@gizzemasllan
|
Selam canımın içleri ✨ Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫 Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥ Keyifli okumalar <3 *** 49. BÖLÜM "GİZLİ OPERASYON" Ceyhun'un şaşkın bakışları altında yeniden karşısındaki yerimi aldım. Aniden beni sorguya çekmek için gelen misafirleri yolcu etmiştim. Daha doğrusu onlar benden aldıkları iş birliği kararıyla alelacele kalkıp gitmişlerdi, muhtemelen Ateş'e haber vereceklerdi. Gamze'nin gözünde onlarla yeniden iş birliği yapmam gerekiyordu ve bu bunun için en iyi yoldu. "Hiçbir şey anlamadım ve olanları hayretler içinde dinledim, dün gece ben evde olduğunu düşünürken meğerse sen savaşın içindeymişsin." Deyince iç geçirdim, şaşkın olmakta haklıydı. "Şaşkınlığına hak veriyorum. Yalnız olmam gerekiyordu dün gece, başıma bir şey gelmeyeceğinden de emindim." İşte bu konuda yalan söyledim, emin falan değildim. Bayağı risk alıp ölüme yürümüştüm ama aldığım risk öğrendiklerime değmişti. "Seni bu işin içine çekmek istemiyorum, birine benim yüzümden bir şey olmasını kaldıramam. Bu zamana kadar yeterince hata yaptım ben, daha fazla yapamam. Bilmen gerekenden fazla şey öğrendin zaten daha fazla girme bu işin içine." İç çekti, ayağa kalkıp pencereye doğru gitti, omurgası dikleşti, dimdik durdu. Açık olan pencerenin önünde bir süre durduktan sonra yeniden bana dönüp "Bunu yapan kim Mira? Ne istiyor senden ya da sizden? Ne derdi var? Niye size zarar vermek istiyor?" Sordu, başımı önüme eğdim. Kim olduğunu artık çok iyi biliyorum ama onun arkasında da birileri var mı öğrenmem gerekiyor. Fakat amacı ne, tüm bunları neden yapıyor işte bunu ben de bilmiyorum. Hatta tahmin bile edemiyorum. Yaptığım birkaç tahmin bile tüm bunlar için yeterli bir cevap olmuyor ve ben kendime cevap veremedikçe delirecek gibi oluyorum. "Cevap vermeyecek misin?" Yerdeki başımı kaldırıp ona baktım. "Hiçbir şey bilmiyorum Ceyhun, bildiğim tek şey bir an önce bir şeyler bulmak ve ondan kurtulmak. Fakat kim olduğunu bile bilmiyorum ben." Çok soğuk kanlı bir şekilde söyledim bu yalanı. "Tahmin de mi etmiyorsun?" Diye sordu, başımı olumsuz anlamda salladım, nefesini bıraktı. "Peki, yardım edeceğim sana, elbet bir yolunu bulur..." Sözünü kestim. "Bu işe senin karışmanı istemiyorum Ceyhun, lütfen." Kaşlarını çattı. "Mira katil diye bahsettiğiniz birisi peşinde ve sen yardım istemiyorum mu diyorsun? Tek başına ne yapabileceksin?" Az önce duyduğu şeylere rağmen kurdu bu cümleyi. "Tek başıma değilim artık, onlar da benimle birlikteler. Bahsettiğimiz o kişi sadece benim değil, onların da peşinde ve eminim yakalamak için ellerinden ne geliyorsa yaparlar. Bunu ben olsam da olmasam da yapacaklar. Fakat ben olmayı tercih ettim, gururumu bir kenara bırakıp yardım teklifini kabul ettim. Emin ol bu benim için de kolay bir şey değil." Cevap vermedi. "Senden tek istediğim senin her şeyden uzak durman." "Bundan emin misin? Gerçekten uzak durmamı istiyorsan kararına saygı duyacak ve bunu yapacağım ama ben bunun doğru olduğunu düşünmüyorum." Dedi, anında yanıt verdim ona. "Ben ise tek doğrunun bu olduğunu düşünüyorum." Ellerini iki yana açıp başını salladı. "Peki, sen nasıl istersen öyle olsun o zaman ama unutma; ben yardım etmek için hep hazır olacağım. Onlara da güveniyorsan eğer sonuna kadar güven, güvenmiyorsan da sakın bir iş yapmaya kalkma. Zarar görürsün, bu işte canı yanan sen olursun." Dedi, bakışlarımı kaçırdım. Onlara güveniyor muyum? Bilmiyorum. Ya benden intikam almak isterlerse? Ateş'le beraber hepsinin, Savaş ve Cansu dışında, tutuklanmasına neden oldum. Bunun intikamını almak isterlerse? Sanırım bundan biraz korkuyorum ama korksam da yanlarında olmak zorundayım. Şimdilik başka bir şansım yok çünkü. "Bunu bana bir cevap ver diye söylemedim, sadece dikkatli olmanı istediğim için söyledim. Neyse ben gideyim, işlerim var zaten." Dedi, konuyu kapattı. "Kahvaltı yapacaktık, gelmek üzeredir." Dedim, kolundaki saate bakıp bana döndü. "Karakola geçmem lazım bir an önce, sen yersin bir şeyler, gitmem lazım." Dedi ve kapıya doğru yürüdü, sıkıntıyla ofladım. Canının sıkkın olduğunu anlamam hiç de zor olmadı, morali bozulmuştu ama belli etmemeye çalışıyordu. Sanırım biraz da bana bozulmuştu, belki de kendisine güvenmediğimi falan düşünüyordur ama bu durumun güvenle bir alakası yoktu. O her şeyden bu kadar uzakken sadece benim arkadaşım olduğu için her şeyin içine çekemem onu. Ben onu düşünüyorum, başka bir amacım yok. Kapıyı açtı, çıkmadan önce dönüp bana baktı. "Bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka beni ara." Deyince gülümsedim, başımı salladım. Dudakları hafifçe yana kıvrılırken başka hiçbir şey söylemeden evden çıktı, gitti. Umarım bu bozulmuş hâli çok uzun sürmez, beni anlamaya başlardı. Gözlerimi kapıdan çektim, pencereden sokağa baktım ve beklemeye başladım. Bir süre sonra evden çıktı, kapıdaki arabasına bindi. Arabasını, onun tabiriyle kızını servisten almıştı sonunda. O evin önünden uzaklaşıp giderken gözlerim etrafta gezindi, şüphe çeken hiçbir şey yoktu ama birilerinin beni izlediğinden eminim. Ben onları görmüyor olsam da beni gören birileri vardı. Pencerenin kenarından çekildim, pencereyi kapatıp perdeyi çektim. Bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındayım ve aklımda küçük bir şeyler var ama önce emin olmam gereken bir şey daha var. Bu evi dinleyip dinlemediği ve görüp görmediği. Bunlardan emin olmam lazım ki atacağım adımları ona göre atayım. Küçük adımlarla ev telefonuna ulaştım. Beni izliyorsa yapacağım şeyden sonra alay etmek için yine beni arayacaktı. Çünkü o bunu yapacak kadar kibirli biriydi. Eğer duyarsa hiçbir şey yapamayacağımı yüzüme çarpmak için bile olsa arayacaktı beni. Telefonu aldım, rastgele tuşlara bastıktan sonra kulağıma götürdüm. Ara ara bir ses geliyordu kulağıma, arama yapmamıştım yani. Sadece küçük bir oyundu bu. "Anneciğim." Dedim ve bekledim, bir cevap alabilecek kadar bir süre bekledikten sonra "Oradan hemen kaçın anne, çok dikkatli olun, neler olduğunu daha sonra anlatacağım size." Dedim ve biraz daha bekleyip "Orası güvenli değil çünkü, giderken sizi kimsenin takip etmediğinden emin olun." bu cümleleri kurdum, kurarken de göz ucuyla kendi telefonuma doğru baktım ama ne ses vardı ne de seda. "Arayacağım daha sonra, dediğimi yapın." Deyip telefonu yerine indirdim ve sanki biraz telaş yapmış gibi davrandım. Kendi evimin içinde bile böyle şeyler yaptığıma inanamıyorum ama anlamam için yapmam lazımdı. Koşarak pencereye gittim, kapıya baktım. Telaşlı gibi görünmeye devam ettim ama istediğim olmadı, telefon bir türlü çalmadı. Dinlemiyor ve görmüyor olduğunu yavaş yavaş düşünmeye başlarken telefonumu aldım, dün beni aradığı numaraya girdim, mesaj yazdım. "Artık onların içindeyim, iş birliği tekliflerini kabul ettim." Yazıp gönderdim ve cevap gelmesini beklemeye başladım. Eğer bu mesaja da normal bir şekilde cevap verirse işte o zaman dinlemediğinden ve görmediğinden emim olacağım. Çünkü tam aksi olsaydı eğer mutlaka arar, aileni benden kaçırabileceğini mi düşünüyorsun diye alay eder, kendisiyle övünürdü diye içimden geçirirken mesaj geldi. "Aferin, böyle devam et, herkesi ancak bu şekilde koruyabilirsin." Kaşlarımı çattım, birinin bana böyle davranıyor olması ciddi anlamda sinirimi bozuyordu ama elimden hiçbir şey gelmiyor maalesef. Bir süre huyuna gitmem lazım. Bana güvenmesi, inanması gerekiyor. Bunu da en iyi şekilde yapacağıma inanıyorum. Evde beni görüp duymadığından emin olup ayağa kalktım, yatak odama gittim. Yaklaşık bir saat önce evden çıkmayı düşünmüyorum diye giydiklerimden kurtuldum, siyah boğazlı kazağımla siyah kot pantolonumu giydim. Zaten dolabımda başka renk de yoktu, tamamen siyah giyinmeye başlamıştım artık. Bu daha çok hoşuma gidiyordu. Yine siyah kepimi ve gerekli birkaç bir şeyi küçük bir sırt çantasının içine koydum. Daha sonra da aynanın karşısına geçip saçlarımı sımsıkı topladım, kendime çeki düzen verip çantayı da aldım odadan çıktım. Askıdaki deri montumu aldım, giydim. Salondaki silahımı da alıp belime koydum. Aklımda öyle bir plan var ki Gamze bile neye uğradığını şaşıracak olanlardan sonra. Telefonumu salonda bıraktım, beni takip edebileceği en ufak bir şey bile olmasın istiyorum yanımda. Telefon işini de artık başka şekilde hallederim diye düşünürken kapı çaldı, ne geldiğini çok iyi bildiğimden koşarak kapıya gittim, emin olmak için delikten baktım ve beklediğim kuryenin geldiğini görüp kapıyı hemen açtım. "Mira Aksoylu?" Ceyhun benim adıma sipariş etmiş olsa gerek. "Benim." Dedim, genç çocuğun elindeki pakatleri aldım. "Afiyet olsun, iyi günler." Deyip gidecekken engel oldum. "Fazladan 200 lira kazanmaya ne dersin?" Diye sorduğum an bakışları beni buldu. "Anlamadım?" Deyince gözlerim üzerindeki kurye montunu buldu. "Bu montu birkaç dakika giymek için sana 200 lira ödeyebilirim." Çocuk şaşkınca kaldı, en fazla 18-19 yaşlarında bir şeydi. Bence böyle bir teklife hayır demezdi. "Benimle dalga mı geçiyorsunuz?" Diye sordu, başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, eğer üzerindeki ceketi bana verip, sokağın başında beklersen ceketle birlikte yanına döneceğim ve sana 200 lira vereceğim." Çocuk biraz daha şaşırdı, devam ettim. "Bu arada korkma, polisim ben." Bir süre ara vermiş olsam da hâlâ polisim ne de olsa. "Ve şu an o cekete gerçekten çok ihtiyacım var." Dediğimde çocuk bir bana bir de üzerindeki cekete baktı, çıkardı, bana uzattı, aldım. "Para kazanmayı severim." Deyince güldüm, devam etti. "Sokağın başında bekliyor olacağım, gelmezsen başka bir polise haber vermek zorunda kalabilirim." Deyince kahkaha atmak istedim, polisi arayıp ne diyecek çok merak ediyorum. "İstediğini yapabilirsin, 10 dakika sonra yanında olacağım." Dedim, çocuk başını salladı. Geldiğinin aksine ceketsiz bir şekilde merdivenleri inerken koşarak eve girdim, elimdeki pakatleri rastgele bir yere bırakıp cüzdanımı ve anahtarımı aldım, çantanın içine koydum, botlarımı giyip sonunda evden çıkabildim. Aşağıya inmek yerine koşarak üst kata çıktım, çatıya ulaştım. Çatı katına geldiğimde çocuğun ceketini giydim, çantayı göğsüme bastırıp ceketin fermuarını bu şekilde çektim. Tamamen hazır olunca kenara doğru gittim, bitişikteki evin çatısına atladım. Evlerin bitişik ve aynı boyda olması işime gelmişti. Yan evin çatısına geçtikten hemen sonra da onun yanındaki diğer evin çatısına atladım. Burası biraz engin kalmıştı ama yine de atlayabildim. Diğer bina çok yüksek olduğu için çatıdaki yolculuğum buraya kadardı. Koşarak bu çatıya açılan kapıya gittim, açıp merdivene doğru baktım. Çıt çıkmıyordu, hiç kimse yoktu. Bundan emin olup merdivenlere geçtim ve hızlı hızlı indim aşağıya. Birkaç katı indikten sonra yaşlı bir amcayla karşılaştım. Üzerimdeki kurye montuna güvenip "İyi günler." dedim, şüphe çekmediğimden emin olduktan sonra da yanından uzaklaştım. Apartman kapısının önünde kapüşonu taktım, başımı hafifçe öne eğdim ve apartmandan çıktım. Şu an eğer etrafta birileri beni izliyorsan hâlâ evde olduğumu düşünüyorlardır. Fakat ben onları mahvetmek için çoktan harekete geçtim bile. Başımı yerden hiç kaldırmadan sokağın başına doğru ilerledim, genç çocuğun beni orada beklediğini gördüm, yanına ulaştım. "Köşeyi dön." Deyip ondan önce ben döndüm, hızla yanıma geldi. Merakla bana bakarken başımı hafifçe kaldırdım, etrafa bakındım. Yine şüphe çeken hiçbir şey yoktu. Buna güvenip montu çıkardım, bana bakan gence verdim. Montu hemen alırken çantamdan cüzdanımı çıkardım, 200 lira alıp çocuğa uzattım, hemen aldı. "Bu montun değeri bile bu kadar değil." Deyip gülünce kaşlarımı çattım. "Dolandırdın yani beni, şu an seni tutuklayabilirim, polis olduğumu söylemiştim." Gözleri irileşti. "Teklifi siz yaptınız ama." Dedi çaresizce, gülmemek için kendimi zor tutup ciddi kaldım. "Neyse ben gitsem iyi olacak, güzel ticaretti." Deyip yanımdan uzaklaştı, o giderken çantamdaki kepi çıkardım, başıma taktım. Siyah, sırt çantasını da sırtıma takıp elimi deri montumun ceplerine koydum ve başım önde yürümeye başladım. İlk iş olarak bir taksiye bindim, dedemin oteline gittim. Orada dedemi bulup çok ihtiyacım olduğunu söyledim, kartını aldım. Garajdaki arabalardan birinin de anahtarını aldıktan sonra yanından ayrılıp anahtarını aldığım arabaya bindim ve otelden uzaklaştım. Gittiğim ilk yer bir teknoloji mağazası oldu, dedemin kartıyla bir telefon satın aldım. Daha sonra da böyle şeyler sattığını bildiğim bir merdiven altı dükkana gidip tek kullanımlık hatlardan aldım. Bu işlerimi hallettikten sonra da bir internet kafeye gittim. Orada bilgisayarlardan birinin başına oturdum, sosyal medyaya girdim, Gamze'nin hesabını buldum ve onlarca fotoğrafı olduğunu gördüm. O kadar masum görünüyor ki fotoğraflarda sanki dün gece karşıma çıkan kadın bu değil de bir başkasıydı. Olanları düşünmeyi bırakıp kendi yapacaklarıma odaklandım. Fotoğraflarının arasından seçtiğim birkaç taneyi renkli bir şekilde çıkarttım. Çıkan kağıtları alıp sırt çantama koydum, kafenin sahibinin yanına gidip ücreti ödedim ve dışarıya çıktım. Gözlerim etrafta gezindi, ilerideki kırtasiyeyi gördüm, oraya gittim. Oradan da gereken her şeyi aldıktan sonra arabaya bindim. Yapacağım şey bir an için doğru mu diye sorgulamadım ama başka şansım yoktu, yapmak zorundaydım. Doğru mu yanlış mı onu da zamanla göreceğim inşallah. Arabayı çalıştırdım, gaza bastım. Çok eskiden bir cinayet için gittiğim izbe bir mahalleye gittim, terk edilmiş gibiydi evler. O cinayetin işlendiği evi buldum. Bu evin sahibi öldürülmüştü burada. Ne bir akrabası ne de çocuğu olmadığı için de evin boş olduğunu biliyorum. Zaten böyle bir yerde hiç kimse oturmaz, evler yıkılmak üzere. Mahallede bu yüzden tamamen boş olsa gerek. Evin önünde durduğumda deri eldivenlerimi takıp arabadan indim, etrafa bakınıp kimse olmadığından emin oldum, kapıya yaklaştım. Evler yıkılacak, harabe gibi dursalar da kapıları ve pencereleri henüz sağlamdı. Saçımdan bir toka çıkardım, kapının deliğine soktum ve açmaya çalıştım. Neyse ki eski kapı beni çok zorlamadı, hemen açıldı, içeriye girdim. Çantamdan el fenerini çıkardım, etrafa bakındım. Ölen adamın kimsesi olmadığından ev henüz boşaltılmamış tam da tahmin ettiğim gibi hâlâ eşyalar vardı. El fenerini etrafa tutarken dikkatle yürümeye devam ettim, o sırada yanımdan geçen bir fareyi fark ettim, irkilip geri çekildim, midemin bulandığını hisettim. Yıllar önce cinayet için geldiğim evin içine bir süre bakındıktan sonra içinde ne olduğunu bildiğim odaya girdim ve tam da görmek istediğim manzarayla karşılaştım. Hiçbir şey değişmemiş, hâlâ aynıydı. Odanın tam karşısındaki duvarda tek kişilik bir yatak, yatağın ayak ucunda mini bir gardırop ve kapının olduğu duvarda da bir çalışma masası vardı. Her şeyin tahmin ettiğim gibi olduğundan emin olunca odaya girdim, el fenerini yatağın üzerine bırakıp odayı aydınlatmasına izin verdim ve masaya gidip çantamdakileri üzerine döktüm. Bu eve gelmemin tek bir amacı vardı; eski bir eve ihtiyacımın olması. Aklıma da bir tek burası gelmiş, buraya da gelmiştim. Başka bir özelliği yoktu yani. Masanın üzerinde duran fotoğrafları aldım. Kağıttaki beyaz yerleri katlayıp elimle kopardım, geriye sadece fotoğraf kaldı. Bunu diğerlerine de yaptıktan hemen sonra tek tek kırtasiyeden aldığım bant yardımıyla kirli duvara yapıştırdım, düzenli olmasına özen gösterdim. Fotoğraflarla isim bittikten sonra aldığım beyaz kağıtları dikdörtgen şekilde, düzgünce kestim. Keçeli siyah bir kalemle kağıtlardan birine 'Hedef' yazdım, Gamze'nin fotoğrafının üstüne onu da yapıştırdım. Diğer fotoğraflara Gamze ile ilgili her şeyi yazıp tek tek yapıştırdıktan sonra sağlam bir kağıda yazdığım şey 'Bakmakla görmek farklı şeylerdir. Bakmayın, görün. Siz ona sadece bakıyorsunuz." yazdım, tüm fotoğrafların üstüne de bunu yazdığım kağıdı yapıştırdım. Duvarla işim bittikten sonra yere diz çöktüm. Eldiven takılı olan ellerimi kirli yere sürdüm, toz yaptım ve ayağa kalkıp duvardaki temiz kağıtların üstüne sürdüm. Keçeli kalemle yazdığım yazılar biraz akıyormuş gibi olduğunda ve kağıtlar tamamen kirlendiğinde eski bir görünüm verdiğime kanat getirdim, yere baktım. Yere elimi sürünce izler kalmıştı, o izleri ayağımla yok ettikten hemen sonra boş bir kağıt aldım elime ve kullandığım keçeli kalemi kağıda sürmeye başladım. Bastıra bastıra sürdüm, kalemi iyice eskittim. Artık yazılmayacak bir hâle geldiğinde de bilerek toz yaptığım birkaç kağıtla kalemi masanın üzerine bırakıp geriye kalan tüm eşyaları topladım, çantamı sırtıma taktım. İşim bittiği için yatağın üzerinde duran el fenerini aldım, hazırladığım duvara baktım, sinsice gülümsedim. Herkes o katilin ortaya çıktığını düşünecek. Belki de olan biten her şeyden yeniden onu sorumlu tutacaklar ama ne olursa olsun hepsinin farkında olduğu tek bir şey var; o katil hiçbir zaman bize yalan söylemedi, hep gerçekçi oldu. İşte tam da bu yüzden artık herkesin aklında Gamze sorusu dönüp durmaya başlayacak. Hem de ben hiçbir şey yapmamış olacağım. Gamze bile benden şüphelenmeyecek. Çünkü o benim her anımı takip ediyor. Şu anda da evimde oturuyorum zannediyor. Belki biraz şüphelenecek ama bu şüphelerin yersiz olduğuna karar verecek. Çünkü kendine çok güveniyor ve onun haberi olmadan tek bir adım atamayacağıma inanıyor. Bu kez kibrinin kurbanı olup o bile kendisini benden başka tanıyan bir başkasının olduğuna inanacak, onun peşine düşecek. O bunu yaparken istediği her şeyi yapıyormuş gibi görünecek fakat bir bir gerçek yüzünü ortaya çıkaracağım. Hem de bunu 2 yıl önce ölmüş bir katilin kimliğinin arkasına saklanarak yapacağım. Yani artık tehlikenin içinde olan olmayacağım, tehlikenin ta kendisi olacağım. Etrafa son kez bakıp odadan çıktım, bir kez daha fare görüp yüzümü buruşturdum ve kendimi çabucak evin dışına attım. Çıkar çıkmaz da ilk işim eldivenleri çıkarıp cebime koymak ve yeni aldığım telefonu çıkartıp tek kullanımlık hatlardan birini takmak oldu. Hattı taktıktan sonra evin kapı numarası görünecek bir şekilde kapının fotoğrafını çektim. Daha sonra da sokağın başına doğru yürüyüp kırmızı boyayla yazılmış mahalle ve sokak ismini çektim. Arabanın yanına dönüp arabaya bindim. Önce mahalle isminin olduğu fotoğrafı sonra sokak sonra da kapı numarasının olduğu fotoğrafı Ateş'e gönderdim ve "Sorularına cevap mı almak istiyorsun? O zaman korkma ve gel." yazıp gönderdim, aynı şeyi kendime de gönderip hattı telefondan çıkardım, kırdım ve cebime koydum, arabayı çalıştırdım. Mahalleden uzaklaşırken cebimdeki kırık hattı yanından geçtiğim bir çöp konteynerinin içine camdan attım, gaza biraz daha basıp mahalleden çıktım, dedemin oteline döndüm. Hem kartını hem de arabayı teslim edip otelden ayrıldım, taksiye bindim. Evimin olduğu caddenin biraz uzağında taksiden indim. Kepimi iyice gözlerime kadar indirip ellerimi cebime koydum, başımı önüme eğdim ve benim evin olduğu apartmana değil, çıkarken kullandığım apartmana girdim. Girer girmez koşarak çatıya çıktım, yan aparmana geçtim. Oradan da benim evin apartmanına geçtim ve koşarak merdivenleri inip eve ulaştım, girdim. Ayakkabılarımı çıkardıktan hemen sonra evde bıraktığım telefonumu aldım, arayan soran olmadığını gördüm, sadece kendime attığım mesaj vardı. Saate baktım ve öğlenin ikisi olduğunu fark ettim. Evden çıkalım üç saat falan olmuştu, neyse ki işimi hatasız halledebilmiştim. Kendime ve Ateş'e mesaj atalım neredeyse bir saat olmuştu. Sırt çantamı bırakıp sadece yanıma biraz para aldım, arabamın ve evimin anahtarını alıp yeniden ayakkabılarımı giydim, koşarak evden çıktım, kendi arabama bindim. Gözlerim etrafta gezindi, sanki birileri beni takip ediyormuş hissine kapıldım, yanlış bir his değildi, bundan eminim. Tam da bu yüzden o kadar şeyi yapmıştım zaten. Takip edildiğim için. Gaza sonuna kadar bastım, o sırada telefonumdan da kendime attığım mesajı açtım, görmüş gibi bir izlenim verdim yani. Peşimde bir araba olduğunu fark ettim. Artık varlıklarından ve kim olduklarından haberdar olduğum için resmen açık açık takip ediyor, kendilerini gizleme ihtiyacında bulunmuyorlardı. Her şeyi hazırlayıp eve döndüğüm eski eve bu kez kendi arabamla ve peşimde beni takip edenlerle gittim. Hatta bir ara kaybolmuş gibi bile yapıp bilerek aynı yerlerden birkaç kez geçtim. Fakat bu durumu da çok fazla uzatmayıp birkaç saat önce olduğum eve yeniden döndüm. Evin olduğu sokağa girdiğimde duran arabaları gördüm, dudaklarım yana kıvrıldı, istediğim şey olmuştu. Onların arabalarının arkasına durdurdum arabamı ve indim. Eve doğru yürüdüm, tam eve girecekken aniden çıkan Ateş'le karşılaştık, omzuna çarptığım için yüzünü buruştururken yakın durmak istemeyip hızla birkaç adım geri gittim. "Ne işin var senin burada?" Diye sordu Ateş öfkeyle, kaşlarımı çattım. "Niye kızıyorsun bana? Sen neden buradaysan ben de onun için buradayım!" Diye çıkıştım, karşısına çıktığım ilk an kızmıştı hemen. "Öyle mi? Niye buradaymışım ben?" Sordu, göz devirdim. "Bunu tahmin etmek zor değil artık Ateş! Bana ne geliyorsa size de aynısı geliyor!" Tek kaşı kalktı, bu bir şeyden mi şüpheleniyor yoksa hayatımda ilk kez böyle bir şey yaptığım için bana mı öyle geliyor? Dik dur kızım Mira, sakın ola ki bir şey belli etme. "Sana da mı mesaj geldi?" Diye sordu az öncekinin aksine gayet sakin çıkan sesiyle, başımı salladım. O sırada aynı evden Erdem ve Doğan çıktı, onlar da muhtemelen Ateş'in peşine düşmüşlerdir. "Ne varmış içeride?" Elimden geldiği kadar meraklı görünmeye çalıştım, hepsi birbirinin yüzüne baktı, hiçbirinden ses çıkmadı. "Birini mi öldürmüş?" Sesimin bilerek korku dolu çıkmasını sağladım, bana cevap veren Doğan oldu. "Hayır, duvarda birkaç fotoğraf ve yazı vardı sadece. Muhtemelen onları görelim diye çağırdı bizi de buraya." Kaşlarımı çattım. "Bizim fotoğraflarımız mı? Neden onları görmemizi istemiş ki?" Mira olarak hiçbir şey bilmediğim için olaya farklı bir yerden bakıyormuş gibi bir izlenim verdim. "Bizim fotoğraflarımız değil." Dedi Erdem, ona döndüm. "Kimin o zaman?" Göz ucuyla Ateş'e bakıp sessiz kaldı. Sanırım şu an tam da Mira gibi davranmam gerekiyordu. "Ağzınızdan zorla laf alıyorum! Çekilin şuradan, kendim bakarım!" Deyip Erdem ve Ateş'in arasından geçtim, eve girdim. Peşimden Doğan da girerken bilerek başka bir odaya yöneldim, tam kapıyı açacakken konuştu. "O oda değil, sağdaki." Dedi, göz ucuyla ona baktım, hiç oyalanmadan sağdaki odaya yöneldim. O sırada önümden bir fare geçti, birkaç saat öncesinden alışık olduğumdan gördüğüm için korkmadım ama korkmuş gibi yapıp çığlık attım, geri çekildim. O sırada eve Ateş de girdi, fareden korktuğumu fark etmiş olacak ki yüzünde alaylı bir ifade oluştu. Bir de korkmam hoşuna gidiyordu beyefendinin. Gözlerimi ondan çekip sabırsız gibi göründüm ve odaya girdim. Onlar peşimden gelirken inandırıcı olabilmek adına kapının ağzında durup içeriye bakındım, duvarı sonradan fark etmiş gibi yapıp ağır adımlarla duvara gittim. Oda karanlık olduğundan telefonumu çıkardım, feneri açtım, duvara tuttum ve kendi ellerimle yazdığım her şeyi bir bir okudum, hepsinde de biraz daha şaşırmış gibi yaptım. "Gamze de işin içine girdi." Dedi Doğan, ona döndüm, hepsi sinirli gibiydiler. Gamze'ye değer verdikleri çok belliydi. Onlar için hem üzüldüm hem de sanırım biraz kıskandım ama bunu hiç belli etmedim. Fakat içimden kendime acaba bana da bu kadar değer verdiler mi diye sormadan edemiyordum. "Bu hiç iyi olmadı." Dedi Erdem, göz ucuyla ona baktım, onların Gamze sevgisi sinirimi bozunca buna daha fazla katlanamadım. "Hayırlı olsun karın da artık bu işin içinde, sevgili karını korusan iyi olur. Duvarda fotoğrafları asılı gördüklerimizin sonu hiç iyi bitmedi." Deyip yanına gittim, gözlerinin içine baktım ve artık gerçeği çok iyi bildiğim hâlde "Bir de aşk acısı çekme!" dedim, yanından geçip odadan çıktım. Ona, böyle davranmak zorundaydım. Şimdilik en doğrusu buydu. Odadan çıktıktan sonra evden de çıktım, kapının önünde durup derin bir nefes aldım. Onu gördükçe canım acıyor hem de çok acıyor. Ona bu konuda haksızlık yaptığım gerçeğiyle yüzleşiyorum ama artık zamanı geri alamam. Alsam bile ona yine aynı şeyi yaparım, ben yine o gün ona engel olmak için her şeyi yapardım. Kendimi çok iyi tanıyorum. Peşimden onlar da evden çıktılar. Ben sessiz kalırken Doğan konuştu. "Gamze'ye bahsedecek miyiz bundan?" Diye sordu, o sırada Ateş de evden çıktı. Sağ kolunda kolluk vardı, karnının üzerine doğru tutuyordu. Bakışları da bendeydi, bir şeyler söylemek istiyor gibiydi ama umurumda olmadı, önüme döndüm. Kendimi yeniden ona kaptıramam. Çünkü artık ne ben geçmişi unutabilirim ne de ona unutturabilirim. Bizim aramıza ihanet ve zaman girdi. Her şey değişti çok değişti. "Kızı korkutmayın." Dedi Erdem, önüme döndüm, onu gerçekten seviyorlardı. Erdem bile seviyordu. Bu canımı yaktı, kalbim acıdı, gözlerim dolar gibi oldu ama hemen birkaç defa kapatıp açıp buna engel oldum, sessiz kalmaya devam ettim. "Bırakın korkmasını falan, ne yazdığını okumadınız mı? Bakmak ve görmek farklı şeylerdir. Siz ona sadece bakıyorsunuz, görmüyorsunuz. Bu cümlenin kime ait olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Şu an Gamze'yi mi düşüneceğiniz bunu mu? Niye böyle bir şey yazılmış, niye oklar Gamze'ye döndü bir anda? Ne alaka?" Göz ucuyla Ateş'e baktım, sonunda biri Gamze'yi düşünmeyi bırakıp da istediğim şeyleri düşündü. Bakışlarımı yeniden önüme çevirdim, ellerimi cebime koyarken kendimden emin bir şekilde "Bizimle kimin uğraştığı belli oldu, katil ölmemiş, yaşıyor." dedim, ceplerimdeki ellerimi yumruk yaptım. Katilin adıyla onlarla iletişime geçmem, Gamze'nin foyasını ortaya çıkarmam için onların buna inanmalarına ihtiyacım vardı. Çünkü ancak o zaman bir şeylerin farkına varırlar, ben söylediğimde değil. Eğer onlara açıkça her şeyi söylersem muhtemelen bu kadar korumaya muhtaç gördükleri kadını kıskandığımı, iftira attığımı düşünecekler. Yetmezmiş gibi Gamze de benim anlattığımı anlayacak, aileme zarar verecek. Her şeye engel olmanın tek yoluydu katilin kimliğinin arkasına saklanmak. Bu şekilde hem hepsinin hakkından geleceğim hem de hepimizi koruyacağım. "Nasıl bu kadar eminsin?" Diye sordu Ateş, ona döndüm. "Eğer birisi iki yıl önce bir katille uğraştığımızı biliyor ve onun arkasına saklanıp bizimle alay etmiyorsa yaşıyor." Deyip önüme döndüm, aslında bir nevi yaptığım şeyi itiraf ettim ama anlamadılar. "Yine tehlikenin içindeyiz." Deyip iç çektim. "Bu sefer en içinde." Diye mırıldandım. Hem tehlikenin içindeyim hem de tehlikenim ta kendisiyim. "Sanmıyorum." Diyen Erdem'e baktım, bana muhalefet olması beklediğim bir şeydi zaten. Bu zamana kadar hiçbir fikrime hak vermemiş, hep karşı çıkmıştı. Şimdi de yaptığı farklı bir şey yoktu. "Neden?" Sordum, bakışları beni buldu. "Çünkü Savaş ve Cansu adamın cesedini gördüklerine yemin ediyorlar, cenazesine bile gitmişler. Durum böyleyken..." Sözünü kestim. "Sence sahte bir cenaze töreni düzenlemek çok mu zor?" Diye sordum, hepsi birbirilerine baktılar, Erdem yeniden bana dönüp konuşmak için dudaklarını araladığında ne söyleyeceğini bildiğimden konuşmasına izin vermedim. "Kaza yapmıştım, beş gün kaybolmuştum. Beni bulduklarında ölü olduğumu düşünmüşler, nefes almıyormuşum, kalbim atmıyormuş. Hepsi de bir ilaç yüzünden olmuş." Ben anlatırken Ateş bakışlarını benden çekti, ellerini yumruk yaptığını fark ettim, devam ettim. "Bana bunu yapan kendisine neden yapmasın ki? Çok fena köşeye sıkışmıştı, yaralıydı ve fazlasıyla ortaya çıkmıştı. Onu canlı bir şekilde yakalamamız an meseleyiydi ama öldü bir anda, belki de bizi kendinden bir süre uzak tutmak, kendini toparlamak için bir oyundu bu. Nereden bilebiliriz?" Diye sordum, hepsi yeniden birbirlerine baktılar, hiçbirinin sesi çıkmadı, biraz daha ikna edici olabilmek için devam ettim. "Vurulduktan sonra bir arabayla götürdüler onu ve sonra bir hastanenin morgunda ortaya çıktı. O zamanlar buna inanmak istediğim için bunu hiç sorgulamadım ama sizce bu mantıklı mıydı? Onu aralarında defnedip ortadan yok etmek varken hastanenin morguna niye bıraksınlar? Bizim elimize. Her şeyi geçtim korkalım, yaşıyor mu yaşamıyor mu diye şüpheye düşelim, huzursuz olalım diye yine saklarlardı cesedini ama ortaya çıkmasını sağladılar. Öldüğünü düşünmemiz işlerine geleceği için ortaya çıkarmışlardır belki de." Ve yine hiçbiri cevap veremediler, yavaş yavaş bana hak vermeye başlamış gibiydiler. "Cansu ve Savaş cesedi görmüşler belki tabuta konulduğunu da görmüşlerdir ama hiç sordunuz mu mezara konulurken yüzünü açıp bakmışlar mı? Tabii ki yapmadılar bunu çünkü bizim gibi onların da aklına gelmedi. Cansız bir mankenin cenazesine gitmediklerinden eminler mi? Ya da o kefenin içinde bir başkasının cesedi vardır, buna net bir şekilde hayır içinde o katil vardı diyebiliyorlar mı?" Diye sordum ve sustum, öyle bir konuşma yapmıştım ki bir an için ben de ya bu anlattıklarım doğruysa ve katil yaşıyorsa, bir gün o da ortaya çıkarsa diye düşünmedim değil. Bunu düşününce de sanırım biraz ürktüm ama belli etmedim. Erdem de Doğan da Ateş'e baktılar. Ateş de bana odakladığı gözlerini onlara çevirdi, sessiz kalmaya devam ettiler. "Sessiz kaldığınıza göre bana hak veriyorsunuz ama ne yaparsınız onu bilemiyorum işte. İster benim söylediklerim doğrultusunda devam edin isterseniz de kendi bildiğinizi yapın ama eğer bir iş birliği yapacaksak beni de dinlemeniz gerekiyor. Bu işin şakası olmadığını çok iyi biliyorsunuz." Dedim ve hepsine arkamı döndüm, arabama doğru yürüdüm, giderken konuştum. "En kısa zamanda cevabınızı bekliyorum." Dedim, arabanın yanında durdum, onlara döndüm. "Benimle iş birliği yapacak mısınız ben kendi yoluma gideyim mi?" Diye sordum, bu teklif önce onlardan gelmişti şimdi de benden. Şu an bir cevap vermeyeceklerini ve söylemem gereken her şeyi söylediğim için cevap vermelerini beklemedim, arabamın kapısını açtım, tam binecekken tahmin ettiğim gibi olmadı, Ateş "Mira." diye seslendi, durup kaldım, bir an ismimi onun ağzından duymayı nasıl özlediğimi fark ettim ama çabucak bu duyguyu içimden sildim, kendimi toparladım, yüz ifademi sabit tutup ona döndüm. Gözlerimin içine baktı birkaç saniye, sadece bana odaklandı. Böyle olunca istemsizce kalbim çok hızlı atmaya, ellerim terlemeye başladı. Merakla fakat bu merakı hiç belli etmeden ona bakarken "Bu akşam benim eve gel, hepimiz orada olacağız konuşalım." dedi, teklfi kabul ettiğini anlamış oldum. Zaten ilk önce onlardan gelen teklifi kabul etmemeleri saçma olurdu. "Olur." Dedim içimde kopan fırtınaların aksine gayet sakince ve aynı sakinlikle arabama bindim, arabayı çalıştırdım, gaza bastım, evin önünden uzaklaştım. Bayağı bir uzaklaştıktan sonra arabayı ara bir sokakta durdurdum ve bir anda gülmeye başladım. "İŞTE BU BE! AFERİN KIZIM SANA!" Diye bağırıp birkaç sevinç çığlığı attım, gülmeye devam ettim. Hiçbir hata olmadan istediğim şeyi sonunda elde ettim. Eğer Ateş'i çok az da olsa tanıyorsam asla ama asla içinde yeşerttiğim o minik şüpheden vazgeçmez, aklının hep bir köşesinde bu olur. İstediğim şey de tam olarak buydu. Onların kalplerine yavaş yavaş şüphe tohumları ekip filizlenmesine sebep olup kimsenin yok etmesine izin vermeyip Gamze'nin her şeyini bir bir ortaya çıkarmak. Gamze demişken, ona herkesten önce benim haber vermem daha iyi olacaktı. Belki onlar saklayacaklar bilmiyorum ama işin ucunda ailem varken onun istediği şeyleri de yapıyormuş gibi görünmek için her şeyden onu haberdar etmem lazımdı. Cebimden telefonumu çıkardım, en son beni aradığı numarayı aradım. Artık kim olduğunu, nerede olduğunu çok iyi bildiğimden bu kez numara iptal olmamış, çalıyordu. "Söyle." Diye açtı telefonu, göz devirdim. Birinin bana bu şekilde davranmasına alışık değilim ama alışacağım. Sonra da yaptığı her şeyi burnundan fitil fitil getireceğim. "Hayırlı olsun." Diye girdim konuya, sesim keyifli çıktı, buna engel olmadım. Neden olayım ki? Gerçekte de başka biri tarafından yapılmış olsa mutlu olacağım bir olaydı, Gamze de bunu çok iyi biliyor. Boş yere telaşlanmış, endişelenmiş gibi yapamayacağım. "Sesin bu kadar keyifli çıktığına göre senin için hayırlı benim için hayırsız bir haber olsa gerek." Deyince güldüm. "Gerçekten akıllı kızsın." Dedim dalga geçercesine. "Dalga geçmeyi bırak ve ne oldu onu söyle Mira! Sen de biliyorsun peşinde birilerinin olduğunu. Artık ne ben saklıyorum bunu ne de sen bundan bihabersin. Onlar çoktan bana haber verdiler, eski bir mahallede bir eve gitmişsin. Diğerleri de oradaymış, n'oldu o evde? Ne vardı?" Diye sordu merakla, tam da tahmin ettiğim gibi adamları iyi çalışıyordu ve bu kadar meraklı olduğuna göre yaptığım küçük operasyonunun gizliliğini başarıyla koruyabilmişim. "Sen vardın Gamze." Dedim doğrudan, şu an yüzünde oluşan ifadeyi az çok tahmin edebiliyordum. "Senin fotoğrafların, senin hakkında her şey vardı." Diye de devam ettim, aldığı hızlı nefeslerin sesini duyabiliyordum, korkuyor olsa gerek. Bu daha iyi günleri. "Ne saçmalıyorsun sen?" Öfkeyle sordu bu soruyu ama öfkesi zerre umurumda değildi, aksine hoşuma gidiyordu. Keşke yüz ifadesini de görebilsem. Neyse bu daha attığım ilk adım, diğerlerinde görürüm yüz ifadesini de. "Tahmin ettiğim kadar da gizemli değilmişsin Gamze, seni benden başka bilen birisi daha varmış, belki o da dün benimle birlikte öğrenmiştir. Ya da ne bileyim bizden başka düşmanın da vardır. Fakat tehlikedesin Gamze, bu kez tehlikenin içinde olan sensin." Derken yüzümde sinsi bir gülümseme oluştu. "Başın belada, katil ortaya çıktı ve seni tanıyor Gamze." Dedim içimden aslında o katille bağlantısı olmamasını umut ederken. "Ne katili Mira? Ne saçmalıyorsun sen? Eğer benimle dalga geçiyorsun sonu senin için hiç iyi olmaz!" Çıkıştı, telaşla kapılmıştı. Onun bu hâli ziyadesiyle hoşuma gitti fakat bu durumu da çok fazla uzatmamaya karar verip o evde yaptığım her şeyi sanki bir başkası yapmış gibi anlattım. Yazan cümleden de bahsedip o cümlenin sahibinin kim olduğunu söyledim, zaten o da katil hakkında her şeyi biliyordu muhtemelen, bu yüzden şaşırmadı. Her şeyi anlattıktan sonra bir kez daha "Başın büyük belada, her kim seni biliyorsa ortaya çıkarmaya çalışıyor." deyip doğru olanı söyledim, bilen bendim ve amacım gerçekten onu ortaya çıkarmaktı. "Sen yaptın değil mi?" Diye sordu, bu sorunun geleceğini bildiğimden hiç şaşırmadım. "Bunu yapmayacaktın Mira! Ailenin hayatını bu şekilde tehlikeye atmayacaktın! Bu yaptığın yanına..." Sözünü kestim. "Saçmalama! Ben ailemin hayatını asla tehlikeye atmam!" Evet, doğru atmam. Atmadım da ama senin karşında da susup kalmam. Sen sadece konuştuğumu göremezsin. Göremediğin ve göremeyeceğin gibi. "Kim yaptı bilmiyorum! Dün gece o evden çıktıktan sonra evime döndüm, tüm gece evden hiç çıkmadım! Sabah da Cansu, Savaş ve Doğan geldiler! Sırf sen istedin diye gururumu bir kenara bırakıp iş birliği tekliflerini kabul ettim! Sana da haber verdim zaten. Onlardan haber bekleyip iş birliği için beni çağırmalarını beklerken bir mesaj geldi, biraz geç fark ettim hatta mesajı. Sen attın zannettim, beni çağırıyorsun, onlarla yaptığım iş birliği hakkında konuşacaksın zannettim evden çıktım! Gelen mesajda olan adrese gittim, bir baktım Ateş ve diğerleri de orada. Onları görünce şaşırdım, yine bana yaptığın gibi bir oyun diye düşündüm, aralarına gireyim diye yardımcı oluyorsun zannettim ama içerideki fotoğraflardan bahsettiler." Sanırım yalanlar tutarlı oluyordu, buna kanaat getirip devam ettim. "Girip baktım ben de içeriye, seninle ilgili şeyler vardı içeride, görünce ben de şaşırdım. Oradan çıktıktan sonra bunu kullandım, Ateş de bu sayede iş birliğini kabul etti, akşam için beni çağırdı. Ben senin istediklerini yaptım sadece! Başka da hiçbir şey yapmadım! Bir başkası seni tanıyor, benimle uğraşacağına git onu bul Gamze! Eğer sadece bir ihtimal üzerine de ailemden herhangi birine en ufak bir şey yapacak olursan yemin ederim diğerlerini düşünmem konuşurum, beni susturamazsın. Eğer beni tanıyorsan söylediğim şeyi yapacağımı çok iyi biliyorsundur!" Dedim ve sustum, sanırım hayatımın en uzun cümlelerini kurmuş, ilk defa bu kadar uzun konuşmuştum. Bu konuşmadan sonra da hala benden şüphelenmeye devam etmez umarım. Ne de olsa dünyanın en inandırıcı ve tutarlı, arkası sağlam olan yalanlarını söylemiştim ona. Söylediğim şeylerin tek bir tanesinin bile yalan olduğunu kendisine kanıtlayamaz. "Eğer bana güvenmiyorsan hâlâ peşimde olan adamlarına söylediklerimin doğru olup olmadığını sor, onlar sana doğruyu söyleyeceklerdir. Ben dün geceden beri sadece bir kez evden çıktım ve onda da neler olduğunu biraz önce anlattım sana." Dedim, sesimin biraz sinirli çıkmasını sağladım. "Sana güvenmiyorum Mira." Deyince içimde küçük de olsa bir korku oldu. "Kendime güveniyorum." Diye ekledi, gözlerimi kıstım, tek kaşım istemsizce kalkarken devam etti. "Attığın her adımdan haberim olur benim! Bir adım atmış olsaydın herkesten önce ben bilirdim bunu!" Bu konuşmanın sonunun nereye gideceğini çok iyi bildiğimden dudaklarım yana kıvrıldı. "Bu yüzden bunu senin yapmadığını biliyorum." İşte duymak istediğim o cümleyi tam da duymak istediğim korku ve endişe dolu sesiyle kurdu. "Her kim yaptıysa ve benden her kimin haberi varsa hepsi yok olacak." Yüzümde alaylı bir ifade oluştu, devam etti. "Sen bu işe karışma, benim verdiğimle ilgilen yeter." İlgileneceğim ben seninle hem de çok güzel ilgileneceğim. Bekle ve gör. "Arayacağım daha sonra." Dedi ve telefonu yüzüme kapattı, yüzümdeki sinsi gülümseme daha da arttı. Tam da tahmin ettiğim gibi kendine güvenip haberi olmadan tek bir adım bile atamayacağımı düşünmüştü. Dedim ya bu kez onu kendi kibrinin kurbanı edeceğim diye. Telefonu cebime koydum, başımı geriye yasladım ve derin bir nefes aldım, gizli yürüttüğüm operasyon için bugünlük bu kadar yeterdi. Biraz kim olduğumu düşünüp uzun uzun konuşsunlar bu konu hakkında. Onlar konuşurken yanlarında ben de olacağım için attıkları her adımdan haberim olacak. İşte o zaman ben de yeni bir adım atacağım. Aldığım kararla arabayı çalıştırdım ve eve doğru sürdüm. Artık şans benden yana, artık güç benim elimde ve ben bu dünyayı o kadının başına yıkmadan zinhar durmayacağım. *** Bir böllüm daha bitti, nasılsınız, neler yapıyorsunuz? Mira gücü eline aldı artık, her şeyi yapan, oyunu kuran kendisi olacak. Sizce bundan sonra neler olacaktır. Mira'nın planını sevdiniz mi? Sizce başarılı olabilecek mi bu işte? Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨ Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡ Instagram: gizzemasllan Twitter: gizzemasllan |
0% |