Yeni Üyelik
45.
Bölüm

44.BÖLÜM "KARŞILAŞMA"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım ✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar <3

***

44. BÖLÜM "KARŞILAŞMA"

Başımda öyle bir ağrı vardı ki sanki birisi sert bir cismin arasına almış da sıkıyormuş gibiydi. Bu ağrı gözlerimi bile açmama engel oluyor, canımı çok yakıyordu. Başıma dokunmak için elimi kaldırmak istedim ama bir şey buna engel oldu, hareket bile edemedim.

Dişlerimi sıkıp yüzümü buruşturdum, bir kez daha ellerimi hareket ettirmeye çalıştım ama olmadı. Arkamdaki duvara biraz daha yaslandım, tüm ağırlığımı oraya verdim çünkü kendi ağırlığımı taşıyacak gücüm yoktu.

"Biraz daha zorlarsan belimi kırmayı başaracaksın." Birinin bunu söylediğini duydum, gözlerimi zorlukla araladım, bulanık bakışlarım etrafta gezindi ve tozlu bir yerde olduğumu fark edip gözlerimi yeniden kapattım.

Ne oldu bana böyle? Niye böyle bir yerdeyim? Nasıl geldim buraya? Bu olanlar da ne? Diye düşünürken gözlerimi bir kez daha araladım ve işte tam da o anda olan biten her şey bir bir aklıma geldi. Mesaj gelmesi, benim kalkıp buraya gelmem, bir şey olmuyor diye sinirlenmem, gidecekken Ateş'le karşılaşmam ve... Ve ne? Buraya kadar, başka bir şey hatırlamıyorum ki. En son Ateş'e bakıyordum sonra canımın yandığını hisettim ve devamı yok, gerisini hatırlamıyorum. Ne olduğuna dair bir fikrim de yok. Hatta ne olduğunu düşünemiyorum bile çünkü aklım Ateş'te.

2 yıl sonra çıktı karşıma, gözlerimin içine baktı. Gözlerimin önüne o anki yüzü geldi. Ne kadar değişmişti? Sakallarını uzatmıştı, saçları da eskisi kadar kısa değildi, sanki biraz da zayıflamış gibiydi. Başımı sağa sola salladım, zihnimdeki düşüncelerden kurtuldum. Onu düşünmek yok, karşına çıksa da seninle konuşsa da düşünmek yok! Kendime verdiğim sözü asla unutmayacağım!

Kendime verdiğim sözü hatırlayıp Ateş'i zihnimden çıkarıp attım ve elimi bir kez daha kaldırmaya çalıştım ama olmadı. Bulanık zihnim yavaş yavaş kendine gelip olan biteni anlamaya başlarken ellerimin arkamda bağlı olduğunu da anladım.

Sırtımı biraz arkaya yaslayıp duvardan destek aldım, zihnim hâlâ tam olarak açılmamış gibiydi. Sarhoş olduğum zamanlar kendimi böyle hissederdim, bana bir şey vermiş olmasınlar? Bundan korkuyorum. Yaslandığım duvardan destek alıp ellerimi ipliklerden kurtarmaya çalıştım ta ki birinin tenini hissedene kadar. Hissettiğim şeyle durup kaldım, kal gelmiş gibi dondum.

"Biraz daha zorlarsan belimi kırmayı başaracaksın dedim ama hâlâ devam ediyorsun, amacın buysa devam et." Duyduğum sesle gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti. Bu Ateş'in sesiydi, değil iki yıl yirmi iki yıl geçse yine tanırım. Arkama dönmeye çalıştım ama bağlı olan ellerim yüzünden başarılı olamadım. Bir saattir duvar dediğim şey onun belliymiş meğerse.

Başımı hafifçe çevirdiğimde görebildiğim tek şey omzu oldu. Şaşkınca durdum, onun bir şeyler söylemeye devam etmesini bekledim ama sustu. Bir yandan da ellerimi ipliklerden kurtarmaya çalışmaya devam ettim, bunu yaparken ellerim onun ellerine değdi ama umursamadım, bir an önce bu durumdan kurtulmak istiyordum çünkü.

"Mira yapma şunu!" Dedi bir anda öfkeyke, durmak zorunda kaldım. 2 yılın ardından ismimi ağzından duydum, gözlerim doldu, başımı önüme çevirdim. Neden buradayız, neler oluyor onu bile düşünemedim, düşünecek kadar iyi değildim zaten şu an.

"Sabahtan beri uğraşıyorum zaten olmuyor, boşuna deneme!" Dedi, sesi yine öfkeli çıktı, onun aksine susmaya devam ettim, konuşursam sesim çatallanacaktı, bunu duysun istemedim.

"Biraz rahat dur! Birazdan gelecektir birileri!" Konuşmaya devam etti, gözlerimi sımsıkı kapattım, göz yaşlarıma engel oldum, kalbimin acıdığını hissediyorum. Hem de o kadar çok acıyor ki nefes bile alamıyorum. Onun şu anda arkamda olduğuna inanamıyorum, inanmak istemiyorum. Kendimi onunla karşılaşmaya hazırlamamıştım ki. Fakat hayat her zamanki gibi beni ve duygularımı umursamadan onu yeniden karşıma çıkardı, yetmezmiş gibi sırt sırta verdirip bizi birbirimize bağladı.

Benim konuşmayacağımı anlamış olacak ki Ateş de sustu, gözlerim bulunduğumuz yerde gezindi. Bir odadaydık, etraf toz ve moloz yığınlarıyla doluydu. Bu da demek oluyor ki hâlâ o harabe binadayız. Burada bizi bir odaya almış olmalılar. Üzerimize de kocaman bir demir kapıyı kapatmışlar, muhtemelen o da kilitlidir. Neler olduğuna dair bir fikrim yok ama her ne oluyorsa bir an önce son bulsun, buna daha fazla devam etmeye tahammülüm yok çünkü.

"Neden geldin buraya?" Diye sordu Ateş, boğazım düğüm düğüm olmuştu. Bu şekilde nasıl cevap vereyim ki ona? "Niye geldin?" Diye ekledi, onun karşısında güçsüz görünmek istemedim. Konuşursam sesim berbat çıkacak ve o bunun sebebinin kendisi olduğunu anlayacak. Bunu istemedim. Hâlâ onun için ağladığımı düşünsün istemiyorum. Ağlıyor olsam da bunu bilmesine gerek yok.

"Bayıldın herhalde orada yeniden! Niye cevap vermiyorsun?" Sesi yine öfkeli çıktı. O konuşurken yutkundum, boğazımda oluşan yumrudan kurtulmaya çalıştım ama olmadı. Onun sıkıntıyla nefesini dışarıya verdiğini fark edince de kendimi az öncekinin aksine daha iyi hisettiğime karar verip sesimin de elimden geldiğince düzgün çıkmasına dikkat ederek konuştum.

"Seninle konuşmak istemiyorum çünkü." Dedim, sesim tahmin ettiğimden de düzgün çıktı. İşte istediğim de tam olarak bu! Madem karşıma çıktı, çıkmışken hayatımdan da tamamen çıktığını, artık umurumda olmadığını anlaması gerekiyor. Anlasın ki bir daha onu görmeyeyim. Görmeyeyim ki onu inandırmak istediğim şey gerçek olsun, onu unutayım, hayatımdan çıkarayım. Yoksa canım bu kadar çok yanmaya devam edecek.

"Şu an bunun sırası değil! Emin ol aynı şeyi ben de istiyorum ama farkındaysan burada ikimizden başka hiç kimse yok, beraber kurtulacağız yani. Biraz olgun davran." Dediği an kaşlarımı çattım.

"Olgun davran mı? Çocukluk yaptığım yok benim! Kim bilir..." Sözümü kesti.

"Seninle tartışmaya hiç niyetim yok! Bu yüzden söylenip durma, bana laf yetiştirmeye çalışma!" Diyerek tüm söyleyeceklerimi ağzıma tıktı, bu da sinirimi daha çok bozdu.

"Sen bana ne yapacağımı söyleyemezsin!" Dedim öfkeyke, o öfkeliyse ben de öfkeliyim. Kendini bu şekilde haklı çıkarmasına asla izin vermem.

"Ben..." Dedi, bu kez de ben onun sözünü kestim.

"Senin ne düşündüğünle ilgilenmiyorum. Haklısın buradan beraber kurtulmamız gerekiyor, bir tek bunu konuşalım bu yüzden. Sonra zaten bir daha konuşmamıza hiç gerek kalmayacak, yeniden çıkacaksın hayatımdan." Dedim kendimden emin bir şekilde, bunun olması için her şeyi yapacağım çünkü.

"Umarım öyle olur Mira, ben de senin isteğinden farklı hiçbir şey istemiyorum." Deyince göz devirdim, cevapsız bıraktım ve ellerimi zorlamaya devam ettim. Bunu yaparken canım acıdı, ip bileğimi kesti ama umursamadım. Fakat Ateş umursadı ve öfkeyke konuştu yine.

"Mira yeter dedim sana!" Deyince yine duraksadım fakat bu duraksamaya rağmen devam edecekken konuşup engel oldu. "İp elimizi kesiyor! Rahat dur!" Dedi, başımı biraz ona doğru çevirdim, çenem omzuna gelmiş oldu, bir anda kokusu burnumu doldurdu, ciğerlerime kadar hisettim o kokuyu.

Aklım dağıldı, ne söyleyeceğimi bile unuttum. Aniden o da aynı taraftan başını bana doğru çevirdi, burnu yanağıma değdi, istemsizce yutkundum. "Rahat dur!" Dedi, sesi az öncekinin aksine sakin çıktı. Hem de o kadar sakin çıktı ki sesinin tonu bile daha fazla devam etmemem gerektiğini anlamama neden oldu.

"Ha şöyle! Sakin ol biraz!" Dedi, konuşurken yüzüme çarpan nefesi yüzünden tüm dengem altüst oldu. Ona karşı ördüğüm duvarın işe yaramadığını fark edince başımı hızla önüme çevirdim, sessiz kaldım.

Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu, sanki her an fırlayıp gidecekti, soğuk soğuk terlemeye de başlamıştım. Neler oluyor bana böyle? Böyle olmamam gerekiyor. Onun hâlâ beni bu denli etkileyebiliyor olmaması gerekiyor. Tam 2 yıldır o aklımdan da kalbimden de çıksın diye her şeyi yaptım ben. Şimdi karşıma çıktı diye yaptığım o kadar şeyin boşa gitmemesi lazım. Bu kendime yapabileceğim en büyük haksızlık olur.

"Şimdi rahat dur ve söyle bana buraya nasıl ve niye geldin?" Diye sordu, inat edip cevap vermemek geldi içimden ama bunu yapmadım. Bildiklerimi ona anlatayım ki o da bana anlatsın, belki parçalar birleşirse bunu bize kimin yaptığını buluruz.

"Dün telefonuma yabancı bir numaradan mesaj geldi. Hastaneye gitmiştim bir iş için." İşte burada yalan söyledim, bayıldığım için hastanede uyandım diyecek hâlim yoktu.

"İş için." Diye yineledi, sanki arkamda değilmiş de beni görebilecekmiş gibi başımı sallayarak cevap verdim.

"Evet iş için." Ben de yineledim ve anlatmaya devam ettim. "Hastanenin önündeyken birisi fotoğrafımı çekip bana atmış, üstüne de 1 yazmış." Deyip sıkıntıyla ofladım, hâlâ aklımın bir köşesinde o katilin yeniden ortaya çıkacak olma ihtimali var ve bu beni korkutuyor. Bu yüzden de içimde büyük bir sıkıntı var.

"Eee?" Dedi Ateş devam etmem için, onun sesiyle kendime gelip istediğini yaptım, anlatmaya devam ettim.

"Sonra numarayı araştırdım, hiçbir şey çıkmadı. Aradım da numarayı hatta ama kullanılmıyor dendi. Ben de umursamadım fakat bugün yeniden mesaj almaya başladım. Birkaç saçma bir şey yazdıktan sonra beni görmek istiyorsan gel, sana sürprizim var yazdı, konum attı. Ben de..." Sözümü kesti.

"Sen de hiç sorgulamadan kalkıp geldin öyle mi?" Diye sordu alay edercesine bu gerçekten sinirlenmeme neden oldu.

"Evet kalkıp geldim, sen nasıl geldin peki onu da anlatsana? Burada olduğuna göre seni de bir şekilde kandırmış, buraya getirtmiş olmalı değil mi?" Diye sordum, tıpkı onun gibi alay edercesine sordum hem de. O da benim gibi sinirlensin, ses tonum zoruna gitsin istedim ama o benim aksime tüm bunları belli edecek hiçbir şey yapmadı.

"Niye susuyorsun? Muhtemelen aynı şeyleri sana da yaptı ve tıpkı sen de benim gibi şansını deneyip gelmek istedin! Bir de benimle alay ediyor! Ya sen dön bir önce kendine bak sonra benimle alay edersin!" Dedim, ellerim sürekli arkamda olduğu için artık ağrımaya başlamıştı, Ateş söylediklerim karşısında yine sessiz kalırken beni umursamıyor oluşu yüzünden yine sinirlendim ama bu kez hiçbir şey diyemedim. Adam resmen sormuş, cevaplarını almış ve susmuştu!

Başımı öne eğdim, bunu yapınca birleşik olduğumuz için o da geriye yaslanmış bana doğru eğilmiş oldu ve bu şekilde rahat etmemiş olacak ki doğruldu, bunu fark edebildim çünkü o doğrulunca ben de doğrulmak zorunda kalmıştım. İnat edip aynı şeyi bir kez daha yaptığımda sinirlendiğine dair tuhaf bir ses çıkarıp yine engel oldu bana, başımı geriye savurup omzuna vurdum, hırsımı almış oldum.

"Mira ne yapıyorsun Allah aşkına? Rahat dursana!" Göz devirdim, sürekli aynı şeyi söyleyip duruyordu.

"Kusura bakma ama ben senin aksine bu pozisyonda hiç rahat değilim ve bir şekilde kurtulmaya çalışıyorum. Bana rahat dur deyip duracağına sen de bir şey yapsan keşke!" Diye söylendim, bu onun oflamasına neden oldu.

"Gerçekten çocuk gibisin! Kurtulabilecek misin zannediyorsun? Kim bilir kaç düğüm var elinde! Bir başkası çözmeden kurtulman imkânsız yani! Kahraman olmaya çalışacağına biraz mantıklı ol!" Ve yine bana laf çarptı, bu kez cevap vermek yerine sessiz kalmayı tercih ettim.

"Madem susuyorsun sen de bana hak vermişsin demektir! Şimdi kıvranıp durmayı bırak!" Dedi, yine sessiz kaldım. Onunla konuşmak, cevap vermek benim hatamdı, en iyisi yokmuş gibi davranmak olacak.

Onun arkamdaki varlığını unuttum, yokmuş gibi düşündüm. Sanki bu odada tek başımaymışım gibi. Zihnimden silip attım onun varlığını ve buradan nasıl kurtulabileceğimi düşündüm. Sahi biz nasıl bu hâle geldik? Karşı karşıya durmuş birbirimizin gözlerine bakarken hangi ara bayıldım, hangi ara beni onunla birlikte bu şekilde bağladılar? O hatırlıyor mu acaba? Belki onu bayıltmamışlardır, olabilir mi? Neyse ondan banane? Nasıl düştüyse düştü bu hâle, ben kendimle ilgileneceğim sadece.

Buraya girmeden önce Ceyhun'a buranın konumunu atmıştım. Gelmeden önce de asla yalnız gelme demiştim. Geleceğinden eminim, beni asla yalnız bırakmaz ama umarım beni dinler ve yalnız gelmez. Eğer yalnız gelirse muhtemelen o da yakalanır ya da bir şekilde bizi de kurtarır. Acaba kaç saattir buradayım? Belki de henüz saat olmamıştır. Hem o kadar geçmiş olsa Ceyhun çoktan gelmiş olmaz mıydı? Bence gelmiş olurdu. Ya çoktan geldiyse ve başına bir şey geldiyse? İşte o zaman kendimi asla affetmem. Umarım hiçbir şey olmaz. Bana olmasına bile razıyım ama ona olmasın. Yoksa vicdan azabından asla kurtulamam.

"Başın ağrıyor mu?" Diye sordu Ateş, kaşlarımı çattım, bu soru da nereden çıktı şimdi? Niye sordu böyle bir şey? Bunları düşünürken bir yandan da başımın acısını hatırladım, ciddi anlamda çok ağrıyordu ama sıradan bir baş ağrısı değildi bu. Başıma bir şeyle vurmuş oldukları aşikardı.

"Sert vurdular sana." Deyince kaşlarımı çattım, demek ki tahminim doğruymuş, bir şeyle vurmuşlar. O da bunu görmüş, ona da vurdular mı acaba?

"Uyarmaya, engel olmaya çalıştım ama olmadı, aniden çıktılar arkandan. Ben daha engel olacakken vurdular sana. Yardım etmek istedim ama dört kişiye engel olamadım, aynı şeyi bana da yapmaları uzun sürmedi." O konuşurken sessiz kalmaya devam ettim, susunca nasıl da düzgün konuşmaya başladı ama? Az önce laf çarpıp duruyor, imalı imalı konuşuyordu. Bu yüzden de en iyisi sessiz kalmak, yokmuş gibi davranmaya devam etmek olacak.

"Benim geldiğimden haberi olanlar var, ortadan kaybolduğumu fark ettikleri zaman illa gelecekler buraya, kurtuluruz." Konuşmaya devam etti, sanki onun söylediklerini duymamış gibi davranıp bir anda bağırmaya başladım.

"KİMSE YOK MU? O KAPININ ARDINDA OLDUĞUNUZU BİLİYORUM!" Diye bağırdım, ses gelmeyince de devam ettim. "SAKLANMAK DAHA MI KOLAY GELİYOR? YA DA ARKADAN VURMAK! SIKIYSA GELSENİZE BURAYA! ELLERİMİZ BAĞLI OLDUĞU HÂLDE Mİ KORKUYORSUNUZ BİZDEN!" Bilerek söyledim bunları, dışarıdakileri gaza getirmek istedim.

"Boşuna bağırma, bu cümlelere kızıp da gelmezler, başka bir planları olsa gerek." Dedi Ateş, yine onu duymamış gibi davrandım.

"HEY! BENİ DUYDUĞUNUZU BİLİYORUM! ŞİMDİ HEMEN BURAYA GELİN! BU KADAR KORKAK OLURSANIZ KARŞILIKLI NASIL SAVAŞACAĞIZ?" Bağırmaya devam ettim.

"Mira kulağımın dibinde bağırıp durma!" Dedi Ateş göz devirdim, ne yapsam yapma diyordu. Onu hesaba almadığımın ne zaman farkına varacak acaba?

"SİZE DİYORUM KİMSE..." Diye bağırmamla Ateş'in de bağırması bir oldu.

"MİRA YETER SUS!" Bana bağırınca öfkelendim.

"BANA BAĞIRMA!"

"ASIL SEN BAĞIRMA!" Diye karşılık verdi anında. "ADAMLAR SENİN İSTEĞİNLE Mİ HAREKET EDECEKLER!" Bağırmaya devam etti.

"Sana bana bağırma dedim!" Dişlerimi sıkarak kurdum bu cümleyi. "Sakın bağırma!" Diye de ekledim, ben ona değil de adamlara bağırırken onun bana bunu yapmaya hakkı yoktu.

"O zaman sen de bağırıp durma Mira! Adamlar istemedikleri sürece gelmeyecekler! Bunu en iyi senin bilmen gerekiyor!" Dedi, cevap vermedim, tek kelime bile etmek gelmedi içimden. Şu an ona o kadar büyük bir öfke duyuyorum ki sesini duymaya, yüzünü görmeye tahammülüm yok. Neyse ki yüzünü görmüyorum.

"Şimdi beni iyi dinle." Dedi, elimden geldiği kadar sakin olmaya çalıştım. Nedense bir anda fısıldayarak konuşmuştu.

"Gömleğimi kaldır, elini içine sok." Dediği an öylece kaldım, ne saçmalıyor bu?

"Pantolonumun kemer kısmında bıçak olacak, onu almaya çalış." Şaşkınca kaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Orada bıçağın ne işi var ki? "Benim almam için elimi ters çevirmem gerekiyor ama yapamıyorum, seni de aynı şekilde bağladılarsa eğer kolaylıkla alırsın. Elini sok, almayı dene hadi. Alırsan iplikleri keseriz belki." Kaşlarımı çattım, sessiz kalmaya devam ettim.

"Hadi Mira! Yapsana bir şeyler!"

"Banane ya? Ne dokunacağım senin orana burana! Hiçbir şey yapamam!" Dedim, belki şu an bunu düşünmem saçma ama doğru sonuçta, niye dokunuyorum ona? Kendi bıçağını kendisi çıkarsın!

"Delirtme beni, bana dokunmana meraklı değilim zaten! Kendim alabilsem alacağım ama olmuyor!" Dedi, bir an için yapsam mı diye düşündüm ama sonra hızlıca yapmamaya karar verdim.

"İyi tamam sen gururunu bir kenara bırakma, dokunma bana! Burada böylece elimiz bağlı bekleyelim!" Bir kez daha göz devirdim.

"Az önce birisi bizi çözmeden bir şey yapamayız diyen sendin yalnız! Onda bıçağı unutmuştun herhalde!" Dedim, başını bana doğru çevirdiğini hisettim.

"Bana laf sokmaya çalışma da dediğimi yap! Al hadi şu bıçağı bak gerçekten sinirleniyorum!" Cevap vermedim. "Mira hadi!" Diye ısrar etti, o ısrar ettiği için değil de kendim için yapmaya karar verdim, burada böyle oturmaya hiç niyetim yoktu çünkü.

Elimi biraz zorladım, gömleğinin ucunu tuttum ve çektim. Gömleğimi pantolonun içinden zorlukla da olsa çıkardım. "Sağ tarafa doğru." Dedi Ateş, ona hiçbir şey söylemedim, gözlerimi sımsıkı kapattım, sağ tarafına doğru elimi zorla hareket ettirdim.

Pantolonun içine hafifçe soktum elimi ama bıçak falan yoktu. "Hani nerede bıçak?" Diye sordum, neredeyse söylesin, her yerine dokunacak hâlim yok ya!

"Mira orada duruyor işte, çek al." Deyince elimin değdiği yeri biraz daha yokladım, bıçağı hisettiğim ilk an tutup çekmem bir oldu, bir an elimden düşecekmiş gibi oldu ama tutmayı başarabildim.

"Şimdi ipi kesmeye çalış bir şekilde!" Dedi Ateş, bıçağı elimde kesebileceğim şekilde sabitledim, sıkı sıkı tuttum, ipe denk geldiğini hissettiğimde de bir ileri bir geri hareket ettirmeye başladım, ipi kesmeye çalıştım.

"Dikkat et." Diyen Ateş'i duyunca alayla güldüm.

"Korkma kesmem seni." Dedim, bir an önce kesilsin diye daha hızlı hareket etmeye çalıştım.

"Beni değil de kendini keseceksin, bıçağın ucu sana dönük, sap kısmı bana değiyor." Dedi, ona hak verdim, bir aksilik çıkarsa onu değil kendimi yaralardım ama olsun böylesi çok daha iyi. Ona bir şey yaparsam susmak bilmezdi, onu dinlemek yerine acı çekmeyi tercih ederim. Çünkü sesini duymak bana daha çok acı veriyor.

Nereye kestiğimi bilmeden bıçağı hareket ettirmeye devam ettim. Ya onun bağlı olduğu ipi kesiyordum ya da benim. Hatta belki de o iki ipi birbirine bağlayıp bu şekilde olmamızı sağlayan diğer ipi kesiyorumdur. Neyse hangisi olursa olsun kesildiği zaman bundan daha iyi bir durumda olacağımız kesin.

Ben bunları düşünürken sağ elimde tuttuğum bıçak sol elime temas etti, Ne olduğunu anlayamadan bileğimi kestim. Bir anda ağzımdan "Ah!" diye bir ses çıktı, yüzümü buruşturdum, kendimi sıktım.

"Kestin mi? İyi misin?" Diye sordu, kendimi sıktığımdan ve konuşmak istemediğimden ona cevap vermedim. "İyi misin?" Bir kez daha sordu, yine cevap vermedim. "Kanıyor." Dedi Ateş, bunu nasıl anladı diye düşünürken kanın ona temas ettiğini anladım, bunu hissetmiş olmalıydı.

"Dikkat et dedim sana!" Diye çıkıştı, bir anda eli bileğimi kavradı, parmakları bileğimde gezindi, yarayı bulmak istiyordu.

"Çek elini!" Dedim öfkeyke, umursamadan dokunmaya devam etti. "Çek elini dedim sana!" Deyip elimi çekmeye çalıştım ama ip yüzünden başarılı olamadım. Aynı zamanda da akan kanı hissediyordum, parmaklarıma kadar ıslanmıştı.

Ateş bir anda kesiğin üzerine dokununca "Ah!" dedim bir kez daha, elini hızla çekti. "Derin mi sence?" Diye sordu, dokununca muhtemelen hissedememişti.

"MİRA CEVAP VERSENE BANA!" Aniden bağırınca irkildim.

"Sana bana bağırma dedim!" Deyip kesiği falan unuttum, yeri yoklayıp yere düşen bıçağı buldum ve aynı şeyi yapmaya devam ettim. Bileğimdeki ip kesik yere temas edince canım çok acıyordu ama şu an bunu düşünecek durumda değildim. Yeterince bu duruma maruz kalmıştım zaten daha fazla kalmak istemedim.

Uzun süre bıçağı bir ileri bir geri hareket ettirdim ipin üstünde. Ateş bu esnada sürekli bir şeyler sorup durdu ama onu dinlemedim bile. En sonunda yaptığım şeyden bir sonuç aldım, bıçak bir anda boşluğa düştü, ipin kesildiğini anladım ama benim ellerim hâlâ serbest kalmamıştı.

"Kesildi." Dedi Ateş, onun ipini kestiğimi anladım. Neyse hiç fark etmez, sonuçta beni çözecek, burada bırakacak hâli yok.

Ellerini benden ayırdığını hisettim, bir süre sonra sırtını da çekti, uzaklaşmıştı benden. "Hadi beni de çöz!" Dedim ama cevap vermedi, artık bana engel olan bir şey olmadığından tamamen ona dönebildim, hâlâ yerde oturuyordu, bakışlarımız kesiştiği ilk an ikimiz de durup kaldık.

Gözlerinin içine baktım, bakışlarında hayal kırıklığı ve öfke vardı. Onun öfkeli olmasına bir anlam veremiyorum doğrusu. Yaptığım şeyi hak ettiğini biliyor olması gerekiyor ve öfkesinin şimdiye çoktan geçmiş olması lazımdı. Çünkü benimki geçmişti, ona karşı olan öfkem ne ki? Ben onun sevgisinden bile vazgeçtim.

Bakışlarını ilk çeken ben oldum. "Beni de çöz, çıkmak istiyorum buradan." Dedim, arkama doğru geldiğini fark ettim. Bıçağı alıp benim elimdeki ipi de kesmesini beklerken elimi tuttu, kaşlarımı çattım. Elimi tutarken parmağı kesik bileğimde gezindi, yaranın etrafındaydı.

"Bırak! Dokunma!" Dedim, ani hareket ettiğimde canımın yanacağını bildiğim hâlde çektim elimi ondan. "Senden yardım isyende kabahat!" Deyip elimi yere sürttüm bıçağı buldum ve ipin üstüne denk getirip kesmeye çalıştım. Ateş de karşımda durup baktı sadece bana.

"Bileğine bakıyordum sadece, kesik derin olsaydı..." Sözünü kesti.

"Olsaydı da seni hiç ilgilendirmezdi, çocuk değilim ben kendi başımın çaresine kendim bakarım!" Dedim, öfkeyke daha sert hareketler yapıp ipi kesmeye çalışmaya devam ettim.

"Hiç değişmemişsin hâlâ asisin, başına buyruk, söz dinlemezsin." Gözlerinin içine baktım.

"Sen çok değişmişsin ama!" İçimden geçirdiğim şeyi söyledim, bu yüzden kaşları çatılırken devam ettim. "Ya da hep böyleydin de ben kördüm." Dedim, konuşmak için dudaklarını araladı, bunu fark edip engel oldum.

"Doğru ya unutmuşum kördüm gerçekten, nasıl birisi olduğunu göremeyecek kadar hem de!" Tek kaşı kalktı, sessiz kaldı. "Hem yalancı hem de katil olduğunu unuttum bir an için! Zaten gerçek yüzünü gördüğüm için bu hâlde değil miyiz?" Bakışları sertleşti, ağzını açıp tek kelime bile etmedi, gözlerimi önüme çevirdim.

"Benim de unuttuğum şeyler olmuş, şimdi gözlerine bakınca hatırladım hepsini." Bakışlarım onu buldu, devam etti. "Karşımda duran kadının bana ihanet ettiğini unuttum bir an için." Onun gibi çatıldı kaşlarım.

"Seviyorum deyip hayatıma girdikten sonra hayatımı mahvettiğini unuttum." Elimdeki bıçağı biraz daha sıktım. "Bunları yaparken sevdiğim kadını gözlerimin önünde öldürdüğünü unuttum." Öylece kaldım, bu ne demekti şimdi?

"Karşımda duran, hırstan gözü dönmüş olan bu kadının sevdiğim kadını benden aldığını unuttum." Şimdi anladım ne demek istediğini, kendince içinde beni öldürdüğünü söylemeye çalışıyordu.

"Keşke bu kadını hiç tanımasaydım, keşke sen hiç ortaya çıkmasaydın, keşke sevdiğim Mira yaşıyor olsaydı." Boğazım düğüm düğüm oldu, buna rağmen gözlerinin içine bakmaya devam ettim.

"Keşke şu an sen duracağına karşımda o dursaydı. Sana baktıkça sadece öfke hissediyorum, onu ise seviyordum. Sana baktıkça içimde hiçbir şey kalmadığını fark ediyorum. Bunun zaten uzun zamandır farkındaydım ama şimdi emin oldum, iyi de oldu." Dedi ve gözlerimin en içine baktı, öfkeyle tiksinircesine bakıyordu, bu bakışlar canımı çok yaktı.

"Bende senden hiçbir şey kalmamış meğerse." Gözlerimi önüme çevirdim.

"Defol git o zaman buradan! Ne bekliyorsun daha?" Deyip bir türlü kesilmek bilmeyen iple uğraşmaya devam ettim.

"Ben arkamda kimseyi bırakmam!" Dedi, yaklaşmaya çalıştı, öfkeyke ona dönüp bakışlarımla engel oldum.

"Bırak, kendim hallederim! Senden gelecek hiçbir şeyi istemiyorum! Ayrıca bu saatten sonra yanında olmaktansa arkanda kalmayı tercih ederim! Sana zerre güvenim yok çünkü!" Dedim, bunları dediğim hâlde arkama geçti, bağlı olan ellerim yüzünden ona engel olamadım, elimden bıçağı çekip aldı.

"Bırak dedim! Ben yaparım!" Dememe kalmadan ipi kesti, sonunda iki elim birbirinden ayrılmış oldu.

Ellerimi önüme çevirdim, bileğimde kalan ipi çekip attım, kestiğim bileğime baktım. Bayağı derin kesmiştim ve hâlâ kanıyordu. Kan iki elime de bulaşmış, parmaklarıma kadar inmişti.

Elimi üstüme sürdüm, parmaklarımdaki kanı temizledim. Montumun fermuarını açtım, gömleğimi pantolonumun içinden çıkardım, ona döndüm. Hâlâ elinde tuttuğu bıçağı çekip aldım, önüme döndüm. Merakla beni izlerken gömleği bıçak yardımıyla yırttım, kestim ve kumaş parçasını çekip aldım.

Kestiğim kumaşı bileğime sardım, sıkı sıkı bağladım. Bu şekilde kan akışını durdurdum, biraz canım yandı ama olsun. Bileğimle işim bittikten sonra artık kullanılamaz hâle gelen gömleğin yırtık uçlarını yeniden pantolonun içine soktum, montumun fermuarını kapattım ve duvardan destek alarak ayağa kalktım.

Ayaklarım oturmaktan uyuşmuştu. Aniden kalkınca da başım döndü ama biraz durunca kendimi toparlayabildim. Kendime gelince bileğime baktım, kopardığım kumaş çoktan kana bürünmüştü, çok fazla dayanacak gibi değil, iyi bir pansumana ihtiyacım var.

Bulunduğum harabe odanın kapısına doğru yürüdüm, kapıyı açmaya çalıştım ama tam da tahmin edildiğim gibi açılmadı, öfkeyke vurdum kapıya ve volta atmaya başladım. "Böyle olmaz, biz kurtulduk diye bir de bağır ki adamlar iyice tedbir alsınlar." Gözlerimi Ateş'e çevirdim.

"Konuşup duracağına sen de bir şeyler yap!" Hâlâ yerde oturduğundan ayağa kalktı.

"Ne yapayım? Köşeye sıkıştık işte burada! Birinin gelip açmasını bekleyeceğiz!"

"Sen bekle, benim beklemeye niyetim yok." Deyip yanına gittim, yerdeki bıçağı aldım, yeniden büyük demir kapıya döndüm, yere diz çöküp bıçağın ince ucunu anahtar deliğine soktum ve kendimce bir şeyler yapıp kapıyı açmaya çalıştım.

"Gerçekten açabileceğini mi düşünüyorsun?" O konuşurken işime odaklandım ama bir yandan da cevap verdim.

"Hiç değilse ben bir şeyler yapıyorum." Dedim, kapıyla uğraşmaya devam ettim.

Ne kadar uğraştım bilmiyorum ama epey bir vakit geçirdim kapının önünde. En sonunda olmayacağını anlayıp ayağa kalktım, pes ettim. Fakat pes etmiş olmak ve onu haklı çıkarmak zoruma gidince öfkeyke bıçağı fırlattım. Bıçak duvara çarparken de kapıya tekme attım, Ateş'e doğru döndüm.

Ellerimi göğsünün altında birleştirmiş, alay dolu bir ifadeyle bakıyordu bana. "Ne bakıyorsun çok mu komik?" Omuz silkti.

"Yoo belki açarsın diye bekliyorum, açsan iyi olurdu çıkardık buradan." Dalga geçince göz devirdim.

"Dalga geçme, düzgünce bir şeyler düşünelim ve onlar gelmeden çıkalım buradan. Allah aşkına ne olmasını bekliyorsun? Adamların yeniden gelip bizi öldürmesini mi yoksa yeniden bağlamasını mı? Benimle dalga geçiyorsun ama ben bir şeyler yapmaya çalışıyorum, ikimizi de kurtarmaya çalışıyorum!" Yaslandığı duvardan ayrıldı, olabildiğince düzgün açıkladım durumu ama pek de beni anlamış gibi durmuyordu.

"Elimizde hiçbir şey yok, kapıyı açmamız mümkün değil!" Aynı şeyi söyleyip duruyordu.

"Ne yapalım peki burada ölümü mü bekleyelim? Derdin ölmekse buradan çıktıktan sonra kendini gidip köprüden aşağıya atabilirsin. Benim öyle bir amacım yok." Dedim, kapıya döndüm, sonuçta eski bir kapıydı bir şekilde açılması gerekiyordu.

Yerdeki moloz yığınlarının arasından büyük bir taş aldım, kapıya doğru gittim ve anahtar yerine vurmaya başladım. Çıkardığım ses odanın içinde yankılanırken anahtarı kırabileceğimi düşünmeye, düşündükçe de kapıya vurmaya devam ettim. Ben yine kurtulmak için bir şeyler yaptım yani ama Ateş hiçbir şey yapmadı, durup beni izledi sadece.

On beş dakikaya yakın bir süre vurdum kapıya. Pes etmeye niyetim olmadığı hâlde acıyan bileğim yüzünden pes edip bırakmak zorunda kaldım, taşı yere attım, kapının önüne çöktüm, sırtımı kapıya yasladım. Hiç değilse ben elimden geleni yapmıştım.

Gözlerimi karşımda oturan Ateş'e çevirdim. Bir dizini kendine çekmiş, diğerini uzatmış, gözlerini de bana odaklamıştı. Gözlerinin içine bakmak istemeyip önüme çevirdim, dizlerimi karnıma kadar çektim, başımı de dizlerimin üstüne koydum.

O esnada elim istemsizce acıyan başıma gitti, şiş olduğunu fark ettim. Bunu her kim yaptıysa ona bunun hesabını çok fena sormayı düşünüyorum. Gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. Ateş'in varlığını unutup onu düşünmek yerine bu odadan nasıl çıkabileceğimizi düşündüm.

"Neden yaptın?" Diye sordu Ateş bir anda, neyden bahsettiğini anlamaya çalışırken "O gece niye bana ihanet ettin?" diye ekledi, kaşlarımı çattım. Neden yaptın mı? Gerçekten bunu sorabiliyor muydu? Hangi yüzle?

Başımı usulca kaldırdım, yüzüne baktım. "Artık umurumda değilsin Mira, gerçekten değilsin, bazen günlerce aklıma gelmiyorsun, seni unuttum. Aklımdan da kalbimden de çıkardım, yerin yok artık hayatımda ama unutamadığım bir şey var. Bana olan ihanetin, neden yaptığını hep merak ettim. Neden Mira? Neden yaptın?" Ciddi ciddi soruyordu, bu zamana kadar aklına evli olduğu, aslında onun ihanet eden olduğu hiç mi gelmedi?

"Bana bu soruyu nasıl sorabiliyorsun sen? Hangi hakla sorabiliyorsun?" Tek kaşı kalktı, cevap vermedi. "Şimdi anladım neden herkesin beni suçladığını. Sen bile beni suçlamak dışında hiçbir şey yapmamışsın ki. Dönüp de ben ne yaptım diye sormamışsın kendine! Ben de kimden ne bekliyorsam!"

"Sen ne anlatıyorsun Mira? Ben bana yaptığım şeyi hak edecek hiçbir şey yapmadım! Sen kendini haklı çıkarmak için onu bile uyduruyorsundur. Aynaya baktığında da kendini haklı bulacak kadar iyi yalan söylüyormuşsun demek ki! Kendin bile inanmışsın!" Öfkeyle kalktım ayağa, beni bekliyormuş gibi o da kalktı.

"Asıl yalan söyleyen sensin! Birilerini kandıran varsa o da sensin! Günlerce gözlerimin içine bakarak beni sevdiğini söyledin. Ölüyordun aşkından güya, çok seviyordun beni, her şeyi yapardın benim için!" Dedim, konuşmak istedi ama engel oldum.

"Ama gerçekten de yaparmışsın! Yalan söylermişsin mesela, kandırırmışsın beni! Gururumla oynar, sevgi dediğin o lanet duyguyu ayaklarının altına alabilirmişsin!"

"Sen ne saçmalıyorsun? Yaptığın şeyden sonra kendini haklı çıkarmak için şimdi de karşıma geçip beni mi suçluyorsun? Sen..." Unuttuğu şeyi ona hatırlatmak için sözünü kestim.

"Karın seni merak etmiştir şimdiye kadar değil mi? Keşke evden çıkmadan önce ona da haber verseydin, belki de vermişsindir." Durup kaldı, hiçbir şey diyemedi.

"Karın diyorum Ateş Demirkan karın! Evliliğimiz sahte diye beni kandırmaya çalıştığın karın! Bir şekilde susturup kadını bile çıkardın karşıma! Aptal gibi inandım sana! Kadın çıktı sonuçta karşıma değil mi? İnanmayıp da ne yapacaktım? Bu kadar ileriye gidebileceğini de tahmin edememiştim." Gözlerim doldu, bu kez saklamadım dolu gözlerimi ondan.

"Ben sana ihanet ettim doğrudur ama ilk taşı sen attın, beni buna sen ittin. Sen yaptığım her şeyi hak ettin. Sen..." Deyip sustum, biraz daha devam edersem ağlayacaktım.

"Ben ne?" Diye sordu, devam etmek istemeyip yanından uzaklaşmak istedim, arkamı dönüp gidecekken bir anda bileğimden tuttu, kesik yere gelince acıyla inledim, dizlerim kırıldı, hızla bıraktı elimi.

"Özür dilerim." Dedi, diğer elim bileğime gitti, yüzümü buruşturdum, bilerek yapmadığını bildiğimden kızmadım ona. Zaten canımı bu kadar yakmış ne ki? Zamanında daha çok yakmıştı hâlâ devam ediyor o yangının acısı.

"Ben ne Mira? Susma konuş!" Gözlerim yeniden onu buldu, dolu gözlerime şaşkınca bakıyordu.

"Boş ver konuşmaya değecek hiçbir şey yok, çünkü artık gerçekten hiçbir şey yok. Kimse yok, hiç kimse yok. Ben bile yokum artık, yokluğu konuşmak saçmalık, değmez." Dedim bu kez engel olmasına izin vermeyip odanın bir köşesine gittim, çöktüm. Gözümden bir damla yaş akarken o fark etmesin diye hızla sildim o göz yaşını, yalnız fark etmiş gibiydi, gözleri üzerimdeydi çünkü. Onun bana bakışlarını yok sayıp bileğimdeki sargıyı biraz daha sıktım.

Az önce konuşuyordum ama şimdi pişman oldum. Keşke konuşmasaydım, bunları söylemeseydim. Keşke bilmemeye devam etseydi. İçimde bir sıkıntı oluştu aniden. Elimi yüzüme bastırdım, gözlerimi ovaladım. Ateş odanın ortasında ayakta durmaya devam ederken gözlerim ona hiç değmedi.

"Mira her ne oldu bilmiyorum ama ben..." Ateş'in sözünü kesen şey kapıdan gelen ses oldu, telaşla ayağa kalktım. İçten içe o cümlenin sonunu devam ederken kapıya doğru baktım, henüz kilidi açmaya çalışıyordu birisi.

Ateş telaşla yanıma geldi, yerde duran bıçağı aldı, sağlam olan bileğimden tuttuğu gibi beni arkasına çekti, bu yüzden kaşlarımı çattım, arkasından çıkmak için bir hamle yaptığım an bakışları beni buldu.

"İki dakika rahat dur!" Deyip beni yeniden arkasına itti, birkaç adım geri gittim, onun bedeni yüzünden göremediğim kapıya bu kez rahatça baktım.

Kapı usulca açıldı, simsiyah giyili bir adam çıktı. Gözleri bile kapalıydı, teninin tek bir noktası bile görünmüyordu. Bu beni biraz ürkütürken elindeki silahı fark ettim.

"Bu daha bir başlangıç." Dedi, sesi çok tuhaf çıkıyordu. Öylece ona bakakalırken silahını kaldırdı, Ateş'e doğrulttu. Ateş hiçbir şey yapmayıp öylece durmaya devam ederken "Hayır." dedim, müdahale etmek istedim ama daha ben en ufak bir hamle bile yapamadan, silah patladı, Ateş bir anda yere düştü, tüm binanın içinde yankılanacak bir çığlık attım, elimi ağzıma bastırdım.

O sırada adam arkasına bile bakmadan odadan kaçıp gitti. Öylece donup kaldım, taş kesildim, tüm beyin fonksiyonlarım durmuş gibi yerde kanlar içinde yatan Ateş'e bakakaldım.

***

Ve bir bölüm daha burada biter, nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Bölüm isminden de anlayacağınız üzere daha çok ilk karşılaşmayı anlatan bir bölüm oldu. Bu yüzden herhangi bir aksiyon, gerilim yoktu. Tabii son sahneye kadar. Bu yüzden bölümü çabucak bitirmiş olabilirsiniz.

Sizce tüm bunları yapan kim?

Neler olacak dersiniz? Mira ne yapacak? Ateş'e bir şey olacak mı?

Sizce ihanet konusunda kim haklı? Mira mı Ateş mi?

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%