. Hem bunlar yüzünden hem de karanlık yüzünden yüzünü net bir şekilde göremedim.

"Artık seni tanıyorum Can Güneri!" Dedim ve bulunduğumuz odanın kapısına doğru baktım, gelen giden kimse yoktu.

"Şimdi indir silahını, kaldır ellerini ve teslim ol! Kaçacak hiçbir yerin kalmadı!" Dediğim an gülmeye başladı, gülmesi sinirimi bozdu. Harabe binanın içinde kalın ve tok kahkahası yankılanırken sinirlerime hâkim olamadım.

"KES SESİNİ!" Gülmesi durdu, bana doğru bir adım attı. Korktuğumu hissettirmemek için geri gitmedim, durdum öylece. Niye kimse yok? Niye hiç kimse bana yardıma gelmiyor? Ateş nerede? Hadi diyelim böyle bir durumda olduğumu tahmin etmiyor, beni merak da mı etmiyor?

"Hiçbir zaman benimle baş edemezsiniz! İntikamımı almadan durmayacağım! Ne sen ne bir başkası beni durduramaz!" Bir eli karnının üzerindeydi. Sanırım yarası karnındaydı. Bunu kullanabilirim.

"İntikamını hiçbir suçu olmayan insanları öldürerek mi yapıyorsun?" Sordum, sessiz kaldı, devam ettim. "Sadece isimleri benziyor diye bir sürü insanı öldürdün. Sırf beni öldüreceğini söyleyeceksin diye 9 kişiyi öldürdün, onuncu olmaya hazır ol dedin." Bana doğru bir adım daha attı.

"İSİMLERİ FALAN BENZEMİYOR! ONLAR SUÇLUYDU, BEN SUÇLULARI ÖLDÜRDÜM! ONLAR KURTULDU, BEN KURTULAMADIM! KARDEŞİMİ KURTARAMADIM!" Öfkeyle bağırdı, bu kadar bağırmaya niye hâlâ kimse gelmiyor? Burada beni unutup gitmiş olabilirler mi?

"MADEM BENİM CANIM YANDI ONLARINKİ DE YANACAK! BEN EN SEVDİĞİMİ KAYBETTİM O GÜN BANA ARKASINI DÖNÜP GİDEN PİSLİK DE EN SEVDİĞİNİ KAYBEDECEK!" Ateş'ten bahsettiği çok belliydi. Normal birisi olmadığını zaten tahmin ediyordum ama şu an daha çok emin olmuştum. Bu yüzden sanırım en iyisi huyuna gitmek.

"Sakin ol, kardeşin..." Dediğin an bir adım daha attı, öfkeyle konuştu.

"Sakın! Sakın kardeşimin adını ağzına alma!" Deyip varlığını hatırlatmak istercesine elindeki silahı salladı, hiçbir şey yapamadım. "Onu bu işin içine hiç katmayacaktınız !" İstemsizce bir adım geri gittim.

Gözlerim ayaklarıyla yüzü arasında gidip geliyordu. Sanki her an üzerime atlayacak gibiydi. Bu yüzden tetikte beklerken beni çok bekletmedi, bir anda üzerime atıldı. Çığlığı bastım, elime vurdu, silah elimden düştü. Bacağının arasına tekme attım, acıyla bağırdı, birkaç adım geri gitti. Koşar adımlarla savrulup giden silaha doğru gittim, eğildim, tam alacakken sırtımın ortasına yediğim tekmeyle kendimi yerde buldum, canım çok acıdı, bağırdım.

Silahı benden önce kendisi aldı, canımın acısını unutup ayağa kalktım. Boş bir anında ayağına tekme attım, dizinin üstüne yere çöktü. Bu seferki tekmeyi yüzüne yedi. Geriye doğru savruldu, başını taşa çarptı, kapüşonu açıldı. Bileğine bastım, bağırmaya başladı, bileğine bastığım için elindeki silahı rahatlıkla alabildim. Aldıktan hemen sonra karnına sert bir tekme attım, bir kez daha bağırdı, dizimi göğsüne bastırdım, doğrulmasına engel oldum, silahı başına dayadım.

İtmeye çalıştı, başarılı olamadı. Tüm gücümle bastırdım göğsüne. Eş zamanlı olarak başındaki kepi aldım, bir köşeye fırlattım. Yüzünü daha net görebildim. Sağ yanağında kocaman bir yara izi, iri gözleri vardı. Başına silahı biraz daha dayadım.

"Hareket etme, bir saniye bile düşünmem çekerim tetiği!" Gözlerimin içine baktı, konuşmasını bekledim ama konuşmak yerine bir anda gülmeye başladı, şaşkınca öylece kaldım. Komik bir şey varmış gibi katılarak gülüyordu.

"KES SESİNİ!" Öfkeyle bağırdım, buna rağmen susmadı, hatta bilerek kahkahasının dozunu arttırdı. Daha fazla tutamadım kendimi yüzünün ortasına yumruğumu geçirdim. Bunu yaptığım için elim acıdı, hafif hafif kanayan burnundan kan patladı.

"ONLARCA İNSANI ÖLDÜRDÜN! ONLARCA MASUM İNSANI! HÂLÂ GÜLÜYORSUN! UTANMADAN BİR DE GÜLÜYORSUN! SEN NASIL BİR CANAVARSIN YA?" Sinirlerime hâkim olamayıp bağırdım, bir tane daha vurdum. Üstünden kalkıp birilerine haber vereyim diye düşünürken bir anda beni üzerinden attı, yana düştüm.

Can ayağa kalkmaya çalışırken onun yaralı hâlinden faydalanıp ayağa fırladım. Canım acıyordu ama şu an bunu düşünmenin sırası değildi. O dizlerinin üzerinde daha ayağa kalkmaya çalışırken bir daha saldırdım, bu kez karnına tekme attım, az öncekilerden daha yüksek bir ses tonuyla bağırdı, o öfkeyle üzerime atıldı.

Geriye savruldum, sırtım yere değdi, kaburgalarım acıdı, acıyla bağırdım, bir anda karnımın üzerine oturdu, elini kaldırdı, vuracağını anlayıp kollarımla kendimi savunmaya geçtim. Aynı zamanda onun bana yaptığını yapıp üzerimden atmaya çalıştım ama olmadı. O yumruğun yüzüme ineceğini düşünürken bir anda üzerimdeki ağırlığı yok oldu.

Gözlerimi açtım, Ateş'i gördüm. Can'ı üzerimden almış, yere yatırmış yüzüne art arda yumruklarını indiriyordu. Kalkıp müdahale etmek istedim ama yapabildiğim tek şey yan dönüp ayaklarımı karnıma çekip karnıma sarılmak ve canımın acısıyla göz yaşlarımı sessizce akıtmak oldu. Sanırım ilk defa canım acıyor diye ağlıyordum. Hatta ilk defa böyle bir durumda çocukluk yapıyormuş gibi ağlıyordum ama canım yanıyor hem de çok yanıyor.

Ateş Can'ı bıraktı, yanıma geldi. Gözleri endişeyle üzerimde gezinirken "Güzelim iyi misin?" sordu, cevap verecekken o manyağın arkadan kalktığını gördüm, boğuklaşan sesimle telaşla konuştum.

"Gidiyor!" Dedim, Ateş'i biraz ittim. "Peşinden git!" Kaşlarını çattı.

"Mira boş ver onu! Sen..." Sözünü kestim.

"GİT DEDİM! PEŞİNDEN GİT YAKALA!" Öfkeyle bağırdım, doğruldum ama ayağa kalkacak gücü kendimde bulamadım.

"ATEŞ GİT!" Bağırmaya devam ettim.

"Tamam, ayrılma buradan, birini göndereceğim!" Deyip telaşla ayağa kalktı, ileride yerde duran silahı aldı, bana doğru attı. "Yanında kalsın." Dedi, koşarak bulunduğumuz odadan çıktı. Onun koşma sesleri gelirken yanımdaki duvardan destek alıp ayağa kalktım ve kendime olan öfkemle duvara vurdum.

"NEFRET EDİYORUM BU ACIDAN NEFRET!" Bağırdım, duvara tekme atmaya devam ettim. Kendimi sakinleştirip biraz toparladıktan sonra yerdeki silahı aldım, ceplerini kontrol edip telefonun olmadığını fark ettim bir de bunun için kendime kızdım.

Ağır adımlarla odadan çıktım, harabe binanın içinde ilerleyip merdivenleri indim. Nereye gittiler, yakaladı mı acaba diye düşünürken alt kattan gelen sesleri duydum. Ateş bağırıyor gibiydi, kaşlarımı çattım, adımlarımı hızlandırdım. Alt kata indiğimde birbirlerini dövdüklerini gördüm, gözlerim irileşti.

Koşar adımlarla yanlarına doğru giderken ikisi de bir anda durdu, ayakta birbirine sarılmış gibi durdular. Bu durum benim de durmama neden olurken niye durduklarına bir anlam veremedim. Öylece durmuş bir şeyler olmasının beklerken Ateş'in dizlerinin üzerine çöktüğünü gördüm.

"Ateş." İsmi ağzımdan istemsizce çıktı, onlara doğru birkaç adım daha attım, o sırada Ateş boylu boyunca yere serildi, karnına saplı bıçağı gördüm, gözlerim irileşti.

"ATEŞ!" Bağırdım, koşarak yanına doğru giderken Can bir anda beni yakaladı, arkamdan sarılıp hareket etmeme engel oldu. Dirseğimle karnına vurdum, kollarından kurtuldum. Silahı ona doğrulttum ve bir saniye bile düşünmeden tetiği çektim ama silah patlamadı.

"Ne oluyor ya?" Deyip bir kez daha bastım tetiğe ama yine patlamadı. Tutukluk yaptığını anlayıp yere fırlattım, yerde kanlar içinde yatan Ateş'in silahını almak için bir hamle yaptım, bir kez daha sırtımın ortasına tekmeyi yedim, yere düştüm. Yüzüm taşa sürttü, canım çok yandı. Buna rağmen ayağa kalktım, arkamı döndüm ve arkasına bile bakmadan koştuğunu gördüm. Ateş'in silahını aldım, arkasından birkaç el sıktım ama karşı duvara değdi, o kaçmayı başardı.

Silahı bırakıp Ateş'e döndüm, gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. "Lütfen, lütfen dayan." Dedim göz yaşları içerisinde ve cebinden telefonunu aldım, bileğimi tuttu.

"Pencereden sık, çıkmasına izin verme." Hece hece konuşarak düzgün bir cümle kurabildi.

"Hadi." Yineledi. "Ben iyiyim." Göz yaşları içerisinde başımı salladım, silahı alıp ayağa kalktım. Koşarak pencereye gittim, bulunduğumuz binanın çıkış kapısına doğru nişan aldım, bulanık gören gözlerim kendime olan güvenimi azalttı ama yapmak zorundaydım.

Bir dakika falan geçtikten sonra evden aksayarak, ayakları birbirine giriyormuş gibi, eli karnının üzerinde harabe binadan çıktı. Cesaretimi topladım, ayağına nişan aldım, tam tetiği çekecekken bir anda başka bir silah sesi yankılandı, katil yere düştü, öylece kaldım. Gözlerim karşı binadaki keskin nişancıyı buldu, benim yapacağım şeyi o yapmıştı. Bakışlarımı yerde yatan katile çevirdim, öldü mü diye düşünürken aynı yerden bir silah sesi daha yankılandı ve katilin bedeni hareket etti, işte şimdi ölmüştü. Öylece ona bakıp kaldığımda arkamdan gelen iniltilerle Ateş'e döndüm, katili düşünmeyi bırakıp onun yanına gittim, diz çöktüm.

"Yardım çağıracağım şimdi, lütfen dayan." Deyip telefonu elime aldım, göz yaşlarıma hâkim olamıyordum.

Ateş'in telefonuyla Erdem'i aramaya çalışırken aklımdan geçen tek bir şey vardı. Bu gece kazanan ve kaybeden olmadı. Bu gece sadece kaybeden oldu.

***

Merhabalar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Ateş yaralandı, katil vuruldu, kısa ama etkili bir bölümdü.

Sizce yeni bölümde neler olacak, Ateş'e bir şey olur mu?

Bundan sonra neler olacaktır dersiniz?

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%