Yeni Üyelik
51.
Bölüm

50.BÖLÜM "MEZARLIK"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar <3

***

50. BÖLÜM "MEZARLIK"

Önünde durduğum eve bakıp iç geçirdim, yolunu bile unutmaya çalıştığım eve iki gecedir geliyordum, gelmek zorunda kalıyordum. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, duygularımı bastırdım. O duygular beni daha önce olduğu gibi yine hataya sürükler çünkü. Eğer bir iş yapıyorsam hatasız yapmam lazım. Bu yüzden artık herhangi bir duyguya hayatımda yer yok.

Gözlerimi açtığımda başımı kaldırıp bahçesinde durduğum eve bir kez daha baktım. Bu kez giriş kapısında Gamze'yi, ikinci kattaki balkonda da Ateş'i gördüm. Ateş onu gördüğümü fark edince geri çekildi, gözden kayboldu. Muhtemelen benim burada oluşum, yeniden hayatına girişim onu da rahatsız ediyordu. Neden etmesin ki? Tabii ki eder.

Gözlerimi balkondan çektim, Gamze'ye baktım ve yanıma geldiğini gördüm. Bu kadın burada mı yaşıyor? Niye her geldiğimde burada? Aman canım yaşıyorsa da banane? Bu saatten sonra beni ilgilendirir mi bu durum? Tabii ki de hayır. Bakalım neler diyecek bugün hakkında? Neler konuşuldu, neler oldu çok merak ediyorum ve maalesef ki bunu bir tek ondan öğrenebilirim şimdilik.

Yanıma ulaştı, karşımda durdu. Ellerini göğsünün altında birleştirdi, gözlerimin içine baktı. Kendi kendini yaralamıştı dün gece. Ne de olsa kaçırıldı izlenimi vermesi gerekiyordu ve onu yapmıştı. Bugün de yaraları kabuk bağlamıştı.

"Bugün şaşırttın beni." Deyince kaşlarımı çattım, devam etti. "Henüz bu evden hiç kimse bana hiçbir şey anlatmadı. Neler olduğunu senin sayende biliyorum, yoksa hepsinden habersiz olacaktım. Onların anlatmayacağını az çok tahmin etmiş olman gerekiyor, neden anlattın bana?" Diye sordu, omuz silktim.

"Çünkü seninle anlaşma yaptık ve buna uymam lazımdı. Ayrıca onlar senden şüphelendikleri için değil seni korkutmamak için bir şey anlatmamaya karar verdiler ve bunu duydum. Şüphe için susuyor olsalardı belki ben de susardım çünkü o zaman öğrenmemen için ellerinden ne geliyorsa yaparlardı ama seni korkutmak istemedikleri için sustular. Bu da demek oluyor ki her an korkuyu falan boş verip bir şeyler anlatabilirler. O zaman olan bana olur, anlaşmaya uymadığımı düşünür, bir şey yapmaya kalkardın. Bu riski almak istemedim." Dedim kendimden emin bir şekilde, buraya gelirken bu sorunun geleceğini bildiğim için kılıfımı hazırlamıştım.

"Zekice, seni bu yüzden seviyorum. Çok doğru kararlar alıyorsun." Dedi, gözlerinin içine bakıp bir an bile tereddüt etmeden konuştum.

"Ama ben seni hiç sevmiyorum, hiçbir zaman da sevmeyeceğim. Şu an elimde bir fırsat olsa kafana sıkarım, senden kurtulurum ama yapamıyorum." Dediğimde yüzünde alaylı bir ifade oluştu.

"Öyle mi? Sana engel olan ne peki?" Diye sordu, anında yanıtladım.

"Öyle bir şey yaparsam kimse haklı olduğuma inanmaz, herkes senin tarafında olur. Çünkü onlar benden çoktan vazgeçtiler." Dedim ve iç geçirip ekledim. "Tam da bu yüzden ben de onlardan vazgeçtim ve senin tarafında olmayı seçtim. Bazen doğru yol güvenli yol olmuyor. Yanlış olan güvenli oluyor. Ben de seninle hem yanlışı hem en güvenlisini seçtim." Dikkatle dinledi beni, hiçbir şey demedi, eğilip kulağına fısıldadım.

"Ve şunu sakın unutma; sen bana ihanet etmediğini sürece ben sana ihanet etmem. Eğer beni küçük görüp en ufak bir şey yapmaya, gözümü korkutmak için bile olsa minicik bir şey yapmaya kalkarsan yer ve gök şahidim olsun ki bu dünyayı senin başına yıkarım, altından kalkmana da asla izin vermem." Deyip geri çekildim, gözlerinin içine baktım. Ne kadar ona oyun oynuyor olsam da iplerin tamamen kendi elinde olduğunu düşünmesine izin veremem, çünkü Mira böyle bir şeyi asla yapmaz.

"Ben sevdiğim adama bile acımadım. Bana senin hakkında yalan söyledi diye ona ne yaptığımı çok iyi biliyorsun. Onu o kadar severken bunu yaptıysam sana neler yaparım bir düşün derim. Düşün ve asla aklından çıkarma. Yoksa ikimizin de canı çok yanar." Kaşlarını çattı, öfkeyle baktı gözlerimin içine ama ağzını bıçak açmadı, kalbine gereken korkuyu verdiğim için başka da bir şey söylemeyip yanından geçtim, uzaklaştım, eve doğru yürüdüm.

Eve girdim, salona bakındım, kimseyi göremedim. Hepsi üst katta mı acaba? İki yıl önce benim evim gibiydi burası. Şimdi salona girerken bile kimse yok diye çekiniyorum. Burada olunca, aralarına yeniden girince sanki onların gözünde çok yüzsüz görünüyormuş gibi hissediyorum kendimi. Eskisi gibi bu ev bana huzur vermiyor, rahatsız ediyor ama bir süre bu duruma katlanmam lazım.

"Ooo gelmişsin." Mutfak kapısına bakıp oradan çıkan Doğan'ı gördüm, sessiz kaldım. "Niye duruyorsun orada öyle? Gelsene." Dedi ve kendisi salona yürüdü, sanırım bana eski samimiyetiyle davranan bir tek o vardı. Daha doğrusu hastanede onunla yaptığım küçük konuşmadan sonra yeniden eskisi gibi davranmaya başlamıştı. Oysa o gün söylediklerim umurunda değilmiş gibi hissetmiştim.

Peşinden ben de salona gittim, rastgele bir yere oturdum. Doğan oturur oturmaz telefonu çaldı, cebinden çıkardı ve konuşmak için yeniden ayağa kalkıp bahçe kapısına doğru yürüdü, bahçeye çıktı. Tek kalmak yeniden gerginliğimin ortaya çıkmasına neden olurken merdivenlerden gelen ayak sesiyle, başımı o tarafa çevirdim, Erdem'i gördüm, gözlerimi yeniden önüme çevirdim. Onun yanında daha da geriliyordum.

"Gelmişsin." Dedi, beni her gören de bu tepkiyi veriyordu. Ona karşı da sessiz kalırken karşıma oturdu. "Başka mesaj geldi mi sana?" Sordu, başımı olumsuz anlamda salladım.

"Sana ne yazmıştı o eve gelmen için?" Beni sorguya çekiyormuş gibi hissettim, hiç bozuntuya vermedim.

"Üç tane fotoğraf attı. Mahalle ismini, sokak ismini ve kapı numarasını çekmişti. Merak ediyorsan gel dedi ben de gittim. Zaten olmayan şey kalmadı, başıma daha kötü bir şey gelemezdi." Kaşlarını çattı.

"Hiçbir tedbir almadan öylece kalkıp gittin mi yani?" Şaşkınca sordu, başımı salladım.

"Fazla mı cesursun aptal mısın karar veremedim." Dediği an kaşlarımı çattım, devam etti.

"Neden bana öyle bakıyorsun? Öyle bir yere..." Sözünü kestim, bundan nefret ediyor biliyorum ama yine de yaptım bunu.

"Siz de aynı şekilde gitmediniz mi? Üç kişi gitmiş olsanız da hiçbir tedbir almadan, bir saniye bile ne olacağını düşünmeden soluğu orada almadınız mı? Ben de aynı şeyi yaptım." Hiçbir şey diyemedi, devam ettim.

"Sence sizdeki fazla bir cesaret miydi yoksa aptallık mı? Kararını kendinizi de işin içine katarak bence kolaylıkla cevap verebilirsin." Susup kaldı karşımda, geriye yaslandım, ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Erdem ağzının içinden bir şeyler söyleyip bakışlarını çekerken onu susturmuş olmanın gururunu yaşadım.

O sırada gözlerim içeriye giren Gamze'yi buldu, kadının yüz ifadesi bile değişmiş, yumuşamıştı. Çok güzel rol yapıyordu. Dün gece onu o şekilde görmemiş olsaydım eğer masum, iyi biri olduğuna inanmaya devam edecektim. Ben zaten hiçbir zaman onu suçlamamıştım ki. Hiçbir zaman nefret etmedim ondan. Ben nasıl kandırıldıysam o da zor durumda kaldığı için yalan söyledi bana diye düşündüm ama meğerse kadının hayatı yalanmış. Onun yüzünden Ateş'e haksızlık yaptığımı düşündükçe delirecek gibi oluyorum. Bu yüzden aklıma geldiği ilk an başka bir şeyler düşünmeye odaklanıyorum. Yoksa kendimi suçlayıp duracağım.

Gamze karşıma oturdu, gözlerimin içine baktı. Bakışlarımı çekmek yerine ben de onun gözlerinin içine baktım ve bahçede söylediklerimin arkasında olduğumu elimden geldiği kadar belli ettim. Tabii işine gelir de anlarsa.

Erdem ayağa kalktı, hiçbir açıklama yapmadan o da bahçe kapısına doğru yürürken gözlerini ilk çeken Gamze oldu ve Erdem'in ardından o da ayağa kalktı. Diğerlerinin aksine açıklama yapma ihtiyacı duymuş olacak ki "Kızıma bakacağım." dedi, kaşlarımı çattım. Bu kadın sanırım gerçekten de bu evde kalıyordu.

"Siz..." Deyip sustum, Gamze durdu, bana döndü. Devam etmem için merakla bakarken hiç tereddüt etmeden "...burada mı kalıyorsunuz?" diye sordum, yüzünde alaylı bir ifade oluştu.

"Neden merak ettin?" Sordu, cevap vermedim, merak ediyorum işte. Bunun bir nedeni olmak zorunda mı? "Hani onu artık sevmiyordun? O köprünün altından çok sular akmıştı? Ne oldu şimdi?" Alay edercesine sordu tüm bunları, hiçbir şey diyemedim. Bir şey demeyeceğimi de anlamış olacak ki soruma cevap verdi.

"Birkaç gündür buradayız, birkaç hafta da kalacağız. Çünkü ben böyle istedim ve onun bana bunu teklif etmesini sağladım. Korkma, onunla aramda hiçbir şey yok, olamaz da." Çok net bir cevap vermişti. "Ve bu durum onun için de böyle." Deyip önüne döndü, arka odalara doğru yürürken bir anda durdu, omzunun üstünden bir bakış attı.

"Ayrıca o seni seviyor hâlâ, sen ne dersen de nasıl düşünürsen düşün gerçek olan bu. Emin ol bundan emin olmasaydım seni yeniden onun hayatına sokmak için bu kadar zahmete girmezdim." Dedi, başını önüne çevirdi, yoluna devam etti, gözden kayboldu.

Bu kadının amacı ne gerçekten çok merak ediyorum. Şu an öyle bir davranıyor ki Ateş'in mutluluğu için çabalıyor gibi ama dün gece hiç de öyle görünmüyordu. Farklı iki kişiliği varmış gibi hissediyorum. Bu biraz ürkütücü, doğruyu söylemem gerekirse bu kadın beni ürkütüyor.

Başımı öne eğdim, sıkıntıyla ofladım. Amacı neyse ne umurumda değil. Bir an önce ondan kurtulmam gerekiyor. Yoksa çok insanın canı yanacak. Hâlâ dünkü cesetler gözlerimin önünden gitmiyor. Küçük bir oyun için bir sürü kişiyi öldürmüştü. Bunu düşündükçe midem bulanıyor.

Merdivenden bir kez daha ayak sesleri geldi, yerdeki başımı o tarafa çevirdim ve Ateş'i gördüm. Siyah bir kot pantolon, koyu mavi, boğazlı bir kazak giymişti. Ağır adımlarla salona geldi, gözlerimi önüme çevirdim ve tepkisiz kalmaya çalıştım.

"Diğerleri nerede?" Diye sordu az önce Erdem'in oturduğu yere otururken, yüzüne bakmadan yanıtladım.

"Erdem ve Doğan bahçeye çıktı, diğeri de kızına bakmaya gitti." İsmini kullanmak istemedim.

"İyi." Dedi bir tek ve etrafa bakınmaya başladı, kolunda takılı olan kolluğu henüz çıkarmamıştı. En doğrusunu yapmıştı yani. Zaten vurulduktan sonra nasıl oldu da hemen hastaneden çıktı anlamış değilim. Basit bir şey değildi sonuçta, basbayağı vurulmuştu. Az kalsın ölüyordu hem de benim gözlerimin önünde ama umurunda bile değil.

"O gün için sağol." Sesini duydum, yerdeki bakışlarım onu buldu, devam etti. "Beni kurtardığın gün." Diye ekledi, açıklamamış olsaydı da zaten hangi günden bahsettiğini anlamıştım.

"Ölseydin benden bileceklerdi." Dedim, yüz ifadesi anında değişti, bakışları biraz sertleşti. Hem sinirlenmiş hem de bozulmuş gibiydi. Bunu fark ettiğimi hiç belli etmedim.

"Senin üzerine kalmayayım diye mi kurtardın beni?" Sordu, nasıl bir cevap duymayı bekliyordu ki benden?

"Tabii biraz da insanlığımdan." Dedim, tek kaşı kalktı, devam ettim. "O gün de söyledim ölmeni isteyecek kadar nefret etmiyorum senden diye. Öleceksin diye yumuşak davranmıyordum, doğruları söylüyordum." Doğruları söyledim, kaldırdığı tek kaşı inerken sessiz kaldı.

"Gamze'ye anlattınız mı?" Cevabı bildiğim hâlde sordum, bakışları yeniden beni buldu.

"Hayır." Net bir cevap verdi ve bu hoşuma gitmedi. Bu kadar net olması hiçbir zaman anlatmayacağım demekti benim için ama bu iyi değildi, o anlatmadığı sürece Gamze kendisinden şüphelendiklerinden zamanla emin olacak ve tedbir almaya başlayacak bu da hiç işime gelmeyecek.

"Bence anlatmalısın." Dedim, kaşlarını çattı. Göz ucuyla Gamze'nin gittiği tarafa baktım, olmadığından emin olup Ateş'e döndüm.

"İkimiz de çok iyi biliyoruz ki o katil hiçbir zaman bize yalan söylemedi. Tamam birçok insana zarar verdi ama buna rağmen tek bir kez bile yalan söylemedi. Eğer bugün o duvardaki yazıyı yazan o katilse Gamze'de görmemiz gereken bir şey var demektir." Tüm bunları söylerken içten içe benden şüphelenmemesini umut ediyordum.

"Eğer öyle bir şey de gerçekten varsa..." Sözümü kesti

"Tam da bu yüzden hiçbir şeyi bilmemesi daha iyi değil mi?" Duyduğum şey bu kez hoşuma gitti. Demek gerçekten de korkmasın diye değil şüphelendiği için susmuş.

"Ya olan bitenden haberi varsa? Bunu da düşünüp şüphelendiğini anlamasın diye sanki şüphelenmiyormuş da bu durumu alaya alıyormuş gibi bunu ona anlatmak daha doğru gibi geliyor bana." Ateş birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra bakışlarını yere çevirdi, bana hak veriyormuş gibi hissedince ikna edici konuşmama devam ettim.

"Her ihtimali düşünmek gerek diye düşünüyorum ama yine de son karar senin. Bu cümleleri benden ilk ve son duyuşun, başka da hiç kimseye söylemeyeceğim zaten, ne yapacağına kendin karar ver."

"Neden son? Hem neden bir tek ben?" Merakla sordu, anında yanıtladım.

"Çünkü her şeye rağmen beni gerçekten anlayacak olanın bir tek sen olduğunu düşünüyorum." Söylediğim hoşuna gitmiş gibiydi.

"Diğerleri muhtemelen onu kıskandığım için suçladığımı ya da ne bileyim ondan kurtulmaya çalıştığımı falan düşünecekler." Tek kaşı kalktı.

"Benim böyle düşünmeyeceğimden nasıl eminsin?" Yine merakla sordu ve ben yine sorduğu an cevap verdim sorusuna.

"Çünkü sen..." Deyip sustum, bir an gerçeği söylemek, sen beni tanıyorsun, böyle bir şey yapmayacağımı çok iyi biliyorsun demek istedim ama bunu yapamayıp bahane sundum. "...seni sevmediğimi, kıskanmak için bir nedenim olmadığını çok iyi biliyorsun." Diye devam ettim ve cümlemi tamamladım. Bir an içimdeki acının yeniden gün yüzüne çıktığını, canımı çok yaktığını fark ettim ama bunu dışarıya yansıtmadım, yüzümde tek bir mimik dahi oynamadı.

İçimde fırtınalar kopsa da tepkisiz kalmaktan başka şansım yoktu.

"Diğerleri bundan senin kadar emin olamazlar." Diye de ekledim, birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra az önceki öfkesi yeniden ortaya çıktı ve bir anda ayağa kalktı.

"Aynen öyle!" Dişlerini sıkarak kurdu bu cümleyi ve devam etti. "Kıskanmak için ufacık bile bir sebebin yok! En iyi ben biliyorum bunu!" Dedi, yüzündeki sinirli ifade yerini alaya bırakırken sesindeki sitemi hissetmemek mümkün değildi.

"Nasıl birisi olduğunu da çok iyi biliyorum." Deyince kaşlarımı çattım, istemsizce ayağa kalktım ve ona doğru yürüdüm, karşısında durdum.

"Nasıl biriymişim?" Sordum, gözlerimin içine baktı ama hiçbir şey söylemedi. "Bir soru sordum sana! Cevap versene, nasıl biriymişim ben?" Yüzündeki tüm duygular yok oldu, dudakları düz bir çizgi hâlinde ifadesizdi.

"Hırsı uğruna birinin duygularıyla kolaylıkla oynayıp o hırs yüzünden her şeyi yapabilecek bir kadınsın!" Benden böyle bahsetmesi sinirimi bozarken devam etti.

"Hırsından gözü dönmüş bir kadınsın. Ne kendi hissettiklerini ne de başkasının hissettiklerini zerre kadar önemsemeyen ruhsuz birisin." Öfkemi hissetsin diye elimden geleni yaptım ama umurunda bile olmadı.

"Daha devam edeyim mi seni tanımlamaya yoksa bu yeterli oldu mu?" İçimden ona bir tane vurmak gelse de tabii ki bunu yapmadım, tek kelime etmeden yanından uzaklaşıp kalktığım yere oturdum. Tırnaklarımı avucuma batırıp öfkemi bastırmaya çalıştım. Yüzümün önüne düşen saçlarımı geriye attım, bakışlarının üzerimde olduğunu hisettiğim hâlde dönüp yüzüne bakmadım, öylece oturmaya devam ettim. O sırada bahçe kapısından Doğan ve Erdem girdi, onlara döndüm. İkisinin de bakışları ikimizin arasında gidip gelirken bir şey olduğunu anlamış gibiydiler ama bir şey demediler, geçip oturdular. Onlarla birlikte Ateş de eski yerine oturdu, yere bakmaya devam ettim.

Burada olmak istemiyorum, bu eve adım atmak onlardan herhangi birini görmek istemiyorum ama mecburum. Her şeyi tam da bu yüzden bir an önce bitirmem lazım. Bu mecburiyeti ortadan yok etmek için.

"Bir şey mi oldu? Niye bu kadar gerginsiniz?" Diye sordu Doğan, cevap vermedim, Ateş de sustu. Doğan sorusuna cevap alamazken içeriye giren Savaş ve Cansu'yu fark ettim. Burada olacağımdan haberdar olacaklar ki beni gördüklerine hiç şaşırmadılar, salona gelip oturdular.

"Eee konu ne? Neden toplandık buraya?" Son birkaç dakikadır olan sessizliği bozan Savaş olurken ben yine sustum, yerdeki başımı hiç kaldırmadım. Hiç kimseyle göz teması kurmak istemedim. Zaten bulunduğum durumdan yeterince rahatsızdım. Bir de başka rahatsız bakışlar görmeye tahammüllüm yoktu.

"Bugünkü olayı biliyorsunuz." Konuya giren Erdem oldu. "Mesajlar sadece Mira ve Ateş'e geliyor artık, her kimse başka hiçbirimizi katmıyor artık işin içine." Diye devam etti, o sırada Ateş'in bakışlarını üzerimde hisettim, gözlerim bir anlığına ona kaydı, yanılmadığımı anlayıp önüme döndüm. Ne diye bakıyor şimdi bana? İçindekileri yeterince döktü zaten, daha söyleyecek bir şeyi mi var ki?

"Katilin yaşıyor olduğunu düşünüyormuşsunuz." Diye araya girdi Cansu, sanırım bu bana yönelik bir cümle oldu ama buna rağmen sesimi çıkarmadım, söyleyeceklerimi söylemiştim zaten.

"Mira öyle düşünüyor ve biz de söylediklerine hak verdik. İki yıl önce bizi oyuna düşürmüş olabilir. Size de anlattık zaten." Dedi Doğan, benim yerime cevap vermiş oldu.

"Ben hâlâ buna ihtimal vermek istemiyorum. Bence o adam üzerinden araştırmak devam etmeliyiz." Kaşlarımı çattım, göz ucuyla Cansu'ya bakıp önüme döndüm. O adam mı? Hangi adamdan bahsediyor? Neyse birazdan açıklarlar zaten, sessiz kalmaya devam etsem iyi olacak diye geçirirken üzerimde hisettiğim bakışlar birden fazla oldu, usulca yerdeki başımı kaldırıp hepsine tek tek baktım ve hepsinin de bana baktığını gördüm. Sanırım Cansu'nun bahsettiği adamı sormamı beklediler ama sormadım, bakışlarımı başka bir tarafa çevirdim. Muhtemelen şu anda hepsi sessizliğim yüzünden şaşkınlardı.

"Dün gece sizin olduğunuz, Gamze'yi tuttukları yerde bir sürü ceset vardı. Bizden önce büyük olaylar olmuştu belliydi, o cesetlerin içinde birisi yaşıyormuş. Onu aldık, doktor baktı, yarasıyla ilgilendi ve en geç yarın uyanacağını söyledi. Bahsettiğim adam da o, onun üzerinden devam etmenin doğru olduğunu düşünüyorum." Cansu bunları bana bakarkak açıkladı, anladım dercesine başımı sallamakla yetindim. Söylediği şeyler normalde beni heyacanlandırır ve bir an önce adamın uyanmasını isterdim ama bu kez hiç de öyle bir şey olmadı. O adam her kimse muhtemelen hiçbir şey çıkmayacak ondan, bundan eminim.

Hepsi tepki vermiyor oluşumdan dolayı ve buna alışık olmadıklarından şaşkın yüz ifadeleriyle bana bakarlarken salona gelen Gamze'yi gördüm, bir bu eksikti, o da geliyor, tam oldu artık! İçimden sabır dileyip önüme döndüm. O beni burada görsün, sanki onlarla gerçekten iş birliği yapıyorum zannetsin diye buraya gelmiştim ama bunun bu kadar stresli ve gergin olacağını tahmin etmemiştim doğrusu.

"Geldiğin iyi oldu ben de seni bekliyordum." Dedi Ateş, sonunda onun da ağzından bir şeyler çıkabildi diye düşünürken Gamze "Öyle mi? Neden?" diye sorup boş olan tek yere, benim yanıma oturdu.

Ateş bana baktı, birkaç saniye bakışları bende oyalandıktan sonra yeniden Gamze'ye dönüp "Bilmen gereken bir şey var." dedi, az önce söylediklerime kulak verdiğini anladım.

"Neymiş o?" Gamze sordu, istediğim şey olacağı için keyfim yerine gelmişti.

"Bugün mesaj geldi, aynı mesaj hem bana hem de Mira'ya geldi." Gamze göz ucuyla bana baktı, Ateş devam etti. "Gittiğimiz evde senin fotoğrafların vardı. Birisi sende görmemiz gereken bir şeyler olduğunu ima etmiş." Erdem ve Doğan şaşkınca baktılar Ateş'e, aralarında bu konu hakkında bir konuşma geçtiği ve geçen konuşmadan sonra Ateş'in şu an beklenmedik bir şey yaptığını anlamam zor olmadı. Tam da tahmin ettiğim gibi saklayacaklardı ve az önce anladığım kadarıyla saklamalarının sebebi ondan şüphelenmeleriydi. Bunu biliyor olmak hoşuma gidiyordu.

"Birisi saçmalamıştı işte yani. Başta söylemek istemedik, korkma diye ama korksan da haberinin olması gerekiyor. Neredeyse her gün dışarıdasın, yalnızsın, bu durumda bu doğru değil. Bundan sonra daha dikkatli olmalısın, dışarıya çıkacağın zamanda yanında birileri olsun. Kızın da okula gidip gelirken yanında birileri olacak, onu koruyacak." Ondan şüphelendiğini bilmiyor olsam hiç şüphelenmiyor zannederdim. O derece iyi oyun yapmıştı. Doğan ve Erdem de hiç araya girmeden ona ayak uydurmuşlardı.

"Endişelenmene gerek yok, size zarar gelmemesi için her şeyi yapacağım. Sen de tedbirli ol diye söylüyorum tüm bunları sana, başka bir amacım yok. Bir süre daha az dışarıya çıksan daha iyi olacak." Diye bitirdi konuşmasını, gözlerimi Gamze'ye odakladım, duydukları onu memnun etmişti. Tam da istediğim gibi hiç kimse kendisinden şüphelenmiyor zannediyordu. Zannetsin bakalım zannetsin ki gizli gizli başına çorap örmeye devam edebileyim.

"Endişelenme diyorsun ama böyle bir durumda endişe etmemek elde değil ki. Sizi anladım, bir şekilde hepiniz bu işlerin içindesiniz ama kim benden ne ister?" Yüzümde alaylı bir ifade oluştu, bizden bir şey isteyen de sensin zaten! Ne de güzel rol yapıyor. Tıpkı hepimiz gibi. Buradaki herkeste Oscar ödülü alacak kadar oyunculuk var gibi. Herkes birbirini kandırıyor ve bunun için herkesin kendince sebepleri var.

"Senden ne istiyorlar bilmiyorum ama dediğim gibi endişe etmene gerek yok, hiçbir şey olmayacak." Ateş onu sakinleştirirken aralarındaki konuşma yüzünden sıkıldım, bir an önce iki taraflı olan oyunun son bulmasını istedim. Ne de olsa ikisi de şu an çok güzel rol yapıyorlar birbirlerine karşı ve burada bundan haberdar olan bir tek ben varım. Bundan gurur mu duymalıyım?

Onlar konuşurken telefonum çaldı, cebimden telefonumu çıkarıp ekrana baktığımda Ceyhun'un aradığını gördüm. O da benim için endişeleniyor, her an başıma bir şey gelecekmiş gibi davranıyordu ve bulduğu her fırsatta ya arayıp durum yoklaması yapıyor ya da mutlaka yanıma geliyordu. Yavaş yavaş bu ilgisini yanlış anlamaya başlamıştım ama umarım yanılıyorumdur ve gerçekten beni arkadaşı olarak sevdiği, korumak istediği için böyle davranıyordur. Yoksa karışık olan ortalık biraz daha karışacak ve bunu hiç istemiyorum.

Şu an müsait olmadığımdan ve herkesin içinde onunla konuşmak istemediğimden aramasını tam meşgule atacakken Gamze bundan da bir çıkarı olacak ki "Erkek arkadaşın arıyor." dedi bir anda herkesin duyabileceği bir ses tonuyla, gözlerimi telefondan çekip ona baktım, kaşlarımı çattım, devam etti.

"Seninle hastanede karşılaşmıştık, orada tanıştığım adam bu değil mi?" Diye sordu, tek kaşım kalktı, hemen de uydurmuşti yalanı. Hem niye böyle bir şey yapıyor ki? Şimdi de Ateş'i kıskandırmaya mı çalışıyor? Bakışlarımı ondan çekip salondakilere baktım, gözlerinin bende olduğunu görüp önüme döndüm.

"O." Dedim sadece ve herkes kimin aradığını bildiği için sanki çekinmiş gibi görünmemek için meşgule atmaktan vazgeçip aramaya yanıt verdim, kulağıma götürdüm.

"Efendim Ceyhun." Derken gözlerim istemsizce Ateş'e gitti, öfkeyle baktığını gördüm bana. Sanki az önce o kadar şeyi söyleyen benmişim gibi öfkeli olan kendisiydi.

"Neredesin Mira?" Ceyhun'un sesi kulaklarıma gelirken gözlerimi Ateş'ten çekerek konuştum.

"İşlerim vardı." Dedim sadece.

"Ben de sana gelmiştim, anlatmam gereken çok önemli şeyler vardı. İnci Şahin cinayeti ile ilgili." Dediği an heyacanlandım, sonunda beni heyecanlandıran şeyler olmuştu. Hem buradan kaçmak için de bahanem vardı artık elimde. Zaten buraya Gamze beni görsün diye gelmiştim, onların konuştuklarını bilmek için değil. Peşinde oldukları, bulmaya çalıştıkları kişi buradaydı zaten.

"Bir şey mi buldunuz?" Diye sordum, anında yanıtladı.

"Hem de çok önemli bir şey, neyse o zaman ben eve döneyim, yarın sabah konuşuruz ya da eve dönünce ara, anlatırım ben sana." Dedi, kapatacağını anlayıp telaşla konuştum.

"Hayır eve dönme sen, benim evin önünde bekle, ben hemen geliyorum, konuşuruz." Deyip ayağa kalktım hızla.

"Hatta şey kapıcıda benim evin yedek anahtarı var, adamın evi birinci katta, ondan al anahtarı, eve gir, ben de geliyorum." Dedim, genelde eve uğramadığım için ve kapıcı gerçekten, iyi ve güvenilir bir adam olduğu için lazım olur diye anahtarı bırakmıştım.

"Peki, bekliyorum o zaman evde seni." Deyince sanki görecekmiş gibi başımı salladım.

"Tamam, bir saate evdeyim." Deyip telefonu kapattım, herkes susmuş, bana bakıyorlardı.

"Gitmem lazım, işlerim var, bir gelişme olursa yeni bir mesaj falan gelirse size haber ederim. Siz de bana haber edersiniz." Dedim ve bir şey söylemelerini beklemeden kapıya doğru yürüdüm.

"Mira." Erdem'in sesiyle durdum, ona döndüm. Bir tek Ateş'in bakışları bende değildi, diğer herkes bana bakıyordu.

"Efendim." Dedim Erdem'e, göz ucuyla Ateş'e baktıktan sonra bana dönüp "O adama hiçbir şey anlatma." dedi, kaşlarımı çattım. "Az önce konuştuğun adama." Diye ekledi.

"Sebep?" Sordum, zaten onu her şeyden uzak tutmaya çalışıyordum ama buna rağmen her şeyden haberi vardı.

"Daha doğru çünkü, kimin ne olduğunu bilmiyorken birine atacağımız adımlardan bahsetmek doğru değil, neler olduğunu anlatmak zaten hiç değil. Tedbirli olmak lazım, konuştuklarımız buradan çıkmayacak." Dedi sanki bir saattir oturuyor olmamıza rağmen işe yarar tek bir şey konuşmuşuz gibi.

"Onun bu işlerle bir ilgisi yok, anlatmamı gerektirecek bir durum da yok. Başka bir şey için aradı beni, bu işlerden çok uzak bir şey için. Gidip bir şeyler anlatacak değilim, korkmayın." Dedim, önüme döndüm, gerçekten de başka bir şey için aramıştı beni. İnci Şahin cinayeti ile ilgili, acaba neler oldu? Çok merak ediyorum.

Evden çıkıp arabama bindiğimde de tüm yol boyunca da arkamda bıraktıklarımı değil, Ceyhun'un anlatacaklarını düşündüm. Zihnimde binlerce soru dönüp duruyordu. Kayıp valizi mi buldular? Kız hakkında bir şey mi ortaya çıktı?

Bir saat içinde eve ulaştığımda saat on bire geliyordu artık. Arabadan inip koşarak apartmana girdim, eve çıktım ve cebimdeki anahtarla kapıyı açıp salona girdim, salonda oturan Ceyhun'u gördüm. "Tahmin ettiğimden erken geldin." Dedi, ayakkabılarımı çıkardım, koşar adımlarla yanına gittim, karşısına oturdum, bir anda gülmeye başladı, şaşırdım.

"Niye gülüyorsun?" Diye sordum, geriye yaslandı, gülerek konuşmaya devam etti.

"O kadar telaşlı görünüyorsun ki çok komiksin." Deyince gözlerimi kıstım, kızgın gibi baktım. "Tamam tamam şaka yaptım, sen daha fazla sinirlenme, ben hemen anlatmaya başlayayım." Dedi ve cebindeki telefonu otururken rahatsız etmiş olacak ki çıkarıp sehpanın üzerine bıraktı, bir yandan da konuşmaya başladı.

"O partidekiler arasından üç şüpheli çıktı, daha önce kızla aralarında sorun olduğu diğerlerinin ifadesiyle doğrulandı. İkisi kızın ölüm saatlerinde partide olduklarını, başka bir yerde olmadıklarını kanıtladılar." Deyince daha çok meraklandım, bunu nasıl yapmış olabilirlerdi ki?

"O partide ünlü bir sosyal medya fenomeni de varmış, tüm gün kendi hesabında paylaşımlar yapmış, canlı yayın açmış. 3 saatlik yayının görüntüleri var elimizde. Bahsettiğim o iki kişide 3 saat boyunca yayında gözüküyorlar. Bazen sesleri geliyor, bazen kameranın arkasından geçiriyorlar, kamera onlara dönüyor falan. Yani kızın otopsi sonucunda belirlenen ortalama ölüm saatiyle onların yayında göründükleri saatler uyuşuyor." Şimdi taşlar yerine oturmuştu.

"Fakat bir tanesi sadece yayının ilk dakikalarında görünüyor sonrasında hiçbir şekilde etrafta görünmüyor. Bir ara kamera salondaki herkesin çekiyor ama o arada bile yok, kayıp. Bu yüzden onun üzerinden devam ediyor şu an soruşturma."

"İfadesini alındı mı?" Diye sordum, anlattığı şeylerden sonra gerçekten ondan şüphelenmeleri normaldi ama ben hâlâ suçlunun o parti dışında birisi olduğuna inanıyorum. İçimden bir ses öyle diyor ve içimdeki ses bu zamana kadar beni hiç yanıltmadı, yine yanıltmayacağına inanıyorum.

"İfadesi alındı, tabii ki yapmadım diyor, asla yapmam diyor."

"Neredeymiş o zaman? Yapmadım diyorsa bunun için mantıklı bir açıklaması vardır değil mi?" Diye sorduğumda Ceyhun bakışlarını kaçırdı, kaşlarımı çattım. "N'oldu? Nerede olduğunu söyledi?" Bakışları yeniden beni buldu, sanki biraz utanıyormuş gibi hissettim. Buna bir anlam veremezken derin bir nefes alıp konuştu.

"Partideki kızlardan biriyle bir odada olduğunu söyledi." Deyince neden eveleyip gevelediğini anladım da bunda utanacak ne vardı? Kendisi mi yaptı sanki de utanıyor? Tövbe tövbe!

"Anladım." Demekle yetindim.

"Bahsettiği kızı da aldık ifadeye utancından konuşamadı bile. Sadece çocuğun anlattıklarının doğru olduğunu, o gece kendisinin yanında olduğunu söyledi ama Taner başkomiser kızın çocuğu korumak için yalan söylüyor olabileceğini düşünüyor. Bu yüzden hâlâ o çocuk üzerinden yürütülüyor soruşturma." Diye bitirdi konuşmasını, aslında haklıydılar, kız yalan söylüyor olabilirdi sonuçta.

"Kızın valizi de aynı ormanda, bir uçurumun kenarında bulundu." Dediği an kaşlarım yeniden çatıldı. Aynı ormanda uçurumun kenarında mı? "Arama çalışmaları devam ediyordu zaten, ormanda delil aranırken valiz bulundu. Fakat valizden de ne bir parmak izi ne de katile dair herhangi bir şey çıkmadı." Bu hiç de normal değildi, parmak izi falan normaldi ama valizin orada olması normal değildi.

Valiz katilin umurunda olmasaydı kızı öldürdüğü yerde, ki o kızı orada öldürdüğüne de inanmıyorum, bırakırdı valizi ama bunu yapmamıştı. Ortadan kaldırmak istemiş olsaydı da tutar denize falan atar tamamen yok eder, hiçbir zaman bulamazdık. Arama çalışmalarının olacağını bildiği hâlde valizi neden aynı ormanda bir uçurumun kenarında bıraksın ki? Dediğim gibi uçurumun altındaki denize gönderip ortadan yok etmek varken. Tabii eğer gerçek olay yerini saklamak için valizi oraya sonradan getirmediyse.

"Ne düşünüyorsun?" Diye sordu Ceyhun, düşünmek için yere çevirdiğim gözlerim onu buldu.

"Valiz oraya sonradan gelmiş olabilir mi? Eğer valizden kurtulmak istemiş olsaydı..." İçimden geçirdiklerimi söyleyecekken Ceyhun sözümü kesti.

"Denize atar ve kurtulurdu valizden, uçurumun kenarına götürmesi çok da mantıklı değil. Madem onun için bu kadar önemsizdi kızın yanında bırakırdı valizi ama yapmadı. Bu da demek oluyor ki olay yeri başka bir yer, kız başka bir yerde öldürürdü ve katil bir şekilde valizin peşine düştüğümüzü öğrenip ormana geri döndü, valizi uçurumun kenarına bıraktı, gitti. Denize atsaydı, valizi kayıp zannedip aramaya devam edecektik ve bu sayede gerçek olay yerine ulaşabilecektik, bundan korktu. Bu yüzden denize atmak yerine bulalım diye uçurumun kenarına bıraktı. Kızın cesedinin olduğu yere ya da yakın çevresine bırakamazdı çünkü bu fazla akılsızca olurdu, ne de olsa günlerdir polisler etrafa, ilk günden bulunması lazımdı o valizin. Yani yeniden döndüğünü, valizi bıraktığını anlardık. Bu yüzden en iyisi daha uzağa bırakmaktı ve bunu da yaptı." Ceyhun'un uzun konuşmasını büyük bir şaşkınlıkla dinledim. Aklımdan geçirdiğim her şeyi bir bir söylemişti. Onunla işte tam da bu yüzden beraber iş yapmayı seviyorum, tam benim gibi düşünüyor.

"Ben de tam bunları söyleyecektim." Dedim, dudakları hafifçe yana kıvrıldı.

"Biliyordum böyle söyleyeceğini, ben de bugün toplantıda bunları anlattım herkese. Bazısı hak verdi bazısı yine vermedi tabii ki ama Taner başkomiser bana hak verenlerden olunca valizin oraya sonradan geldiğine inandılar." İşte bu çok iyi olmuştu, duyduklarım beni memnun etmişti.

"Yarın da anlatabilirdim bunları, söyledim zaten sana da ama sen gelmeyi tercih ettin." Deyince elimi boş ver anlamında salladım.

"Önemli bir işim yoktu zaten, araman iyi oldu." Dedim, her zamanki gibi hiçbir şekilde neler olduğunu sorgulamadı.

"O zaman gideyim artık ben, bunları anlatmak için gelmiştim, saat de epey bir geçti zaten." Dediğinde saate baktım, on iki olmak üzere olduğunu gördüm. Biraz daha kal dediğim hâlde sabah erken kalkacağını söyleyip gitti.

O gidince ben de odama geçtim. Pijamalarımı giyip yatağa girdim. Yarın yeni bir adım daha atacağım ve benim için hareketli bir gün olacak. Bu yüzden iyice dinlensem çok iyi olacak diye içimden geçirirken zaten uykum ağır bastı, gözlerim kapandı, düşüncelerim silikleşti, uykuya daldım.

*****

Çalan telefonun sesiyle homurdandım, başımı yastığın altına sokarken havanın hâlâ karanlık olduğunu fark ettim. Gecenin bir yarısında kim arardı ki beni? Umursamayıp uyumaya devam etmek istedim ama telefonda benim uykumu umursamadan ısrarla çalmaya devam etti.

Gözlerimi zorlukla araladım, ovaladım. Uzanıp çekmecenin üzerinde duran telefonu aldım, ekranda yazan Doğan yazısını gördüm, şaşırdım. Saate bakıp dört olduğunu fark ettim, telaşlandım. Gecenin bir yarısı çok önemli bir şey olmadığı sürece aramazlar ki beni.

Düşünmeyi bırakıp telefon kapanmadan açtım, kulağıma götürdüm ve hâlâ uykulu çıkan sesimle "Alo." dedim, telaşla konuştu.

"On dakika içinde hazırlan ve hemen aşağıya in, bekliyorum." Deyip telefonu yüzüme kapattı, şaşkınca ekrana baktım. Neler oluyor bu saatte?

Telaşla yataktan çıktım, telefonu yatağın içine bırakıp dolaptan elime rastgele ne gelirse aldım, giydim. Dağılmış olan saçlarımı sıkı sıkı topladım, silahımı belime yerleştirdim, telefonumu alıp koşarak odadan çıktım, salondaki pencereye gittim, aşağıya baktım ve kapının önünde siyah bir araba durduğunu gördüm.

Pencerenin kenarından çekildim, koşarak kapıya gittim, botlarımı giydim. Anahtarı ve deri montumu aldım, giymeden evden çıktım. Merdivenleri koşarak inerken montumu giydim. O sırada zaten apartman kapısına ulaşıp evden çıktım, arabaya doğru gittim. Binmeden önce eğilip camdan baktım, Doğan olduğundan emin oldum, bindim. Ben biner binmez çalışan arabanın gazına bastı.

"Ne oluyor bu saate? Bir şey mi oldu?" Arabayı çok hızlı kullanıyordu, sanırım bundan dolayı yüzüme bakmadan cevap verdi soruma.

"Mezarlığa gidiyoruz." Mezarlık mı? Ne alaka?

"Neden?"

"Katilin mezarını açacaklar." Dediği an gözlerim iri iri oldu, tepkim istemsizce ağzımdan çıkıverdi.

"Ne?" Bağırdım, bir anlığına bana bakıp hemen yola döndü.

"Sen gittikten sonra karar verdiler, bizimle uğraşan o mu değil mi emin olmak istiyorlar. Bunun için de en iyi yöntem bu." Şaşkınca kaldım, bu kadar ileriye gideceklerini tahmin etmemiştim. O katil öldü, onun adıyla son olayı yapan ben oldum ama bunun doğru olduğunu düşünüyordum. Ben nereden bileyim böyle bir delilik yapacaklarını.

"Siz aklınızı mı kaybettiniz? Mezar açmak da ne demek?" Bundan onları vazgeçirmem lazımdı.

"Başka çare yok Mira, küçük adımlar atarak elimize hiçbir şey geçmez. Bazı şeylerden emin olmamız lazım."

"Koskaca 2 yıl geçti, ceset çürüyüp gitmiştir, tanınmaz hâle gelmiştir." Bakışları beni buldu.

"Hiç değilse içinde cansız bir manken olmadığından ya da mezarın boş olmadığından emin oluruz." Fazlasıyla kararlı görünüyordu, o bile böyleyse diğerleri ne kadar kararlıdır kim bilir, sanırım onları vazgeçirmem mümkün değildi.

Gözlerimi önüme çevirdim, bundan sonra ne yapacağım? Katilin ölü olduğunu anlarlarsa kimin adıyla Gamze'yi ortaya çıkarmaya çalışacağım? Ya başarılı olamazsam? Ya her şeyin sebebi olarak beni görürlerse? İşte o zaman kaybedecek bir şeyim olmaz ve inanıp inanmamalarını hiç umursamadan her şeyi anlatırım.

Düşüncelerimin arasında ne ara mezarlığa geldiğimizi anlamadım bile. Doğan arabadan indiğinde ben de indim, gece gece buraya gelmiş olmaktan biraz ürktüm ama şu an ürkmem gereken çok daha önemli bir şey vardı, bundan sonra ne olacağı?

Karanlığın içine yürüyüp yanlarına ulaştığımızda mezarı çoktan açmaya başladıklarını gördüm. Erdem ve Savaş hallediyordu. Ateş de merakla onlara bakıyordu, bir kolu yaralı olduğu için yardım edemiyordu. Yanlarına ulaştığımda bakışları beni buldu, gözlerimin içine baktı.

"Bu yaptığınız doğru mu?" Diye sordum, fazlasıyla kendinden emin duruyordu.

"Emin olacağız işte." Dedi ve ileride duran adama baktı. "Adamları bir daha uyar, güvenlikler sakın bu tarafa geçmesinler." Adam onu onaylayıp giderken bakışları yeniden beni buldu. "Emin olmak için başka yolumuz yoktu." Açıkladı, hiçbir şey diyemedim, şu saaten sonra bunu yapmanız doğru değil desem de beni dinlemezlerdi zaten. Boşuna şüphe çekmeye gerek yoktu. Aslında her şeyden bihaber olsaydım eğer ben de bu yaptıklarını onaylar, sesimi çıkarmazdım. Onlar da bunu çok iyi biliyorlar.

Arabada bekle istersen." Dedi Ateş, bakışlarım yeniden onu bulurken devam etti. "Cansu gelmemeyi tercih etti. Sen de..." Sözünü kestim.

"Yok, bekleyeceğim." Dedim, çürümüş bir ceset görmeye hiç tahammüllüm yoktu ama onların vereceği tepkileri görmem gerekiyordu.

Aradan dakikalar geçti. Benimle birlikte gelen Doğan'ın da onlara katılmasıyla kazma işlemi çok çabuk bitti, mezarın içindeki tahtalar göründü, altında da çamur olmuş beyaz bir örtü vardı. Her yer böcekti ve iğrenç bir koku geliyordu.

Midem ağzıma geldi, elimi ağzıma bastırdım, nefesimi tuttum. Nefes alırsam dayanamaz, midemde ne varsa çıkarırdım. Elimi ağzıma bastırmış, nefesimi tutmuş bir şekilde mezarın içine bakarken tahta parçalarını mezarın dışına attılar, insan bedeni şeklindeki beyaz örtü göründü, örtünün her yanı böcekti.

Gözlerimi hızla çektim, midemdeki bulantının geçmesini umut ettim. Cesaret edip de açtıkları kefene bakamadım. Kusmamak için kendi vücudumla savaşırken Erdem'in "Siktir!" dediğini duydum, telaşla ona döndüm, kefenin yüz kısmını açtıklarını gördüm. Gördüğü iğrenç manzaraya mı vermişti bu tepkiyi?

Başını kaldırdı, Ateş'e şaşkınca baktı. Merakla ona bakarken bakışları hepimizin arasında birer kez gezindi. Böceklerden tiksinmiyor, korkmuyordu. Öylece mezarın içinde, aralarında durmuş şaşkın şaşkın bakıyordu. Neler olduğunu anlamak için dikkatle ona bakarken beni de buradaki diğer herkesi de bozguna uğratacak olan o cümleyi kurdu.

"Cansız manken var burada."

****

Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Son sahneleri yazarken biraz ürktüm nshsbshs etrafıma falan bakıyordum korkudan.

Katili mezarından cansız manken çıktı, ne söyleyeceksiniz bu konuda?

Sizce bundan sonra neler olur dersiniz?

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan


SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%