Yeni Üyelik
53.
Bölüm

52.BÖLÜM "KÜLLENEN AŞK"

@gizzemasllan

Selam suç ortaklarım✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatırsanız çok sevineceğim.💫

Buraya ben de sizin için kalp ve yıldız bırakıyorum.⭐♡ Sizinkileri de bekliyorum.❥

Keyifli okumalar <3

****

52. BÖLÜM "KÜLLENEN AŞK"

Başımdaki şiddetli ağrıyla gözlerimi araladım. Bir saatir kulağıma gelen melodinin telefonumdan geldiğini fark edip homurdandım. Gözlerimi açmadan elimi yatağın içinde gezdirdim, telefonumu buldum, gözümü araladım, ekrana baktım ve Ceyhun'un ismini gördüm.

Gözlerim yeniden kapanırken aramasına yanıt verdim, sesi hoparlöre verip açtığımı anlasın diye sesler çıkardım. "Mira?" Dedi şaşkınca, homurdanmaya devam ettim.

"Mira iyi misin?" Sesi endişeli çıktı.

"İyiyim." Dedim uykulu bir hâlde, elim başıma gitti, sanki içinde filler tepiniyordu.

"Uyuyor muydun hâlâ? Sesin pek iyi gelmiyor." Gözlerimi yeniden aralayıp saate baktım üç olduğunu gördüm. Üç mü? Hangi üç? Öğlen mi olmuş? Yok artık! Uyudum mu ben o kadar?

"Öyle uyuyakalmışım." Yalan söyledim, bunun geceye ait bir uyku olduğunu anlamasın istedim.

"Anlıyorum ben de öylesine aramıştım, Tufan müdürle senin için konuştum ama..." Sözünü kestim.

"Buna hiç gerek yok Ceyhun, Tufan müdürü yıllardır tanıyorum ben. Kendi istemediği sürece yeniden dönmem için hiçbir şey yapmayacak. Emin ol konuşmak işe yarayacak olsaydı başında bir dakika bile susmazdım. Onu tanıdığım için uzak duruyorum zaten, üstüne gitmedim. Gidersem eğer inat edip bu süreyi daha da uzatacak. Bu yüzden vereceği kararı bekliyorum." Dedim, bunları söylerken doğruldum, elim ağrıyan başıma gitti, yerdeki boş şarap şişesini gördüm.

"Bunu ben de az önce anladım, konuşayım diye yanına girdim, adam resmen beni odasından kovdu." Onun söyleyiş tarzına ve şaşkın ses tonuna güldüm, devam etti.

"Ama siniri biraz azalmıştı, inadı kırılmış gibi geldi. Yeniden dönmen çok uzun sürmez, birkaç güne arar seni." Deyince iç geçirdim.

"Umarım." Dedim, onunla konuşmaya devam etmek istedim. Onunla konuşmak her şeyden daha iyi geliyordu bana ama bunu daha uygun bir zamanda yapmak istedim. Şu an biraz kendimi toparlamaya ihtiyacım vardı.

"Neyse benim de işlerim vardı, senden de ses çıkmayınca arayayım dedim." Deyince istediğim olmuş oldu, telefonu kapatacaktı ama bu kez de buna engel olan ben oldum.

"Eğer akşam müsaitsen beraber bir şeyler yapalım. Bana gel ya da ne bileyim dışarıya çıkalım, zaman geçirelim. Evde oturmaktan canım çok sıkıldı zaten, biraz değişikliğe ihtiyacım var." Onun bunu seve seve kabul edeceğini biliyordum. Çünkü şu an İstanbul'daki tek arkadaşı bendim. Tıpkı benim gibi o da karakoldakilerle pek fazla anlaşamıyordu. Hem az önce de dediğim gibi onunla vakit geçirmek bana da iyi geliyor.

"Müsaitim, yapalım bir şeyler ama madem evde oturmaktan sıkıldın, dışarıya çıkalım." Deyince bu işime geldi, evde otursak bile beraber ne yapabilirdik ki?

"Aynen daha iyi olur." Dedim onun onaylamak için.

"O zaman akşam 8'de hazır ol, yemeğe gidelim. Önce şöyle güzel bir yemek yiyelim sonra ne yapacağımıza da orada karar veririz." Yemekten bahsedilmesi bile aldığım alkol yüzünden midemin bulanmasına neden oldu.

"Olur, hadi sen işlerine bak, akşam görüşürüz." Dedim, ondan cevap aldıktan sonra telefonu kapattım, yatağın içine bıraktım, başımı ellerimin arasına aldım.

"Ahh! Filler başka tepinecek yer mi bulamadınız?" Diye söylenirken yüzümü buruşturdum, bir anda midem ağzıma geldi, elimi ağzıma bastırdım ve kusma hissinin geçmesini bekledim.

Bir süre sonra kendimi toparladım, ayaklarımı yataktan sarkıttım. Tam o esnada durup kaldım, hareket edemedim, bir şeyler hatırlıyor gibi oldum. Gözlerimi kapattım, zihnimi zorladım, kalın ve tok bir ses zihnimin içinde yankılanmaya başladı.

"Sen neden daha önce gelmedin buraya?"

Birinin bana bu soruyu sorduğunu hatırladım, gözlerimi kapatmak mide bulantımın artmasına neden olurken aynı ses bu kez de başka bir cümle kurdu zihnimin içinde.

"Gururun olmasaydı ve ben gerçek olsaydım ne yapardın o zaman?"

Kulaklarımda yankılanan bu cümle yüzünden kaşlarımı çattım. Bu da ne böyle? Neden böyle cümleler hatırlıyorum? Dün gece ne oldu burada? Açtığım gözlerim bir kez daha yerdeki boş şarap şişesini bulduğunda kalkmak yerine oturup düşünmeye, zihnimi zorlamaya devam ettim.

Eskiden olan şeyler geldi aklıma. Ne zaman buraya gelip sarhoş olsam bir hayal gelirdi, kendimi iyi hissetmemi sağlayan bir hayal. Bu çok saçma ama sadece sarhoş olduğumda ortaya çıkardı o. Ne yani yine mi çıktı?

Elim gözlerime gitti, gözlerimi ovaladım ve kendimi zorlamaya devam ettim. Çat pat bir şeyler hatırlıyorum. Birisi vardı burada, yalnız değildim. Hayal falan da değildi, birisi vardı. Bunu çok net hatırlıyorum. Biriyle konuştum ve bana bunları söyledi.

"Gururun olmasaydı ve ben gerçek olsaydım o zaman ne olurdu?" Onun bana kurduğu cümleyi tekrar ettim, bir şeyler hatırlamama yardımcı olur dedim ama başka bir şey gelmedi aklıma. Bu cümleyi bana kim kurmuş olabilir?

Midem bulanıyor olduğu hâlde gözlerimi kapattım, dün geceyi düşündüm. Aklıma gelen şeyler silik silik gözlerimin önüne de geldi. Birinin yanağıma dokunduğunu hissettiğimi hatırlıyorum. Elim istemsizce yüzüme gitti. Sonra ben de ona dokundum ve o konuşma aramızda o zaman geçti?

Düşünmeye devam ettim, kendimi zorlayabildiğim kadar zorladım. Çok geçmeden aklıma gelen şeyle gözlerim yerinden çıkacakmış gibi irileşti, elim dudaklarıma gitti.

Ben, birini öpmüştüm.

Telaşla ayağa kalktım, ayağım yerdeki şişeye takıldı, dengemi kaybettim, kendimi yerde buldum, acıyla inledim, elim dizime gitti. O sırada düşerken elimden destek aldığım için elimin de acıdığını fark ettim. Hâlâ yaralı olan bileğime dokundum, yüzümü buruşturdum. Fakat bu umurumda değildi şu anda.

"Ben birini öptüm." Diye mırıldandım, elim yeniden dudaklarıma gitti. Çok net hatırlamaya başladım. Birini öptüm o da beni öptü, karşılık verdi bana. Acıyan dizime rağmen telaşla ayağa kalktım, aynanın karşısına gittim, kendime baktım.

Berbat görünüyorum ama şu an konu bu değil. Bir şeyler hatırlamak için kendi gözlerimin içine baktım. "Ben kimi öptüm lan?" Diye sordum, konusma tarzım bile değişti öfkeyle.

"Manyak mısın kızım sen?" Diye sordum aynadaki aksime öfkeyle bakarak. "Niye tanımadığın birini öpüyorsun? Madem öptün kim olduğunu da hatırla!" Kendi kendime kızmaya devam ettim ve o sırada zihnimde yeni şeyler belirdi. Bir ara Ateş'i düşündüğümü hatırlıyorum. Zihnimde onun ismini söyleyip durdum ve sanırım kokusunu hissetmiştim. Yanıma gelen, öptüğüm kişi Ateş olabilir mi?

Elim bir kez daha dudaklarıma gitti, ne yapacağımı bilemedim. Hatırladığım şeyler tam olarak şunlar; birinin yanıma geldiği, o birinin hayal olmadığından emin olduğum, onunla samimi bir şekilde konuştuğum, bana dokunduğu ve ona dokunduğum, onu öptüğüm, onun da bana karşılık verdiği ve son olarak tüm bunlar olurken düşündüğüm kişinin Ateş olduğu.

Zihnimdeki her şey bunlardı, başka bir şey yoktu. Ateş'i düşündüğümü hatırlıyorum. Onu düşündüğüm için o adamı öptüğümü de hatırlıyorum ama şu an emin değilim. Öptüğüm adam gerçekten Ateş miydi yoksa bir başkası mı? İkisi de benim için ayrı bir sorun!

Ellerimi saçlarıma geçirdim, kendime olan öfkemle saçlarımı çektim, sinirle ayaklarımı yere vurdum. "Geri zekalı Mira! Geri zekalı!" Deyip başıma vurdum.

"Kimse kim? Niye öpüyorsun sen? Manyak mısın?" Deyip bir kez daha başıma vurdum ama kimse kim doğru değildi, kim olduğunun büyük önemi var.

Eğer Ateş'se onu öpmüş olacağım. Adam bana seni görmek bile istemiyorum dedikten sonra ben onu öpmüş olacağım. "O da gelmeseydi! Yüzünü bile görmek istemiyorum diyen adamın benim oteldeki odamda ne işi var?" Söylenip Ateş'e kızdım ve o sırada söylediğim şeyin mantıklı olduğuna karar verdim. Böyle diyen adamın burada ne işi var ki?

Yatağın kenarına oturdum, doğru onun burada ne işi var ki? Niye gelsin? Tamam hâlâ seviyorum dedi ama sonra yüzünü bile görmek istemiyorum da dedi. Her söylediğine inandığım gibi buna da inanmıştım. O kadar doğru içinde niye böyle bir yalan söylesin ki?

"Kimdi o zaman? Kimi öptüm ben?" Kendi kendime sordum, o sırada midemdeki bulantı arttı. Kendimi banyoya zor attım, klozetin başına oturdum, midemde ne varsa çıkardım.

Bu midemin biraz rahatlamasına neden olurken ayağa kalktım, lavabonun başına gittim. Ağzımdaki iğrenç tattan kurtuldum, elimi yüzümü yıkadım. Kendimi hâlsiz hissedince duş almak istemedim, bir an önce bir şeyler yemek istedim sadece.

Banyodan çıktım, yemekten önce yapmam gereken başka bir şey daha vardı. Dün çıkardığım kazağım ve pantolumu giydim, ayakkabılarımı da giydim. Aynanın karşısına geçip saçlarımı düzelttikten sonra telefonumu ve odanın kartını aldım, odadan çıktım, en alt kata indim, güvenlik odasına gittim.

Güvenlikler de beni tanıdığından hiçbir sorun çıkmadan kameralara baktım ama dün gece odama gelen giden yoktu. Güvenliklerle de uzun uzun konuştum, kimsenin yanlarına gelip de kameralara bakmadığından, ters bir şeyler olmadığından emin oldum, yanlarından çıktım.

"Acaba gerçekten hayal miydi?" Diye sordum kendime, kameralarda yok olması çok normal değildi. Gerçekten de zihnimin bana bir oyunu olabilirdi ama o zaman nasıl hisettim onu? Hisettiğimi, ona dokunduğumu hatırlıyorum. Bir hayalin kokusu olur mu? Ben onun kokusunu soludum, dudaklarını hisettim ve şu an çok korkuyorum. Kim geldi yanıma? En büyük ihtimal benim için Ateş'ti ama dün gece söylediği o kadar şeyden sonra yanıma gelecek bir adam mıydı o? Hem niye gelsin? Herhangi bir sebebi yok.

Bunları düşünürken otelin restoranına ulaştım, bir şeyler getirmelerini istedim ve onlar gelene kadar düşünmeye devam ettim. Dün gelenin Ateş olup olmadığını sanırım ancak onun yanına gittiğimde, onun gözlerine baktığımda anlayabilirim. Ya o ise? O zaman ne olacak? Nasıl öperim ben onu? Bunu düşünürken bu kez de ya o değilse diye düşünmeye başladım. O değilse kim? Kim ben sarhoşken odama gelir de benimle konuşur? Ben onu öptüğümde kim karşılık verir? Karşılık vermesi bundan memnun olduğu anlamına gelir çünkü. Hem zaten ben sarhoşken odama gelmesinin de başka bir sebebi olamaz.

Sipariş ettiğim yemekler gelirken de başka hiçbir şey düşünmedim, aklımda sadece dün gece vardı. Fakat sadece otelde olanlar vardı. Daha öncesi şu an ilgi alanım içinde değildi. O boş mezarı zaten hatırlamak bile istemiyorum. Hatırladıkça canım sıkılıyor, kötü oluyorum. Hele ki o mezardan sonra abimin mezarı başında Ateş'in söylediklerini hiç düşünmek istemiyorum.

Yemeğimi yerken dün gece odamda olanlar zihnimde dönüp durmaya devam etti. Kimin geldiği nasıl öğreneceğim? Ateş'in gözlerine bakarsam o mu değil mi anlarım dedim ama ya anlamazsam? Ben böyle bir boşlukta yaşayacak bir kadın değilim, düşünmekten deliye dönerim, aklımı kaybederim. Bir an önce bunu da bir çözüme kavuşturmam lazım. Umarım düşünmekten tamamen delirmeden önce çözerim. Tamamen diyorum çünkü artık yavaş yavaş delirmeye başladığımın farkındayım.

Yemekten sonra restordan kalktım, resepsiyona gittim. Dün aldığım bir tek bana ait olan odanın yedek kartını teslim ettikten sonra dedemin otele geldiğini öğrenip yanına gittim, biraz onunla vakit geçirip aklımı dağıtmak istedim ama ne yaparsam yapayım dün gece bir türlü aklımdan çıkmak bilmedi.

Onun yanından olmayan işimi bahane edip ayrıldıktan sonra otelden çıktım, önünde öylece durdum. Arabam evin önünde kaldı, bir taksiye binmem gerekiyor ama taksiye binip ne yapacağım ki? Gidecek bir yerim yok, akşama kadar tamamen boşum. İşte tam da bu yüzden işimi benden aldıkları için çok öfkeliyim. Boşlukta olmayı sevmiyorum.

Durup nereye gideceğimi düşünmeye devam ederken telefonum çalmaya başladı. Cebimden telefonu çıkardım, ekrana baktım ve Cansu'nun aradığını gördüm. Dün geceden sonra belki önemli bir şey olmuştur diye hemen açtım telefonu.

"Efendim Cansu?" Dedim ve bir gelişme olmasını umut ettim. Umarım onlara Gamze için hazırladığım görsel şovdan sonra ondan gerçekten şüpheleniyor ve onun hakkında bir şeyler yapıyorlardır. Zaten duyabileceğim tek gelişme de bu olur. Benim için olan herhangi başka bir şey gelişme sayılmaz.

"Neredesin Mira?" Cansu'nun sesi kulaklarıma gelirken yürüyüp otelin önünden uzaklaştım.

"Oteldeyim, yeni çıktım, bakıyordum öyle etrafa." Doğruyu söyledim, o da artık bir işim olmadığını bildiği için boşlukta olduğumu çok iyi biliyordu.

"Çok güzel, öyle durmuş etrafa bakıyorsan bir işin yok demektir. Bu yüzden şimdi hemen arabaya atlayıp Ateş'in evine geliyorsun, burada görmen gereken şeyler var." Deyince biraz olsun heyecanlandım, ne olmuş olabilirdi ki?

"Öyle mi? Neymiş onlar?" Heyecanla sordum.

"Telefonda olmaz, gelip bizzat görmen gerekiyor. Bekliyoruz seni hadi çabuk gel." Dedi ve telefonu yüzüme kapattı, daha da meraklandım.

Gözlerimi telefondan çektim, telefonu cebime koyarken mesaj geldi. Belki dayanamayıp ne olduğunu yazmıştır Cansu diye içimden geçirdim, o sırada bir taksi durdurup bindim. Gideceğim yeri söyledikten sonra gözlerimi telefona odakladım, mesajın Cansu'dan değil de Gamze'de geldiğini gördüm, kaşlarımı çattım ve yazdığı mesajı okudum.

"Bence de bir an önce gelmen gerekiyor, görmen gereken çok önemli bir şey var :)"

Yazmış, yetmemiş bir de sonuna gülücük koymuştu. O bu kadar keyifli olduğuna göre göreceğim şey benim ve bizimkiler için pek de iyi bir şey değildi sanırım. Yoksa bu kadar mutlu olmazdı.

Onun attığı mesaj yüzünden heyecanım söndü, o heyecan korkuya dönüştü. Kim bilir yine ne yapmıştı? Moralim bozuldu, sıkıntıyla ofladım ve bir an önce gidip neler olduğunu öğrenmek istedim.

Bir saat içinde Ateş'in evine ulaştım. Buraya geldiğim iyi olmuştu, hiç değilse Ateş'te bir değişiklik var mı? Bana karşı olan davranışları değişmiş mi? Bunları öğrenebileceğim. Belki bu sayede dün gece gelenin o olup olmadığından gerçekten emin olabilirim ve doğruyu söylemem gerekirse içten içe onun olmasını istiyorum. Çünkü eğer o olursa bu hem başka birini öpmemiş, doğru değil biliyorum ama, hiç değilse sevdiğim adamı öpmüş olacağım hem de o mezarlıkta bana söylediği şeye rağmen yanıma gelmiş, yaptığım şeye karşılık vermiş olacak. Bu da yüzünü görmek istemiyorum derken yalan söylediğini anlamama neden olacak.

İçimde anlam veremediğim bir heyecan var. Eğer o ise diye soruyorum kendime. O ise... İşte o zaman belki bizim için bir şans vardır. Yaptığım o kadar şeyden sonra böyle düşünmemem gerekiyor, buna hakkım yok farkındayım ama düşünüyorum işte. Dün onu ne kadar sevdiğimin, o sevginin yok olmadığının farkına varınca belki küçük de olsa bir şansımız vardır diye düşünüyorum. Bunu düşünmekten kendimi alamıyorum.

Eve doğru yürüdüm ağır adımlarla. Bir yandan bunları düşünürken bir yandan da çok korkuyorum. İçeride göreceğim şeyler beni korkutuyor. Buna rağmen eve ulaştım, aralık olan kapıyı itip içeriye girdim, salona geçtim ve herkesin burada olduğunu gördüm, beni ilk fark eden Cansu oldu.

"Mira da geldi işte." Dediği an hepsinin bakışları beni buldu, ben bir tek Ateş'e baktım. Tıpkı dün geceki gibi duygusuz bir şekilde baktıktan sonra gözlerini önüne çevirdi. Böyle olunca dün gece gelenin o olmadığını düşünmeye başladım ama hâlâ emin değilim, bundan emin olmak için zamana ihtiyacım var ve ben gerçekten bir başkasını öpmüş olmaktansa onu öpmüş olmayı tercih ederim. Çünkü bu kendimden nefret etmeme neden olmaz.

"Neden bu kadar acele çağırdınız?" Diye sordum, yanlarına giderken Gamze'yle göz göze geldim, bakışlarındaki sinsiliği fark ettim.

"Gel de şunlara bak." Gözlerimi Cansu'ya çevirdim, ona doğru gittim, o sırada orta sehpanın üzerinde duran kutuyu gördüm, buna bir anlam veremezken Cansu'nun yanına oturdum.

"Neye?" Dediğimde Cansu gözleriyle o kutuyu gösterdi. Sehpaya doğru eğildim, Gamze ve Ateş tam karşımda oturuyorlardı. Cansu benim yanımda, onun tarafında olan tekli koltuklar da Savaş ve Doğan, Erdem de boş yer olmasına rağmen ilerideki masada oturuyordu.

Herkes bana bakarken kutuyu elime aldım. İçindekileri bir bir çıkardım ve gördüğüm şeylerle kaşlarımı çattım. Gamze'nin fotoğrafları vardı, bu kez fotoğraflarda kızı da vardı. Fotoğrafları bırakıp kutunun içindeki büyük kağıtları aldım, onun hakkında her şeyi yazan dosyaları gördüm, birisi onu araştırmış gibiydi. Bir de önemli olacak yerlerin altı kırmızı kalemle çizilmişti. Tabii burada yazanlar eksikti, Gamze'nin gerçek kimliğiyle alakalı hiçbir şey yoktu içinde. Ateş'e de daha önce bana da anlattığı o yalan hayatında olan şeyler yazılıydı.

Kağıtları bıraktım, kutunun içindeki diğer şeyleri aldım. Kızıyla ilgili bir şeyler vardı. Bunlara bir anlam vermeye çalışırken önümde bir telefon belirdi. Cansu'nun uzattığı telefonu aldım, ekrana baktım, Gamze'nin fotoğrafını gördüm. Tıpkı her şeyin başladığı gün bana gelen fotoğraf gibi köşesinde numara yazıyordu.

Kaşlarımı çattım, o fotoğrafı bize atan zaten Gamze değil miydi? "Bu telefon Gamze'ye ait, bu mesaj da bu sabah gelmiş ona. Biz daha mesajın şaşkınlığını yaşarken bir kurye bu kutuyu getirdi. İçinde de bu not çıktı." Dedi, bu kez de bir not uzattı, elinden aldım, notta yazan şeyi okudum.

"Sevdikleriniz ve bundan sonra sevecekleriniz tek tek ölecekler."

Gözlerimi Gamze'ye çevirdim, az önceki sinsi ifadenin yok olduğunu fark ettim. Gözleri korku doluydu ve ağlıyordu. Telefonu yeniden Cansu'ya verdim, onun oyununu izlemeye devam ettim. Bu kutuyu da notu da gönderen o. Mesajı da kendine attı. Çünkü benim ortaya çıkardığım şüpheleri yok etmesi gerekiyordu ve bunun için fark etmeden benim taktiğimi kullandı, katilin kimliğinin arkasına saklandı. Bunu anlamak hiç de zor olmadı.

"Seninle gittiğimiz evde gördüğümüz fotoğrafların da sebebi bu olsa gerek." Diye girdi konuya Doğan, gözlerimi ona çevirdim, devam etti.

"Bahsettiğimiz o ölüm sıralamasına Gamze'yi de almış." Doğan konuşmaya devam ederken Gamze'nin oyununa düştüklerini anladım, ona karşı zorlukla kalplerine yerleştirdiğim şüpheler yok olmuştu. Bu hiç işime gelmedi.

"Sevdikleriniz ve sevecekleriniz diyor, etrafımızda olan herkesi bu işin içine katıyor. Bu işin sonu hiç iyi değil." Diyen Savaş'a baktım, ciddi ciddi oyuna düşmüşler.

Gözlerimi Gamze'ye odakladım, sessiz sessiz ağlıyordu ve kahretsin ki çok güzel numara yapıyor. Neler döndüğünü bilmesem ben bile göz yaşlarına inanacak durumdayım. Ben ona bakarken Ateş geriye yaslandı, kolunu koltuğun arkasına attı, Gamze'ye baktı. Yüzünde tek bir mimik dahi oynamıyordu.

"Ben hiç kimseye zarar vermedim! Benden, kızımdan ne istiyorlar anlamıyorum! Eğer kızıma bir şey olursa..." O konuşurken Doğan araya girdi.

"Korkma, ne kızına ne de sana hiçbir şey olmayacak." Dedi, göz ucuyla ona baktım, kaşlarımı çattım. Gamze'ye en çok ilgiyi o duyuyor gibiydi. Resmi olarak hâlâ Ateş'in karısı olan Gamze'ye. Sahi bunlar neden hâlâ boşanmamışlar ki? İki yıl önce Ateş bana sürekli bir ay sonra bitecek deyip duruyordu ama hâlâ evliler. Bu biraz sinirimi bozuyordu ama şu an düşüneceğim en son şey bile değil.

"Ne demek korkma ya? Adam her şeyi biliyor! Kapıdan dışarıya çıksam muhtemelen öldürecek beni!" Herkes onun ağlak hâline üzgünce bakarken yüz ifademi toparlayamadım inanmaz bakışlar attım. Yalan olduğunu bile bile söylediklerini dinlemek komikti.

"Bir şey yapmayacak mısın?" Diye sordu Ateş'e dönerken, birbirlerinin gözlerinin içine baktılar, kendimi kastım. Şu an sahte evlilik yapan iki kişi için çok yakınlardı. İçten içe onu kıskandığımı hissederken Gamze bir anda Ateş'in boynuna atıldı, sımsıkı sarıldı, öylece bakıp kaldım onlara. Ateş ellerini kaldırdı, onun beline götürdü, o da ona sarıldı. Onlar sarılırken salondakilerin gözlerinin beni bulduğunu fark ettim. Ateş'te bir anda bana baktı, yüz ifademi sabit tuttum, gözlerimi önüme çevirdim, her şey yolundaymış gibi davrandım.

Oysa şu an sanki birisi kalbimi avuçlarının arasına almış sıkıyormuş gibi hissediyorum. Kalbim o kadar acıyor ki yüz ifademi sabit tutmak, bulundukları durum umurumda değilmiş gibi yapmak çok zor geliyordu.

Boğazım düğüm düğüm oldu, nefes alamadığımı hissettim. Göz ucuyla onlara bakıp hâlâ aynı pozisyonda olduklarını gördüm, canım daha da yandı, gözlerimi önüme çevirdim. Nefes alabilmek için yutkundum, boğazımda oluşan yumrudan kurtulmaya çalıştım ama olmadı, kendimi daha kötü hissetmeye başladım. Bu kadın bana aramızda hiçbir şey yok, hiçbir zaman da olamaz demişti değil mi? Gerçekten öyleymiş diye içimden geçirirken hem ondan nefret edip hem de nasıl böyle davrandığını merak etmeden duramadım.

"Ateş abi!" Sesin geldiği yöne çevirdim gözlerimi, küçük bir kız çocuğu gördüm. Arka odalardan birinden çıkmış olsa gerek diye düşünürken koşarak salona geldi. Gamze'nin kızı olduğunu anladım. O gelirken Ateş ve Gamze ayrıldı, çocuk Ateş'in yanına gitti, boynuna atıldı, o da sarıldı. Ateş de ona sarılırken Gamze onlara gülümseyerek baktı. Kız Ateş'ten ayrıldı.

"Hani bugün beni parka götürecektin? Annem beni hiçbir yere götürmüyor!" Diye söylendi küçük kız Ateş de sakin sakin ona neden gidemediklerini anlatırken Gamze'ye ve olan biten her şeye rağmen onların dışarıdan aile gibi göründüklerini fark ettim.

Bu manzaraya daha fazla bakamadım, gözlerimi yeniden önüme çevirdim ve bir kez daha neden burada olduğumu sorguladım. Benim burada ne işim var? O benim aklıma yeniden nasıl girdi? Bir şans öyle mi? Bizim için bir şans. Bu manzaradan sonra mı? Gamze'nin kimliği elbet bir gün ortaya çıkacak, hayatından da çıkacak Ateş'in ama ben bu manzarayı nasıl unutacağım? Onun kötü birisi olduğundan bihaberken yaptıklarını nasıl unutacağım? Neredeyse her şeyimizi yaşadığımız bu evde kim olduğu hiç önemli olmayan bir kadınla yaşadığını nasıl unutacağım?

Bir an her şey farkı olur diye düşündüm. Olanlar duygusal olarak çökmeme neden oldu ve bizim için belki dedim ama hayat gerçekleri yüzüme çok güzel vurdu, o belkiyi aklımdan silip attı. Evet belki onu hâlâ seviyorum ama bu gerçekleri değiştirmiyor, değiştirmeyecek. Her şeyden önce olan biten her şeyi bir kenara bırakıp kendi yoluma bakmam lazım. Bu, benim için çok daha iyi olacak. Sanırım buna da bu gece başlayabilirim.

Henüz bu konuda bana tek kelime etmemiş olsa da sürekli saklamaya çalışsa da Ceyhun'un bana olan ilgisinin farkındayım. Onu kullanmak, duygularıyla oynamak gibi bir niyetim yok. Bunu asla yapmam. Onunla herhangi bir kıskandırma işine girmek gibi bir amacım da yok. Ben gerçekten deneyeceğim. Ateş'i unutup aklımdan çıkarıp onu sevmeyi deneyeceğim. Bunu yaparken ona umut veya cesaret verecek hiçbir şey yapmayacağım. Bugün nasılsa yarın da öyle davranacağım ama kendi içimde de onun için savaşacağım. Çünkü ben artık gerçekten mutlu olmak istiyorum.

Yalan, sahtelik, cinayet, katil, kan, ihanet, başka bir kadın, çocuk olmadan sadece saf bir mutluluk istiyorum. Bu manzara bir daha canımı yakmasın istiyorum. Amacım böyle bir şeyle onun canını yakmak değil, buna hakkım yok ama başka birini o kadar çok sevmek istiyorum ki o aklıma bile gelmesin. Yalan bir manzara karşısında bu kadar canım yanmasın istiyorum. Birine o kadar aşık olayım ki o başkasını delice sevse bile umurumda olmasın. Çünkü artık farkındayım, bunlar onunla olmayacak, olmuyor. İmkânsız gibi bir şey hatta artık bizim için.

Gözlerimi yeniden ona çevirdim, bir anda bakışlarım kesişti. Bu sefer hayal kırıklığıyla bakan ben oldum. Onun bakışlarında ise çok farklı bir şey vardı. O duygusuzluk yok olmuştu, sanki onun da canı yanıyordu ama bu saçmalık, şu an ortada canının yanması için hiçbir sebep yok.

Hayal kırıklığıyla son kez baktım ona. Bundan sonra gözlerime de kalbime öyle bir perde indireceğim ki canımı yaktığını anlamayacak. Şimdi bile anladığından şüpheliyim. Ne de olsa onu hiç sevmediğimi düşünüyordu.

Hafif öne doğru eğilmiş ve başımı öne eğmiş olduğumdan çökmüş gibi bir görüntü verdiğimin farkına vardım, doğruldum. Dimdik oturdum, sırtımı arkaya yasladım ve elimdekileri sehpaya doğru attım. "Açıkça bizimle uğraşmaya devam edeceğini söylüyor işte." Dedim, o sırada Gamze ayağa kalktı, kızının duymasını istemiyor olacak ki onu salondan çıkardı. Onlar giderken Ateş'in bakışlarını üzerimde hisettim ama hiç dönüp bakmadım yüzüne, fark etmemiş gibi yaptım.

Sadece birkaç dakikalık bir olaydı az önce olan şeyler ama sanırım o olay bundan sonraki hayatımızı şekillendirmişti. Onun hakkında yeniden bir karar almıştım. Şans diyordum ya hani? Onunla bir şansımız olur diye geçiriyordum içimden. Şimdi o şansı vermek istediğim çok başka birisi var.

"Hem bizimle hem de çevremizdekilerle Mira." Diye girdi konuya Ateş, sanki hafiften benimle iletişime geçmek istiyormuş gibi hissettim. Az önceki olaya kızıp da trip atıyormuş gibi görünmemek için ona döndüm.

"Haklısın, kendimizi de etrafımızda kim varsa onları da korumamız lazım." Deyip onu onayladım, gözlerimi onun üzerinde çok oyalamayıp çektim. Bundan sonra böyleydi. Trip atmak yok, neden trip atayım ki? Sürekli hiç olmayan öfkemi ve nefretimi de dile getirmek yok. Hem umursayıp ona saygı duyacağım hem de hiç kimseye olmadığım kadar umursamaz olacağım.

"Bence bizi korkutmaya çalışıyor." Dedi Cansu, başımı ona çevirdim. "Yani ne bileyim birini öldürecek olsa ben bunu öldüreceğim diye haber mi verir? Öldürmek isteyen öldürür, tedbir alalım diye bizi uyarır mı?" Sordu, bu sorunun cevabını çok iyi bildiğimden anında yanıtladım.

"Hem korkutup kalan günlerimizi zindan etmeye çalışıyor hem de amacı gerçekten birilerini öldürmek." Sanki ortada gerçekten katil varmış gibi kurdum bu cümleyi ve devam ettim. "Ölümden daha korkunç olan başka bir şey varsa öleceğini bilmek ve bunun yakın olduğunu hissetmektir." Deyip kendimi gösterdim ve ekledim.

"Mesela ben ilk sırada olduğumu düşündükçe delirecek gibi oluyorum." Deyip güldüm, amacım hâlâ az önceki olay yüzünden tepkimi izleyenlere rahat olduğumu göstermekti. "Her an bir yerden birisi çıkıp kafama sıkabilir, bu ürkütücü." Dedim, gözlerim bir anlığına Ateş'i bulduğunda dikkatle bana baktığını fark edip gözlerimi önüme çevirdim.

"Fakat ben bunun ürkütücü olduğunu hiç belli etmiyorum çünkü bir gün bir yerde bunlar yüzünden ölmüş olursam, ki elimizde hiçbir şey olmadığına göre bu sonu değiştiremeyeceğiz, onlara beni korkutmuş olmanın zevkini yaşatmayacağım." Herkesin rahatlıkla söylediğim şeylerin şaşkınlığını yaşadığını fark ettim. Bu cümleleri kurarken gülüyor olmamdan dolayı fazlasıyla şaşkınlardı.

"Ne yani sen gerçekten ölecek olmayı kabullendin mi?" Diye sordu Cansu, ona döndüm.

"Hepimiz bir gün öleceğiz Cansu, biz sadece sıramızı biliyoruz artık. Unutmayın sürekli böyle oturup gelen mesajlar, kutular, resimler hakkında konuşup da hiçbir şey yapamazsak o ölüm sırası devreye girecek ve tek tek öleceğiz. Başta da ben." Deyip ayağa kalktım, sanırım onlara yeterince iyi olduğumu kanıtlamıştım.

"Şimdi müsaadenizle akşam için randevum var, gidip hazırlanmam lazım." İşte bu cümleyi bilerek kurdum, sadece benim hisettiğim şeyin bir kısmını o da hissetsin istedim. Seni hâlâ seviyorum demişti. Tıpkı ben aralarında hiçbir şey olmadığını ve o kadının bir gün hayatından çıkacağını bildiğim hâlde az önceki görüntüye nasıl kayıtsız kalamadıysam o da yüzümü dahi görmek istemediği hâlde bu cümleye karşı kayıtsız kalamayacaktı.

Ceyhun'u ona karşı kullanmayacağım, ona karşı gerçekten iyi olacak ve bir şey hissetmeye çalışacağım. Ona ve duygularına zarar vermek gibi bir niyetim yok ama şu an sadece bir anlığına da olsa bunu yaptım, aynı şey bir daha asla tekrarlanmayacak.

Göz ucuyla Ateş'e baktığımda bakışlarındaki öfkeyi ve merakı fark ettim. Görmek istediğim yüz ifadesi tam olarak buydu. "Bu arada..." Deyip Doğan'a döndüm. Sırf o kadın olan yakın ilgisi yüzünden ona da öfkeliyim. "...aramızda en şanslı olan sensin, vermişler son sırayı rahat rahat takılıyorsun. Tabii o zamana kadar bir şeylerin son bulacağını sen de biliyorsun. Sıralamada şansın yaver gitmiş." Bulunduğumuz durumla alay etmem başta Doğan olmak üzere Ateş dışındaki herkesi hatta Erdem'i bile güldürürken Ateş'e baktım.

Az önce kurduğum cümle yüzünden ve gördüğüm şeylere rağmen gayet mutlu olup onu hiç umursamamış olmamdan dolayı fazlasıyla bozulmuştu ve bunu da yüzündeki ifadeyle çok güzel belli ediyordu.

Gözlerimi ondan çektim. "Neyse vaktim yok, gitmem lazım. Bir şey olursa haber edin." Dedim, salondan uzaklaştım, evden çıktım.

Çıkar çıkmaz yüzümdeki yalandan gülümseme soldu, acıyan kalbimi hisettim. Onun o kadınla ve çocukla olan ilişkisi gözlerimin önüne geldi, ellerimi yumruk yaptım. Gözlerimi kapattım ve öfkemi bastırmaya çalıştım. Bu öfkeyle de hissettiklerimle de başa çıkmam gerekiyor.

Bahçe kapısına doğru yürürken "Mira!" diye seslendi Cansu. Durdum, ona döndüm. Koşar adımlarla yanıma geldi. O sırada bahçe kapısından çıkan Erdem ve Ateş'i gördüm. İkisi de buraya bakıyorlardı, gözlerimi onlardan çektim, Cansu'ya baktım.

"N'oluyor? Niye koştur koştur geliyorsun?" Gözünün ucuyla bahçe kapısına doğru baktığında kimlere baktığını anladım ama bunu fark etmemiş gibi yaptım.

"Hiç, merak ettim de ondan." Diye yanıtladı sorumu.

"Neyi?" Elini ensesine attı, gerilmiş gibiydi. Merakla ona bakarken kendini toparladı, rahat görünmeye çalışarak cevap verdi.

"Randevum var dedin, kiminle?" Açıkça sordu, bunu beklemediğim için şaşırdım, bunu da belli edecek bakışlar attım. Buraya kendi isteğiyle mi geldi yoksa gönderildi mi? Bunu merak ediyorum.

"Yani şey öylesine sordum, başka bir şey yok." Diye açıkladı şaşkın bakışlarım yüzünden, başımı sallamakla yetindim. Cansu merakla bakarken de cevap vermem gerektiğini anlayıp doğrusunu söyledim.

"Ceyhun'la." Dediğim an kaşlarını çattı, buna anlam veremezken yüz ifadesini toparladı, gülümsemeye çalıştı. Ben de verdiği tepkiyi fark etmemiş gibi yaptım.

"Anladım." Dedi, bu hareketlerine hiçbir anlam veremedim. Fazlasıyla bozulmuş gibi davranıyordu da ne alaka? Neden böyle davransın? Sanki akşam kendisiyle randevum varmış da onu ekmişim gibi davranıyordu şu an.

"Bakma öyle, biz seninle yakın arkadaşız. Sadece merak ettiğim için sordum, baska bir sebebi yok. Son günlerde hep onunla birliktesin." Sondaki cümleyi imalı bir şekilde söylemişti.

"Senin gibi o da benim yakın arkadaşım, onunla iyi anlaşıyoruz, iyi vakit geçiriyorum. Hem iş konusunda anlaşıyoruz hem de normal hayatımız da. Onun da benden başka arkadaşı yok İstanbul'da. Bu yüzden sürekli beraber vakit geçiriyoruz." Diye açıkladım, doğrusu buydu. Az önce de dediğim gibi Ceyhun'u kullanmak gibi bir niyetim yok. Sırf gidip bunları Ateş'e anlatacak diye onunla aramızda bir şey varmış gibi davranamam.

"İyi çocuk." Dedi Cansu, baska bir şey söylemeye çalışıyormuş gibiydi ve ben vaktim olduğu için sabırla cesaretini toplayıp ne söylemek istiyorsa söylemesini bekleyeceğim.

"Öyle." Dedim söylediği şeye yönelik, bir kez daha bahçe koltuklarında oturan Erdem ve Ateş'e döndü. Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdim, sonunda bakışları yeniden beni buldu.

"Bir şey soracağım ama beni yanlış anlamandan korkuyorum." Deyince asıl konuya geldiğimizi anladım.

"Anlamam Cansu, rahat ol. Ne sormak istiyorsan sor lütfen, hem benim acelem var, gerçekten gitmem lazım." Bu cümleyi gayet sakin bir şekilde kurarak onu rahatlattım, sorması için ona cesaret verdim ve şu an anladığım kadarıyla bu konuda başarılı da oldum.

"Ceyhun'la aranda bir şeyler var gibi ve ben..." Deyip sustu, iç geçirdi ve devam etti. "...sen hâlâ Ateş'i seviyorsun diye düşünüyordum. Fakat sen Ceyhun'la bu kadar yakın olunca yanıldığımı anladım." O konuşurken bahçede oturan Ateş'in yanına yine o küçük kızın geldiğini gördüm. Gamze de yanındaydı ve tıpkı salonda oldukları gibilerdi. Gerçek bir aile gibi görünüyorlardı.

"Ben Ateş'i seviyordum Cansu." Dedim ve gözlerimi ona çevirdim, devam ettim. "Ama sevgi de aşk da bir yere kadar. Seviyorum diye her şeye susacak görmezden gelecek değilim. Dön bak arkana, benim gördüğüm manzarayı bir de sen gör." Dediğimde arkasını döndü, Ateş'e ve yanındakilere baktı, bakışları yeniden beni buldu.

"Ben buna mecbur muyum? Seviyorum diye her şeye katlanmak zorunda mıyım?" Sordum ama tabii ki bunlara cevap veremedi.

"Mira onların arasında..." Ne söyleyeceğini çok iyi bildiğimden sözünü kestim.

"Onların arasında hiçbir şey yok, hiçbir zaman da olmayacak. Zamanı geldiğinde o kadın hayatından çıkacak. Bunları mı söyleyeceksin? Bu neyi değiştirir Cansu? Hâlâ başka bir kadınla evli olduğunu değiştirir mi? Ya da şu an bu manzarayı bana unutturur mu? Hayır, hiçbir zaman ne bunlar değişecek ne de ben unutacağım." Cansu hiçbir şey diyemedi.

"Tabii o da benim ona yaptığımı unutmayacak, ihanetim hep aklının bir köşesinde kalacak. Belki de hâlâ birbirimizi seviyoruz ama bunun ne önemi var ki? Hiçbir şeyi unutmayacağız, unutamayacağız. Çünkü canımız yandı ve unutmak istemeyeceğiz, bunun için çabalamayacağız bile. Bu yüzden birbirimizin canını daha çok yakmaya hiç gerek yok. O hayatına devam ediyor ben de ediyorum. Yollarımız farklıysa kader buymuş deyip geçeceğiz, o yolları birleştirmek için bir şey yapmak aptallık olur sadece." Cevap veremedi, omzuna dokundum.

"Bazen bizim için çabaladığını fark ediyorum ama yapma, buna değecek iki insan yok ortada. İkimiz de bir sevgiyi hak edecek insanlar değiliz ve ikimiz bir araya gelemeyiz." İç geçirdi.

"Bildiğim tek şey bir gün ikinizin de pişman olacağı." Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu.

"Belki de ama şu an bunun bir önemi yok. Neyse sonra konuşuruz, gittim ben." Deyip arkamı döndüm, dönmeden hemen önce son kez Ateş'e ve yanındakilere baktım. Bu manzara sinirimi bozmaya başlamıştı.

Arabayla gelmediğimden yürüyerek evden çıktım. Yolda taksi çağırırdım artık. Hem anayola çıkana kadar ormanda biraz yürümek iyi gelecek diye içimden geçirip yürümeye devam ettim. O sırada yeni bir mesaj geldi, cebimden telefonu çıkardım, ekrana baktım ve Gamze'den olduğunu gördüm, göz devirdim. Şu küçük oyun sayesinde üzerindeki şüphelerden kurtulmuştu ama bunun böyle devam etmesine izin vermeyeceğim. Yeni bir şey yapmak için en uygun zamanı bekliyorum.

"Çok güzel kıskanıyorsun Mira, bana sorularımın cevaplarını bir bir veriyorsun."

Yazdığı şeyi okuyunca bir kez daha göz devirdim. Ne sorusu olduğunu merak bile etmedim. Kıskandığımı anlamak için mi ona yakın davranıyordu yani? Saçmalık! Bu kadının amacını nasıl öğreneceğim ben? Böyle hiçbir şey yapmıyorken öğrenebilir miyim?

Ben bunları düşünürken telefonum çaldı, gözlerim yine ekranı buldu ve babamın avukatının aradığını gördüm, bir şey oldu korkusuyla telaşla açtım telefonu. Avukatın söylediği tek şey babamın bir an önce benimle görüşmek istediğiydi ve ona bir şey oldu diye telaşlanmaya başlamıştım. İki yıldır orada ve ilk kez beni yanına çağıran kendisi oluyor.

Orman yolundayken taksi çağırdım. Koşarak anayola çıktım, yürürken taksi geldi, bindim. Şehirden çok da uzak olmadığımız için taksi buraya kadar geliyordu. Taksiciye cezaevinin ismini söyleyip oraya gitmesini istedim. İçimdeki korku her geçen dakika daha da büyürken çok uzakta olduğumuzdan bir buçuk saaten fazla sürdü yolculuk ve bu yolculuk için yüklü miktarda taksi ücreti ödedim, arabadan indim.

Gerekli her şeyi hallettim, üstümü falan aradılar, bazı şeyleri aldılar. Daha sonra da daha önce geldiğimde aldıkları bir odaya götürdüler, beklemeye başladım. Çok geçmeden babam geldi, telaşla ayağa kalktım. "Baba." Derken gözlerim üzerinde geziniyordu. Fakat daha önce onu gördüğümden bir farkı yoktu, iyi gibiydi.

"İyi misin?" Endişeyle sordum, yanıma geldi, karşıma oturdu. Ben de yerime oturdum. Ona sarılmak istedim ama yasaktı, dokunmak yoktu.

"İyiyim, ben çok iyiyim, hiçbir şeyim yok ama sizin iyi olmadığınızı biliyorum." Deyince kaşlarımı çattım. İyi değildik de o bunu nasıl biliyordu?

"Baba bunu nasıl..." Sözümü kesti.

"Bunu daha sonra geldiğinde konuşuruz kızım, dün geceden beri sana ulaşmaya çalışıyorum. En sonunda avukata ulaşabildim, o da seni aradı. Neler olduğunu çok iyi biliyorum Mira. Bu yüzden beni rahatlatmak için cümleler kurma boş yere. Yardım etmek için çağırdım seni buraya." İşte buna şaşırdım, o buradayken bana ne gibi bir yardımı dokunabilirdi ki?

Bu soruyu ona bakışlarımla belli ederken elini cebine attı, bir kağıt çıkardı. Göz ucuyla gardiyana baktı. Ben de baktığımda adamın gözlerini kapatıp açtığını, babama bir şeyler söylediğini fark ettim. Babam ondan onay alınca bana döndü, kağıdı elime tutuşturdu.

"Bu adrese git Mira, giderken takip edilmediğinden emin ol kızım." Gözlerimi elimdeki kağıda çevirdim ve gerçekten bir adres yazdığını gördüm.

"Burası neresi baba?" Merakla sordum, telaşla konuşmaya devam etti.

"Oradaki adam sana yardım edecek Mira. Bir şeyleri çözmeye değil ama anneni, dedenleri koruman için yardım edecek. Eminim onlar güvende olduğunda senin için de her şey daha kolay olacak. O adama güvenebilirsin Mira." Kaşlarımı çattım, güvenmek mi? Hiç tanımadığım birine mi? Kimdi bu adam?

"Kim baba bu adam? Neden güveneyim ona?" Sordum, anında yanıtladı sorumu.

"Çünkü bana borcu var, maddi bir borç değil, manevi. Yıllardır bunu ödemek için bekliyor, şimdi ben de ona bunu ödesin diye bir fırsat sunuyorum. Sana yardım edecek. Sakın korkma, o kim olursan ol, asla ihanet etmez." Bu adamı gerçekten merak etmeye başlamıştım.

"Mutlaka git Mira ve annenleri anlat. O gereken her şeyi yapacak, herkesi koruyacaktır." Deyince başımı salladım.

"Peki, tamam, gideceğim." Dedim, gerçekten de gidecek ve anlatacağım. Babam güveniyorsa ve beni bu şekilde oraya gönderiyorsa gerçekten güvenilir birisi olmalı.

"İsmi ne bu adamın?"

"Pars." Dedi, şaşkınca kaldım, devam etti. "Pars Atakan Karahan!" Gözlerim irileşti, Pars mı? Daha önce hiç görmediğim ama sürekli ismini duyduğum, Doğan ve Erdem'in abisi olan Pars mı?

"Pars Atakan mı?" Şaşkınca sordum, başını salladı.

"Baba o adamın iki kardeşi bu işin içinde! Bir şeyler yapabiliyor olsaydı onlar için yapardı! Doğan ve Erdem onun..." Babam sözümü kesti.

"Mira, sana bir şeyler yapacak demedim, koruyacak dedim. Anneni, dedenleri koruyacak. Sana ondan başka kimse yardım edemez. Ayrıca muhtemelen kardeşlerinin başındaki beladan haberi yok. Eğer onun haberi olsaydı çoktan bu olay çözülmüş olurdu." Bu çok saçma! Kardeşlerinin başı bu denli beladayken adamın haberi yok mu yani?

"Mira o adama git ve her şeyi anlat, sana yardım edecek. Bana güven kızım."

"Tamam baba." Dedim, hâlâ gitmekte kararlıyım ama neler olacağına dair hiçbir fikrim yok. Gerçekten yardım edebilecek birisi miydi?

Gardiyan babamı alıp götürürken ben de teslim ettiğim eşyalarımı aldım, cezaevinden çıktım ve elimdeki kağıda bakıp iç geçirdim, belki de bundan sonra olacak olan her şeyi değiştirecek o cümleyi kurdum.

"Gidelim bakalım Pars Atakan Karahan'ın evine!"

***

Tekrardan selamlar, nasılsınız?

Sizce Pars gerçekten Mira'ya yardım edebilecek mi?

Mira henüz bu konuda hiçbir şey yapmamış olsa da Ceyhun'a bir şans vermeye karar verdi. Doğru bir karar mı sizce?

Buraya bölümü en iyi anlatan emojiyi bırakabilirsiniz.

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz.✨

Yeni bölüm alıntısını okumak ve duyurulardan haberdar olmak için beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz.💫

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle... Kendinize çok iyi bakın, sevgiyle ve sağlıkla kalın.♡

Instagram: gizzemasllan

Twitter: gizzemasllan

SİZİ ÇOK SEVİYORUM.♡

Loading...
0%