Yeni Üyelik
40.
Bölüm

40.BÖLÜM "İNTİKAM" (1.kitabın finali)

@gizzemasllan

SUÇ ORTAĞIM 1. PERDE

FİNAL BÖLÜMÜ

40. BÖLÜM "İNTİKAM"

Annem gözlerini kıstı, kaşlarını çattı, bir saattir attığı bakışları atmaya devam etti. Her şeyden haberi olmasa olanlar yüzünden beni öldürecekmiş gibi bakıyordu ve bu bakışlardan yavaş yavaş korkmaya başlamıştım.

"Anneciğim acaba şu bakışlarını biraz yumuşatsan mı? Biraz korkuyorum da." Dediğim an kaşlarını biraz daha çattı, dudaklarımı ısırdım.

"Olanları sen de biliyorsun anne, buradan sana haber vermeden gittim çünkü eğer haber verseydim asla gitmeme izin vermezdin." Kendimi savunmak için konuştum ama bu ona pek de etki etmiş gibi durmuyordu.

"Hem bana işlerden uzun süre uzak dur, eğlen, kafanı dağıt diyorsun hem de bunu yaptığım zaman bana kızıyorsun!" Geriye yaslandı, tek bir kelime bile etmiyordu. Sadece benim savunmamı dinliyordu o kadar. Acaba sorun ondan izinsiz gitmem değil mi? Belki de Ateş yüzünden kızmıştır bana. Onun evli olduğunu öğrenmiş çünkü. Gözlerimi etrafta gezdirdim bizden başka kimse olmadığından emin olduktan sonra yeniden anneme döndüm.

"Barış yüzünden mi kızıyorsun? Evli olduğu için mi? Ben bilmiyordum anne eğer en başından bilseydim..." Sözümü kesti.

"Konumuzun bununla hiçbir alakası yok Mira! Bu doğru değil hem de hiç doğru değil ama ben Barış'la da evli olduğu kızla da konuştum. Ortada bir aldatma söz konusu değil. Çocuk kıza yardım etmek için sahte bir evlilik yapmış. Bunu evlendiği kızdan dinleyince öfkelenip ona kızamadım bile. Ama yine de onunla arkadaşlığına devam edebilmen için bu evliliğin bitmesi gerekiyor. Sen en doğrusunu bilirsin bu konuda, ne karar verirsen ben senin arkanda dururum ama bu evlilik bitene kadar aranızdaki mesafeyi ayarlamanızı daha doğru buluyorum." Dedi, tam ben de böyle düşünüyorum diyecekken devam etti, konuşmama engel oldu.

"Ayrıl falan demiyorum, zaten buna karar verecek olan sensin ama sen yine de şu evlilik bitene kadar dikkatli ol kızım." Başımı sallamakla yetindim, annem ayağa kalktı.

"Başka bir şey için de kızdığım yok sana." Deyip yanıma geldi, omzuma dokundu ve gülümseyerek "Koskoca kızsın, bir yerlere gitmek için benden izin almana bile gerek yok ama sen yine de bir daha ki sefere haber ver bana. Sonra çok merak ediyorum." Ayağa kalktım, boynuna sarıldım.

"Seni çok seviyorum." O da sarıldı, eli sırtımda bir aşağı bir yukarı hareket ederken konuştu.

"Ben de seni çok seviyorum kızım." Geri çekildim, gözlerine baktım.

Günlerdir onu ihmal ettiğim için bir kez daha pişmanlık duyup "İyisin değil mi?" diye sordum, gülümsedi.

"Çok iyiyim, sen beni hiç merak etme. Hiç olmadığım kadar iyiyim ben." İşte şimdi keyifim yerine gelmişti. Sanırım artık her şey yavaş yavaş yoluna giriyor.

"Babam?" Diye sordum, annemin yüzündeki gülümseme soldu. Merakla ona bakarken ağır ağır iç çektiğini fark ettim.

"Babanın durumu biraz karışık." Dedi, hâlâ onu benim şikayet ettiğimi bilmediğini hatırladım. Her şeyi ona anlatmış, babamın gerçekten suçlu olduğunu söylemiştim ama onu şikayet edenin ben olduğumdan hâlâ bihaberdi.

"Sen söylediğinde suçlu olduğuna ben de inandım, inanmak istemesem de inandım ama yine de bunun gelip geçici bir şey olduğunu düşündüm. Öğrendiğim kadarıyla olayın üzerinden epey bir zaman geçmiş, tüm deliller yok olmuştur, baban kendini kurtarır falan dedim ama soruşturmaya başlayan savcının elinde videolar varmış, babanın avukatından öğrendim. Sanırım onun işi artık bayağı zor." Gözlerimi kaçırdım, cevap veremedim. Gözlerim doldu, babam için üzüldüm. Ne de olsa o hâlâ benim babam. Bu hâlde olması beni mutlu etmiyor. Keşke her şey bir rüya olsa ama değil işte, gerçekler bunlar. Fakat onun için üzülsem de canım acısa da pişman değilim. Çünkü hâlâ doğru yaptığıma inanıyorum.

Kendimi toparladım, gözlerimi yeniden anneme çevirdim ve "O iyi mi?" diye sordum, sesimin boğuklaşmasına engel olamadım.

"Gözaltında şu an, soruşturma boyunca da gözaltında kalacak. Fiziksel olarak çok iyi ama..." Deyip sustu, iç çekti, o da üzülüyor gibiydi. "...ruhsal olarak büyük bir çöküntü içinde." Ellerimi yumruk yaptım, acımı bastırmaya çalıştım.

"Ben bugün onun yanına gideceğim." Dedim, annemin ne tepki vereceğini merakla bekledim.

"Tabii, görüştürmezler normalde ama sen halledersin. Sonuçta çalıştığın karakolda gözaltında tutuluyor. Girersin bir şekilde yanına, seni görmek ona da iyi gelecektir."

"Hallederim." Deyip ellerini tuttum, öptüm, gözlerine baktım. Bu durum karşısında onun bu kadar anlayışlı ve sakin olmasını beklemiyordum ama annem benim düşüncelerimin tam aksi şeklinde davranıyordu. Bu da her şeyi kolaylaştırıyordu.

"O zaman ben gidiyorum, birkaç saate yeniden dönerim." Annem başını salladı, konuşmak için dudaklarını araladı ama bir başka ses ona engel oldu.

"Hiçbir yere gidemezsin." Sesin geldiği yöne bakıp dedemi gördüm, söylediği şeye bir anlam vermeye çalışırken yanıma geldi, fazla keyifli çıkan sesiyle konuştu.

"Önce halletmemiz gereken küçük bir şey var çünkü." Dedi anneme bakıp göz kırptı bana döndü.

"Neymiş o dede?" Merakla sordum.

"Gelip görmen lazım." Dedi, kolunu uzattı.

"Gir bakayım koluma." Güldüm, bir an önce ne olduğunu öğrenmek için koluna girdim. Beraber bahçeye çıktık, garaja doğru yürüdük, garaja geldiğimizde hâlâ buraya neden geldiğimizi düşünmeye çalışırken dedem tam karşımda duran siyah arabayı göstererek konuştu.

"Yeni araban hayırlı olsun güzel kızım." Dediğinde şaşkınca öylece kaldım. Gözlerim siyah arabanın, annemin ve dedemin arasında gidip gelirken annem "Bu kadar şaşırmanı beklemiyordum doğrusu." dedi, gözlerimi ondan dedeme çevirdim.

"Kaza yapınca araban kullanılamaz hâle geldi, belki bir süre kullanmak istemezsin ama hayatının sonuna kadar arabalardan uzak duracak değilsin. Ne zaman yeniden araba kullanacak kadar kendini iyi hissedersen araban burada seni bekliyor olacak." Gülümsedim, dedemin boynuna atılıp sımsıkı sarıldım, teşekkür ettim. Ondan sonra anneme sarıldım ona da teşekkür ettim, geri çekildim, dedeme baktım.

"Ben kendimi gayet iyi hissediyorum, tamam başlarda arabalar beni biraz korkutmaya başlamıştı ama korkum geçip gitti. Şimdi hemen anahtarını alabilir miyim? Bir an önce binmek istiyorum." Dedim heyacanla, önce bu travmayı bu kadar çabuk atlattığıma şaşırdılar sonra da heyecanlı hâlime güldüler. Ne yapayım? Ben de böyle birisiyim işte. Geçmişi çok çabuk unutuyorum. Korkmak, utanmak, pişman olmak... Bunlar hep benim için gelip geçici duygular oldu. Bunun en büyük kanıtı da birkaç gün öncesine kadar Ateş'le olduğum için derin bir pişmanlık duyarken şimdi o duygudan eser yok içimde. Hepsi bir toz bulutu misali dağılıp gitti, yine geriye sadece sevgi kaldı.

"Anahtarı üstünde." Dedi dedem, gülerek onlara baktıktan sonra koşarak arabaya gittim, bindim, önce bir içine bakınıp sonra çalıştırdım, camı indirdim, annemler gülerek bana bakarken arabayı garajdan çıkardım, camdan "Sonra görüşürüz." diye bağırdıktan sonra gaza bastım, bahçeden çıktım ve evden uzaklaştım.

Bu araba işi çok iyi olmuştu. Tüm gün yapmam gereken bir sürü iş vardı ve takside sürünmeyecektim. Ayrıca belki Ateş'i takip etmem bile gerekecek. Umarım gerekmez ve umarım onu öyle bir şey yapmaktan çabuk vazgeçiririm ama içimde bu konuya dair kötü hisler olduğu için bir şeyler olacakmış gibi davranıyordum.

Yaptığım kaza yüzünden uzun süredir hiç gitmediğim karakolun önünde durduğumda saat öğlen 12'yi gösteriyordu. Bir zamanlar burada emniyet müdürü olan babam şimdi emrindeki polislerin gözetimi altında tutuluyordu ve en kötüsü o bunu hak etmişti, hak edecek şeyler yapmıştı.

"Hadi Mira in ve yüzleş artık babanla." Kendi kendime konuşarak arabadan indim, önünde durduğum karakola iç çekerek baktım. Her şey bir yana burayı çok özlemişim. Bir an önce iyileşmek ve yeniden aşık olduğum işimin başına dönmek istiyorum. Sahi en son hangi dosyaya bakıyordum ben? Sanırım evinde öldürülen genç kızın, Nisa'nın, dosyasıydı. Görüştüğü tek kişi olan barmen sevgilisi tarafından öldürülmediği emin olunan fakat katili bilinmeyen Nisa'nın. Acaba o dosya çözülmüş müdür?

Yine iş düşündüğümü fark edince başımı sağa sola sallayıp düşüncelerimi dağıttım, kendimi toparladım ve içeriye doğru ağır adımlarla yürüdüm. İlk kez buraya böyle korkarak ve çekinerek giriyorum sanırım.

Karakola girdiğimde cinayet büroya geçtim, gördüğüm ilk kişi Cansu olurken o beni fark etmeyip ileride telefonla konuşmaya devam etti. Çok yoğun gibiydi. Gözlerimi ondan çektiğimde Esra'yı, Savaş'ı ve tanıdığım diğer herkesi tek tek gördüm. Fakat onlar beni görmeyip işlerine devam ettiler. İçeriye doğru ağır adımlarla ilerlerken bir anda durdum.

En son buradan çıktığımda bir not ve yazılı ifademi bırakıp Ateş'le ilgili olan her şeyi anlatmıştım. Sonra da öğrendiğim kadarıyla o notta Ateş'le ilgili yazdığım her şey silinmiş yazılı ifadem kaybolmuştu. Peki bunu kim yapmıştı? Bu tamamen aklımdan çıkmıştı. Fakat burada bunu yapan birisi var ve Ateş'in ortaya çıkmasına engel oluyor. Bunu en kısa zamanda Ateş'le konuşmayı aklıma not ederek buraya geliş amacım olan babama odaklandım.

"Mira?" Cansu'nun sesiyle gözlerimi ona çevirdim, büyük birkaç adımda yanıma ulaştı. "Ne işin var senin burada?" Sordu.

Bunu söylemek utanç verici olsa da "Babamı görmeye geldim." dedim. İç çekti, mahçup bir ifadeye büründü.

"Anladım." Dedi sadece ve etrafa bakındı, gözleri yeniden beni buldu. Bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi kapattı, sessizce konuştu.

"Ateş'le aranız düzeldi mi? Hem siz yurt dışındaydınız ya ne ara geldiniz? Geldiğinizi öğrenince çok şaşırdım."

"Bu sabah geldik, aramız da düzeldi, bir sorun yok." Gülümsedi.

"Bunu duyduğuma sevindim." Etrafa bakındım, Savaş işlere o kadar gömülmüştü ki hâlâ beni fark etmemişti.

"Bu arada sana mükemmel bir haberim var, belki biraz moralini yerine getirebilirim." Deyince meraklandım.

"Neymiş o mükemmel haber?" Sordum, konuşmak için dudaklarını araladı ama bir başka ses ona engel oldu.

"Güzelim?" Arkamı döndüm, Ateş'i gördüm, şaşırdım. Yanımıza geldi, elini belime koydu, gözlerime bakarak "Senin ne işin var burada?" diye sordu, hızla geri çekildim.

Yaptığım şey yüzünden kaşları çatılırken "Nerede olduğumuzu unuttun galiba?" dedim. Yüz ifadesi yumuşadı ve yeniden "Ne işin var burada?" sordu.

"Babamı görmeye geldim." Dediğimde gözleriyle beni onaylayıp Cansu'ya döndü.

"Neymiş şu önemli olan şey? Beni buraya kadar getirttin." Şimdi neden burada olduğunu anlamış ve Cansu'nun söyleyeceği şeyi daha çok merak etmeye başlamıştım.

Merakla Cansu'ya bakıp bir şeyler söylemesini beklerken Savaş yanımıza geldi ve "Bu sabah bir ceset bulundu. Bilin bakalım kime ait?" diye sordu, anladığım şeyle anında sordum.

"Katile mi?" İşaret parmağını kaldırdı, bana doğrulttu.

"Doğru tahmin, artık rahat olabilirsiniz. Adam ölmüş, cesedi de bulundu." İşte bu aldığım en güzel haberdi. Sonunda rahat bir nefes alabildim.

"Emin misiniz?" Diye sordu Ateş, Cansu başını salladı.

"Eminiz, emin olmak için bizzat ben gittim adli tıba, adam ölmüş." Gözlerimi kapattım ve tuttuğum nefesimi bıraktım, derince de bir nefes aldım. Rahatladığımı hissediyorum, sanki üzerimden tonlarca yük kalkmış gibiydi.

"Bitti desenize o zaman." Dedi Ateş ona döndüm.

"Sonunda bitti." Gülümsedi, gözlerimi Cansu ve Savaş'a çevirdiğimde onların da çok mutlu olduklarını gördüm. Onların aksine benim buruk bir sevincim vardı. Çünkü ben ölmesini değil yaşarken yaşattığı her şeyin cezasını çekmesini isterdim. Ve tabii bir de onların aksine benim sorunlarım bitmemişti. Babamın olayı, Ateş'in intikamı hâlâ hayatımın birer gerçekleriydi.

"Ben bir babamın yanına gideyim, sonra konuşuruz yine." Dedim, yanlarından uzaklaştım, nezarethaneye doğru yürüdüm. Babama neler olacağını az çok tahmin edebiliyorum. Muhtemelen meslekten men edilecek ve tutuklanıp cezasını çekecek ama Ateş konusunda neler olacak hiç bilmiyorum. Hâlâ evli, intikam almaya çalışıp öldürmek istediği insanlar var. Bunların yaşanmasını istemiyorum. Onun katil olmasını istemiyorum. İsminin sahte olmasını, sahte bir evlilik yapmasını kabul ettim ama birini öldürmesini kabul edemem. Ona engel olabilecek miyim bilmiyorum ama engel olmak için elimden geleni yapacağım.

"Mira?" Ateş'in sesiyle durdum, ona döndüm, koşar adımlarla yanıma geldi.

"İyi misin?"

"Evet." Yüzünde şüpheli bir ifade vardı.

"Niye öyle kaçtın yanımızdan? Bir sorun mu var?" Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır, sadece babamla bir an önce konuşmak istiyorum. Bu yüzden acele ediyorum." Bir adım attı, yanıma yaklaşıp sessizce konuştu.

"Buna hazır mısın?" Gözlerimi kapatıp açtım.

"Hazırım."

"Baban senin şikayet ettiğini öğrenmiş olabilir biliyorsun değil mi? Beklemediğin bir tepkiyle karşılaşabilirsin." O beni uyarırken bunları tüm yol düşündüğümü anımsadım, her şeyin farkındayım. Olabilecek her ihtimali düşünüp buraya öyle geldim.

"Biliyorum ama kaçmak bana göre değil, gidip konuşup halledeceğim. Öğrenmemişse bile ben söyleyeceğim, seni şikayet eden bendim diyeceğim." Deyip sıkıntıyla ofladım, bu konuyu daha fazla konuşmak istemedim.

"Neyse daha fazla oyalanmayayım gideyim, sen beni burada beklersin değil mi?" Sordum, hiç düşünmeden yanıtladı.

"Tabii burada olacağım." Buruk bir şekilde gülümsedim, nezarethaneye açılan kapıdan girdim. Görevliyle konuşup hemen çıkacağımı söyledim, beni tanıdığı için müsaade ederken adımlarımı hızlandırdım, babamın olduğu nezarethaneye geldim. Birkaç metre ileride durup ona baktım.

Başını öne eğmiş, ellerini önünde birleştirmiş, zemine bakıyordu. Tek hir noktaya odaklanmış öyle boş boş bakıyordu. Onu böyle görmek gözlerimin dolmasına neden oldu, boğazım düğüm düğüm oldu. Bu histen kurtulmak için yutkundum ama fayda etmedi. Ona doğru yürüdüm, demir parmakların ardında durdum, başını usulca kaldırdı, gözleri beni bulduğunda berbat bir durumda olduğunu gördüm.

Gözlerinin içi kan çanağına dönmüş, göz altları şişmiş ve morarmıştı. Dudakları kurumuş, omuzları çökmüştü. Resmen yıkılmış gibiydi. "Kızım." dedi çaresizliğinin etkisiyle kısık çıkan sesiyle ve ayağa kalktı. Yanıma geldi, parmaklıkların ardında durdu, tutundu, gözlerime baktı.

"Seni çok özledim." Onu böyle görmek tüm öfkemin yok olmasına neden oldu. Ona karşı bu kadar güçsüz olmaktan nefret ediyorum ama o benim babam. Ne olmuş olursa olsun babam.

"Baba." Dedim, parmaklıklara biraz daha yaklaştım, elimi tuttu.

"Niye daha önce gelmedin Mira? Günlerdir senin, bir tek senin gelmeni bekliyorum. Karşıma çıkmanı bekliyorum. Neden, neden bu kadar geç geldin?" Cevap veremedim, gözlerimi kaçırdım. Muhtemelen hiçbir şey bilmiyordu. Onu benim şikayet ettiğimden bihaber olacak ki bana böyle davranıyordu.

"Sen en doğru olanını yaptın kızım, sen benim sana öğrettiğim ama öğrettiğim hâlde kendim çıkmak zorunda kaldığım o yoldan gittin." Gözlerimi yeniden ona çevirdim, biliyor muydu yani?

"Ben çok pişmanım." Dedi çatallanan sesiyle, gözleri dolmuştu ve ağlamamak için kendimi tuttuğundan yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Yaptığım her şey için çok pişmanım Mira." Dedi, ellerini parmaklıkların arasından çıkarıp yüzümü avuçlarının arasına aldı.

"Seninle gurur duyuyorum, sen benim aksime hiç hata yapmadın, mesleğini gerektiği gibi icra ettin. Sen hep adaletli oldun hep doğru olanı yaptın. Ben yapamadım, hatalarım beni buraya düşürdü. Cezamı çekmeye razıyım. Anneni..." Deyip sustu, gözünden bir damla yaş aktı, devam etti.

"Anneni aldattım, her şey ondan sonra başladı zaten. Her şey o günden sonra mahvoldu. Suçlulara yardım etmek zorunda kaldım. Suç işledim, ben burada olmayı hak ettim. Yıllardır bunun vicdan azabıyla yaşıyorum. Yıllardır öldürdüğüm o adam rüyalarıma giriyor, bana hesap soruyor. Defalarca kez kendim anlatmak istedim, ben suçluyum diye bağırmak istedim ama yapamadım, korktum." Dedi, parmakları yanağımı okşarken göz yaşları akıyor, konuşmaya devam ediyordu.

"Sen beni kurtardın Mira, sen bana kötülük yapmadın, iyilik yaptın. Beni hapsolduğum o azabın içinden çekip aldın, kurtardın. Sana hiç kızmadım, benim yapamadığım şeyi yapıp beni kurtardın ama çok korktum kızım, bana arkanı döndün zanettim, gelmeyeceksin zanettiğim için çok korktum." Daha fazla dayanamadım, onunla birlikte akıttım göz yaşlarımı.

"Senden af diliyorum, annenden af diliyorum. Ne olur beni affedin, ben cezamı çekmeye razıyım. Suçumu inkar etmeyeceğim, bildiğim, yaptığım her şeyi anlatacağım ama..." Göz yaşlarına boğuldu.

"Senden başka kimsem yok kızım, sen de beni yalnız bırakma. Annenden bunu istemeye yüzüm yok, cesaretim yok, bir tek senden isteyebilirim. Beni yalnız bırakma, bu bana vereceğiniz en büyük ceza olur. Yıllarca dört duvar arasında kalmaya razıyım ama sen bana arkanı dönme." Dedi, akan göz yaşlarımı silerken.

"Bırakmayacağım." İstemsizce çıktı bu kelime ağzımdan, ne ona karşı öfkem ne de nefretim kalmıştı. Dedim ya bu duyguları uzun süre hissedemiyorum diye. Hem annemle olan mevzu annemle ikisinin arasında, birini öldürmesinin cezasını de çekecek sonuçta. Karşıma geçmiş beni yalnız bırakma diye yalvarırken nasıl ona arkamı dönebilirim ki?

"Söz veriyorum seni hiç yalnız bırakmayacağım ama..." Deyip sustum, kelimeler boğazımda düğümlendi. Derin bir nefes aldım, kendimi toparladım, boğazımda oluşan yumrudan kurtulduktan sonra konuştum."... bu seni affettiğim anlamına gelmiyor. İstersen sen de bu hâlde olmana sebep olduğum için beni affetme. Bunu anlarım hiç de kızmam hatta. Son günlerde affetmenin kolay olmadığı acı bir şekilde öğrendim." Başını sağa sola salladı.

"Ben seni affettim bile kızım, sen affedilecek bir şey yapmadın. Sen beni boğulmak üzere olduğum karanlık bir cehennemden çekip aldın." Yüzümdeki ellerini tuttum.

"Mira?" Sesin geldiği yöne bakıp görevli memuru gördüm. "Birazdan savcı gelecek, seni burada görmese iyi olur. Şimdilik yeter daha sonra söz yine gelir görürsün babanı." Onu zor durumda bırakmak istemediğim için gözlerimle onaylayıp babama döndüm.

"Yalnız değilsin, ben hep burada olacağım, fırsatını bulduğum her an yanına geleceğim." Başını salladı

"Bekleyeceğim." Deyince gözlerim üzerinde gezindi.

"Kıyafetlerin kirlenmiş, bir dahaki gelişimde temiz kıyafet getiririm." Yine başını salladı. "Kendine iyi bak, beni de hiç merak etme." Ve yine başını salladı, sanırım konuşmakta zorlanıyordu. Birkaç adım geri gittim, yine geleceğimi söyledikten sonra görevli memurla birlikte nezarethaneden çıktım, çıkar çıkmaz Ateş yanıma geldi.

"İyi misin?"

"İyiyim." Dedim, az önce çıktığım nezarethaneye doğru bakıp yeniden Ateş'e döndüm. "Ama baban hiç iyi değil." Dediğimde gözlerim yeniden doldu.

"Onu ilk defa böyle gördüm, yıkılmıştı. Bana hiç kızgın olmadığını söyledi, vicdan azabı çekiyordum, çok pişmandım sen beni kurtardın dedi ama yine de kötüydü işte." Ateş elimi tuttu.

"Geçecek güzelim, sana kızgın olmamasına sevindim. Cezasını çekmek için buradan ayrıldığında o daha iyi olacak. Alışacak bu duruma, gör bak her şey çok güzel olacak. Suçlu da olsa onu oradan yasal yollarla bir an önce çıkarmak için her şeyi yapacağım. Bir daha polis olamaz, eskisi gibi devam edemez ama vicdanının yükünden biraz olsun kurtulmuş olur."

"Gerçekten yapacak mısın?" Diye sordum boğuklaşan sesimle.

"Tabii ki yapacağım, senin için yapacağım. En iyi şartlarda cezasını çekecek sonra da çıkacak dışarıya. Emin ol o zaman her şey daha güzel olacak." Gülümsedim, eğer şu an karakolda olmasak muhtemelen onu öperdim.

"Seni seviyorum." O da gülümsedi.

"Ben de seni çok seviyorum." Dedi bir anda belimden tutup kendine çekti, dudaklarını dudaklarıma bastırdı, gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti, omuzlarından tutup hızla ittim onu.

"Ne yapıyorsun ya? Şimdi birisi görecek, rezil olacağız." Kaşlarını çattı.

"Görsünler, birlikte olduğumuzu gizleyecek değiliz herhalde."

"Değiliz ama böyle de olmaya gerek yok, burada uygun olmuyor." Tek kaşı kalktı.

"Ne yani ben seni istediğim zaman öpemeyecek miyim?" Kaş kaldırdım.

"Öpemeyeceksin efendim, yok öyle her bulduğun fırsatta öpmek!" Şaşırıp kaldı, o şaşkınca bana bakarken aklıma gelen şeyle sordum.

"Hem senin hani işlerin vardı Erdem'le?"

"Vardı, Cansu arayıp sana önemli bir haberim var buraya gel deyince bırakıp gelmek zorunda kaldım. Geldiğime de değdi, o pisliğin öldüğünü öğrenmiş oldum. Beni bırak da sen niye gelirken bana haber vermedin? İnsan bir arar ben evden çıkıyorum haberin olsun diye!" Kaşlarımı çattım.

"Allah Allah her gittiğim yeri haber vermek zorunda mıyım?" Başını salladı.

"Aynen öyle, zorundasın!" Söylediği şey beni sinirlendirirken devam etti. "Kızım ben sana tek bir an bile ulaşamayınca neler hissediyorum haberin var mı? Başına bir şey gelecek diye aklım çıkıyor. Tabii ki de haber vereceksin! Haber ver ki meraktan delirmeyeyim değil mi?"

"Ateş ben çocuk değilim, koskaca kızım! Aynı zamanda polisim! Cinayet büroda çalışıyorum, mesleğim doğrudan katiller. Sen bu söylediklerini mantıklı buluyor musun?"

"Buluyorum! Ne var yani haber versen! Ayrıca ister polis ol ister asker istersen boksör ol ama sonuç olarak sen benim sevdiğim kadınsın! Tabii ki merak edeceğim, endişeleneceğim! Ne zannediyorsun bilmiyorum ama ne yapacağım aman boş ver kız zaten polis kendi başının çaresine kendi bakar deyip seni umursamayacak mıyım?" Böyle düşününce de olmuyordu.

"Yok öyle de olmaz ama..." Sözünü kesti.

"Amasın falan yok! Ben nasıl sana yaptığım her şeyi anlatıyorsam sen de bana anlatacaksın ki! Anlaşabilelim değil mi?" Kaşlarımı çattım.

"Sen mi bana yaptığın her şeyi anlatıyorsun? Sen bana hiçbir şey anlatmıyorsun!" Şaşırdı, ekledim. "Mesela bugün üst üste sana ne işin var dediğim hâlde sadece Erdem'le işim var demekle yetinip durdun ama ben yetinemedim! Niye bana bu konuda gerçeği anlatmıyorsun?" Açıkça sordum, bu durumu ondan bile gizleyip onu gizli gizli takip etmeyi falan düşünürken bir anda çıkıverdi ağzımdan.

"Mira senden bir şey sakladığım falan yok! Yalan da söylemedim. Erdem'le işlerim vardı, halletmem gerekiyordu ve Cansu arayıp çağırana kadar onunla birlikteydim."

"Onunla birlikte olduğunu ben de zaten biliyorum ateş ama niye birlikte olduğunu bilmiyorum! Bir isler çeviriyorsun. Bu çok belli ama benden saklanıyor bu durum!" Ateş hiçbir şey diyemezken devam ettim.

"O adamlarla ilgili bir şeyler olduğundan eminim. Geçen konuşurken duydum son 10 isim kaldı falan diyordun. Sonra bir kez de telefonla konuşmana şahit oldum. Ben döndüğüm zaman her şeyi halledeceğim bu iş artık bitecek diyordun." Devam edecekken araya girdi.

"Sen de bayağı dinlemişsin beni her seferinde gizli gizli." Deyince dudaklarımı ısırdım, sanırım bunları bu şekilde söylememem gerekiyordu ama çıkmıştı bir kere ağzımdan. Geri adım atamayacağım için "Şu konumuz bu değil." deyip devam ettim.

"O adamlarla ilgili ne oluyor Ateş? Hepsine ulaştın artık ve aklında onlar için ne varsa onu yapmayı düşünüyorsun." Tek kaşı kalktı, sordu.

"Ne varmış aklımda onlar için? Hadi bunu da söyle de bilelim." Omuz silktim.

"Ne olduğunu bilmiyorum ve sen söylemeden de hiçbir şekilde ne olduğunu öğrenemem. Fakat bir şeyler olduğundan eminim. Yıllarca o adamları tek tek bulup hepsini bir araya boşuna getirmiş olamazsın değil mi?"

"Aynen öyle, boşuna bir araya getirmedim. Hepsi için planım var, hepsi yaptıklarının bedelini ödeyecek." Deyince içimde var olan korku arttı, onun katil olma ihtimali kalbimin tam ortasında yerini alıp nefesimi kesti, tüm duygularımı bastırmak için kendimi olabildiğince sıktım.

"Niye bu kadar korkuyorsun Mira? Neden bu konuyla bu kadar ilgileniyorsun?"

"Çünkü istemiyorum!" Dedim anında ve devam ettim. "Katil olmanı, birilerini öldürmeni istemiyorum! Eğer bunu yaparsan seni affedemem! Katil olduğunu bile bile yanında duramam! Sessiz kalamam! Ben kendimi tanıyorum, sen beni tanıyorsun! Yapamam işte anlasana yapamam! Sessiz kalamam! Sen neden bunu anlamıyorsun?" Ateş hiç tepki vermedi, göz yaşlarım akarken etrafa kimsenin olmadığından emin olup bir saattir olduğu gibi sessizce konuşmaya devam ettim.

"Senden vazgeçmek, sana arkamı dönmek, senden ayrılmak istemiyorum! Babama yaptığım şeyi sana yapmak istemiyorum! Bunları biliyorken her şeyi göze alıp o adamları öldürecek misin?" Cevap vermedi.

"Susma! Benim senden bir cevap duymaya ihtiyacım varken susma! Öldürmeyeceğim de! Katil olmayacağım ve hep yanında kalacağım de! Bunları senden duymaya ihtiyacım var!" İç çekti, yere sabitlediği kehribar gözleri yeniden beni buldu.

"Öldürmeyeceğim." Deyince duraksadım, kafam karıştı. Az önce ona sorduğum soruyu bir kez de kendime sordum. Öldürmeyecekse neden o kadar insanı bulup bir araya getirdi?

"Ama intikamımı alacağım! Kimsenin yaptığı yanına kalmayacak! İzin vermeyeceğim!"

"Nasıl olacak o?" Elini uzattı.

"Bunları dışarıda konuşalım, burası yeri değil." Deyince karakolda olduğumuzu hatırladım, başımı salladım. Uzattığı elini karakolda olduğumuz için kibarca reddederek beraber dışarıya çıktık, onun arabasının yanında durdum.

"Seni dinliyorum." Dedim, Ateş arabayı gösterdi.

"Bir yerlere gidip konuşalım." Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır burası iyi, konuşalım." İtiraz etmedi, merakla ona bakarken öfkeli olduğunu hisettim. Bu öfkesi bana değil, bir araya getirdiği o adamlara olduğunu bildiğim için sesimi çıkarmadım.

"Ben hiç kimseyi öldürmeyeceğim! Tek bir kurşun bile sıkmayacağım! Hiç kimseye silah doğrultmayacağım!" Deyince anlamsız bakışlar attım, sabırla devam etmesini bekledim.

"Onlar kendi tercihlerini kendileri yapacaklar! Yaşamak da ölmek de kendilerinin tercihi olacak! Ben hiçbir şey yapmayacağım! Şu an hepsini bir yerde tutuyorum ve birazdan yanlarına gideceğim. Yaşamak mı ölmek mi diye soracağım."

"Neden ölmeyi seçsinler ki? Tabii ki hepsi yaşamayı seçecekler!"

"Seçmeyecekler, seçemeyecekler!" Dedi kendinden emin bir şekilde.

"Neden seçemeyecekler?"

"Hepsi hakkında bir sürü şey biliyorum. Bildiğim herşeyi kanıtlayacak belgeler, videolar, dosyalar var elimde. Yıllardır bunları topluyorum. Her açıklarını yakaladım, açık versinler diye fırsat kolladım. Şimdi her şeylerini biliyorum. Bugün onlara ya yaşamayı tercih edip aileme de diğer herkese de yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz, bizzat gidip itirafları siz yapacaksınız yoksa sizi elimdeki belgelerle mahvederim ya da önünüzdeki silahları alır kafanıza bir tane sıkar kurtulursunuz diyeceğim." Hayretler içinde ona bakarken devam etti.

"Terrcihi onlara bırakacağım. Yaşarlarsa kendi istedikleri için yaşayacaklar ve yaptıkları her şeyin bedelini ödeyecekler. Ölmeyi seçen de istediği için ölecek ve ölmelerine neden olan kurşunu kendileri sıkacaklar. Ben katil olmayacağım Mira. Ben onlara seçenek sunacağım." Karşısında öylece kaldım. Ne diyeceğimi bilemedim için ağzımı açıp tek kelime edemedim. Kendinden o kadar emin ve kararlı duruyordu ki ona geri adım attırmam, engel olmam mümkün değil gibiydi. Şu an karşımda hırsından gözü dönmüş bir adam vardı. Teorik olarak katil olmayacaktı, kimseyi öldürmeyecek, kimsenin kanı eline bulaşmayacaktı ama ölmelerine sebep olacaktı.

"Yıllardır bunun için hazırlandığını biliyorum, muhtemelen şu an bugünün çok önemli olduğunu düşünüyorsun. Çünkü bugün ailenin intikamını alacaksın. Muhtemelen yaşadığın her şeyin bugün son bulacağını düşünüyorsun ama öyle olmayacak. Bugünü unutabilecek misin?" Diye sordum, Ateş cevap veremezken devam ettim.

"Bunu yaptıktan sonra onlardan ne farkın kalacak? Madem elinde onların intihar etmesine sebep olacak kadar büyük şeyler var neden intikamını yasal yollarla almıyorsun? Ölmeleri mi onlar için büyük bir ceza yoksa hayatlarının sonuna kadar acı çekmeleri mi? Sence hangisi daha büyük bir intikam olur? Yanlış yapıyorsun Ateş çok yanlış yapıyorsun. Bunu yapmanı istemiyorum."

"Mira..." Diye söze girdi, ardından ne söyleyeceğini bildiğim için devam etmesine izin vermedim.

"Lütfen Ateş, bunu yapmak zorunda değilsin. Polis olan baban senin bunu yapmanı ister miydi? Annen, kardeşin senin böyle bir adama dönüşmeni isterler mi? Hiçbir zaman istemezlerdi. Kendine de babana da yakışanı yap ve onları bırak. Sonra da elinde olan o belgeleri savcılığa teslim et, cezalarını böyle çeksinler." Cevap vermedi, ellerini tuttum.

"Lütfen Ateş, lütfen söylediklerime kulak as. Bu sana hiçbir şey kazandırmayacak. Yol yakınken vazgeç, diğer türlü intikam almak istersen sonuna kadar ben de yanında olacağım ama böyle olmaz." Elini usulca çekti.

"Bir taksi falan durdurayım sana eve git. Benim de eve dönmem lazım." Resmen beni hesaba almamıştı.

"Ateş..." Sözümü kesti.

"Mira daha fazla konuşmaya gerek yok, ben sana bir taksi durdurayım en iyisi." Deyip yanımdan uzaklaşırken konuştum.

"Gerek yok!" Durdu, bana döndü. "Kendim giderim! Şimdi gitmeyeceğim zaten! Git ne hâlin varsa gör!" Dedim ve cevap vermesini beklemeden yeniden karakola girdim. Konuşmam ona engel olmadı madem, bu akşam gidip başka şekilde engel olmaya çalışacağım. Adamları nerede tutuyor bilmiyorum ama evine gitmem yeterli olacaktır. Hem akşama kadar onunla konuşmaz, telefonlarını falan açmazsam beni merak edecek ve yerimi öğrendiğinde kendi ayaklarıyla yanıma gelecek. Bu yüzden bu konuda içim rahat.

Karakola girince dönüp arkama baktım. Ateş durmuş öylece arkamdan bakıyordu. Onu umursamadan içeriye doğru yürüdüm. Burada bir işim kalmadı ama o gittikten sonra gitsem daha iyiydi.

"Ooo Mira da buradaymış, geçmiş olsun." Yanından geçtiğim Tarık'a baktım, gülümsedim.

"Sağol." Deyip Savaş'ın yanına doğru yürüdüm, yanına oturdum.

"Ne yapıyorsun?" Gözleri beni buldu.

"Birkaç imza işi işte." Deyip kağıtlara imza atmaya devam etti. Etrafa bakındım, gözlerim ilerideki babamın odasında takılı kaldı, gözlerim yine doldu. Odanın üstünde artık ismi yoktu ve şu an bu karakolun nezaretindeydi. Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. Bunları düşünürsem pişman olacağım, bu yüzden düşünmemem lazım. Yaptığım şeyden pişman olmak istemiyorum.

"Mira?" Başımı kaldırdım, Esra'ya baktım, gülümsedim.

"Esra?" Deyip ayağa kalktım. "Nasılsın?"

"İyiyim." Dedi, arkasındaki adamı gösterdi. "Bir beyefendi seninle görüşmek istiyor." Adama doğru baktım, daha önce görmediğimden emindim. Acaba babamla ilgili bir şey miydi?

"Tabii ben ilgileniyorum hemen." Deyip yanından geçtim, adamın yanına gittim.

"Merhaba, komiser yardımcısı Mira Aksoylu." Deyip kendimi tanıttım, elimi uzattım. Adam uzattığım elimi tuttu.

"Merhaba, Mete Saral." Kendini tanıttı, genç sarışın bir adamdı. Beyaz tenli, ela gözleri vardı.
"Sizinle önemli bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Müsaitseniz bana bir yarım saatinizi ayırır mısınız?" Deyince şaşırmadan edemedim, bu adam kimdi ki?

"Önce konunun ne olduğunu bilirsem eğer daha iyi olacak. Benimle ne hakkında konuşmak istiyorsunuz?" Merakla sordum.

"Sevgiliniz hakkında konuşacağım." Dedi, kaşlarımı çatıldı. "Barış Erendil hakkında." Tek kaşım istemsizce kalktı.

"Müsait bir yere geçelim, rahatça konuşalım." Dedi, benimle Ateş hakkında ne konuşacağını merak edip onunla beraber karakoldan çıktım, hemen karşıdaki kafeye gittik.

Kafeye girince bulduğumuz ilk boş yere oturduk. Mete Bey de karşıma oturdu. Büyük bir merakla ona bakarken önüne bırakılan sudan bir yudum içti, gözleri beni buldu ve sonunda konuşmaya başladı.

"Sizi kandırıyorlar Mira Hanım." Deyince kaşlarımı yeniden çattım.

"Anlamadım? Kim kandırıyor beni?" Ellerimi yumruk yaptığını fark ettim, öfkeliydi. Bu öfkesi bana mıydı? Bilmiyorum.

"Sevgiliniz Barış ve karısı Gamze." Dedi adam kollarını masanın üzerine koydu ve eğilip gözlerimin içine bakarak "Eski karım Gamze dersem benim de kim olduğumu anlamış olursunuz." Bakışlarım sertleşti, adama öfkeyle baktım.

"Bu evlilikten haberdarım, neden karşıma çıktınız bilmiyorum ama sizinle konuşmam doğru değil." Deyip ayağa kalktım, kalkmamla eş zamanlı olarak bileğimden tuttu, gitmeme engel oldu.

"Lütfen oturun beni dinleyin, emin olun pişman olmayacaksınız." Bileğime doğru baktım, elini çekti, kalktığım sandalyeyi gösterdi.

"Lütfen Mira Hanım oturun." Dudaklarımı ısırdım, merakıma yenik düşüp gösterdiği yere oturdum. Suyunu aldı, bir yudum daha içti, konuşmaya başladı.

"Gamze günübirlik yurt dışına çıkınca nedenini araştırdım, sizin için olduğunu öğrendim." Sinirlendim.

"Sen hâlâ hangi hakla o kızın peşindesin? Hayatını kararttığın yetmiyor mu?" Derin bir nefes aldı.

"Anladım, sanırım size de aynı uydurma hikâyeyi anlattılar ve siz de inandınız."

"Uydurma hikâye?" Diye sordum, bir kez daha uzunca bir nefes aldı.

"Ben en iyisi size olan biteni baştan anlatayım. O zaman belki bana inanırsınız." Kalkıp gitmek istesem de her zamanki gibi bunu yapamadım.

"Dinliyorum sizi." Gergin olduğu her hâlinden belli oluyordu.

"Gamze'yle çok erken evlendik, evlendiğimizde o 17 yaşındaydı ben de 19. Size ona tecavüz ettiğimi söyledi değil mi? Evli olduğumuz için de bunu ispatlayamadım falan dedi." Gamze'nin söylediklerinin aynısını söyleyince onu onaylamak için başımı salladım, devam ettim.

"Ortada böyle bir şey yok, ona izni olmadan dokunmadım. Evlilik dışında hamile kaldığı doğru ama izinsiz değildi, o da istedi. Sonra da evlendik. İlk 4 yıl çok güzel bir evliliğimiz vardı. Sonradan onun beni aldattığını öğrendim. Barış, Barış Erendil diye bir adamla aldatıyormuş beni." Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. Bir de oturmuş bunu dinliyorum!

"Ne saçmalıyorsun sen be? Bu söylediklerine kendin inanıyor musun?"

"İnanıyorum! Çünkü doğrular bunlar!" Göz devirdim, onu oturup dinlemem bir hataydı!

"Sizin sevgilinizle beni aldattı! 1 yıl içinde boşandık! Bu kadar geç oldu çünkü Gamze paragöz kadının teki! Neyim var neyim yok almaya çalıştı! Neyse bir şekilde 1 yıl içinde boşandık ve bitti. Biz boşandıktan birkaç ay sonra babası öldü, babası öldükten hemen sonra beni aldattığı o adamla evlendi. Sonra o adam da seninle onu aldattı. Bana yaşattığını kendisi de yaşadı." Elimi yüzüme bastırdım, sakin kalmaya çalıştım.

"O adam, Barış, seni gerçekten seviyor. Bu konuda yalan söyleyemem çünkü sevmeseydi uğruna benimle savaştığı Gamze'yi sıradan bir kız için aldatmazdı. Fakat her şey sana anlattığı gibi değil, evlilikleri sahte değil, gerçek." Alayla güldüm, kendimi gösterdim.

"Sence ben bunlara inanacak kadar aptal mıyım? Anlattığın şeyler o kadar tutarsız ki sana inanmam aptallık olur!"

"Tutarsız falan değil! Eğer her şeyi ilk önce benden dinlemiş olsaydınız..." Sözünü kestim.

"Gamze aldatılmış bir kadın olsaydı Amerika'ya kadar gelip bana bizim evliliğimiz sahte, aramızda duygusal olarak hiçbir şey yok der miydi? Kocasının sevgilisiyle barışmasını ister miydi? Beni kocasıyla Amerika'da tatil yapayım diye bırakır, Türkiye'ye döner miydi?" Sordum, anında yanıtladı.

"Dönerdi!" Dedi kendinden emin bir şekilde konuşmaya devam etti. "Barış'la Gamze Gamze'nin babası sayesinde tanışmışlar. Sonra da benimle evli olduğu hâlde onunla da ilişkisi başlamış. Barış da her şeyi senin bildiğin gibi biliyor. Benim ona tecavüz ettiğimi düşünüyor. Çünkü Gamze ona böyle anlattı ama yemin ederim ben ona onun izni olmadan dokunmadım. Bana iftira attı ve atmaya devam ediyor. Gamze birinin peşini kolay kolay bırakacak bir kadın değil. Beni aldattığı hâlde ondan boşanmam 1 yıl sürdü çünkü bu sürenin uzamasını istedi. Şimdi Barış ondan boşanmak istiyor ve bu süreyi kısaltmak için de onu kızımla tehdit ediyor. Kızım ortalarda yok! Bana bir tek sen yardımcı olabilirsin. Lütfen bana..." Ayağa kalktım, devam edemedi.

"Bunlar tamamen saçmalık!" Başını sağa sola salladı.

"Saçmalık falan değil! Onların evliliği gerçek ve şimdi senin sevgilin karısından boşanmak istediği için benim kızımı kullanıyor! Kızım ortalarda yok! Gamze bu yüzden Amerika'ya kadar yanına geldi! Annenle bu yüzden konuştu! 1 hafta içinde boşanmayı bu yüzden kabul etti! Boşandıktan sonra kızımı yeniden vereceğini söylemiş Gamze'ye! Fakat ben bunu kabul edemem anlıyor musun? Kızımı günlerdir görmüyorum! Onu tehdit için kullanan bir adamın eline onu bırakamam! Bana bir tek sen yardım edersin! Konuş o adamla kızımı geri versin bana!" Birkaç adım geri gittim.

"Sana niye inanayım? Ateş..." Deyip sustum, düzeltip devam ettim. "Barış böyle bir şeyi asla yapmaz! Senin muhtemelen bir planın vardır! Ben bunlara kanacak kadar aptal değilim! Kızın annesinin yanında güvende! Ateş Gamze'yi sadece koruyor! Evlilikleri sahte!" Dedim, sinirle güldü.

"Sahte öyle mi? Sahte!" Dedi, elini ceketinin iç cebine attı. "Bunlar ne o zaman?" Deyip cebinden bir deste fotoğraf çıkardı, masanın üzerine, bana doğru attı. "Bu fotoğraflar ne o zaman? Sahte evlilik böyle mi yapılır? Evliliği sahte olan insanlar bu şekilde mi davranır?" Gözlerimi ondan çekip önüme attığı fotoğraflara baktım. Uzanıp desteyle fotoğrafı aldım, gördüğüm ilk fotoğraf bile canımın yanmasına neden oldu.

Ateş, Gamze'yle nikâh masasında oturmuş, birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı. Sakin kalmaya çalışıp diğer fotoğrafa geçtim. Bu da yine nikâh günü çekilmişti. Ateş Gamze'yi yanağından öpüyordu. Gözlerim doldu, diğer fotoğrafa geçtim. Bir evin bahçesine çekilmişti, bir koltukta oturuyorlardı. Küçük bir kız Ateş'in kucağındaydı, Gamze de hemen yanında Ateş'in kolunun altında ona sarılmış oturuyordu.

Fotoğrafı öfkeyle sıktım, diğerine geçtim. Bir hamakta uzanmış, birbirlerine sarılarak yatıyorlardı. Göz yaşlarımı tutamadım, diğerine baktım. Öpüştükleri fotoğrafı görünce olduğum yere, arkamdaki sandalyeye, çöktüm. Elimi ağzıma bastırdım, sessizce ağlamaya başladım.

"Evlilikleri sahte değil, zamanında beni kandırdıkları gibi şimdi seni de kandırıyorlar. Bunları sana anlattım çünkü sen ondan ayrılırsan o adam boşanmak için acele etmeyecek ve kızım bana geri gelecek." Mete başımda konuşurken ona dönüp bakmadım bile, bir sonraki fotoğrafa geçtim, birbirlerine sarılıyorlardı. Beraber tatile gitmiş olacaklar ki sahildeydiler. Gamze'nin üzerinde bikini, Ateş'in de sadece şortu vardı, sımsıkı sarılmışlardı. Tıpkı bana sarıldığı gibi sarılmıştı.

Diğer fotoğraflara bakamadım, masanın üzerine bıraktım. Başımı öne eğdim, elimi yüzüme bastırdım, göz yaşlarımı sessizce akıttım. Hayal kırıklığı, pişmanlık, öfke... Tüm bu duygular yeniden kendini belli etti. Bağıra çağıra ağlamak, hesap sormak istiyorum ama yapabildiğim tek şey sessizce ağlamak.

Omuzlarım çöktü, her ağladığımda olduğu gibi yine karnım kasıldı, öfke uzuvlarımda gezindi. Hırsımı masaya vurarak çıkarmak istedim ama bu yeterli olmadı.

"Allah kahretsin!" Dedim bir kez daha masaya vururken. Fotoğrafları yeniden aldım, öfkeyle yere attım. Elimi alnıma bastırdım, alnıma birkaç defa vurdum,elimi saçlarıma geçirdim, öfkeyke saçlarımı geçirdim.

"İyi misiniz?" Başımdaki adam sordu, cevap veremedim. O sırada telefonum çalmaya başladı, göz ucuyla ekrana bakıp Ateş'in aradığını gördüm. Açıp ona hesap sormam gerekirken bunu yapmak bile içimden gelmedi.

"Mira Hanım?" Adam önümde diz çöktü, endişeyle bana bakarken ayağa kalktım.

"İyiyim ben!" Deyip telefonu da aldım, kafeden çıktım. Adam arkamdan seslenirken umursamadan karşıya geçtim, arabama bindim. Telefon bir kez daha çalmaya başladı, öfkeyle baktım ekrana. Gözlerimi kapattım derin derin nefes aldım, kendimi sakinleştirdim ve hâlâ çalmaya devam eden telefonu açtım.

"Efendim?" Sesim tahmin ettiğimden çok daha düzgün çıktı.

"Güzelim neredesin?" Güzelim... Bu kelime bile canımı yaktı. Aramızda hiçbir duygusal bağ yok dediği kadınla öpüşmüş, sarılmış, tatile gitmiş, eğlenmiş. Ben gerçekleri öğrendiğimde de aptal gibi bir de kandırılmışım. Beni bir kez değil iki kez kandırdı. İkincisine bile isteye izin verdim. Aynı acıyı bana bir kez daha yaşatsın diye ona izin verdim. Aptalım, çok büyük bir aptalım. Bu sefer sadece beni değil annemi, Serkan'ı herkesi kandırdı.

Bana verdiği sözler, kurduğu cümleler zihnimin içinde dönüp dururken evli olduğunu öğrendikten sonra onunla geçirdiğim her an gözlerimin önüne geldi.

"Mira?" Yeniden söyledi ismimi, ismimi ondan duymak bile canımı yaktı. Fakat bu sefer ilkinden farklı bir şey vardı. İlkinde ona hem kırgın hem kızgındım. Şimdi sadece öfkeliyim. İçimde ona karşı koskocaman saf bir öfke var. Gözümü döndürecek kadar büyük bir öfke.

"Hâlâ karakoldayım." Sesim öfkeme rağmen gayet sakin çıktı. Öfkemi elimden geldiği kadar bastırdım.

"Neden dönmedin hâlâ eve?" O sorarken akan göz yaşlarım durdu, artık onun için ağlamayacağım. İlkinde arkamı dönüp giderek ona iyilik yapmıştım. İçimden ne hesap sormak gelmiş ne de intikam almak. Fakat bir kez daha beni salak yerine koyması gururumu öyle bir kırmıştı ki bu sefer arkamı dönüp gitmeyeceğim. Kalacak ve onu pişman edeceğim.

"Arkadaşlarımı falan görünce oturup biraz konuşmak istedim. Şimdi eve geçeceğim zaten. Sen neredesin?" Fazlasıyla sakindim. Hani derler ya fırtına öncesi sessizlik diye işte şimdi benim sessizliğim hâkimdi hayatımıza. Fırtınayı ise bu gece yaşayacağız

"Evdeyim ben de bir sesini duyayım dedim. En son bana kızgın ayrıldın." Evet en son ona kızgın ayrıldım fakat şimdi daha da kızgınım.

"Kızgın falan değilim, bir an için öyle kızdım ama geçti gitti." Ben bile kendimden bu kadar sakin kalmayı beklemiyordum doğrusu.

"Sorun yok yani?" Dedi, dikiz aynasından kendi gözlerimin içine baktım. Ona karşı olan sevgim büyük bir öfkeye dönüşmüş durumdaydı. Hiçbir zaman öfkeyle hareket etmeyi sevmem ama bu sefer bunu yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

"Yok, yarın görüşürüz." Dedim, öfke dolu gözlerimin içine bakmaya devam ettim. Diğer tüm duygularımı bastırıp sadece öfkemi ortaya çıkardım. O fotoğraflar gözlerimin önüne geldikçe onu bir kaşık suda boğasım geliyordu ama onu boğulmaktan da beter edeceğim. Bana yalan söylediği her şey için, beni kandırdığı her an için onu pişman edeceğim.

"O seni seviyor, bundan eminim. Sevmeseydi uğruna savaştığı Gamze'yi sıradan bir kız için aldatmazdı."

O adamın sesi kulaklarımda yankılandı. Beni sevip sevmemesi onu sevip sevmemem artık umrumda bile değil. O bana ikinci kez yalan söyledi o beni iki kez kandırdı. Belki de adamın anlattığı her şey yalan. Belki de kızıyla tehdit falan edilmiyor Gamze, bilmiyorum. Bildiğim tek şey Ateş'in bana yalan söylediği. Aramızda hiçbir şey olmadı, olmayacak dedikten sonra gördüğüm o fotoğraflar umrumda. Başka hiçbir şey değil.

"Mira orada mısın?" Ateş'in sesi kulaklarıma geldiğinde derin bir nefes aldım.

"Buradayım." Sesim yine tahmin ettiğimden düzgün çıktı.

"Bir saattir sana diyorum duymuyor musun?" Gözlerimi kapattım, öfkeli gözlerimin içine daha fazla bakamadım.

"Telefon çekmiyor sanırım, sesin gelmiyor." Yalan söyledim, onunkinin yanında benimki neydi ki? "Şu an bile gelmiyor sesin. Ben seni daha sonra ararım, görüşürüz." Dedim ve aramayı sonlandırdım. Daha sonra da kapanan telefona bakıp "Görüşeceğiz." dedim, telefonu yan koltuğa attım.

Göz yaşlarım bile akmıyordu artık. Ağlamak içimden gelmiyordu. Dedim ya bu sefer kırgın değilim sadece öfkeliyim diye. Öfkeli olduğum hiçbir zaman ağlayasım gelmez ki. Sadece öfkemi bastırmak isterim. Hırsımı alıp içimdeki yangına son vermek isterim. Bu sefer de bunu yapacağım. Bana yaptığı yanına kalmayacak. İlkini affetmiştim, hiçbir şey yapmadan arkamı dönüp gittiğimde affetmiştim ama bu sefer affetmeyeceğim.

Arabayı çalıştırdım, Ateş'in ormandaki evine doğru yola çıktım. Öfkeme rağmen arabayı elimden geldiği kadar yavaş sürdüm. Çünkü hâlâ ne de olsa o kazanın izlerini taşıyorum. Ateş'in evine ulaştığımda saat akşam 6' gösteriyordu. Eve gitmedim, evin biraz uzağında arabanın içinde oturdum ve bekledim, sadece bekledim.

Saat 8'e doğru sonunda evde bir hareketlilik oldu. Birkaç araba art arda evden çıktı. Gidecekleri yolun tam aksine arabayı durdurduğum için rahatlıkla izledim onları. Birkaç arabanın ardından Ateş'in arabası da evden çıktı. O çıkınca ben de arabayı çalıştırdım, peşlerine takıldım. Ormanlık alandan normal yola çıktığımızda telefonum çalmaya başladı. Uzanıp aldığımda yine Ateş'in aradığını gördüm. Açmak yerine sessize alıp yeniden telefonu eski yerine attım, yola bakmaya kendimi fark ettirmeden onları takip etmeye devam ettim.

Uzun bir süre sonra büyük bir deponun önünde arabalar durdu. Fabrikaların olduğu pis bir yerdi. Arabayı çok uzağa durdurdum. Buradan beni görmeleri mümkün bile değildi. Arabanın içinde durup girdikleri depoya doğru baktım. Gözüm o kadar döndü ki onu sevdiğim aklımın ucundan dahi geçmiyordu. Sadece bana yaptığının hesabını sormak istiyordum o kadar. Ben onu severken o beni iki kere arkamdan vurdu şimdi sıra bende. Ben de onun canını yakacağım. Sevdiğin biri tarafından canın yanmak neymiş ona öğreteceğim. Hem de bunu bu arabanın içinden çıkmadan yapacağım.

Arabanın içinde durup ne kadar bekledim bilmiyorum. Fakat zaman epey bir geçti. Sabırla beklemeye devam ettim. Ta ki deponun içinden gelen ilk silah sesini duyana kadar. Kim öldü bilmiyorum ama birisinin öldüğünden eminim. Bugün bana anlattığı o seçeneği birisine sundu ve birisi kendini öldürmeyi tercih edip öldü. Uzanıp telefonumu aldım. Silah sesinden sonra ortama büyük bir sessizlik hâkim olmuştu.

Gözlerimi ekranda çevirdim, Esra'yı aradım. Telefonu kulağıma götürürken gözlerimi yeniden ilerideki depoya çevirdim. Kapının önünde birkaç adam duruyordu. Sanırım Ateş Bey intikamını almaya başlamıştı. Alsın bakalım, alsın ki ben de ondan intikam alabileyim.

"Efendim Mira?" Esra'nın sesini duyunca yaptığım şeyi sorguladım ama öfkem o kadar ağır bastı ki yaptığım şeyin doğru olduğunu düşünmeye devam ettim. Hem intikamımı alacağım hem de bir sürü insanın canını kurtaracağım. Suçlu ya da suçsuz benim için hiç fark etmiyor.

"Sana bir konum atacağım acilen ekip göndermen gerekiyor." Dedim, artık bu işin geri dönüşü yoktu.

"Sen iyi misin?" Endişeyle sordu, o sırada bir silah sesi daha yankılandı. Bu benim de telaş yapmama neden oldu.

"Ben çok iyiyim Esra ama iyi olmayan bir sürü insan var. Şimdi sana bir konum atacağım ve hemen oraya ekip gönder. En yakındaki ekipleri gönder kalabalık olsunlar. Burada katliam yapılacak, engel olmamız lazım. Hemen konumu atıyorum." Diyerek telefonu kapattım ve konumu attım. İlerideki depoya doğru bakmaya devam ettim. O sırada bir ses daha geldi depodan gözlerimi kapattım, her şey bir yana onu bu yüzden bile affedemeyecektim. O adam bugün yanıma gelmemiş olsaydı bile şu an bu olup bitene engel olacaktım.

Başımı direksiyona koydum. ileriye doğru bakmadım, bakamadım. Gözlerimi kapatıp sadece bekledim. Bir süre sonra siren sesleri yankılanmaya başladı, gözlerimi açtım. Fakat başımı kaldırmadım. Mavi- kırmızı ışıklar yanıp sönerken sonunda bir damla göz yaşı süzüldü yanağımdan. Sesler giderek arttı, aradan zaman geçti daha fazla dayanamadım, başımı kaldırdım, depoya doğru baktım ve gördüğüm şey canımı acıttı.

Erdem elleri arkasından kelepçelenmiş polis arabasına bindiriliyordu. Arkasından birkaç adam daha çıkarken arabadan indim, depoya doğru bakmaya devam ettim. O sırada iki polisin arasında, elleri kelepçelenmiş olan Ateş çıktı, gözlerim doldu, ağlamamak için kendimi zor tuttum.

Ellerimi yumruk yaptım, tırnaklarımı avucuma batırdım. Boğazım düğüm düğüm oldu, kalbim acıdı, gözleri bir anda beni buldu, durdu, onunla beraber polislerde durdu. Dudaklarından ismim çıktı, bunu anlayabildim. Kaşlarını çattı, gözlerini kıstı, durup baktı bana. Yanındaki polis onu çekiştirirken durup bana bakmaya devam etti.

Önce şüpheyle bakan bakışları ona bunu yapanın ben olduğumu anlamış olacak ki hayal kırıklığıyla bakmaya başladı. Tıpkı kendi gözlerimde gördüğüm hayal kırıklığını gördüm gözlerinde. O sırada dudakları yine hareket etti "Canın sağolsun." dediğini anlayabildim, göz yaşlarımı daha fazla tutamadım.

Ateş iki polisin zorlamasıyla arabaya bindirildi. Siren sesleri bir kez daha yankılandı. Ateş bindiği arabanın içinden bana bakmaya devam ederken polis arabaları tek tek uzaklaştı, en son onunki de uzaklaştı, son ana kadar gözlerini üzerimden çekmedi, gözlerimin içine baktı. O bana bakarken elim acıyan kalbimin üzerine gitti.

Her hikâyenin bir başlangıcı bir de sonu vardır. Tam da bu an benim hikâyemin sonunun başlangıcı oldu. Başıma geleceklerden, olacaklardan bihaber giden polis arabalarının arkasından göz yaşları içerisinde bakarken yaptığım şeyin doğru olduğunu düşünüp vicdanımı rahatlatmaya devam ettim.

DEVAM EDECEK...

Final bölümü Suç Ortağım serisinin ilk kitabını içindir, kitap hâlâ devam etmektedir.

Suç Ortağım ilk bölümüyle 14 Mart Pazartesi günü gelecektir.

2. Kitabın bölümleri de bu kitap üzerinden gelmeye devam edecek, farklı bir kitap olmayacaktır.

Final hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Sizce Mira doğru mu yaptı?

2. Kitapta neler olacak dersiniz?

Duyurulardan haberdar olmak, alıntılar okumak istiyorsanız beni sosyal medya hesaplarımdan da takip edebilirsiniz.

Kendinize çok iyi bakın, sağlıkla ve sevgiyle kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan ⠀

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%