@gizzemasllan
|
Selam suç ortaklarım✨ Bölüme başlamadan önce alt köşedeki yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫 Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar.🍒 *** 37. BÖLÜM "GİTMEK" Gitmek, her şeyden kolaydır. Savaşmaktan, mücadele etmekten, acı çekmekten kolaydır. Arkanda birini bıraktığın hâlde kolaydır. Hele ki döneceğini bilerek gitmek daha da kolaydır. Ben de tüm bunları yaşamamak için gitmeyi tercih etmiştim. Herkesten ve her şeyden gitmeyi, bir süre uzaklaşmayı. Doğru mu değil mi bilmiyorum. Arkamda bıraktıklarım ne hisseder onu da bilmiyorum ama bugünlerde sadece kendi hissettiklerimi önemsiyorum. Ateş, sevdiğim adam. Her zaman ona karşı olan sevgimin büyük olmadığından bahsederdim. Ta ki kalbimi kırana kadar. Aslında onu çok seviyormuşum. Çok sevmeseydim canım bu denli çok yanar mıydı? Kalbimi bu kadar derinden kırabilir miydi? Sahtede olsa evli olduğunu düşünüp hatırladıkça bir kez daha kırılıyor kalbim. O kırıklar ruhuma öyle bir batıyor ki bu hissi kelimelerle tarif etmem mümkün değil. O her ne derse desin kendimi annemi üzen, annemin hayatını alt üst eden o kadın gibi hissetmekten alıkoyamıyorum. Belki de aldatılan birine çok yakından şahitlik ettiğim için bu duruma bu kadar tepki verdim, bilmiyorum. Ama kendimi kötü kadın gibi hissediyorum. Onu da sürekli babamın yerine koyuyorum. Sonuçta babama da bir zamanlar sonsuz sevgi ve güven duyuyordum. Şimdi bana dünyanın en güvenilmez insanı gibi geliyor. Küçükken babam gibi biriyle evlenmek, babam gibi birini sevmek isterdim. Şimdi sevdiğim adam onun gibi diye nefret eder oldum. "Fazla düşüncelisin, korkup vaz mı geçtin yoksa?" Bakışlarımı yanımda oturan Serkan'a çevirdim. "Korkmak yabancısı olduğum bir duygu." Deyip önüme döndüm. "Sadece biraz gerginim diyelim, sanırım o da uçaktan dolayı. İlk defa bu kadar uzun bir yolculuk yapacağım." Saatine baktı, bana döndü. "Uçağın kalkmasına 10 dakikadan az var, hâlâ vazgeçme şansın var yani. Benimle gelmek istediğinden emin misin?" Kaşlarımı çattım. "Tüm gün evde de gizli gizli arabaya bindiğimde de buraya gelip şu uçağa binene kadar da aynı şeyi söyledin ve söylemeye devam ediyorsun. Acaba seninle gelmemi istemiyor olabilir misin?" "Saçmalama Mira! Ben sadece senin için söylüyorum. Muhtemelen erkek arkadaşınla aranda bir sorun var ve ondan kaçıyorsun. Sonradan pişman olma diye diyorum. Gidersen aranızdaki sorun büyüyecek ve çözülemeyecek bir hâl alacak. Bunun için seni uyarıyorum." Önüme döndüm. "Bir şey olmayacak, uzak kalmak ikimiz için de iyi olacak." Göz ucuyla ona baktığımda derin bir nefes aldığını gördüm. "Uzak kalmak isteyen taraf hep bitirmek isteyen taraftır. Bitirmek istiyor musun gerçekten?" İstiyor muyum? Bilmiyorum. Tek bildiğim şey sahte de olsa biriyle evli kalmaya devam ettiği sürece onun yanında olmak istemediğim. "Kendine bile cevap veremiyorsun değil mi?" Sordu, bu sorusunu da cevapsız bıraktım. "Düşün mesela; onu bir başkasıyla görsen şu anda kıskanır mısın?" Ona döndüm. "Bu nasıl bir soru şimdi ya?" "Kızım sen ne yapacaksın nasıl soru olduğunu? Kıskanır mısın kıskanmaz mısın onu söyle?" Deyince gözlerimi önüme çevirdim, bir an için Ateş'i bir başkasının yanında hayal ettim. Mesela karısının! Ona bana davrandığı gibi davrandığını falan canlandırdım gözümde kaşlarım istemsizce çatıldı, öfkelendim, o sırada duyduğum gülme sesiyle yeniden gözlerimi Serkan'a çevirdim. "Niye gülüyorsun?" Elini kaldırdı, yüzümü göstererek konuştu. "Cevap vermene bile gerek kalmadı, yüz ifaden bana cevap vermiş oldu zaten." Dedi, bana doğru eğildi, gözlerimin içine bakarak "Sen bu adamı seviyorsun, deli gibi de kıskanıyorsun! Aranızda ne geçti bilmiyorum ama şu an öfkeyle hareket ettiğini ve muhtemelen birkaç gün içinde benimle geldiğin için pişman olacağını çok iyi biliyorum." Deyince ona da sinirlendim, bilmiş bilmiş konuşuyordu ama işin aslından haberi yoktu. "Acaba bahsettiğimiz o adamın evli olduğunu da biliyor musun?" Bir anda attım ağzımdan, sadece ona karşı haklı çıkmak için belki de hiç vermemem gereken bir sırrı verdim. Serkan karşımda ağzı açık bir şekilde kalakaldı. "Ne?" Önüme döndüm, ellerimi göğsümün altında birleştirdim ve öfkeyke konuştum. "Evliymiş, yeni öğrendim, tesadüfen evlilik cüzdanını gördüm." Serkan tepki bile veremedi, göz ucuyla ona baktım. "Hayırdır n'oldu? Susup kaldın! Az önce bilmiş bilmiş atıp tutuyordun!" Elini ensesine attı, gerildiğini anladım. "Ben nereden bileyim böyle bir şey olduğunu? Öyle küçük bir mesele yüzünden tartıştınız falan diye düşünüyordum. Şerefsiz demek evliymiş!" Deyince kaşlarımı çattım. "O kadar da değil, şerefsiz falan olmuyor." Dediğimde onun da kaşları çatıldı. "Sen hâlâ o adamı mı koruyorsun? Bu yaptığı şerefsizlik değil de ne? Seni kandırması, yalan söylemesi bir yana karısını aldatmış herif! Hem de seninle! Şerefsiz değil de ne?" Deyince sıkıntıyla ofladım. "Ama evliliği gerçek değilmiş, kağıt üzerinde sahte bir evlilik yapmış." Dedim ve bugün Ateş'in bana o kadınla, bu evlilikle ilgili anlattığı her şeyi ona tek tek anlattım. Tabii bazı detayları atlayarak. Mesela ailesini öldürenlere ulaşmaya çalışması gibi. Ona çok sinirli olsam da bu konuda bana güvenip anlattığı hiçbir şeyi bir başkasına anlatamam. "Yani şimdi adam haklı mı haksız mı emin olamadım. Haklı desem haklı değil, haksız desem mecbur kaldığı bir evliliği yapmış, kadına yardım etmek istemiş haksız değil." Dedi eli sakallarına gitti, sıvazlarken düşünceli bir şekilde "Kafa karıştırıcı bir durum." dedi, önüme döndüm. "Benim de kafam karışık işte, ne yapacağımı bilmiyorum. Bu anlattıklarının da yalan olmasından çok korkuyorum. Her şeyin doğru olmasından da korkuyorum. Çünkü her şey doğru olursa sanırım benim bu konuda anlayışlı olmam gerekecek ve ben bunu yapabilecek birisi değilim. Sahte de olsa evli olan bir adamla devam edemem, yapamam. Kendimi biliyorum, çok iyi biliyorum hem de." Dediğimde yine gözlerim dolmuştu. "Adam sahte evlilik demiş ve bitirecekmiş de. Bunu da bile bile evli deyip her şeyi bitiremezsin ki." Başımı salladım. "Farkındayım tam da bu yüzden kendimi hâlâ kötü hissediyorum." Dedim, gözlerimi ona çevirdim, konuştum. "Hem zaten ben sadece buradan biraz uzak kalmak istediğim için seninle geliyorum. Hayatımın sonuna kadar yanında kalacak değilim ya. Bu uzaklaşma ikimize de iyi gelecek." Serkan göz ucuyla saatine baktı, gözleri beni buldu. "Kuzen o bunu bilmiyor ama." Dedi, gözleriyle az önce uyarı yapıldığı için kapattığım telefonu göstererek konuştu. "Az önce aradı, açmadın. Adam yarın sabah uyanacak, bir şekilde gittiğini öğrenecek ve seni arayacak. Tabii sen yine açmayacaksın. Sonra ne olacak biliyor musun? Senin geri dönmeye gittiğini bilmediği için öfkelenecek, onun da kalbi kırılacak, o öfkeyle de vazgeçmeye karar verecek." Deyip önüne döndü Serkan ve devam etti. "Döndüğünde bir bakmışsın yanında başka birisi var. Yanlış anlama karısından falan bahsetmiyorum. Adam zaten evliliğinin sahte olduğu söylemiş. Herhangi birinden bahsediyorum. Sonuçta gördüm yakışıklı adam. Çabuk kaparlar onu." Kaşlarımı çattım. "Tam olarak anlayamadım. Sen şimdi bana akıl mı veriyorsun yoksa gaza mı getirmeye çalışıyorsun?" Dediğimde güldü. "İkisi de sayılır, eğer bu cümlelerimle gaza geliyorsan zaten bu uçağa binmen bile hata." "Ya sen neyin peşindesin ben hâlâ anlamadım? Bence sen gerçekten seninle gelmemi falan istemiyorsun, uçak kalkmadan da beni indirmeye çalışıyorsun?" Kaşlarını hayır anlamında kaldırdı. "Yok gelmeni çok istiyorum da itiraf etmem gerekirse teyzemden çok korkuyorum. Eğer seni Amerika'ya kaçırdığımı öğrenirse yemin ederim benim evi basar seni de beni de Türkiye'ye kadar kovalar." Deyince kendimi tutamayıp güldüm. "Arada okyanus var yalnız." Başını salladı. "Biliyorum kuzen çok iyi biliyorum ama teyzemden bahsediyoruz. Okyanus falan ona fayda etmez. Olacaklardan çok korkuyorum ama olsun hayatımıza biraz aksiyon geldi hiç değilse. Umarım teyzem silah kullanmayı falan bilmiyordur." O dalga geçmeye devam ederken önüme döndüm. "Aksiyon mu? Umarım bir süre benden uzak durur o aksiyon. Yeterince yaşadım, daha fazlasını istemiyorum." Dediğimde uçağın içinde önce Türkçe sonra ingilizce bir duyuru yapıldı, uçuşun başlayacağı, kemerlerimizi takmamız söylendi. Takılı olan kemerimi kontrol ettim, Serkan az önceki konuşmayı sürdürmezken hostesler tek tek kontrol yapmaya başladılar, daha sonra da uçak hareketlendi. Daha önce defalarca kez binmiştim ama her binmemde aynı gerginliği ve korkuyu yaşıyorum doğrusu. O ilk an beni çok ürkütüyor. Gözlerimi kapattım, başımı geriye yasladım. Derin derin nefes aldım, korktuğumu ve gerildiğimi çok belli etmemeye çalıştım. Rezil olmak istemiyorum çünkü. Bir süre sonra uçak havalandı, o korku dolu ilk an geçip gitti, rahatladım. Çok geçmeden hostesler yeniden geldi, koltukların arasında durup herhangi olumsuz bir durum olursa neler yapacağımızı anlatmaya başladılar. Daha doğrusu uçağın içinde yankılanan ses anlattı, onlar da anlatılan şeyleri nasıl yapacağımızı gösterdiler. Gece 12'de kalkan uçak Amerika'ya Türkiye saatine göre öğlen 1'de Amerika saatine göre de sabah 6'da indi. Aradan 13 saatten fazla zaman geçtiği hâlde gece geç saatte binip sabah erken saate inmiş gibi olduğum için jed lag (Kısa süre içerisinde farklı saat dilimlerine geçildiğinde sirkadiyen ritmin yeni saat dilimine adapte olamaması sonucu gerçekleşir.) olmuştum. Sanki uçaktaki o anlar yokmuş, 13 saat yolculuk yapmamış gibiydim. "İyi misin?" Gözlerimi Serkan'a çevirdim. "Tuhaf hissediyorum." Güldü. "Farkındayım, biraz uyursan geçer bu his merak etme." Dedi havaalanından çıkarken. Valizlerimi onu karşılamaya gelen birkaç çalışanı getireceği için biz doğrudan çıkmıştık. Kaldırılan pankartlardan birinde Serkan'ın ismini gördüm, o tarafa doğru yürüdük, bizi bekleyen bir adamla birlikte siyah bir arabaya bindik. Şoför Serkan'la ingilizce bir şeyler konuşurken dinlemedim, dinlesem bile anlamayacaktım zaten. Serkan konuşması bittikten sonra gözlerini bana çevirdi. "Bence artık telefonunu açıp annene haber versen iyi olacak." Deyince bunun sıkıntısını şimdiden yaşamaya başladım. "Bir gideceğimiz yere ulaşalım ararım ben annemi." Serkan gözleriyle onayladı, önüne döndü ve konuşmaya devam etti. "Burası New York işte." Dedi, yeniden bana döndü. "Gündüz pek bir numarası yok, genelde geceleri ışıltılı ve gösterişli olur." O konuşurken ona bakmak yerine arabayla geçtiğimiz New York caddelerine baktım. İnsanlara, insanların giyimine, mağazalara, restoranlara dikkatle baktım. Aslında her şey bir yana o kadar kötü olaydan sonra benim için güzel bir tatil olacaktı. "Ben de burada, merkezde yaşıyorum. Uzun süre burada yaşayınca aslında şehrin büyüsü yok oluyor. Buraya daha önce hiç gelmeyenler için falan mükemmel bir yer gibi, benim için de öyleydi ama yıllardır burada olduğum için herkesi büyüleyen bu şehir benim artık çok ilgimi çekmiyor." Dedi ve histerik bir şekilde gülerek ekledi. "İstanbul'u daha çok seviyorum mesela ben. Belki de oradan çok uzak kaldığım içindir bilmiyorum." Ona döndüm, işaret parmağını kaldırdı, önünden geçtiğimiz restoranı göstererek konuştu. "Bak şurası benim favori restoranım." Hızla gösterdiği yere baktım, devam etti. "Türk yemekleri yapan bir yer, bu yüzden seviyorum. Haftada en az 3 defa buradayımdır." Dedi bir başka restoranı göstererek devam etti. "Şurada da mükemmel italyan yemekleri yapılıyor. Sahibi İtalya'lı bir çift, çok tatlılar. 70 yaşını almış insanlar ama hâlâ çalışıyorlar." Gösterdiği restorana bakıp ona döndüm, Serkan yüzündeki kocaman gülümsemeyle anlatmaya devam etti. "20 yaşlarındayken ülkelerinde savaş çıkıyor, savaş çıktığında onlar buradalarmış. Savaş yüzünden geri dönmüyorlar, burada tanışıp evleniyorlar. Savaş bittikten sonra da dönmemişler. Evlendikten birkaç yıl sonra açmışlar restoranı. Şu an 70 yaşına gelmiş imalar ve hâlâ aynı restoranı çalıştırıyorlar. Çok güzel bir hikâyeleri var yani. Onları tanıyanlar yemeklerinden çok bu hikâyeyi yeniden dinlemek için gidiyor yanlarına." Deyince gülümsedim, Serkan etrafa bakındı, sanırım bana gösterip tanıtacak bir yer aradı ama buna değecek bir yere bulamamış olacak ki gözleri beni bulduğunda başka bir konuya girmişti. "Burası çok kalabalık bir şehir. Aslında yerli halkı kalabalık değil ama gelen turistler ve benim gibi buralı olmadığı hâlde burada yaşayanlar şehri çok kalabalık yapıyor. Bizim İstanbul gibi yani." Dedi dışarıya bakınıp yeniden bana dönerken. "Tabii bu kadar kalabalık olduğu için çok fazla kötü yanı da var. Mesela temiz değil, çok fazla kirli ve bu yüzden caddeler, sokaklar farelerle dolu." Yüzümü buruşturdum. "Fare mi? Gerçekten mi?" Başını salladı. "Gerçekten hem de öyle az buz değil, bayağı caddeler farelerle dolu." "İğrenç." Dedim, tiksinç bir ifadeyle. "Bence de iğrenç ama yerli halk bu duruma alışmış durumda. Hatta o kadar alışmışlar ki şehrin tam ortasında dev bir fare heykeli var. Fareler artık New York'un simgesi olmuş durumda." Dedi, öndeki adama ingilizce bir şeyler söyledi, adam ona cevap verdi, gözleri beni buldu. "Şimdi oradan geçeceğiz." Dedikten birkaç dakika sonra tam karşımızda dev bir fare heykeli göründü güldüm. "Bu şekilde çok tatlı görünüyor aslında." Dedim ve Serkan'a bakarak ekledim. "Ama gerçeğiyle karşılaşmayı hiç istemem." Güldü. "Üzgünüm kuzen, bu mümkün değil. Bu gece seni eğlenmeye çıkaracağım, birkaç tanesiyle karşılamak zorunda kalacaksın." Yine yüzümü buruşturdum. "Kötü bir karşılaşma olacak desene." "Biraz öyle olacak." Dedi ve caddeleri, mağazaları, restoranları göstererek kendi bildiği yerleri bana tanıtmaya devam etti. Evine giden yolları sürekli değiştirip beni gezdirdi, bu şekilde onun yaşadığı eve ulaşmamız 2 saat falan sürdü. Evin önünde araba durduğunda indim, eve doğru baktım. Tek katlı, büyük bir evdi Kocaman bahçesi vardı. Bahçesinden çok sevdiği köpeğinin sesi geliyordu. Bahçeye girdik, köpek kuyruğunu sallayarak koştu, Serkan'a doğru atıldı. Onlar birkaç günün özlemini giderirken renkli çiçeklerle dizayn edilmiş bahçeye bakmaya devam ettim. Eve girdiğimizde gayet şık bir salonla karşılaştım. Benim kuzenim bayağı zevkliymiş meğerse. Ben etrafa bakınmaya devam ederken o şirketten gelen aramalara yanıt vermeye başladı. Ben de saatlerdir kapalı olan telefonumu açtım, ekranda annemden, teyzemden, dedemden ve tabii ki Ateş'ten gelen onlarca cevapsız çağrıyı ve mesajları gördüm. Gelen bildirimleri tek tek silerken ve anneme bu durumu nasıl anlatacağımı düşünürken telefon çalmaya başladı, ekranda Ateş'in ismi belirdi. "Arıyor." Kendi kendime mırıldandım, kim bilir ne kadar endiselenmiştir. Fakat yine de açmak istemiyorum telefonu. Onun sesini duymak bile kalbimdeki acının artmasına neden oluyor. Belki de abartıyorum bilmiyorum ama canım yanıyor işte. Korkuyorum, beni hâlâ kandırıyor olmasından, anlattığı her şeyin yalan olmasından çok korkuyorum. Eğer bir kez daha güvenim kırılırsa hayatım boyunca bir daha hiç kimseye güvenemeyeceğim. Bu yüzden de açamıyorum telefonu. "Bence açmalısın." Başımı çevirdim, Serkan'a baktım. "Mira tamam haksız görüyorsun, olabilir, haklı da değil zaten. Uzak kalmak istemen çok normal ama kendini onun yerine koy. Muhtemelen başına bir şey geldiğini düşünüyordur. Üzgünüm ama kimseye bunu yapmaya hakkın yok." Önüme döndüm, söylediklerine hak verdim ama telefon çoktan kendiliğinden meşgule düşmüştü. Bir daha ararsa açarım diye düşünürken yeniden telefonun çalması saniyeler sürdü. "Hadi Mira." Dedi Serkan, daha fazla dayanamadım, telefonu açtım, kulağıma götürdüm. "Alo." Dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Serkan beni yalnız bırakmak istemiş olacak ki salondan ayılırken Ateş'in sesini duydum. "Çok şükür, çok şükür sesini duyabildim. Mira güzelim, neredesin? İyi misin? Her yerde seni aradık, çok korktum, başına bir şey geldi diye çok korktum." O telaşla konuşurken sesini duymak gözlerimin dolmasına neden oldu. "Sakin ol." Dedim boğuklaşan sesimle ve cümlemi tamamladım. "İyiyim." Dediğim hâlde telaşla konuşmaya devam etti. "Neredesin? Annen de çok merak etti, söyle hadi yanına geleyim. Benden kaçtıysan bile kabul Mira. Sadece iyi olduğunu göreyim sonra yemin ederim gideceğim, uzak kalacağım senden. Sen istemediğin sürece karşına çıkmayacağım ama iyi olduğunu göreyim bir kere. Bu kadarına hakkım var. Annen de..." Sözünü kestim. "Ben çok iyim, uzaktayım, gelebileceğin bir yerde değilim. Annemi de şimdi arayıp anlatacağım. Ben sadece..." O da benim sözümü kesti. "Biliyorum uzak kalmak istedin ama böyle olmaz güzelim, bu şekilde gidemezsin. Annene de bana da bunu yapmaya hakkın yok. Annene bile haber vermeden gitmişsin." "Öyle olması gerekiyordu." "Tamam, nasıl olacaksa olsun, sen nasıl istersen öyle olsun ama bana yerini söyle. Gelip göreyim seni, sonra gideceğim ve bir daha sen istemediğin sürece yanına gelmeyeceğim. Nerede olduğunu bilmem lazım Mira." Beni ikna etmek için sürekli aynı şeyleri söyleyip duruyordu. "Ben Serkan'la birlikte Amerika'ya geldim." Dedim tek nefeste ve devam ettim. "Bir süre burada kalacağım. Zaten son 10 günlük falan iznim kalmıştı, burada geçireceğim o süreyi de. Biraz dinleneceğim, gayet iyiyim yani. Sen beni hiç merak etme, düşünme de. Hem..." Konuşmaya devam edecekken şaşkın sesi araya girdi. "Amerika mı?" Şaşkınca sordu, görecekmiş gibi başımı salladım. "Evet, tatil yapmaya geldim. Olan biten hiçbir şeyi düşünmüyorum, sen de düşünme. Ben şimdilik burada gayet mutlu ve iyiyim. Anneme de anlatacağım düzgünce, lütfen sen de beni arayıp durma, arasan bile açmayacağım. Şimdi kapatıyorum, geri kalan her şeyi döndüğüm zaman konuşuruz. O zamana kadar uzak kalmak ikimize de iyi gelecek." Dedim ve cevap vermesini beklemeden telefonu kulağımdan indirdim, aramayı sonlandırdım. Tuttuğum göz yaşlarım bir sel misali yanağımdan akıp giderken elimi yüzüme bastırdım, sesimin çıkmamasına dikkat ederek ağladım. Fakat annem de benden bir arama beklediği için kendimi çok çabuk toparladım. Her zamanki gibi tüm duygularımı bastırdım, göz yaşlarıma engel oldum ve aradım. Daha telefon ilk çalışta anında açtı. Onunla Ateş'in aksine uzun uzun konuştum. Başta kızdı hatta çok kızdı, bağıracak gibi bile oldu ama sonra yine her zamanki gibi anlayışla karşıladı. Fakat yine de döndüğüm zaman gizli gizli gelmiş olmamın hesabını soracağını söyleyip telefona Serkan'ı istedi, verdim. Serkan'la da uzun uzun konuştu. Muhtemelen benim hakkımda çocuğu tembihleyip durdu. Bana iyi bakmasını falan söylemiştir herhalde. Telefon kapandıktan sonra bu kısmı kolay atlattığımız için rahatladım. Telefon trafiğinden sonra Serkan bana kalacağım odayı gösterdi, dinlememi söyledi. Kendisi de şirkete gidip işlerini halledip çabucak gelecekti. O işlerini halletmek için giderken ben de dediğini yapıp kalacağım odaya girdim, güzel bir duş aldım, pijamalarımı giydim ve yatağa girdim. Biraz uyumak iyi gelebilirdi. Aklımda Ateş, kalbimde büyük bir acı, içimde kocaman bir huzursuzluk vardı. Bu yüzden de yatağın içinde dönüp durdum, uyuyamadım. Doğrulup telefonumu aldım, ekrana baktım, ne arama ne de bir mesaj vardı. Açıkça arama demiştim zaten şimdi niye arasın ki? "Çok mu sert çıkıştım acaba?" Dedim kendi kendime, öyle miydi? Bilmiyorum ama içim rahat değil. İçim rahat olmadığı zamanlarda da hep yanlış bir şey yapmış olurum. Dudaklarımı ısırdım, sıkıntıyla ofladım. Her şeyi onun anlattığı gibi düşününce ona olan öfkem yok oluyordu. Affetmek, yeniden onunla olmak için türlü türlü bahaneler arıyordum. Fakat mantıklı düşününce de öfkem artıyor, başa çıkamayacağım bir boyuta geliyordu. Sahte de olsa evli bir adamla birlikte olmak gururumu kırıyor ama seviyorum, çok seviyorum. Hiçbir şey olmamış gibi yapamıyorum. Öfkemi bastıramadığım gibi sevgimi de bastıramıyorum. Gözlerimi kapattım, uzunca bir nefes aldım. Gözlerimi yeniden açtığımda telefonun ekranını da açmış, Ateş'in ismini bulmuştum. Telefonumda Barış olarak kayıtlı olan Ateş'in. Aramak için ekrana dokunmak istedim, elim ekrana doğru gitti ama bir türlü dokunamadım. "Olmaz! Aramak yok! Beni arama deyip kendin mi arayacaksın? Biraz tutarlı ol!" Dedim ama isminin yazılı olduğu ekrandan bir türlü çıkamadım. "Mesaj atayım." Dedim bir anda, evet bu olabilirdi. Hem bu sayede içim de biraz olsun rahat eder ve uyuyabilirim belki. "Evet evet mesaj atayım." Dedim ve mesaj bölümüne girdim, Ateş'in numarasını buldum, dokundum, mesaj yazmaya başladım. "Ben çok iyiyim." Yazıp duraksadım. Bunu telefonda söylememiş miydim zaten? Tamam söylemiştim ama bir kez daha söyleyeyim ne olmuş yani? Diye içimden geçirip mesaja devam ettim. "Sadece biraz yalnız kalmak istediğim için buraya geldim." Yazdım ve yine durdum. "Bu oldu mu ki?" Kendi kendime sordum, olmuş muydu? "Olmuştur herhalde canım, içimden bunu yazmak geldi sonuçta." Yine kendi kendime konuşup yazmaya devam ettim. "Artık sana ilk öğrendiğim andaki kadar kızgın değilim ama uzak kalmaya ihtiyacım var." Yine durdum, bu olmadı sanki. Ya onu affettiğimi falan düşünürse? Affettim mi onu? Belki birazcık ama bu durum hâlâ benim için belirsiz. Bu yüzden son yazdıklarımı hızla silip yeni bir cümle ekledim. "Seni affetmek için zamana ihtiyacım var. Bu süreçte seni görmek bana iyi gelmeyeceği için uzak kalmak istedim." Yazdıklarımı bir bütün olarak okuyup iyi olduğuna kanaat getirip devam ettim. "Seni çok seviyorum." Yazdım ve durdum, bir dakika ben böyle bir şey söylemeyecektim ki. Sil hemen sil. Bunu ona söylemem doğru değil. Kalkıp buraya gelmesine bile neden olabilir. Ya şimdi bile geliyorsa? Sahi neden gelmesin ki? Hem zaten arama dedikten sonra beni dinleyip aramaması pek de normal değil. "Yok canım gelmez, hem beni burada nasıl bulacak ki? Amerika koskacaman bir ülke arasın da bulsun. Ben onu aramadan önce yurt dışına çıktığımı bile öğrenememişti." Deyip kendimi rahatlattıktan sonra 'Seni çok seviyorum.' cümlesinden önceki cümleyle devam ettim. "Her şeye rağmen seni affetmek için çabalıyorum." Yazdıktan sonra kendimi rahatlattığım hâlde buraya gelme ihtimali olduğu için gelmesine engel olacak şeyler de yazmak isteyip devam ettim. "Lütfen bana biraz zaman ver ve beni bir süre kendi hâlime bırak." Sanırım bu kadar yeterliydi. Fakat yine de baştan okumakta fayda var diye düşünüp bir yazıp bir sildiğim mesajı en başından doğru düzgün okudum. "Ben çok iyiyim. Sadece biraz yalnız kalmak istediğim için buraya geldim. Seni affetmek için zamana ihtiyacım var. Bu süreçte seni görmek bana iyi gelmeyeceği için uzak kalmak istedim. Her şeye rağmen seni affetmek için çabalıyorum. Lütfen bana biraz zaman ver ve beni bir süre kendi hâlime bırak." "Olmuş ya çok güzel olmuş." Deyip tek bir saniye bile düşünmeden mesajı gönderdim. Düşünürsem muhtemelen göndermezdim çünkü. Gönderdikten sonra da telefonu kapattım, komodinin üzerine koydum, yatağa uzandım ve az öncekinin aksine rahatladığım için kolaylıkla uykuya dalabildim. ***** Odanın kapısına vurulmasıyla gözlerimi araladım. Kendime gelmeye çalışırken kapıya bir kez daha vuruldu, Serkan "Mira." dedi. Gözlerimi ovaladım, cevap vermek için dudaklarımı araladım ama benden önce davranıp konuştu. "Mira girebilir miyim? Müsait misin?" Kapıya doğru baktım, doğruldum ve hâlâ uykulu çıkan sesimle "Gel." dedim, Serkan odaya girdi. "Ooo sen bayağı uykucu çıktın, hadi kalk giyin, yemeğe gidiyoruz. Sonra da çıkıp şöyle güzelce eğlenelim." Konuşmak için dudaklarımı araladım ama engel oldu. "Hiç boşuna itiraz etme, teyzeme seni depresyondan çıkarıp göndereceğim konusunda söz verdim, sözümü tutmam lazım. Bu yüzden hazırlan çıkıyoruz." Güldüm. "Sadece Türk yemekleri yapıyorlar dediğin o restorana gidelim diyecektim." Deyip ayağa kalktım. "Ayrıca ben depresyonda falan değilim. Sadece biraz moralim bozuk. Hem buraya boşuna mı geldim? Tabii ki çıkıp eğleneceğiz!" Dedim, Serkan da güldü. "Hadi o zaman bekliyorum." Deyip odadan çıkınca yüzümdeki gülümseme soldu. Ona söylediğimin aksine depresyondayım ve çok mutsuzum ama üzerime gelmesinler diye belli etmemeye çalışıyorum. Valizden rastgele kıyafetlerimi aldım, giyindim. Nemli olan saçlarıma elimle şekil verdikten sonra yüzümdeki yara izlerini makyajla kapattım. Çabucak hazırlanıp odadan çıkacakken gözüme komodinin üzerindeki telefon takıldı, kapatmıştım en son. Ateş mesajıma cevap vermiş midir? Bakmak istemiyorum. Kötü bir şey yazdıysa tüm gece onu düşünüp biraz daha mutsuz olmak istemiyorum. Bu yüzden telefonu bile bırakıp odadan çıktım. Annem bana Serkan'dan ulaşabilir. Telefonu unutmuşum derim, olur biter. Odadan çıktım, Serkan beni bekliyordu. Beraber evden çıktık, tüm gün işlerinin aksine kız arkadaşıyla görüştüğü için çok mutlu, kız arkadaşı ailesinin yanına İtalya'ya gittiği için de bir o kadar mutsuzdu. Sabah evine giderken gösterdiği türk restoranına geldik. Güzelce yemeğimizi yedik, karnımızı doyurduk. Daha sonra arabayı restorantın önünde bırakıp New York sokaklarını gezmeye başladık. Tabii gezerken artık bu şehrin simgesi hâline gelmiş olan o fareleri de görmüştük. İlk gördüğümde çığlık atıp kaçtım. İkinci de sadece irkildim. Üçüncü de yanımda oldugunu bile fark etmeyip Serkan'ın işaretlerinden anladım ama çok da korkmadım. Tüm gece gezdik, mağazalara girip çıktık, alışveriş yaptım, bir ara yeniden acıkıp sabah hikâyelerini öğrendiğim İtalyan yaşlı çiftin restoranlarına gittik, pizza yedik. Hikâyelerini bir de onlardan öğrendim, uzun uzun sohbet ettik. Türkçe bildikleri için anlaşmam çok kolay oldu. Yemekten sonra caddelerde gezmeye devam ettik. Doyasıya eğlendik, güldük ve tabii ki yorulduk. Serkan'ın evine dönmeden önce dev fare heykelinin önünde fotoğraf çekilip anneme göndermeyi de ihmal etmedim. Saat gece yarısını geçip 2'yi gösterirken eve ancak dönebilmiştik. Eve döndüğümüzde ikimiz de yorgunluktan ölmek üzereydik. "Bir de yolda tutturdun gece kulübüne gidelim diye. Bu hâlde kulübün ortasında uyuyakalırdık herhalde." Söylenerek bahçe kapısından geçtim, giriş kapısına doğru yürüdüm. "Oraya gitseydik dans etmekten uyumaya fırsat kalmazdı kuzen." Deyince ona güldüm, güvenlikler bize selam verirken karşılıksız bırakmayıp eve ulaştım. "Ama gitseydim muhtemelen benim kız İtalya'dan ilk uçakla yeniden döner hesap sorardı bana." Dönüp ona baktım, yorgun ve sarsak adımlarla peşimden geliyordu. "Bir dakika! Sahiden gelirdi peşimden, gitsem mi acaba?" O kendi sunduğu fikri beğenirken gülüp eve girdim. "Hay ben aklımı seveyim! Lan ben bunu kesin yarın gece yaparım! Martina'm koşa koşa döner bana." Deyince göz ucuyla ona baktım. "Sen önce teyzeme İtalyan gelini olacağını söyle de sonra Martina'yı getirirsin buraya. Teyzem kolay kabul eder gibi geliyor bana ya. Öyle kötü kayınvalidelik yapacak bir kadın değil benim teyzem." Dedim gülerek ve eve girdim, girmemle donup kalmam bir oldu. Çünkü şu anda Ateş tam karşımda durmuş, gözlerimin içine bakıyordu. "Üzgünüm Mira ama teyzem isteyince evin adresini vermek zorunda kaldım." Diyen Serkan'a göz ucuyla bakıp yeniden Ateş'e döndüm. "Neden buradasın?" Sordum, bana doğru bir adım attı. "Mira ben sana..." Sözünü kesen şey bahçe kapısından eve giren kadın oldu. "Eva huyszulanıyormuş, ilk defa onu bu kadar yalnız bıraktım." Salona giren kadına baktım, uzun boylu, zayıf, uzun siyah saçları olan, esmer bir kadındı. Gözlerini Ateş'ten çekince göz göze geldik, gözleri benimle Serkan'ın arasında gidip geldi. Merakla ona bakarken konuştu. "Gelmişler." Dedi sadece ve sessizce Ateş'in yanına gidip durdu, gözlerimi ondan çekip Ateş'e baktım, pür dikkat bana baktığını gördüm. "Ben sizi yalnız bıraksam iyi olacak." Dedi Serkan ve odasına doğru yürüdü, o gözden kaybolurken Ateş bana doğru bir adım daha attı. "Lütfen sakin ol ve beni dinle Mira." Deyince ona cevap vermek yerine arkasındaki kıza baktım, kız bakışlarımın farkına varıp Ateş'in aksine büyük birkaç adım attı, yanıma geldi, elini uzattı. "Merhaba Mira, Gamze ben." Kaşlarım hızla çatıldı, karısını mı getirdi yani? Yok artık! Ellerimi yumruk yaptım, sakin kalmaya çalıştım. Gamze elini tutmayacağımı anlamış olacak ki elini indirdi. "Bana inanmadın, yalan söylediğimi düşünüp şüphelendin ve o şüphe seni buraya getirdi. Ben de onu sana getirdim. Bak karşında her şeyi anlatacak sana. Beni değil, onu dinle." Dedi, o da yanıma geldi ve devam etti. "Annene de anlattım, Gamze'yi onunla da tanıştırdım, Gamze her şeyi annene anlattı. Bana hak verdi, senin kararına hiçbir zaman karışmayacağını fakat onun anlatacaklarını duyman gerektiğini söyledi ve buraya gelmeme yardım etti. Şimdi hadi gel otur ve dinle. Eğer bir karar vereceksen duyacaklarından sonra karar ver. Sana söz veriyorum git dersen bu gece gideceğim, seni rahatsız etmeyeceğim ama kal dersen de hayatının sonuna kadar yanında kalacağım." Anneme de mi anlatmıştı? Buna inanamıyorum. "Mira lütfen dinle beni." Diyen Gamze'ye baktım, onların burada oluşunun ve annemin her şeyi biliyor oluşunun şaşkınlığını üzerimden çabucak atıp başımı salladım. "Peki." Dedim ve salona doğru yürüyüp koltuklardan birine oturdum. Gamze karşıma, Ateş benim oturduğum koltuğun biraz uzağına oturdu, sessiz kaldı. Gamze onun aksine konuştu. "Aslında nereden başlasam bilemiyorum." Deyince anında yanıtladım. "İstediğin yerden başlayabilirsin, dinleyeceğim." Göz ucuyla Ateş'e baktı, yeniden bana döndü. "Öncelikle şunu söyleyeyim o zaman; yanında oturan adamla bütün ilişkim sadece kağıt üzerinde. Hiçbir şekilde duygusal anlamda aramızda bir bağ yok. Önceden de yoktu sonra da olmayacak." Ateş'e baktım, meraklı ve gergindi. "Onunla 3 yıl önce karşılaştım. Babam yaşıyor zannettiği için karşıma çıkmıştı. Babamın öldüğünü ve istediği isimleri bir tek benden öğrenebileceğini öğrendiğinde başka çarem olmadığı için ona böyle bir teklifte bulundum." Dedi, gözleri doldu. "Ben çok küçük yaşta anne oldum. Sadece 17 yaşındaydım anne olduğumda. Kızımın babası bana tecavüz etti. Ailem bunu öğrendiğinde arkamda durmak yerine beni o adamla evlendirdiler. 5 yıl boyunca onunla yaşadım, yaşamak zorunda kaldım. Babam öldükten sonra bütün mirası bana kaldı. Ondan hayatı boyunca hep nefret ettim, beni öyle bir adama mecbur ettiği için. Fakat mirasını reddedemedim. Çünkü beni ve kızımı onun paraları kurtardı. O öldükten sonra o sapık herife boşanma davası açabildim, boşandım." Gözünden bir damla yaş aktı, sildi, devam etti. "Ondan boşandım, kızımın geçici velayetini aldım ama tamamen o velayati almam gerekiyordu. Kızımı babası da olsa bir sapığa bırakamazdım." Dediğinde onun için üzülmeden edemedim. "Onunla evli olduğum için bana tecavüz ettiğini, bir sapık olduğunu kanıtlayamazdım. Avukatım bu yüzden velayeti almanın tek yolunun mahkemeyi ondan daha düzgün bir hayatımın olduğuna inandırmak olduğunu söyledi. Bunun için de en iyi yol güzel bir evlilik yapmak, aile ortamı sağlamakmış." Dedi ağır ağır iç çekti, göz ucuyla Ateş'e baktı, devam etti. "O karşıma çıkınca ve bana mecbur olunca bu yolu denedim. Çok vaktim kalmamıştı, ona güvenmek zorunda kaldım. Daha doğrusu bildiğim şeylerle kendimi garantiye alıp ona güvendim ve bu teklifi yaptım. Başta saçmaladığımı söyleyip çekip gitti. Daha sonra başka çaresi kalmayınca yeniden karşıma çıktı, kabul etti. Aramızda küçük bir sözleşme imzaladık. Kendimi bu şekilde de daha da garantiye almış oldum. Onunla evlendik, mahkeme oldu, kızımın velayetini aldım ama yine istediğim gibi olmadı çünkü hafta sonu babasında kalma kararı verildi. Bu şekilde kızımı alıp kaçamadım, bir daha dava açtım." Gözlerim istemsizce Ateş'e gitti, hiçbir şekilde konuşmaya müdahale etmiyordu. "Bu süreçte Ateş'i yakından tanıdım, beni yarı yolda bırakmayacağından emin oldum ona istediği her şeyi anlattım. O da güvenimi boşa çıkarmadı anlaşmaya uydu ve işi bittiği hâlde benimle evli kalmaya devam etti. Son mahkeme, yani karar mahkemesi, bir sonraki ay yapılacak. Eğer kızımı tamamen alabilirsem Türkiye'den kaçacağım, bir daha dönmemek üzere. O pisliğin bizi hiçbir zaman bulamayacağı bir yere kaçacağım. Ateş bana bu konuda da yardım edeceğini söyledi. Gittikten sonra da ilk işim boşanma davası açmak ve bu evliliği bitirmek olacak. O da artık kendi hayatına bakabilecek." Dedi bir kez daha iç çekti. "Yani anlayacağın aramızda duygusal olarak hiçbir şey yok. Biz çıkarlarımız için evlendik ve bu evlilik çok yakında bitecek. Velayeti alamasam bile onu benimle evli kalmaya zorlamayacağım, boşanırken zorluk çıkarmayacağım. Çünkü alamasam bile boşandıktan sonra Ateş beni buradan kızımla birlikte kaçıracağını söyledi. Biz şimdi bunu yasal yollarla yapmaya çalışıyoruz. Eğer olmazsa diğer yolu deneyeceğiz ve bu evlilik her iki yolda da bitmiş olacak." Dedi, çalan telefonunu meşgule atıp konuşmaya devam etti. "Ateş bana yardım etti, kızımın hayatını kurtardı, o sapık adamdan kızımı kurtardı. Ona karşı hisettiğim tek duygu minnet ve aşktan çok uzak bir sevgi. Bir insan abisini, kardeşlerini nasıl severse ben de onu öyle seviyorum. Onun da bana karşı sadece bunları hisettiğini biliyorum. O hep seni sevdi, çok seviyor. Ben aranıza yanlışlıkla bile olsun girmek istemiyorum." Deyip ayağa kalktı. "Vereceğin karar sana bağlı, ister affedersin ister etmezsin. Buna hiçbirimiz karışamayız, kararını değiştiremeyiz ama bu saçma, basit evlilik yüzünden buna değmez. Evliliği öğrendikten sonra ona inanmaman çok normal ama bunu bizzat ben söylüyorum sana. Ateş'le aramda hiçbir şey yok, olmadı, olamaz. Benim bir kızım var, onun için mücadele ediyorum. Bunu yaparken bize yardım eden bir adamın sevdiği kadından bu yüzden ayrılmasına sebep olmak istemiyorum." Dedi telefonunu gösterdi. "Kızımın bakıcısı arıyor, açmam lazım, siz de biraz yalnız kalın, konuşun." Dedi, Ateş'e döndü. "Ben elimden geleni yaptım, söylemem gereken her şeyi söyledim. Yine de tekrardan böyle bir şeye sebep olduğum için özür dilerim." Deyip arkasını döndü ve bahçe kapısından yeniden evde çıktı. O çıkarken gözlerimi Ateş'e çevirdim, ayağa kalktı, yanıma geldi, oturdu. "Ben de elimden geleni yaptım, bana inanmıyorsun diye onu aldım, getirdim sana. Zor durumda kalma diye annene bile her şeyi ben anlattım, onun müsadesiyle buraya kadar gelip karşına çıktım." Dediğinde sesi boğuklaşmıştı. "Kızmakta da kırılmakta haklısın ama her insan hata yapar Mira, sana gerçekleri anlatmayarak ben de bir hata yaptım. Seni çok sevdiğimden yaptım bu hatayı, kaybetmekten çok korktum." Dedi, dizlerimin üzerinde duran elimi tuttu, gözlerimin içine baktı. "Şimdi git dersen giderim, kal dersen kalırım. Düşüneceğim dersen yine giderim sana zaman veririm. Ben sadece bunları bilerek bir karar almanı istedim. Her şeye rağmen..." Devam edemedi, çünkü gömleginden tuttum, kendime çektim, dudaklarımı dudaklarına bastırdım ve onu öptüm. Doğru ya da yanlış, pişman olacağım ya da olmayacağım, bilmiyorum. Tek bildiğim şey tüm kalbimle onu affettiğim. *** Selamlar, nasılsınız? Mira affetti, sizce doğru mu yaptı? Bunun için pişman olur mu dersiniz? Gamze'yi sevdiniz mi? Peki ya Serkan'ı sevdiniz mi? Final bölümüne son 3 bölüm kaldı. İlk kitabın finali 40. Bölüm olacak. Yeni bölüm tahminlerinizi bekliyorum.♡ Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan |
0% |