Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33.BÖLÜM "KISKANMAK"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım ✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar.🍒

****

33. BÖLÜM "KISKANMAK"

Göz yaşlarım suya karışıp akarken bacaklarımı karnıma çektim, küvetin içinde küçücük kalıp sesimin çıkmasına engel oldum. Telefonum banyo dolabının üzerinde çalmaya devam ederken yine annemin aradığını bildiğim için açmadım, açmak istemedim, göz yaşlarına boğuldum.

"Mira." Ateş'in sesini duydum, ardından kapıya vuruldu ama ses vermedim.

"Duşa telefonla birlikte mi girdin? Hadi girdin niye açmıyorsun telefonu?" Ateş keyifli çıkan sesiyle konuştu, cevap vermedim. Annem arıyor, ne söyleyeceğini çok iyi biliyorum, açmak istemiyorum diyemedim.

Ateş kapıya vurmaya devam ederken "Güzelim iyi misin?" sordu, kendimi toparlaya çalışırken ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım.

"Mira!" Ateş'in sesi sert çıktı, kapıya da daha sert vurmaya başladı. "Mira iyi misin?" Başımı dizlerimin üzerine koydum, hıçkırıklara boğuldum.

"Mira korkuyorum!" Dedi, başımı kaldırdım, göz yaşlarımı sildim ama elim ıslak olduğu için çok da başarılı olamadım bu konuda.

"MİRA!" Ateş bağırdı, öfkeli gibi değil de sesi telaşlı çıkmıştı. Yutkundum boğazımda oluşan yumrudan kurtuldum, konuştum.

"İyiyim." Dedim sadece, başka bir şey çıkmadı ağzımdan. Çünkü çıkarsa muhtemelen sesimden ağladığımı anlayacaktı.

"Giriyorum içeriye!" Dedi, sanırım iyiyim dememe inanmamıştı. Birkaç kez öksürüp boğazımı temizledim.

"Hayır, girme! Ben çıkacağım şimdi!" Deyip kapıdan gözlerimi çektim, içinde oturduğum küvetteki köpüklü suya baktım. Çıkacağım dediğim hâlde suyun içinde oturmaya devam ettim. O sırada telefonum bir kez daha çalmaya başladı.

"Telefonun çalıyor Mira, niye açmıyorsun?" Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. Başımı yeniden dizlerimin üzerine koyarken sesimin düzgün çıkmasına dikkat ederek konuştum.

"Müsait değilim, ellerim ıslak." Bir yalan daha söyledim ama müsait değilim dediğim hâlde kapıyı zorlamaya başladı. Neyse ki kilitlenmiştim.

"Mira aç şu kapıyı konuşalım güzelim." Önüme döndüm, sessiz kaldım. Muhtemelen sorunun kendisi olduğunu düşünüyordu. Bu sabah yaşadığımız şey yüzünden böyleyim zannediyordu ama yanılıyor. Tabii biraz onun da etkisi var ama daha çok annemin araması yüzünden bu hâldeyim. Savcılığa gitmemin üzerinden saatler geçmişti. Muhtemelen babam hakkında bir gelişme olmuştu ve ısrarla aramasının nedeni buydu, bana haber vermek.

Belki suç duyurusunda bulunanın ben olduğumu öğrenmiş, detayları bilmeden hesap sormak için arıyordur. Ya da ortada hiçbir şey yok ve öylesine arıyor. Her şey olabilir ama korkuyorum. O telefonu açıp annemle konuşmaktan da kapıyı açıp Ateş'le konuşmaktan da çok korkuyorum.

"Mira güzelim ya kendin açarsın şu kapıyı ya da ben girmesini bilirim! Müsait değilsen de hadi toparlan aç şu kapıyı!" Göz devirdim.

"Ya rahat bıraksana beni biraz!" Dedim ağlamaklı çıkan sesimle. Onun beni ağlarken görmesini istemiyorum. Bir kez görmüştü zaten, hastanede ona sarılıp ağlamıştım. Bir kez daha görsün istemiyorum.

"Peki, sen bilirsin." Sonunda beni rahat bırakıp gidiyor diye düşünüp önüme döndüm, içinde oturduğum küvet sıcak suyla dolu olmasına rağmen üşümeye başlamıştım yavaş yavaş ve ısrarla çalmaya devam eden telefon sinirimi bozuyordu. Ben daha öfkeyke banyo dolabının üzerindeki telefona bakarken bir anda büyük bir gürültü koptu, çığlık attım, açılan kapıya şaşkınca bakakaldım. Ateş karşımda sadece altındaki eşofmanla dikilirken suyun içinde çıplak olduğum aklıma geldi ama saatler önce yaşadığımız şeyden sonra sanırım bunu sorun etmemem gerekiyordu.

"Ne yapıyorsun sen ya?" Şaşkınca sordum, gözleri küvetin içinde oturan beni buldu, kaşlarını çattı. Elinin yarasının üzerinde olduğunu fark edince kaşlarımı çattım.

"Canını yaktın değil mi? Ya sen nasıl bir adamsın? İnsan hiç..." Devam edemedim çünkü beni dinlemedi, uzanıp telefonumu aldı, ekrana bakıp bana döndü.

"Annen arıyormuş." Önüme döndüm, kendimi suya biraz daha bıraktım. Köpüklerden dolayı şu anda sadece yüzümü gördüğü için rahattım.

Sıkıntıyla ofladım, dolu gözlerimi ondan saklamaya çalışırken "Biliyorum." dedim. Yanıma doğru geldi, küvetin yanında diz çöktü, ellerini kenara koyup yüzüme baktı. Ona döndüm, göz göze geldik. Bir anda yaşananlar aklıma gelince utanmadan edemedim.

"Sorun ne?" Sordu, muhtemelen şu an sorunun sadece kendisi olduğunu düşündüğü için kendini suçlu hissediyordu. Cevap vermedim, Ateş gözlerimin içine bakarak bir kez daha "Mira." dedi. Kendimi daha fazla tutamadım, başımı yeniden dizlerimin üzerine koydum ve onun yanımda oluşunu umursamadan hüngür hüngür ağlamaya başladım.

"Mira?" Yine ismimi söyledi, omzuma dokundu. "Benim yüzümden mi ağlıyorsun?" Sordu, başımı sağa sola salladım, konuşamadım, konuşacak gücü kendimde bulamadım.

"Canın mı acıyor? Kötü bir şey mi oldu? Güzelim niye ağlıyorsun? Cevap ver bana." Gözlerimi Ateş'e çevirdim, göz yaşları içerisinde konuşmaya çalıştım.

"Annem..." Deyip sustum, Ateş endişeyle bakarken hıçkırdım. "...babam için..." Yine hıçkırdım, Ateş söylediklerimi anlamaya çalışır gibiydi. "... arıyor." Dediğimde gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Gözleri yeniden beni bulduğunda rahatlamış gibiydi.

"Bunun için mi ağlıyorsun?" Benim acımı küçümsüyor oluşundan dolayı sinirlenip önüme döndüm, ağlamamak için kendime engel olmaya çalıştım ama olmuyordu.

"Mira biliyorum çok zor ama bunu yapmayı tercih eden sen oldun." Deyince gözlerimi yeniden ona çevirdim, devam etti. "Hadi çık artık sudan, hasta olacaksın." Başımı olumsuz anlamda salladım.

"İstemiyorum, su iyi geliyor. Beni yalnız bırak." Dedim sinirle ama tabii ki beni dinlemedi ve yanımda durmaya devam etti.

"Olmaz öyle şey." Dedi ve bir anda ayağa kalktı. "Tenin buruş buruş olmuş, hastalanıp kendine ceza vermeye falan mı çalışıyorsun?" Söylenerek arkama geçti, ona doğru döndüm, kenara otururken konuştu.

"Güzelce saçlarını yıkalayalım, sonra da durulan ve çıkalım. Hava çoktan karardı, hâlâ hiçbir şey yemedin, ilaçlarını içeceksin daha." Bir yandan şampuanı alırken bir yandan da sakin sakin konuşuyordu. O sırada telefon bir kez daha çalmaya başladı, Ateş şampuanı yere bırakıp telefona uzandı, aldı. Merakla ona bakarken gözleri beni buldu.

"Annen arıyor, baban için aramış olsa da açmadığın için endişelenmiş olmalı." Önüme döndüm.

"İstemiyorum, müsait değilim falan yaz. Sonra ara..." Devam edemedim çünkü Ateş konuştu.

"Efendim Özlem Hanım." Hızla ona döndüm, istemiyorum dediğim hâlde açmıştı telefonu. Bu yüzden sinirle ona bakarken konuştu.

"Mira duşta sanırım, bir evde kalıyoruz demiştik ya size hani? İşte odasının önünden geçerken telefonun sesini duydum, ısrarla çalınca odaya girdim ben de." O yine yalan söyleyip annemi kandırırken önüme döndüm.

"Tamam siz hiç merak etmeyin çıksın hemen sizi aratacağım." Sanırım ilk defa annemle konuşmaktan kaçıyorum. Çünkü korkuyorum, her şeyi onun için yaptığım hâlde beni suçlamasından, neden yaptın demesinden çok korkuyorum

"İyi akşamlar o zaman size, görüşmek üzere." Dedi Ateş ve bir süre sonra telefonu kapattı, yerine bıraktı. İki eli omuzlarımı buldu.

"Sadece seni merak ettiği için aramış, henüz ortada bir şey yok yani. Kimsenin bir şeyden haberi yok. Hadi sen de toparla artık biraz kendini. Annene böyle mi destek olacaksın? Hani en doğru şeyi yapmıştın? Şimdi niye bu hâldesin?" O konuşup beni rahatlatmaya çalışırken söyledikleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyormuş gibiydi. Çünkü rahatladım aksine daha da gerildim. Ya yaptığım şey yüzünden annem yine kötü olursa? Fakat her şey ortaya çıkana kadar dedem onunla konuşmuş olacak. Bu zamanlamayı ayarlayarak gittim savcılığa. Ya dedem annemle konuşmadan önce her şey ortaya çıkarsa? Bu düşünceler beni yiyip bitiriyor.

"Tamam en iyisi bu konuyu kapatalım biz. Hadi başını biraz geriye yasla, saçlarını yıkayayım. Yüzüne su gelmesin." Ona döndüm.

"Sen mi yıkayacaksın?" Başını salladı.

"Evet, merak etme başındaki yaraya dikkat edeceğim." Şaşkınca ona bakarken eğildi, gözlerimin içine bakarak "Buna da kızmayacaksın değil mi? Hem artık benden utanmana gerek yok." Deyip yüzüme dokundu, devam etti.

"Artık aramızda sevgi dışında hiçbir duyguya yer yok güzelim. Biz birbirimize aitiz." Gözlerimi kaçırdım, evet artık öyleydi. Bugün yaşanan şeye izin verirken bunun farkında değil miydim zaten? O artık benim hayatımın bir parçasıydı. İşler bu noktaya hangi ara geldi? Hâlâ o anlar rüyaymış gibi geliyor. Pişman mıyım diye kendime soruyorum da henüz bu cevabı vermem için çok erken sanırım. Çünkü emin değilim. Pişman mıyım değil miyim hiçbir fikrim yok.

Tek kelime etmeden önüme döndüm. Başımı geriye yasladım, Ateş saçlarıma usul usul su tuttu. Başımdaki yara yüzünden en son saçlarımı ne zaman yıkadım hatırlamıyorum bile. Saçlarımı ıslattıktan sonra şampuanladı daha sonra bir güzel o şampuanı duruladı. Aynı işlemi birkaç kez yaptı, canımı hiç yakmadı. Yaralarıma su değmedi.

Saçlarıma işi bittikten sonra köpüklü suyu boşalttı. Karşısında bu şekilde çırılçıplak durmak yine utanmama neden oldu. Ne yaşarsak yaşayalım, aramızda ne geçmiş olursa olsun bu duyguyu hep hissedeceğim sanırım.

Suyu boşalttıktan hemen sonra fıskiyeyi vücuduma tuttu, duş jelini lif yardımıyla vücuduma sürdü. Daha sonra vücudumdaki köpükleri de temizledi, o bunları yaparken hiç müdahale etmedim, ona izin verdim.

Beni temizledikten sonra ellerini yıkadı, artık çıkma vaktinin geldiğini anlayıp ayağa kalkacekken elini kaldırdı, dur işareti yapıp beni durdururken konuştu.

"Kalkma." Şaşırdım, artık karşısında bu şekilde durmak beni rahatsız ederken yanıma geldi ve bir anda hiç beklemediğim bir şeyi yaptı, bacaklarımdan ve belimden tutup beni kucağına aldı. Düşecekmiş gibi hissedip kollarımı boynuna doladım.

"Ne yapıyorsun ya?" Dedim, sıkı sıkı ona tutunurken. Banyo kapısına doğru yürürken konuştu.

"Seni taşıyorum." Kaşlarımı çattım.

"Hasta değilim ben, sadece biraz moralim bozuk o kadar. Ayrıca sen daha dün sabah ameliyat oldun! Dikişlerin açılacak şimdi, indir hemen beni!" Dedim çok da umursanmadım ve banyodan çıktık. Ateş yatağa doğru yürüdü, beni ıslak ıslak yatağın kenarına bıraktı. Çıplak olmak artık fazlasıyla beni rahatsız ederken Ateş arkasını döndü, banyoya gitti. Buradan kendi kaldığım odaya bu şekilde gidemeyeceğim için vücuduma çarşaf falan sarmayı düşünürken Ateş elinde havluyla banyodan çıktı, yanıma geldi.

Benim gibi yatağın kenarına oturdu. "Saçlarını kurulayalım." Deyip havluyla bir anda başımı sardı, yavaş hareketlerle saçlarımı kuruladı. Fakat bir anda durdu, havlu gözlerimin önünde olduğu için hiçbir şey göremezken bir anda dudaklarını dudaklarımda hisettim. Havluyu yüzümden çekti, eli çıplak belimi buldu, beni kendine çekti. Boşluğuma denk geldiği için bir anda kendimi onun kucağında buldum.

Sımsıkı sardı kollarıyla beni, ellerim yüzüne gitti, yaptığım şeyden pişman mıyım değil miyim bundan bile emin değilken bir kez daha kendi isteğimle öptüm onu. Her şeye rağmen, olup biten tüm olumsuzluklara rağmen kendimi onun yanında iyi hissediyorum. Kim olduğu, nasıl birisi olduğunu düşünmek, hatırlamak istemiyorum.

Ateş geri çekildi, nefes aldım. Gözlerimin içine bakıp "Seni seviyorum." dedi. Ağır ağır iç çektim, elim sakallarında gezinirken "Seni seviyorum." dedim, bir kez daha sonunu hiç düşünmeden hareket ettim. Ateş öpmek için yine bana yaklaşacakken ona sarılmak isteyip kollarımı boynuna doladım, başımı omzuna koydum.

"Korkuyorum Ateş." Dedim, göz yaşlarım çıplak omzunu ıslatırken. Sımsıkı sarıldı bana, dudaklarını saçlarımda hisettim.

"Annemin babamın yanında olmayı seçmesinden çok korkuyorum." Omuzlarımdan tutup beni geri çekti.

"Annen öyle bir kadın değil, babanın nasıl birisi olduğunu öğrendiğinde eminim ki bu yaptıkların için seninle gurur duyacak." Dedi, bir elini belimden çekti, göz yaşlarını şimdi. "Bu yüzden ağlama artık bunun için." Cevap vermek yerine başımı aşağı yukarı salladım. Ateş beni usulca kucağından indirdikten sonra ayağa kalktı. Yanağıma minik bir öpücük kondurdu, konuştu.

"Sen burada bekle, giyecek bir şeyler getireyim, salona inelim." Yine sadece başımı salladım, Ateş başka bir şey söylemeden odadan çıkıp giderken daha fazla böyle oturmak istemeyip yatağın çarşafını aldım, ayağa kalktım. Vücuduma sarmak için çabalarken odanın kapısı açıldı, Ateş ne çabuk geldi diye içimden geçirdim ve Erdem'i gördüm.

"Senin şu Marmaris'teki hatun bana mesaj..." Dedi, telefondan kaldırdı, gözleri beni buldu ve tıpkı benim gibi donup kaldı. Gözleri irileşti, kal gelmiş gibi hiçbir şey yapamadım. Durmuş birbirimize şaşkınca bakarken odanın kapısı açıldı, Erdem arkasındaki kapıya döndü, Ateş içeriye girdi.

"Yanında giyecek rahat hiçbir şey getirmemişsin. Sadece bunları bulabildim." Dedi elindeki kıyafetlere bakarken. Benden cevap alamayınca da başını kaldırdı, bir bana bir Erdem'e baktı. Erdem'in Ateş'in elindeki iç çamaşırlarına şaşkınca baktığını fark edince utancımdan öldüm. Keşke şu an yer yarılsa da ben de içine girsem.

Ateş hızla çamaşırları arkasına sakladı ve büyük bir şaşkınlıkla "Ne oluyor lan burada?" sordu, Erdem dönüp hiç bana bakmadan "Kusura bakmayın." dedi ve telaşla Ateş'in yanından geçti, telaşla odadan çıktı. O çıkarken Ateş'in gözleri beni buldu.

"Ne bakıyorsun öyle? Aniden odaya daldı." Bedenime sandığım çarşafa baktıktan sonra gözleri yeniden yüzümü buldu.

"Umarım bunu daha önceden almışsındır, o girdiğinde değil." Korktuğu şeyi fark edince utancı falan unutup güldüm. "Yoksa Erdem'i öldürmek zorunda kalacağım." Çarşafı sıkı sıkı tutarak yanına gittim, hâlâ elimde tuttuğu kıyafetlerimi ve çamaşırlarımı aldım.

"Öyle bir şey olmadı, merak etme." Deyip banyoya doğru yürüdüm, arkamdan şaşkın sesini duydum.

"Nereye?" Başımı çevirip omzumun üstünden ona baktım.

"Üzerimi giyineceğim." Kaşlarını çattı.

"Burada da giyinebilirsin." Önüme döndüm.

"Çok beklersin." Dedim, sanki bir saattir üzerimde hiçbir şey yokken karşısında duran ben değilmişim gibi ve banyoya girdim. Kapıyı kapatır kapatmaz sırtımı kapıya yasladım, elimi kalbimin üzerine koydum.

Hem heyecanlıyım hem gerginim hem de utanıyorum. Daha bu duruma ben bile alışamamışken Erdem de anlamıştı birlikte olduğumuzu. Nasıl bakacağım bundan sonra yüzüne? Sıkıntıyla ofladım, ayaklarımı yere vurdum. Bir an önce eski Mira olmak istiyorum. O hiçbir şeyden utanmayan kimseden çekinmeyen Mira.

Bir bütün olacakmış gibi yaslandığım kapıdan ayrıldım, çarşafı indirip üzerimi giyindim. Sıradan beyaz bir tişörtle siyah taytımı getirmişti. Üzerimi giyindikten sonra Ateş'in kuruladığı saçlarımı taradım, hâlâ banyo dolabının üzerinde duran telefonumu aldım, banyodan çıktım. Ateş burada değildi, eğilip giyinme odasına doğru baktım, orada da olmadığını gördüm. Muhtemelen koşa koşa Erdem'e hesap sormaya gitmişti.

Az önce yaşanan şey yüzünden aşağıya inip inmemek konusunda tereddüt ettim ama eğer inmezsem utandığımı anlayacakları için inmeye karar verdim. Kapıya doğru yürüdüm, tam odadan çıkacakken bir anda aklıma Erdem'in odaya girdiğinde söylediği şey geldi.

"Senin şu Marmaris'teki hatun bana mesaj attı."

Erdem'in sesi zihnimde yankılanırken kaşlarım hızla çatıldı. Ne demekti şimdi bu? Marmaris'teki hatun da ne demek? Hem de senin demişti.

"Marmaris'teki hatun?" Diye mırıldandım kendi kendime ve odadan çıkıp kapıyı da çarparak kapattım. "Öğrenirim bakalım kimmiş bu hatun?" Söylenerek merdivenleri indim. Salona ulaştığımda Ateş'le Erdem'in karşı karşıya oturduklarını gördüm. Ateş Erdem'i öldürecekmiş gibi bakıyor Erdem de tuhaf bir şekilde mahçupmuş gibiydi.

Öfke ve sanırım biraz da kıskançlık duygusu utancımın önüne geçmişti. Ateş'in yanına oturdum. Tam konuşacakken Erdem benden önce davrandı.

"Mira kusura bakma." Gözlerimi ona çevirdim, devam etti. "Aniden odaya daldım, senin olacağını tahmin edemedim. Kusura bakma işte." O konuşurken Ateş öldürecekmiş gibi bakmaya devam etti.

"Lan oğlum tamam sen de şöyle bakıp durma! Bilerek mi girdim sanki odaya!" Dediği an Ateş'in attığı yastık yüzüne çarptı.

"Lan bir de bilerek girseydin!" Onlar kavga ederken müdahale etmezsem bunun uzayacağını bildiğim için araya girdim.

"Tamam bırakın kavga etmeyi!" Dediğimde ikisinin de gözleri beni buldu. "Olan oldu işte! Ayrıca bir şey olduğu da yok, çarşaf vardı." Dedim, bunu söylediğim için Ateş'in bakışları biraz daha sertleşti. Tıpkı onun gibi ona bakarak konuştum.

"Sen şimdi onu bunu boş ver de ben sana bir şey soracağım, cevap vermek zorundasın." Yüzündeki sert ifade yok oldu, merak onu esir aldı.

Ne soracağımı bilmediği için rahatça "Veririm sor." dedi. Aynı zamanda orta sehpada duran suya uzandı, o suyunu içerken sordum.

"Senin şu Marmaris'teki hatun kimmiş bana bunu açıklar mısın? Erdem'e mesaj atmış da kendisi. Erdem odaya girerken söyledi." Dediğim an öksürmeye başladı, su püskürttü. Üst üste öksürmeye devam ederken canı acımış olacak ki eli karnına gitti, biraz daha ona yaklaşıp sırtına vurdum, vururken bir yandan da konuştum.

"Havaya bak havaya." Dediğimde o havaya bakmak yerine Erdem'e bakıyordu.

"Bence boğuluyor numarasıyla yeterince vakit kazandın, şimdi bana söyle kimmiş o hatun?" Dediğimde gözleri beni buldu.

"Numara mı? Gerçekten boğuluyordum kızım." Deyince inanmaz bakışlar attım, sorumu yineledim.

"Ölmedin ama, yani bana cevap verebilecek durumdasın. Şimdi söyle kim o hatun? Bir de hatun diyorlar kadına!" Deyip yüzümü buruşturdum, kınayıcı bakışlar attım.

"Ben de şu an senden duyuyorum öyle bir şey." Dedi, su bardağını aldığı yere bırakırken ve rahat görünmeye çalışırken. Bir de bilmemezlikten geliyor diye daha da sinirlenirken Erdem'e döndü.

"Ne hatunu?" Resmen beni kandırmaya çalışıyordu.

"Hatun mu? Ben mi hatun dedim?" Göz devirdim, o bile bilmemezlikten geliyordu. Bunlar beni aptal falan mı zannediyor acaba?

"Evet, odaya girerken beni fark etmeden önce dedin ya." Kaşlarını çattı.

"Ne dedim?" Derin bir nefes aldım, sakin kalmaya çalıştım.

"Şu senin Marmaris'teki hatun bana mesaj attı dedin." Dedim, güldü geriye yaslandı, ayak ayak üstüne attı ve gayet rahat bir şekilde konuştu.

"Hatun mu? Ne hatunu? Sen yanlış anlamışsın! Ben hatun falan demedim. Şu senin Harun var ya dedim." Öylece kaldım, ne de güzel çevirmişti lafı. Oysa ben gayet net bir şekilde hatun dediğini duymuştum.

"Ha bizim Harun'dan bahsediyorsun sen?" Ateş hızla ona ayak uydurdu.

"Tabii ondan bahsediyorum oğlum! Başka kimden bahsedeceğim? Hatunmuş! Hatun ne alaka lan? Bizim ne işimiz olur hatunla falan?" Gözlerimi kıstım, şüpheyle bir Erdem'e bir de Ateş'e baktım.

"Hayırdır ne olmuş? Niye mesaj atmış?" Diye sordu Ateş, karşılarında çocuk varmış gibi resmen karşıma geçmiş tiyatro oynuyorlardı.

"Öylesine, İstanbul'a gelecekmiş de haber vereyim demiş." Erdem'in söylediği şeyle Ateş'in gözleri irileşti, niye bu kadar korkmuştu ki? Şu hatun kim gerçekten merak etmeye başlamıştım.

"Şu hatunun kim olduğunu bana da söyleyecek misiniz artık?" Sordum, Ateş'in gözleri beni buldu.

"Mira ne hatunu? Harun diyoruz ya! Sen yanlış anlamışsın." Göz devirdim.

"Yanlış anlamışım?" Yineledim, başını salladı ve yanlış anladığım konusunda ısrarcı olmaya devam etti.

"İyi, peki. Ben yanlış anlamış olayım, zaten yakında çıkar kokusu. O koku çıktığı zaman da bugün söylediğin yalan da ortaya çıkacak. İşte o zaman görürsün bana yalan söylediğin zaman ne olduğunu!" Açıkça tehdit ettim, Ateş hiçbir şey söylemeden gergin bir şekilde karşımda oturuken yine telefonum çaldı, gözlerimi önüme çevirdim. Cebimden telefonu çıkardım, annemin aramasını görmeyi beklerken yabancı bir numaranın aradığını gördüm, öylece kaldım.

Yine o mu arıyor? Ölmemiş miydi yoksa? Dudaklarımı ısırdım, gözlerim Ateş'i buldu. Annemin aradığını düşündüğü için çok rahattı. Ekranı kaldırıp ona gösterdiğimde bakışları sertleşti, omurgasını dikleştirdi.

"Ben açarım." Deyip telefona uzandı, hızla geri çekildim.

"Gerek yok! Kendim konuşurum! Hem belki de yine..." Devam edemedim çünkü üzerima atıldı, telefonu elimden aldı.

"BIRAK!" Bağırdım, umursamadı, geri çekildi. Öfkeyle ona bakarken "Senin konuşman doğru değil." dedi, telefonu açtı. O sırada Erdem konuştu.

"Kim arıyor?" Ona döndüm, tam cevap verecekken Ateş konuştu.

"Mira burada da sen kimsin?" Gözlerimi yeniden Ateş'e çevirdim. Arayan kişi katil degildi sanırım. Yoksa konuşma böyle gitmezdi herhalde.

"Serkan mı?" Dediği an kimin aradığını anladım, telaşla uzanıp telefonu Ateş'in elinden aldım, Ateş'in öfkeli gözleri beni bulurken telefonu kulağıma götürdüm.

"Efendim Serkan?" Dedim, ayağa kalktım. Ateş gözleriyle beni takip ederken onun beni basit bir şey için aramadığını bildiğim için burada konuşmak istemeyip merdivenlere yöneldim.

"Mira sen misin?" Şaşkınca sordu, ilk önce Ateş'le konuştuğu için bu şaşkınlık ve soru çok normaldi.

"Evet, bir sorun mu var? Neden aradın? Annem iyi mi?" Diye sordum, Serkan teyzemin oğluydu. Teyzemle eniştem ayrılınca o da eniştemle beraber Amerika'da yaşamaya başlamıştı ama şu an numaramı bulup beni aradığına göre Türkiye'de olması gerekiyor.

"Sakin ol, teyzem çok iyi." Annemin iyi olduğunu öğrendiğim için rahat bir nefes aldım. "Ben Türkiye'deyim, bu sabah geldim. Bugün burası biraz karıştı, annem senin Marmaris'te olduğunu söyleyip senden gizleyeceklerini söylediler ama ben numaranı gizliden bulup aradım." O konuşurken çoktan yatak odasına girmiştim bile.

"Ortalık karıştı derken?" Korkuyla sordum, duyacağım cevap beni çok korkutuyordu.

"Çok anlamadım, sürekli kapalı kapılar ardında konuşuyorlar, anladığım kadarıyla da babanla ilgili bir durum söz konusu. Bence bir an önce dönsen iyi olacak, annenin sana ihtiyacı var." Gözlerim doldu, her şey ortaya çıkmış mıydı?

Cevap vermediğim için Serkan "Mira orada mısın?" diye sordu, tuttuğum nefesimi bırakıp konuştum.

"Ben dönebilir miyim bilmiyorum." Dedim, annemin karşısına çıkmak istemedim. Hem dedem yanındadır onun. O destek olur, bana ihtiyacı yoktur ki. Yoktur değil mi? Varsa bile gidemem ki. Her şeye benim sebep olduğumu öğrendiğinde bana kızıp babamın yanında olmasından çok korkuyorum.

"Ne demek bilmiyorum? Annenin sana ihtiyacı var diyorum. Tatilden geri dönemiyor musun?" Bu açıdan bakınca biraz tuhaf görünüyordu.

"Gelmeye çalışacağım, neler oldu bilmiyorum ama annemle de konuşacağım." Dedim, Serkan şaşkın sesiyle konuşmaya devam etti.

"Anlıyorum, umarım gelebilirdin ne diyeyim? Gelirsen görüşürüz o zaman." Gözlerim doldu, yutkundum, boğazımda oluşan yumrudan kurtularak konuştum.

"Görüşürüz." Dedim ama telefonu kapatmak yerine telaşla konuştum.

"Bu arada..." Deyip sustum, telefonu kapatmadığından emin olduktan sonra sordum. "...annem gerçekten iyi değil mi?"

"Şimdilik gayet iyi, teyzemin durumunun ne kadar hassas olduğunu ben de çok iyi biliyorum. Bu yüzden aradım seni, senden saklamalarını çok doğru bulmadım." Gözlerimi kapattım, rahat bir nefes aldım.

"Annem çağırıyor şimdi beni, dönecek olursan mutlaka önceden bana haber ver kuzen. Kapatıyorum." Dedi ve telefonu kapattı, yatağın kenarına oturdum. Ateş annemle konuştuğunda hiçbir şeyden haberleri yok demişti. Sesi çok iyi çıkıyor falan demişti. Ya o beni rahatlatmak için yalan söylemişti ya da annem sorun olmadığına inandırmak için güzel rol yapmıştı, bilmiyorum.

"Kimmiş o seni arayan?" Aniden gelen sesle irkildim, arkamı döndüm ve Ateş'i gördüm. Ne ara gelmişti bu odaya? Kapının sesini bile duymadım. Konuşmak için dudaklarımı araladım, Serkan'ın kim olduğunu söyleyecekken aklıma Harun-hatun meselesi geldi, bundan vazgeçtim.

Ateş merakla bakarken ayağa kalktım, yanına gittim. Az önceki sorusuna cevap vermediğim için yeniden sordu. "Kimdi?" Dedi ve bana doğru bir adım atıp sinirli olduğunu fazla belli eden ifadesiyle "Serkan diye tanıttı kendini, Serkan kim?" Yüzümde sinsi bir ifade oluştu, Ateş hâlâ aynı meraklı ve sinirli ifadeyle bana bakarken tıpkı onlar gibi rahat görünerek konuştum.

"Ne Serkan'ı ya? Serpil'di arayan, benim bir arkadaşım. Serkan da nereden çıktı? Sen yanlış anlamışsın." Dediğim an karşımda kalakaldı.

"Serkan'mış! Ne işim olur benim Serkan'la falan?" Onların bana kurduğu cümleleri ben ona kurdum, Ateş şaşkınca bakarken başka bir şey söylemeden yanından geçip gitmek istedim ama kolumu tuttu, engel oldu.

"Mira! Dalga geçme benimle! Serkan kim?" Kolumu usulca çektim, ondan kurtardım.

"Serkan değil diyorum sana! Serpil ya Serpil!" Kaşlarını çattı.

"Lan adam kendini tanıttı, ben Serkan dedi. Ne yanlış anlaması kadınla erkeğin sesini ayırt edemiyor muyum ben?" Öfkeyle sordu, sessiz kaldı.

"Şimdi bırak Serpil'i falan, şu Serkan kim, seni niye gecenin bu saatinde arıyor bana onu söyle?" Saatte bakıp henüz daha 8 olduğunu gördüm, Ateş'e döndüm.

"Birincisi; henüz gece sayılmaz, çünkü saat şu anda 8. İkincisi; sen ne zaman Harun'un aslında hatun olduğunu kabul eder ve bana o hatunun kim olduğunu söylersen ben de o zaman Serpil'in Serkan olduğunu kabul eder sana kim olduğunu söylerim." Kaşlarını biraz daha çattı, fazla sinirlenmiş gibiydi.

"Bence çok güzel bir anlaşma oldu!" Deyip işaret parmağımı kaldırdım, yüzünün önünde sallayarak konuştum.

"Şu senin Marmaris'teki hatunun altından bir şey çıkarsa benden kork!" Dedim, yanından geçtim, kapıya ulaştım, odadan çıkamadan yine beni kolumdan tutup durdurdu. Gözlerim onu buldu, yüzündeki muzip ifadeyle konuştu.

"Sen beni kıskanıyor musun?" Bu durum fazlasıyla hoşuna gitmiş gibiydi. Ona doğru bir adım attım, aramızdaki mesafeyi kapattım ve gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Kıskanamaz mıyım?" Dudakları yana kıvrıldı.

"Kıskanırsın." Dedi boğuklaşan sesiyle ve gözleri dudaklarımı buldu, öpeceğini anlayınca bekledim. Yaklaştı, nefesini dudaklarımda hisettim, biraz daha yaklaştı ve eş zamanlı olarak kendimi geri çektim.

"Acıktım ben ya." Dedim, yanında durduğum kapıdan çıktım. Ateş arkamda kalırken gülmemek için kendimi tutup konuştum.

"Şey yapalım biz en iyisi ya dışarıdan bir şeyler isteyelim, buraya gelene kadar soğumuş oluyor ama olsun." Dediğimde merdivenlerr ulaşmıştım.

"Yemekler gelmiştir şimdiye kadar, hazırdır hatta." Arkamı döndüm, Ateş'e baktım.

"Acıkmıştım zaten, iyi oldu." Dedim yüz ifadesine gülmek isteyince hızla önüme döndüm, sessizce güldüm.

Salona inince masanın gerçekten de hazır olduğunu gördüm, yerime oturdum. Ateş her zamanki gibi masanın başına oturdu, sağında kaldım, Erdem de onun soluna oturdu.

Sürekli dördümüz beraber büyüdük deyip duruyorlardı ama sanırım Erdem ve Ateş birbirine daha yakınlardı. Çünkü hep bir aradalar. Doğan arada bir geliyor, arıyor falan ama diğer adam hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Erdem'in ve Doğan'ın abisi olan Pars hakkında. Konuşmalarda sadece ismi geçiyordu, tanışmak için hiç fırsatım olmamıştı. Çok merak ediyorum Doğan gibi polis mi yoksa o da şu an yanımda oturanların seçtiği yolu seçip karanlık işlere mi girmişti?

"Abin nasıl birisi?" Sordum, ikisinin de gözleri beni buldu, bakışlarım Erdem'de olduğu için konuşan o oldu.

"Abim?"

"Daha önce ismini duymuştum, Pars'tı sanırım. O da sizin gibi birisi mi yoksa Doğan gibi polis mi oldu?" Merak ettiğim için açıkça sordum, Ateş araya girdi.

"Sizin gibi derken? Biz nasıl biriymişiz?" Gözlerimi ona çevirdim.

"Bunda alınacak bir şey yok, hemen bakma öyle sert sert! Sonuçta Doğan'la siz aynı değilsiniz." Erdem kendini gösterdi.

"Hadi beni anladım da..." Dedi, Ateş'i gösterip devam etti. "...bu adam da polis! Başka bir isimle de olsa okudu, çalıştı, çabaladı, polis oldu." Ateş'e döndüm.

"Biliyor musun ben senin sahte polis olduğunu falan da düşünüyordum." Tek kaşı kalktı, devam ettim.

"Yani sahte kimlikle bir şekilde emniyete girdiğini falan zannediyordum. Başka birinin hayatını yaşayıp gerçekten polis olmak için gereken her şeyi yapmış olman aklımın ucundan bile geçmiyordu. O yüzden sürekli sana sahte polis falan deyip duruyordum." Erdem yemeğini yerken konuşmaya daldı.

"Sen de bu adamı amma şerefsiz zannediyormuşsun!" Dediği an gözlerim onu buldu.

"Şerefsiz falan ayıp oluyor sonuçta arkadaşım o senin." Dedim, Ateş'in gözleri ikimizin arasında gidip gelirken ekledim.

"Ama itiraf etmem gerekirse evet öyle düşünüyordum." Ateş elindeki çatalı bıçağı bıraktı.

"Farkında mısınız bilmiyorum ama ben buradayım! Karşınızda oturuyor ve söylediğiniz her şeyi duyuyorum! Acaba konuşmalarınıza biraz dikkat mi etseniz?" Dedi dişlerinin arasından, Erdem omzuna vurdu.

"Hemen kızma lan sen de! Konuşuyorduk öyle, sana bir şey diyen yok!" Ateş'in bakışları biraz daha sertleşti.

"Yani Allah'tan demediniz bir de deseydiniz ne olurdu kim bilir?" Onun söylediği şeye güldüm, yemeğime devam ettim. Fark ettirmeden ne de güzel kapatmışlardı Pars konusunu. O adam beni çok da ilgilendirmediği için bu konunun üzerinde durmadım ama hâlâ aklımın bir köşesinde şu hatun meselesi dönüp duruyordu.

Erdem'in odaya girerken hatun dediğinden eminim ama Harun diye kıvırdılar, beni de inandırdıklarını düşünüyorlar. Dışarıdan bu kadar saf görünüyorsam sanırım kendim için üzülmem gerekiyor.

"Şu hatun meselesini anlatmayacak mısınız?" Dediğimde önce birbirlerine sonra da bana baktılar, Ateş konuştu.

"Mira taktın sen de hatuna! Hatun değil Harun dedik ya kaç kere!" Deyince sinirle ayağa kalktım.

"İyi ben takmış olayım!" Dedim, telefonumu aldım, merdivenlere doğru yürüdüm. Artık çok azıcık yemek bile doymamı sağlıyordu.

"Nereye gidiyorsun?" Döndüm, Ateş'e baktım.

"İlaçlarımı içeceğim!" Gözleri az önce önümde duran tabakla benim aramda gidip geldikten sonra konuştu.

"Hiçbir şey yemedin." Omuz silkip önüme döndüm.

"Doydum, size afiyet olsun." Dedim, merdivenleri çıktım. Üst kata ulaştım, kendi eşyalarımı olduğu odaya girdim. İlaçlarımı bulup içtikten sonra yatağın kenarına oturdum, ellerimin titrediğini o anda fark ettim.

"Sakin ol Mira, sakin." Kendi kendimi sakinleştirdikten sonra dedemi aradım. Telefon birkaç çalışan sonra açıldı.

"Efendim Mira?" Dedemin sesi gayet iyi çıktı, tahmin ettiğimden bile iyiydi hatta.

"Nasılsın dede?"

"İyiyim, sen nasılsın?" Gerçeği söylemek isteyip sıkıntıyla ofladım, konuştum.

"İyi değilim."

"Ne demek iyi değilim? N'oldu? Bir yerin mi acıyor? Birilerini gönderip aldırayım hemen seni oradan. Oradaki otelden birilerini ayarlayayım..." Sözünü kestim.

"Dede sakin ol, fiziki olarak çok iyiyim. Moralim bozuk sadece biraz." Dediğimde aldığı nefesin sesini duydum.

"Öyle desene, ben de bir şey oldu zannettim. Neyse, anlat hadi, n'oldu? Niye moralin bozuk?"

"Aslında anlatacak çok bir şey yok, sen bana orada neler oluyor anlatır mısın? Annem nasıl? Babamla ilgili bir sorun varmış, n'olmuş?" Cevabını bildiğim soruları sordum ama benim bilmemle bir başkasından duymam çok farklı olduğu için ondan duymak istedim her şeyi.

"Serkan haber verdi sana değil mi? Yoksa nereden haberin olacak?" Dedem ilk tahmininde suçluyu bulurken bu beni gülümsetti.

"Kimin söylediğinin ne önemi var dede? Lütfen anlatır mısın orada neler olduğunu?"

"Tamam, büyük bir şey değil korkma. Baban hakkında bir dava için soruşturma açılmış sanırım. Böyle şeylerin bazen olacağını sen de biliyorsun. Tabii ne kadar sevmesem de ben de biliyorum hata yapmadığını. Savcılıkta yakında anlar..." Sözünü kestim.

"Dede babamı ben şikayet ettim." Bir çırpıda söyledim, göz yaşlarım akmaya başlarken devam ettim. "Çünkü yaptı, babam büyük bir hata yaptı. Masum birini bile isteye öldürdü dede. Susamadım, yapamadım. Bu sabah gidip onu şikayet ettim. Hata mı yaptım doğru mu yaptım bilmiyorum ama yaptım işte."

"Mira benimle dalga geçmiyorsun değil mi?"

"Geçmiyorum dede çok ciddiyim, şikayet eden ben oldum. Marmaris'te falan da değilim, İstanbul'dayım ama oraya gelmekten ,annemle konuşmaktan çok korkuyorum." Göz yaşlarım yine akmaya başladı.

"Muhtemelen benim şikayet ettiğimi öğrenecek, dede her şeye rağmen, babamın böyle birisi olduğunu bilmesine rağmen benim yanımda olmamasından çok korkuyorum." Dediğimde göz yaşlarına boğulmuştum.

"Ben doğru olduğunu..." Sustum, hıçkırdım. "...düşündüğüm şeyi yaptım dede." Dedim, sesimin çıkmasına engel olmayı bırakıp hüngür hüngür ağladım.

Ağlamamın arasında zorlukla ve üst üste "Çok korkuyorum dede." demeye devam ettim.

"Mira kızım sakin ol." Dediğini duydum ama ağlamaya devam ettim. Bu yük bana çok ağır geliyor.

"Mira lütfen sakin ol, endişeleniyorum. Hadi bana nerede olduğunu söyle yanına geleyim." Konuşmak istedim ama yapamadım, telefon elimden düştü, ağlamaktan kasılan karnımı tuttum, içimdeki her şeyi akıtmak istercesine hıçkıra hıçkıra ağladım.

"Mira güzelim?" Ateş'in sesini duydum, göz yaşlarım yüzünden onu göremedim. Gözlerimi kapattım, ağlamaya devam ettim. Elimi tuttuğunu hisettiğimde yanımda olduğunu anladım ama yine hâkim olamadım kendime.

"Mira ne oluyor?" Ateş sordu, ne cevap verebildim ne de gözlerimi açıp yüzüne bakabildim. Ağladım, sadece ağladım, doyasıya ağladım hem de.

"Cemal Bey siz hiç merak etmeyin, ben yanındayım. Şimdi onunla ilgilenmem lazım, sizi arayacağım." Ateş dedemle konuşurken ağlamaktan sesim kesildi.

"Sakin ol lütfen." Deyip yüzümü avuçlarının arasına aldı, gözlerimi açtım. Ağlamak istemedim, susmak, kendimi toparlamak istedim ama yapamadım.

"Geçti, hiçbir şey olmayacak, anneni ikimiz de tanıyoruz, o senin yanında olacak." O beni teselli etmeye çalışırken bile yaptığım tek şey ağlamaktı.

"Hadi şu sudan bir yudum iç, kendine gel." Dedi, suyu uzattım, elinden aldım, titreyen ellerim yüzünden birazını üzerime döktüm. Ateş elimi tuttu, suyu içmeme yardımcı oldu.

Ağlamaktan nefesim kesiliyor, suyu bile içmekte zorlandım. Sadece bir yudum içebildim, Ateş bardağı benden uzaklaştırdı, yatağın kenarına oturdu. Kollarını bana dolayıp sımsıkı sarıldı, saçlarımı okşarken ağlamama izin verdi.

Bir süre sonra sırtını yatağa yasladı, beni yanına çekti, başımı göğsüne koydum, saçlarımı okşamaya devam etti. Kendimi biraz toparladım, sakinleştim ama hâlâ göz yaşlarım akıyor, sessizce iç çekerek ağlıyordum.

Elleri saçlarımda gezindi, her geçen dakika kendimi çok daha iyi hissetmemi sağladı. Tamamen sakinleştiğimde az önce ağlama krizi geçirdiğimin farkına yeni varabildim. Ateş saçlarımı okşarken beni sakinleştirecek sesler çıkarıyor, endişeyle de elimi sımsıkı tutuyordu.

Elimi ondan kurtardım, eş zamanlı olarak beline doladım, ona şimdiki sarıldım. Dudaklarını saçlarımda hisettim. "Seni seviyorum." Dedi öperken, gülümsedim, cevap vermek istemedim. Konuşacak kadar kendimi güçlü hissetmediğim ve çok yorgun olduğum için kollarının arasında uykuya daldım.

***

Selam, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Sizce Mira'nın korkusu gerçek olacak mıdır? Annesi kimin yanında olur dersiniz?

Yeni bölüm tahminlerinizi bekliyorum.♡

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%