Yeni Üyelik
44.
Bölüm

43.BÖLÜM "İZ PEŞİNDE"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım ✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar <3

****

43. BÖLÜM "İZ PEŞİNDE"

Gözlerim etrafta gezindi, bulunduğum yer beni fazlasıyla rahatsız etti. Ne zaman buraya gelsem aynı rahatsızlığı hissediyorum ama her seferinde de geliyorum, vazgeçemiyorum.

Bakışlarımı önüme çevirdim, burada değil de başka bir yerde olduğumu düşünerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Masanın üzerinde duran elimle masaya ritmik hareketlerle vurup gerginliğimi azaltmaya çalışırken büyük bir gürültüyle bulunduğum boş odanın demir kapısı açıldı, gözlerimi hızla kapıya doğru çevirdim.

Önce içeriye gardiyan girdi. Onun ardından da babam girdi. Göz göze geldiğimiz o ilk an her zaman olduğu gibi canım fazlasıyla yandı, elimden geldiği kadar bunu belli etmemeye çalıştım. Çok değişmişti, hem davranışları hem de görünüşü eski babam gibi değildi.

Sakallarını uzatmıştı mesela, saçlarını da eskisi kadar kısa kesmiyordu. Uzayan saçı ve sakalındaki beyazlar artık yaşlandığını gösteriyordu. Ağır adımlarla yanıma gelirken bakışlarımı yüzünden hiç çekmedim. Gözleri eskisi kadar canlı değildi, ruhsuz ve boş bakışları vardı. Karşıma oturduğunda gülümsedi, bu bile eskisi gibi samimi gelmedi bana. Sanki zorla gülümsüyor gibiydi. Zaten kim böyle bir yerde kalırken gerçekten gülümseyebilir ki?

"Korkmuştum." Dedi, ses tonu kalın olmasına rağmen güçsüz çıktı.

"Neyden?" Onun aksine sesim gayet iyi çıktı, saatlerdir kendimi bu duruma hazırlıyordum çünkü.

"Bu sefer gelmeyeceksin diye." Dediğinde gözlerim doldu, göz yaşlarım akmasın diye kendimi zorladım. Ona cevap vermek istedim ama verecek bir cevap bulamayınca sessizlik tek sığınağım oldu.

"Aslında hep korkuyorum, burada başımı yastığa koyduğum her an çok korkuyorum." Kaşlarımı çattım.

"Ne demek şimdi bu? Bir şey mi oldu? Biri bir şey yapmaya mı kalktı?" Korkuyla sordum, başını olumsuz anlamda salladı.

"Hayır, hiçbir şey olmadı." Dedi, masanın üzerinde duran elimi tuttu. "Senin için korkuyorum, ya bir daha gelmezsen diye? Ya beni burada unutursan, sana ulaşamazsan, seni bir daha göremezsem diye korkuyorum." Hiçbir şey diyemedim. "Senden başka kimse kalmadı kızım, sen de gidersen diye korkuyorum." Ben de onun elini tuttum, sımsıkı tuttum.

"Unutmayacağım baba, sakın korkma, için hep rahat olsun. Her zaman geleceğim, hep geleceğim, istemesen bile geleceğim. Sakın burada bunları düşünüp de kendini üzme. Hem benim sana iyi haberlerim var." Dediğimde meraklandığını fark ettim.

"Neymiş o haber?" Diye sordu, gülümsedim. Bu haberin onu mutlu edeceğini biliyordum.

"Bu sabah avukat aradı, dosyanı Yargıtay'a göndermişti. Alınan karar bozulmuş, davan yeniden görülecek. Belki bu sefer her şey farklı olur, çıkarsın buradan." Dedim hevesle, oysa en iyi ben biliyordum çıkmayı hak etmediğini ama yasal yollarla çıktığı sürece de bu durumdan memnun olurum. Burada kalmasını isteyecek değilim. Eğer mahkeme serbest bırakırsa çıkmayı hak etmiş demektir, bunun için de elimden ne geliyorsa yapacağım.

"Sen ciddi misin?" Diye sordu babam, sesindeki o küçük umudu hissedebildim.

"Ciddiyim baba, bu sefer farklı bir karar çıkması için elimden geleni yapacağım, avukat da canla başla çalışıyor, elinden geleni yapacak. Benden haber bekle, en kısa zamanda bir daha geleceğim yanına, iyi bir haber vermek için." Dediğimde dudakları yana kıvrıldı, uzun zaman sonra onu mutlu görebilmiştim.

"Annen?" Dedi bir anda, ne zaman buraya gelsem onu sorardı. "Annen nasıl?" Diye ekledi.

"Annem hâlâ Amerika'da, Serkan'ın yanında. Teyzemle beraber gittiler ya bir türlü gelmek bilmediler. Sabah onunla da konuştum, çok iyi merak etme." Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu.

"İyi olsun, o mutlu olmayı hak ediyor." Dedi, bakışlarımı kaçırdım. Olan biten her şeyde onu affetsem de annem konusunda asla affetmem. Hatta annem olmasaydı ona olan öfkemle başa çıkamayacak, onun yüzüne bile bakmayacaktım belki de ama beni ona yaklaştıran annem olmuştu.

"Doğru hak ediyor." Dedim sadece, uzun uzun konuştuk onunla. Her geldiğimde olduğu gibi benimle konuştukça açıldı, ziyaret izni bittiğinde de onu alıp götürdüler ben de önce bulunduğumuz o odadan sonra da cezaevinden çıktım.

Çıkar çıkmaz gözümden bir damla göz yaşı aktı, sildim. Yüzümü gökyüzüne çevirip derin bir nefes aldım. Kendimi daha iyi hissedince zihnimden buraya geldiğimi de babamın burada oluşunu da sildim, işime odaklanmaya karar verdim.

Cebimden telefonumu çıkardım, Ceyhun'u aradım. Birkaç kez çalmasına rağmen açmayınca meşgul olduğunu anlayıp kapattım, arabama bindim. Gidecek bir yer olmadığından doğrudan karakola sürdüm, Ceyhun'un neler yaptığını öğrenmeden bir adım atmak istemedim.

En son dün Savaş'ın karşısına geçip Ateş'i bilerek suçladığımda karakoldaydım. Oradan ayrıldıktan sonra Ceyhun'la gecenin bir yarısına kadar kayıp valizin peşine düşmüş ama hiçbir şey bulamamıştık. Bu yüzden de karakola hiç gitmemiştik. Savaş ne söyleyecek çok merak ediyorum. Bu yüzden gidip bilerek onunla karşılaşmam gerekiyordu.

Aklımdaki düşüncelerle karakola ulaştım, arabayı uygun bir yere park edip indim, karakola girdim. Umarım Savaş'da buradadır da geliş amacıma ulaşmış olurum diye içimden geçirirken ilerideki büyük masaya gittim, sadece birkaç kişinin oturduğunu gördüm. Ne cansu ne Savaş ne de Ceyhun vardı.

"Ceyhun'u gördünüz mü?" Diye sordum, kızlardan birinin gözleri beni buldu.

"Ceyhun komiser az önce buralardaydı ama nereye kayboldu bilmiyorum." Dedi, neyse ki karakoldaymış.

"Peki, teşekkür ederim." Deyip kızın yanından ayrıldım, Ceyhun'u aramak için gezinirken ileriden gelen Tufan amcayı gördüm, bana doğru geldiğini görünce içimden yine başlıyoruz dedim, yanıma gelip karşımda durduğunda fırça süresinin çok da uzun olmamasını diledim.

"Yemin ederim dün gece erkenden evime gittim." Dedim o bir şey sormadan ve devam ettim. "Buraya da şimdi geldim zaten." Tek kaşını kaldırdı, şüpheli bir ifadeyle baktı yüzüme. "Hatta bakın üzerimi bile değiştirdim." Dedim kendimi inandırmak için gülmemek için kendini tuttuğunu fark edince de bunu fırsat bildim, eğilip kulağına fısıldadım. "İnanamayacaksınız ama duş bile aldım." Dediğim an kendini daha fazla tutamadı, gülmeye başladı ben de ona eşlik ettim.

"Tamam tamam inandım." Deyince gülümsedim, devam etti. "Bundan sonra da hep böyle olacak Mira! Devriyen olmadığı sürece gece evine gidecek sabah geleceksin, yok öyle bundan sonra günlerce çalışmak." Başımı sallayarak onayladım onu, muhtemelen bunu yapmayacağım ama o bana bu şekilde takmışken bugünlerde dikkat etsem iyi olacak. Yoksa zorla beni günlerce izine gönderecek, buna hiç katlanamam.

"Babanla görüştün mü?" Diye sordu, yine başımı salladım.

"Görüştüm, gayet iyi, size de selamı var." Gülümsedi, ona da sabah avukatın arayıp söylediklerini anlattım, o da sevindi, elinden bir şey geliyorsa da yapacağını söyledi

Ayak üstü onunla sohbet ettikten sonra yanımdan ayrıldı, o gidince ben de yoluma devam ettim, Ceyhun'u aradım ama hiçbir yerde yoktu. Acaba karakoldan çıktı mı? Bir şeyler yapmaya, biz iz bulmaya gidecek olsa mutlaka bana haber verirdi ama bugün hiç konuşmamıştık bile henüz.

"Günaydın Mira." Arkamdan gelen sesle, arkama döndüm, Cansu'yu gördüm. Dün Savaş'la girdiğimiz tartışma sonrasında yanlarından iyi ayrılmamıştım.

"Günaydın." Diye karşılık verdim, yanıma geldi.

"Ne yapıyorsun?" Sordu, şüphe çekici tavırları vardı, gergin gibiydi, eğer ben de arkadaşımı tanıyorsam bir şeyler karıştırıyordu ve bunun için gelmişti yanıma. Bu hâlinin başka hiçbir açıklaması olamaz çünkü.

"Ceyhun'u arıyorum, gördün mü?" Diye sordum, anında yanıtladı.

"Sabah ilk geldiğimde karşılaştık ama sonra hiç görmedim." Kaşlarımı çattım, herkes aynı şeyi söylüyordu neredeyse, Allah aşkına nereye gitti bu adam?

"Öyle mi? Ben bakınayım o zaman etrafa." Dedim, gitmek için bir hamle yaptım ama bir anda önümde belirdi. Tam da tahmin ettiğim gibi bir şeyler oluyordu.

"Aslında ben sana bir şey soracaktım." Ellerimi cebime koydum, tek kaşım istemsizce kalktı

"Dinliyorum seni." Dediğimde dudaklarını ısırdı, fazlasıyla merak etmeye başlamışken gerildiğini fark ettim. Bu kadar zorlanacağı ne söyleyecek olabilir ki bana?

"Dün bahsettiğin fotoğraf." Deyince istediğim konu için geldiğini anlamış oldum.

"N'olmuş fotoğrafa?" Diye sordum anlamamış gibi ama neler olduğunu çok iyi biliyordum. Muhtemelen dün gece haber Ateş'e gitti, o da kendisinin böyle bir şey yapmadığını söyledi ve Cansu yanıma geldi. Ya da o fotoğraf gibi onlara da kendi fotoğrafları geldi ve katil yeniden ortaya çıktı, onlar da bunun peşine düştüler. Bu ikisinden birisi oldu ve birazdan hangisi olduğunu öğreneceğim.

"Onu görebilir miyim?" Gelen soru yüzünden kaşlarımı çattım.

"Sebep? Niye görmek istiyorsun?" Cevabını bildiğim hâlde sordum çünkü ancak bu şekilde kendi sorularıma bir cevap alabilirdim.

"Çünkü..." Deyip sustu Cansu, sanırım bunu soracağımı tahmin etmemişti ve bunun için bir bahane bulamamıştı, şimdi de o bahaneyi düşünüyor olmalı. "...merak ediyorum." Diye tamamladı cümlesini ama bu bahane beni çok da tatmin etmedi, o da bunun farkına varmış olacak ki konuşmaya devam etti.

"Her şeye rağmen sen benim en iyi arkadaşlarımdan bir tanesisin." Dediğinde yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Eskiden bunu söylerken sen benim en iyi arkadaşımsın derdi şimdi en iyi arkadaşlarımdan bir tanesi oldu. Zamanla bunu da söylemeyi bırakacağını biliyorum. Çünkü her şeyin farkındayım, onunla da aramız açılmaya, mesafe girmeye başladı. İkimiz de buna engel olamıyoruz.

"Senin için endişeleniyorum, eğer o fotoğrafı Ateş göndermediyse başın belada olabilir." Kaşlarım biraz daha çatıldı. Eğer Ateş göndermediyse mi? Ateş'le bu konuyu konuşmuş olsalar bu kadar olasılıklı bir cümle kurabilir miydi? İşte şimdi ben de şüpheye düşmüştüm.

"Ateş göndermediyse mi? Benim nedense bundan hiç şüphem yok, benden intikam alıp beni korkutmak istiyor olabilir." Dediğimde kaşlarını çattı.

"Mira yapma, tamam artık sevmiyorsunuz birbirinizi hatta nefret de ediyor olabilirsiniz ama sen tanıyorsun onu. O seni korkutacak sana zarar verecek hiçbir şey yapmaz. Nasıl olur da..." Sözünü kestim.

"Ben onu hiç tanımıyorum." Dediğimde susup kaldı. "Tanıdığımı zannetmiştim bir ara ama hiç tanımamışım." Konuşmak için dudaklarını araladı ama engel oldu. "Benim tanıdığım adam bana yalan söylemezdi, beni kandırmaz, alay eder gibi gururumla oynamazdı. Benim tanıdığım adam katil değildi ama o katil. O polisler o gece oraya gelene kadar çok kişiyi öldürdü." Cansu yine konuşmak istedi ama yine engel oldum.

"Bana sakın onu savunma Cansu, tanıyorsun hiç deme. Ben onu tanımıyorum artık tanımak da istemiyorum. Bu yüzden her şeyi yapabileceğine inanıyorum." Dedim, söylediklerim doğruydu son cümle haricinde. Çünkü gerçekten biliyorum onun yapmadığını ama böyle davranmaktan başka şansım yok.

"Peki demem." Dedi Cansu sadece, gideceğini anlayınca ve gitmesi işime gelmeyeceğinden cebimden telefonumu çıkardım, dün gelen mesajı açtım, ona gösterdim.

"Al bak gelen mesaja." Dediğimde aniden bunu yapmış olduğumdan şaşırdı ama istediği bu olduğundan da hızla telefonu elimden aldı, gelen mesaja baktı, eş zamanlı olarak yüz ifadesi değişti, korkunç bir ifadeye büründü. İşte tam da o an anladım bir şeyler olduğunu.

"Neden öyle bakıyorsun? Bir şey mi oldu?" Diye sorduğumda ifadesini toparlamaya çalıştı ama çok da başarılı olamadı.

"Hayır ne olabilir ki? Sadece artık bu mesajı Ateş'in atmadığından eminim. Sen de lütfen ya atmadıysa diye sor kendine ve başka bir ihtimali düşün. Çünkü ancak o zaman dikkatli olursun." Deyip telefonu uzattığında başka bir şeyler döndüğünden emin oldum.

Uzattığı telefonu aldım. O sırada Cansu "Lütfen dikkatli ol Mira, eğer bir şey olursa da bana haber et, sakın yalnız başına bir şeyler yapmaya kalkma." Söyledikleri karşısında tepkisiz kaldım. Amacıma ulaşamamıştım, o fotoğrafın onlara da geldiğinden emin değildim ama korktukları bir şey olduğundan emindim.

"Neyse ben gideyim artık." Dediğinde Cansu telaşla sordum.

"Bu fotoğraf gibi sana ya da bir başkasına da fotoğraf geldi mi?" Diye sorduğum an durup kaldı, hiçbir şey diyemedi. "Eğer böyle bir şey varsa benim de bilmeye hakkım var." Dedim ama cevap alamadım. "Bir tehlike varsa ve bu mesaj bana da geldiyse ben de tehlikedeyim, benden bir şeyler saklayarak da sen de buna izin vermiş olursun. Bir şey biliyorsan bana da söyle." Gözlerimin içine baktı.

"Hiçbir şey bilmiyorum." Dedi anında ama yalan söylediğini anlamak zor olmadı.

"Peki, öyle olsun." Demekle yetindim ve ileriden gelen Ceyhun'u görünce "Daha sonra yine konuşuruz." deyip yanından ayrıldım, Ceyhun'un yanına gittim. Fakat onu ne için aradığımı bile unutmuştum. Aklım artık tamamen gelen fotoğrafta ve Cansu'nun davranışlarındaydı.

"Ben de seni arıyordum Mira." Dedi yanına ulaştığım Ceyhun, sessiz kaldım. Sahi ben onu ne için arıyordum? Gerçekten unuttum. "İyi misin?" Diye sordu, başımı salladım.

"İyiyim, aklıma bir şey takıldı da onu düşünüyorum."

"Öyle mi? Neymiş o aklına takılan şey? Cinayetle ilgili mi?" Dilimi damağıma çarpıtarak cıkladım, konuştum.

"Hayır, başka bir şey, neyse çok da önemli değil zaten. Sen niye beni arıyordun?" Diye sordum, bir yandan da ben niye onu arıyordum diye düşündüm.

"Mobese kayıtları incelenmiş, saatlerce üzerinde çalışmışlar ama elde hiçbir şey yok. Binlerce arabanın arasından zaten bir şeyler çıkması çok da mümkün değildi." Sıkıntıyla ofladım, aslında böyle olacağını biliyordum ama yine de bir umut belki bir şeyler çıkar diye beklemiştim.

"Bırakmadılar, inceleme devam ediyor ama ben bir şey çıkacağını sanmıyorum. Buna bel bağlayıp vakit kaybetmeyelim, bir şeyler yapalım." Ona hak verdim, aslında onu bu kadar sevmiş olmamın sebebi de tam olarak buydu. Benim gibi düşünüyor, benim yapmak isteyeceğim şeyleri yapmak istiyor. İşte tam da bu yüzden onunla çalışmayı seviyorum. Diğerleri gibi dur Mira, yapma Mira, biraz daha bekleyelim Mira demek yerine çalışmayı tercih ediyor.

"Ben de öyle düşünüyorum, bir şeyler yapmamız gerekiyor ama elimizi nereye atsak altı boş çıkıyor, elimizde hiçbir şey yok. Nereden başlayacağız, ne yapacağız hiç bilmiyorum." Dedim, sıkıntıyla ofladım. Tüm bu sorunlar yetmiyormuş gibi bir de fotoğraf meselesi vardı. Hatta o benim için şimdi daha öncelikliydi ama o konuda da elimden bir şey gelmiyordu.

"Kızın arkadaşlarıyla bir daha mı konuşsak? Belki atladıkları bir şey vardır." Dedi Ceyhun.

"Yurttakilerden daha fazla bir şey çıkmaz bundan eminim." Dedim ve bir anda aklıma gelen şeyle "Ama okuldaki arkadaşlarıyla konuşmadık." diye ekledim.

"Savaş'lar gittiler onların yanına da, bir şey çıkmamış sen de biliyorsun. Kadir'in ismini vermişler bir tek." Doğru ya Taner başkomiser onlara bu görevi vermişti.

"Ne yapalım o zaman? Bir şeyin ucundan tutup araştırmaya devam etmemiz gerekiyor." Dediğim an Esra yanımızda belirdi, elindeki kağıdı gösterdi.

"Buyurun." Göz ucuyla kağıda bakıp ona döndüm.

"Bu ne?"

"Ucundan tutacağınız şey." Deyince konuştuklarımızı duyduğunu anladım, daha ne olduğunu soracakken kendisi yanıtladı.

"İnci yurttan ayrıldıktan sonra ileride bir taksiye binmiş, caddedeki kamera kayıtlarını biraz yoklayınca bulduk. Taner başkomiser bir an önce gitsin, taksiciyi bulsun ve konuşsunlar dedi. Görevi size verdi yani." Dediği an kağıdı elinden aldım, baktım.

Taksi durağının adresi ve taksi plakası yazıyordu. "Başkomisere söyle, en ufak bir şey de onu arayıp haber vereceğim, bir şeyler bulmadan da dönmeyeceğiz." Dedim, Ceyhun'a baktım. "Gidelim." Gözleriyle onayladı beni, onunla beraber karakoldan çıktık, benim arabaya bindik ve yola koyulduk.

O telefonundan bana yolu tarif ederken ben de arabayı olabildiğince hızlı sürdüm. Bir an önce taksiciyle konuşup elle tutulur bir şeyler bulmam gerekiyordu. Yoksa ciddi anlamda çaresizliği yaşayıp durmak zorunda kalacaktık.

"Bir şey sorabilir miyim?" Dedi Ceyhun yolu tarif ederken, gözlerimi ona çevirdim.

"Tabii." Deyip yeniden yola döndüm, o sırada "Buradan sağa." dedi, dediğini yapıp sağa döndüm, sormasını bekledim.

"Baban eski emniyet müdürüymüş, sanırım şimdi de cezaevindeymiş." Söylediği şey yüzünden gerildim, direksiyonu sıktım. "Bunu ona senin yaptığını söylüyorlar. Tıpkı Barış Erendil isimli bir polis memurunun meslekten men edilmesine sebep olduğun gibi. Aslında ikisine de inanmadım, inanmamayı tercih ettim." Deyince göz ucuyla ona baktım.

"Ama yine de emin olmak istiyorsun değil mi?" Açıkça sordum o da hiç düşünmeden yanıtladı.

"Evet, emin olmak istiyorum." Deyince iç çektim, yalan söyleyecek hâlim yoktu bu yüzden doğruyu söylemeye karar verip konuştum.

"Babamın cezaevine girmesine ben sebep olmadım, o bir suç işledi, mecbur kalmış olsa da bir suç işledi. Ben de bunu öğrenince susmadım, gerçeği ortaya çıkardım." Deyip Ceyhun'a baktım.

"O suç işlemişken ve bu ortaya çıktı diye cezaevine girmişken buna ben nasıl sebep olmuş olabilirim ki?" Dedim, önüme döndüm. "Onu sevenler işlediği suçu görmezden gelmek istiyor, beni suçluyorlar." Deyip alayla güldüm. "Sanki babamı benden daha çok sevebilirlermiş gibi." Diye mırıldandım kendi kendime.

"Anladım." Dedi Ceyhun, göz ucuyla baktım yine. "Sen de mi beni haksız buldun yoksa? Babam için susmam mı gerekiyordu?" Dediğimde başını olumsuz anlamda salladı.

"Hayır, sen en doğrusunu yapmışsın. Emin ol sussaydın ve bu başka bir şekilde ortaya çıkmış olsaydı işte o zaman da herkes arkandan babasını korumak için bile olsa bir suça göz yummuş diyeceklerdi. Birilerini susturmak çok zor Mira, herkes sadece konuşuyor, sebeplerini yaşadıklarını bilmeden konuşuyorlar. Bu yüzden bir başkasının düşüncesini de söylediklerini de çok önemsememek lazım." Yine ona hak verdim, haklıydı, bu hayatta en iyisi kimseyi duymamaktı.

"Peki ya Barış?" Diye sordu, tüm vücudum kasıldı. "Onun hakkında bir şeyler söylemeyecek misin?" O sorarken taksi durağına gelmiştik, bu da beni bu konuşmadan kurtarmış olmuştu.

"Taksi durağına geldik." Deyip arabayı rastgele bir yere durdurdum, o bir şeyler söylemeden arabadan indim. Ceyhun peşimden inip yanıma geldiğinde sormaya devam etmesin diye "Umarım adam buradır bir de onun peşinde gezmeyelim." dedim ve durağa doğru yürüdüm.

Adamlar kapıda, taksilerin karşısında oturuyorlardı zaten. Beni görür görmez içlerinden bir tanesi "Sıradaki taksi..." dedi, müşteri olduğumu düşündüğünü anlayıp sözünü kestim.

"Taksi için gelmedim." Deyip biraz daha yaklaştım yanlarına, polis kimliğimi çıkartıp kendimi tanıttıktan sonra Esra'nın verdiği plakayı okudum ve o arabanın sahibi sordum.

"Bizim Hikmet'in arabası bu." Dedi adamlardan birisi, gözlerimi ona çevirdim, onu nerede bulabileceğimizi soracakken arkama bakarak "Kendisi de geldi işte." deyince arkamı döndüm, buraya doğru gelen orta yaşlı adamı gördüm.

Kısa boylu, tombul, gözlüklü, esmer bir adamdı. Yanımıza geldiğinde bu kez Ceyhun polis olduğumuzu belli etmek için kimliğini çıkarıp kendini tanıttı ve plakayı okuyup arabanın kendisine ait olup olmadığını sordu.

"Evet benim aracım, bir sorun mu var Memur Bey?" Diye sordu adam, sesindeki korkuyu hisettim.

"1 Mart'ta, yani 2 gün önce, kız yurdunun yakınlarından bu kız taksinize binmiş." Dedim, telefonumdaki İnci'nin fotoğrafını ve yurdun ismini söyledim. Adam dikkatle fotoğrafa baktı, uzun uzun da düşündü, o düşünürken konuştum.

"Aynı gece ormanlık alanda cesedini bulduk." Dediğimde adamın şaşkın gözleri beni buldu. "Bu yüzden söyleyecekleriniz bizim için çok önemli, lütfen dikkatli düşünün ve bize öyle cevap verin. Bu kızı nereye bıraktınız? Yanında başka birini gördünüz mü?" Diye sordum, adam yine uzun uzun düşündü, müdahale etmeyip düşünmesine izin verdim. O sırada göz ucuyla Ceyhun'a baktığımda onun da merakla adama baktığını gördüm.

"Kızı hatırlıyorum." Dedi, işte beklediğim cevap buydu, hatırlamıyorum cevabına tahammülüm yoktu çünkü.

"Yurdun biraz ilerisinde büyük bir market var, onun önünden bindi hatta arabaya. Yanında sarı bir valiz vardı." Duyduklarım beni memnun etmeye başlamıştı. "Arabadan inip valizi bagaja koymuştum, valizin fermuarında bir sıkıntı vardı, yardımcı olmak için biraz uğraştım, oradan hatırlıyorum zaten rengini falan. Yoksa günde onlarca insan biniyor arabaya, hatırlamam mümkün değildi." İyi ki de bozukmuş o fermuar da adamın hatırlamasına neden olmuş.

"O gün o kızı çok uzağa götürmedim, yakınlarda bir yerde bıraktım. Nereye gittiğini doğrudan söylemedi bana, yolu kendisi tarif etmişti. Cadde üzerinde bir yerde bıraktım onu, adresini verebilirim ama işinize yarar mı bilmem. Çünkü ne bir eve ne bir dükkana girdiğini gördüm ne de yanında birini gördüm." Bu iyi olmamıştı ama o caddeden bir şeyler çıkacağından emindim.

"Siz bize adresi verin, biz gerekeni yaparız." Dedim, gömleğinin cebinden bir not defteriyle kalem çıkardı, yanında durduğumuz arabanın kaputuna doğru eğildi, adresi yazdı, o yazarken Ceyhun'a baktım.

"Belki de bir arkadaşının evi oradadır ya da ne bileyim kuaför falan vardır. Bir şeyler çıkacak bence."

"Gidip göreceğiz." Dedi sadece, o sırada adam adresi yazmış, kağıdı koparıp bana uzatmıştı. Kağıdı alıp adrese baktıktan sonra Ceyhun'a verdim, adama baktım.

"Yardımcı olduğunuz için teşekkürler, eğer başka bir şey sormamız gerekirse yine geleceğiz." Dedim, adam anında başını salladı.

"Ben hep buradayım, burada bulabilirsiniz beni. Hatta isterseniz telefon numaramı vereyim size."

"Hayır, gerek yok, lazım olursa biz size ulaşırız. Tekrardan teşekkür ederiz." Dedim ve Ceyhun'a baktım, gözlerimle gidelim deyip adamın yanından uzaklaştık.

"Bu caddeyi biliyorum bayağı işlek bir yer. Mağazalar, restoranlar var, illa birinin güvenlik kamerasından bir şeyler çıkacaktır." Diyen Ceyhun beni biraz olsun rahatlattı, bahsedilen caddeyi bilmiyordum, ıssız bir yer olmasından korkmuştum. İşlek bir yer olsun ki bir şeyler bulabilelim.

Arabaya yeniden bindik, Ceyhun adamın adresini verdiği caddeyi bana tarif etti. Neyse ki arabadan inmeden önce açtığı konuyu yeniden açmamıştı. Bahsedilen caddeye ulaştığımız da yine indik arabadan, gözlerim etrafta gezindi, tıpkı Ceyhun'un anlattığı gibi bir yerdi.

"Her yere tek tek girecek miyiz?" Diye sordu, ona döndüm.

"Bir yerden başlamak lazım, biriyle konuşmak bize bir şey kazandırmaz. Bu kadar kalabalık bir yerde kimse taksiden inip de bir yere giren ya da giden bir kıza dikkat etmez, hatırlamaz. En iyisi kamera kayıtları olacak." Dedim, o sırada telefonuma mesaj geldi, cebimden çıkardım, ekrana baktığımda yine yabancı bir numara olduğunu gördüm, kaşlarımı çattım.

Göreceğim şeye kendimi hazırlayarak dokundum o mesajın üstüne ve "Seni bu yüzden seviyorum işte, asla işini şansa bırakmıyorsun." Kaşlarımı çattım, o sırada bir mesaj daha geldi. "Cansu da diğerleri de her şeyi biliyor, amacın bunu öğrenmek değil miydi? Daha fazla aklını meşgul etme diye söylemek istedim." Telefonu sıktım, fırlatmamak için kendimi zor tuttum, Cansu'yla konuştuklarımızı nasıl biliyordu? Nasıl duymuştu bizi? Her şey bir yana eğer aynı kişiyse nasıl ölmemişti? Lütfen bu işin içinden başka bir şey çıksın lütfen, yine aynı şeyleri yaşamak istemiyorum.

"Mira?" Başımı kaldırıp Ceyhun'a baktım, kaşlarını çatmıştı. "Sen gerçekten bugün iyi değilsin, aklın başka yerde. İstersen evine git, ben seni idare ederim, işleri de hallederim. Bu şekilde zaten..." Sözünü kestim.

"İyiyim ben, devam edelim." Dedim ve bunu dediğim hâlde gözlerimi telefona çevirdim, attığı bir diğer mesajı okudum "Düşündüğün kişi değilim Mira, hiçbir zamanda olmayacağım." Göz devirdim, ciddi ciddi yeniden saçma sapan mesajlar almaya başlamıştım ama bu kez her şeyin daha önceki gibi olmasına izin vermeyeceğim. Kendimi yeni bir savaşın içine asla atmam.

Ekranı kapattım, telefonu cebime koydum. "Hadi şu restorandan başlayalım." Dedim ve önünde durduğum restorana girdim, Ceyhun da peşimden geldi. Neyse ki çok soru sormayı sevmeyen biriydi de soru sorarak beni sıkıştırmıyordu.

Restorana girer girmez garsonun birini durdurup müdürü sorduk, müdürün odasını öğrenip yanına gittik. Adama derdimizi anlattıktan sonra caddeyi gösteren, o güne ve o saatlere denk gelen kayıtları izledik ama kızı göremedik. Fakat taksiyi gördük, restoranın önünden geçmiş, hiç durmamıştı. Bu da demek oluyor ki kızı kameranın görmediği bir yerde bırakmıştı.

Taksinin geçtiği tam saati aldıktan sonra restoranın müdürüne teşekkür edip restorandan ayrıldık, caddenin diğer ucundaki mağazaya gittik. Oraya da girip derdimizi anlattıktan sonra kayıtların başına oturduk, öğrendiğimiz saatin kayıtlarını açtık, birkaç dakikalık fark vardı ama bu bilgisayarda bu yüzden o saatin 5 dakika öncesinden başlayarak izledik kayıtları.

Tüm bu çabamızın sonuçlarını da aldık. Taksinin duruşunu ve kızın taksiden inişini gördük. Taksi kızı indirip valizi de verdikten sonra uzaklaştı ama kız herhangi bir yere girmemiş, başka bir tarafa doğru yürümeye başlamıştı. Zaten çok geçmeden de kameradan çıkmıştı.

"Yine girdiği yeri göremedik." Dedi Ceyhun sıkıntıyla, bıkkınca ofladım.

"Tuhaf bir şeyler var, kız sanki nereye gittiğini bilmiyor gibi. Taksiden inen birisi istediği yere geldiği için iner, indikten sonra niye yürümeye devam etsin ki?" Diye sordum, sorular giderek anlamsızlaşıyordu. Bulduğumuz her ipucu olaya bir düğüm daha atıyor maalesef.

Kamera kayıtlarının bir kopyasını aldıktan sonra mağazadan ayrıldık, mağazanın önünde durup birbirimize anlamsız bakışlar attık. Bir umutla geldiğimiz yerden hiçbir şey çıkmamıştı. "Kızın gittiği tarafa doğru yürüyelim, şuradan sağa dönmüştü, oraya gidip oradan da bir kamera kayıdı bulalım. Gittiği taraflara göre kameraları inceleyelim, illa bir şey çıkar." Dedi Ceyhun, bu çok zor olacağı hâlde başımı sallayarak onayladım onu.

Kızın gittiği tarafa doğru yürüdük, orada bir mağazaya girdik, gittiği tarafı kameradan öğrenip biz de o tarafa gittik. O tarafta da gördüğümüz bir kırtasiyeye girdik, kamera olmadığını öğrenip hemen yanındaki markete girdik. Oranın kamerasından kızın sağ caddeye geçtiğini görüp marketten ayrıldık biz de sağa doğru gittik.

Bu şekilde neredeyse saatlerce kızın gittiği her caddeden sokaktan geçtik ve sonunda hiç beklemediğimiz bir şey oldu, kız o kadar yürüdükten sonra bir taksi durdurup taksiye bindi ve bulunduğumuz alandan uzaklaştı, şaşkınca kalakaldık. Yaptığı şey mantıklı değildi çünkü. Taksiden inmiş, epey bir yürümüş ve başka bir taksiye binmişti. Bu tamamen saçmalık.

Bindiği ikinci taksinin plakasını alıp Esra'ya attık, ait olduğu durağı öğrenmesini istedik. O bizim istediğimiz şeyi yapana kadar da epey bir yürüyüp ilk geldiğimiz yere, arabanın yanına, döndük. Arabanın yanına döner dönmez ikimiz de kaldırıma çöktük. Saatlerdir oradan oraya yine bir taksi plakası öğrenmek için gidip durmuşuz meğerse.

"Sence neden böyle bir şey yapmış?" Ceyhun'a döndüm, sorduğu soruyu ben de düşünüp duruyordum ama kendime mantıklı bir cevap verememiştim.

"Bilmiyorum." Dedim bu yüzden de, kızın da aklında bir şeyler olmuş olacak ki böyle davranmıştır. Belki de tehlikede olduğunu biliyordu, belki izini kaybettirmeye çalışıyordu, belki de takip ediliyorum diye düşündü ve aniden yeniden taksiye bindi. Her şey olabilirdi, bunun cevabını da bize bir tek o verebilirdi ama ne yazık ki ölmüştü.

"Yeni taksiden bir şeyler çıkar mı dersin?" Diye sordu Ceyhun ona döndüm.

"Umarım çıkar, yoksa boşa uğraşmış olacağız." Dedim, eğer çıkmazsa tüm günümüz boşa gidecekti. Umarım böyle bir şey olmaz diye içimden geçirirken telefonuma bildirim geldi, yine o mesajlardan bir tane geldiğini anlamış oldum, göz devirdim. Her kimse onu umursamıyor oluşum daha çok mesaj atmasına neden oluyordu. İşte tam da bu yüzden umursamamaya devam edeceğim, ona ulaşmaya çalışmayacağım hiçbir şekilde.

Telefonu çıkardım cebimden ve gayet rahat bir şekilde açtım ekranı, aynı numaradan mesaj geldiğini gördüm. Muhtemelen numarayı araştırmaya başlamak istediğim ilk an numaraya bir şey olacaktı ve iz bulamayacaktık. İşte bu yüzden bu kez buna gerek duymadım, yazdığı şeyi okudum. "Kim olduğumu merak ediyorsun değil mi?" Alayla baktım ekrana, önemsemedim ama söylediği doğruydu, kim olduğunu merak ediyordum. Fakat bu kez içimden bir ses büyük bir şey olmadığını söylüyor, 2 sene önceki kat değil gibi hissediyorum. Başka bir şeyler oluyor ve eminim ki en kısa zamanda ne olduğu ortaya çıkacak.

Ben bunları düşünürken bir mesaj daha geldi."O zaman yanıma gel, sana bir sürprizim olacak." Okuduğum şeyle öylece kaldım, o zaman gel mi? Yok canım başka bir şey ima ediyordur diye düşünürken aniden ekranda konum belirdi, gözlerim irileşti.

Bu tuzak olabilir mi? Her kimse beni tuzağa çekmeye çalışıyor olabilir. Bu tuzağa düşmeyeceğim diye içimden geçirirken yeni bir mesaj daha geldi. "Korkma, tuzak değil, sana güzel bir sürprizim var. Cesaretin varsa karşıma çık Mira Aksoylu!" Yazmıştı, bir anda ayağa kalktım, yerde oturan Ceyhun'un bakışları beni buldu.

"Bir şey mi oldu?" Deyince ona söylemek istedim ama yapamadım, eğer başımda bir bela varsa onu da bunun içine çekmek istemedim, geçen sefer neler oldu hâlâ aklımda. Onlarca insanın canı yandı, yine aynı şeyin olmasına izin veremem ama elime böyle bir fırsat geçmişken de geri çeviremem.

"Benim gitmem lazım." Dediğimde kaşlarını çattı.

"Ne demek gitmem lazım? Daha Esra'dan mesaj gelecek, taksicinin..." Sözünü kestim.

"Gerçekten gitmem lazım, beni biraz idare edemez misin?" Diye sordum, ayağa kalktı.

"Bir sorun varsa bilmek isterim, eğer yardım edebileceğim bir şeyse de yardım etmek isterim." Deyince bir an için şüpheye düştüm, hiçbir tedbir almadan gidemezdim doğrusu.

"Sana birazdan bir konum atacağım, oraya gelir misin?" Şaşırdı ama dedim ya soru sormayı sevmiyor diye, bu yüzden hiçbir şey sormadı.

"Gelirim." Dedi, bu iyi olmuştu.

"Yalnız gelme ama sakın." Kaşlarını biraz daha çattı.

"Neler oluyor Mira? Neden yalnız gelmeyeyim? Eğer kendini riske atacak bir şey yapıyorsan fena bozuşuruz." Onu rahatlamak için gülümsedim.

"Emin ol her şey yolunda, sen dediklerimi yap benim için yeter. Şimdi gitmem lazım." Dedim ve konuşmaya devam etmek istemediğimden alelacele arabaya bindim, yine onu bir başına bırakıp caddeden uzaklaştım.

Zihnimin içinde kendimce planlar kurup gideceğim zaman neler yapmam gerektiğini düşünürken bir yandan da korkmadan edemedim. Gittiğim zaman hırsıma yenik düşmemem ve mantıklı hareket etmem gerekiyor. Belki şu an orada bile değildir, sadece onu umursayıp umursamadığımı bilmek istiyordur ama böyle düşündüğüm hâlde gideceğim çünkü o mesajlar son bulsun diye bu benim için iyi bir fırsat.

Attığı konuma geldiğimde karşımda harabe bir bina olduğunu gördüm. Şehirden epey uzak ıssız bir yerdi. Zaten böyle bir yere geleceğimi tahmin ediyordum. Bu yüzden hiç yadırgamadım.

Arabadan inmeden önce torpido gözünde duran diğer silahımı da aldım, aşağıya indim. Belimdeki silahın varlığından emin olduktan hemen sonra elimdekini sıkı sıkı tuttum, binaya doğru yürüdüm. Hiç kimse yok gibiydi, bir an için acaba gelmese miydim diye düşündüm ama sonra gelmesem bunun için hep pişman olacağım aklıma geldi, bu düşünceden kendimi kurtardım.

Binaya girmeden birkaç dakika önce Ceyhun'a buranın konumunu attım, ardından da tek gelmemesi konusunda bir kez daha onu uyardım, harabe binaya girdim. Elimden geldiği kadar ağır hareket ediyor, dikkatli adımlar atıyor ve her yere bakıyordum. Fakat etrafta tuhaf hiçbir şey yoktu.

Kumların, moloz yığınlarının arasında sessizce ilerledim. Attığım her adıma dikkat ettim. Bir yandan korkarken bir yandan da kendimi eskisinden çok daha cesur hissediyorum. Çünkü bu kez arkamda kimse yok, tek başımayım, her kimle uğraşıyorsam tek başıma uğraşıyorum. Belki de birazdan bulunduğum bina patlayacak, ben de içinde paramparça olacağım, böyle bir ihtimal varken bile buraya girecek kadar umursamıyorum artık canımı. Ben her şeyden herkesten geçtiğim gibi kendimden de vazgeçtim artık, bunun bilincindeyim.

Ağır adımlarla yürümeye devam ettim ama bir şey olmayışı sinirimi bozdu. Ne birisi vardı ne de herhangi bir şey. Resmen alay etmek için çağırmıştı beni buraya. Onu görmeyeceğimi zaten biliyordum ama yine de belki bir iz bulurum diye gelmiştim ama yoktu. Acaba üst kata da çıksam mı? Orada bir şeyle var mıdır ki? Sanmıyorum ama yine de çıkmakta fayda var.

Çıkmadan önce seslenmeyi düşündüm, muhtemelen beni duymak ya da görmek için bir şeyler yapmıştı, söylemek istediklerimi söylemek için bu iyi bir fırsat olabilirdi. Dudaklarımı araladım, bağırmak için kendimi hazırladım ama duyduğum ayak sesi bana engel oldu, dudaklarımı yeniden birbirine bastırdım. Birisi poşet gibi bir şeye basmış olmalı, öyle bir ses gelmişti. Gözlerimi sesin geldiği odaya doğru çevirdim, elimdeki silahı sımsıkı tutup o tarafa yöneldim.

Odanın önüne geldiğimde silahı biraz aşağıya indirdim, birisi aniden elime vurmasın diye tedbir aldım, kendimde ilk kez bu kadar büyük olduğunu hisettiğim cesaretimden güç aldım, odaya girdim ve girmemle eş zamanlı olarak odanın önünde dikilen birini gördüm, simsiyah giyinmişti.

Hızla silahı ona doğrulttum, arkası dönük olduğundan beni fark etmedi ya da fark etmemiş gibi yaptı. Gözlerimi bir anlığına arkama çevirdim, kimse olmadığından emin olup önüme döndüm, elinde telefonla duran adama bakıp "KALDIR ELLERİNİ!" diye bağırdım, irkildiğini hisettim, eş zamanlı olarak da omurgası dikleşti, vücudu kasıldı.

"KALDIR ELLERİNİ HEMEN! YOKSA BEYNİNİ DAĞITIRIM SENİN!" Öfkeyke bağırdım, dediğimi yapmadı, usulca bana doğru döndü, elim tetiğe gitti, sıkmak için uygun zamanı bekledim.

"Sakın yanlış bir şey yapmaya kalkma! Acımam, sıkarım!" Dedim ama zaten onun da bir şey yapmaya niyeti yok gibiydi, gayet rahat görünüyordu. Neden bu kadar rahat diye düşünürken tamamen bana döndü, gözlerimi silah çıkaracak mı diye takip ettiğim ellerinden çektim, gözlerine baktım ve donup kaldım.

Ateş karşımda duruyordu, tam 2 yılın ardından gözlerime bakıyordu. İhanet ettiği için ihanet ettiğim adam bugün yeniden girmişti hayatıma.

***

Tekrardan selamlar, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Ateş yeniden döndü aramıza :) sizce neler olacak dersiniz? İkisi de nasıl tepki verir sizce?

Ateş'in orada ne işi vardı sizce?

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%