Yeni Üyelik
49.
Bölüm

48.BÖLÜM "TEHLİKELİ İŞ BİRLİĞİ"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar <3

*****

48. BÖLÜM "TEHLİKELİ İŞ BİRLİĞİ"

Sağ ayağımı gergince sallamaya devam ederken yerdeki başımı hiç kaldırmadım. Parmaklarımla oynayıp salondakilere hiç bakmamayı ve geldiğimden beri olduğu gibi sessiz kalmayı tercih ettim.

"Mira benim hayatımı kurtardı." Dedi Gamze bir kez daha. Ne başımı kaldırıp yüzüne baktım ne de ağzımı açıp tek kelime ettim. Değil aradan saatler geçmesi günler dahi geçse her şeyin altından onun çıkmasının ve bu gece gördüğüm şeylerin şaşkınlığını yaşamaya devam edeceğim.

"Mira sen neden oradaydın?" Diye sordu Cansu, bu soru bana geldiği hâlde hiçbir şey yapmadım, öylece durup ellerime bakmaya devam ettim.

"Mira?" Dedi Cansu, bu kez ona bakmak zorunda kaldım ama yine sessiz kaldım. O sırada adamlardan birinin yarasına pansuman yaptığı Ateş'le göz göze geldim. Yarası açılmıştı ve canı yanmıştı, bunu belli de etmişti ama hastaneye gidelim tekliflerini reddetmiş, eve dönmüştü. Şimdi de bu işlerden anlayan bir adama kolunu pansuman ettiriyordu. Sanki hastaneye gitse ölecek beyefendi!

Gözlerimi ondan çekip Gamze'ye baktım, gelir gelmez kendini toparlamıştı. Biraz da inandırıcı olmak için ağlamıştı. Meğerse kızın amacı kendine kaçırıldı süsü verip onu kurtaranın ben olduğumu söylemekmiş. Bu şekilde yeniden beni içlerine almak istiyor. Kendince istediği şeyi yapıp aralarına gireyim diye bana yardım ediyor.

Gamze'nin de bakışları beni buldu. Dudakları bir anlığına yana kıvrıldıktan sonra kendini çok çabuk toparladı. Öfkeyle ona bakmaya devam ederken bakışlarını benden çekti. Aradığımız, benim dışımda diğer herkesin aramaya devam ettiği suçlu şu an aramızda oturuyor ve ben bunu biliyorum. Fakat ağzımı açıp da tek kelime edemiyorum. Çünkü ailemin hayatı tehlikede ama ben de Mira Aksoylu'ysam eğer bunun böyle devam etmesine asla izin vermem.

"Sen iyi misin?" Diye sordu, çarpazımda oturan Doğan gözlerimi ona çevirdim ve iyi olmadığım hâlde iyiyim anlamına gelecek mırıltılar çıkardım.

Geldiğimizden beri Ateş'in koluyla ilgilenen adam işini bitirip evden çıkarken Ateş, gömleğini giydi. O giyinirken bulunduğum eve göz attım, canım çok yandı. Hiçbir şey değişmemişti. Neredeyse her şey aynıydı. Bu evde yaşadıklarımız, geçirdiğim günler aklıma geldi kalbimin acıdığını hisettim. Boğazım düğümlendi, gözlerim sızladı ama bunu dışarıya hiç yansıtmadım, belli etmedim.

"O adam ölüm emrimi vermişti benim, o gittikten sonra birisi tam kafama sıkacakken Mira ortaya çıktı, adamı vurdu. Beni çözmeye de çalıştı ama o daha bunu yapamadan içeriye adamlar girmeye başladı, o da beni bırakıp çıktı odadan." Gamze'nin anlattıklarını diğer herkes gibi ben de dikkatle dinledim, sonuçta bunlar benim de bilmediğim bir şeydi.

"Bırakıp gitti dediysem öyle bırakıp gitmek değil, adamları öldürmek için gitti. Kimsenin yanıma gelmesine izin vermedi. İçeriye giren herkesi bir bir öldürdü. Ta ki siz gelene kadar." Kaşlarımı çattım, beni iyi göstermek için elinden geleni yapıyordu.

"Mira iki gün içinde hem seni hem Ateş'i kurtardı yani." Dedi Cansu, göz ucuyla ona baktım. Diğerleri de onu onaylayan bakışlar atarken Ateş'e döndüm. Bir tek o tepkisiz duruyordu, dudakları düz bir çizgi hâlinde ifadesizdi. Bana bakıyordu ama hayatımızı kurtardın dercesine değil de burada ne işin var senin dercesine bakıyordu. Bakışlarından çıkarabildiğim bir tek bu vardı.

Gözlerimi bir kez daha önüme çevirdim, iç çektim. Biraz daha burada kalmak istemedim. Arkama bile bakmadan çekip gitmek istiyorum. Çünkü ancak buradan, buradakilerden uzaklaşırsam kendime gelebilirim. Şu şaşkınlığımı üzerimden atıp mantıklı bir şeyler düşünmek istiyorum. Başka da hiçbir şey istemiyorum.

Herkes artık bir şeyler söylemem için bana bakarken onların bakışlarını hiç umursamadım ve beklemedikleri bir şey yapıp ayağa kalktım. Hepsi gözleriyle beni takip ederken "Evime gideceğim." dedim, onları gördüğüm ilk andan beri ağzımdan çıkan ilk cümle bu oldu. "Başka işlerim var." Diye ekledim, bu gece hakkında hiçbir şey söylemeden hepsine arkamı döndüm. Bakışlarını az çok tahmin edebiliyordum.

Doğrudan kapıya doğru yürüdüm, bir an önce bu ortamdan uzaklaşmak isterken "Söyleyeceğin tek şey bu mu?" diye sordu Ateş, durup kaldım. Ne gidebildim ne de dönüp ona bakabildim. Sadece durdum öyle.

"Bu geceye dair hiçbir şey söylemeyecek misin?" Sormaya devam etti, yutkundum ve boğazımda oluşan düğümden kurtuldum. Omuzlarımı dikleştirdim, kendimden emin durdum ve ona döndüm. Onunla birlikte diğer herkes de bana merakla bakıyordu.

"Söylemeyeceğim." Dedim, şaşırıp kaldılar, devam ettim. "Söyleyecek hiçbir şeyim yok çünkü." Deyip Gamze'ye baktım. Ellerini göğsünün altında birleştirmiş, gayet ciddi bir ifadeyle beni izliyordu. Yanlış bir şey söylersen sonunu sen düşün der gibi.

"Kendim için oradaydım, sizinle bir ilgisi yoktu. Tuzağa düşmüşüm meğerse, belki de tıpkı seni benim yanımda vurdukları gibi onu da vuracaklardı bilmiyorum. Amaçları bu olabilirdi ama bu kez başarılı olamadılar." Aklıma gelen tek yalan bu olmuştu.

"Hepsi bu kadar işte, başka da bir şey yok." Dedim, arkamı döndüm ve başka bir şey söylemelerine izin vermeden evden çıktım.

Bahçeye çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım. Ormanın içinden gelen temiz hava çok daha iyi hissetmeme, kendime gelmeme neden olurken bahçeye bakındım. Adamların bile hepsi dikkatle bana bakıyorlardı. Olan biten her şeyden haberleri vardı, beni burada görmeyi beklemedikleri aşikardı.

Hiç biriyle göz teması kurmadım, demir kapıya doğru yürüdüm. Buradan eve arabasız dönmem zor olacaktı ama birinden yardım istemektense yürümeyi tercih ederim. Evden çıktım, yürümeye başladım.

Biraz yürüyüp evden uzaklaştıktan sonra durdum, yanında durduğum ağaca yaslandım, derin derin nefesler aldım. Kendimi çok kötü hissediyorum. Artık karşımda kim var biliyorum ama bunu bilmek bildiğim her şeyi unutmama neden oldu. Olanlarda mantık aramayı artık bıraktım. Korkuyorum hem de çok korkuyorum. Uzun zaman sonra bu duyguyu yeniden hissetmeye başlamak beni daha da çok korkutuyor.

Elimi yüzüme bastırdım, gözlerimi ovaladım. Ellerimi yüzümden indirip ellerime baktım, titrediğini gördüm. Buna sinirlenip yumruk yaptım ellerimi. Ağaca tekme atıp öfkemi çıkarmaya çalıştım. Hem sinirliyim hem korkuyorum hem de telaşlıyım. Ne yapacağımı bilmiyorum. Aklım karışık, allak bullak oldum.

"Sakin ol Mira, sakin. Kim olduğunu unutma, bu zamana kadar nelerle uğraştığını, kimleri alt ettiğini unutma. Bunu da atlatacaksın." Kendi kendime konuşup kendimi sakinleştirdim.

"Eve gidecek ve güzel bir plan yapacaksın, bu iş daha fazla uzamadan bitireceksin." Konuşmaya devam ettim, kendi kendime konuşmak hep daha iyi hissetmeme neden olurdu çünkü.

Sırtımı ağaçtan ayırdım, yürümeye devam ettim. Bir yandan da kendi kendime konuştum. Zihnimde dönüp duran sorulara kendim cevap verdim. O sırada bir araba sesi duydum, arkamı döndüm, siyah bir arabanın geldiğini gördüm. Ateş'in evinin bahçesinde duran arabalardan birine benziyordu. Önüme döndüm, arabayı fark etmemiş gibi yapıp yürümeye devam ettim. Ta ki araba yanıma ulaşıp da durana kadar.

Araba yanımda durunca ben de durmak zorunda kaldım, başımı çevirip arabaya baktım. Şoför tarafının camı usul usul indi aşağıya, evden çıkmadan önce gördüğüm adamlardan birini gördüm. "Sizi ben bırakayım." Dedi, peşimden gönderdiklerini anladım.

"Gerek yok, ben..." Sözümü kesti.

"Buradan yürüyerek evinize ancak sabah ulaşırsınız. Buralardan taksi geçmeyeceğini siz de çok iyi biliyorsunuz." Cevap vermedim, çünkü haklıydı. "Hadi binin lütfen." Dedi, yürümeye hiç niyetim olmadığından başımı salladım. Yan tarafta da bir adam oturduğundan arkaya yöneldim, kapıyı açtım ve bindim. Biner binmez de Ateş'le göz göze geldim, şaşkınca kaldım.

"Sen..." Deyip sustum ve sıkıntıyla ofladım. "...cidden uğraşamayacağım." Dedim, kapıya döndüm, açmaya çalıştım ama kilitlenmişti. Bu yüzden öfkeyle döndüm Ateş'e.

"Söyle açsınlar şu kapıyı." Şoföre döndü, gözlerini kapatıp açtı, herhalde kapıyı açmasını söyledi diye beklerken araba çalıştı, nefesimi dışarıya verdim ve sakin kalmaya çalıştım.

"Kavga etmek istemiyorum, şimdi söyle şu adamlara durdursunlar arabayı!" Bakışları beni buldu, öfkeyle baktı yüzüme ama hiçbir şey demedi. "Ne bakıyorsun bana öyle?" Diye sordum sinirle ama beyefendinin ağzını bıçak açmadı.

Ne kadar söylersem söyleyeyim kendi bildiğini yapacağı için boş yere ineceğim demeyi bıraktım, gözlerimi önüme çevirdim, kapıya yaklaştım ve ellerimi göğsümün altında birleştirip öylece durdum.

"Şimdi susuyorum ama evime değil de başka bir yere gitmeye kalkarsanız o zaman hiç iyi şeyler olmaz!" Dedim, göz ucuyla Ateş'e baktım, onun da bana baktığını gördüm ama yine sessiz kaldı, dilini mi yuttu acaba? Bu yüzden mi konuşmuyor?

Ona daha fazla bakmak istemeyip önüme döndüm, sessiz kalmaya devam ettim. Tüm yol boyunca da bu sessizliğimi hiç bozmadım. Ta ki sahilde durana kadar. "Neden geldik bura..." Cümlemi tamamlayamadan indi arabadan, demir parmaklıklara doğru yürüdü.

"Sakin ol Mira, sakin." Yine kendi kendime konuşup peşinden indim. Çekip gitmek yerine yanına gittim.

"Ne istiyorsun? Niye geldik buraya?" Dememle gözlerini denizden çekti, bana baktı ama hiçbir şey söylemedi.

"Niye susuyorsun? Madem susacaksın..." Sözümü kesti.

"Niye yalan söyledin?" Dediği an öylece kaldım, kaşlarımı çattım. Yalan mı?

"Ne yalanından bahsediyorsun sen? Niye yalan söyleyeyim ben sana?" Bana doğru bir adım attı, aramızdaki mesafeyi kapattı ve öfkeyle baktı gözlerimin içine.

"Yalan söylediğini gözlerinden anlıyorum Mira! Oraya kendim için gittim, onu tesadüfen gördüm dedin! Bunların hepsi yalan!" Konuşmak için dudaklarımı araladım fakat daha bunu yapamadan işaret parmağını kaldırdı, yüzümün önünde sallayarak konuştu.

"Sakın! Sakın bana bir kez daha yalan söylemeye kalkışma!" Böyle davrandığı için sinirlendim.

"Sen kimsin? Hangi hakla bana hesap soruyorsun? Ne için oraya gittiğimin ne önemi var? Bir sebeple gittim ve bunlar oldu! O sebebi öğrenmek zorunda olduğunu düşünmüyorum!" Bakışları biraz daha sertleşti.

"Onu gördün değil mi?" Diye sordu bir anda, sorusunu anlamaya çalışırken de "Tüm bunlara her kim sebep olduysa bu gece gördün onu!" diye ekledi, öylece kaldım. Bunu bu kadar mı belli ediyorum? Nasıl anladı ki?

Söylediği şeyin doğru olduğunu anlamasın diye yüz ifademi olabildiğince sabit tuttum. "Görmüş olsaydım sence karşında böyle sakin sakin duruyor mu olurdum?" Diye sordum, Ateş dikkatle baktı yüzüme. Ben bu kadar allak bullak olmuşken ona hiçbir şey anlatamam. Çünkü bu kafayla neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar veremem, bu mümkün değil. Şu an alacağım her karar yanlış olacak gibi geliyor bana, içimdeki korkuyu büyütüyor. Endişe ve gerginlik duygularına esir ediyor beni. İşte tam da bu yüzden bir süre hiçbir şey olmamış, görmemiş, duymamış gibi yapacağım. Şimdilik elimden başka hiçbir şey gelmez.

"Muhtemelen aklında bir şey var çünkü ve bu yüzden susuyorsun! Ya da tehdit edildin, susturuldun bilmiyorum ama bir şeyler bildiğinden, gördüğünden emindim. Seni ilk gördüğümüz andan ayağa kalkıp ben gidiyorum dediğim ana kadar büyülenmiş gibiydin. Ağzını açıp da tek kelime edemedin, susup kaldın!" Bakışlarımı kaçırdım.

"Seni tanıyorum Mira! Bu hoşuna gitsin ya da gitmesin seni çok iyi tanıyorum ve hareketlerinden neler olduğunu, neler yaşadığını anlayabiliyorum! Bu gece bir şey oldu Mira! Sen bir şey öğrendin ve susuyorsun! Bana sakın bunların yanlış olduğunu söyleme çünkü inanmam!"

"Olduysa oldu, öğrendiysem öğrendim! Bunu açıklamak zorunda değilim!" Deyip gitmek için arkamı dönecekken bir anda kolumu tuttu. Kaçıp kurtulmayayım diye de sıkı sıkı tuttu.

"Bu sadece senin meselen değil!" Dedi dişlerinin arasından ve devam etti. "Hiçbir zamanda olmayacak! Hepimiz bu işin içindeyiz! Hepimizin hayatı tehlikede! Benimle çalışan yüzlerce insan teklihede! Senin sadece kendini korumaya çalışman bencillikten başka hiçbir şey değil!" Kolumu çekip kurtardım.

"Bencillik yaptığım falan yok benim!" Deyip bir adım geri gittim. "Yapıyorsam da yapıyorumdur! Buna niye bu kadar şaşırdın ki? Unuttun mu? Ben bencilim!"

"Mira..." Sözünü kestim.

"Bence bu konuyu konuşmaya devam etmenin hiçbir anlamı yok! Umarım bir daha karşılamak zorunda kalmayacağız diyeceğim ama bunun olmayacağını da çok iyi biliyorum. Yine de umarım karşılaşmayız bir daha!" Deyip arkamı döndüm, bu kez engel olmadı, dönüp bir daha yüzüne bakmadan yanından uzaklaştım.

Caddeye çıktım, taksi durdurup bindim. Taksi hareket ederken onun hâlâ aynı yerde durduğunu gördüm, gözlerimi önüme çevirdim, taksiciye gideceği yeri söyledim. Taksi hareket ederken de telefonumu aldıkları için "Saat kaç acaba?" diye sordum, adam kolundaki saate baktıktan sonra "On iki." diye yanıtladı, o kadar geçmiş miydi zaman?

Eve ulaştığımda taksiciye biraz beklemesini söyleyip indim. Eve çıktım, biraz para alıp yeniden döndüm, ücreti ödedim ve yeniden eve çıktım. Neyse ki anahtarımı anlamışlardı, yoksa kapıda kalacaktım.

Eve bir daha girince ilk girişte fark etmediğim şeyi fark ettim. Orta sehpanın üzerinde telefonum duruyordu. Telefonu aldım, evime kadar girmişlerdi ama bu çok da şaşırtıcı bir durum değildi.

Telefonu koltuğun üzerine bıraktım. Ben de oturup başımı ellerimin arasında aldım, gözlerimi kapattım. O anlar gözlerimin önüne geldi. Salondaki cesetler, bulunduğum ortamın aniden değişmesi, Gamze'nin karşıma çıkması, ailemin fotoğraflarını tek tek göstermesi. Bu kızın amacı ne? Aklıma iki yıl önce gördüğüm o fotoğraflar geldi. O fotoğraflar neydi öyle? Eski kocasının anlattıkları da geldi aklıma.

Bana Gamze'yle Ateş'in arasındaki gerçek ilişkiden bahsetmişti. Buna başta inanmadım. Ta ki o fotoğrafları görene kadar. O fotoğraflardan sonra adamın bana anlattığı her şeyin doğru olduğuna inandım ama şimdi doğru olmadığını anlıyorum. Doğru olsaydı Gamze böyle davranır mıydı? Çocuğu kaçırıldığı için Ateş'le bana yalan söylemiş, gerçekten çocuğu için savaşan bir kadın olmuş olsaydı en önemlisi bir ilişkiden sonra mağdur bir kadın olsaydı böyle davranır mıydı? Onu kendime yeniden aşık etmemi ister miydi? Tabii ki de istemezdi! Hem bugün gördüklerimden sonra bu kadının mağdur olabileceğine hiç inanmıyorum.

Fark ettiğim şeylerle göz yaşlarım akmaya başladı. Bir oyunun içindeyim ve bu kez oyunu oynayan ben değilim, oyuna düşen benim. Ateş Gamze'nin gerçekte nasıl birisi olduğunu bilmiyor. Bu yüzden yanında tutuyor, bu yüzden onun kendini koruyamayacağını düşündüğü için sahte bir evlilik yaptı onunla. Peki ya o fotoğraflar neydi? Gamze bu kadar güçlüyse eski kocasının karşıma çıkacak olmasına neden engel olmadı? Ne de olsa gözlerimin içine bakarak onun yanında olman işime geliyordu demişti. İşine gelen bir şey devam etsin diye her şeyi yapar böyle bir kadın ama eski kocasına mı sahip çıkamıyor?

Ayağa kalktım, salonda bir sağa bir sola gidip volta atmaya başladım, bir yandan da düşünmeye devam ettim. Bunlar çok mantıklı değil. Hiçbiri birbirini desteklemiyor ve düşündükçe kendimi deliriyormuş gibi hissediyorum. Ateş'le gerçek bir ilişkisi olmadığından eminim artık. Yoksa beni çoktan öldürmüş, ortadan kaldırmış olurdu. Öfkeyle alnıma vurdum. Ateş'e haksızlık yapmış olma ihtimalimi düşündükçe kendime kızıyorum. Umarım tüm bu düşüncelerim yanlıştır. Onların arasında bir ilişki olmasının acısını çoktan atlattım ben ama gerçekten o suçsuzsa ve ben buna rağmen ona ihanet ettiysem bunun acısını kaldırmam, altından kalkamam.

Koltuğun üzerine bıraktığım telefon çalmaya başladı, göz ucuyla o tarafa doğru baktım. Bu saate kimin aradığını çok iyi bildiğimden koşarak oraya gittim, telefonu aldım ve yabancı bir numara olduğunu görüp hemen açtım. "Miracığım umarım..." Gamze'nin sesi gelirken sözünü kestim, aklımdaki sorulardan bir tanesini sordum.

"İki yıl önce Amerika'ya kadar gelip bana anlattığınız o hikâye doğru mu değil mi?" Aniden sordum, bunun cevabını almam lazımdı. Düşünerek elimden hiçbir şey gelmiyor, birinin sorunlarıma cevap vermesi gerekiyor.

"Mira..." Sözünü kestim.

"Eğer sana güvenmemi ve istediğin şeyi yapmamı istiyorsun bana sadece cevap ver, hiçbir şey sorma!" Dedim öfkeyle.

"Hepsi uydurmaydı." Deyince yeniden haklı olduğumu, Ateş'in beni kandırmaya çalıştığını düşünüp biraz olsun rahatlarken devam etti. "Ama benim için uydurmaydı, Ateş için değil. O da her şeyi sana anlattığım gibi biliyor. Böyle bir şey yaptım çünkü beni hayatına alması, yakınlarında olmam gerekiyordu." Yanında olduğum koltuğa çöktüm, Ateş beni kandırmamış mı? Benimle birlikte o da mı oyuna düşmüş?

"O gün söylediklerimin doğru olduğuna inanıyordu o da. Hatta hâlâ inanıyor, benim için üzülüyor. Bu yüzden yanındayım zaten, yanında kalmama izin veriyor." Kalbim sıkışıyormuş gibi hissettim.

"O zamanlardan beri bir şey planlıyorsun değil mi? Bu sonradan çıkmış bir şey değil." Dedim, aslında cevabı biliyordum ama emin olmam lazımdı.

"O zamanlardan beri değil Mira, daha eski çok eskiye dayanan bir hikâye ama bunu bilmene gerek yok." Sebebinin ne olduğunu soracak değildim zaten benim için zaman önemliydi ve bunun için yeterli bir cevap almıştım.

"Madem o zamanlar da bu kadar güçlüydün neden eski kocana engel olmadın? Neden Ateş'in yanında kalmam işine geldiği hâlde o adamın karşıma çıkıp da böyle bir şey yapmasına izin verdin?" Bunu birine ilk kez söylüyordum. Daha önce onun eski kocasının karşıma çıkıp da bana fotoğraflarını gösterdiğinden hiç kimseye bahsetmemiştim. Muhtemelen bunu Ateş de bilmiyordu.

"Çok soru soruyorsun Mira!" Deyince öfkelendim.

"O zaman cevap ver ki sorularım bitsin değil mi? Neden kocana engel olmadın?" İç geçirdiğini duydum, bu cevap benim için hepsinden çok da önemliydi.

"Eskim kocam yok benim Mira." Dediği an öylece kaldım. "Bir kızım var doğru ama ilk evlendiğim Ateş. O da bunu bilmiyor, bilse uydurduğum o hikâyeye asla inanmazdı. O zamanlar bu işlerde o kadar toydu ki kandırmak biraz kolay oldu. Zaman geçtikçe de araştırmaya gerek duymadı, duysa da zaten benim anlattığım hikâyeden farklı hiçbir şeye ulaşamazdı."

"O adam kimdi o zaman?" Ve bir soru daha sordum. "Neden böyle bir şey yaptı? Niye bana o fotoğrafları gösterdi? Niye senin kızının babası olduğunu iddia etti? Bana Ateş'le gerçek bir evliliğinizin olduğunu, onunla evliyken onu Ateş'le aldattığını ve siz boşandıktan sonra da Ateş'le evlendiğinden bahsetti. Sonra da Ateş seni benimle aldatmış, ben evli olduğunu öğrenince de kızını elinden alıp eğer beni bu evliliğin sahte olduğuna inandırmazsan onu bir daha göremeyeceğini söylemiş! Sen de mecbur olduğun için karşıma çıkmışsın! O da bana bu olanlara engel ol, kızımı kurtar dedi!" Olan biten her şeyi anlattım ona, sesimin fazla öfkeli çıkmasına engel olamıyorum çünkü fazla öfkeliyim.

Eğer tüm bu olanlar gerçekten bir oyunsa ben bu oyuna nasıl düştüm?

"Bbunların sebebini ancak sana güvenmeye başladığımda anlatabilirim. Bana şu an öğreneceğin her şeyi kullanacakmışsın gibi geliyor. Bir şeyleri öğrenmek için zamana ihtiyacın var, kendini kanıtlaman, benimle iş birliği yaptığını göstermen lazım. Ancak o zaman bir şeyler öğrenebilirsin benden. Ayrıca şunu unutma sakın ola benim sana verdiğim işi bir kenara bırakıp buna odaklanma! Sakın hayatıma daha fazla girmeye çalışma! Öğreneceğin her bilgi seni ölüme biraz daha yaklaştırır, bunu unutma!" Dudaklarımı ısırdım, ağız dolusu küfür etmemek için kendimi zor tuttum.

"Bence bu kadar soru cevap yeter! Umarım yanlış bir şey yapmaya kalkmaz, her şeyi eline yüzüne bulaştırmazsın Mira! Unutma tüm ailen şu an tehlikede. Tek bir hatanda hepsi ölür, bunları sakın aklından çıkarma. Bir saniye bile çıkarma!" Dedi ve telefonu yüzüme kapattı, öfkeyle koltuğa attım telefonu.

Toplu olan saçlarımı açtım, acıyan başımı ovaladım, geriye yaslandım. Gözlerimi kapattım, iki sene önce Ateş'i en son gördüğüm o an geldi aklıma. Polisler onu tutuklamış götürürlerken gözlerimin içine bakarak canın sağ olsun demişti. Gözlerim doldu, göz yaşlarım akmaya başladı. Beni kandırmamış, bana anlattığı şeyler doğruymuş. Canım en çok bunun için yanıyor, ona inanmadığım için ama yaptığım şeyden pişman değilim. Onunla arama mesafeler girdi, yıkılmaz duvarlar örüldü, ihanetin etkisi altında kaldık ama yine de pişman değilim. Ben onun onlarca insanın katili olmasına engel oldum. Ben o insanların hayatını kurtardım. Bunun için de asla pişman olmam.

Yaptığım şeyin pişmanlığını mı yaşayacağım yoksa doğru olduğunu savunmaya devam mı edeceğim diye düşünmeyi bırakıp Gamze'yi düşündüm. Her şey biraz daha ileriye gitmeden, ondan kurtulmam gerekiyor. Bunu da ancak onu öldürerek yapabilirim ama emin olmam gereken bir şey var. Bu işlerin başındaki gerçekten o mu yoksa onun da emir aldığı birileri var mı? Eğer emir aldığı birileri varsa onu öldürmem bana hiçbir şey kazandırmaz, aksine onları tamamen karşıma alırım ve onlarla bir daha hiçbir zaman bu derece bir yakınlık kuramam. Eğer öyle birileri varsa onlara ulaşmadan, kim olduklarını öğrenmeden Gamze'ye bir şey yapmam doğru olmaz.

Yeniden kalktım ayağa ve volta atmaya başladım. Bu kez düşündüğüm tek şey Gamze'nin arkasında biri olup olmadığını nasıl öğreneceğim oldu ama sabaha kadar evin içinde dönüp durmama rağmen mantıklı hiçbir şey gelmedi aklıma.

Güneş doğdu, hava aydınlandı. Düşünmekten artık başım çatlayacak gibi ağrımaya başlamıştı. Karnım da açlıktan zil çalıyordu artık ama evde yiyecek hiçbir şey yoktu. Gidip almaya da üşeniyorum. Dışarıdan mı söylesem diye düşünürken kapı çaldı, gözlerimi kapıya çevirdim.

"Hadi bakalım, başlıyoruz." Deyip ayağa kalktım, umarım Gamze veya onunla ilgili herhangi birisi gelmemiştir diye içimden geçirip kapıya gittim, delikten baktım ve Ceyhun'u gördüm, rahat bir nefes alıp kapıyı açtım.

"Günaydın." Dedi açar açmaz, sesi gayet keyifli ve canlı çıktı. Onun aksine fazla keyifsiz bir şekilde "Günaydın." Diye yanıt verdim, kapıyı tamamen açtım.

"Geçsene." Deyip ondan önce salona geçtim. Peşimden eve girdi, kapıyı kapattı. "İyi misin?" Diye sordu, gözlerimi ona çevirdim ama sessiz kalmayı tercih ettim. Ne iyiyim deyip yalan söylemek ne de değilim deyip bir şeyler sormasına sebep olmak istedim. Sorsa bile anlatamam, anlatamadıkça sinirlenirim.

"Cevabımı almış oldum." Dedi Ceyhun ve karşıma oturdu. "Yardım edebileceğin bir şey var mı?" Sordu, yine susmayı tercih ettim ama cevap vermek için de başımı olumsuz anlamda salladım.

"Peki, sorarak seni sıkıştırmayacağım. Bilirsin bunu yapmayı hiç sevmem ama yardıma ihtiyacın olursa bundan ilk haberi olan ben olmak isterim, bunu sakın unutma." Gülümsedim.

"Teşekkür ederim." Demekle yetindim.

"Rica ederim." Dedi ve konuyu değiştirdi. "Bu arada biraz yorgun görünüyorsun, oysa dinlenmen gerekiyordu senin." Yine sessiz kaldım. "Bu sessizliğine bakılırsa mesele mühim ve canın epey sıkkın." Gözlerimle onayladım onu, birkaç kelime etmek bile azap gibi gelmeye başlamıştı çünkü.

"O zaman konuyu kapatayım ve başka bir şey sorayım, kahvaltı yaptın mı?" Diye sordu, sanki onu tersliyormuş gibi görünmemek için bu kez cevap verdim.

"Hayır."

"Ben de yapmadım." Dedi, ne teklif edeceğini anlayınca evde hiçbir şey yok demek için dudaklarımı araladım ama engel oldu.

"Evini az çok tahmin ediyorum Mira, muhtemelen dolap bomboştur şimdi. Bu yüzden en iyisi ya çıkıp dışarıda yiyelim ya da eve isteyelim." Deyince şöyle bir düşündüm, dışarıya çıkmayı hiç istemedim.

"Evde yiyelim." Dedim, başıyla onayladı ve telefonunu çıkardı.

"O zaman ben bir şeyler istiyorum." İtiraz etmedim, o siparişleri verirken ayağa kalktım. "Ben de üzerimi değiştirip geliyorum." Dedim, beni duyduğuna dair tuhaf sesler çıkartırken yatak odama gittim.

Kapıyı kapattım. Evden çıkmayacağım için dolaptan siyah taytımla tişörtümü çıkardım, yatağın üzerine bıraktım, banyoya girdim ve üzerimi değiştireceğim dediğim hâlde üzerimdekilerden kurtulup kendimi suyun altına attım. Ceyhun salonda olduğu için duş süresini kısa tuttum, hemen çıktım suyun altından.

Saçlarımı havluya sarıp bornozumu giydim, banyodan çıktım. Önce çekmeceden aldığım çamaşırları sonra da çıkardığım taytla tişörtü giydim. Daha sonra da havluyla saçlarımın ıslaklığını biraz aldım. Rahatsız olmayacak kadar nemli bıraktıktan sonra odadan çıktım, salona doğru yürüdüm ve salona girer girmez gördüklerimle durup kaldım.

Şaşkın gözlerim salondakilerin arasında gidip gelirken Ceyhun "Kapı çalınca bakayım dedim, misafirlerin geldi." diye açıklama yaptı, hiç dönüp ona bakmadan. Üçlü koltuğa dizilmiş olan Savaş, Cansu ve Doğan'a bakmaya devam ettim.

"Niye geldiniz?" Diye sordum, bunun ayıbı yoktu burada olmaları çok normal değildi çünkü. Ceyhun soruma biraz şaşırırken diğerleri tepkisiz kaldı, salona gittim, tekli koltuğa oturup karşımdakilere baktım. "Bir şey mi oldu?" Sormaya devam ettim ama hiçbirinin cevap vermeye pek de niyeti yoktu, hâllerinden belli oluyordu.

"Biz bir şey konuşmak için geldik." Dedi Savaş ve Doğan'ın ortasında oturan Cansu, gözlerimi ona odakladım. Son zamanlarda ne de çok gelir olmuşlardı buraya. Her gelenin de mutlaka konuşacak bir şeyi oluyordu.

"Tabii konuşun." Dedim, aslında ne konuşacaklarını çok iyi biliyordum ama yine de onlardan duymak istedim.

Hepsinin Ceyhun'a baktığını fark edince "Ondan bir şey sakladığım yok, olan biten çoğu şeyi biliyor." Yalan söyledim, oysa düne dair hiçbir şey bilmiyordu ama öncesinde neler olduğunu biliyordu. Dünü de bilmesinde bir sıkıntı yoktu.

"Öyle mi?" Diye sordu Doğan kendi kendine ve bana döndü. "İyi o zaman, konuyu hiç uzatmadan doğrudan soruyorum." Deyince geriye yaslandım, gelecek olan sorunun ne olduğunu bildiğimden cevabım şimdiden hazırdı.

"Çok iyi olur." Deyip ona katıldım.

"Dün gece kimi gördün?" Diye sordu, tam da tahmin ettiğim soruydu. "Bizimle uğraşan her kimse onu gördün hatta belki tanıştın ama bizden saklıyorsun. Bize kimi gördüğünü söyle Mira." Göz ucuyla Ceyhun'a baktım, bir şey bilmediği için şaşırmıştı ama bozuntuya da vermedi.

"Hiç kimse." Diye yanıtladım karşımda dizili hâlde oturanlara dönerken ve ekledim. "Hiç kimseyi görmedim." Savaş'ın kaşları çatıldı.

"Mira bize yalan söyleme! Daha dün gece Ateş'e gördüysem de sanane gibi şeyler söylemişsin! Tamam anladık sevmiyorsunuz birbirinizi, nefret ediyorsunuz ama bunu yapmaya hakkın yok! Dün gece her kimi gördüysen bize de söyle!" Dedi öfkeyle, sıkıntıyla ofladım.

"Doğru dedim ama o çok üzerime geldiği için dedim! Başka bir amacım yoktu! Kimseyi görmedim ben! Emin olun görmüş olsaydım kahvaltı yapmak için evde oturuyor değil bir şeyler yapmak için çoktan evden çıkmış olurdum!" Cevap vermediler.

"Ayrıca bunları duymaktan gerçekten sıkıldım, konuşmaktan da sıkıldım. Aynı şeyleri konuşup duruyoruz. Bunu yapanın kim olduğunu bilsem sizce susar mıyım? Beni susturabilir mi? Yakalanmasın diye sessiz kalır mıyım? Aksine yakalansın diye tüm dünyaya kim olduğunu haykırırım! Dün o beni çok sinirlendirdi ben de o da sinirlensin diye öyle şeyler söyledim, bir şey bildiğim yok yani!" Yalan söyledim, sinirle kabul ettiğim doğru ama yalan bir şeyi kabul etmemiştim.

"Yemin et." Dedi Cansu, anlamsız bakışlar attım. Yemin et mi? Böyle bir konuda böyle bir ciddiyet mi yani?

"Cansu bu olmadı sanki." Dedi Savaş sessizce Cansu'nun kulağına doğru ama buna rağmen duydum onu.

"Yemin ederim." Cansu dedim ve bir yalan üzerine ettiğim yemin yüzünden kendimi kötü hisettim ama başka çarem yoktu.

Cansu bir Savaş'a bir de Doğan'a bakarak "Ne yapayım ya siz değil miydiniz öyle bir şey olsa bile Mira bir şeyler planlıyorsa inkâr eder diyen?" dedi, söylediği şeyle kaşlarımı çattım, demek arkamdan konuşuyorlarmış. "Ay şey ben pot kırdım galiba." Dedi Cansu, sıkıntıyla ofladım. Doğan ve Savaş ona uyarıcı bakışlar atarken Ceyhun'a baktım. Ben bunların arasına nasıl düştüm dercesine bakıyordu etrafa.

"Buraya sadece bunun için mi geldiniz?" Diye sordum, üçünün de bakışları yeniden beni buldu. Üçü de anlaşmış gibi aynı anda başlarını salladılar. "Başka bir şey yok yani?" Yine sordum, yine başlarını salladılar.

"İyi." Dedim sadece hepsiyle tek tek göz teması kurdum. "Ama benim söyleyecek şeylerim var." Üçü de meraklandılar, sadece Doğan'a bakarak konuştum.

"Buraya kadar Erdem'le geldin, bana yardım teklifinde bulundunuz. Ateş'in de isteğinin bu yönde olacağını düşündüğünüz için yaptınız bu teklifi bana. O teklif hâlâ geçerli mi?" Diye sorduğumda şaşırdı ama sanki bu konuyu daha önce de konuşmuşlar gibi, Ateş'in haberi varmış gibi bir saniye bile olsun düşünmeden yanıtladı sorumu.

"Tabii ki geçerli, şimdi daha da geçerli hem de. Çünkü sen hem kardeşimizin hem de yakın bir arkadaşımızın." Deyince iç çektim, yakın bir arkadaş mı? Keşke bilseler her şeyi yapanın o yakın arkadaşları olduğunu. Fakat öğrenecekler hem de öyle bir öğrenecekler ki yer yerinden oynayacak.

"Güzel o zaman açın kulağınızı beni iyi dinleyin ve bu söylediklerimi Ateş'e iletin." Dedim, geriye yaslandım. Böyle bir cümleyi normal bir zamanda asla kurmam ama bunu yapmam lazım. Kendimi de onları da kurtarmam gerekiyor. Gamze'nin oyununa dahil oluyormuş gibi görünüp kendi oyunumu kuracağım ve benim oyunum bittiği zaman taş üstünde taş kalmayacak.

"Yardım teklifini kabul ediyorum, yeniden birlik olalım, iş birliği yapalım."

*****

Bir bölüm daha bitti, bu kez bölümü yetiştiremeyeceğim diye çok korktum ama neyse ki korktuğum olmadı da yetişti :)

Sizce bu iş birliğinden neler çıkacaktır?

Mira bu kez amacına ulaşabilir mi dersiniz?

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%