Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36.BÖLÜM "KIRIK KALP"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım✨

Bölüme başlamadan önce alt köşedeki yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.🦋

Keyifli okumalar.🍒

***

36. BÖLÜM "KIRIK KALP"

Başımdaki şiddetli ağrıyla gözlerimi araladım, elimi başıma koyup sıkıntıyla ofladım. "Bu nasıl bir ağrı ya?" Söylenerek doğruldum, başımın içinde filler tepiniyor gibiydi.

Gözlerimi ovaladım, yabancı bir odada olduğumu gördüm, en son hastanede olduğumu hatırlayınca birinin beni bayılttığı an zihnimin içinde canlandı, telaşlandım. Kim getirmişti beni buraya? O yine ortaya mı çıkmıştı yoksa?

Korkuyla ayaklarımı yataktan sarkıttım. Tam ayağa kalkacakken odanın kapısı açıldı, gördüğüm kişiyle öylece kaldım. Şaşkın bakışlarım altında Ateş odaya girdi, elindeki tepsiyle bana doğru gelirken ıslık çalıyordu.

"Sen..." Dedim şaşkınca, gözleri beni buldu.

"Tabii ki de ben, bir başkasını mı bekliyordun?" Dedi, yanıma oturdu.

"Sana yiyecek bir şeyler getirdim sevgilim, güzelce yemeğini ye, sonra da konuşacağız." Gözlerimi kapattım, öfkemi bastırmaya çalıştım, sakin olmam lazım. Sakin olmam ve şu işi artık halletmem lazım. Sakinleşmek için 10'a kadar saymaya başladım. Fakat ben daha 3'e ulaşamamışken Ateş'in dudaklarını dudaklarımda hisettim.

Gözlerimi hızla açtım, Ateş'i itip kendimden uzaklaştırdım, yetmedi kendimi de biraz geri çektim, dudaklarımı sildim, öfkeyke ayağa kalktım.

"NE YAPTIĞINI ZANNEDİYORSUN SEN YA?" Bağırdım, dudakları yana kıvrıldı. Bir de geçmiş karşıma sırıtıyor!

"Sevgilimi öpüyorum, bu dünyadaki en doğal şey!" Dedi keyifle, ellerimi yumruk yaptım, dişlerimi sıkarak konuştum.

"Ben, senin sevgilin falan değilim!" Dedim, güldü. Resmen gülüyordu ya! Karşıma geçmiş benimle alay eder gibi gülüyor.

"Bizim bu aşamayı geçelimiz çok oldu." Deyip ayağa kalktı, gözlerimin içine bakarak konuştu. "Biz birbirimize aitiz, bunun için söz verdik, sözünü tutman lazım." Ona doğru bir adım attım, göğsüne vurarak konuştum.

"Sen evlisin! Evli! Ne sözünden bahsediyorsun!" İşaret parmağını kaldırdı, bana doğrultu.

"İşte tam da bu noktada seninle anlaşamıyoruz! Ama bugün anlaşacağız! Buraya seni boşa getirmedim, oturup düzgünce konuşacağız. İstesen de istemesen de beni dinleyeceksin! Çünkü benimle oturup konuşmadığın sürece bu evden çıkmana izin vermeyeceğim!"

"Senden izin almayacağım! Ne zannediyorsun beni burada tutabileceğini mi?" Başını salladı.

"Aynen öyle zannediyorum, seni burada tutacağım. Beni dinledikten sonra zaten sen de benimle birlikte burada kalmak isteyeceksin." Sinirle güldüm, onun bu sakin ve umursamaz hâlleri sinirimi bozuyordu.

"Hadi güzelim şimdi yemeğini ye, ilaçlarını iç, o esnada biraz sakinleş, konuşalım." Elimi kaldırıp kendimi göstererek konuştum.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Dilini damağına çarpıtarak cıkladı.

"Hayır, dalga geçmeyi falan hiç sevmem. Böyle ciddi konularda dalga geçilmesinden de nefret ederim. Gayet ciddiyim yani anlayacağın. Şimdi otur yemeğini ye." Ellerimi kaldırdım, bir kolundan tutup kenara doğru ittim, kendime yol açtım. Bunu yaparken "Çekil önümden." dedim, telaşla kapıya doğru yürüyüp odadan çıktım.

Sağıma soluma bakındım. Sol tarafta odalar, sağ tarafta salon vardı. Alelacele sağa doğru yürüdüm, salona ulaştım, küçücük, ahşap bir evdi. Nereye getirmişti bu manyak beni? Dışarıya açıldığını tahmin ettiğim kapıya doğru yürüdüm, elimi koluna attım, açmak için zorladım ama tam da tahmin ettiğim gibi açılmadı.

"Boşuna uğraşma açamazsın." Sesin geldiği yöne dönüp Ateş'e baktım.

"Ver şunun anahtarını! Burada seninle kalmak istemiyorum!"

Yanıma doğru gelirken ellerini cebine koydu, rahat bir ifadeyle "Ama kalmak zorundasın." dedi, sinirlendim. Artık yaptığı her şey, ağzından çıkan her kelime beni sinirlendiriyordu.

"Ya sen kimsin ya? Kim? Ne hakla bana bunu yapıyorsun? Kendini ne zannediyorsun?" Bana doğru bir adım attı, gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Ben, Ateş Demirkan'ım." Dedi, bir adım daha attı ve ekledi. "Sevdiğin adam." Alayla güldüm.

"Evli olan adam." Dediğimde gözlerini kapattı, uzunca bir nefes aldı, gözleri yeniden beni bulduğunda sabır diler gibi bir hâli vardı.

"Kaç kere söyleyeceğim daha bunu sana? Ortada senin tahmin ettiğin gibi bir evlilik yok! Mağdur bir kadın yok! Aldatılmış bir kadın yok! Seni kandırmadım, yalan söylemedim, hayatım boyunca tek bir kadını sevdim o da sensin! Hayatımın sonuna kadar da seni seveceğim!" Deyip salondaki koltuğu gösterdi, devam etti.

"Şimdi otur şuraya düzgünce konuşalım, beni dinle. Beni bir kez olsun dinle. Lan idam cezasından önce bile suçlu son bir kez dinlenir. Sen beni dinlemiyorsun! Hiç mi bu adam haklıdır diye düşünmüyorsun?" Deyince öfkeyle konuştum.

"Ortadan benim tahmin ettiğim gibi bir evlilik olmasa bile bir evlilik var bu birincisi. İkincisi; nasıl bir evlilik olduğu beni ilgilendirmiyor. Bunu bana en başında söylemen gerekiyordu! Her şeyden önce bana ben evliyim demen gerekiyordu! Belki o zaman seni dinler, sana hak verirdim! Belki o zaman senden nefret etmezdim! Ama sen sakladın! Beni kandırdın! Eğer o evlilik cüzdanını görmemiş olsaydım da bunu yapmaya devam edecektin! Sen beni kandırdın! Benim için konu burada kapandı!" Deyip onun yaptığı gibi ona doğru bir adım attım, gözlerinin içine bakarak konuştu.

"Bu işin altından ne çıkarsa çıksın, ne olmuş olursa olsun ben bir daha sana asla güvenmeyeceğim! Çünkü sen beni kandırdın!" Dediğimde susup kaldı, ağlamak istedim ama bu kez bunu yapmadım. Artık o yanında tüm duvarlarımı yıkıp omzunda ağlayabileceğim birisi değildi.

"Şimdi aç şu kapıyı! Gideceğim! Senin olmadığın, bir daha seni hiçbir zaman görmeyeceğim bir yere gideceğim!" Başını sağa sola salladı.

"Açamam." Dedi, sinirle kapıya vurdum.

"AÇ DEDİM SANA ŞU KAPIYI! İSTEMİYORUM SENİ! BUNUN NEYİNİ ANLAMIYORSUN?" Öfkeyle bağırdım, yine başını sağa sola salladı.

"Açamam Mira, açarsam buradan da benden de gideceksin. Ben, böyle bir şey olmasına izin veremem." Dedi, uzanıp elimi tuttu.

"Ben senin benden gitmene göz yumamam." Elimi öfkeyle çektim, geri gittim.

"Sen beni burada zorla tutunca senden gitmeyeceğimi falan mı düşünüyorsun? Aksine senin gerçek yüzünü görüp ne kadar büyük bir hata yaptığımı anlamama neden oluyorsun!" Kaşlarını çattı.

"Gerçek yüzüm?" Deyince ellerimi iki yana açtım, gözlerimi üzerinde gezdirip yüzümü buruşturarak konuştum.

"İşte böyle kaba, zorba, pislik herifin teki olmandan bahsediyorum!" Tek kaşı kalktı.

"Kaba, zorba ve pislik öyle mi?" Başımı salladım.

"Aynen öyle! Baksana şu hâline! Beni bayılttın, buraya getirdin, şimdi yaptıkların! Seni daha güzel anlatamazdım sanırım! Kaba, zorba ve pisliksin!"

"Sen daha kaba, zorba adam nasıl olur görmemişsin güzelim." Deyince konuşmak için dudaklarımı araladım ama devam edip engel oldu.

"Ama hiç merak etme ben sana nasıl olurmuş gösteririm." Dedi ve bir anda bana doğru eğildi, kendimi onun sırtında buldum, çığlık attım, sırtına vurdum.

"NE YAPIYORSUN! MANYAK!" Dediğimde kalçama bir tane vurdu, gözlerim irileşti.

"Doğru konuş sevgilinle!" Deyince ayaklarımı sallamaya başladım, belki denk gelir de yüzüne falan değer. Aynı zamanda sırtına da vurmaya devam ettim.

"İNDİR BENİ! BAK ÇOK KÖTÜ OLACAK İNDİR HEMEN! AYRICA..." Deyip sırtının ortasına tüm gücümle bir tane vurduktan sonra cümlemi tamamladım. "BEN SENİN SEVGİLİN FALAN DEĞİLİM!" Dediğimde kalçama bir tane daha vurdu, daha çok sinirlendim.

"DOKUNMA BANA! SAPIK HERİF!" Dediğimde duraksadı, indirecek herhalde diye düşünürken konuştu.

"Şimdi bir de sapık mı olduk?"

"Oldun! Bu yaptığını başka kim yapar? Sapık herif! Eğer bana bir kez bir dokunursan yemin ederim indiğim zaman seni öldürürüm!" Dedim ama çok umurunda olmadı çünkü bir tane daha vurdu, eş zamanlı olarak ben de sırtının ortasına iki elimle birden vurdum, elimi yumruk yaptığım için canı yanmış olacak ki bir anda öksürmeye başladı, abarttım mı acaba diye düşündüm, o öksürmeye devam ederken telaşlandım ama bunu hiç belli etmedim.

"Senin de..." Dedi, öksürdü, ekledi. "...elin amma ağırmış be kızım!" Deyince buradan alıp yürüdüm.

"Düşün işte buradan indiğim zaman sana yapabileceklerimi!" Dediğimde yeniden yürümeye başladı, yatak odasına girdi.

"Ateş bak gerçekten çok sinirleniyorum artık! İndir beni! Midem bulandı hem bu şekilde ya!" Küçük bir yalan söyledim, eş zamanlı olarak bir kez daha tepetaklak oldum, kendimi yatakta buldum, fırsat bu fırsat deyip doğrulacakken bir anda üzerime uzandı.

"Kalk!" Deyip omzuna vurdum, altından kaçmaya çalıştım, bunu fark edip tüm ağırlığını üzerime verdi, ona vurduğum ellerimi tuttu, başımın üzerinde birleştirip bileklerimden yatağa bastırdı, onun bedeninin altında hareket edemedim.

"Kaba ve zorba." Yineledi, bunlar zoruna gitmiş gibiydi ama haklı olduğumu bana şu an yaptığı şeyle kanıtlamış olmuştu. "Demek öyle?" Sorgular gibiydi, bulunduğum durum bile geri adım atmama neden olmadı, başımı salladım.

"Aynen öyle!" Dediğimde gözleri dudaklarımı buldu, öpeceğini anlayınca önce "Sakın o aklından geçen şeyi yapma! Yine ısırırım." dedim, sonra da öpmesine engel olmak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu da yetmedi bir de başımı yana çevirdim.

"Korkma, öpmeyeceğim." Deyince göz ucuyla ona baktım. Yine de güvenip tam dönemedim.

"Şimdi kaçamayacağına, kulaklarını tıkayamayacağına göre beni dinleyebilirsin." Elimden bir şey gelmediği için sesimi çıkarmadım. Zaten kendini nasıl savunacağını da merak etmeye başlamıştım ama bunu hiç belli etmedim. Daha doğrusu belli etmediğimi düşündüm. O anlamış da olabilirdi.

"Tekrar ediyorum; ortada senin tahmin ettiğin gibi bir evlilik yok! Gamze'yi en son 1 yıl önce gördüm. 3 yıl önce de evlendik." Gözlerim doldu, Ateş ellerimi başımın üstünde tutup yatağa bastırmaya devam ederken bedeniyle de hareket etmeme engel olmaya devam etti ve bir yandan da anlattı.

"Bir iş için tanışmak zorunda kaldık, bana ondan başka hiç kimse yardım edemezdi. Bu yüzden ona mecburdum. Bildiklerini anlatması gerekiyordu. Bunun için de tek bir şartı vardı." Deyince kaşlarım çatıldı.

"Bir kızı var şu an 8 yaşında, biz evlendiğimizde 5 yaşındaydı. Babası kızı almaya çalışıyormuş. Velayatini alıp ona hiç göstermemekmiş amacı." O anlatmaya başlayınca merakım arttı, meraklı olduğumu belli etmemeye çalışmaya devam ederek sessizce dinledim onu.

"Bana isimlerini bulmaya çalıştığım o adamlar hakkında bilgi verecekti. Babası da o adamların içindeydi. Bunu bir zincir olarak düşün. Ulaştığın her halka seni bir sonraki halkaya götürüyor. İşte o zincirin başında da Gamze'nin babası vardı. Yıllar önce ölmüş ama ölmeden önce her şeyi kızına, Gamze'ye anlatmış. Ailemi öldüren o adamları tanıyan bir tek o vardı. Babasına ulaşmaya çalışırken öldüğünü öğrenip ona ulaştım. O da bana o adamların ismini sadece bir şartla vereceğini söyledi." Kaşlarımı çattım, Ateş devam etti.

"Onunla sahte bir evlilik yapmamı istedi. Onunla evleneceğim ve 4 yıl evli kalacaktım. O da bana adamların ismini verecekti. Evliliğin amacı da mahkemeyi güzel bir evliliği olduğuna, çocuğunu aile ortamında büyüteceğine, babasından daha iyi bakacağına inandırmaktı."

"Neden 4 yıl?" Merakla sordum, onu dinliyor olmamdan dolayı keyiflenmiş gibiydi.

"Çocuğunun velayetini aldı, hatta evliliğin ilk yılında aldı velayeti ama kızın babasının yeniden dava açma ihtimaline karşı 4 yıllık şart koydu. Ben de kabul ettim, başka şansım yoktu. O kızın elini bile tutmadım Mira. Birkaç kez mahkemede yanında oldum, numara yaptık falan hepsi bu. Başka da hiçbir şey yok. Kızının velayetini tamamen alıp yurt dışına kaçıp gittiğinde boşanma davasını da açacak. O da bunun için uğraşıyor şu an." Bu şekilde anlatınca biraz sakinleşmiş gibi olsam da hâlâ öfkeliyim. Sonuçta tüm bunlar onun evli olduğunu, bunu benden sakladığını ve beni salak yerine koyup kandırdığını değiştirmiyor.

"Her şey bu Mira, yemin ederim başka bir şey yok. En fazla 1 yıl içinde bu sahte evlilik bitecek zaten. Anlaşmalı boşanacağız. Eğer daha erken yurt dışına gidebilirse daha erken bitecek. Diyelim ki gidemedi, burada kalmak zorunda kaldı bu bile hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve 1 yıl içinde bitecek her şey." Deyip sustu, bir şeyler söylememi bekliyor gibiydi ama hiçbir şey söylemedim.

"Seni çok seviyorum, bu hayatta en çok seni seviyorum ve beni böyle bir şey için terk etmene, benden nefret edip bana arkanı dönmene izin veremem." Dedi, yaklaştı bana.

"Seni daha yeni bulmuşken kaybedemem." Dedi, sonunda başımın üzerinde tuttuğu ellerimi bıraktı, yüzüme dokundu, devam etti.

"Seni çok bekledim, beni sevmeni çok bekledim. Hep gizli gizli sevdim. Senin kendine kurduğun o cümleyi ben de kendime çok kurdum. Kız polis dedim, bir gün senin kim olduğunu öğrendiğinde onun için suçlu olacaksın vazgeç dedim ama yapamadım, senden vazgeçemedim. Sen beni sevdin, kim olduğumu, gerçekleri bildiğin hâlde benimle olmayı tercih ettin. Şimdi saçma sapan bir sebepten dolayı seni kaybedemem." Dedi, biraz daha yaklaştı, gözleri dudaklarımdaydı, öpeceğini anlayınca itmek istedim ama yine yapamadım. Nefesini dudaklarımda hisettim, çok geçmeden dudaklarını da hisettim. Onu itmemiş olmamdan cesaret aldı, beni öpmeye başladı.

Dudaklarım onun dudaklarına esir olurken gözlerim kapandı. Ellerim boşluğa düştü, ona engel olamadım. Engel olmayı istedim mi onu da bilmiyorum işte. Dudaklarımdan ayrıldı, kulağıma fısıldadı.

"Seni çok seviyorum." Dedi, sıcacık dudaklarını boynumda hisettim, öpücükleri boynumdan omzuma doğru yol alırken gördüğüm o evlilik cüzdanı bir kez daha gözlerimin önünde belirdi, kendime geldim. Ellerimi kaldırdım, göğsüne dokundum. O sanırım ona karşılık vereceğimi düşünürken hiç beklemediği bir anda ittim, yana düşürdüm, telaşla yataktan kalktım. Ateş yatağın içinde şaşkınca bakarken birkaç adım geri gittim, yataktan uzaklaştım.

"Sahte falan olması umurumda değil, bana göre evlisin sen. Ayrıca tüm bunların yalan olmadığını nereden bileceğim? Bir kere kandırdın beni, belki bir kere daha kandırmaya çalışıyorsundur?" Ağır hareketlerle doğruldu, ayağa kalktı, her an bir şey yapacak korkusuyla birkaç adım geri gittim, ondan epey bir uzaklaştım. Ondan uzaklaşan ayaklarımdaki gözlerini bana çevirdiğinde sıkılmış bir hâli olduğunu fark ettim.

"Mira..." Yine aynı şeyleri söyleyeceğini bildiğim için cümlesini tamamlamasına izin vermedim.

"Sana güvenmiyorum." Dediğimde ağır ağır iç çekti, çaresizce sustu. "Sana olan güvenimi yıktın, her şey anlattığın kadar basit olsaydı bunu bana en başında anlatırdın ama sen sır gibi sakladın, anlatmaya da hiç niyetin yok gibiydi. Besbelli işte yine beni kandırmaya çalışıyorsun." Başını sağa sola salladı.

"Çalışmıyorum Mira, yemin ederim seni kandırmaya çalışmıyorum. N'olur inan bana." Çaresizliğin verdiği hüzün sesine yansımıştı.

"Sana güvenmiyorum." Yineledim, böyle hissetmek benim suçum değildi. En başından doğruları söylemek varken gizlemeyi tercih etmişti. Tamam belki söylemesi kolay bir şey değil ama yine de söylemesi gerekiyordu. Bile isteye beni kandırmıştı. Ona yeniden kolay kolay güvenmem mümkün değil.

"Tamam güvenme ana bana bir şans daha ver, yeniden bana güvenmeni sağlamam için bir şans daha istiyorum senden." Ona doğru bir adım attım, dolu gözlerimi saklama ihtiyacında bulunmadan gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Hastane odasında benden bir şans istediğinde verdim o şansı sana. O gün içimden geçirdiğim tek şey seni kandırmaktı." Dediğim an kaşlarını çattı, öylece kaldı.

"Seviyormuş gibi yapacaktım, seni kandıracaktım. Bu sayede senin yanında olup attığın her adımı öğrenecektim. Fakat bu sadece içimden geçirdiğim bir şey oldu. Hiçbir zaman seni kandırmadım. Seviyorum demedim, yalan söylemedim. Gerçekten sevdiğimi anlayana kadar sana karşı ağzımdan umut verici tek bir kelime bile çıkmadı." Dedim, gözümden bir damla yaş aktı, devam ettim.

"Ben senden nefret ederken, sana güvenmiyorken bile seni kandırmadım. Kandırmak istedim, yapacaktım da ama yapamadım. İçimden hep sana karşı sevgi gösterisinde bulunmam gerektiğini seni kandırmam gerektiğini geçirdim, yapmak için de çok çabaladım ama olmadı, bana göre değildi ki zaten, yapamadım. Sonra seni gerçekten sevdiğimi anladım. Daha doğrusu ilgim olduğunun farkına vardım. Sonra da sevdiğimin. Bu duyguların gerçek olduğunu hisettiğim ilk an sana da söyledim, gizlemedim." Göz yaşlarım hızlandı, Ateş tek kelime etmeden beni dinliyordu.

"Ben içimden geçirdiğim her şeye rağmen sana karşı hep dürüst oldum. Seni sevdiğimi söyledikten sonra, seninle gülüp eğlenmeye, birlikte bir şeyler yapmaya, seninle yaşamaya ve hayatındaki gerçekleri öğrenmeye başladıktan sonra da bunları sadece içimden geçirdiğim için bile suçluluk duydum, pişman oldum." Dedim, işaret parmağımı kaldırdım ve göğsünün üzerine parmağımla vurarak konuştum.

"Ama sen..." Deyip bir adım attım. "... benim aksime sürekli beni sevdiğini söylediğin, yanında olmamı istediğin hâlde bana karşı dürüst olmadın, beni kandırdın. Hem de öyle basit bir şey de değil. Evli olduğunu benden sakladın. Sahte bir evlilik de olsa, kadını uzun zamandır görmüyor da olsan, bu sahte evlilik bitecek de olsa benim için ne kadar önemli olduğunu bilemezsin. Bana anlatman gerekiyordu. Seni dinleyip sana güvendiğim zamanlarda anlatman gerekiyordu. Şimdi değil, şimdi ağzından çıkan her kelime bana yalan geliyor. Sen söyle nasıl inanayım sana? Nasıl güvenip bir şans daha vereyim?" Başını öne eğdi.

"Haklısın." Dedi sadece, benim uzun uzun cümlelerimin ardından bir tek bunu diyebildi. Konuşmaya devam etmek istedim ama edemedim. Her şeye rağmen canını yakmak istemedim. Hâlâ onu düşündüğüm için kendime kızsam da düşünmeden edemedim.

Arkamı döndüm, ona başka hiçbir şey söylemeden odadan çıktım. Evden çıkmak için yollar bulmak istesem de onun her ihtimali düşündüğünü bildiğim için hiçbir şey yapmayıp doğrudan salona gittim, kendimi koltuğa attım, başımı ellerimin arasına alıp oturdum. Böyle bir durumun içinde kaldığıma hâlâ inanamıyorum.

"O kadın gibi değilsin." Sesini duyunca başımı çevirdim ona baktım, arkamda duruyordu. Yanıma doğru geldi, koltuğun etrafından dönerken gözlerimle takip ettim onu. Karşımdaki koltuğa oturdu, dirseklerini dizinin üzerine koyup bana doğru eğildi ve gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Annemin hayatını mahveden o kadın gibi oldum dedin bana." Deyince bakışlarımı kaçırdım, devam etti.

"Onun gibi değilsin." Sesi boğuklaşmıştı. "Hiçbir zaman da öyle birisi olmayacaksın! Ben de baban gibi değilim Mira! Bu şekilde düşünmeye devam ettiğin sürece beni affetmeyeceksin! Lütfen önce bu düşüncelerden kurtul." Dedi, başını öne eğdi, ekledi.

"Ben seni kaybetmek istemiyorum." Sesi çok kötü çıkıyordu. Gözleri yeniden beni bulduğunda gözlerinin içi kan çanağına dönmüştü.

"Onların bir an önce yurt dışına gitmeleri için elimden geleni yapacağım. Gidince anlaşmamız da bitmiş olacak ve bu sahte evliliğe son vereceğim." Dedi ayağa kalktı, bana doğru geldi, yanıma oturdu.

"Sadece bekle, tamam benimle olma, yanımda kalma, hatta istersen konuşma bile ama nefret etme, beni sevmekten vazgeçme. Sadece bekle Mira her şeyi yoluna koyana kadar beni sevmeye devam et. Sana yemin ederim bunlar için seni pişman etmeyeceğim." Dedi, gözlerimin içine bakarak sordu.

"Her şeyi düzeltmem için bana zaman verir misin?" Gözlerimi kaçırdım, hayır dersem beni bu evde zorla tutmaya devam edecekti. Evet dersem de az önce ona söylediklerimin aksine ben de onu kandırmış olacaktım. Ateş merakla bana bakarken benimkinin onun yaptığının yanında devede kulak kalacağını düşünüp ona döndüm, cevap vermek yerine başımı aşağı yukarı salladım.

Dudakları çok az da olsa yana kıvrıldı, mutlu oldu. Gözlerimi kaçırdım, onun bu işin peşini de benim peşimi de kolay kolay bırakmayacağı belliydi ama ben artık onunla olamam, olmak istemiyorum. Her şeyden önce bunu gururuma yediremem. Ondan uzak durmam, kendimi toparlamam lazım. Belki, belki o zaman ona bir şans daha verebilirim ama bunun için ondan uzak durmam lazım.

"Senin de bu durumu kabullenmem için bana biraz zaman vermen gerekiyor. Bu öyle kolay kolay kabullenebileceğim bir şey değil." Başını salladı.

"Tüm zamanlar senin olsun, ne kadar istersen o kadar düşün, kendini toparla. Eğer biraz sakinleşir ve benim tanıdığım Mira gibi düşünürsen bana geri döneceğini çok iyi biliyorum. Bunu bildiğim için de istediğin kadar beklerim seni." Dedi, hiçbir şey söylemeyip önüme döndüm. Göz ucuyla saate bakıp öğlen 11 olduğunu gördüm, aklıma gelen şeyle ona döndüm.

"Hadi beni bayıltıp buraya getirdin bir şekilde ama annemi nasıl atlattın?" Dediğimde yüzünde tuhaf bir ifade oluştu, kaşlarımı çattım, merakla cevap vermesini bekledim ama sessiz kaldı.

"Bir soru sordum." Dedim, gözlerini kaçırdı, annemin de bu işin içinde olduğunu anladım.

"Bir şekilde kaçırdın derken annemin yardım ettiğini hiç tahmin etmemiştim doğrusu." Gözleri yeniden beni buldu, o söylemeden anlamış olmam onu şaşırtmış gibiydi.

"Kızımı en geç yarın bana getireceksin diye şart koyduktan sonra seni kaçırmama izin verdi." Deyince bu durumda bile gülmek istedim ama kendimi tuttum.

"Yarına kadar burada kalmaya niyetim yok. Oturup konuştuk işte düzgünce, anlaşmaya da vardık. İstediğin bu değil miydi? Dönelim bu yüzden. Hem ben böyle yerlerde kalmayı sevmem, bunalıyorum." Ateş ısrar etmek yerine başımı salladı, beni onayladı, ayağa kalktı.

"Önce bir şeyler yemen lazım ama. Sonra da ilaç içeceksin, herhalde inat etmeye devam etmeyeceksindir." Dedi ve yatak odasına doğru yürüdü, az önce getirdiği tepsiyi almaya gittiğini anladım, önüme döndüm.

Elim kalbimin üzerine gitti, hâlâ çok acıyordu. Gerçekleri öğrendiğim hâlde, her şeyi bildiğim hâlde geçmiyordu. Gözlerim doldu, ağlamamak için kendimi tuttum. Onu görmek bile canımı acıtıyor. Bu yüzden bir an önce buradan gitmek istiyorum. Anneme de aşk olsun yani! O kadar şey söylememe rağmen Ateş'e uyup beni bu hâle düşürmüştü.

Odanın kapısının açılma sesini duydum, Ateş'in geldiğini anladım. Gözlerimi kapatıp açıp göz yaşlarıma engel oldum, kendimi toparladım. Buradan gidene kadar onun huyuna gidecek sonra da kendim için bir şeyler yapacağım. Bu durumun içinden kendimi çekip çıkaracağım. Hem ona da bana zaman ver demiştim. O zamanın bana iyi geleceğini düşünüyorum.

"Hadi şunları ye." Dedi ve tepsiyi orta sehpaya bıraktı, konuştu. "İlaçlarının vakti de geçti, bir an önce içmen gerekiyor." Başımı salladım, ilaçlar için değil de buradan gitmek için tepsiyi kucağıma aldım. Yine hazır yemek vardı içinde. Onun yapmasını beklemem zaten tuhaf olur. Bir domatesi bile dilimleyemeyen adamdan bahsediyoruz.

Yemeği yemeye başladım, karnımı güzelce doyurdum. Tüm bunları yaparken Ateş pür dikkat beni izledi. Yemekten sonra ilaçlarımı içmek için sehpanın üzerinde duran ilaçları aldım, mutfağa gittim. Dolaptan su alıp bir bardak doldurdum, ilaçlarımı içtim. Suyu içmeye devam ederken arkamda birinin varlığını hisettim. Dönecekken biraz daha yaklaştı, dönmeme engel oldu.

Eğildi, tezgahla arasında kaldım. Evdeki her şey gibi ahşap olan rafa uzandı, bir bardak aldı. Tezgahın kenarından tutundum, su şişesini tutan elimin üzerinde elini hisettim, usulca dokundu elime, kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı, yutkundum boğazımda oluşan yumrudan kurtuldum. Nefesini boynumda hisettim.

Suyu elimden aldı, elim boşluğa düştü, dudakları boynuma sürterken ağır hareketlerle uzaklaştı, uzaklaşırken "Çok susadım." dedi. Gözlerimi ona çevirdim, az öncekinin aksine daha hızlı hareketlerle bir bardak su aldı, içti, bardağı tezgahın üzerine bıraktı, su şişesini gösterdi.

"İçecek misin?" Sordu, cevap vermek yerine başımı sağa sola salladım, önüne döndü, dolaba gitti, suyu dolaba koydu ve mutfaktan çıkıp gitti. Arkasından bakarken bardağı tezgaha bıraktım, yüzüme yavaşça bir tane vurdum.

"Kendine gel! Bu kadar çabuk yumuşayamazsın! Hatta hiç yumuşamaman gerekiyor." Kendime kızıp derin derin nefes aldım, kendimi toparladım, mutfaktan çıktım. Ateş'e bakıp salonda oturduğunu gördüm, yüzünde muzip bir ifade vardı.

Az önceki heyecanımı üstümden attığım için gayet düzgün çıkan sesimle "Gidelim artık." dedim. Derin bir nefes aldı, ayağa kalktı.

"Gidelim Mira gidelim, geç kalmayalım!" İmayla konuştu, sehpanın üzerinde duran telefonunu falan aldı, yanıma geldi. Kapının yanında duran askıya gitti, orada asılı duran montumu gördüm, aldı, bana doğru attı.

"Hava çok soğuk, bunu giy." Dedi, askıya dönüp kendi montunu aldı, giydi.

"Ayakkabılarım nerede benim?" Dediğimde bana döndü.

"Odada çıkarmıştım, bekle bir dakika." Deyip yatak odasına doğru yürüdü, gözden kayboldu. Ona bakarken canım acıyor. Bu duygudan kendimi alıkoyamıyorum. Onun yanındayken kendimi iyi hisseden ben şimdi çok kötü hissediyorum. Bu hissin geçmesini istiyorum. Belki bu his geçerse onun durumunu kabullenmem benim için de kolay olur ama geçmiyor.

Kalp kırıklığı böyle bir şey mi?

Ateş elindeki siyah botlarımla odadan çıktı, yanıma geldi. Eline uzandım, ayakkabıları alacakken vermedi, önümde diz çöktü. Ayakkabının tekini aldı, başını kaldırıp yüzüme baktı.

"Hadi uzat ayağını."

"Ateş böyle şeyler yapmana gerek yok, bunlar..." Sözümü kesti.

"Mira kaburgalarının ağrıdığını biliyorum. Eğildikçe o ağrı artıyor, beni affet falan diye değil iyi olmadığın için yapıyorum. Yanlış anlama yani." Dedi, gözleriyle ayağımı gösterdi. "Hadi uzat şimdi ayağını." Deyince konuyu uzatmak istemeyip dediğini yaptım, ayağımı uzattım, botu ayağıma geçirdi, ipliklerini bağladı. Diğer ayakkabıyı eline alınca diğer ayağımı uzattım, ayağıma geçirdi, onun da ipliklerini bağladı, ayağa kalktı.

"Hadi." Dedi, beraber evden çıktık, arabasına bindik, yola çıktık.

Eve ulaşana kadar hiçbir şey konuşmadık. Hem de yol saatler sürdüğü hâlde hiç konuşmadık. Ben konuşmak istemediğim için sustum o da sanırım ben sustuğum için sustu. Eve ulaştığımızda onu beklemeden arabadan indim, o da benden sonra indi, yanıma geldi.

"Ben biraz uyuyup dinleneceğim, sen git." Dedim açıkça, derin bir nefes aldı, başını salladı.

"Tamam Mira gidiyorum." Sitem eder gibiydi, başka bir şey söylemeden ona arkamı döndüm, uzaklaşmak için attığım ilk adımda konuştu.

"Yarın geleceğim." Deyince durdum, ona döndüm. "Bir şeyler beklediğim için falan değil, sadece seni görmek için geleceğim. Konuşmak istemeyebilirsin, istersen yanıma da gelmezsin ama ben yarın seni görmeye geleceğim." Dedi, cevap vermedim, Ateş arkasını döndü, yeniden arabasına bindi. O bahçeden uzaklaşırken ileride bahçe koltuklarında oturan Serkan'ı gördüm, bir uzaklaşan arabaya bir de Serkan'a baktım ve aldığım kararla Serkan'ın yanına gittim.

"Ne yapıyorsun?" Gözlerini elindeki telefondan çekti, bana baktı.

"Ne yapayım be kuzen? Evde kimse yok, sıkılınca biraz hava almaya çıkayım dedim." Deyince yanına oturdum, konuştu. "Sen nasılsın?"

"Daha iyiyim." Dedim, evde kimse yok dediği hâlde etrafa bakınıp kimse olmadığından emin oldum, ona döndüm.

"Sen ne zaman dönüyorsun?" Güldü.

"Benden bu kadar çabuk sıkılmanı beklemiyordum doğrusu. Kovulacak mıyım yoksa?" Başımı sağa sola salladım.

"Hayır ondan değil de şeyden..." Deyip sustum, nasıl söyleyeceğimi bilemedim.

"Neyse bu akşam dönüyorum, biliyorsun oradaki işlerin başına ben geçtim, ben olmadan işler dönmüyor. Çok kalamam yani." İşte bu çok iyi olmuştu.

"Çok sevindim." Dediğimde kaşlarını çattı.

"Bu kadar açık olman pek iyi değil gibi." Yanlış anladığını anlayınca konuştum.

"Ya saçmalama ondan değil! Ne zaman döneceksen ben de seninle geleceğim diyecektim." Dedim, şaşırıp kaldı.

"Ne?"

"Ben burada çok sıkıldım, bunaldım. Olanlar beni bitirdi, kendimi hiç iyi hissetmiyorum burada. Uzaklaşmam lazım, bunun için de en iyi yol seninle gelmem. Tabii sen de istersen, beni de götür buradan." Dudakları yana kıvrıldı.

"Sen ciddi misin?" Başımı salladım.

"Çok ciddiyim, eğer olur dersen ben de geleyim seninle."

"Tabii ki olur Mira ama teyzem..." Sözünü kestim.

"Onun haberi olmayacak, kimsenin haberi olmayacak. Lütfen sen de söyleme yoksa annem hayatta müsaade etmez. Ben oraya ulaşınca onu kızdırmayacak bir şekilde anlatırım, anlayışla karşılar." Dedim çünkü annem bilirse muhtemelen bizi barıştırmak, gitmeme engel olmak için Ateş'e söylerdi.

"Akşam onlar seni evden yolcu ettikten sonra bir şekilde ben de binerim arabaya, bileti de birazdan ayarlarım. Valizleri de kimse yokken atarız bagaja olmaz mı?" Başını salladı.

"Tabii ki olur ama bana çok acele ediyormuşsun gibi geldi. Eğer istersen ben bir gün daha geç giderim, yarın sabaha kadar sen de hazırlanırsın." Dilimi damağıma çarpıtarak cıkladım.

"Olmaz bu gece çok iyi, bu gece gidelim." Kaşlarını çattı.

"Bana bu işin altında başka bir şey varmış gibi geliyor ama neyse yapalım bakalım, gizli gizli götürelim seni." Deyince rahat bir nefes aldım, buradan uzaklaşmak gerçekten iyi gelecekti.

"Bileti ben hallederim hadi sen de valizlerini topla, kimse eve gelmeden atalım arabaya." Dedi ve gülerek ekledi. "Bir gün kuzenimi Amerika'ya kaçıracağım hiç aklıma gelmezdi doğrusu." Ben de güldüm, önüme döndüm.

Ateş'e de söylediğim gibi zamana ihtiyacım vardı. Bir süre onu görmemeye, konuşmamaya ihtiyacım var. Bu yüzden de en iyisi kimsenin engel olmasına izin vermeden buradan gitmek. Ne zaman dönerim bilmiyorum ama gitmek istiyorum.

Herkesi ve her şeyi arkamda bırakıp uzağa, çok uzağa gitmek istiyorum.

***

Selam, nasılsınız?

Sizce Mira gitmek istemekte haklı mı? Ve gidebilecek midir dersiniz?

Mira Ateş'i affetmeli mi?

Yeni bölüm tahminlerinizi bekliyorum.♡

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM...♡

Loading...
0%