Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.BÖLÜM "İYİLER VE KÖTÜLER"

@gizzemasllan

Selam canımın içleri ✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar...

***

Ateş, her şeyi yakıp kül edecek. Yanmaya hazır olun...

3. BÖLÜM "İYİLER VE KÖTÜLER"

"Elinde kağıt var." Gözlerim hemen Cansu'yu buldu. Maktulün elinde tuttuğu kağıdı almıştı.

"Kağıt?" Diye sorarken Cansu kağıdı açıp okudu. Savaş'da onunla birlikte yazılanı okudu ve birbirilerine baktılar. Dün olduğu gibi yine dayanamayıp kağıdı elinden aldım ve okudum.

"Aranızdan birisi büyük bir suç işleyecek. Siz suç ortağı olmaya mahkûm olanlarsınız." Gözlerimi kağıttan çekip bizimkilere baktım ve hepsinin birbirine baktığını gördüm.

"Suç ortağını sikeyim lan senin! Ben seni bir elime geçireyim bak sen o zaman gör ortak nasıl olurmuş." Deyip Barış ayağa kalkıp olay yeri inceleme ekibinden birinin yanına gidip konuşmaya başlarken Savaş tek kelime etmeden yanımızdan kalkıp yatak odasından çıktı. Gözlerim Cansu'yu bulduğunda onun da sinirli olduğunu gördüm.

"Her gün birisini daha öldürüyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz. O manyağı bir an önce durdurmamız gerekiyor. Yoksa daha çok kişinin canı yanacak." Dedi ve o da ayağa kalkıp, odadan çıktı. Barış hâlâ olay hakkında bilgi alırken ben önümde yatan adamın cansız bedenine baktım.

Başından akan kan yüzüne gelmişti ve hâlâ kurumamıştı. Bu da yeni öldürüldüğüne dair en iyi kanıttı.

"İhbarı kim yapmış?" Dedim herkesin beni duyacağı bir ses tonuyla. Hepsinin gözleri beni bulurken aralarından birisi cevap verdi.

"Pizacı." Deyince kaşlarımı çattım.

"Pizacı mı?" Başını salladı.

"Sipariş getirmiş. Geldiğinde evin kapısının açık olduğunu görmüş. Buna rağmen kapıyı çaldım ama kimse bakmadı dedi. Kapıyı açıp girişteki kan izlerini görünce de polisi aramış." Elimdeki kağıdı sıkı sıkı tutarak ben de ayağa kalktım.

"Girişte kan izleri mi vardı? Ben görmedim de."

"Evet kapının tam girişinde vardı. Biz de şu anda o kan izinin nedenini bulmaya çalışıyoruz zaten. Adam yatak odasında ölü bulundu ama orada da kan izleri var. Hem evin başka hiçbir yerinde de ona benzer biz iz yok." Diyen adamın yanına gittim.

"Katile ait olabilir mi? Katil de yaralanmış olabilir mi?"

"Bizim de tahminlerimiz bu yönde. Bu yüzden izler kurumadan örnek aldık. Maktülun kanıyla karşılaştıracağız. Eğer aynı çıkmazsa muhtemelen aradığınız katil yaralı birisi." İşte buna çok sevindim. Umarım o izler katile aittir ve hiç değilse artık katil hakkında bir şey daha biliyor oluruz.

Barış tüm konuşulanları sessizce dinledikten sonra yeniden yanındaki adama dönüp konuşmaya devam etti. Ona bakmayı bırakıp ben de yatak odasında çıktım. Savaş ve Cansu salonda konuşuyorlardı. Onları es geçip evden çıktım ve içerideki havadan sonra temiz havayı soludum.

"Bulacağım seni. Her kimsen bulacağım seni. Yaptığın hiçbir şey yanına kalmayacak." Kendi kendime konuşup apartmanın önünde bir sağa bir sola gitmeye başladım. Gözüm sürekli apartmanın ismine takılıyordu ve aklıma Eren ismi geliyordu.

"Eren." Deyip iç çektim. "Eren." Tekrar ettim. Bana bir şeyler çağrıştırması için defalarca ismi tekrar ettim ama hiçbir şey çağrıştırmadı.

"Sakin ol Mira sakin ol ve düşün. Parçaları birleştirmeye çalış." Her zamanki gibi düşünürken kendi kendime konuşmaya başladım. Zihnimin içinde dönen dört harf beni deli ediyordu.

T E A Ş? Ne anlama geliyordu bu harfler? Buraya gelirken bindiğimiz arabaya binip bir kağıt ve kalem alarak tüm harfleri alt alta yazdım ve anlamlı kelimeler çıkarmaya çalıştım. Tüm dikkatimi elimdeki kağıda vermişken arabanın camına vurulmasıyla irkildim. Dışarıya bakıp bizimkileri görünce arabadan yeniden indim.

"Ne yapıyorsun?" Diyen Cansu'ya elimdeki kağıdı gösterdim.

"Harflerden anlamlı bir kelime çıkarmaya çalışıyorum." Savaş bir anda elimden kağıdı çekip aldı ve okuduktan sonra güldü.

"Ben burada anlamlı tek bir kelime bile göremiyorum." Deyince göz devirdim.

"Çıkarmaya çalışıyorum dedim zaten çıkardım demedim." Gözleri beni buldu. Cevap verecekken Barış yine araya girdi.

"Boşuna kağıtla kalemle uğraşmaya gerek yok. O harflerden çıkacak tek bir anlamlı kelime var." Deyince kaşlarımı çattım.

"Neymiş o? Ellerini cebine koyup gözlerini benden çekti ve derin bir nefes alıp cevap verdi.

"Ateş." Dediği an düşündüm. Evet aynı harflerden oluşan anlamlı bir kelimeydi.

"Ateş." Diye mırıldandım kendi kendime. Doğru bir tek bu kelime anlamlı çıkıyordu ama bunun anlamı neydi?

Katil bize neden Ateş diyordu ki?

"Acaba sizi yakacağım başınıza bela aldınız falan mı demek istiyor?" Cansu'ya baktım ve güldüm.

"Hiç zannetmiyorum. Böyle bir şey olsaydı..." Dedim ve elimde duran, maktulün cebinde bulduğumuz, kağıdı gösterdim.

"Eğer öyle bir şey anlatıyor olsaydı böyle bir kağıda yazardı. Bu harfler için her gün birini öldürüyor başka bir anlamı olması lazım." Hepsi bana dikkatle bakarken devam ettim.

"Mesela Eren gibi Ateş de bir isim olabilir. Eren Ateş diye birisi ya da Ateş Eren diye birisi olabilir. Bilmiyorum ama olması lazım. Bu iki ismin bir bağlantısı olması gerekiyor." Cansu yanında durduğumuz arabaya yaslanıp ellerini göğsünün altında birleştirerek konuştu.

"Ben artık düşünmeyi falan bıraktım. Kusura bakmayın ama bu katil her kimse gerçekten de aramızdan birine bir şeyler anlatıyor ve şu an o kişi her kimse bu katilin ne demek istediğini çok iyi anlıyor." Deyip iç çekti.

"Biz ne kadar düşünürsek düşünelim aklımızdaki sorulara asla cevap veremeyeceğiz. Çünkü bizim bilmediğimiz şeyler var ve katil hangimizle uğraşıyorsa o da şu an çok iyi biliyor neler olduğunu. Açıkça söylüyorum ben bu durumdan hiçbir bok anlamadım ve katilin uğraştığı kişi ben değilim. Eğer sizden biriyse de artık itiraf etsin ve daha fazla insan ölmeden şu pisliği durduralım." Cansu'nun söylediği şeyle ben de bıkkınca ofladım ve kendim olmadığımdan emin olduğum için Savaş'la Barış'a baktım. İkisi de tepkisiz duruyordu.

"Bir şey söylemeyecek misiniz?" Dediğim an ikisi de bana baktı ve ilk konuşan Savaş oldu.

"Ne bekliyorsun olmayan bir şeyi itiraf etmemizi falan mı?" Ona cevap vermeden Barış'a döndüm. O sessizliğini korumaya devam etti.

"Sen bir şey söylemeyecek misin?" İç çekti.

"Hayır. Bin defa size birbirinizi suçlamayın dedim ama bunu yapmaya devam ediyorsunuz." Cevap vermek için ağzımı açtım ama bana engel oldu.

"Hadi devam edelim birbirimizi suçlamaya. Hatta kavga bile edelim. Bakalım elimize ne geçecek." Deyip Cansu'ya döndü.

"Ben yapmadım diyorsun ama bunu kanıtlayacak herhangi bir şeyin var mı?" Cansu Barış'a cevap vermedi. Barış devam etti.

"Polis olmaktan nefret ediyorsun. Belki de ismini gizleyen bir suçlu olduğun içindir." Cansu şaşkınca kalırken Barış Savaş'a döndü.

"Sen de olabilirsin. En baştan beri telaşlı davranıyorsun. Olayda olan her şeyden haberdar olmak istiyorsun. Mira'nın mantıkla sunduğu her fikre karşı çıkıp sürekli aksini iddia ediyorsun. Belki de sana ulaşmamızdan korkup bizi engellemeye çalışıyorsun." Savaş bir bana bir Cansu'ya baktıktan sonra Barış'a döndü ama sessiz kaldı. Barış'ın bakışları bir anda beni buldu.

"Belki de sensin. Sürekli ortaya bir şeyler atarak bizi başka bir şeye yönlendirmeye çalışıyor olabilirsin. Sabah bulduğumuz cesedi senin sayende bulduk. Hepimiz gidecekken kapıyı kartla açmak isteyen sendin. Belki de katilin birini daha öldürdüğünü ve kızın içeride olduğunu biliyordun. Bizimle beraber boş yere kızı aramak yerine köpeği bahane edip kızı bulmamızı sağlamış olabilirsin. Belki de bulmamızı istemenizin bile başka bir sebebi vardır." Gözlerim irileşmiş bir şekilde ona bakarken kendini gösterdi.

"Belki de benim. Baksanıza sizi ne güzel suçladım tek tek. Zamanı geldiğinde kendimi çok güzel temize çıkarırım. Gördüğünüz değil mi var ben de böyle bir yetenek. Hem zaten sürekli sizi sakinleştirip birbirinizi suçlamayın diyorum. Belki de boşuna üzmeyin birbirinizi aradığınız kişi benimdir demek istiyorumdur." Hepimiz sessiz kaldık.

"Bakın suçlamak ne kadar da kolay. Hadi yaptığınız şeyleri savunurken de birbirinize girin. Katili de zaten bulur birileri bize ne? Biz kavgamıza bakalım." Yine hiç kimse cevap veremedi.

"Ben merkeze gidiyorum. Sizin aksinize kavga etmek dışında yapacağım bir sürü iş var. Siz de ne hâliniz varsa görün." Dedi ve yanımızdan uzaklaşıp ıslıkla bir taksi durdurdu ve gitti. O giderken Savaş konuştu.

"Haklıydı." Ona baktım. Cebinden telefonu çıkarıp ekrana baktı ve kaşlarını çatıp yeniden bize baktı.

"Benim de işlerim var birkaç saate gelirim merkeze." Dedi ve başka bir açıklama yapmadan o da yanımızdan uzaklaştı. O gider gitmez gözlerim Cansu'yu buldu.

"Hiç bana bakma ne diyeceğime ne düşüneceğime dair en ufak bir fikrim bile yok." İç çektim ve arabayı gösterdim.

"Ben de merkeze geçeceğim, sen?"

"Ben de." Deyince başımı salladım.

"Arabayı sen kullan o zaman." Cansu itiraz etmezken arabaya bindim. O da binip arabayı çalıştırırken başımı cama yaslayıp ellerimi göğsümün altında birleştirdim.

Düşünmekten delirmek üzereyim. Başım çatlayacak gibi ağrıyor. Mantığımı kaybetmiş gibi hissediyorum. Aklıma doğru düzgün hiçbir şey gelmiyor ve hiçbir şeyi sorgulayamıyorum artık. Kime güvenip güvenmeyeceğimi bilmiyorum. Birine güvenmek doğru mu onu bile bilmiyorum. Artık uyurken bile rüyama giriyor.

Ellerimi saçlarıma geçirip bıkkınca ofladım. Cansu bunu fark etmiş olacak ki konuştu.

"Sanırım Barış bana biraz fazla kızdı." Deyince ona baktım.

"Sadece sana değil hepimize kızdı." Bana değil yola bakarak konuştu.

"Konuyu ben açtıktan sonra patladı ama sanırım haklıydı. Kaç gündür bize aynı şeyi söylüyor. Fakat biz yapmaya devam ediyoruz." Cevap vermedim. Göz ucuyla bana baktı ve devam etti.

"Sence de Barış çok tuhaf birisi değil mi?" Deyince kaşlarımı çattım.

"Nasıl yani?" Omuz silkti.

"Bilmem tuhaf geliyor bana. Mesela hiçbirimizle iş dışında tek bir kelime bile konuşmuyor. İşle ilgili bir şey olunca da susmuyor."

"Konuşmayı sevmiyor olabilir. Bir dosya hakkında tartışırken de kendi fikrini sunması dışında normal bir şey yok." Dudaklarını büzdü.

"Belki de bana tuhaf geliyordur bilmiyorum. Savaş onun gibi değil ama o da çok sinirli, saldırgan. İtiraf etmeliyim onun yanındayken konuşmaya korkuyorum. Hemen her şeye kızıyor. Çok gizemli birisi gibi sanki." Deyince merakla sordum.

"Savaş'tan mı şüpheleniyorsun?" Deyince başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

"Hayır ne Savaş'tan ne Barış'tan ne de senden hiç şüphelenmiyorum. Hatta bu konuyu çok fazla düşünmüyorum bile birinizden şüphelenmemek için bile. Sadece onların bize karşı olan tutumlarından bahsediyorum." Dedi ve gözleri beni buldu.

"Mesela sen de farklısın." Kaşlarım biraz daha çatıldı.

"Farklısın derken?"

"Yani hırslısın çok fazla hırslısın. Sanki aramızdan birinden şüphelensen ve bunu destekleyecek en ufak bir şey bulsan ortalığı ayağa kaldıracakmış gibi bir izlenimin var ama aslında çok sakinsin. Fakat sakin görünmüyorsun."

"Göründüğün gibi birisi değilsin mi demek istiyorsun?" Güldü.

"Öyle demek istemediğimi sen de çok iyi biliyorsun." Merakla ona bakarken devam etti.

"Sadece ben senin gibi sakin ve soğuk kanlı olamıyorum demek istiyorum. Ben sanırım bu durumdan biraz korkmaya başladım. Birimizin peşinde bir seri katil var ve biz de her gün onun yanında geziyoruz. Polis olsak bile bu ürkütücü. Ben senin kadar soğuk kanlı olamıyorum bu durumda." Cevap veremedim.

"Aramızdan birinin katile bir şeyler yaptığı ve onun da intikam almaya çalıştığı çok bariz. Bu da demek oluyor ki aramızdan birisi de bir suç işledi. Şimdi düşünüyorum da birimizin büyük bir suç işlediğine inanmıyorum. Basit bir şey olmalı ama katil psikopat olduğu için bunu büyütüyor falan olabilir." Cansu konuşmaya devam ederken kendimi onun sesinden soyutladım. Cebimdeki kağıdı çıkararak katilin bugün bıraktığı notu bir kez daha okudum.

"Aranızdan birisi büyük bir suç işleyecek. Siz suç ortağı olmaya mahkûm olanlarsınız."

Zihnimin içinde dönen cümle ilk okuduğumda fark etmediğim bir şeyi daha fark etmeme neden oldu.

"Bir dakika biz bunu neden dikkatli okumadık ki?" Kendi kendime söylediğim şeyi Cansu duymuş olacak ki konuştu.

"Neyi?" Ona döndüm ve kağıdı gösterdim.

"Cansu suç işlendi yazmıyor kağıtta, suç işlenecek yazıyor. Büyük bir suç işlenecek." Cansu'nun kaşları çatılırken devam ettim.

"Ne demek şimdi bu? Ne suçundan bahsediyor?" Bana baktı. Korku yüzüne yansımıştı.

"Bilmiyorum." Yeniden önüme döndüm.

"Aranızdan birisi büyük bir suç işleyecek." Kendi kendime notu tekrar etmeye başladım.

"Büyük bir suç..." Gözlerimi kapattım ve düşündüm. Ne olabilirdi ki? Kim ne suçu işleyebilirdi? Cansu da benim gibi düşüncelere dalıp başka bir şey söylemezken düşünmeye devam ettim.

Birisi kimliğini saklayarak polislik yapıyor olsa bile ne suçu işleyebilirdi ki? Hem de büyük bir suçtan bahsediyordu. Birisi daha mı öldürülecekti acaba? Belki de polis kılıklı suçlu merkezden birini öldürecekti?

Zihnimin içinde sonu gelmeyen olumsuz senaryolar dönüp dururken merkeze ulaştık. Cansu babasının aramasına cevap verirken ben merkeze girip cinayet büronun bulunduğu kata çıktım ve Barış'ı aramaya başladım. Buraya geleceğini söylemişti. Gözlerim etrafta gezinirken onu her zaman oturduğumuz yerde gördüm. Dosyalara gömülmüştü. Koşarak yanına gittim ve hemen bir sandalye çekerek dibine oturdum.

"Hayırdır ne oluyor ne bu telaş?" Cevap vermek kağıdı önüne bıraktım.

"Bunu tekrar okusana." Derin bir nefes alıp göz devirdi.

"Mira tamam anladım bizden birinden bahsediyor. Siz onu bulmaya çalışın ben direkt katili bulmaya çalışacağım." Deyince ben de göz devirdim.

"Ya ondan bahsetmiyorum şunu bir dikkatle oku." Dedim ve kağıdı yeniden alıp onun için ben okudum.

"Aranızdan birisi büyük bir suç işleyecek. Siz suç ortağı olmaya mahkûm olanlarsınız." Deyip Barış'a baktım. Anlamadığını fark edince açıkladım.

"Ya Barış bir düşün. Biz günlerdir sürekli aramızdaki haini bulmaya çalıştık ama hainin neden hain olduğunu katilin neden ondan böyle bahsettiğini hiç düşünmedik. Bizden birinden suçluymuşuz gibi bahsetmiyor. Birisi büyük bir suç işleyecek diyor. Yani birimiz henüz suçlu değiliz birimiz bir suç işleyecek ve katil bizi bu konuda uyarıyor farkında değil misin?" Cevap vermedi sadece dikkatle yüzüme baktı.

"Bir şey söylemeyecek misin?" Derin bir nefes aldı.

"Mira bu hiçbir şeyi değiştirmez. Katil! Bak adı üstünde katil. 5 kişiyi öldürdü. Bıraktığı su saçma sapan notlardan vazgeçin artık. Farkında değil misiniz tamamen kafa karıştırmaya çalışıyor. Eğer o notlardan onu bulabilecek olsaydık emin ol o notları hiç bırakmazdı. Bizimle resmen alay ediyor ve ben buna izin vermeyeceğim. Yarın akşam suçsuz birinin daha cesedine ulaşmak istemiyorum." Başımı öne egdim cevap veremedim.

"Siz bu şekilde devam ettikçe o notların sahibine istediğini veriyorsunuz. Farkında olmadan bir katil tarafından yönetiliyoruz. O ne isterse biz de onu yapıyoruz. Bu bir oyunsa ipler onun elinde. Şimdi kendinize gelin ve ipleri biz devralalım. Yoksa sol bileğinde harf yazan cesetler bulmaya devam edeceğiz." Dedi ve yanımdan kalktı. Arkasından bakarken bu saate bile merkezde olan babamın yanına gitti.

"Amirim vaktiniz varsa birkaç dakika konuşabilir miyiz?" Babam Barış'ı onaylayıp onunla birlikte odasına giderken telefonumdan saate baktım.

6 Kasım 02:16

Bıkkınca oflayıp az önce Barış'ın önünde duran dosyayı aldım ve neyi araştırdığına baktım. Azra Kevser ismini görünce kaşlarımı çattım. Sabah gelen kadının 6 aydır kayıp olan kızının dosyasını incelemişti. Oysa sabah baya bir umursamazdı bu konuda. Dosyayı biraz da ben inceledim. Kadına her sabah kızını bulacağız, arkadaşlarımız arıyor diyordum ama en ufak bir gelişme bile yoktu.

Gerçek bir kayıp olmuş olsaydı şimdiye çoktan bulunmuş olacaktı. Ya da bir kazadan, hastalıktan falan ölmüş olaydı yine bulmuş olacaktık onu ama kız ortada yoktu. Bu yüzden geriye iki seçenek kalıyor. Ya kız aylardır zorla bir yerde tutuluyor ki bu gerçekten olası bir durum ya da birisi tarafından öldürüldü ve cesedi yok edildi.

Şimdilik sadece bu iki ihtimal üzerinde duruluyordu.

Dosyayı kapatıp yeniden masanın üzerine bırakırken yine ofladım. Cansu telefon görüşmesini bitirmiş olacak ki yanıma gelmiş, karşıma oturmuştu.

"Ne oldu sana niye yüzün asık?" Cansu'ya bakıp babamın odasındaki Barış'ı gösterdim ve konuştum.

"Bir posta daha azar işittim." Cansu hâlime gülerken dudaklarımı büzüp devam ettim.

"En kötüsü de hiçbir karşılık veremedim çünkü haklıydı hem de çok haklıydı." Cevap vermedi.
Hiçbir şey yapmadan boş boş oturmaya devam ederken Barış babamın odasından çıktı ve yanımıza gelip az önceki yerine tekrar oturdu.

"Ne konuştun babamla?" Elindeki dosyayı masanın üzerine bırakırken konuştu.

"Bu gece olanları anlattım. Sizin pek fazla umurunuzda değil ama adam her attığınız adımdan haberim olacak dedi." Bu grupta neden böyle şeyler sadece onun aklına geliyordu? O olmasaydı sanırım bu dosyayı çoktan kaybetmiş olacaktık.

"Bir şey dedi mi bari?" Barış yavaş hareketlerle bana döndü. Önemli bir şey söylemesini beklerken konuştu.

"Çık dedi." Deyince şaşırdım.

"Anlamadım?" Omuz silkti.

"Sadece odadan çık dedi." Deyince gülesim geldi ama kendimi tuttum. O sırada Savaş'ta yeniden aramıza dönmüştü ama gidişinden daha sinirli bir şekilde dönmüştü. Barış bana söylediği şeyleri onlara da anlatmaya çalışırken telefonuma mesaj geldi. Masanın üzerinde duran telefonu alacakken aynı anda Savaş'a, Barış'a ve Cansu'ya da mesaj geldi.

Herkes birbirinin yüzüne bakarken gözlerimi ondan çekip merakla telefona baktım. Ekranı açıp yabancı numaradan gelen mesajın üzerine korkarak tıkladım ve okudum.

"Bir gün her şey mahvolacak. Siz mahvolmaya hazır mısınız?"

Okuduğum şey yutkunmama neden oldu. Başımı yavaşça kaldırıp bizimkilere baktığımda onların da benden farksız olduğunu gördüm. Sanırım onlara da aynı mesaj gelmişti.

"K-Katil bize mesaj mı attı?" Cansu'nun kekeleyerek söylediği şeye bu sefer ben bile cevap veremedim.

"Sikeceğim şimdi buna da mesajını da yeter lan yeter!" Deyip Savaş ayağa kalkarken ileridekileri gördüm ve ayağa kalktım. Artık bir şeylerden emin olma zamanı gelmişti.

"Hemen geliyorum ben." Dedim ve cevap vermelerini beklemeden hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştım.

"Nazlı?" Başını kaldırıp bana baktı. Nazlı, sürekli bahsettiğimiz üst ekibin bir parçasıydı.

"Efendim." Yanına oturdum.

"Mesaj geldi mi?" Kaşlarını çattı.

"Anlamadım?" Onu şüphelendirmeden sormam gerekiyordu.

"Telefonuna bir göz atar mısın?" Şaşırdı ama yine de dediğimi yapıp telefonuna baktı.

"Mesaj falan yok." Deyince yalandan da olsa güldüm.

"Anladım. Bana sizinle baktığımız olayla ilgili saçma bir mesaj geldi de, yok herkese gönderdik falan yazmışlardı, birisi benimle dalga mı geçiyor onu öğrenmeye çalıştım." Söylediğim şey onu şaşırttı.

"Size mesaj gelmediğine göre birisi benimle alay ediyor olmalı. Ben en iyisi şu numarayı bir kontrol ettireyim." Nazlı cevap vermezken ayağa kalktım. O sırada onun ekibinden birisi elindeki telefonla oynayıp onun yanına otururken ona da mesaj gelmediğini anladım. Gelmiş olsaydı bu kadar rahat davranmazdı.

"Neyse size iyi çalışmalar." Nazlı bana gülümserken başka bir şey söylemeden bizimkilerin yanına gittim ve eski yerime oturdum. Hepsi bana merakla bakarken konuştum.

"Mesaj sadece bize gelmiş. Bu da demek oluyor ki katil tam da tahmin ettiğimiz gibi bizden biriyle uğraşıyor. Bu olayın başkalarıyla hiçbir ilgisi yok bizimle ilgisi var." Cansu söylediğim şeyle hemen ayağa kalktı.

"Ben numarayı kontrol ettirip geliyorum." Deyip yanımızdan uzaklaştı. Numaradan bir şey çıkmayacağına çok fazla eminim. Çıkacak olsaydı bu mesaj bize gelmemiş olurdu.

"Bu iş çok karmaşık bir hâl almaya başladı." Deyip Barış telefondaki mesaja bakmaya devam etti. Savaş sessizliğini korurken ben de telefona döndüm ve cesaretimi toplayıp mesaj yazdım.

"Seni bulacağım. Her kimsen seni kendi ellerimle parmaklıkların arkasına göndereceğim. Peki sen buna hazır mısın?"

Yazdım. Tam gönderecekken telefon bir anda elimden çekildi. Bunu yapan Barış'a sinirle bakarken yazdığım mesajı okuyup bana baktı.

"Ne yapıyorsun sen? Bir de ona cevap mı yazacaksın?" Deyip yazdığım mesajı sildi ve telefonumu yeniden önüme bıraktı.

"Sakın böyle bir aptallık yapmaya kalkışma!"

"O bize mesaj yazdı. Onunla konuşabilmek için bir fırsatımız varken..." Devam etmeme izin vermeyen Savaş oldu.

"O suçlu sen polissin. Şu an ona cevap vermeni istiyor. Sen de tam olarak ona istediğini veriyorsun şu an." Cevap verecekken elimdeki telefon yeniden titredi. Hızla gözlerimi ekrana çevirdim.

"Zaman bize güzel bir hikâye yazacak, mutlu sonla bitecek bir hikâye..."

Yazdığı mesajı okuyup anlamaya çalışırken yeni bir mesaj daha geldi ve hemen onu da okudum.

"Kötüler için hiçbir zaman hikâye mutlu sonla bitmez. Tıpkı sizin için bitmeyeceği gibi. Çünkü siz kötü olmaya mahkûm olanlarsınız..."

Korkuyla ellerim titremeye başlarken bir mesaj daha geldi.

"Aranızdan birisi büyük bir suç işleyecek. Şimdi karar verin. Siz suç ortağı mı olacaksınız yoksa mutlu sonu görecek olan iyiler mi?"

Elimi yumruk yaparak tırnaklarımı avucuma batırdım ve sakin kalmaya çalıştım. Dikkatle ekrana bakarken bir mesaj daha geldi. Tabii benimle birlikte diğerlerine de mesaj geliyordu.

"Ama sakın unutmayın! Siz suç ortağı olmaya mahkûm olanlarsınız."

Bir süre daha ekrana baktım. Başka bir mesaj gelmeyince ekranı kapatıp bizimkilere baktım ve onların hâlâ telefonlarına baktıklarını ve mesaj beklediklerini gördüm.

"Bu durum çok sinir bozucu Yemin ederim yeter artık diye bağırmamak için kendimi zor tutuyorum!" Dedim ve ayağa kalktım. Masanın yanında bir sağa bir sola giderek gelen mesajları düşünmeye başladım.

Neden sürekli bizim suç ortağı ya da kötü birisi olacağımızı ima edip duruyordu ki? Neden kendisi en büyük suçu işliyor olmasına rağmen işlenecek bir başka suç hakkında polise bilgi veriyordu ki?

"Olay yerine yeniden dönmeniz gerekiyor." Duyduğum şeyle hemen arkamı dönüp babama baktım. Masanın başında durmuş bize bakıyordu.

"Neden?" Dediğim an gözleri beni buldu.

"Aynı binada bir alt katta bir kadın cesedi daha bulundu. Komşularla konuşmak isteyen polisler buldu cesedi." Dediği an öylece kaldım.

"Bir kadın cesedi daha mı?" Diye sordu Cansu. Sesindeki korkuyu hissetmiştim.

"Bu iş içinden çıkılmaz bir hâl alıyor git gide. Oraya gidin ve didik didik inceleyin. İsterseniz bir saniye bile uyumayın, yemeyin, içmeyin ve yarın akşama kadar o katili bulun bana! Bu katil bulunana kadar bundan sonra durmak yok! Ayrı ayrı hareket etmek yerine üstlerinizle birlik olun ve bulun şu katili! Tek bir kişinin daha cesedine ulaşmak istemiyorum!" Babamın konuşmasının hemen ardından ona bir kez daha güven verip koşarak merkezden çıktık.

Arabaya binip aynı olay yerine farklı bir olay için bir kez daha giderken düşünmeyi falan bıraktım. Yoksa gerçekten delireceğim.

"Bu işte başka bir şey var. Neden bir gün de iki kişiyi öldürsün? Neden bir düzen içinde ilerlerken bunu bozsun?" Diyen Cansu'ya cevap veremedim.

"Hem ayrıca bir de mesajlar çıktı şimdi ortaya neden bize mesaj atmaya başladı?" Dedi ve ofladı.

"Numaradan da bir şey çıkmadı zaten." Deyip kendi kendine konuşurken önüme döndüm. Arabanın içinde yeniden aynı konu dönüp herkes fikrini sunarken ben ağzımı açmadım. Oturup hüngür hüngür ağlamak istiyorum. Gerçekten ağlamak istiyorum! Her şey gözümün önünde olurken buna dayanamıyorum. Bu, dayanılacak gibi bir şey değil.

Onlar konuşurken ben sessizliğimi korudum. Aynı apartmana bir kez daha gelip ilk maktulün bulunduğu evin bir alt katındaki olay yerine girdik.

Mutfakta bulunan kadın cesedini iyice inceledik ama bu sefer ne bileğinde herhangi bir harf ne de cebinde ya da elinde bir not yoktu. Bu kadının da bir şeyler gördüğü için öldürüldüğünü düşünüp bu konu hakkında tartışmaya başlarlarken ben sessizliğimi koruyup evden çıktım.

Artık bu durumu çözebileceğime, katili bulabileceğime dair olan inancımı kaybetmiştim. Çünkü katilin arkasını toplamak dışında hiçbir şey yapmıyor, yapamıyorduk.

Apartmanın önünde bir sağa bir sola gidip dağılan aklımı toplamaya çalışırken bir anda gördüğüm şeyle öylece kaldım.

Caddenin bir diğer köşesinde, apartmanın karşısında, duvarın arkasına saklanmış birisi vardı. Simsiyah giyinmiş, kapüşon takmıştı. Karanlıktan dolayı yüzünü göremezken başının hafif kalkık olduğunu, yüzünün bu tarafa dönük olduğunu fark ettim. Apartmanı gözetlediği kesindi.

Ona doğru bakmadım. Baktığımı fark etsin istemedim. Çünkü beni fark ederse uzaklaşacaktı. O tüm dikkatini apartmana vermişken cebimden telefonumu çıkarıp sessize aldım ve kulağıma götürdüm. Biriyle konuşuyormuş, konuşurken yürüyormuş gibi yaptım.

"Sakin ol Mira... Sakin ol... Sakin ol..." Hem kendimi sakinleştirip hem telefonla konuşuyormuş gibi gözürken ona iyice yaklaştım. O hâlâ beni fark etmezken arabaların geçtiği caddeye bir adım attım. Aramızda sadece bir cadde kalmıştı. Eğer bu şekilde ona yaklaşırsam anında yakalarım diye düşünürken bir anda onunla göz göz geldim.

Karanlıkta bile fark edebildiğim iri gözleri beni görünce daha da irileşti. Yolun bir tarafında o bir tarafında ben durmuş birbirimize bakarken bir başka ses araya girdi.

"Mira." Barış'ın sesiyle dikkatimi ondan çekip bana doğru gelen bizimkilere baktım. Onlara cevap vermeden yeniden ona döndüm. Hızla arkasını döndü ve yürümeye başladı.

"Mira hadi gidiyoruz." Diyen Cansu'ya cevap vermek yerine telefonumu cebime koydum ve belimdeki silahı çıkardım. O adımlarını hızlandırırken caddede üzerime doğru gelen arabaları umursamadan koşmaya başladım. O da bunu fark etmiş olacak ki benimle eş zamanlı olarak koştu.

"MİRA!" Barış'ın sesini duysam da önümde koşan siyah giyili, kapüşonlunun arkasından koşmaya devam ettim. Bizimkilerin arkamdan geldiklerini bildiğim için onlardan biraz daha cesaret alıp tüm gücümle koşmaya devam ettim.

Karanlık ve ıssız sokaklardan koşarak geçerken arkamdan ses gelmediğini fark ettim.

Bizimkiler neredeydi?

Hem onları düşünüp hem de önümdeki kişiden gözümü bir saniye bile olsun ayırmadan koşmaya devam ettim. Daha kalabalık caddelere geçerken önümdekini gözden kaçırmamak için elimden gelen her şeyi yaptım.

Koştuğumuz sokağın yok ayrımına geldiğimiz an iki sokağı birleştiren yerden geçen büyük bir tır nedeniyle yol kapanırken kaçacak yeri kalmadığı için bir an duraksadı. Bu ona biraz daha yaklaşmama neden olurken koşmaya devam etti. Aramızdaki mesafe kapandı diye düşünürken bir kez daha bağırdım.

"DUR DEDİM SANA! YOKSA VURURUM!" Diye bağırdım. Durmayacağını çok iyi biliyorum işte ama dediğim gibi uyarmak zorundayım.

Koşmaktan nefesim kesilmek üzereyken pes etmedim. Bir de koşarken önümde koşan kişiyi de dikkatlice inceledim. Yüzünü görmesem de çoktan vücut tipini aklıma kazımıştım bile. İleride çalışır bir şekilde duran siyah arabayı görünce ona bineceğini anladım ve hemen durup silahımı doğrulttum.

Kendimi toparladım, derin bir nefes aldım. O koşarak uzaklaşırken telaşa kapılmamaya çalıştım ve sokakta hiç kimsenin olmadığından emin olduktan hemen sonra ateş ettim.

Vurmuş olacağım ki hemen omzunu tuttu ve koşması yavaşladı.

"İşte bu!" Kendi kendime konuşup ona doğru değil de etrafına doğru sıktım. Ateş ettiğim için arabaya doğru koşamayıp ara sokağa girince ben de yeniden koşmaya başladım. Yakalayamamış ama yaralamıştım. Hem de arabaya binmesine engel olmuştum.

Onun girdiği sokağa ben de girdiğim an gördüğüm şeyle öylece kaldım. Burası çıkmaz sokaktı ve bir saattir kovaladığım kişi arkası dönük bir şekilde duruyordu. Yerdeki kan izlerini fark edince onu yaraladığımdan emin oldum.

"KALDIR ELLERİNİ!" Diye bağırdım ve gözlerimi bir saniye olsun üzerinden ayırmadan silahımı ona doğrulttum. O hareket etmezken bir kez daha bağırdım.

"KALDIR ELLERİNİ DEDİM SANA KALDIR!" Dediğimi yapıp ellerini yavaşça kaldırırken dikkatle inceledim onu. 1.70 ya da 1.75 boyu vardı. Bir erkeğe göre zayıftı. Belki de erkek değildir diye geçirdim içimden. Simsiyah ve bol giyinmişti. Bu yüzden vücut hatlarını fark edemedim. Yani erkek de olabilir kadın da. Gözlerimi vücudundan çekip ellerine baktım ve siyah deri eldiven taktığını gördüm.

Kimdi bu?

"Şimdi ellerini indirmeden yat yere!" Bu sefer yapmadı dediğimi.

"ELLERİNİ İNDİRMEDEN YAT YERE!" Diye bağırarak tekrar ettim. Konuşması gerekirken tek kelime bile etmedi. Aynı zamanda dediğimi de yapmadı.

"EĞER SENİ VURMAMI İSTEMİYORSAN DEDİĞİMİ YAP VE YERE YAT!" Başını sağa sola salladı.

Neden konuşmuyordu bu?

"Kaçacak hiçbir yerin yok! Söylediğim şeyi yapman için sadece 5 saniyen var." Kolundan akan kanlar yere damlarken yine cevap vermedi, sesini çıkarmadı.

"5." Diye geri sayıma başladım. Haraket bile etmedi. Bana arkası dönük olduğu için hemen ben de arkamı döndüm ve hiç kimse olmadığını gördüm.

Bizimkiler peşimden geliyorlardı şimdi neredeydiler? O kadar silah sesine rağmen hiçbiri gelmemişti. Kesin izimizi kaybettiler.

Yeniden önüme döndüm ve devam ettim.

"4!" Hiçbir tepki vermedi. Sakin kalmaya çalışıp devam ettim.

"3!" Sesim uyarır nitelikte çıktı ama o bunu umursamadı.

"2! Dedim ona yaklaşmaya kendimi hazırlayarak. Sayıyor olmama rağmen dediğimi yapmıyor olması beni sinirlendirdi ve konuştum.

"Seni bir kez daha vurmamı istemezsin!" Yine cevap vermedi. Artık sinirim bozulmaya başlamıştı.

"Kapüşonunu çıkar ve yavaşca bana dön!" Başını sağa sola salladı.

"HEMEN DEDİĞİMİ YAP!" Diye bağırdım. Gözlerim sürekli elindeydi. Elini indirdiğini fark ettiğim an onu vuracaktım yoksa o beni vururdu. O söylediğim şeyleri yapmazken ona doğru bir adım attım. Bunu fark etmiş olacak ki hemen ileriye gitti. Onun adımıyla bağırmam eş zamanlı oldu.

"HAREKET ETME!" Dedim ve onu korkutmak ve bizimkiler bizi arıyorsa onlara haber vermek adına ayağının dibine yere doğru bir kez daha ateş ettim. Bu onun olduğu yerde zıplamasına neden olurken devam ettim.

"Bir dahakinin sana denk gelmesini istemiyorsan şimdi hemen dediğimi yap!" Başını aşağı yukarı sağladı. Tedbir amaçlı arkama bakıp kimsenin olmadığından emin oldum ve yeniden ona döndüm.

"HADİ OYALANMA!" Yavaş yavaş yere diz çökerken elimdeki silahı sıkı sıkı tuttum ve bir diğer elimi belime atıp kelepçeyi çıkardım.

Yavaşça yere diz çöktü. Hiç değilse sonunda elimizde gerçek bir şüpheli vardı. Aklımızdaki tüm sorulara cevap verebilecek birisi vardı artık.

"HADİ DEDİM HADİ HIZLI OL!" O kadar yavaş hareket ediyordu ki gerçekten sabrımı taşırıyordu. Tamamen yere oturdu. Yere uzanacakken yanına doğru yaklaştım.

Yanına oturup ellerini kelepçelemem gerekiyordu. Bunu defalarca kez yapmıştım ama ilk kez yalnızım ve ilk kez basit bir suçluyu değil de seri katil şüphelisiyle yalnızım.

Yanına oturacakken bir anda başıma yediğim sert bir darbeyle kendimi yerde buldum. Sol elimde tuttuğum kelepçe sol tarafıma sağ elimde tuttuğum silah sağ tarafıma düşerken boynuma akan ıslaklığı hissettim ve başımın kanadığını anladım. Yerden destek alıp kalkmaya çalışırken başımın dönmesi bana engel oldu ve kendimi yeniden yerde buldum.

Aralık olan gözlerimden az önce yere yatırdığım kişinin ayağa kalktığını gördüm. Yüzüne bakmaya çalıştım ama bulanık gören gözlerim yüzünü algılayamadı. Başımda bir şeyler konuşmaya başlarlarken dinlemek istedim ama sesleri boğuk boğuk geldiği için hiçbir şey anlamadım. Yanımda duran silaha uzanacakken birisi ayağıyla silahı ileriye doğru itti.

Başımdaki şiddetli ağrıya daha fazla dayanamayıp, gözlerimi kapatırken birisi yanımda diz çöktü. Yüzüne bakmaya çalıştım. Bu bana vuran kişi olmalıydı. Yüzü kapalıydı. Bana doğru eğildi. Kokusu burnuma gelirken derin bir nefes aldım. Eğildi hem de baya bir eğildi ve kulağıma fısıldadı.

"Ateş, her şeyi yakıp kül edecek. Yanmaya hazır olun."

****

Selam suç ortaklarım, nasılsınız, neler yapıyorsunuz? ❥

Her yorumunuzu tek tek okuyorum. Cinayetleri defterlerinize not aldığınızı biliyorum. Birkaç kişi Instagramdan notlarını bile attı bana. Hepsini tek tek saklayacağımdan emin olabilirsiniz. Çünkü benim için çok değerliler. 💫

Gelen mesajları okuyup, notlarınızı inceledim ve itiraf etmeliyim ki aranızda nokta atışı tahminler yapanlar bile var. Bölümler ilerledikçe onlar zaten kim olduklarını kendileri anlayacaklar.✨

Cevap verdiğim zaman spoi olmayacak olan ve kitapla ilgili olan sorularınızı buraya yazabilirsiniz. Hepsine cevap vereceğimden emin olabilirsiniz. Özelden gelen sorulara yetişemiyorum ama burada hepinize cevap vereceğim.☆

Ayrıca yorumlarda okuyucular Savaş ve Barış olmak üzere ikiye ayrılmış durumda. Bu bölümden sonra Ateş'in kim olduğunu düşünüyorsunuz? Savaş mı Barış mı yoksa bambaşka birisi mi?

Her bölümde yeni bir ipucu bırakıyorum. Siz bu bölümdeki ipuçlarını yakalayabildiniz mi? (◔‿◔)

Son sahnede Mira'nın kovaladığı kişi ve onu bayıltan kişi kim olabilir?

Sizce Mira'ya bir şey olacak mıdır?

Yeni bölüm tahminlerinizi buraya yazabilirsiniz.♡

Yeni bölüm alıntısı ve bölüm duyuları için beni Instagram'dan da takip edebilirsiniz. Her bölüm için alıntı paylaşıyorum.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın. Sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%